Felsefenin doğduğu büyüdüğü topraklar üzerinde yaşıyoruz, Akdeniz ve Orta doğu ülkesi olan ülkemiz olan Türkiye'de.
Bir çok felsefecimiz var. Felsefe ile ilgilenen benim gibi felsefe diploması almayıp da(almayı düşünüyorum) içten gelen, gönüllü olarak ilgilenen ve takip eden her türlü meslekten insan var.
Bir çok üniversiteden mezun olmuş bir çok farklı alanda çalışan ama bir yandan da gözü, kulağı felsefe alanındaki gelişmeleri takip eden binlerce felsefeci var.
Üniversitelerimizde okutan, araştırmalar yapan, yüzlerce akademik felsefecimiz var.
Her türlü meslekten olup da yeni bir felsefe akımı, düşüncesi var mı diye merak eden, yaşam amaç ve şeklinin rotasını oluşturmak isteyen bir çok insan var. Bu insanlar geçen yüzyıl sonundaki bireyi göklere çıkaran, uçuran felsefe uygulamaların etkileriyle korku ve yalnızlığı yaşamaktadırlar.
Ülkemizde üniversitenin ilgili alanında okumayıp da o ilgi alanıyla ilgilenen en çok insanın olduğu alan felsefe alanıdır sanırım.
Küreselleşme, yeni dünya düzeninin nasıl olacağı, nasıl olması gerektiği, ülkemizin bu olayda oluşturması gereken yol haritası, günümüzdeki ülkesel sorunların önem sırası, yönetim ve yönetilme sorunları, gelir paylaşım sorunları ve çözümleri, cumhuriyetimizin kazanımları, eksikleri, küresel olarak durduğu yer, küreselleşmede oynadığı, oynayacağı ve oynaması gereken konular, planlar, fikirler, projeler vb.
Türkiye'de felsefe sessiz duyamıyoruz. Kitaplarda ve akademide hapis durumda sanki.
Felsefenin sessizliği, fırtına önceki sessizlik midir acaba. Yoksa uykudaki sessizlik midir. Anlamak güç. Bilim, din, ekonomi hepsi birlik olmuş felsefeyi susturmuş da olabilir.
Ülkemizde felsefinin bir sorunu da kendi içinde kopuk oluşudur bence. Monolog var diyalog yok görünürde.
Felsefeyi felsefeciler medya yazarlarına, siyasetçilere ve biz gönüllü blog, youtuber düşünürlere bırakmış görünüyor.
Dücane Cündioğlu araştırmacı- yazar gibi değerli kişiler de felsefeyi bir yaşam tarzı olarak benimseyip felsefeyi halka taşımaya çalışmaktadır.
Her felsefeci veya felsefe ile ilgilenen herkes kendi fikrini oluşturma ve karşı fikirlere de saygı göstererek yanılma payını kabul edebilecek cesarete ve erdeme sahip olmalıdır.
Felsefenin sessizliğinin bitmesi düşünce özgürlüğünün kanunlarda yeni bir biçimde yer alması ve uygulanması ile mümkün gözükmektedir.
Dinimizde kötü düşünce ve niyet günah olmadığı halde ancak eyleme geçtiğinde ve geçirildiğinde günah olmaktadır. Aynı şekilde iyi düşünce ve niyet oluştuğu anda sevap kazanmaktadır. Yeni anayasa kanununda bu konuda düzenleme her bireyin her türlü düşüncesi ve niyeti (yazı, kitap, eser, akım, fikir, tahmin vb.) engellenemez olmalı ve kötü düşünce ve niyetin eyleme geçtiği anda engellenebilir olması(eylem kanıtıyla) yer almalıdır. Böyle olduğu takdirde her felsefeci kendine ait fikir ve düşüncelerini mevki, konum kaybetme kaygısı, ceza, tehdit, sınırlama alma kaygısı olmadan ortaya koyabilecek ve gizli, manalı sunumlardan artık vazgeçerek ana düşüncelerini açık ve net bir şekilde söyleyecek ve yazacaktır. Monologdan diyaloğa geçilecek, doğru ve geçerli fikirler sahibiyle gelişecek, yanılan fikirlerde bu yolda enerji katkısı ile saygı duyulacaktır. Hiç bir büyük ve küresel düşünce ve fikir zıddıyla, eleştirisiyle, karşılaşmadan uzun süre kalıcı ve gündemde olamaz. Felsefedeki tüm kalıcı ve önemli bilgilere yanlışların varlığı ile ulaşılmıştır. O nedenle yanlış fikir ve düşüncelere de değer vermeli sahibini suçlamamalı, küçümsememeliyiz. Fikirlerin savaşı değil rekabeti mantığı ile bakmalıyız. Doğru fikir ve düşünce sonunda kendi kehanetini gerçekleştirir.
Her yanlış fikir, doğru ve kalıcı fikrin enerjisidir.
Felsefeci özellikleri:
1. Kavramcılar: Yaşadığımız dünya, canlılık, insanlık ve evrende olmuş, olan, olması tahmin edilen, olması gereken, olacak olasılığı bulunan her türlü olay, olgu, değer gibi önem taşıyan oluşumların yeni olarak bir veya bir kısmını ortaya çıkaran, ortaya koyan, işaret eden, sezen kesimdir.
2. İsim veren : Kavramlara en uygun isim verenlerdir.
3. Geliştirenler: Mevcut kavram ve isimleri geliştirenlerdir.
4. Çözümleyiciler: Kavramların kargaşasını sınıflama, istatistik, kategori, şemalaştırarak anlaşır hale getirenlerdir.
5. Eleştirmen: Kavramlara eleştirisel, sorgulayıcı yaklaşan hataları arayan varsa bulan, doğruları da kabul eden ve destekleyenlerdir. Kavram enerjistleridir.
6. Uygulayıcılar ve Değiştirenler: İnsanlık tarihini kavramlar ışında yeni boyutlarıyla değerlendirerek pratiğe uygulama, insanlığa yararlı halde uygulanabilir olmasını sağlayan veya olma olasılığının yolunu açan ve destek verenlerdir.
7. Öğretmenler, Akademisyenler: Kavramları anlaşılır ve basite indirgeyerek, eğitimini ve öğretimini verenler, örneklerle sunan, yol gösterenlerdir.
Yukarıda sıralamaya çalıştığım felsefeci, düşünür kişilerin felsefeye ait özelliklerin bir kaçını veya hepsini bir arada taşıyabilenler de olabilir. Fikir ve düşüncelerden bu özellikler saptanabilir.
Ülkemizde felsefenin inziva döneminin, sessizliğinin bitmesini ümit ediyorum.
Bir çok felsefecimiz var. Felsefe ile ilgilenen benim gibi felsefe diploması almayıp da(almayı düşünüyorum) içten gelen, gönüllü olarak ilgilenen ve takip eden her türlü meslekten insan var.
Bir çok üniversiteden mezun olmuş bir çok farklı alanda çalışan ama bir yandan da gözü, kulağı felsefe alanındaki gelişmeleri takip eden binlerce felsefeci var.
Üniversitelerimizde okutan, araştırmalar yapan, yüzlerce akademik felsefecimiz var.
Her türlü meslekten olup da yeni bir felsefe akımı, düşüncesi var mı diye merak eden, yaşam amaç ve şeklinin rotasını oluşturmak isteyen bir çok insan var. Bu insanlar geçen yüzyıl sonundaki bireyi göklere çıkaran, uçuran felsefe uygulamaların etkileriyle korku ve yalnızlığı yaşamaktadırlar.
Ülkemizde üniversitenin ilgili alanında okumayıp da o ilgi alanıyla ilgilenen en çok insanın olduğu alan felsefe alanıdır sanırım.
Küreselleşme, yeni dünya düzeninin nasıl olacağı, nasıl olması gerektiği, ülkemizin bu olayda oluşturması gereken yol haritası, günümüzdeki ülkesel sorunların önem sırası, yönetim ve yönetilme sorunları, gelir paylaşım sorunları ve çözümleri, cumhuriyetimizin kazanımları, eksikleri, küresel olarak durduğu yer, küreselleşmede oynadığı, oynayacağı ve oynaması gereken konular, planlar, fikirler, projeler vb.
Türkiye'de felsefe sessiz duyamıyoruz. Kitaplarda ve akademide hapis durumda sanki.
Felsefenin sessizliği, fırtına önceki sessizlik midir acaba. Yoksa uykudaki sessizlik midir. Anlamak güç. Bilim, din, ekonomi hepsi birlik olmuş felsefeyi susturmuş da olabilir.
Ülkemizde felsefinin bir sorunu da kendi içinde kopuk oluşudur bence. Monolog var diyalog yok görünürde.
Felsefeyi felsefeciler medya yazarlarına, siyasetçilere ve biz gönüllü blog, youtuber düşünürlere bırakmış görünüyor.
Dücane Cündioğlu araştırmacı- yazar gibi değerli kişiler de felsefeyi bir yaşam tarzı olarak benimseyip felsefeyi halka taşımaya çalışmaktadır.
Her felsefeci veya felsefe ile ilgilenen herkes kendi fikrini oluşturma ve karşı fikirlere de saygı göstererek yanılma payını kabul edebilecek cesarete ve erdeme sahip olmalıdır.
Felsefenin sessizliğinin bitmesi düşünce özgürlüğünün kanunlarda yeni bir biçimde yer alması ve uygulanması ile mümkün gözükmektedir.
Dinimizde kötü düşünce ve niyet günah olmadığı halde ancak eyleme geçtiğinde ve geçirildiğinde günah olmaktadır. Aynı şekilde iyi düşünce ve niyet oluştuğu anda sevap kazanmaktadır. Yeni anayasa kanununda bu konuda düzenleme her bireyin her türlü düşüncesi ve niyeti (yazı, kitap, eser, akım, fikir, tahmin vb.) engellenemez olmalı ve kötü düşünce ve niyetin eyleme geçtiği anda engellenebilir olması(eylem kanıtıyla) yer almalıdır. Böyle olduğu takdirde her felsefeci kendine ait fikir ve düşüncelerini mevki, konum kaybetme kaygısı, ceza, tehdit, sınırlama alma kaygısı olmadan ortaya koyabilecek ve gizli, manalı sunumlardan artık vazgeçerek ana düşüncelerini açık ve net bir şekilde söyleyecek ve yazacaktır. Monologdan diyaloğa geçilecek, doğru ve geçerli fikirler sahibiyle gelişecek, yanılan fikirlerde bu yolda enerji katkısı ile saygı duyulacaktır. Hiç bir büyük ve küresel düşünce ve fikir zıddıyla, eleştirisiyle, karşılaşmadan uzun süre kalıcı ve gündemde olamaz. Felsefedeki tüm kalıcı ve önemli bilgilere yanlışların varlığı ile ulaşılmıştır. O nedenle yanlış fikir ve düşüncelere de değer vermeli sahibini suçlamamalı, küçümsememeliyiz. Fikirlerin savaşı değil rekabeti mantığı ile bakmalıyız. Doğru fikir ve düşünce sonunda kendi kehanetini gerçekleştirir.
Her yanlış fikir, doğru ve kalıcı fikrin enerjisidir.
Felsefeci özellikleri:
1. Kavramcılar: Yaşadığımız dünya, canlılık, insanlık ve evrende olmuş, olan, olması tahmin edilen, olması gereken, olacak olasılığı bulunan her türlü olay, olgu, değer gibi önem taşıyan oluşumların yeni olarak bir veya bir kısmını ortaya çıkaran, ortaya koyan, işaret eden, sezen kesimdir.
2. İsim veren : Kavramlara en uygun isim verenlerdir.
3. Geliştirenler: Mevcut kavram ve isimleri geliştirenlerdir.
4. Çözümleyiciler: Kavramların kargaşasını sınıflama, istatistik, kategori, şemalaştırarak anlaşır hale getirenlerdir.
5. Eleştirmen: Kavramlara eleştirisel, sorgulayıcı yaklaşan hataları arayan varsa bulan, doğruları da kabul eden ve destekleyenlerdir. Kavram enerjistleridir.
6. Uygulayıcılar ve Değiştirenler: İnsanlık tarihini kavramlar ışında yeni boyutlarıyla değerlendirerek pratiğe uygulama, insanlığa yararlı halde uygulanabilir olmasını sağlayan veya olma olasılığının yolunu açan ve destek verenlerdir.
7. Öğretmenler, Akademisyenler: Kavramları anlaşılır ve basite indirgeyerek, eğitimini ve öğretimini verenler, örneklerle sunan, yol gösterenlerdir.
Yukarıda sıralamaya çalıştığım felsefeci, düşünür kişilerin felsefeye ait özelliklerin bir kaçını veya hepsini bir arada taşıyabilenler de olabilir. Fikir ve düşüncelerden bu özellikler saptanabilir.
Ülkemizde felsefenin inziva döneminin, sessizliğinin bitmesini ümit ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder