30 Ağustos 2020 Pazar

Enerjinin Yeni Tasarımı Üzerine Deneme

 Elektrik enerjisini +, - ve nötr diye yorumlamamızın ömrünü tamamladığına inanıyorum.

Yeni varyasyonlar denenmelidir. 

(-+)5 -(+)4 -(+)3 -(+)2 -(+)1  0  +(-)1 +(-)2 +(-)3 +(-)4 (+-)5

Enerji yalın olarak bulunmaz. Biz teknoloji ile onu yalınlaştırabiliriz ancak. Yukarıdaki bir enerjinin geniş varyasyonlarının tahminidir. Enerji ışığın yüksek potansiyelini içermekte olduğuna göre neden ışığı yedi renk seçerken enerjiyi iki zıt ve bir nötr alma sınırında duralım. Birbirinden ayrı olarak söylenen enerji biçimlerinin iç içe olduğu neden saptanamasın acaba fizik bilimi keşfedildiği laboratuvarları bilim dünyasına bilineni çok azını mı sunmaktadır. Bilimin tarafsızlığının kalmadığına işarettir bu olanlar. Okullarda ders olarak okutulan fizik bilgilerin hangi zamandan kaldığı bilinen bilgi ile öğretilen bilgi arasında ne kadar bir açık olduğunu gösteren bir istatistik çalışması bulunmakta mıdır ?  

Enerjiye ait bilgilerin tamamı bilim literatüründe bulunmakta mıdır ? 

Yoksa keşfedilen ile sunulan arasındaki uçurum şaşılacak kadar büyük müdür ? 

Enerjinin keşfi ve kullanımının yolu insan yaşantısının kolaylaşmasından uzaya açılma yoludur. Mevcut enerji bilgisinin insan bedeni üzerine kullanılmaya çalışması kısır döngüyü ve ticari tıkanmanın göstergesidir. Enerjinin canlıyı uzaya taşınması gerekmektedir. Dünyadaki kalan ve artan her enerji "içe çökme" davranışının işaretidir ve sorun içerir.

Enerjinin daha fazla depolanma  ve yeni enerji türlerinin oluşturabilme olanaklarının olabileceği tahmininde bulunmak ütopik olmamakla birlikte bu hedeflerin başarıldığında büyük fayda ve büyük zarar verme potansiyelini yönetme zorluğu da olacaktır. 

Enerjinin depolanmasının temelinde onun içeriğinin ve oluşumunun detaylarında olduğudur. Enerjinin ayrıştırılarak depolanması ve kullanılmak istendiğinde birleştirilmesi yoluyla olacağı ortadadır. 

Yeni enerji türlerinin oluşturulması ise evrensel enerji türlerinin madde oluşturma potansiyelinin keşfedilmesi ile olabileceği dolayısı ile güneş ve enerjisinin oluşum, gelişim ve bitiş süreçlerindeki enerji- madde etkileşimlerinin temellerinde aranabilir. 

Zaman + dinamik (hareket) + enerji - statik (durgun ve tutulmuş enerji) + atom + madde

Enerji + madde + (enerji+madde) + yeni enerji + yeni madde (enerji ve madde çoğalması ve yayılması)

Y.enerji + Y.madde + canlı + insan+ canlılığın evrene yayılması.

Bu tezimize göre madde enerjinin tutulması, durgunluk halidir. Enerji dinamiktir. Madde statiktir. 

Canlı hem dinamik hemde statik özellik taşır. Madde kendi içinden hareketle dışa etkiden yoksundur. Onu harekete geçirecek olan başka bir enerjisi dolmuş bir madde ve enerjinin taşma hareketidir.  

madde+ enerji + canlı+ hareket (büyüme ve yer değiştirme) + etki-tepki + tür artması + yayılma ve genişleme + zeka (enerji ve maddeyi bilme, etki etme ve kullanma)+ canlıyı evrene yayma ve genişletme görevi (insan).

Toplum, doğa ve dünya etkileşimleri

Dünya maddedir ve enerji yüklüdür. İç ve dış enerjisi onu güneş etrafındaki dönüşünü belirlemektedir. Eğik olarak dönemsi ve mevsimleri oluşturması canlılığın etkisi ile olmuştur. Canlılığın madde ve enerjisinin yanında kendi iç enerjisi ve dıştan gelen enerji ve maddelerden şekillenen bir varlığı bulunmaktadır. Bu üç etken dünyadaki oluşan hareketliliğe etki etmektedir.

Teknoloji bilgisine ulaşan insan bu üç etkene olumsuz etkilerde bulunursa dengenin bozulmasına neden olabilecektir. 

Olumsuz bir etken olarak;

* Dünyanın dönme hızı ve şeklinin değişimi

   * Karaların ve denizlerin hareket değişimine

   * İklimlerin değişimine.

   * Volkanik ve deprem olaylarının değişimine

   * Canlıların yeni dönem mutasyon hareketlerine

Yol açabilir.

Karamsar olmamak için iyi bir neden.

İnsanlık tarihi aklın ve ilişkilerin gelişim tarihidir. Acı, trajedi ve kaoslar olsa da sonuç hep ilerlemedir. Amaç teknolojiye ulaşmaktı. Şimdi görüyoruz ki teknolojiye ulaşma nedenimiz dünyayı kuşatmış olan canlılığın çok büyük bir sıçrama yaparak dünya dışına çıkıp evrene yayılma amacı için biz insanlara verilen görevmiş. Bu amaç dışındaki bütün bilgilerimiz sadece daha iyi yaşamamıza hizmet etmektedir. İyi yaşam isteği zaten insanlık tarihinin en önemli görünen amacı olmuştur. 

Kötü amaçlı insanlar zarar verebilme sınırlarını her test ettiklerinde test sonuçları hep kendilerine geri gelecektir tüm zararlarıyla üzücü olan başka insanların da bunda zarar görmesidir. Örneğin iklim değişimlerine her olumsuz etki geri tepecektir. Ama sadece o zararları veren kesimlere değil, diğer binlerce hatta milyonlarca insana olumsuz etkilerde bulunarak. 

Bireylerin özelliği başka bireylerden aldıkları, topladıkları, öğrendikleri bilgi ve yaşam şekillerine kendi yorumuyla geri vermesinden kaynaklanmaktadır. Dahiler ve dehalar hep bilgilerini yine insanlıktan alıp geri işleyerek vermişlerdir. 

Canlılık varlığını koruma ve sürdürme davranışını kendi oluşturduğu doğa içinde ortaya koymaktadır. Gök taşlarının, kozmik ışınların, radyo ve radyasyon dalgalarının bize getirdiği, gönderdiği madde ve enerjiden başka bir mesaj ve anlam yok. Şu an evren bize sadece madde ve enerji mesajı vermekte. 

Evrenin tümü madde, enerji ve bu ikisini etkileşimleri, bağlantıları, yeni madde ve yeni enerji oluşumuna doğru ilerleme üzerine görünüyor. Biz insanların da sınırı teknoloji ile şekillenmiştir. Bu sınır bilgimizin temelinde değişiklik yapabilirsek ilerleyebilir. Bu gün eriştiğimiz bilgi sınırı bizi teknoloji olarak belirlemiş görünmektedir. 

Evrenin gerçek gizemini çözme yolundaki en son sınırımız olan teknolojinin önünde aşılamayacak devasa bir uzaklık(evrenin büyüklüğü), devasa büyüklükte madde ve enerji miktarı (galaksiler) durduğu sürece kaderimizin canlılığa yol açmak, onu bir adım öteye (dünyadan çıkış) yayma göreviyle sınırlı kaldığı gerçeği karamsarlık ve umutsuzluk sayılabilir mi. Belki de  kaderimizin sınırlarını bilmek daha iyi yaşamamız için de gereklidir. Tıpkı uzaya ilk çıkışların yapıldığı geçen yüzyılda bir bireyin ancak torunlarının oraya gideceği kaderini görmesi gibi bir sınır bu. 

Tabi ki bu teorilerim belki de benim düşünce sınırlarımla ilgili olabilir. Bunu bilim ve yeni düşünce şekilleri yanlışlayabilir veya doğrulayabilir. 


27 Ağustos 2020 Perşembe

Felsefenin Pratik Adımları

 

1.     *  Sağlıklı olma, gençliği, çevikliği dinamikliği koruma.

2.     *  Sorunlara hazırlıklı olma ve onları çözmeye, çözümleme tavrını besleme.

*  Sorunların kaynağını nedenini görme anlama ve çözümlemesini yapma. Şiddete ve strese yönelten tahriklere kapılmama.

 

3.     *  Hareket ve edimlerin görünen yönlerini kavramlarla bağlantısını bulmaya, kurmaya, denemeye zihinsel çaba harcamak. Günlük ve basit olayların sonuçlarının kavramlarla bağlantılarını saptamaya, oluşturmaya zihinsel ön çalışmalarını yapmak.

4.    *   Olay, nesne ve ilişkilerin kavramsal boyutlarına ulaşıldığında çevreye görünenlerin yaşananların temel unsurlarını anlaşılacak basitlikte kişilere göre şekilde yansıtmak, aktarmak ve tavsiye önerilerde bulunmak, kendisine yapılan önerileri tavsiyeleri, fikirleri dikkate alarak değerlendirmek, temel unsurlarına ait zihinsel görüler de bulunmak.

5.     *  Olaylara kendimizce değil, bir de dışarıdan ikincil, tarafsız ve nesnel olarak bakabilmeye çalışmak.  Öznel, bilimsel, inançsal ve toplumsal (sağduyu) bakışlarla gözden geçirmek. 

6.     *  İnsanların yaşamlarını yönlendiren etkenleri belirlemek.

a.     Tutunma : Canlı yer çekimine karşı yere tutunur. En belirgin tutunma bitkilerde görülür. Hareketli canlılar ise varlık konumlarını yer ile birlikte yan ve üst bölümlere haliyle diğer nesne, olay ve canlılara tutunma gereksinimi içindedir. İnsanların ana tutunma şekilleri:

Aile, iş, varlık(ekonomik), yetenek, özel ilgi alanı, inanç.

b.     Tutum : Canlının çevresine karşı varlığının devamı için bir pozisyon içinde olması gerekmektedir. Tavır oluşturması gerekmektedir. İnsanın ana tutum şekilleri.

* Savunma : (içe dönük, sınırlarını belirleme, koruma duvarları oluşturma, kaza, olay ve insanların tehlikeli olma hallerinden korku duyma, sakin ve durgunluk ana unsur olarak aynı mekanlarda bulunma çabası, anlaşma ve barış çabası yoğundur. Enerjisi düşük, hareketi azdır. Bu insanlar uzun yaşamaya meyillidir. )

* Saldırı : (dışa yönelik, sınırsızlık, hızla mekan değiştirme, çok insan tanıma, çok olay ve ilişkiler yaşama arzusu, enerjisi yüksek, hareketi fazladır. öfkelenme, zıtlaşma, tartışma, kavga, üstün gelme veya altta kalma seçimini zorlama vardır. Bu insanlar kısa yaşamaya meyillidir.)

* Dengeli : Saldırı ve savunma tutumlarını dengede tutma özelliğini ve yapısını kendinde taşıyan insanlar. Bu insanlar uzun yaşamaya meyilli olup, kaza, olay ve ilişkilerin biçimi ve şekli ömrünü belirleyici olur.

Daha bir çok felsefenin pratik adımları arttıkça mistik ve astrolojik beslenmelerin  gerçekçi olmayan, geçici doyumunda ki bütün yolların felsefeye çıkmasına şaşırmamak gerekmektedir. Mitler, mistik, meditasyonlar, fallar ve astroloji  bilgileri felsefe öncesidir yani felsefenin öncülüdür. Felsefenin de bilimin öncülü olması gibi. 

       

 

 

 

 

 

 

 

 

 

19 Ağustos 2020 Çarşamba

İnsan Doğa ve Dünya - 6 (Enerji - Madde diyalektiği )

 Canlılık madde ve enerji dengesi için oluştu ise diyalektik açılımlarımızın kaynağı ve temeli bu teorimizin yansımaları olacaktır. 

Evren canlıya hareket etmesi devinim içinde olması kaderini yüklemiştir. Canlılık kendi içinden başlayan devinimi ile evrende yayılma ve varlığını sürdürme potansiyeline sahip bulunmaktadır. Varlığını sürdürme ve yayılma nedeni için her mekan ve şartlara uyumu için kendini çok çeşitli türler ile sayısız olasılıkların denemesini yapacaktır. Dünyayı kuşatmış olan canlılık dünya dışına nasıl çıkacağı klasik koşullarda cevabı bulunmayan bir soru idi. Dünya dışına çıkabilme olanağının cevabını enerji ve maddeyi kullanabilecek kadar akıl verilmiş olan insan ortaya çıktı. Bu aşamaya gelene kadar insanın yaşamı bu yeni görevine gelene kadar kendi içinde geçirmiş olduğu madde enerji diyalektiğinin görünümleridir. Ayrılıklar, birleşmeler, savaşlar, keşifler tarihteki tüm olayları canlılığın madde enerji diyalektiğinin ürünü olan canlılığın son halkası insanda tamamlanıyordu.

Savaşlar hem hareket hem çarpışma amacına hizmet ediyordu. Bizler fetih, genişleme, yayılma gibi önemli bulduğumuz kavramlar canlılık doğası için madde enerjinin devinimlerinin canlı tarafından yerine getirilmesine hizmet etmektedir.Barışların uzun, savaşın kısa sürmesi ise asıl görevimiz olan dünya dışına canlılığın yayılması hizmetine biraz daha yaklaşmamız anlamına geliyordu.

Madde + Enerji = Canlı

Canlılık, madde ve enerjinin bir varlıkta buluşup evren fizik yasalarına edilgenlikten etkinliğe geçişidir.

Canlılık dışarıdan aldığı madde ve enerjileri kendi içinde sentezleyerek evrene fiziksel etkilerde bulunarak madde ve enerjiyi geri vermektedir. Tıpkı yıldızların doğumu ve ölümüne kadar kendi içindeki madde enerji döngüsünün sonucunda uzaya ışık yayması özerkliği gibi canlı formu daha küçük ama çok sayıda madde enerji özerkliğinin etkilerini vermektedir (Şimdilik yerkürede ).

Diyalektik görüşümüz bilimle ve inançlar ile uyumlu olup bakış açısı ve ele alış açısı olarak felsefiktir.

Eleştiri ve bilimsel gelişmelerin ışığında yanlışlamaya açıktır. 

Aklın sınırı madde ve enerji kullanımı sınırına kadar gidebilecektir. Evrendeki her madde ve enerji konusundaki bilgiye ulaşabilecek olması onu kullanması ile ilgili kendisine verilen görevle ilgilidir. Önce yerkürede enerji ve madde kullanımında uzmanlaşacak sonra canlılığın yerküre dışına yayılmasındaki ana görevini yerine getirecektir. Bu amacına yönelmedikçe kendi içine dönmeye ve sorunlarınla uğraşmaya, onlara çözüm aramaya devam edecektir. Bu davranışında ulaşacağı en son durum her insanın enerji madde kullanımındaki üst bilince ulaşmasını sağlamak olacaktır. Aydınlanmanın yeni tanımı madde enerji kullanımı bilgisini bilmek, bu üst bilince ulaşmak üzerine olacaktır. İnsanın varlık nedeni, sonsuzluk içerisindeki başlangıcını düşünebildiğimiz doğanın sonunun nereye uzanacağına ait bilgisine henüz ulaşamayacağımız sonlu olabileceği tahmininizin içinde sonlu doğa içinde sonlu insan varlığı sınırlı ve sonlu olacağıdır. 

Nefes ile doğanın içinde ve yapışık haldeyiz. İster korunan fanus olsun, ister doğanın karnında olsun kopmaz bir bağ içinde olduğumuz gerçeği unutulmamalıdır.

Suya olan ihtiyacımız onun alternatifleriyle giderilmesi olanağının olmadığı da ortadadır.

Beslenme konusunda ulaşabileceğimiz en üst nokta canlıdan beslenmeyi bırakıp kimyasal ve mineral bazda beslenme aşamasına geçebilmemiz olacaktır.

Toplum olarak madde ve enerji bilgisi ve kullanımı konusunda eğitimin ana konusu olarak yetişen yeni nesiller toplum düzeninin sürekliliğini sağlama ve uzaya açılma yollarının çoğalması hedefinde ortaya çıkarak yasa, ahlak, iletişim, ilişkiler, davranışlar vb. konularında bir çok konunun çözümüne kaynak ve temel olarak madde ve enerji dengesinde, kullanımında ve canlılığı yerküre dışına çıkarma ve yayma görevinin ilkeleriyle oluşturabileceklerdir.

İnsan canlılığı evrene gezegenler üzerinden yayarken her uğradığı gezegende yanında getirdiği canlıların hızla mutasyonu şahit olma olasılığı bulunmaktadır. Buna şahit olurken aklın ve bilgisinin ne kadar az ve aciz kalacağını anlarken yayma göreviyle varlığının da sınırlarına geldiğini de hissedecektir. (Bilim kurgu filmlerine konu olabilecek iddialı bir teori😁).

Bitkilerin, mikroorganizmaların yeni gezegen şartlarında nasıl bir mutasyon geçireceğini bilim ve akıl kestiremez. Çünkü insanın görevi yaymaktır. Yerküremiz dışında insan canlılık üzerine yerküredeki konumunu koruyamayacaktır. Acı ama gerçekçi bir durumdur teorimizin ışığında. 

İnsanın ideası teknolojidir. Teknolojinin aşamaları insanın hedefinin uzay olduğunu işaret etmektedir. Teknoloji ve uzay insan aklı ve biliminin sınırlarını da belirlemektedir. İster hız ister büyüklük isterse de uzaklık unsurlarının belirlediği bir sınırdır bu.

Varlığımızın sınırlarını görmek kaderimizi görmektir. İnsan zihni evrendeki büyük hareketi anlayabilecek yapıda olmasa da tahminler ileri sürebilir. Görünenden görünmeyene doğru ilerleyen mantıklı tahminler. 

Mevcut bilim-kurgu eserleri hep dışarıdan gelecek yaratıkların insana canlıya ve yerküreye etkileri üzerine konular oluşturdular. Asıl içimizden yani canlıların uzayda değişime uğrayacağı tezleri daha gerçekçi ve ileriye doğru daha işe yarar teoriler içerebilir.

Madde- Enerji diyalektiği teorimize göre cevaplanması gereken önemli bir soru durmaktadır. İnsan uzaya canlılığı yayma görevine başladığı ve ilerlediği zaman (en az beş yüz-bin yıl sonra) varlığının sonunu keşfettiğinde dünyadaki yerinde kalmayı kabullenebilecek midir ? Bu soruya olumlu bir cevap verebilmesi için dünyadan ayrılırken bıraktığı gibi bulmalıdır. Çünkü uzaya yayılan canlılık türleri artık geri dönmeyi hem planlayamaz hemde onların geri dönüş amaçları oluşamaz. İnsan dışındaki doğadaki tüm canlılar yeni gezegenlere uyum mücadelesine girişecek var olmak için tüm yeteneklerini kullanacaklardır. Bunu yaparken ortama göre tahmin edilemez değişim ve dönüşüm yaşayabilirler, bu ortama uyum çabaları insanın nefesinden başlayarak besinlerine doğru uzanan ölümcül bir tempoya dönüşebilir. Bedenimizdeki ortak yaşama katılan organizmalar ortaklığı bozup anında bizlerin yaşamına son veren cellatlara dönüşebilirler. Bitkiler birden metan alıp sülfür veya başka gazları ortama sürebilirler. Hidrojen soluyup azot üretebilirler. Bu olasılıkları bilim araştırmalıdır insanın gezegenleri evleri yapmaya çalışmasından önce.

5 Ağustos 2020 Çarşamba

Resimlerin Düşündürdükleri



Bir Ağustos böceği çam ağacının gövdesinde. Bedenin renklerini baştan aşağıya çam ağacının rengine uyarlamış. Amacı avcılarından korunmak, görünmez olmak, gizlenmek.


Bir ay ömrü var. En geç eylül ayının sonlarında yaşamı bitecek. Su ve yiyecek peşinde koşmuyor. Onları aramayı, varlığını koruma davranışını bırakmış durumda. Su ve yiyecek bulsa belki daha uzun süre yaşayabilecek. Ama o artık bunlardan vazgeçmiş. O zaten, uzun süre (8-10 yıl) toprak altında gelişimini tamamlama süresince yaşadı. Topraktan çıktığı beden elbisesini bırakarak uçma potansiyeli ile ağaçlarda dolaşmakta. Gece ve sabah zamanları havadaki nemden suyunu, kokulardan, polenlerden gıdasını almakta. Az su ve yiyecekle varlığını devam ettirmekte. O nedenle yavaş ve az hareket etmesi gerekmekte.


Toprakta yaşıyordu. Yeryüzüne çıktığında artık o bir müzisyen bir aşık. Hem müzik çalıyor, hem aşkını arıyor. Rakipleri var, avcıları da. Varlığının tek amacı, içinden gelen içgüdü ile neslini devam ettirmek.

 
Üzerinde durduğu ağacın gövdesinde hareketsiz duruyor. Avcılarından korunmak için bu gerekli. Ne kadar çok hareket ederse fark edilme olasılığı artacağını bilmekte. Yanına gelen karşı cinse doğru giderken yavaş ve yan hareket etmesi ondan, fark edilmemek.


Ağaç gövdesinde sabit dururken ona dikkatli baktığımızda üzerinde bazı desenler ve imajlar görülmekte. Bu imajlar bize yabancı gelmeyen, çok tanıdık gelen şekiller halinde görünmekte.

 
Aslan başı figürü

Ağustos böceğinin üzerindeki desenler dikkatli baktığımızda altta aslan gözü, burnu, ağzı ve yeleleri imajı dikkati çekmekte. Göz miktarı üç adet farklı şekillerde olduğu fark edilmekte. Kenarlara yakın olan gözler küçük olup ayaklarının gövdeye birleştiği ve kanatlarının gövdeye bağlandığı yerde bulunmakta. İkinci gözleri ise bu gözlerden gövde merkezine doğru santimlik ilerisinde. En son gözleri ise kaşlarının arasına kısılmış saldırıya hazırlanan bir anı tasvir eder gibi sanki. Ufak gözler uzaktan bakıldığında, orta gözler biraz yaklaşınca, kısık gözler ise daha yakına gelince fark edilmekte. Ağustos böceği uzak, orta ve yakın mesafelerde farklı imajlar sunmaktadır adeta. Aslanın çene ve diş figürü de bu mesafelere uyumlu oluşmuş gibi.

Kral, vale yüzü ve yılan dişi figürü 

Aslan başı figürü alt bölümde bulunurken onun üstüne bir kral veya prens figürü fark edilmekte.  Ağustos böceğin gözleri bir kral tacının süsü gibi üstte durmakta adeta. Tacı giymiş bir prens veya kralın gözleri görülmekte iki yanda. Gözlerde öfkeli bir bakış var, çatılmış kaşlar ise bu imajı güçlendirmekte.Gözlerinin arasında belirgin ince ve uzun bir burun imajı göze çarpmakta. Ağız figürü ise ağzını açmış, dişleri ile tehdit eden korkunç bir yılan şeklinde. 

Baykuş ve şahin bakışı figürü

Ağustos böceğin gözleri gövdesinin arkasına doğru ilerlediği için ona baktığımızda sırtındaki oluşturduğu çeşitli figürler ile onun sanki ağaca sırtını verdiği ve bize yüzü dönük bakmakta olduğu  izlenimi doğurmaktadır. Bu dikkat çekici gözleri dikkate alır isek bir şahin ya da bir baykuş figürü ortaya çıkmakta.

Ağustos böceği, aslan, vale, yılanağzı, baykuş ve şahin bakışlarını nasıl bilebilir ve imajını oluşturabilir?

Oluşturduğu imajlar rastgele mi oluştu, yoksa özellikle mi oluşturdu ? Kendini savunmak amacında olduğu açıktır. Bunu yaparken neden bu figürleri kullansın. Aslan, kızgın vale ve tehdit eden ağzı açık dişlerini gösteren yılan figürünü biz insanlar öyle görürken onların diğer avcıları olan kuşlara nasıl görünmektedir ? Karışık ve iç içe figürlerin insana ve kuşlara farklı imajlar olarak mı görünmektedir?

Ağustos böceği kendisinin düşmanı ve avcısı olan hayvanları tasvir etmiştir adeta. Kuşlar, kediler, yılanlar avcısı ve düşmanı iken en son insanı da düşmanlar listesine aldığı görülüyor. Düşmanlarının figürlerini bedenine yansıtarak adeta onlara bende sizin gibiyim ve rakibiniz olarak tepkim savunmam hazır mesajı vermeye çalıştığını tahmin edebiliriz. İnsan figürünü neden vale, prens, kral halinde oluşturmuş olabilir. 

Ağustos böceği düşmanlarının imajını oluşturup kendine savunma şekli mi oluşturdu acaba. 

Öyle görünüyor.

Düşmanlarının saldırgan, korkunç ve gergin hallerini seçmesi bir rastlantı olmasa gerek.




Canlılığın evriminde canlıların sadece ortama uyum değil aynı zamanda karşılaştıkları hayati tehlikelere karşı savunma geliştirdikleri bilinmektedir. O nedenle evrimi hem uyum hem de savunma şeklinde anmalıyız.
Savunma şekillerinin temelindeki oluşum avlanmaktan veya tehlikeden kurtulan canlı bunu hafızasına ve dolayısıyla dna'sına kaydeder. Dna dizilimleri o kayıtların etkisiyle dizilimine öncelik verir. 

Canlılığın tarihine ait doğal kayıtlar teorisi

Canlılığın ilk zamanlarından günümüze kadar en az değişen ama en çok türü bulunan bitkilerdir. Bitkiler  hava basıncı, rüzgar, ısı  gibi doğal olayları algılamaları yanında diğer canlıların hareketlerini, ısılarını ve seslerini de algılamaktadırlar. Bitkilerin dna'larında eskiye ait kayıtlar ve hatta tüm yaşayan canlıların geçmişlerine ait kayıtlarının dna'larında bulunma olasılığı bulunmaktadır. Eğer bu gün bunu çözemiyorsak teknolojimizin yetersizliğindendir. Ya da buna ait bilgiler gizlenmekte de olabilir. 

Bunu bilim açıklayacaktır. Bununla ilgili çalışma yoksa yapılmalı var ise de açıklanmalıdır.