28 Mart 2018 Çarşamba

Can'ın Yakarışı ile Aklın kavrayışı


Can tekrarı ister.

Yaşama özelliklerinin tekrarını, Sürekli görebilmek, duyabilmek, hissedebilmek, sevmek, canlılığın en iyi hallerini tekrar yaşamak ister.

Ölümden korkar. Tekrarların bir sonu olduğunu öğrendiği, anladığı ve hissettiği için.

Can ilk ölümü çevresindeki başka bir canlıda görür.

Onu görmezden gelmek ister, unutmak, hatırlamamak ve hissetmemek ister.

Sonunu görmüştür.

Dünya hayatının, yaşamının sonunu.

Tekrarların sonunu.

Varlığının sonunu.

Milyonlarca hücresi titreşir, bu korku ve dehşet karşısında.

Dokularına birer enerji dalgası halinde yükselir hücrelerin çığlıkları.

Tüm organlarında birer ürperdi akışı başlar, bir sonbahar rüzgarının soğutup üşüten esintilerini hatırlatan.


Akıl kavramıştır.

Her canın her canlının bir sonu olduğunu.

Ona ölüm adını vermiştir.

Akıl, can'ın trajedisini anlar ama hissetmez.

Akıl'ın amacı anlamak, çözümlemektir.

Kendisinin varolma nedeni can'ın mümkün oluğu kadar uzun yaşamasıdır.

Can'ın dışdünya ile ilişkisini, uyumunu sağlama çabasındadır.

Akıl kendisine verilen mantık sınırlarınca can ile evreni anlamaya, anlamlandırmaya çalışmaktadır.

Akil için ölüm; çalışmalarının bulunduğu can üzerinde sonlanması anlamına gelmektedir.

Bu sonlanma da his, duyu, duygu yoktur.

Bir bitiş, yarım kalış vardır.

Akıl için ölüm bir form değişimidir.

Dönüşümdür, büyük madde ve enerji akışına geçiştir.

Canlının doğumundan başlayan büyüyen ve gelişen dış evrene karşı oluşturduğu zarının yırtılması, duvarının yıkılmasıdır ölüm.

Büyümenin bir zirvesi olup oradan aşağı düşmesi ve evrene karışmasıdır ölüm.

Akıl için iki zor sır vardır çözülmeyi bekleyen evrenin sınırları ve ölüm.

Can tekrarların, akıl bilginin devamını ister.

Bu ikisine son verecek  ise ölümdür.    .  

21 Mart 2018 Çarşamba

İnsan Duygu ve Düşüncelerinin Döngüsü

Yaşıyoruz, gündüzleri, geceleri, günleri, haftaları. Yaşıyoruz, ayları, yılları dünya kendi ve güneş etrafında dönerken,. Yaşıyoruz saniyeleri, dakikaları, saatleri, galaksimiz nebulasında dönerken.

    Böyle büyük döngünün içinde hangi canlı sabit kalabilir ki bedeni, duyguları ve zihniyle.

   İnsan olarak dört büyük duygunun etkisinde iken ve bu büyük döngüye maruz kalmışken, hangisini sabitleyebiliriz kendimizde. Hangisine sürekli bağlı kalabilir ve onu yaşayabiliriz.

Elbette bu giriş cümlelelerimden umutsuz bir yargıya ulaşmak değil amacım. Evrenin büyük enerjisinin üzerimizdeki etkilerini sorgulamak ve ortaya çakarmaktır amacım.

   İlk zamanlardaki ana iki duygu olan korku ve öfke dürtüsü öyle hakimdi ki canlılığın
 devamlılığını sağlamada diğer duygu ve dürtülerin yolunun açılması çok uzun zaman aldı.

Av, avcı kaçma, kovalama, üreme için savaş ve türünün en ileri, yetkin özelliklerini sonraki nesile aktar.

 Sonraki toplu yaşama ve iş bölümü halinde yaşamaya başlayan insanoğlu korku ve öfkenin ağır esirliğinden kurtulmaya başladı ve üzüntü ve sevinci keşfetti.

Tarihin uzun yollarından ve tozlu sayfalarından günümüze işte bu kadar az duygu ve dürtüyle geldik.

Toplu yaşam bize sevinç ve hüzünü verdi. Azalan korku ve öfkenin açtığı boşlukları onlarla doldurduk.

Ama bu yeterli midir. Tabi ki hayır. Modern kişi ve toplum bunalımı bunların yeterli olmadığını gösteriyor.

Biz farkında olmasak da inanılmaz bir hızın ve çekimin içinde yaşıyoruz. Vücudumuz ve benliğimiz bu hıza karşı direniyor bütün gücü ile.

Parçalanmamak, çarpışmamak ve çürümemek için bütün varlığımız ile uğraş veriyoruz.

Güneşin ve yıldızların yakıcı sıcağında yanıyor, dünya ve evrendeki tüm devasa oluşumların çekim güçlerine katlanıyor, evrensel büyük döngüde savruluyoruz.

Korku ve öfke temelinde oluştuk, sevinç ve üzüntü yolunda devam ediyoruz. Bu dört ana duyguyu bilen ve ona hakim olan diğer bütün duyguların kontrolünü sağlayabilir. Dolayısı ile içsel duygu dengesi kurabilir.

İşte size, yani  insanoğluna bir hayat ödevi,(üstüne alınanlar için)  kendimizi, insanlığı daha iyi hale getirmemiz ve bir sonraki adıma ilerlemek  için yeni hangi duygu ve düşüncelerimizi ortaya çıkarmalıyız. ya da üretmeliyiz.

Son durum, bilgi keşfeden, toplayan ve taşıyan bir çağdayız.

Ödevimizin şifreleri bilgidir. Yanlış bilgileri farkedip( bilim dahil) yerine doğrularını koymak.

İçimden bir ses bilim dilinin ve tekniğinin evreni anlamak için tıkandığını ve sil baştan tekrar yeni bir dil ve teknik oluşturmamız gerektiğini haykırıyor.

Bu ses size de geliyor mu ?