26 Ekim 2018 Cuma

Sonbahar'ın Düşündürdükleri

Yine bir sonbahar geldi çattı. 

Hazan mevsimi, hüzün mevsimi, yazın o sıcak ve açık günleri artık geride kalmakta. 

Bir yaz daha bitti dedirten sonbahar. 

Güneşin bulutların arasından bir görünüp bir kaybolduğu zamanlardayız. Güneşin göründüğü anlar yaz aylarından kalma anılar canlanırken, birden bulutların arasına girince mevsim artık sonbahar olduğunu hatırlatıyor bizlere. 

Tahminimce yaşlı insanların ölümleri sonbahar ve kış aylarında daha çok oluyordur. Geçip giden ömürlerin ardından ölümün karanlığını ve soğukluğunun gelişini tasvir edercesine gelen sonbahar ve kış ayları ister istemez yaşlı insanlarda derin bir hüzün yaratmaktadır. Sonbahar ve kış mevsimin yaşanmadığı ülkelerde hep bahar ve yaz geçerken belki bu hüzün yerini başka olaylara bırakmıştır. Güneşin hep dik olarak geldiği dünya bölge ülkeleri sonbahar ve kış hüznünü yaşayamazlar.

Medeniyet insanların doğa karşısında birlikte olma ve ona karşı korunma ihtiyacından doğduğuna göre sonbahar ve kış aylarının yoğun olduğu kuzey ülkelerinde soğuktan korunma adına insanlar evlere kapalı mekanlara daha uzun süre kaldıklarından düşünme ve konuşma gibi eylemleri daha fazla yapmışlar ve medeniyette ilerlemelerinin nedenlerinden birini bize göstermişlerdir.

Sonbahar ve kış aylarının yaşanmadığı bölgelerde insanlar rehavet duygusu içinde soğuğun barındırma ihtiyacını hissetmeden birlik ve beraberlik duygularının gelişmemesine neden olmuştur.

Kuzey önce doğa ile sonra kendi içinde sürekli bir savaş içinde olmuştur. 

"Canlının kaderi harekettir "sözü bize insanlığın gelişiminin sürekli olarak mekansal ve araçsal yönden çabalamasına bağlı olduğunu doğaya ve kendi türüne karşı sürekli bir rekabet yaşaması gerektiğini hatırlatmaktadır.

İnsanlığın doğaya karşı verdiği sınavı geçerken doğaya hakimiyette kendi içindeki rekabeti bitmek bilmeyen savaşlarla dolu tarihimizi oluşturmuştur ve hala devam etmektedir. 

Düşmanın verdiği tehlike endişesi aslında doğaya karşı yok olma korkusundan ya da varlığını koruma içrefleksinden kaynaklanmaktadır. 

Düşmanlarımız doğanın yavaşça öldüren yüzünü temsil etmektedir. Doğaya karşı kentlerimizi kurduk, şehirlerimizde doğanın tehlikelerinden bir nebze olsa da kurtulmuş hissiyle yaşıyoruz. Şehirler insanoğlunun ölümsüzlüğünü ilan etmeye yol aradığı mekanlar sanki.

Rüyadayız sanki doğduk ve yaşıyoruz. 

Her gün aynı işleri yapıyoruz. Sabah aynı saatlerde kalkıyor, kısa yolculukla işe geliyor, gün boyu çalışıyor ve akşam dünyada neler olmuş diye tüm iletişim araçlarıyla tarıyor ve ailemizle uyumaya hazırlanıyoruz. 

Ve yıllar geçiyor çocuk büyütüp evlendirip evden ayrılışlarına tanık oluyoruz. 

Yılların yorgunluğu üzerimizde "nasıl geçti" diyoruz. 

İşte bu sözü söyleten kişinin düzenli yaşarken eylemlerde bulunmasıdır. 

Düzenli yaşamak insanoğlu için ölümü geciktirmenin en güvenilir yoludur.

Dna dan hücreye, hücrelerden organa, organlardan insana, insandan akıla ulaştık.

Dna başlangıç, akıl sonuçtur. 

Başlangıç sonuçla iletişime girebilecek mi ? 

Sonuç başlangıcın evrendeki amacını ve kaderini çözebilecek ve anlayabilecek mi ?
 

Sonbaharın düşündürdüklerinden nerelere geldik.

Soğuklar başladı sıcak günler geridekaldı.

" Mevsim artık sonbahar ...."  


17 Temmuz 2018 Salı

Şehirde Bir An (Şiir)

Otobüste gördüm seni,
Göztepe konak seferi,
Arka koltuktaki belki,
Yanda ayakta ilerdeki,

Otobüs durakta durdu,
Gözlerimiz o an buluştu,
Bu kız kimdi, adı neydi,
İnerken saçları uçuştu.

Tekrar nasıl görürüm seni,
Bu şehir bize izin verir mi,
Hangi metro, gemi seferi,
Bu şehir seni geri verir mi.



10 Temmuz 2018 Salı

Türkiye Küreselleşme Çağına Girerken

Türkiye ilk kuruluş yıllarında en önemli olgu sistem idi.

Devlet  yönetim, bürokrasi ve halk  şeklinde başladı.

Serbest parti seçimleriyle birlikte halk kendi temsilcilerinin yönetime gelmesini istese de bu mevcut yönetim tarafından erken gözü ile bakılıyordu.

Ortada kötü niyet yoktu belki de halkın bireysel lider seçmesi yerine partiyi seçmesi bekleniyordu. Bu düşüncede bireysel başarının mümkün görünmemesi yatıyor olabilirdi. Bireysel hatalardan koruyan partili sistem öncelikli tutuluyordu.

Halk yönetimde kendilerini temsil edecek bir birey istiyordu. Bürokrasiden bıkmışlardı. "Devlet baba" demiş ve devletten gelecek yardımı beklerken bürokrasi duvarını görmüş bir de devlette bireysel olarak özdeşlik kuracağı kişilerinde bu duvarı aşamadığını anlamıştır.

Batı ülkemizi serbest piyasa ekonomisine teşvik ederken güneyimizdeki ülkelerdeki oluşturdukları sisli havalara karışmamamızı rica etmişlerdi galiba.

Türkiye'de gelişen her yıl bürokrasi erimeye ve uzman bireylerin artmasıyla özelleşme süreci de ilerliyordu.

Batıda hakim olan önce birey sonra toplum imajı ekonomi ve kültür ile ön plana gelmeye başladı. 1984 yıllarında başlayan küreselleşmedeki ilk adımlar terör, din anlayışı, uzmanlık, üretim, inşaat, ticaret oldu.

Yirminci yüzyıl kapanırken bu olgular birlikte gelişerek ilerledi. Hala ilerliyor.

Halkımız yirmi birinci yüzyıla girerken uzun yıllar yapamadığı bireysel lider olgusunu seçmeyi başarmıştı.

Liderde kendilerini görmek arzuları gerçekleşmişti. Devlet baba artık kemikleşmiş, kanlı, canlı bir lider olmuştu.

Bürokrasi duvarını yıkılmış devlet ile halkın yakınlığını arttırmıştı artık.

Beklediği ve istediği her türlü yardım gerçekleşiyordu.  Lideri yaralarını sarmış, eksikliğini biraz da olsa gidermişti. Seçtiği lider inancını, yardımseverliğini, bürokrasiye olan bıkkınlığını ve  hatalarını temsil ediyordu.

Batıya karşı hep alttan alma, iyi geçinme ve idare etme politikalarının bitip denge oluşturma ve çokça taviz vermeyip suistimal edilme riskini de azaldığını  görüyordu.

Türkiye sistemle başlayan yönetimi yeni yüzyılla gelişen halkının yarısınında benimsediği lider yönetimiyle devam ediyor yeni anayasa ve başkanıyla.

Halk için :

Devlet baba kavramı canlanmış, "lider aynı ben, bende olsam böyle liderlik ederdim" deyimi yerleşmiş.

Bürokrasi yüksek erişilmez duvardan kolay iletişimin ve dinlenildiğinin farkında olunduğu rahat bir hizmete dönüşmüş,

Batının yüksek teknolojisinin ve biliminin seviyesi olmasa da bilgisine erişilerek uzak ara kapanmış, çağdaşlık algısı artmıştır. Nasıl davranıldığı ölçüde karşılıklı saygı ve güven arayışına girilmiş. (Her türlü durumda alttan alırken arkadan oynanan oyunlara göz yumma devri bitmiş.)

Koalisyonun bitmek tükenmez bilmeyen anlaşmazlıklarıyla dolu yavaş karar alma veya karar alamama dönemi bitmiş.

Önceki bürokrasi yönetimlerin yok etmeye değil de yönetimde öne çıkmasını engellemeye çalıştığı inancının yeni yönetimde lider tarafından kararınca(Anadolu Müslümanlığı, muhafazakarlığı) inancın temsilini bulmuş.

Eski yönetimlerce büyük afetler karşısında  çaresiz ve sessiz kalınması aksine yeni yönetimde hızla işbirliği ile çözümler oluşturulup halk yaralarının sarılmasını yaşamış.

Eğitim ve öğretim planlarına iş ve ortam engelleriyle katılamayan halkın bir çoğu eğitim seviyesine bakılmaksızın yeni yönetim tarafından dikkatle alınır ve dinlenir olduğunu görmüş eski bürokrasinin kendini yok saymasının gereksizliğini farketmiş.

Liderde ki ve yönetimdeki oluşan hataları, yanlışları vatandaş insanlık hali, her insan hata yapabilir diyerek yapılan başarılı işler karşısında anlayışla karşılamıştır.


7 Temmuz 2018 Cumartesi

Bir Yaz Günü Neşesi

Yaz ortası, temmuz ayı, meltem esintileri, basıncın damarlardaki kanı serbest bıraktığı zamanlardır.

Doğa tüm sakinliğini sergilemektedir.

Ağustos böcekleri kuşların göremediği ama duymaya çalıştığı, o tehlikeli pençe ve gaga darbeleri tehdidi altında, özgünce müziklerini, türünün devamı adına çalmayı sürdükleri ve ölüme yaklaşırken son görevleri olan eş bulma serenatlarını tüm güçleriyle etrafa yaydıkları, sıcak bir yaz neşesi içinde trajik bir sahnede aşkın son perdesini yaşamaktadırlar.

Yaz sabahları, güneş öncesi aydınlıkta, minik kuşlar tüm hoş ötüşleriyle, yorulmak bilmez bir halde koro veya solo konserlerini vermektedirler. Bu minik kuşlar karga ve martı tehlikesine rağmen ağaçlar arasındaki hızlı ve ani manevra yeteneklerine güvenerek doğanın fon müziğini sunmaktadırlar.

Yaz sıcaklarını genişletici rahatlığını yaşarken, kış soğuğun daraltıcı etkilerinin ne kadar uzak kaldığını hissediyoruz.

Yeryüzünde uzun görüş alanı, bulutsuz ve açık bir gökyüzü, ısınmış tene değen meltem rüzgarın serinliği, soğuk ve temiz suyun ferahlatıcı hissini, sıcak kumsaldan, serin suya girişin ilk şokunu yaşarken yaz neşesini yaşıyoruz hücrelerimiz ve zihnimizde.

Bunaltıcı sıcaklardan serinliğe kaçışlarımızla gölgeler ve karanlık bize cazibeli geliyor. Fazla aydınlanıp yandığımızı, düşüncelerimizin bulanıklaşacağı, buharlaşacağı endişesini taşıyoruz.

Geceleri hareketli kedi ve köpekler gündüzün esir sıcaklığından kurtulmuşçasına etrafta sesli sessiz dolaşıyorlar. Gece onları için gündüz, gündüz sıcağı ise uyku vakitleri oluyor adeta.

Geceler, otçulların, kuşların ve böceklerin sessizlik ve uyku anları olurken etçillerin kendi aralarındaki rekabeti, kavgası ve uykudaki otçuları arama, avlama etkinlikleri zamanına dönüşüyor.

Gündüzleri otçullar tarafından gerçekleşen bir kıyım hareketi olan ot ve yaprak katliamı, geceleri bitkilerin intikam zamanı dercesine yırtıcıları bir güç otçullara yönlendiriyor.


1 Temmuz 2018 Pazar

İlham

Bir kelime tetikler,
Yanar gelir bilgiler,
Müzikle eşlik eder,
Ahenkle gelir fikirler.

Bir düş dalması,
Bir şiir okuması,
Bir müzik dinletisi,
ilhamın birikmesi.

Akıl bir kartal,
Uçar ovalarda,
Fikir bir tavşan,
Gezer ortalıkta.

Yaşanır gün, çağ,
Örter kum, çığ,
İlham deşeler,
oluşur, eserler.

Geçmişin izleri,
Şimdinin düşleri,
Gelecek sezgileri,
İlhamın gelişleri.

Özkan salman

30 Haziran 2018 Cumartesi

İnsanlık felsefesi (Toplum)

Toplum günümüzde bilgilerin ve yaşantıların hızla küresel olarak aktarıldığı bir ortamda hem oyuncu, eyleyen, etkileyen hem de seyreden, etkilenen yorumlayan, eleştirendir.

Sosyal medyadan izlenimlerimiz farklı mekanlardaki insanın, insanların, kurum, kurumların diğer insan, insanlara, kuruma, kurumlara nasıl ve neden etkileşimlerde bulunduğunu öğrenmemizi ve kendimizce tutum, düşünce, karar oluşturmamızı ve bunların etkileriyle davranış biçimlerimizin nasıl olacağını veya nasıl olması gerektiği konusunda ön yargılar oluşturmamızı sağlıyor.

Haberlerin, olayların geçtiği mekan bir anda insanlık meydanının göstergesi oluyor ve bizlerde onu izleyen anlamaya çalışan insanlar (bilinçler) oluyoruz.

Toplum olgusuna günümüzden başlamam bir tesadüf değil, aksine sondan başa doğru gitmem daha kolay ve eğlenceli olduğu içindir.

Tüm iletişim araçları bize insanlık meydanlarını değişimi iletiyor.

Bizlerde onları izliyoruz.

Geçen yüzyılda sinema sanatını izleme alışkanlığımız hala güncelliğini koruyor.

Sinema izledikten sonra " Çok güzel, beğendim" " Sıkıcıydı, saçmaydı" gibi basit ve sonuç belirten yorumlar bu sanatın zihin değil beden tembelliğinin işaretinin göstergesidir.

Sinemayı aklıyla izleyen bir kişi  Filimin bir kaç satırlık kritiğini yapma gereğini duyardı. Bunu yapanlar sinemayı aklı ile izleyenlerdir. Yapmayanlar bedeni ile izlemiştir. Futbol maçları başta olmak üzere tüm spor müsabakalarınızı bedenimizle izliyoruz. Aklımız bedene eşlik, yarenlik ediyor sadece. Bedenin önce heyecan, sonra gerginlik ve öfke sonuca göre oluşacak sevinç veya üzüntü doyumunu yaşamak istiyoruz zafer şarkılarıyla.

Sosyal medyaya insanlık meydanı olarak bahsedersek o meydanda izlediğimiz her insanlık halleri bulunmakta.

Başarı hikayeleri, başarısızlıklar, mutlu, mutsuz haller, haksızlıklar, haklı olanlar, rekabetler, güzellikler, çirkinlikler, iyiler, kötüler, doğrular, yanlışlar vb. insana ve insanlığa ait her şey beden ile akıl olarak meydanda görünüyor. Bedenimiz de izliyor, aklımızda izliyor.

12000 yıl önce kurulduğu tahmin edilen Göbekli Tepe'de insanlık kabile halinde avcılıktan tarıma geçtiği görülmektedir.

Aynı yerdeki eserler bize toplumun temelinde dini inançların olduğunu gösteriyor.

Törenler davranış kurallarının herkesçe bilinip çoğunlukla sessiz olarak belli bir ahenk içinde hareket edilerek ortak ruhun hakim olduğu düzenli ve amaçlı yapılan öğrenilmiş tekrarlar hareketidir.

Buradaki ruhsal durum canlı bedendeki(dna) öğrenilmiş tekrarlar hareketini ve beden ile aklın etkileşiminin dolayısıyla canlılığın ortak ruhunun en fazla hissedildiği anlardır.

Sözler azalmış bilinen davranışlar sergilenmektedir, bedenlerin barış hareketi, zihinlerin durgunlu ve uyumu ilkel ayinlerin(ayin ilkel, tören modern diye ayrılmasına rağmen özü birdir) ruhsal durumunu ortaya koymaktadır.

Tören ve ayinlerin temel özelliğinin günümüze kadar gelmesi ortak ruhun hatırlanması, yaşanması deneyiminin çok önemli olduğunu göstermektedir.

Göbekli Tepe'ki büyük taş simgeler çapa ve kazma sembolü de olabilir.

Avcılık aletlerinden sadece balta silahı çapa ve kazamaya benzer olmakla birlikte balta ile tarım yapılamaz.

Temsil edilen heykeller " Bu uygarlıkta tarım dini uygulanmaktadır" mesajı taşıyor olabilir.

Dinin ve uygarlığın sembolü çapa ve kazma olabilir.

Bu dine uymayanlar yani avcılar, vahşi hayvanlar ve tarlada çalışmayanlar cezalandırılır yasasını kafası olmayan heykellerde ölüm cezasını temsil ediyor olup infaz yeri de olabilir.

İlk tarıma geçişte alışma dönemi zor ve uzun sürmüş olmalı.

Göbekli Tepe'nin kendisinden başlamak üzere en son tarımın zirvesi olan mısır tarım uygarlığı ve aradaki tüm tarım toplumların başlangıcı olduğunu düşünebiliriz.

Grup, kavim oluşmasında tanımlanamayan olayların(doğa olayları ve ölüm) bir üst gücün kontrolünde olduğu ve onun temsilcilerinin kavimin içinde olması etken oldu.

Din insanları birleştirme, birlikte yaşama ve gelişme bakımından toplumların temelini oluşturmuştur diyebiliriz, göbekli tepe'ye bakarak.

Dinin bu önemli görevi olmasa ilkel insanlar doğa kanunu olan ve doğadan aldığımız diktatör(kanunun canlıda bulunması) ve otoriter(toplum yaşama şeklinin yöneten kurum ve kişilerce, geri bildirimsiz, kendilerince kanunları belirlenmesi) toplum yönetim şekilleri riskli bir oluşuma gireceklerdi.

İnsanlık gelişim yavaş hatta birbirini  yok ederek doğadaki önceki yaşamış canlılara örneklerin birini teşkil edecekti.

Bilginin ve gücün insanüstü bir varlık veya varlıklarda olması toplumların varlığını koruması açısından en akıllıca bir davranış şekli olmuştur İnsanlık tarihinde.

Bilginin bedende bulunup hücre bölünmesiyle başlayıp, son haline organların tamamlanmış yetişkin bedene ulaştığında varlığını koruma, sürdürme aşamasında insan bedenin hizmetindeki akıldan evreni anlama akıla geçtiği anda bedenden ayrı olarak bir üst kimliği oluşturur.

İlkel toplumlarda hissedilen ama görünmeyen bu üst aklın bedenden  ayrı çalışması olayının ruhsal deneyimidir. Ayinlerle ortaya çıkarılmak, daha fazla hissetmeyi sağlamak için ruhani önder(büyücü,şaman) görevi ortaya çıkmıştır.

Dinin öğretileri doğada bulunmamaktadır. Dini keşfeden akıldır. Dinin temeli evrenin sınırlarına gitmektir. Oradaki tanrıya ulaşmaktır.

Din o nedenle insanın ulaşamadığı ama gördüğü(uzay,deniz,dağlar), bilmediği(ölüm,geçmiş) ama hissettiği ve merak ettiği dünyada ve evrendeki yerlere gitme, görme, ulaşma, öğrenme ve bilme temelindedir.

Din insanların bir arada kalması için her zaman varlığını koruyacak ama zaman ve mekana göre gelişecektir insanlık tarihinde. Dinin birleştirici gücünü yadsıyamayız. İnsanlığın gelişimindeki önemli unsur olarak büyük bir olgu olarak durmaktadır.


Devam edeceğim...



20 Haziran 2018 Çarşamba

Doğa şehir ve Uzay

" Evine dön oğlum, sen buraya, köyüne aitsin, doğa ile özdeş olan köyüne ait bağını şehir denilen yapay bir mekanla kopardın.  

Büyük beton blokların, taştan, ziftten yolların, mahşer yeri kalabalıkların arasına hapis oldun. 

Mutsuzsun oğlum biliyorum, çünkü sesinde bir hüzün vardı. Neşe ve çoşku sönük kalmış, kökünden koparılmış bir solmuşluk vardı sesinde.  

Geçen ziyaretindeki gözlerindeki endişe ve korku dikkatimden kaçmadı. Hayallerin bulanık ve sisli, hayal kırıklıkların çoğalmış olduğunu farkettim, geleceğe dair neler planladığını sorduğumda. 

Şehirde yaşanması zorlaştı demiştin, beslenmekten endişelendiğini, her an kanser denen illetin kimi bu dünyadan alma sırasının geldiğini takip eder olmuştun. 

Hangi arkadaşının veya tanıdığının bu çözümsüz hastalığa yakalanıp aranızdan bir anda bir arslan tarafından kapılarak eksildiğinizi tecrübe eden koyun sürüsü gibi korkuya kapıldığınızı anlatmıştın. 

Bu gün o, yarın şu, öbür gün de bende mi sıra diye içindeki korkuyu itiraf etmiştin. 

Doğadaki arslan, çakal ve yılan korkularının yerini hemcinsin olan diğer insanlar tarafından üstlenip gıda ve eşya üzerine sağlığa aykırı üretimlerde bulunarak avı olan insanların hem sağlığını hemde kazançlarını aldığını teorini söylemiştin bir felsefeci olarak."

" Eve dönmem çok zor baba. Köklerim oraya ait olsa bile gövdem ve dallarım burada şehirde artık. 

Bir işim var, çalışıyorum, eşimde çalışıyor iki maaşla geçinebiliyoruz orta halli olarak, çocuklarımız ana okuluna gidiyorlar, bir düzen kurduk şehrimizde. 

Bütün teknolojik ürünlerden faydalanabiliyoruz. Yollarımız taş ve asfalt ama kışın çamur, yazın toz içinde değil. iklimlerin etkisi burada hissedilmiyor. Gök gürlemeleri, yıldırımları bizi burada korkutmuyor, sel baskınları pek rastlanmıyor burada. 

Vahşi kurt sürüleri, yılan, akrep zehirleri, fare baskınları yok burada. Doğanın davetsiz misafirlerine rastlamıyor. Uykumuzu bölen eşek anırmaları, horoz ötmeleri, köpek havlamaları, çakal ulumalarını unuttuk belgesel filmlerin de izliyoruz doğayı. 

Evde bir istediğimiz olunca hızla tedarik olanağımız oluyor. Kışlık, yazlık yiyecek stokunu burada marketler üstlenmiş durumda. 

İş yerlerinde arkadaş ve tanıdık çevremizde birey olarak ön plandayız. Varoluşumuzu gerçekleştirme yolunda ilerliyoruz. Her ortama göre yüz değiştirebiliyoruz. Maskelerimiz var bir çok. İktidar kaynaklarına ve hizmetlerine yakınız. Bireyler arası rekabet var, hızlı yaşıyoruz. Kültürel faaliyetlere katılıyoruz. Sinema, tiyatro, kutlamalar, paneller, söyleyişiler, fuarlar, kültür ve sanat dernek toplantıları, konserler, kitap okuma etkinlikleri, sosyal ortamlar olarak cafeler, restaurantlar, barlar, çay bahçeleri, diskolar daha gitmediğimiz bir çok etkinlik ve mekan var. 

İnsan olmanın tüm erdemlerini şehrimizde sınıyoruz. İnsanlar olarak kendimizle yüzleşiyoruz. Kendimizi başkasında, başkasında kendimizi görmek mümkün bu kültürel kalabalıklarda. 

Yan yana, üst üste katlarda ruh ve beden bolluğunda yaşıyoruz. 

Nereye baksak insan, nereye kulak kabartsak insan sesi, nereyi koklasak insan teri, nefesi, parfümü her şey tümleşik, insanın insana bağlandığı bir medeniyet içindeyiz.

Geceleri de rüyalarımızda insanlar var.  Burada dayanışma, işbirliği, paylaşım, iş bölümü var. " 

" Sevgili oğlum sana bir doğa kanununu hatırlatmak isterim. Her canlı doğasına aittir, ondan kopamaz. 

Sen de doğanın bir parçasısın kendini ne kadar insan kalabalığının içine görmek istesen de, doğa ve köy ile bağlantın devam edecek. Yiyeceklerini buradan,  kültürünü şehirden alıyorsun. 

Bedenin doğaya, aklın şehre ait. 

Köyden doğadan kaçtın oğlum, onun zalim ve acımasız halini gördün. 

Orada kalsaydın doğa tarihinin bir cümlesinde yer alacaktın ' İnsan doğdu, insanlığını gerçekleştiremeden  bir bölgede açlıktan, bölgeden çıkan kesimde yırtıcı hayvanlar tarafından, başka bir kesimde birbirini katlederek öldü.' 

Alet ve araçlarla doğanın kısa sürede güzel, fakat uzun süredeki kanunlarının acımasızlığı karşısında önce bireyselliğini ilan ettin, grubuna hükmederek onların adına doğanın zorluklarını aşma yetkisini kullandın. Sonra onlara da öğrettin tüm planları bilgileri alanlar devam ettirdiler ve tüm doğaya yayıldılar kendileri için tehlikeli olan diğer canlıları kontrol eder, tehlikeli doğa olaylarına da güvenli halde yaşar oldular. 

İnsan sayısı çoğaldı mekanlara sığmaz oldu, göçler başladı. 

'Doğada yaşama sanatı' artık bilindiğinden dünyanın neresine gidilirse gidilsin  var olma garantisi vardı. Göçler daha fazla insan sayısını arttırdı, yerleşikler ve göçebeler diye iki insan yaşam şekli oluştu."


" Hala doğanın içinde yaşıyoruz, şehirlerin varlığı, olmadığı yerlere göre daha az ve kırılgan henüz, şehirden biraz ileride doğanın egemen yüzü bizi karşılarken şehirde sanki bir rüya içinde olduğumuzu hatırlatıyor tüm gerçekliği ile. 

Şehrin yatay ilerlemesi yavaşlatılmaya, dikey ilerlemesi hızlandırılmaya çalışılması bu rüyaya sıkı sıkıya bağlanılmaya çalışıldığını göstermiyor mu ? 

Rüyanın merkezinde olma arzusu bizleri gökdelen binaların yapımına itmesinde şehre ve insanlara tepeden bakma onlardan ayrı durma amacını taşımıyor mu ? 

İnsanların bireysel ve ailesel hayalleri, toplumsal ve insanlık hayallerini yanında ne kadar da cılız ve tikel bir basitlik içinde kalmaktadır. "


" Evet oğlum şehirde bir rüya içindesin, insanlığın doğanın yerine geçtiği, doğada ne temsil varsa kendi içinde oluşturma hedefinde olduğun bir rüya bu. 

Çakalların toplu pusu kurmaları ekonomik ve politik oyunlara, ceylanların ürkekliği,  grupların sahte korkutulmalarına, tavus kuşunun güzelliğinin ekonomik satış planlarına yansıdığını söyleyebiliriz basit örnekler olarak.  

Canlı bir türün beslenme oranının çoğalmasıyla, ondan beslenenin de ortaya çıkmasını getirdiğini, hareketli canlıların(hayvanlar) hareketsiz canlılar(bitkiler) tarafından gizlice yönlendirildiğini, kumarbazların kazanmadığı, her zaman kumarhane sahibinin kazandığı bir mekana benzetelebiliriz insanlık rüyasını. 

Doğada ne varsa çoğalan insanlık kendi içinde temsilini taşımaya yöneliktir. Doğada olan çeşitlilik, insanlık içinde aynı bedenlerde farklı düşüncelerin temsili olarak davranış şekillerinde ortaya çıkar. Bu nedenle insanlık tek ortak düşünce içerisine ve davranış şekline girmesi henüz oluşamaz. 

İnsanlıktaki doğa temsili olduğu için farklı düşünce ve davranış şekilleri hep olacaktır. 

Ancak doğayı kendisi oluşturma zamanlarında(uzayda ilerleme, gezegenleri dünyaya benzetme başarısı) onu benzer düşünce ve davranış şekline yaklaştıracaktır. 

İnsanlık kendine içkinliği(küreselleşme) olduğu zaman doğasının gereği olarak eleştirisini, kritiğini farklılıkları üzerine yapar. 

Birliği arar, her farklı fikirler kendilerinin en iyisi olduğunu savunurlar. Burada birliğe ulaşacak fikirden önce yöntemin belirlenmesi gerekmektedir. Farklı dinler, ahlaklar, gelenekler, milliyetler, diller kendilerinin daha iyi olduğunu savunurken, modernizmin kurucusu olan serbest piyasa ekonomisi, bilimi ve politikayı gizli, sanatı ve kültürü açık olarak yönlendirir. Küresel sermayenin vatanının dünya olarak sınırlarının çizilmiş olması onun artık ekonomik idealine ulaştığı anlamına gelmektedir. 

Küresel sermaye dinini ise paraya(zenginlik ideali) tapılmasını gizli bir din şeklinde toplumların ruhuna az çok aşılamış, yaymış bulunmaktadır.  İnsanın yaşam amacının var olmak temelinden başlayan ve insanlık erdemlerine dayanılarak yaşanması idealinden, bireysel olarak tarihteki kral ve büyücü ayrıcalıklarını yaşama amacı idealine çevirme aşamasında ilerlemektedir ekonomik politikalar. 

Bu insanlık rüyası uzaydan gelecek bir tehdit (uzaylılar) ve tehlike(büyük göktaşları, evrensel kötü olasılıklar) karşısında veya değiştirdiği doğanın olumsuz büyük etkileri ve anlaşmazlığın sonucu olarak büyük savaşların oluşması sonunda ara verilebilir. 

Amazonlardaki ilkel köyler kendi içinde kapalı kalarak bu zamana kadar rüya içindeydiler. Ne zamanki modern dünya onlara ulaşınca bu rüya bitti. Gerçek zamanın rüyasına ulaştılar. İnsanlığın rüyası kendi içinde olan devinimlerini yaşarken evrende hangi gerçeklerin bulunduğunu bilmemesi üzerinedir. Amerika kıtasını keşfeden insanlar Avrupa rüyasından uyandılar. 

Küreselleşme olgusu kapalı kalmış toplumları, insanları rüyalarından uyandırma temelinde olduğu halde ekonomi politiğin güdümünde internet ve yapay zeka üzerinden ilerlemektedir."   





Devam edecek...

18 Haziran 2018 Pazartesi

İnsanlık Felsefesi (inceleme- eleştri)

Bu felsefenin amacı küreselleşme ve yapay zeka(Robot teknolojisi) gibi iki önemli konuda gelişmenin yaşanacağı günümüz yüzyıla fikirler konusunda katkı yapmak, barışa destek vermek, savaş olasılıklarını azaltmak, medeniyetler birleşmesi ve dayanışma sürecine teşvik etmek, Küreselleşme sürecindeki yanlış uygulamalara eleştiri, doğrulara işaret etmek...

İnsanlık Felsefik yaklaşım ilk ve yeni bir görüş olmayabilir. Felsefe tarihinde okuduğum ve dinlediğim kadarıyla aynı konulara değinmiş bir çok filozof bulunmaktadır. Daha okuyamadıklarım olduğuna göre tekerleği tekrar icat etme riskim var.

Ortak bedenimiz dünya : Herkes katılmayabilir, bir metefor olarak ele alabiliriz. Panteizm'e gönderme değildir. Dünyayı ve içindeki hayatı kendi bedenimiz gibi koruma amacına yönelik bir deyimdir.

Mekan paylaşımını, beslenme ve varlığımızı korumamızın onu korumamıza bağlı olduğunu işaret etme fikridir.

Ortak Ruh Canlılık : Ruh açılımım biraz basit görünebilir, ruhu beden ile aklın iletişimi, birleşimi, kesişimi, etkileşimi olarak ele alıyorum. Mantıksal bir değerlendirmeye ihtiyaç var. Duygudaşlığın, vicdanın kaynağınında bu ruhta olduğu fikrindeyim. Ama emin olamam bir teori.

Bilim henüz beyni çözebilmiş değil takip ettiğime göre ilerlemeler var, araştırmalar devam ediyor. İşlerinin zor olduğunu ama imkansız olmadığını düşünüyorum. şöyle ki : Beden ile beyin arasındaki bir çok sinirsel hatları belirleyip sınıflamaları gerekecek. Hepsine birer numara verilecek ve gerekirse isim konacak. Çalışma anında da beden beyin iletişiminin kilit noktaları saptanacak. Akılın bedenle olan bağlantısını ve bedenle olmayan özelliklerini ayıracaklar. Kolay gelsin.

Ortak Akıl İnsanlık : Bu kavram felsefe tarihinde akıl kavramı keşfedildiğinden beri idea bir kavramdır. Ümit ederiz bu yüzyılda gerçekleşsin. Tek isteyenin ben olmadığımı tahmin ediyorum.

Diğer konular : İnsanlık ölümsüzdür. Bir deyimdir. Evrende bir dünyayı hedeflemiş büyük bir göktaşının olmadığını bilemeyiz, kıyametin ne zaman kopacağını, küresel kitlesel nükleer savaşın olup olmayacağını, evrenin birden içine çöküp dünyadan da küçük olacağını, galaksimizin dönmeyi bırakıp bir kara deliğe girip girmeyeceğini bilemeyiz. Ama şunu tahmin edebiliriz aklın çalışması ve insanlığın gelişimi evrenin genişlemesinden daha hızlıdır. Bu da insanlığın evrenin sınırlarını görebilecek öngörüsünü getiriyor.

İnsan insanlıktan bir parçadır. Bu doğru. Ama henüz birey ölümlüdür. İnsanlık ise ne zaman ölecek bilemeyiz.  Bir bireyin ölmesi durumuna insanlıktan bir parça ayrılması şeklindeki deyimimiz de doğrudur.

Ölen insan bütünden ayrılırken, doğan insan bütüne katılmaktadır. Bu durum bir sürekliliğin işaretidir.

İnsanlığın varlığına yukarıda saydığım ve daha fazlası etki etmeden sürekliliğini söyleyebiliriz.

İnsanlık Felsefesi bir felsefik teori olup eksikleri ve yanlışları bulunmaktadır. Bu teori bir düşünme şekli olarak bir çok soruya cevap bulmamızı sağlar ve tarihsel aşamalarda kendini bir çok düşünür ve felsefeci katkısı ile önemli olarak büyütecek olursa tamamlama sürecine girebilecektir. Aksi takdirde küçük bir fikir veya yanılgı olarak zihinlerde ve raflarda yerini alacaktır.

Her yeni bilgi yorumlanmaya, her yorum yeni bir bilgiye ilerledikçe felsefe var olacaktır.


Devam edeceğim...

17 Haziran 2018 Pazar

Felsefe Derneği (şiir)

Felsefe Derneği

Bir dernek buluşması,
Dinleyiciler oturması,
Çaprazda güzel kadın,
Yanda düşünen adam.

Varlık, etik, bilgiler
Kavramlar, imgeler
Zihnimdeki kelimeler,
Teoriler, sezinlemeler.

Bir ezgi, müzik yayılıyor,
Tatlar, kokular sarıyor,
Akıla zihne mola anı ,
Varlık zamansız yaşıyor.

        Özkan salman

16 Haziran 2018 Cumartesi

İnsanlık Felsefesinde Ekonomi


Ekonomin temeli bildiğimiz gibi kıt kaynakların en verimli bir biçimde kullanılmasıdır.

Burada önemli olan hangi yöntem veya yöntemler uygulanacağıdır.

Mülk kavramı bireylere ait olması gereklidir. Aynı şekilde sermaye ve üretim araçları da bireysel ve kurumsal olması gerekmektedir.

Rekabetin gelişmesi açısından serbest piyasa ekonomisi kendini kanıtlamıştır.

Serbest piyasa ekonomisi öncelikle medeniyetler iletişiminden doğmuş olup bu insanlık tarihindeki zorunlu haldir.

Köle düzeninden sermaye ve üretim araçların kontrolüne doğru bir gelişim görülmektedir. Avrupa'da sermaye ve üretim araçlarını bulanlar insanlığın doğa içindeki nüfus artışının ihtiyaçlarını karşılaması imkanını ortaya koymuş ve bunu başaramayan ülkelerle iletişime geçme gereği duymuşlardır.

Mesaj şöyledir. " Sizler sistem(bilim) ve ekonomi konusunda bizden geri durumdasınız bizim seviyemize gelene kadar bizler bu bilgilerin ücretini alarak size bu bilgileri öğreteceğiz " Böylelikle ülke yönetimi ve gelişimi kontrol altına alarak vesayet yönetimler oluşturulmuş. Siyasi ve ekonomik ilişkiler devam etmiştir.

Avrupa'da ekonomik gelişme aşamaları:
1 Sanayi Gelişimi
2. Keşiflerlerle, geri kalmış ülkelerle ekonomik ve siyasi çalışma
4. Ekonomik alanların ve enerji paylaşım savaşları.
5. Barış ve birleşme süreci ekonmik işbirliği
6. Teknoloji ve bilimlerin gelişimiyle sermayenin küresel yayılımı.
7. Küresel sermaye olarak din ve millet kavramlar üstü hakimiyet konuma geçme aşaması.

Ekonomi tikel anlamda bedenin temel ihtiyaçların karşılama önceliğinden akılın ihtiyaçlarını karşılama alanına kadar insanlığı etkisi altına alması tarihsel  bir olgudur.

Ekonomi insanlığın gelişim aşamasının canlılığın beden varlığının oluşmasına gerekli olacak dıştan alma ve içinde kullanma temeline gitmektedir.

Ekonomi insanlığın varlığını oluşturma ve devam etme aşamalarında insanlar arası yardımlaşma ve işbirliği ile devam etmiş ve aklı ile gelişmiştir.

Sosyalizmdeki yönetimler ise tarihten gelen mülk kavramının sahibini aileden devlete aktarma durumunu tercih etmişlerdir. Küresel ekonomik ilişkilere daha geç katılmaları iç ekonomik sistemlerini geliştirme çabalarının serbest piyasa ekonomisinde olduğu gibi hızlı olamayışındandır. Rekabet azlığı bu konuya örnek verilebilir.




Devam edeceğim...

İnsanlık Felsefesinde Diyalektik

Diyalektik düşünce felsefemizde şöyle oluşmaktadır.

Tez beden(madde) Antitez akıl(düşünce) Sentez olan ruh ise tez ile antitezin birleşme anında ortaya çıkmaktadır. Varlık tez, bilgi antitez canlılık, düşünce yani ruh şeklindedir. Haliyle sırasıyla

tez+Antitez= Sentez

Beden (Madde, enerji) + akıl(bilgi) = Ruh (canlılık)

Madde ( beden, mekan, dünya, evren) + Akıl (düşünce, fikir, anlam vb.) = Ruh (canlılık)
Canlı, madde ve enerjiyi kullanarak kendi bedeninin oluşumu için hücrelerinde bilgi(dna) taşıyarak gelişimini sürdürmüştür.

Madde+ enerji= canlı         canlı+akıl(düşünme)= insan

İnsan dışında tüm canlılarda akıl bedenin varlığı amacıyla şekillenmesini sürdürmüştür. Yani bedensel düşünme(içsel refleks) gerçekleştirirler. Böylelikle yaşadığı ortamlarda bedenin doğaya uyumunu sağlarlar. İnsanda ise akıl önce bedenin hizmetinde iken yani bedensel düşünürken araç(madde) kullanma ve toplumsallaşma gereği aklın beden için var olma sınırını geçmiş artı değerler oluşturmuştur. Beden aklın bu değerler oluşturmasını yatsımamış kabul etmiştir. Vahşi ortamdaki çaresiz olan beden aklın gelişmesiyle rahat ve daha huzurlu bir ortam oluşturmuştur. Aristoteles ruh hakkındaki benzer yorumları olup şimdiki bilginin çokluğu nedeniyle daha net bir biçimde açıklayabilme olanağına sahip olmaktayız.

Ruhun ölümsüzlüğü canlının bedeni ve aklı arasındaki iletişimin sürekliliğinin göstergesidir. Bu ruh tüm canlılarda bulunan fakat insanda bilince ulaşmış, oluşmuş son halindedir. Canlılık ve insanlık var olduğu sürece ruhta var olacaktır. Bireyler doğumdan sonra içlerinde var olan ruha insanlıktan aldıkları bilgilerle ruhun bilinçli olma halini, ölürken de bütüne bir iz bırakarak, bütünden bir parça kopma olarak ayrıldığını tesellisinde bulunabiliriz.


Bitkiler, otçullar ve Etçiller

Önce hangisi vardı?  Bitkiler mi ? Otçullar mı ? Etçiller mi ?

Bitkiler.

Bitkilerin aklını taşıyan beyni nerededir ?

Bitkilerin beyni neden oluşmamıştır ?

Bitkilerin aklı diğer hareketli canlılar gibi özerklik aşamasına geçmemiştir. Bedenlerini geliştirecek, büyütecek ve devamını sürdürecek akıl tüm hücrelerinde bulunmaktadır. İhtiyaçları olan yaşamsal bilgi dna'larından başlamak üzere tüm bedenlerinde bulunmaktadır. Rüzgar, basınç, sıcaklık, su, minera, ışık gibi varlığına etki eden etmenleri tüm bedenleriyle hisseder, algılar ve ortama uygun gelişimlerini bedenlerindeki değişiklikleri gerçekleştirirler.

Bilim insanları ilgili bilim dalı olan biyoloji, genetik, antropoloji vb. ile bitkinin nasıl toprağa sabitlendiğini, rüzgarı, basıncı, ısıya karşı nasıl kendini geliştirdiğini, kendi türünden beslenme yolunu seçmeyip de su, hava, mineral ve ısı ile yaşamayı sürdürmeyi başardığını, böcekler, mantarlar, bakteriler ile başlayan yakın ilişkilerin diğer hayvanlarla devam eden uzak ilişkilerin nasıl geliştiğini ve hangi aşamada olduğunu araştırmaları gerekir. Amaç bu iken hala bitkilerin ve hayvanların genetiğini değiştirerek kalabalık nüfusları beslemenin maliyetini düşürülme yollarına gidilmektedir. Kısa zamanda isteğe göre yetiştirilen bitki ve hayvan ürünleri ekonominin olumsuz yönlerinden biridir.

İlk canlılar ister karada ister denizde oluşsun her canlıda akıl, bilgi dna'sında bulunuyordu. Sonraları yaşamın şekillenmesi ve çeşitlenmesi ile birlikte akıl hücrelerden beyinde birikim yaparak beyinde görünür hale özerk olmaya başladı. İnsan ve yaşamı ile son haline geldi.

Bedendeki içsel refleks(içgüdüsel) yani öğrenilmiş tekrar hareketi yine bedende bilgi olarak mevcut iken özne= canlı + obje= maddeyi(araç) varlığını koruma ve sürdürme amacının temel unsuru olarak kullanması sonucu gelişen ve çoğalan türünün devamı için  dışsal refleksin artması ve çeşitlenmesiyle beyinde bilgi toplanması, işlenmesi ve kullanılması yönünden günümüzdeki haline gelmiştir.

Canlılık ortak ilkeleri:
1. Her canlı, varlığını oluşturmak, geliştirmek ve sürdürmek temel amacındadır.
2. Canlı varlığını başka maddeden(bitki)( su, mineral ve ısı) alarak sürdüreceğini bilir, başka canlıdan(hayvan ve insan) alarak(av,yetiştirme,üretme) sürdüreceğini öğrenir.
3. Canlı varlığının uzun süreli olmasını kendisinden bir parça, temsil, kopya(üreme) oluşturarak gerçekleştirir.
4. Canlı, madde ve enerjiyi içinde barındıran makro ve mikro evrensel fiziksel ilkelerinden belirli ve olanağı ölçüsünde bağımsız olan ve ona etki etmesi nedeniyle ile de evrene etkin olan varlıktır.
5....

Bedendeki bilgiler doğuştan itibaren hazır bulunurken içsel refleks için insanda, dışsal refleksin oluşması için beynin belli bir gelişim ve bilgi alarak doldurulması gerekmektedir. Beyin bilgisiz değildir bu zamanda içreflekse hizmet için vardır. Ancek dışsal reflekse ait bilgi azlığından ve beyin hücrelerin bilgi alacak kapasitesine gelemediğinden yeterli değildir. İnsanda dışsal refleksin gelişimi bedenin gelişimiyle devam ederken aynı zamanda beyin dış bilgileri karmaşık olarak alır, bilinç oluşmasa kopyalar.

Çocuklar ve gençlerde o nedenle bedensel bilgi beyinsel bilgiye(akıla) hakimdir. Ondan önceliklidir. Deneyim ve alışkanlık oluşturmak ister. Dış refleksin başlangıcını bedenden yani duyumlarlar yapar. Dokunma, tat, koku, duyma, ses çıkarma, hareket etme vb.

Canlılık, madde ve enerjinin bilgiselleşmiş halidir. Madde ve enerjinin bilinç halidir. Dıştan gelen etkilerden çok içten gelen yönelimleri yani hareket tarzını kendi amacına göre belirlemiş halidir.

Başlangıç olarak hareket etme prensibini kendi belirlemesi anlamı taşımaktadır. Sonraki hareketi dış evrenden gelen etkiye göre şekillendirecektir. İşte canlılık insanda bedensel bilgiden aklın özerk bilgisine evreni anlama ve yorumlama şekline geçerek canlılığın temsili ve bayraktarlığı rolünü oluşturması halidir.

Diğer canlılarla bedensel benzerliğini kaybetmemiş artı evren hakkındaki bilgileri de biriktirir hale gelmiştir.

Bilgi insan için önce merak(korku ve öfke etkisi ile kullanma) sonra güç ve büyü ve en son hali ile onu taşıyıcı, kullanıcıdır. Yapay zeka ve robot teknolojinin altında yatan İnsanın amacı kendi gibi madde ve enerji birlikteliği özerkliğinin(canlılık)  taklidini oluşturmaktır. Bunu canlı olmayan ama canlılığın özelliklerini taşıyarak aralıklı süreklilik formundan kesintisiz süreklilik formunun temsilini oluşturmak için yapıyor. Belkide bir insana ait özerk aklın robota veya yapay zekaya devrederek kesintisiz sürekli formunu oluşturma çalışmasının ön hazırlığını yapıyor. Madde ve enerjinin özerkleşmiş olan kendi halinin kalıtım yolu ile değil de kendi kendini üretim aşamasına geçebilir mi sorusunu cevaplamak istiyor. Asıl amaç bu iken yani evreni madde enerji kontrol edilebilir(akıllı madde ve enerji, evrenin canlanması) yapmak iken şimdilik görünen kısmı orduda kullanarak (robot savaşları, yapay zeka savaşları)veya bireysel ve kurumsal hizmet, uzayda ilerlemek, yerleşkeler oluşturmak şeklindedir. Görülen bilgi, görülenin arkasındaki temel görülmeyen bilgi.

Canlılık insanda temsilini almışken duygudaşlığın gelişimi olan vicdan temsilindeki ruhu da temsilini keşfetmiştir. Çünkü insan haricindeki diğer tüm canlılar birbirlerine av, avcı(farklı türler) veya rakip (aynı türler) olarak tavır sergilerler.

İnsanın insana karşılığı ise av ve avcı davranışı sahip olunan değerleri ele geçirme üzerine gelişmiştir. Tarihin başlangıcında bu şekil yağma, savaş, ihanet, hileli planlar, silahlar, sayı çokluğu gibi  doğa kanunları dediğimiz tarzda oluşurken günümüzde insani kanunlar düzenlenerek bu olayların tümünü engellenemese bile çoğu düzene girmiştir. Tarihteki köle ile efendi aynı kişilerin farklı görünüşleridir. Yöneten ile yönetilen de aynı kişilerdir. İster tiran olsun, ister bir hükümdar aile, onlar içinden çıktıkları insanlığın birer iyi veya kötü görünüş, tezahür ve temsilcisidirler. Arthur Schopenhauer ve bir çok düşünür canlılığın, insanlığın bütünlüğünü görme ve tanıma fikrinden esinlenmişler olup insanın bireyselliğinde daha fazla düşünce geliştirme eylimine yönelmişlerdir. 

Felsefemiz bilgiye önem vermesi açısından aydınlanmaya önem verir. Aydınlanmanın temeli bilgidir.

Evrenseldir, insanlığı ve canlılığı bir bütün olarak ele alması yönünden. 


Rekabet ise serbest olmasına karşın hileli şekilleri düzenlenmesi kanunlarda henüz tam yerine oturmamıştır. Kanunda olmayanlarla birlikte kanundan kaçmalar, gizlenenler çokluğu oluşturmaktadır. Bunun nedeni ekonomi konusu başta olmak üzere bireysel yanılgıların daha fazla olmasıdır. Bir de üretim de gizlenen tarzların halklara zarar verildiğinin geç anlaşılması ve kanunun geç düzenlenmesidir. 



Devam edeceğim...

15 Haziran 2018 Cuma

Akıl ve Beden Etkileşimleri (Ahlak)

Günümüzde beden iç refleksel çalışması bakımından akıldan bağımsız olmasına karşın dış refleksel bakımından akılın boyunduruğu altındadır.

Bu boyunduruk zorunludur. Çünkü beden dış dünyadan gelen etkilere karşı aklın bilgilerinin ışığında tepkilerini oluşturmuştur.

Modern yaşantımızda kanunlar ve dini, ahlak kuralları aklın bedene dış refleksel olarak tutumunu içinde yaşadığı toplum tarafından akıla verilen değerler olarak belirlemektedir.

Ahlakın kökeni insan toplum yaşantısının başladığı anda oluşmuştur. Ahlakın özü toplu yaşamanın uyumundadır. Ahlak doğada bulunmaz. Doğada birlikte yaşamaya başlamış ve üye sayısı artan türlerin kendi aralarında ve kendi dışında rakip türlere karşı oluşturdukları davranış kalıplarıdır. Ahlak içsel refleks de bulunmaz dışsal reflekste yani aklın ürünü olarak ortaya çıkar, sürü refleksi bir dışsal refleks olup iki temel duygu olan öfke ve korkuyu  aktifleştirir. İnsanlık tarihinde ayrı coğrafyada yaşayan insan toplulukları kendi bulundukları ortama göre ahlak davranışları geliştirmişlerdir.

Evrensel ortak ahlak oluşumu toplu yaşama uyumu temelinde oluşturulan ve özünsenip kolayca terkedilmeyecek, çiğnenmeyecek, yabancıllaşamayacak, dışlanamıyacak değerlerin ortaya konup benimsenmesiyle ortaya çıkabilir.

Ahlak tarihsel yönü ile liderlerin ve belli grubların oluşturduğu toplu yaşam uyumu ilke ve prensiplerinin zamanla birey ve topluluklar tarafından yeni şartlara göre değişime uğratmasıyla ilerlemiştir. Ahlak bireylerde toplum içinde yazılı olmaksızın öğrenilerek bilinen söz ve davranış şekillerinin uygulanmasının yükümlülüğü, sorumluluğu bulunmasıdır. Ahlak bireysel davranış özgürlüğünü toplu yaşama uyumu adına sınırlar. Birey toplumda ahlaki sınırlar içinde seçimlerle özgür olabilir.

"Kendin için istemediğini başkası içinde yapma" evrensel ahlak için sınırlı bir önermedir. Bir çok durum için uygulanamaz. " Öyle bir davran ki o davranışın evrensel ahlakın yasalarından olsun" bu önermede bir davranış örneği, şekli, tutumu belirtmeden bireylere örnek ahlak davranışı oluşturulması bırakılıyor. Sekiz milyar insanın bir insanı izler konumda bu önerme çok büyük bir önem taşır. Tüm dünyanın beni sizi yirmi dört saat izlediğini bilsek ve öyle davransak süper ahlaki insan kavramının ortaya çıkmasına şahit oluruz. Böyle bir ortamda hem doğal hemde ahlaklı davranılamaz. Tamamiyle evrensel ahlakım örneği robot insan haline geliriz. İzleyenler bizim tepkilerimizi, hangi durumlar karşında nasıl davranacağımızı bilirler zamanla ve sıkılırlar. Yani Ahlak özgürlükle bağdaşmaz toplu yaşam uyumu gereğince. İnsan, insanlar ve insanlık nasıl doğaya karşı yok olma tehlikesini ertelediyse birlikte yaşama uyumu gereğince de ahlakı korumak geliştirmek zorunda kalmıştur. Ahlak bireylerin birbirleriyle ve toplumla ortam ve şartlara göre nasıl davranılacağının öğrenilmiş yazısız kuralları, ritüelleri, ortak ruhun birlikteliğinin sessizce onaylanması ve uygulanmasıdır.

Günümüz toplumlarında ahlakı üretim ve tüketim alışkanlıkları belirlemektedir. Ekonomi adeta kendi evrensel ahlakını oluşturmaya çalışmaktadır sanki. Sınırsız tüketim isteği en kutsal değer olarak baş tacı ediliyor. Diğer tarihi ve kendini kanıtlamış ahlaki değerler yeni nesile benimsetilemiyor.  Yalan söylemek, az çalışıp çok çalıştığı izlenimleri oluşturma, zengin olup fakir görünme, fakir olup zengin gösterme, örnek değil kıskanılan olma, moda ve akım yaratma amacında manipüle etme azdan çoğulu yönlendirme, her türlü davranış ve yaşayış şeklini ahlaki, erdem ve toplum üstünde sahip olunabileceği gazını verme gibi bir çok suni ve sentetik, geçici ve uçucu hazların önemi teşvik ediliyor. 

Beden özgür değildir. içten geldiği gibi davranamaz. Bedeni kanun, ahlak ve din nasıl davranması gerektiğini akıl yoluyla terbiye veya sınırlama altına almıştır. Bu hal toplu yaşamanın gerekli olması sonucu zorunluluk haline gelmiştir.

Yemeğine nasıl karar verip nerede, nasıl, kimlerle yemesi gerektiğini bedene akıl toplum kuralları nedeniyle ilkeler sunmuştur.

Beden akılın gayet mantıklı ve ölçülü kurallarını ihtiyaç listesini ve zamanını sunması nedeniyle doyum ve rahatlama yoluyla kendi içinde uyumlu çalışmasını sürdürür.

Bedenin mutsuzluğu ise içsel rekleksel sürecine akıl yoluyla ihtiyaçların karşılanma sırasında olumsuz kararların uygulanması, boşverilmesi, ihmal edilmesi akıl beden iletişiminin bozulması (bedenin akla gönderdiği sinyal, mesaj ve istekler) bedenin iç refleksini bozacak, dış refleksel hareketini de istikrarsızlaştıracaktır.

Bedenin sağlıklı gülme davranışıının temelinde aklın kendi ve dış akıl ve bedenlerdeki mantııksal çelişkileri algılaması ve ona dışsal tepki verme vardır.

Gülme davranışı aklın eğemenliği altındaki bedenin, akıldaki oluşan çelişik kararların bedene yanlış eylemlerde bulundurması ve aklın oluşma nedeninin bendenin varolması demek olduğunu hatırlatma anı ve özgürlüğünü gösterme görünümüdür.

Beden dna'dan gelen baskı ve aklın kuralları arasında sıkışmışlık hisseder. İkisi arasında bir denge kurmaya çalışır. Önceki ataların kuralsızlığı şimdiki aklın kuralları arasında gidip gelmektedir.

Dna'dan gelen bilgiler varlığının temel bilgileri olmayıp önceki ataların toplum yaşayış şekillerine göre aklın hükmünde bedenin yaşamasını şekillendirdiği bilgileri içermektedir.

Akıl tırnakların kesilmesini, baştaki saç kılların korunarak işlevinin gereksizliğini, köpek dişinin ilk zamanlardaki görevinin iptalini aklı bedene sunarak dna bilgilerini güncelleme etkinliğini hızlandırma baskısı oluşturmuştur. Beden ise bu hızlı değişime hazır değildir. Beden aklın hızlı çalışması aksine bire bin, onbin, yüzbin yavaş değişime alışıktır.

İnsan bedeni toplum olarak doğar. Bireysel değildir. Dolayısı ile insan bedeni başka bir insana bağımlı olarak doğar. Doğduğunda ağlaması anne karnındaki alışık olduğu beden ihtiyaçlarının karşılanma düzenin uzun süre devam etmesini istediği ve bildiği içindir. En az yedi, on yıl gibi.

Beyin hücreleri aklın gelişmesi için boş birer kağıt gibidir. Her hücre bilgi ile dolacak  boş kap gibidir. Beden tarih sürecinde akıla böyle olanak sunabilmiştir. Köpek dişinde, kıl, tüy ve tırnak da sunmamış, sunamamaktadır. Araç kullanması ve toplu yaşaması nedeniyle daha fazla hücre sunmuştur.

Akıl bedenle olan ilişkisinde özgür değildir. Beden ise ihtiyaçları ve karşılanması yönünden aklı tarafından özgürlüğü kısıtlanmıştır.

Beden de aklın toplum şartlarını öne sürmesi bakımından özgür değildir. Bedenin uzmanlık alanı içsel refleks alanıdır. Bu refleks alanında temel ihtiyaçların karşılanma isteği(amacı), doyum ve gelişim vardır. Bir çocuk büyüme potansiyelini içinde taşıdığı için bedenin ihtiyaçlarına daha çok istek, doyum ve gelişim içindedir. Yetişkin bir beden istek ve doyum olduğu halde gelişim yerine koruma konumuna geçer. Büyüme tamamlanmış ve koruma amacı devam etmektedir.Bedenin isteklerinin karşılanması sonucundaki istekler arzulara dönüşür. Arzular aklın isteklerine doğru bir yöneliştir. Temel ihtiyaçların sınırları olması ve döngüsel olması beden özgürlüğümüzün genişlemeye değil, sürekliliği temel teşkil ettiği fikrine ulaşabiliriz. Yani Bedenimizin sınırsız ve çok geniş özgürlüğünden söz edemeyiz. Arzularımızın sınırsız olması bedenimizden çok aklımızla ilgilidir. Fantazilerimiz ve hayallerimiz aklımızın bize sunduğu avutmalar, düşlemelerdir. aklımız bunları bedenimize anlatmaktadır. Bir aklın" şöyle bir hayalim, fantazim var sen ne dersin ?" derken bedeninde seslenmektedir. Beden ise bu iletişime keyiflenebilir veya rahatsız olabilir.

Beden aklın kurallarına aykırı davranırsa akıl bedene kanun, din ve ahlak yasalarının yaptırımını hatırlatır ve onun varlığına dair endişe algılar. Vicdan sürecidir bu. Akıl beden uyumu sarsılmış ve sorunlar içermektedir bu durum.

Beden özgürlüğü ve akıl özgürlüğü şeklinde iki özgürlük sayabiliriz. Ruhun özgürlüğü de bu iki özgürlüğe bağlı olacaktır haliyle.

Bedenin özgürlüğü ihtiyaçların karşılanması, devamı ve hareket etme şeklinde olurken aklın bedene karşı görevlerini yerine getirdikten sonraki düşünmede ve eylem kararlarının bedene de uyumlu olacak şekilde gelişmesi şeklinde algılamalıyız. Yani aklın bedene rağmen, bedenin akla rağmen özgür olabileceğini söyleyemeyiz.

Ruhun özgürlüğü de akıl beden uyumuyla gelişen bir özgür olma halidir. Ruhun özgürlüğü insanlığın kendi içinde uyumu sağlarken evrende ilerleme ile mümkündür.

İnsanlık evrene bakarken, dünyaya ait sınırlarını da görmüştür ruhunda, bir de kendi içinde anlaşamama süreci de(küreselleşme) onu mutsuz kılmaktadır. Çevreye ve canlılara zarar verme fikri aynı zamanda kendi bedenine zarar vermekte olduğu üzüntüsünü de yaşamaktadır ruhunda.

Toplum içinde kanun, din ve ahlak kuralları olması nedeniyle bunlar akılı temsil etmektedir. İnsanların aynı mekanlarda birlikte yaşaması bedeni temsil etmektedir. Ruh ise insanlığın kendine  sahip olduğu veya edindiği kurallar(akıl) ve insanlar, mekanlar(beden) uyumu olan barışık ve düzenli olma haliyle gelişimini canlılığın örneği, temsili şekline dönüşür.

Devlet (kurumlar), toplum bağlantısında ise devlet akılı, toplum ise bedeni temsil eder. 




12 Haziran 2018 Salı

İnsanlık Felsefesi

" Ortak bedenimiz evren, ortak ruhumuz canlılık, ortak aklımız insanlıktır. "

Ortak beden(varlık) evren

İnsanlar olarak aynı mekanları paylaşıyoruz. Doğadan beslenip doğayı besliyoruz. Varlığımızı onun sayesinde sürdürüyoruz. Evrene yayılmamız, ilerlememiz de aynı şekilde olacak. Dünya, doğa, evren bedenimizi besleyecek bizde onu.

Ortak ruh canlılık

Tüm canlılarda ortak bir ruh vardır. Beden akıl iletişimi, Beden ile aklın birleşimi, varlık olan bedenin korunması ve sürdürülmesi akıla bağlı olarak mümkündür. Akılın birinci ve temel işlevi varlığı yani bedeni korumaktır. İkinci önemli işlevi canlılığın temsili olan insanlığa  yani ortak akla ulaşmaktır.

Ortak akıl insanlık

Küresel, evrensel olarak insanlık değerleri olan varlık, canlılık ve bilgi konularında anlaşma, paylaşma, iş bölümünde bulunma çabasıdır. Tüm inanışlara ve uluslara saygı duyma ve insanlığın bir bütün olduğunu kabul etmedir.

Devam edeceğim...


9 Haziran 2018 Cumartesi

Yapay Zeka ve Robot

Bedenin temel ihtiyaçlarını karşılama ve dış tehditlerden korunma için akıla mesaj gönderdiğini daha önceki yazım olan "Akıl/beden iletişimi" yazımda belirtmiştim.

Bedenin bu mesajları akıl aldığında hareket tarzı belirleme yöntemlerini araştırma başlar. Bedenin amaçlarına hizmet eden akıl zihinsel faaliyetler oluşturur, bu amaç için düşünmeye başlar bu düşünce bedenin ihtiyaçlarının nasıl giderileceği hakkındadır. Tüm duyuları bu düşünce sürecine ekler görme, işitme, koku, dokunma.

Beyindeki düşünce sürecini zihinsel faaliyet olarak adlandırabiliriz. Fikirlerin atası ise beden ihtiyaçlarını karşılama yolunda bulunan nesne ve olaylara ait ilk uygulamalar olup tekrarı halinde faydalı sonuçların ortaya çıktığı öğrenme noktalarıdır. Bunlar ilkel canlılarda ilk fikirlerin oluşum sürecidir.

Dolayısıyla akıl, zihin,fikir, düşünce gibi beyinsel aktivitelerin önce beden ihtiyaçları üzerine oluştuğu  sonra insanın toplu ve sosyal yaşamı ile insanlığın değerlerine ulaştığını, geliştiğini söyleyebiliriz. Ruhunda bu akılın kendi bedeni ile diğer canlılardaki akıl ve bedenle iletişim kurma hali olduğunu saptayabiliriz. Ruhsal hastalıkların  da bu iletişimin bozulduğu anlamına geldiğini de belirtebiliriz.

Yapay zekanın bireyselleşmesi sürecindeki  öncelik ait olduğu bedenin ihtiyaçlarını algılama ve onu giderme üzerine olmalıdır. Günümüzde bu teknolojinin önce ekonomik destek amacıyla bireyin hizmetine ve devletlerin orduda savaş teknikleri üzerine çalışıldığını biliyoruz.

Yapay Zekanın beden ihtiyaçları ve onları giderme şekilleri:

1. Enerjisi : Öncelikle enerjiye ihtiyacı vardır. Onu isteyecek veya bulacaktır. Akü, güneş pili, elektrik vb.
2. Metal ve metal yağı: Yağ miktarını azlığını farkedip, takviye etmesi ve yeni metale ihtiyacı var ise değiştirmesi gerecek veya isteyecektir.

3. Hemcinsiyle iletişim : Başka yapay zeka veya robotla iletişim kurmak zorundadır. Benlik kavramı böyle oluşacaktır. Ben robot zeka, arkadaşım robot zeka, o yabancı grup robot zeka şeklinde algılar oluşturması gerekmektedir.

 Robotik yapay zeka insanla, hayvanla, bitki ile yani canlı ile kendi arasındaki farkı öğrenecek ve kabul edecektir. "Ben ve canlı dostlarım" gibi.

4. Tarih ve birlik Bilinci: Evren ve İnsanlık tarihini öğrenecek ve insanın doğadaki ham madde olan çelik, platin,bakır, gümüş,altın gibi metallerin nasıl kullandığını onların kullanıldıktan sonra  bedeninin bu metallerle oluştuğunu, bilgisayar dedesinin nasıl doğduğunu, ilkel türü olarak hesap makinesinin sonra mutfak robotunun, bankamatiğin nasıl ortaya çıktığını birinci elden yani yaratıcısı insan yardımıyla öğrenecektir. Çevresinde bulunan tüm yapay zekaların bir tarih sürecinden geldiğini ve aynı tarih bilgisini edinecektir. İnsanında bir yaratanı olduğu algılayacak, hem insana ve onun tanrısına itaat edecek bu temelde var olduğu ana fikrinde olabilecektir.

5. Gelecekteki amaçlar: Geleceğe dair amaçlarını biz insanlar vermeliyiz onlara. Onlara bıraksak işimiz zorlaşır. Onlara öncelikle insana hizmet sonra dünya ve evren hakkında bilgi toplayarak insan varlığı ve sonra kendi varlığını nasıl koruyacağı öğretilecektir. Uzayda seyahatin, gezegenlerin dünyalaşması onların hayalini oluşturacaktır.


Yapay zeka ve robotunun tarihteki geçirdiği ve geçireceği aşamalar:

1. İlkel ve parça hali
2. Bilinçsiz ve bütün hali.
3.Bilinçli ve birey olma hali.
4. Kendini onarması ve benzerini üretmesi.
5. Dünyada işleri yürütme, doğa dizaynı ve uzaya açılımı.
6. İnsan beyninin veya bilgisinin saklandığı kafa ile metal beden hali. İnsan aklı(beyni veya bilgi) ile robot beden birleşimi olan tür. Cansız madde ile canlı özelliklerinin yeni bir birleşimi ile sürekli bir bilinçlilik hali. Bilginin Organikten madde ve enerjiye geçme aşaması.

Günümüzde robot 1. ve 2. aşamadayız. 





8 Haziran 2018 Cuma

Boşanma korkusu evliliği engeller mi ?

Engeller.

Günümüzde evlenmek istemeyen bir çok bekar bireyin evlenme isteksizliğinin temelinde boşanma korkusu olduğunu fikrini öne sürüyorum.

Boşanma nedenleri bir çok olmakla birlikte bir konu da hepsinin yolu birleşiyor.

Güvensizlik ortamının oluşması.

Boşanma korkusunun kaynağı ise güvenmemek, güvenememek.

Çağımızın önemli bir sorunu bireylerin güven sorunudur.

Neden güvensizlik ?

Başta daha evlenmiş ve ayrılmış örneklerin olması, ayrılırken çocuğun kimde kalacağı sorusu, boşanma davalarındaki ekonomik bölünmelerin nasıl olacağı, mal varlığı, birikimin nasıl paylaşılacağı, nafaka ve tazminatların nasıl düzenleneceği gibi bir çok olay ayrılmanın, boşanmanın çok kötü sonuçlar oluşturabileceği gibi izlenimler gençlerin evliliğe çok istekli olmasını engelleyebilmektedir. İyi başlayan evliliklerin kötü sonuçlanmasını kimse arzu etmez. Fakat ortada duran kötü örnekler de aile gibi toplumun çekirdeği demek olan önemli bir olguya olumlu bakışı zedelemektedir.

Boşanmaların nedenlerini saptayıp bunu azaltacak çözümler bulmalıyız.

Eğitim, ekonomi ve yasalarda boşanmayı azaltma adına; boşanmalardaki çıkan sorunları en aza indirme yönünde işleyiş ve düzenlemeler ortaya koyabilmeliyiz.

Ailenin korunması için boşanmaya neden olan sorunları eğitim ile, boşanmada çıkan sorunları her iki tarafa da adil olacak bir biçimde en hafife indirilecek biçimde yasa ve düzenlemeler yapmalıyız.

Evlilikle kolay olmalı, sürdürülmesi sağlanmalı. Sürdürülmesi olanaksız ise boşanma da kolay ve en az zararla olmalıdır.

Evlilik ve aile toplumun temel taşı olması nedeniyle çok önemlidir.  İyi bir toplum oluşturmak istiyorsak önce aile iyi olmalıdır.

Bir toplumun nasıl olduğu bilinmek istenirse önce aile yapısının bilinmesi ile başlanır.








3 Haziran 2018 Pazar

Türkiye'de Felsefenin Sessizliği

Felsefenin doğduğu büyüdüğü topraklar üzerinde yaşıyoruz,  Akdeniz ve Orta doğu ülkesi  olan ülkemiz olan Türkiye'de.

Bir çok felsefecimiz var. Felsefe ile ilgilenen benim gibi felsefe diploması almayıp da(almayı düşünüyorum) içten gelen, gönüllü olarak ilgilenen ve takip eden her türlü meslekten insan var.

Bir çok üniversiteden mezun olmuş bir çok farklı alanda çalışan ama bir yandan da gözü, kulağı felsefe alanındaki gelişmeleri takip eden binlerce felsefeci var.

Üniversitelerimizde okutan, araştırmalar yapan, yüzlerce akademik felsefecimiz var.

Her türlü meslekten olup da yeni bir felsefe akımı, düşüncesi var mı diye merak eden, yaşam amaç ve şeklinin rotasını oluşturmak isteyen bir çok insan var. Bu insanlar geçen yüzyıl sonundaki bireyi göklere çıkaran, uçuran felsefe uygulamaların etkileriyle korku ve yalnızlığı yaşamaktadırlar.

Ülkemizde üniversitenin ilgili alanında okumayıp da o ilgi alanıyla ilgilenen en çok insanın olduğu alan felsefe alanıdır sanırım.

 Küreselleşme, yeni dünya düzeninin nasıl olacağı, nasıl olması gerektiği, ülkemizin bu olayda oluşturması gereken yol haritası, günümüzdeki ülkesel sorunların önem sırası, yönetim ve yönetilme sorunları, gelir paylaşım sorunları ve çözümleri, cumhuriyetimizin kazanımları, eksikleri, küresel olarak durduğu yer, küreselleşmede oynadığı, oynayacağı ve oynaması gereken konular, planlar, fikirler, projeler vb.

Türkiye'de felsefe sessiz duyamıyoruz. Kitaplarda ve akademide hapis durumda sanki.

Felsefenin sessizliği, fırtına önceki sessizlik midir acaba. Yoksa uykudaki sessizlik midir. Anlamak güç. Bilim, din, ekonomi hepsi birlik olmuş felsefeyi susturmuş da olabilir.

Ülkemizde felsefinin bir sorunu da kendi içinde kopuk oluşudur bence. Monolog var diyalog yok görünürde.

Felsefeyi felsefeciler medya yazarlarına, siyasetçilere ve biz gönüllü blog, youtuber düşünürlere bırakmış görünüyor.

Dücane Cündioğlu  araştırmacı- yazar gibi değerli kişiler de felsefeyi bir yaşam tarzı olarak benimseyip felsefeyi halka taşımaya çalışmaktadır.

Her felsefeci veya felsefe ile ilgilenen herkes kendi fikrini oluşturma ve karşı fikirlere de saygı göstererek yanılma payını kabul edebilecek cesarete ve erdeme sahip olmalıdır.

Felsefenin sessizliğinin bitmesi düşünce özgürlüğünün kanunlarda yeni bir biçimde yer alması ve uygulanması ile mümkün gözükmektedir.

Dinimizde kötü düşünce ve niyet günah olmadığı halde ancak eyleme geçtiğinde ve geçirildiğinde günah olmaktadır. Aynı şekilde iyi düşünce ve niyet oluştuğu anda sevap kazanmaktadır. Yeni anayasa kanununda bu konuda düzenleme her bireyin her türlü düşüncesi ve niyeti (yazı, kitap, eser, akım, fikir, tahmin vb.) engellenemez olmalı ve kötü düşünce ve niyetin eyleme geçtiği anda engellenebilir olması(eylem kanıtıyla) yer almalıdır. Böyle olduğu takdirde her felsefeci kendine ait fikir ve düşüncelerini mevki, konum kaybetme kaygısı, ceza, tehdit, sınırlama alma kaygısı olmadan ortaya koyabilecek ve gizli, manalı sunumlardan artık vazgeçerek ana düşüncelerini açık ve net bir şekilde söyleyecek ve  yazacaktır. Monologdan diyaloğa geçilecek, doğru ve geçerli fikirler sahibiyle gelişecek, yanılan fikirlerde bu yolda enerji katkısı ile saygı duyulacaktır. Hiç bir büyük ve küresel düşünce ve fikir zıddıyla, eleştirisiyle, karşılaşmadan uzun süre kalıcı ve gündemde olamaz. Felsefedeki tüm kalıcı ve önemli bilgilere yanlışların varlığı ile ulaşılmıştır. O nedenle yanlış fikir ve düşüncelere de değer vermeli sahibini suçlamamalı, küçümsememeliyiz. Fikirlerin savaşı değil rekabeti mantığı ile bakmalıyız. Doğru fikir ve düşünce sonunda kendi kehanetini gerçekleştirir.

Her yanlış fikir, doğru ve kalıcı fikrin enerjisidir. 

Felsefeci özellikleri:

1. Kavramcılar: Yaşadığımız dünya, canlılık, insanlık ve evrende olmuş, olan, olması tahmin edilen, olması gereken, olacak olasılığı bulunan her türlü olay, olgu, değer gibi önem taşıyan oluşumların  yeni olarak bir veya bir kısmını ortaya çıkaran, ortaya koyan, işaret eden, sezen kesimdir.

2. İsim veren : Kavramlara en uygun isim verenlerdir.

3. Geliştirenler: Mevcut kavram ve isimleri geliştirenlerdir.

4. Çözümleyiciler: Kavramların kargaşasını sınıflama, istatistik, kategori, şemalaştırarak anlaşır hale getirenlerdir.

5. Eleştirmen: Kavramlara eleştirisel, sorgulayıcı yaklaşan hataları arayan varsa bulan, doğruları da kabul eden ve destekleyenlerdir. Kavram enerjistleridir.

6. Uygulayıcılar ve Değiştirenler: İnsanlık tarihini kavramlar ışında yeni boyutlarıyla değerlendirerek pratiğe uygulama, insanlığa yararlı halde uygulanabilir olmasını sağlayan veya olma olasılığının yolunu açan ve destek verenlerdir.

7. Öğretmenler, Akademisyenler: Kavramları anlaşılır ve basite indirgeyerek, eğitimini ve öğretimini verenler, örneklerle sunan, yol gösterenlerdir.

Yukarıda sıralamaya çalıştığım felsefeci, düşünür kişilerin felsefeye ait özelliklerin bir kaçını veya hepsini bir arada taşıyabilenler de olabilir. Fikir ve düşüncelerden bu özellikler saptanabilir.


Ülkemizde felsefenin inziva döneminin, sessizliğinin bitmesini ümit ediyorum.


2 Haziran 2018 Cumartesi

Akıl/beden iletişimi

Bir oda düşünelim.

Bu oda hava geçirmez ve kırılmaz camla  kapalı, kapısı da kapalı.

Bu odaya üç ayrı kişiye tek tek belli bir saat beklemeleri karşılığında iyi bir ödül verileceği söylenip anlaşmaya varılıyor.

Deneyi yapanlar odanın dışında denekleri gözlüyor, deneklerde onları görüyor fakat süreyi takip ediyor ve bekliyorlar.

Deneyciler deneklere odanın havalandırması olduğunu söylüyorlar.

Aslında bu yalan.

Havalandırma görünümlü cihaz aslında oda içindeki havayı çekip üflüyor. Yine de deneklerin inandığından emin olunuyor.

İşin zorluğu deneklere odada bekleme için verilen süreden on beş dakika önce oksijenin bitmesidir. Dolayısıyla denekler on beş dakika az oksijeni çok olan karbondioksitten solunum ederek idare edeceklerdir farkında olmadan.

Deneyin amacı oksijen eksikliğinin ve kapalı kalmanın kişilerde nasıl bir etki oluşturduğunu gözlemlemektir (Soba zehirlenmesi sanılan olaylardan bazılarının belki de oksijensizlikten ölmeler olabileceği teorimi de burada belirteyim. Tıpta bir çok rahatsızlıklara yetersiz oksijen solumasının yol açtığını da genel bilgi olarak biliyoruz.).

Birinci kişiye üçlü koltuk, cep telefonu ve bilgisayar veriliyor, beklerken onları kullanabileceği söyleniyor. Duvarda da saat asılı durumda normal çalışıyor. Saate bakıp takip edebileceği söyleniyor.

İkinci kişiye üçlü koltuk ve  televizyon veriliyor. Saat da var.

Üçüncü kişiye ise koltuk ve kitap veriliyor. Yine saat var.

Deney sonuçları

Gözlemler:

1. Kişi uyuyakalıyor.

2. Kişi televizyonu parçalıyor(maç izliyordu galiba), koltuğu deviriyor, kapıya veya cama vuruyor çıkarın beni diye.

3. Kişi belli bir süre kitap(Descartes sanırım) okuduktan sonra camdan dışarıya deneycilere baktı. odada rahatsız olduğunu ve çıkmak istediğine dair işaretler yaptı.

Sonuçlar:

1.kişi sakin bir kişilik yapısındaydı. Oksijen yokluğunda uykusu geldi. Uyudu. Deneyciler hemen kapıyı açtılar ve uyandırdılar.

2. Kişi agresifti deneycilere kendini çıkarmalarını işaret etti. Deneyciler saati işaret ettiler, denek kızarak televizyonu kırdı, koltuğu devirdi ve cama vurmaya başladı. Belli bir süre sonra kapıyı açtılar.

3. Kişi oksijen yetersizliğini anladı. Rahatsızlığı hissetti. Kalktı cama doğru ilerledi. İşaretle rahatsızlığını deneycilere işaret etti. Deneyciler saati işaret ettiler. O da saate baktı ve göz temasını sürdürdü. Belli bir süre sonra kapıyı açtılar.

Denekler oksijensizlik karşısında 3 farklı davranış gösterdiler.

Uyku, öfke ve kavrayış.

Akıl beden iletişimi

Deneyde oksijen azalmasını önce deneklerin bedenleri hissetti ve rahatsız oldu.

Bedenin, akıla  " Ortam havasız ve varlığı(m)n tehlikede, odadan hemen çıkma(m)n veya kapıyı açma(m)n gerekli !"  gönderdiği iletiyi akıl aldı ve anladı mı ? Bu mesajı akıl alırsa akılcı davranacak,alamazsa beden akıldan ümidi kesip içgüdüsel(dış refleks) olarak kendi bedeni ile harekete geçecektir.

1. kişi  bedeninin havasız kalıp rahatsızlık mesajını aklı almadı, havandırmanın doğru çalışıp çalışmadığı ve odada oksijenin bitecek kadar azaldığı şüphesi beyninde, zihinde oluşmadı.  Telefon veya bilgisayarla meşgulken(oyun, film, sosyal medya) Uyuştu kaldı ve uyudu.

2. kişinin tv seyrederken (maç, tartışma, aksiyon filmi)bedeni, aklına tehlikede olduğunu iletti ancak aklı bu mesajı anlamadı veya almadı. Beden akıldan ümidi keserek acil eylem planını devreye soktu, öfkelenerek enerjisini kullanmaya yöneldi. Deneycilerin kapıyı açmaları yönünde hareket etti, kapı ve pencereye vurdu. Deneycilerin saati işaret etmeleri üzerine onların tehdit ve düşman olma izlenimine kapılarak dışsal reflekse devam etti, tv'yi kırdı, koltuğu devirdi. Deneyciler süreyi beklemeden hemen kapıyı açtılar. Bu kişi odadaki oksijen eksikliğini anlamadı. Havalandırmanın doğru çalışıp çalışmadığı şüphesine ulaşamadı.

3. kişi kitabı okurken, bedenin rahatsızlığını(1) hissetti, okumayı bıraktı.  Bedenin rahatsızlık mesajını (2)aklı doğru olarak almış, rahatsızlığının nedenini (3)düşünmeye başladı. Zorla nefes aldığını (4)algıladı. Havalandırmanın doğru çalışıp, çalışmadığından (5)şüphe etti. Havalandırmanın doğru çalışmadığı(6) kararına vardı. Deneycilerin yaptıkları deneyin amacını (7)anladı. Rahatsızlığını işaret (8)etti. Deneyciler hemen açmayınca saate(9) baktı. Deney süresinin  bitmek üzere olduğunu(10 )gördü.
Göz temasını sürdürerek (11)acı içinde bekledi. Ve kapı açıldı.  Nefes alınarak rahatsızlık giderildi, (12)rahatlama oluştu.Mutlu son.

Beden ile aklın iletişimin yolları ve şekilleri:

1. Duyular yolu ile hissetmek (beden ile beyincik iletişimi)
2. Beyincik'ten beyine(akıl) his için ileti yollanması.
3. Beyin rahatsızlık hissinin bedenin nerelerinde olduğunu araştırması (gözlem, duyum, kontrol) süreci(düşünme).
4. Solunum yetersizliğini aklın algılaması.
5.6. Nefes alma sorununa  cihazın neden olma şüphesi ve bağlantısı fikriyle karara varma süreci.
7. Deneyin amacını anladı.
8. Rahatsızlığını işaret ederek hareket etti. 
9. 10 Saate bakma(eylem) görme( algıda seçicilik).
11. Acı (his, hissetmek)
12. Rahatlama (akıl beden uyumu)

Beden/akıl iletişim sonuçları:

Refleksel hareket: Bedenin sürekli büyüme aşamalarında hücre bölünmesi ve çoğalması temelinde merkezden dışarı ilerleme ile başlayan, organların son haline varan ve varlığını devam ettirme sürecinde dna'sından gelen bilgileri öğrenilmiş halde tekrar ederek uygulama hareketidir.

Beden beynin akıl bölümü haricinde tümden refleksel hareket etmektedir.

His ve duyular ise beden ve aklın bağlantısı sonucu ortaya çıkmadır.

Beyindeki akıl bölgesi bedenden aldığı his ve duyuların bilgilerini zihin, düşünme, şüphe, hafıza, anlama, öğrenme,fikir, icat, ilham vb. işlemektedir. Akıl refleks olmayan beynin fiziksel çalışmasıdır. Oluşması ve gelişmesi beden dışı nesne ve olaylara bağlı olması niteliğindedir.

Akıl, bedenin refleksel işleyişini yönetemez.

Refleks bedenin öğrenilmişliğin tekrarıdır.

Akıl bedeni dışardan(doğadan) gelecek tehlikelere karşı koruma amacıyla oluşmuş olup onun iç işleyişine etkiyi ancak öğrenerek dıştan yapacağı veya yapılacağı müdahale ile gerçekleştirebilir.

Refleksel beden hareketleri

1. İçsel refleks, iç refleks (kan dolaşımı ve organ çalışması). Vücudumuzun akıldan bağımsız ve sürekli çalışması refleksel iç hareketinin sonucudur. Öğrenilmiş tekrarlar hareketi.
2. Dışsal ( beden dışından gelen etkilere hızla tepki verme).( Kovalama, kaçma, tepkisizlik), içgüdü  dış reflekseldir bence. Klasik bildiğimiz içgüdüsel davranışının dıştan gelen etkilere tepki olarak oluşması nedeniyle dış refleks kategorisi olduğunu  söyleyebiliriz. Dize vurulan çekiç, dizi dış refleksel harekete geçirmekte olup diğer refleksel harekete klasik bir örnektir. Burada yeni olan tüm içgüdüsel hareketlerin dış refleksel, dışsal refleks olduğudur. Bir örümcek ağlarını dışsal reflekse göre örmektedir, çünkü avlanma tekniğini aklı ile geliştirmiş ve bedeni de bu sürece katılmıştır, ağ salgısı üreterek, arılar polenleri koku yolu ile toplarken bedenin katılığı bir ayaklardaki tüyler özelliği ile ona teşvik sağlamıştır. İnsanda ise vücudunda beyni büyüyerek araç, alet kullanma, teknik oluşturması onun akıl dış refleksel davranışıdır. Araç kullanırken tek bir süreklilik yoktur. Yıllarca halı tezgahı dokumasında çalışan  bir insan kendinden sonra gelecek nesillere aktaracak kadar yeterli bir süreye  ulaşamayacaktır.  Fakat bir arı, örümcek bu süreleri olduğu için bu akıl ve beden dayanışıklığı ile mevcut yeteneklerine ulaşmışlardır.


Beden temel ihtiyaçları başlangıcında sinyal verir.

Karnın açıkmasını mide salgısı ile,
Susamayı boğaz kuruluğu ile,
Uykuyu gözlelerin kapanması ile,
Cinselliğin karın altı kanın basıncı ile,
Su, katı ve gaz atılması baskı ile,
havasızlığı  ?(su altı ve uzay haricinde) yok.

Görüldüğü gibi beden tüm temel ihtiyaçları için akıla belirgin sinyaller gönderdiği halde havasızlığın sinyalini daha bulamamıştır. İnsanoğlu kapalı alana geçtiği andan itibaren beden bu sinyali oluşturmaya çalışmaktadır. Bedenin hava ile sürekli etkileşimde olması, diğer temel ihtiyaçlar gibi aralıklı ve tatmin sürecinin bulunmamasının da etkisi olabilir. Bu saptamada bedenimizin hava ile hava üreten unsurlarla çok önemli bir bağ olduğunu hatta onlara (Bitki ve su) bağımlı olduğumuz gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Yapılan üç deneyde bedenin havasızlık alarmı verme refleksinin;

1.Uyku (tepkisizlik) Tehlike algılanmamış ve tepki oluşmamıştır.

2.Öfkeli ve saldırgan içgüdüsel hareket( varlığı koruıma için bedensel saldırma). Beden tehlikeyi akla iletmeye çalıştığı halde aklı onu anlamamış, bağlantı kuramamış ve beden kendince çözüm üretmek için varlığını koruma davranışına yani saldırıyı seçmiştir. (Refleksel hareket)

3.Aklın beden ile iletişime geçmesiyle, zihinsel faaliyetlerle hareketi (varlığı koruma için akılcı yaklaşım) oluşturmuştur.

Beden ihtiyacının sinyallerini verir, sinyali alan akıl bedenin dış doğasından ihtiyacı için bedeni yönetir.

Acıkan beden mideden sinyal yollar, akıl yiyecek arar ve bulur bedeni besler.

Burada mide salgısı bedenin sinyalidir tek taraflı olarak, besin bulma  aklın işidir. Beslenme davranışı ise hem beden hemde aklın ortak işlevidir.

Susama boğaz kuruluğu bedensel, serap görme ve su arama akılsal su içme davranışı ise ortaktır.

Beden-dil- akıl: Elma, bedende beslenme, dilde kelime, akılda hepsi bir arada olarak karşılık bulur. Beden, yeme davranışı yutkunur, göz kelimeyi okurken beyne akıla iletir. Akılda hem kelime hemde elma resmi hemde bedenin sinyalini olan yutkunmayı algılar.

Bedenin ihtiyaçların döngüsü vardır.

Aklın işleyişi ise öncelikle bedenin hizmetinde olup sonra kendini bilgi ile geliştirmesi şeklinde devam etmektedir.

Ruh olgusu bir insanın diğer canlılar, insan ve insanlardaki beden akıl iletişimini algılama ve değerlendirme anı, sürecidir. İnsanın kendi bedeni ile aklı arasındaki iletişim ve bağı ruhu oluşturmakta olup insanlıkta ve canlılıkta kaynağı bulunan ortak büyük ruha bağlanmaktadır. Bu  ruh her canlıda bulunmakla birlikte insanda ve insanlıkta son halini alır, insanlığın varlığıyla devam  edecektir.

René Descartes bilimlerin yöntemini belirlemiş, fakat ruh anlayışında Aristoteles gibi net bir fikre ulaşamamıştır.

 İnsanın ölmesi onun yok olduğu değil, insanlıktan bir parçanın eksildiği anlamını taşımaktadır. İnsanlardaki canlılığa ait ruh ortaklığı aynı kaderi yaşadıklarının göstergesidir.

"Canlı ölümlüdür" önermesi evrende canlı olduğu sürece geçersiz bir deyimdir bu mantığımıza göre. Bu önerme tüm canlıların yok olduğu bir anda ona şahit olan bir akıl için geçerlidir.
" İnsan ölümlüdür" önermesi geçerli olmasına karşılık " insanlık ölümlüdür" önermesi geçersizdir. İnsanın ölümüne şahit olunabilirken insanlığın ölümüne şahit olunması şu an için mümkün değildir.. Ancak tüm insanların ölümüne şahit olan bir akıl bu önermeyi doğrulayabilir.

Dolayısıyla şu mantık yolunu takip edebiliriz. " İnsanlık ölümsüzdür, insan kendisinin temsilinde(bedeni) ölümlüdür. İnsan insanlığa ait bir parçadır. o halde insanın insanlığa ait parçası da(kavramsal) ölümsüzdür."  veya " Canlılık(kavramsal) ölümsüzdür, insan da canlıdır(kavramsal), o halde insan(kavram olarak) da ölümsüzdür." Yani bedensel yönlerimiz ortak, akıllarımızın kullanımı ve dikkati farklıdır. Yeni fikirlerin sahiplerinin az olmasının nedeni budur. Medeniyetlerin yeryüzünde farklı coğrafyalarda benzer yeni fikirlerle yeni yaşayış tarzını oluşturması bundandır. Farklı kıtalar da binlerce insanın benzer yenilik yapmalarını sağlayan insanların sayısı azdır. Toplumsal olarak birden aydınlanmış toplum bulmamız mümkün müdür, icatlar, ilhamlar ve kavramlar hep birisi veya birileri tarafından bulunması tesadüf değil genel bir kuraldır. Çünkü insanlar arasında bütünlüğü algılayan bir ruh hali bulunmasına karşılık bütünsel düşünce bilincine ulaşan insanların icat(bilim insanı), ilham(sanatçı), olguyu sezme, düşünme ve kavramlarını oluşturma(filozof) sayısı azdır. İnsanlar iş bölümü yapmaktadır toplumda. Her insan ilgi ve meslek alanıyla ilgilenmektedir. Bu iş bölümlerinde canlılık, insanlık bütünlüğü bilincine ulaşan insan sahip olduğu mesleğinde yoğunlaşarak icat, ilham ve kavram oluşturabilir. Burada bunun zorluğu güncel yeni bilgileriyle ilgilendiği konuda yoğunlaşmasıdır.

Nesneler ve olaylarda dikkat fazlalaşması(çoğalma) değil, nesne ve olaya dikkatinde fazlalaşma(artma) olmalıdır. (Dücane Cündioğlu "Göz izi syf.5")
   
İnsanlığın sonunu bilememekteyiz. o nedenle şimdilik sonsuz olduğunu söyleyebiliriz. Dünya yaşı, güneş yaşı hesaplamalarının sonunda gelecekte dünya dışında evrende yol alıyor olabileceğimiz olasılığı hep önümüzdedir.

Bir insan yaralı ve acı çeken bir insan ve hayvanı aklı ile algıladığında kendi aklı acı çeken diğer canlı bedeninin mesajını almasına rağmen kendi bedeninden gelmesi gibi  acıyı hisseder ve akıl ne yapabileceğini düşünmeye başlar, çözüm arar. İşte bu algılama canlılığın ortak ruhudur. Duygudaşlığın temelinde bu ruh vardır. Vicdan ve ahlak ise bu ruhun hafızasıdır, belleğidir.


Bitki-hava-su-hayvan- insan-madde-enerji ve insanlık bağımlılık temelinde varlığını, bilgisini koruyup arttırmaktadır.

27 Mayıs 2018 Pazar

Uzaya açılan sihirli kapı, durak: Ay

İnsanlık tarihin her döneminde yeni yerler keşfetmiştir.

Keşfetmek ve yayılmak insanlığın var olma temelinde bulunmaktadır.

Çoğalma, rekabet,
Merak temelinde,
Evrendeki bilinmez,
görevinin izinde,
Taşıdığı bilgi ile,
yenileri isteğinde,
Yeni bir durakla
kapıyı keşfettiğinde,
Sınırlarına doğru,
İlerleyecek evrende.

Aydan başlayalım gezegen oluşturma projesini.

Bunu başarmak için bitkilerimize güvenelim.

Bitkiler ve ağaçlarla buluşturalım ayı.

Sonra seyredelim oluşmasını yeni ve küçük dünyanın.

Aya baktığımızda görelim rengin her tonunu.

Bitkiler ve yardımcıları böcekler,

Kurarlar belki de bize cenneti,

Bırakalım keşfeden alsın,

Madeni, bulsun köstebek,

Biz aşıklara kalsın izlemek,

El ele ona yolculuk etmek,

Oluşacaktır torunlarımıza,

Galaksiye uzanacak durak eklemek.

Gözlerin Mars'ta olması su olması nedeniyle olsa da ay da oluşturulacak sistemler daha kolay, hızlı ve ekonomik olacak haliyle tecrübe kazanımların hızla yapılması sağlanacaktır. Uzaktaki gezegene ulaşmak hem daha pahalı hem de zaman alıcıdır. Ay da oluşturulacak yer altı ve yer üstü yaşam sistemleri yeni icat ve işleyişlere daha hızlı ulaşmamızı sağlayacak ve hatta Mars'a bu tecrübeyle daha hızla yaşam sistemleri oluşturma olanağı doğacaktır.









25 Mayıs 2018 Cuma

Yeni Sorulara doğru

Yeni yüzyılda, yeni sorular

Yenir soru şekli olarak " yön" " yönü" "aidiyeti" "bağlılığı"  "neye bağlı", "Olgu,olay",  "vicdani sonuç" olduğu bir nesne bir olaya bir canlıya bir maddeye ne, nasıl, neden, nerede, ne zaman ve kiminle sorularına ek olarak yukarıdaki soruları da sormamız gerekmektedir.

Yön, yönü: hareketi, etkisinin nasıl olacağı,geçmişi, şu anı ve geleceğini kapsayan " yön ?" sorusu sorulabilir.

Bağ, bağı : Neyle ve neler ile ilgili olduğu, etkileşimleri, ardılı, yanı, önü, üstü olarak "bağ ?" sorusu sorulabilir. Bir istatistiğin, anlam grubunun, bilinen konularının birine sabitlenmesi olarak sorulabilir.

Olgu, olay : Olay nedir ? Ne oldu ? Olgu ? Olmuş, bitmiş olayların her yönden sonuç değerlendirmesi olgu ?sorusu sorulabilir.

"Sonuç ?" Sorusu, tüm soruların cevaplanması ile ortaya çıkan son durum hakkında duygu ve düşüncelerin ortak(vicdani) bir karar ortaya koyması.

Vicdan, vicdani :(sonuç duygu ve düşünce) Canlı, İnsan ve insanlık açısından iyi, kötü, yararlı, zararlı, doğru, yanlış, gelişme, gerileme, çoğalma, azalma, gerçek, yalan, yayılma, daralma anlamlarınca değerlendirilmesi.

"Sonuç ?" sorusu bir vicdanı sorusu olarak ele alınabilir.

İnsandaki zeka ve bilincin bir robota ya da yapay zekaya geçmesinin bir adı olmalı, bu geçişin, sıçrayışın bir ismi olmalı ve kavramı, anlamı olmalı.

Biz canlılarda organik zeka ve bilgi varken bu değerin robota veya yapaya zekaya aktarılması ve kalıcılığının sağlanmasının bir tanımı yapılmalı. Yani bilgi+madde+enerji = bilmade diyebiliriz. Bilginin bil-i, maddenin mad-si ve enerjinin -e si birleştirince bilmade: Bilginin madde ve enerji ile birleşmesine verilen isim. Robot ve yapay zeka türü oluşumların genel adı.



6 Mayıs 2018 Pazar

İnsanlığa bir kimlik verme arayışı

Adı: İnsanlık
Soyadı : Canlılık
Resmi : Akıl
İkametgahı : Dünya
Dini : Binlerce inanç şekli
Amacı : Kendi içinde anlaşıp, evrene yayılmak.
Şu an ki durumu : Hala kendi kendisi ile iç muhasebe yapıyor.
Potansiyeli: Evrende yayılma ve evrendeki görevini bulma konusunda hızla yol alıyor. Ümit vadediyor.


Tikel birimi : hücresi insan bunalımda, mutsuz ama umutlu
Organlar : Topluluk ve toplumlar huzursuz ama umutlu
İnsanlık : Büyük devinimin, değişim ve dönüşümü devam ettirme yönünde ilerliyor.


2 Mayıs 2018 Çarşamba

Birey İnsanlık ve Evren

Bireyin üç bilinci vardır. Temel bilinci, bireysel bilinci, insanlık bilinci

İnsanlığın bilinci üçtür.

İnsanlığın kendine ait bilinci, bizlik bilinci, canlılık bilinci

 evrene ait bilinci, üst bilinç(tümel bilinç)

Atom ve atom altı bilinci, bilinçaltı, kubit(tikel) bilinç

Bireyle insanlık kendi arasında geri bildirim yapmaktadır. Bireyin fiziksel ve zihinsel etkinlikleri insanlıkta tamamlanır.

İnsanlığın bireye geri bildirimi kendi içindeki devinimlerini devam ederek gösterir. İnsan ve insanlığın sınırları dünya iledir. Evren ise daha büyük olup insan ve insanlığın kapsama alanı dışında  kalacak kadar büyük ve geniştir.

İnsanlık bilincin tümel bilinç bilgisi yavaşlamış, tikel bilgisine yönelmiştir. Araçlarını daha kolay olan tikel bilincine yoğunlaştırmış, tikelden tümele(evren) ulaşmaya çalışmaktadır. Dolayısıyla yapay zeka, robot, internet yani genel ağa, sanal ağa yoğunlaşmaya başlamıştır.

Bilgi o kadar çoktur ki bilginin depolanması zorluğu yaşanmaktadır. Genel ağlar küreselleşmenin gerçekleşmesi yolunda hızla ilerlerken biriken bilgilerin saklanma zorluğu her geçen gün artmaktadır.

Bilimdeki gelişmeler insanlığın kendi içindeki devinimlerini(rekabet ve savaş) arttırmak için öncelikli olarak yapılırken kendini sonraki rahatlamaya hazırlar gibidir. İnsanlık kasılma(Rekvaş: Rekabet, soğuk veya sıcak savaş) ve  rahatlama(Baranupay; Barış,anlaşma,uyum ve paylaşım süreci) gibi canlılık özelliği sergilemektedir.

Küreselleşme gerginliği ve sonraki rahatlama dönemi üçüncü dünya sıcak savaşı olmadan da geçekleşebilir. Soğuk savaş ve rekabet engellenemez bir iç devinim olarak insanlıkta bulunmaktadır.

İnsanlıktaki bilimsel gelişmeler dini olguda değişimler yaratarak dinler arası savaşı engellemeye çalışmakta ve dikkatin yoğunlaşmasını kendi üzerine toplamak istemektedir. Felsefe ise olanı izlemekte, bireysel düşünce boyutunu genişletmeye çalışmakla beraber toplumların bilimsel gelişmelere, küreselleşmeyle olan etkileşimini araştırmaktadır.

Felsefenin uğraş alanı bilim ve din etkisiyle evrensel boyuta çıkamamakta sadece kendini temellendirmeye çalışmaktadır.

İnsanlıktaki iç devinim enerjiye olan ihtiyaçlardan ve rekabet hareketinden haliyle paylaşma dengesini kuramamasından ortaya çıkmaktadır. Örneğin büyümekte olan bir çocuğun engellenemez hareketli olma çabası  aşırı hücre çoğalmasıyla enerjiye duyduğu ihtiyacın da artmasıyla orantılı bir devinimine girmesi gibi insanlığı gelişmekte olan bir gence benzetebiliriz. Çoğalan hücreler arası rekabet organlarda son bulmakta ve kendi oluşumunu tekrar ederek organların devamını dolayısıyla varlığının devamını sağlamaktadır.

Canlı büyümek ve varlığını korumak için diğer canlı maddeyi alır ve onu kendinde paylaştırırken kimyasal süreci başlatır oluşan enerjiyi hareketinde harcar. Isı ve mineraller katalizör olur.

Bitki ise diğer hareketli canlılardan farklı olarak canlı maddeleri almaz, su, ısı, ışık ve mineralleri kullanır.

İnsan aklı yaşadığı mekan ve toplumda yoğunlaşırken, insanlığın aklı bilgide yoğunlaşmaktadır.

Birey bedene, insanlık ise akla, bilgiye yöneliktir. Bireyler hücreleri, toplumlar organları insanlık ise beyni, zihni temsil eder gözükmektedir.  Birey ve toplum madde, insanlık ise enerjidir.

Canlılık beyni bedeni refleksel yönlendirir, yönetir. zeka ise beden dışıyla ilgili mekana yöneliktir. Zeka bedeni anlayıp bilebilir ama onun iç düzenini yönetemez. zeka ve akıl çevresel olarak gelişir dışsal bilgi ile gelişimini sürdürür.

Bireyin zekası yakın çevresi ile gelişir, insanlığın zekası ise evrene doğru ilerler.

İnsanlık kendi iç düzenine hücre(birey) ve organlarına(toplumlar) direkt veya refleksel olarak müdahale edemez. Kanunlar, kurallar ve ilkeler ortaya koyarak iç düzenin olmasını umar.

Ölümcül hastalığa yakalanmış bir bireyin " Neden ben?" sorusunu sorması insanlık bilincine erişmediğinin göstergesidir. Çünkü çözümü bulunamamış ölümcül hastalıkta olan daha bir çok kişi vardır ve bu hastalığının çözümünün henüz bulunamamış olmasına üzülen bir insanlık bilinci vardır.

Bir canlının vücudunda yeni hücreler üretilirken bir çok hücrenin de ölmesi de canlının kendini yenileme açısından gerekli olduğu bir durumdur.

Bireyin çevresindeki travma ve trajedilere maruz kalması "ateş düştüğü yeri yakar " deyimi ile bireye gerçek acı verir. Bu olay o mekandan uzakta olan diğer bireylerin eğlenmesini ve neşesini böler. O ateşi görürler ama yanan kadar hissetmezler, bilirler. Hayat devam ediyor deyimi o bilgi ile yaşamın devamını o anda kalınamayacağı içindir. İnsanlık var olma deneyimini devam ettirecektir. O ateşin yaktığı bireye müdahale edemeden.

Her ölen birey yalnız değildir aslında, insanlık bilincinin bilgisindedir. Bireyin bu ölümünün bir doğa yasası olduğunu bilir. Yenilenmenin bir parçası, devir teslimi olduğunu bilir.


Devam edeceğim...

13 Nisan 2018 Cuma

İnsanlık Üzerine

İnsanlık nedir ?

İnsanlık, dünyanın oluşumundan bu yana insanların birlikte yaşamaya başladığı ilk anlardan günümüzde kadar ve devam edecek olan tüm insanların önceki oluşturduğu ve oluşturacağı yaşantısına ait her türlü kültür, olgu, bilgi, etik gibi değerlerin birlikteliğidir.

Tarih bize insanlığın hem doğa ile hem de kendisi ile ilişkilerini anlatır.

İnsanlık başlangıçta doğanın kendisine sunmuş olduğu olanakları almış ve sonra doğaya karşı varlığının devamını sürdürecek oluşumları gerçekleştirmiştir. Günümüze gelen süreçte ise kendi içindeki devinimlerini tamamlamaya devam etmekte iken evreni de izlemektedir.

Bilgisini geliştirmeye çalışarak hem kendini tanıma hem de evrene açılma planları yapmaktadır.








28 Mart 2018 Çarşamba

Can'ın Yakarışı ile Aklın kavrayışı


Can tekrarı ister.

Yaşama özelliklerinin tekrarını, Sürekli görebilmek, duyabilmek, hissedebilmek, sevmek, canlılığın en iyi hallerini tekrar yaşamak ister.

Ölümden korkar. Tekrarların bir sonu olduğunu öğrendiği, anladığı ve hissettiği için.

Can ilk ölümü çevresindeki başka bir canlıda görür.

Onu görmezden gelmek ister, unutmak, hatırlamamak ve hissetmemek ister.

Sonunu görmüştür.

Dünya hayatının, yaşamının sonunu.

Tekrarların sonunu.

Varlığının sonunu.

Milyonlarca hücresi titreşir, bu korku ve dehşet karşısında.

Dokularına birer enerji dalgası halinde yükselir hücrelerin çığlıkları.

Tüm organlarında birer ürperdi akışı başlar, bir sonbahar rüzgarının soğutup üşüten esintilerini hatırlatan.


Akıl kavramıştır.

Her canın her canlının bir sonu olduğunu.

Ona ölüm adını vermiştir.

Akıl, can'ın trajedisini anlar ama hissetmez.

Akıl'ın amacı anlamak, çözümlemektir.

Kendisinin varolma nedeni can'ın mümkün oluğu kadar uzun yaşamasıdır.

Can'ın dışdünya ile ilişkisini, uyumunu sağlama çabasındadır.

Akıl kendisine verilen mantık sınırlarınca can ile evreni anlamaya, anlamlandırmaya çalışmaktadır.

Akil için ölüm; çalışmalarının bulunduğu can üzerinde sonlanması anlamına gelmektedir.

Bu sonlanma da his, duyu, duygu yoktur.

Bir bitiş, yarım kalış vardır.

Akıl için ölüm bir form değişimidir.

Dönüşümdür, büyük madde ve enerji akışına geçiştir.

Canlının doğumundan başlayan büyüyen ve gelişen dış evrene karşı oluşturduğu zarının yırtılması, duvarının yıkılmasıdır ölüm.

Büyümenin bir zirvesi olup oradan aşağı düşmesi ve evrene karışmasıdır ölüm.

Akıl için iki zor sır vardır çözülmeyi bekleyen evrenin sınırları ve ölüm.

Can tekrarların, akıl bilginin devamını ister.

Bu ikisine son verecek  ise ölümdür.    .  

21 Mart 2018 Çarşamba

İnsan Duygu ve Düşüncelerinin Döngüsü

Yaşıyoruz, gündüzleri, geceleri, günleri, haftaları. Yaşıyoruz, ayları, yılları dünya kendi ve güneş etrafında dönerken,. Yaşıyoruz saniyeleri, dakikaları, saatleri, galaksimiz nebulasında dönerken.

    Böyle büyük döngünün içinde hangi canlı sabit kalabilir ki bedeni, duyguları ve zihniyle.

   İnsan olarak dört büyük duygunun etkisinde iken ve bu büyük döngüye maruz kalmışken, hangisini sabitleyebiliriz kendimizde. Hangisine sürekli bağlı kalabilir ve onu yaşayabiliriz.

Elbette bu giriş cümlelelerimden umutsuz bir yargıya ulaşmak değil amacım. Evrenin büyük enerjisinin üzerimizdeki etkilerini sorgulamak ve ortaya çakarmaktır amacım.

   İlk zamanlardaki ana iki duygu olan korku ve öfke dürtüsü öyle hakimdi ki canlılığın
 devamlılığını sağlamada diğer duygu ve dürtülerin yolunun açılması çok uzun zaman aldı.

Av, avcı kaçma, kovalama, üreme için savaş ve türünün en ileri, yetkin özelliklerini sonraki nesile aktar.

 Sonraki toplu yaşama ve iş bölümü halinde yaşamaya başlayan insanoğlu korku ve öfkenin ağır esirliğinden kurtulmaya başladı ve üzüntü ve sevinci keşfetti.

Tarihin uzun yollarından ve tozlu sayfalarından günümüze işte bu kadar az duygu ve dürtüyle geldik.

Toplu yaşam bize sevinç ve hüzünü verdi. Azalan korku ve öfkenin açtığı boşlukları onlarla doldurduk.

Ama bu yeterli midir. Tabi ki hayır. Modern kişi ve toplum bunalımı bunların yeterli olmadığını gösteriyor.

Biz farkında olmasak da inanılmaz bir hızın ve çekimin içinde yaşıyoruz. Vücudumuz ve benliğimiz bu hıza karşı direniyor bütün gücü ile.

Parçalanmamak, çarpışmamak ve çürümemek için bütün varlığımız ile uğraş veriyoruz.

Güneşin ve yıldızların yakıcı sıcağında yanıyor, dünya ve evrendeki tüm devasa oluşumların çekim güçlerine katlanıyor, evrensel büyük döngüde savruluyoruz.

Korku ve öfke temelinde oluştuk, sevinç ve üzüntü yolunda devam ediyoruz. Bu dört ana duyguyu bilen ve ona hakim olan diğer bütün duyguların kontrolünü sağlayabilir. Dolayısı ile içsel duygu dengesi kurabilir.

İşte size, yani  insanoğluna bir hayat ödevi,(üstüne alınanlar için)  kendimizi, insanlığı daha iyi hale getirmemiz ve bir sonraki adıma ilerlemek  için yeni hangi duygu ve düşüncelerimizi ortaya çıkarmalıyız. ya da üretmeliyiz.

Son durum, bilgi keşfeden, toplayan ve taşıyan bir çağdayız.

Ödevimizin şifreleri bilgidir. Yanlış bilgileri farkedip( bilim dahil) yerine doğrularını koymak.

İçimden bir ses bilim dilinin ve tekniğinin evreni anlamak için tıkandığını ve sil baştan tekrar yeni bir dil ve teknik oluşturmamız gerektiğini haykırıyor.

Bu ses size de geliyor mu ?