28 Nisan 2020 Salı

Kadim Bakış (Şiir)

Yaşam fışkırıyor, sudan, topraktan, havadan,
Güneşe doğru yenilenen bir kadim bakıştan,
Canlılık akıyor, aydınlığa doğru, karanlıktan,
Susuz, kurumuş, donmuş, canların arasından.

Kadim bakış öncesi başlar, kandaki kıpırtılar,
Boynuz, pençe, diş, tüye, kızgınlığa vururlar,
Koku davete, ses uyarıya, göz göze, diş dişe,
Kadim bakışa, dirilişe, yönelişe, tanık olurlar.

27 Nisan 2020 Pazartesi

Küresel Salgın Günlüğü

Bedenlerimizin doğası gereği olan harekete ara verdiği bu günlerde yürümek, gezmek, seyahat etmek, etkinliklere katılmak, işlerimize gidip çalışmak, bir yerlere gitmek, aklımızdaki yerleri görmek. insanlarla tanışmak birlikte etkinlikler yapmak, tanıdıklarımızı, akrabalarımızı ziyaret etmek veya ağırlamak gibi bir çok hareket halini yapamıyoruz. Hareket özgürlüğümüzü sağlımız açısından kısıtlama gereği duyduk.

Aklımız, zihnimiz ne yapmak istiyor. Çünkü o kısıtlanmamış durumda. Aklımız yoksa bedenimizle mi hareket ediyor. " Ben oraya gitmek istiyorum " dediğimizde bunu bedenimiz mi yoksa aklımız mı istiyor. Yoksa her ikisi de mi ? " Oraya gitmek zorundayım ama istemiyorum" diye düşündüğümüzde veya hissettiğimizde aklımız mı etkin yoksa bedenimizi mi ? Yoksa her ikisi de mi?

Aklımız düşünür, bedenimiz hisseder. Bir çok hareket ediyoruz. Tümü olmasa da önemli hareketlerimizin kaynağının bedenimiz mi yoksa aklımız mı diye sorabilsek. Neler değişirdi günlük hayatımızda. Çok şey değişirdi. Bununla birlikte hem akıl hemde bedenin birlikte olduğu bir çok harekette bulunmaktadır. İş, eğitim gibi.

Beden ve zihinsel oluşumun yaşam sürekliliğine etkisi

Kesik Zaman Algısı ve Yaşam sürekliliği Algısı

Doğumdan itibaren bedensel ve zihinsel gelişim süreçleriyle yaşam sürekliliğine katılırız. Bu yaşam sürekliliğinin belli hızı ve şekli bulunmaktadır her birimize göre. Ortak noktamız ise bu yaşam sürekliliğinin bazı bölümlerinde kazalar, hastalıklar gibi bazı bu yaşam sürekliliğini bilinen hızı ve şeklinden çıkarır.

Bir birey çalışmakta ve özel hayatını bilinen şekilleriyle yaşamakta iken bir den hasta olduğunda bu sürekli durumdan çıkar. Yaşamındaki aksamalar oluşur. Burada çıkma, aksama olayları zamanın kişideki ilerleme şekline bakılarak ele alınmaktadır. Günlük saatlerin belli bir hızda algılanarak yaşanmasından birden yeni zaman algısına geçiş aşamasıdır. Zihinsel ve bedensel zaman algısı yaşamsal sürekliliğinde belli bir hıza  ve eylem şekillerine göredir. Rutin günlük işleyiş yaşam sürekliliğinin en basit örneğini oluşturur. Hastalanan bir birey bu rutin zamanın dışında çıkmış demektir. Günlük yaşamsal sürekliliğinde o birey artık yoktur. Tedavi süresindeki zaman ilerlemesi farklılaşmıştır. Bu bireyin yıllık gibi zaman algısı kaybolur. Günlük yaşam sürekliliğinde yıllık plan yapar iken hasta halde iken dakikalık, saatlik, günlük ve haftalık zaman algılarına dönüşür. Hasta olan bir bireye gelecek seneden söz edemezsiniz. Bir an önce (saat, gün, hafta, ay) iyi olacağı ümidini taşır ve söylersiniz. " Geçmiş olsun" mesajı kesik zaman sürekliliğinden kurtulma dileğidir.

Kesik zaman algısından yaşam sürekliliği algısına geçme arzusu. Can sıkılmalarının en basit göstergesi kesik zaman algısının ortaya çıkmasıdır.  Can sıkılmaları yaşamın sürekliliği algısından çıkmak anlamına gelir.

Yaşadığımız bu günlerde bilinen önceki yaşam sürekliliği halinden çıkmış bulunmaktayız. Evlerimizde kalarak hastalığın bilim ve yönetim tarafından  kontrol altına alınmasını bekliyoruz . Şimdi evlerde yaşam sürekliliğini yaşamaktayız. Bu yeni yaşam sürekliliğinde alışma dönemi oldukça sıkıcı olabilmektedir. Eski yaşam sürekliliğinden kesik zaman algısına geçtiğimiz için. Bu yeni şartlara alışınca yeni yaşam sürekliliği oluşmaktadır zorunlu olarak. Saatler, günler, ve haftalar ilerledikçe evde yaşam sürekliliği olabildiğinde oluşmaya başlar. Bu süreç bireylerin yeni yaşam sürekliliğini alışmaması halinde can sıkıntısı olarak ortaya çıkar. Çünkü kesik zaman algısından çıkılamamıştır.

Yaşama akıl ve bedenin etkisi

Bedenin istekleri yaşamda daha fazladır. Çünkü bedenimizin doğası hareketlerdir. Zihin kendi içinde hareket eder. Beden hareketliyken zihin sadece şoförlük yapar bize. Aklımız, zihnimiz biz durgunken  daha çok çalışır. Hareket içindeysek beden, sabit isek akıl, zihin çalışır.

Gençler hep bedeni dinlerler çünkü hareket etmek isterler. Hareketin daha çok olduğu tecrübeleri yaşamak isterler. Aşk, arkadaşlık, mekanlarda bulunmak, spor yapmak. Bedenlerini keşfetmek isterler, kendilerinde başkasında, rüzgarda, yağmurda, denizde. Öncelik bedene odaklanma vardır. Onlara tüm bedensel etkinlikler anlatılsa, filmleri de izleseler kendi bedenleri ile birebir tecrübe etmek isterler her iyi yaşantıyı. Bu yolda acıları da hissederler. Haliyle acı ile haz, iyi ile kötü iç içedir doğası gereği. Doğada her şey iç içe geçmiş haldedir. Onları ayıklama sürecinde akıl,zihin hafızasıyla devreye girer, kaçınma veya isteme halinde tecrübe olarak kalır. Bu ayrımı yapamayan veya yapma fırsatını yakalamayan gençler zorlu bir gelecek bekler. Gençlikten yetişkinliğe bu ayrımla girilir. Bu ayrımda beden hisseder, zihin kaydeder. Gençlerde kesik zaman algısı bulunmaktadır. Yaşam sürekliliği algısına geçme çabaları da bulunmaktadır. Eğitim ve öğretimde kesik zaman algısını dikkate almalıyız.

Orta yaşlar biraz yaşamışlardır. Ama hala yeterli değildir. Çünkü amaçları artmıştır. Zihinleri dolu, hareketleri ise ortadır. Hem zihin hem beden harekete karar verirler.

Olgun yaştaki insanlar daha çok zihne önem verirler. Çünkü onların tecrübeleri çoktur. Artık zihnin merkezinde beden çevresinde hareket etmektedir. Önce zihin karar verir sonra beden uygular.

Korona günlerinde zihnin çalışmasına önem verebilen gençler geleceğin edebiyatçısı, sanatçısı, üreticisi, icatçısı, filozofu gibi bir çok zihinle yapabilen becerilere sahip olabilirler. Bedenlerine odaklanmakta ısrar edip zihinsel faaliyetleri çok sıkıcı bulanlar da aynı becerilerini ertelemiş olabilirler.

Kararsızlığın en önemli çözümü beden zihin ilişkisini netleştirmektedir.

İnternet Ekonomisi

Tüketiciler ihtiyacını duydukları ürün ve hizmetleri internetten aradıklarında bir çok seçenekle karşılaşmaktadırlar.

Milyonlarca tüketici istiyor, onlara cevap veren üreticilerin üretimlerini bir merkezden satan şirketler bu istekleri yerine getiriyorlar.

Bölgesel satış yapan ticari işletmeler belli bir seviyeye kadar büyüme olanağına sahipken küresel satış yapan şirketler devasa büyüklüğe ulaşmaktadırlar.

Küresel satış şirketlerin teslimat hızını arttırma planları müşteri isteğinden gelmektedir. Tüketiciler hemen istiyorlar. Günlük hatta saatlik istekler bu şirketlerin hızlı teslimat rekabetini arttırmaktadır. Hızlı teslimat rekabeti küresel pazarına hizmet amacını taşıyor. Hizmetin ana noktası üretime dayalıdır. Üretim arka planda çalışırken, öne aracı küresel satıcılar çıkmaktadır. Üreticiler daha iyi ürünü daha ekonomik olarak küresel satıcılara teslim rekabetindeler. Küresel satış firmalarının vitrin sitelerinde her şey bulunmaktadır. Satış sitelerini devasa yapan tüketicilerdir. Bizleri sizler var ettiniz dercesine her istediğinizi hızla ve sağlam olarak iletme çabasındalar. Doğuda uygun fiyat ve yavaş temsilcisi Aliexpress, batıda imaj(marka) ve hız temsilcisi Amazon rekabet halinde iki küresel şirketler görünür durumdadır. Uygun fiyat mı yoksa imaj mı ? Ürünün hızla gelmesini mi istersiniz yoksa olabilir zamanda mı ? Her iki tarzında müşterisi ve tüketicisi bulunmaktadır şüphesiz.

Bölgesel paranın küresel çıkışına tanık oluyoruz. Ticaret küresel olarak zirvesini belirlemeye çalışmakta. İnternet ekonomisi gelişimini küresel kovid-19 sonrası hızını arttıracağa benziyor.

İşçilerin haklarını almaları gerçekleşti. Ama şimdi de robot ve enerji teknolojisi işçi çalışmasını engellemektedir.

Şimdi sıra tüketici haklarında gelen mal bozuksa geldiği hızda gidebilecek mi ? Kusurlu malın iadesi ve yeniden kusursuzu gönderme süresi ne olacak ?  Tüketicinin var ettiği ve yükselmesini sağladığı devasa şirketlerin artı değeri topluma haliyle bireye (tüketici) dönecek mi ?

Tüm bu haklar ve var ettiğiniz şirketleri doğru, iyi ve güzel için denetleyerek teşvik veya ceza verme adına dünyanın tüm tüketicileri birleşin. Çevre ve canlıya zarar vererek üretilen her ürüne onu satın almayarak tepki verin ta ki kötü üretim şeklinden vazgeçinceye kadar.Zenginliği oluşturan onu denetleyebilmelidir de. Çevreye, toplumlara, bireylere etkileri neler olacaktır. Küresel üretim ve satış rekabetlerinin yansımalarının sınırları ne olacaktır. Sınırsız üretim ve tüketimin, ne tanımı ne de mantıksal yanı bulunmamaktadır.

Nesnelerin interneti projesinde bir takım sorunlar bulunmaktadır. Kişiye özel ekonomik modeli teşvik etmesi genel ekonomi modelinin askıya alınmasına neden olabilmektedir. Üretici adeta tüketicisini özelleştirip belli sayıda tüketiciyi hedef kitlesi sayarak sadece onların hizmetinde bulunmayı talep ettiği gibi izlenim uyandırmaktadır. Her alanda seçkincilik üretimine geçme hedefi toplumun kendi içindeki sağlıklı ilişkilerine olumsuz etki etmesini nasıl önleyebilir.

Alış veriş sitelerine bakıldığında sanki her sayfa karun hazinelerine doğru açılan bir kapı gibidir.

Rengarenk, ışıl ışıl, pırıl pırıl ürünler ve hizmetler tüm sayfaları kaplamış olup, tüketici sanki firavunun hazinelerine bakarcasına sayfalar arasında gezinmektedir.

Önce AVM lerde şık raflarda ürünler sıralanmış halde iken şimdi internet sitelerindeki sayfalarda tüketicileri büyüleyip, çağırır gibi " al beni " dercesine tüketim arzumuza sesleniyorlar.

" O buraya gelecek " sloganı adeta alladdinin sihirli lambasından çıkan cine birinci dileği emretmek, sihirli değnekli bir periden gelmesi gereken ürüne doğru bir tık hareketi yapması istenmektedir.

Yüzyıl önce yaşamakta olan bir tüketiciye " Parmağımla sihirli bir tuşa basınca, hemen istediğim ürün ayağıma gelecek" dense gözleri açılır, " Bu büyü, sihir nasıl olacak" diye sorardı.

İnsanlık olarak önce hayal ediyoruz, sonra bu hayaller gelecek nesillerde gerçekleşiyor. İnsanlık tarihinin ilerleme sürecinde olduğunu görüyoruz.

Ne konusunda ilerliyoruz.

Hayallerimiz (idealarımız, ideallerimiz) konusunda.

Neden hayallerimiz gerçekleşiyor ?

 Biz insanların asıl amaç veya amaçlarımıza ilerler iken, hayallerimizin gerçekleşmesi sanki ikramiye gibi değerlendirmek gerekmektedir belki de.

Tüm hayallerimizin gerçekletiğini görüyoruz, bu zamana gelen nesiller boyunca. Kurulan hayallerin şekilleri değişirken, ana konusu değişmiyor.

Masallardaki siğirli değnek, internet oluyor. Alladdinin sihirli lambasından gelenle belirlenen üç büyük dileğimiz için ömür harcarken, o arada bir çok küçük dileklerimizi gerçekleştiriyoruz.

İnternette görüp de hoşlandığımız her ürün hafızamızın yapılacaklar bölümüne alınacaklar olarak haksızca işgal edip biz farkında olmadan kayıt edilip, ilerideki zamanda " ben ne yapacaktım" sorusu " ne alacaktım" sorusunu sormanıza neden olacak kadar zihninizi meşgul edebilmektedir.

Beynimiz "ne alacaktım" değil " ne yapacaktım " sorusunu hafızasında oluşturmuştur tarih boyunca. " Ne alacaktım" sorusu yavaşça ve sessizce " ne yapacaktım" sorusunu taşıyan hafıza hücrelerini ele geçirmeye başlayabilir. Bu durum bizleri mutsuz edebilir. Çünkü " Ne yapacaktım" sorusu günlük ve yapılabilir özellikte olup " ne alacaktım " sorusu ise biriken, günlük olmayan ve  kolay alınamayan ürünlerin cevaplarının sorusudur.

Bilinçli tüketiciler olarak internet ekonomisinin bize sunduğu cennette olduğumuz hissine karşı bir çok pratik ilkeler geliştirmek zorundayız.

Bir kaç örnek:

1.Neye ihtiyacın olduğunu belirleyerek büyüleyici sitelere bakmak gerekmektedir. Bakarken de ihtiyaç listenizi unutmamak.
2. Bir tüketicinin aynı üründen çok sayıda alma keyfini üç adetle sınırlamalı. Ayakkabı örneğin.
 a) Kendi istediği için.
  b) Sevdiği kişi veya kişiler istediği için. c) Ortam ve zamana göre kullanmak için.
3. Aynı veya ikame ürünler tercihinde yerel, bölgesel ve ülkesel alışverişlere öncelik vermek. "Yerli malı herkes onu kullanmalı."

Daha bir çok ilkeler geliştirmeye başlasak iyi olur, yoksa evimiz niye aldığımızı bilmediğimiz ürünlerle dolup taşabilir, borçlarımızın da neden arttığını anlamadan.

Bilinçli tüketici eğitim olarak verilmeli.

    

26 Nisan 2020 Pazar

Zerdüşt'ün Dönüşü - Bölüm 1 Zerdüşt Uyanıyor (Roman)

Metnin seslendirilmesi https://www.youtube.com/watch?v=_yV6ZABFiXk

Duyuyorum yüzyılların içinden gelen acı feryatları, haykırışları. Havaya fırlatılan ve görülmesi uzun yıllar alan imdat yardım fişeklerinin nihayetinde yasalara, kanunlara dönüşümüne tanık oluyorum.

Denizden buharlaşan suların gökyüzüne yükselmesi gibi. Yapılan haksızlıkların, zulümlerin iç seslerini işitiyorum. Sabahları yeryüzünden havaya buharlaşan sisleri gibi. Edebi, sanat eserlerine yansıyan izdüşümlerinin yansımalarıyla bilinmesine şahit oluyorum.

Doğanın ritmine ters hareketlerin birbirine karışıp yönünü ve amacını yitirmiş, durmak bilmeyen ve benzeri olmayan, tozu dumana katan, toprağı eşen, havada uçan, uzaya gidenleri seyrediyorum şimdi.

Geçmiş ve bugün karışıyorlar zihnimde insanlığa ait gittikçe karmaşıklaşan ilişkiler ağının düğümünün çözülmesi umudu içinde.

Hem iyi hem kötü bir arada, doğru da var yanlış da, her yerde çirkinlik artmakta iken güzellikler neden azalmakta yeryüzünde. Birbirimize yabancılaştığımızın eseri değil midir, benzerlerimizin taklidini yapmak metalden ve diğer maddelerden, ister iş için olsun, ister genel, ister özel. Ne zaman öğrendik mütevazi, rahat ve huzurlu yaşantı varken krallar, kraliçeler gibi yaşama arzusunun ömürlük hedefimiz olduğunu. Daha iyi yaşam hayallerine ilerlerken kısa süreli ilkelerin faydasını uzun süreli ilkelerin sürdürebilinirliğinden vazgeçme tercihine ne zaman karar verdik.

Tüketiyoruz, çılgınca tüketiyoruz her şeyi. açlığımız bitmek bilmez bir tutku ile sarıyor yeryüzünü. Soframızda ne eksik diye bakıyoruz. Onda var bizde de olsun doymak bilmez iştahında. Tüketmeyi sınırlamıyoruz yediklerimizle. Araçları, gereçleri, mekanları, havayı, suyu, toprağı her şeyi tüketmek istiyoruz doymaz açlığımızla. Tüketim canavarıyız adeta. Korku yayıyoruz yerkürede diğer canlılara. Bitkiler konuşuyorlar aralarında " Bak seni insanoğlu yiyecek, kökünden kazıyacak" diye korkutuyorlar aralarında. Arılar " Hep insanlara çalışır olduk, ne olacak bizim halimiz" diye vır vırlıyorlar. Kediler " Hem memeli hemde etçil rakibimiz insan soyumuzu hem tüketip hemde ufaltarak boyunduruğu altına aldı, numuneliğiz adeta " diyorlar. Köpekler " Ne oldu bilmiyorum, bir den insana kendimi köle olarak buldum." dercesine yaşıyorlar. Maddeler konuşuyorlar aralarında altın " insanların değer verdiğim, tapıyor bana çoğu, onların tanrısı olmama az kaldı " Demir " Ne çekiyorum şu insanoğlundan beni şekilden şekile sokuyor. Eskitip öldürüyor sonra yeniden eritip canlandırıyor. Öldüm öldüm dirildim. Nasıl bir azaptayım böyle". Tüketiyoruz. Her şeyi tüketiyoruz yeryüzünde. Birbirimizi de tüketiyoruz. Önce çok değer verip sonra sıkılıyoruz birbirimizden. Kullanılmış bir eşya gibi birbirimizi savuruyoruz etrafa. Kaçıyoruz tüketim artığı gibi birbirimizden. Nefes almakta zorlanıyoruz kalabalıklarda. Duyu organlarımız körelme tehlikesinde iç içe, üst üste yaşadığımız mekanlarda. Kulağımız duymak istemiyor, gözümüz görmek istemiyor içinde bulunduğumuz tüketim trajedisini. Tüketimimiz kaosa doğru sürüklüyor bizleri. Dağınık sandığımız doğanın ve yeryüzünün bir ahenk ve düzen içinde olduğunu anladığımızda bu düzeni bozanın, yeryüzünde kaos yaratanın bizler olduğunu anlıyoruz.

Sürekli zihinlerde yaşatılan, yazımın, anlatımın, sunumun  ana konusu olan, eğitimle, öğretimle verilen yüksek, ulu kavram ve tanımların yüzyıllarca tekrarlanıp da insan yaşamının temellerinde fiziksel koşullarında görülememesi, zihinlerde varlığını sürdürse bile günlük yaşama geçememesi geciktirmek değil midir  varılmak istenen doğaüstü bir gücün bizi yönlendirdiği yeryüzündeki amacımızın sonucuna ilerlememize.

Zerdüşt Uyanıyor




Uyandım yüzyıllar boyu süren uykumdan. Sanki dün gece yatmış ve bu sabah kalmış gibiyim uykumdan.

Değişmiş yeryüzüne bakıyorum dehşet içinde. Neler oluyor bu gökyüzünün altında. Nasıl bir dünya var karşımda. Bu bir şeytanın oyunu olmalı, büyücülerin işgali altında yeryüzü tüm masumiyetiyle çırpınmakta adeta.

Derin uykumda iken bir ara gördüm adımı anan bir bedbaht adamı sonunda delirdi kafası karışmış ve bulanıklaşmış halde iken hastalığının pençesinde. Sona erdi dil biliminden hikmete ulaşma çabaları ardında güzel sözler ve aforizmalar bırakırken. Doğru da söyledi yanlış da.

Haber mi bekliyorsunuz, kulaklarınızı tutup, gözleriniz açıp her tarafa bakıyor ve dinliyorsunuz. O halde zihinlerinizi yoklayınız, akıl dediğiniz algılayıcıdan gelecek istediğiniz haberler. Bilgiler birikince taşacak zihninizden, çıldırmamak için sevgi dolu sıcak bedenlerde arayacaksınız düşünememenin şifasını.

Bilgiler akıllara gelecek dört bir yandan, beklediğiniz mi yoksa yeni keşfedilen midir diye cevaplar aranırken. Bilgi sinyali takılacak, dolmuş zihne bir ışık gibi aydınlatacak karmaşıklaşmış anlamların çözülmesini.

Zerdüşt sustu ve meydandaki kalabalığa baktı. Herkes kendi halinde meydanda dolaşıyor, oturuyor, konuşuyorlardı. Kimsenin kendisini dinlemediğini fark etti Zerdüşt. Herkesin elinde bir şeyle meşgul olduğunu gördü.

Bir çocuk yanaştı Zerdüşt'ün önünde durdu " Amca siz filim mi yapıyorsunuz ?" diye sordu merakla.
Zerdüşt gülümsedi çocuğa " Gerçek masallar anlatıyorum, duyan kulaklara. Gözlerin istediği ne ilk görünen olabilirim ne de nefislerin aradığı açlık. " dedi. Çocuğun annesi geldi. Çocuğunu tutarak kollarından hayretle Zerdüşt' e bakarken korkmuş halde geri gitmeye çabalıyordu. " Gel yavrum, amcanı rahatsız etme " dedi.

Zerdüşt meydandaki saat kulesinin yakınına doğru ilerledi meşgul kalabalıklardan geçerek.

" Ey insanlar size sesleniyorum " diye bağırdı iki kolunu da havaya açarak.Yakınlarındaki kümelenmiş olanlar ona doğru baktılar. "Kim bu bağıran garip ihtiyar adam" diye söylenerek Zerdüşt'e yaklaştılar yavaşça.

Aksakallı, kafasında sarığı ile üzerinde tarihi elbiseler olan Zerdüşt elindeki asayı yere vurdu. Etrafındaki ona doğru yönelen şaşkın bakışlar artıyordu.

Zeminden biraz yüksekçe yerde kalabalığa seslendi.

" Evet sizlere sesleniyorum, derin uykusunda olan ve rüya gördüğüne inanan siz insanlara. Sizleri bu derin uykunuzdan uyandırmaya, sarhoşluk içinde olan keyfinizi kaçırmaya, tembelleşmiş zihinlerini kaldırmaya, kaybettiğiniz gerçekler ile yalanları ayırma yetinizi hatırlatmaya, nesillerinizin yeryüzünde çoğalması ve yayılması olan vaadin gerçekleşmesine rağmen vefanızı sınamaya, aklınızın ve biliminizin amacından saptığını bildirmeye geldim. "

Kalabalık birden önceki meşguliyetlerine döndüler. Kimileri telefonlarına bakmaya, kimileri " Adam delirmiş" diyerek uzaklaşmaya, kimileri yanlarındakine " Nerede kalmıştık, ha ne diyordum, sen ne diyordun" diye sormaya başladılar. Gençlerden biri arkadaşlarına " Moruk amma saçmaladı ya." dedi gülerek.

Zerdüşt kendisine dikkatlice bakan bir adamı gördü kalabalıklar içinde. Konuşması sırasında bu adamın yerinde adeta donmuş gibi dikkatlice kendisini dinlediğini fark etmişti. Sanki söylediklerini anlamış ve hak da vermiş gibi meraklı ama sakin ve düşünceli olarak bakıyordu Zerdüşt'e.

Zerdüşt kendisine bakan adama doğru ilerledi. Çevresini saran ufak bir kalabalığı geçmeye çalışıyordu. Kalabalıktan orta yaşlı bir adam " Çok güzel konuştunuz tebrikler" dedi. Bir genç " Hangi etkinliği yapıyorsunuz, bizde katılabilir miyiz ?" diye sordu. Zerdüşt " Beni takip edin lütfen " dedi yürümesini sürdürerek.

Zerdüşt arkasındaki bir takım kalabalıkla kendisini bekleyen adamın yanına yaklaştı. " Yunus sana, derneğimize yeni üyeler, boş hayallerinin yerini gerçek amaç ve fikirler ile değiştirmek isteyen bilinçleri getirdim. " dedi gülümseyerek Zerdüşt.

Yunus " Tebrik ederim, güzel ve etkileyici bir konuşmaydı, ben bile yerimde dondum kaldım. " dedi ve sonra kalabalığa seslendi. " Arkadaşlar Göztepe Yunus Emre Felsefe Derneğinin bir etkinliğini dinlediniz ve izlediniz. Derneğimize katılmak isterseniz lütfen buyrun kayıtları alıyoruz." dedi.

Ufak kalabalık birbirlerine telkinle standa doğru ilerlediler ve kayıt sırasına girdiler.

                                                                      ***

Felsefe derneğinin yönetim odasında Zerdüşt ve Yunus konuşuyorlardı.

Bir masada karşılıklı oturmuşlardı.

Yunus " Hala seni derneğimizin etkinliğini yaptığını zannediyor üyelerimiz." dedi.
Zerdüşt " Önemli olanın ben değil, fikirlerin olduğunu öğrenmelerinin bir yolu bu olacaksa öyle bilsinler "

Etkinliklerin planları hakkında konuşmalarına devam ettiler, gündemi tarayıp, yazılanlar ve kitaplar üzerinde göz gezdirdiler, internette felsefe konusunda konuşmaları dinlediler, gün boyunca.

Gördükleri ve duydukları tüm bilgileri zihin süzgecinden geçirerek ait oldukları yerlere yerleştirerek, sınıflama, kümeleme ve diyalektik süreçlerinden geçirdiler. Düşündüler ve konuştular saatlerce.

Bir Bilincin İnşası

" Bir bilinç inşa etmek.." diye başladı sözlerine Yunus.

Dernek oturum katılımcıları bekleme rahat halinden dikkat kesilerek gelen sese yöneldiler. Yunus yüz kadar dinleyiciler üzerinde göz gezdirdi hafifçe salonun sahnesinde yürürken. Arkasında konuşma masası ve yanda bir kalem yazı tahtası bulunuyordu. Sahnenin üstünde ise slayt ekranı dikkati çekmekteydi.

Salona hafif bir müzik yayılıyordu kaynağı görülmeyen. Yunus tüm dikkatlerin kendisine yönelip sessizliğin oluşmasını bekledi biraz daha.

Salonda kendinden emin kararlı, yavaş ve ağır adımlarla bir ileri bir geri, gidip gelirken ortamdaki zihin hareketliliğini hissedebiliyordu.

Önlerdeki bir iki dinleyici ile göz göze geldiğinde kelimesiz sözleri duyabiliyordu zihninde.

Yunus gülümseyerek " Bilincin temeli tüm canlılarda bulunmaktadır " dedi ve ekledi. " Biz insanlarda bilincimiz hazır halde doğarız. "

" Bilinç nedir ? " diye sordu cevabı beklemeyip, kendi verecekmiş gibi.

" Doğada ortaya çıkan her canlıda kalıtımla hazır gelen ve doğumundan sonraki yaşantısını devam ettirecek, türüne özgü doğal yeteneklerini içinde barındırma olanağıdır bilinç."

" Bizlerde, tüm insanlarda bilinç boş ama doldurulmaya hazır halde bulunmaktadır. "

" İşte bir bilinç inşası demek, çocukluğumuzdan yetişkinliğe olan süreçte toplum bireyin bilincini aileden başlayan  ve kurumlarla devam eden, sonunda meslekler ile sonuçlanıp sürdürülen aşamalardır."

" Derneğimize üye olup oturumumuza katılan sizler düşünceye önem veren ve bilinçlerini gözden geçirmeye gelen kişilersiniz. Çok sorularınız bulunmakta. Zihinleriniz ve bilgilerinizi tartmak, karşılaştırmak, şüphelerinizi giderecek cevaplar bulmak, diyaloglarınızı geliştirmek, yeni insanlar ile tanışmak, yeni arkadaşlıklar edinmek, çağımızın sorunu olan ve çözülmeyi bekleyen  bireyler arası en iyi mesafeyi edep ile oluşturmak ve sürdürmenin yolunu ararken, insan hakları gibi değerlerin gözden geçirilmesi, cinsiyetin yeni tanımlarının yapılması ve terimlerinin oluşturulması, yepyeni insan ve yepyeni dünya oluşumunda kendi yerinizi bulmak, keyifli ve anlaşılır felsefe okumalarına katılmak, din ısıtır bilim aydınlatır ile din, bilim, sanat ve felsefe ilişkilerini anlamak, sınıflar, meslekler arası hak ve gelirlerin adil paylaşımı ve ilişkilerin barışıklığı olasılıklarını bir daha gözden geçirmek, haksızlık, kötülük ve anlaşılmaz olayların çözümlenmesi, medeniyet kuran ve yaşatan değerleri değerlendirmek, insan insana görüşmek, konuşmak ve dinleme gibi bir çok konuda  etkinlik için burada bulunmaktasınız. "  Biraz soluklanarak " Şimdi konuşmasını yapmak üzere Zerdüşt'ü huzurlarınıza davet ediyorum ." dedi Yunus.

Zerdüşt salonun sahnesine geldiğinde, kalabalık alkışlamaya başladı. Zerdüşt Konak Saat Kulesi'nde yaptığı konuşmasındaki kıyafetleriyle tarihten çıkıp gelmiş gibi duruyordu sahnede.

Yunus sahneden ayrıldı.

Zerdüşt dinleyicilere baktı ve transa girmiş gibi konuşmaya başladı.

Birbirimize uzaktan baktık. Kendimizi aynada izler gibi sanalda izledik. Birdik önceden beraberdik şimdi ayrıldık bin parçaya tekrar birleşmek üzere. Yeryüzünün her noktasına serpilmiş canlı ajanlarıyız bizler doğanın. Görevler edinmek üzere tekrar ve tekrar topraktan biten her bahardaki bitkiler gibiyiz. Bizler bütünün parçası, sonsuzun bir anı'yız şu an yaşayan. Bedenlerimiz duyularımızın yeni keşiflerini ararken, zihinlerimiz beklemekte olan sonsuzluğun parçalarını alır aklımızla gıdım, gıdım.

Akıl gözlerinizi gezdirin yeryüzünün kapalı odalarında, salonlarında, laboratuvarlarında, dinleyin oralarda fısıldaşan kötülük seslerini, iyilik planlarıyla tarihe geçmek isteyen canla başla çalışan zihinleri izleyin adım adım. Kulak kabartın laboratuvar ve sağlık kurumlarındaki can kurtaramaya çalışan sağlıkçıları ve araştırmacıları. Hem kötü hem iyi antitezleri bulunmakta her yerde. Yok etmek ve yok olma için değil, eksi artı eşitliğinde. Olasılıkların peşindeler hep kaosa karşı sonsuzluğun içinde çırpınan enerji kuantum parçacıkları gibi.

Geçmiş, küçülür gelecek yaklaştıkça, en geniş olan şu andır bizler için. O kadar geniştir ki neresinde kaldığımıza, olduğumuza karar veremeyiz kapalı ve büyük olan geleceğin yaklaşmasında. Galaksi dışındaki gözümüze küçülmüş gelen bir yıldızın şu anda yokluğu, geçmişte varlığı gibi zaman farklı evrende.

Doğadan bedenimizi ayırmaya çalıştıkça zihnimiz sınırları keşfeder oldu ve gelişti. Doğadan zihnimiz kadar uzaktayız şimdi. Zihnimiz dünya dışında dolaşıyor şu an. Burada kalan bedenlerimiz. Birbirimizin zinciriyiz şu an dünyadan, doğadan uzaya giden bir halatın dna'sında.

İki türlü bilgi vardır. Bilinmesi zihni besleyen ile bedeni besleyen bilgi. Zihnin aydınlanma süreci ne zaman bedenin beslenmesine evrildi günümüze gelirken. Kimlerdir bilgiyi yolundan saptırma suçuna ortak olanlar. Onlar ki varılacak yol olan uzay öncesi karışıklığa hizmet edip canlar yakanlardır. Varılmak istenen ilk bilgi türünün birikmesi yerine karmaşa ve kaos üretmeye yönelenirken bilginin ilerleme amacını geciktiren ve yolundan saptıran bencil zihin ve bedenlerdir onlar. Toprak altında, perde arkasında, kilitli odalarda, mahzenlerde daha ne kadar saklanabilirler ki köstebekler gibi ya da görünmez olduklarına olan inançlarının bitmesi daha ne kadar bir zaman sürer. Oksijensizlikten yoksun zihinleri daha ne kadar dayanabilir güneşli ve berrak günlerin geleceğine.

Siz değerli oturum konukları; Sizler ömrün kısalığını fark edip, zihinsel birliktelikte sonsuzluğa tanıklık etmek ve bunu kalbinde hissetmek isteyen kişilersiniz. Temel olan bu amaç dışında elbet başka istek ve arzularınız bulunmakta. Her konuda sohbet etmek, yeni insanlarla tanışmak, dinlemek ve konuşmak, tanıdıklarınızla etkinliğe katılmak, can sıkıntısından, kronik rahatsızlıklardan bir an uzaklaşmak veya kurtulmak,  tavsiye edilmesi üzerine, cevap aradığınız sorular, sevdiğiniz ve değer verdiğiniz kişilerle görüşme isteği, merak, ilgi gibi bir çok amaçlar bulunmakta.

Evet, şimdi sizleri kavramların diyarına doğru bir felsefik yolculuğa davet ediyorum.

Kısa bir sessizlik oldu. Salonda çıt çıkmıyordu. Ne bir öksürük, ne bir fısıldaşma ne de salona girip çıkma hareketleri. Zerdüşt özellikle susmuş oturumcuları yoğunlaşmaya yönelmek istemişti.

Bilinci Zamanın Esaretinden Kurtarmak

Sözlerine yeni bir başlangıç yaparcasına Zerdüşt konuşmaya başladı:

Bırakınız geleceğe ait tüm boş hayallerinizi, ister kısa isterse uzun vadeli olsun. Zihnimizi dolduran ve hamallığını yaptığınız o ağır hayallerinizi bir kenara atın.  Bu ağır zihin yapısı ile amacımız olan yolculuğa çıkamayız. Zihinlerinizi hafifletin, sizleri esir eden gerçekleşmeyecek olan, sizler farkında olmadan, sizlere yüklenen boş ve imkansız hayallerden. Bırakın o  "En"lerle başlayan ulaşılamayacak hedefleri, planları, talihleri, şansları. Geleceğe ait korkularınızı bırakın endişeler eşliğinde. Gelecek sizin için sisli,  baktığınızda belli belirsiz olmalı. Geleceğe iyi bakmak bugüne ve geçmişe dikkatli bakmak sayesine olur. Geleceğin oluşumu bugünün bırakacağı izlerin devamıdır.

Geçmişi ikiye ayırınız kendi geçmişiniz ve kadim geçmiş şeklinde. Kadim geçmişin devamı olduğunuz fikrinde kendi geçmişinizin tüm kötü yaşadığınız olayları birer cümle ile tecrübenize sayın hafızanızda, hatırlamamaksızın şu an. İyi, güzel ve doğrularını bırakın kalsın. Kurtulun sizlere zincirle bağlı eski hesaplarınızdan, gerekeni affedin, gerekeni serbest bırakın. Tüm olumsuz hesaplarınızı kapatın zihninizde onları birer tecrübe olarak anın. Zihninizdeki boş gelecekten ve sizi esir alan kendi geçmişinizden kurtulup hafifleyin. Zihniniz ve bedeninizle, bu günü hissedin ve algılayın.

Şimdi sizleri üç gruba ayıracağız. Birinci grup, dediğim gibi gelecek ve geçmiş kötü hesaplarını bırakanlar, ikinci grup bırakamayanlar, üçüncü grup bu konuda karar vermeyenler. Birinci grup salonun bu tarafına, ikinci grup diğer tarafa, üçüncü grup o tarafa oturunuz. Bundaki amacım kavram diyarına gidiş yollarını belirlemektir.

Salonda bir hareketlenme oldu. Katılımcılar yeni yerlerine yerleşmeye başladılar. Beş dakikaya kadar herkes yeni kendi yerine oturmuştu.

Bir ay sonra

" Olmuyor, olmuyor üyelerimizde aydınlanma, bilinç artışı olmuyor. Sıkı sıkıya sarılıyorlar metafizik bilinçlerine bırakmıyorlar zihinlerini nesnel ve tarafsız algıya. " dedi Zerdüşt.

" Geleceğe dair hayallerinden, geçmişin iyi kötü anılarından vazgeçmiyorlar, tasarruf etmeye, stoklamaya öyle alışmışlar ki korkuyorlar yeni bir algı şekline ve yöntemine " diye cevap verdi Yunus.

Kavramsal ve eytişimsel düşünmeye hızla geçişin hiç de kolay olmayacağını anlamışlardı. Metafizik düşünme yönteminin duygu ile akıl arasında bir geçiş olduğunu biliyorlardı. Ve kitlelerde bu geçişi hızlandırmanın olanağı da görünmüyordu. 

Doğanın büyük sabırla planında devam etmesi insanın görevine odaklanmasına kadar ve sonrası için de hiç aceleci olmadığının göstergesi idi. Beş yüz bin bekleyen bu büyük canlı organizma bir beş yüz bin yıl daha bekleyebilirdi. 

Eğer insan görevini keşfedemez ve saparsa dinazorlar ve diğer bir çok canlıda denenmiş başarısız olan denemelerin sonlanmasını kendini imha ederek devam son halkası olabilirdi. Ortaya çıkardığı teknolojiyi kullanma yönünde iki yolu vardı. Görevi için veya intiharı için. Görevini yapamaz ise ikinci seçeneği kullanmaya zorunlu kılınacaktı. İnsanın gerçek sınavı bu idi. Canlılığın son halkası olarak ona hizmet için vardı. Doğa kendisine zarar veren insan için yeterince sabırlıydı. Derinlerde sakladığı milyonlarca yıldır tohumları tekrar dirilmek için sıralarını beklemekteydiler. Her canlı türü sıranın kendisine gelmesi için sabırla bekliyorlardı dnalarındaki bilgiyle. 

Doğa canlılığın yeryüzünden dışarı çıkabilmesi için her yolu denemiş, bir çok başarısız denemeden sonra canlının madde ve enerjiyi kullanması sonucunda bunu başarma denemeleri için insana sıra vermiş bu yetiyi sahip olmanın doğaya da zarar verebileceği seçeneğini de kabul etmiştir. İçinden geldiği ortama, geriye bakma ve geleceği tahmin etme yetisi olan akılın iki keskin yönünü olan ilerleme ile kendine zarar vermeyi hesaplamıştır. Akıl ya ilerleyecek ya da kendini imha edecektir. Bu iki seçimden birincisi uygulanmaz ise ikincisi devreye girecek. İlerleme uzay ile imha ise savaşlar yolu ile olacaktır. 

Doğa bireylere değil tümel olarak insanı kabul eder. Ancak kendisini anlamak isteyen zihinlere kendini açar. Onu anlayan bilge bireylerin zaten kendisine zarar değil faydalı olacağını bilir. Bu bilge bireyler doğaya baktıklarında kendilerini görürler. Tıpkı tepelere seslenildiğinde eko olarak seslerin kendilerine ulaşması gibi. Bu bilgelere mucize gerekmez, varlıklarının bir mucize olduğunun bilincindedirler. 

Doğadan gelip yine oraya döneceklerini hissederler. Akıllarının doğaüstü gücü anlamaya yetmeyeceğini ancak tahminlerde bulunabileceklerini bilirler. Akıl ancak doğayı yani kendisinin geldiği yerle sınırlı olduğunu keşfedip yeryüzü dışına çıkmanın gerekli olacağını devasa evrenden korksa da yapması gerektiğini kendine hatırlatır olacaktır. Soğuk sulara girmek gibi, sıcak yatağından kış soğuğunda çıkması gibi, okyanusları öleceği korkusuyla aşması gibi, yeryüzünün her yerini merakla keşfetmesi gibi.

 Akıl kendini inanç ve felsefe ile keşfetmiş bilimle emin olmuştur. Akıldan emin olanlar aklın amacını bilmeden kendi faydalarına kullanmak adına diğer toplumlara zulüm ettiler. Hala bu zulüm farklı yönlerden devam etmektedir. Aklın eserleri insanın insana zararı olurken faydası da bulunmaktadır. İlerleyen akıl kendine zarar vermez. İlerleme amacı ve hızı kendisine zararlı veya faydalı olmasını belirler.

İnsan hafızasındaki tarihsel kinleri intikam duygularını tekrar ortaya çıkarmış ve birbirine bu yolla zarar vermiştir.

İnsanın çoğalmasıyla ortaya çıkan sorunlarını çözecek olan kurumlaşmadır. Kurum öyle olmalıdır ki bireylerin veya grupların amacına değil toplumun hizmetinde olmalıdır. Elbette ki kurum yönetimleri ilkel koşullara ait yönetim şekilleri gibi ömürlük ve ailesel olmayacağını da kabul etmelidirler. Kurumlar devlete, devletler küreselliğe ilerler iken gelişim ilkelerini doğayı yadsımayan ve onunla çelişmeyen hatta onun amaçları izinde  akıl ve bilim üzerine kurarlar ise uzmanlık, inanç, sanat ve felsefe yönelmeleri de o yönde ilerlemeye destek olurken toplumların hareketi devasa bir canlı organizmanın zihinsel birlik halinde olması gibi büyük bir mucizenin gerçekleştiğine tanık olunabilinir. 

İnsan önce doğanın içindeyken kendini fark etmiş, sonra doğanın kendisine zorluklarını tikel ve tümel olarak algılamıştır. Onunla amansız bir mücadele içine girmiştir. Bu aşamalar insanın doğaya olan bağından bağlantıya geçme aşamalarıdır. Aşamalarda dürtü ve güdülerden duygular aşamasına geçtiğinde artık ona karşı bir üstünlük sağladığının hisseder. Akıl etmez ama hisseder. Bu aşamada doğaya karşı savaşını kazandığını ve doğanın köle kendisinin ise onun efendisi olduğu duygusuna kapılır. Aklın bilgiyi ölçme metodu olarak bilim bu hissi güçlendirir ve doğayı sömürülecek bir nesne olarak görmesi günümüze kadar gelir. Bu duyguya göre doğa bizim kölemiz ve bize hizmet için vardır. Bilginin artması ile insan aklı insanın doğaya koparılamaz bir bağ ile bağlı olduğu fikrine ulaşır. Doğanın bizim için ve hizmetimiz için var olduğu duygusal yaklaşımı aklın bilgi birikiminde doğaüstü varlığın insana akıl yetisinin sınırını doğa ile belirlemiş ve ona karşı sorumluluğunu yüklemiştir. İnsan aklı doğa tarafından oluşturulmuş ve ancak doğa ile sınırlandırılmıştır.  Doğa insan dengesi oluşmuştur artık. İnsan doğanın bahçıvanı olmuş,  onu genişleten yayan bir görevi üstlenmiştir. Sırada ise aklın kullanımı ile canlının küresel büyük sıçrayışı aşaması gelmektedir. 

İnsan aklının sınırı doğanın sınırında bulunmaktadır. Evreni tümel olarak anlayamaz ancak tahminlerde bulunabilir. Ancak bu tahminleri doğada gördükleriyle sınırlı olduğu için doğanın sınırlarından sınırsız gibi duran evrenin gerçek bilgisinin kanıtını da ulaşamayacaktır.

Bütün tahminleri aklın sınırlarını belirlemek üzerine olacaktır.  







25 Nisan 2020 Cumartesi

Zihinde bedenlenme süreci

Kovid-19 virüsü hücre içine girerek kendisini çoğaltması, onun kendi kendine bölünerek çoğaltma yeteneğinin olmadığını göstermektedir. Haliyle kendi kendine bölünme yeterliliğinde olmaması doku ve organlaşma aşamalarına göre ilkel bir aşamada olduğu görülmektedir.

Öncelikle sürekli girdiği hücre içinde çoğalmak ve bu çoğalma sonucunda yeni oluşumlarıyla yana yana gelerek sıkışık ve kalabalık halde bulunurken mutasyona ulaşarak evrimsel sürecinde ilkel halinden bir üst aşamaya geçmek amacını taşımaktadır. Ölümüne yol açtığı canlının bedeninde bu süreçleri olabildiğince uzatmak ve varlık nedenini uygulamaya çalışmak eğilimindedir. Eğer bu virüsle yaşamını sonlandırmış bir beden virüsün varlığını devam ettirebilecek seviyede kalması halinde uzayan zaman ve uygun ortam açısından virüsün mutasyon şansı artacağından yapısındaki değişikliklerin yeteneklerinin artacağı yönünde olacağı tahmin edilebilir. Bunun ne kadar süre ve şekilde olacağını doğa zamanı ve şartları belirler.

Virüsün önce başka hücrede çoğalmak sonra kendi kendine çoğalabilmek, doku ve organ aşamalarına geçmek en son olarak bedenlenme sürecini tamamlamak şeklinde doğadaki yerini ve şartlarını oluşturmak amacında olduğu görülmektedir. Doğa içinde en son aşama bedenlenme ve sistemdeki yerini belirleme olduğunu görüyoruz. Bazı canlı türleri bedenlenme sürecini tamamladıktan sonra doğaya bir takım etkilerde bulunmaktadır. Bitkiler ve su mikroskobik canlıların oksijen ürettiğini biliyoruz. Oksijen hidrojenle tepkimeye girerek suyu oluşturmaktadır. Bu canlıların havaya ve suya etkileri olduğu dolayısıyla doğa ve canlıların ihtiyacı olan hava ve su temeline katkıda bulundukları ortadadır.

Biz insanlar da bedenlenme sürecini tamamlamış ve zihin unsuru bedenlenme üstüne gelen özelliğimiz olmuştur. Bizim doğa içinde beden üstüne zihnimiz bir üst aşamayı göstermektedir.

Şimdi zihin yapımızın bedenlenme amacında olduğu varsayımına ulaşabiliriz. İnsanlığa ait zihinsel kavramların fiziksel sonuçlarını görme, türün kendi arasında bir beden gibi hareket edebilme yeteneğini oluşturması yani insanlığın zihinlerde bedenlenme sürecini tamamlaması teorisi.

İnsanlığın doğa tarihindeki süreci varlığını koruma ve sürdürme üzerine iken zihin özelliğinin gelişip kendini ortaya koyması onun artık sadece varlığını koruma ve sürdürme amacından başka doğaya bir çok etkilerde bulunma aşamasına geldiğini söyleyebiliriz. Doğada insanın büyük bir rol almasıyla hangi canlı türlerin yok olacağı, hangilerinin çoğalacağı gibi yol ayrımlarının oluştuğunu görmekteyiz. Tarih sahnesinde şu ana kadar yaptığımız varlığımızı koruma ve sürdürmek iken günümüz sonuçlarında artık doğaya nasıl etkilerde bulunduğumuzun ve zihinsel aşamaların bedenlenme sürecini nasıl tamamlayacağımız konularında kritik yapma vakti gelmektedir.

Homeros mitoloji eserlerinde hem güçlü olmaya çalışan hem de sıkı rakipler karşısında tanrılara yalvarmaktan geri durmayan insanların mutlaka kazanmaya olan tutkularını anlatmaktadır. Tanrılarla iletişime geçenler sadece kralların ve yardımcı bilge insanların olması hiç de şaşırtıcı değildir. Halklar krallar ile tanrıların kararlarını yaşamaktadırlar. Krallar ile tanrılar arasındaki ilişkiler hep güç üzerine odaklanmaktadır. Gücü eline geçiren kral veya tanrı diğerlerine zulüm ve baskı oluşturmaktadır. Haksızlığa uğradığında ise yalvarmalarına rakiplerinin zarar görmesi ve cezalandırılması üzerinedir. Adalet kavramının yerle bir edildiğine şahit oluruz bu eserlerde. Acıları, gizli oyunları, ihanetleri, güce sahip olma ve hakimiyet isteklerini anlatır.

Mitolojiler insanın ilkel doğasından çıkış sancılarını yansıtırlar. Mitolojilerden sonra antitezi olarak iyonya ve Atina ekollerinin ortaya çıkması düşünebilir. Sonraları gelen Roma imparatorları ulaştıkları olağanüstü güç ile tanrı-kral imajında  Atina öncesi mitolojilere sıkı sıkıya sarılmışlardı. Son büyük ve küçük tarım toplumlarını avcılık ve toplayıcılık geleneğine sahip olarak hakimiyeti altına alarak ilkel çağların toplulukların yaşam şeklini güncellemişlerdir. Avcılıkları işgali, toplayıcılıkları da vergi toplamaları ve yaptırımlar uygulamaları temsil etmektedir. Bu insanlığın ilkel düzeni Roma'dan sonra da bir çok imparatorluk ile geleneneğini devam ettirmiş, kıtalar keşfi ile ilerleyip günümüze kadar gelmiş ve hala sürdürülmeye çalışılmaktadır.

Ülkemizde orta doğu padişahı olarak halifelik temsili olmasına rağmen tanrı-kral mitoloji uygulanmamış yönetici olarak birleştirici, bütünleştirici rol tercih edilmiştir. Devlet olmak önemli olmuştur. Padişah üstünde ilahi varlığın olması Roma tanrı-kral imajıyla farklılığını göstermektedir.

Sanayi devrimiyle birlikte emperyal yönetim tarzları hızlanmış, bilim bu amaca hizmet ederken gelişmiştir. Birinci ve ikinci dünya savaşı endüstrinin son halini bilimindeki yeni buluşlarla savaş teknolojilerine yerini bıraktığını göstermektedir. Savaşlar sonrası tüm bilimler gelişirken teknoloji haline dönüşüp kitle iletişim ve ulaşım araçlarının önderliğinde gelişimini ticaretle sürdürürken hala ilkel tarz olan avcılık ve toplayıcılık olan Roma tarzında ısrar edilmektedir. Gerçeklik sonrası (Post-truth) ise bilimlerin gerçekliğinden mitolojiye tekrar dönme amacını taşımaktadır. Bu amacın çıkış noktasını da kuantum belirsizliği üzerinden yapılmaktadır. Kuantum belirsizliği aslında bitmiştir ve kuantum cihazları üretilmeye başlanmıştır. Bunun üzerinden rekabet ilerlemektedir. Teknolojik ürünler ilk kez batıdan değil doğudan üretilir olmaya başlanmıştır. Doğudan gelen akım ticaret yolu ile yayılmayı hedeflemektedir. Küresel merkez internette, sanalda oluşmaya başlamıştır. Zihinlerin bedenlenmesi süreci devam etmektedir. Gelecek bu yönde görünmektedir.

Zihnin bedenlenme süreci

İnsanlık tarihi boyunca anılan adalet, insan, toplum, üretim, tüketim, insan hakları, hayvan hakları, ekolojik çevre, yaşam gibi bir çok önemli değerli kavramların tekrar gözden geçirilmesi ve tanımlarının tekrar yapılması.

Metafizik alanın ulaşılabilen sınırlarına ilerlemesi, küresel olarak insan yaşamı ve doğa ile bağlarının tanımlanması, uzaya açılmanın hızlanması, enerji ve teknolojilerin sorgulanması, yönetim sistemlerinin, işleyişlerin gözden geçirilmesi gibi bir çok konuların bilimsel, felsefik, sanatsal ve ilahi olarak tekrar değerlendirilmesidir.

Canlı ve insan bedenin çalışma sırları, doğanın işleyişi ve insanın doğadaki yeri, sınırları yerkürenin varlığı, kuantum ile uzay bilinmezlerin araştırılması. Madde ve enerjiye yeni bakışımız.

İnsan zihnin akıl ile ürettiği, vahiy yolu ile aldığı tüm kavramsal değerlerin gerçeğe yansıması ve kullanılır olması zihnin bedenlenme sürecini tamamlamaya yönelik adımlar olarak görülebilir.

İnsanlık, dört yüz megaton ağırlığında, yeryüzünü yüz elli de biri kadar yer kaplayan büyük bir canlı bedeni haline gelmiştir. Önemli bir soru karşımızda durmaktadır. Bu devasa canlı beden bir insan zihni gibi işleyebilecek midir ?


23 Nisan 2020 Perşembe

Akıl ve Doğa

İnsanlık tarihinde insan aklın gelişmesine etki eden önemli bir unsur çevre, alan hakkında bilgi biriktirmesi ve bunu zihinde tutması olmuştur.

Hareketli canlılar olan hayvanların beyinlerinde yeryüzü haritası boş şablonu bulunmaktadır. Büyüdükçe bu boş şablonun içeriğini doldurmaya başlarlar. Biz canlılarda beynimiz tümden boş bir şablon şeklinde gelmez. Dolu kısımlarda dna aracılığıyla gelmektedir. Beynimiz dış dünyadaki bilgileri bir sıra halinde bir nokta olan beyindeki başlangıç noktasına eklenerek büyümeye gelişmeye başlar.

Bir kartal yavrusu, kardeşini yuvadan atma girişimi, besinin paylaşmamak istemesinden değil, canlıya dna yolu ile gelen ilk bilgilerden mekansal hakimiyet bilgisinin etkisi iledir.  Yani yavru kartal kardeşlerine " düşte öl" değil " Git öte, başka yerde dur " hareketi yapmaktadır. Anne kartalı atmaya hem gücü yetmez hem de yiyeceğin geliş merkezi olarak belirlemiştir. Güçlü olan yavru diğer yavruları yuvadan atmayı mekansal içgüdüsünün etkisiyle ister. Yavru kartal annesinin uçuşlarını gözler, büyüdükçe kanatlarının farkına varır içgüdüsel olarak kanatlarını çırpma etkinliğine girer. Bunda kan basıncı kanatlara etki yaptıkça refleksif olarak kanat çırpma hareketine zorlanır. İlerleyen zaman içinde rüzgarın beden tüylerine etki etmesi ve bedenin büyümesi uçma refleksini tetikler hale gelir. Rüzgarın onun gelişim aşamasında kanatlarının kullanılacağı hareketlere içgüdüsel aşaması geldiği için uçma öncesi kanat çırpmaya zorlar, hücresel yeni bölünmeleriyle ve artmasıyla bu hissi onda oluşturur. Gelişim öncesi uçma bilgisini taşıyan hücreler oluşmadığı için sadece beslenmeye ve mekan genişliğine odaklanmıştır.

Beynimizdeki kalıcı hafıza hücrelerimizin temeli zihnimizdeki yeryüzü haritasıdır.

İnsan zihnindeki yeryüzü haritası güvenlik, istek, arzu, korku, merak, keşfetmek gibi bir çok duygu ve düşüncelerin temsillerden oluşmaktadır.

" O bölge tehlikeli, bu bölge güzel ve verimli, şu bölgeye gidilmeli. " gibi sorular zihnimizdeki çevre haritalarına değer yüklemektedir. Günümüzde "uzayda neler var" sorusu zihnimizin evrene doğru yayılmasının önce haritasını oluşturmak ile başlayacağını göstermektedir.

İnsan zihninin yeryüzü haritası bölgesel olarak kalır da küresel bir haber duyarsa onu zihninde yerleştirecek bir hafıza bulamayacağı için aldığı bu haberi zihnindeki bölgesel hafızaya farklı olarak kaydetmesi gerekecektir haberin sürekli olması halinde.

Eğitimdeki  zorluk genç kuşaklara zihinlerindeki yeryüzü haritasını genişletirken o haritalara hangi bilgi ve değerleri nasıl  yükleyebileceğimiz sorusudur. Hangi yöntem ve sistemle bunu yapmalıyız. Nereden ve nasıl başlamalıyız. Hangi sıralama en uygunu olur.

Lise ve üniversite bitirmiş zihinler dünya haritasını zihinlerine yeryüzü haritası olarak kaydetmiş kişilerdir çoğunlukla. Küresel haberleri o haritadaki yerlerine yerleştirmekte zorluk çekmezler.

Zihnimizdeki yeryüzü haritalarının üstüne eklenen bir çok bilgi havada uçan bir bulut gibidir adeta.

Bu bilgeler eser dururlar. Düşüncelerimiz zamana, mekana ve gereksinime göre bu bilgileri kullanmaktadır.

Tarihin Sonu mu ?

İnsanlık tarihi iki ana konu içerisinde gelişmiş ve oluşmuştur.

Çevre (yeryüzü haritası) ve ilişkiler.

İnsanlığın tarihte yeryüzüne dağılımının aşamalarını görürüz. Binlerce yıl bir bölgede yaşamışken birden yeryüzüne dağılmalar başlamış yerküreyi keşfetme yolculuğuna girişilmiştir. Bölge hakimeyetleri ve yönetim hakimiyetleri şeklinde savaşlar yapılmıştır.

Günümüzde tüm yeryüzünü keşfettik. Dünyada bilinmedik yeryüzü köşesi adeta kalmadı gibidir. Tarihin sonu söylemi bunun içindir. Yeryüzü haritasının sınırlarını biliyoruz.

Yeryüzü keşif tarihinin sonuna gelinmiştir.

Ay'a ve Mars' a yapılacak keşifler tarihin yeni bir boyuta geçmesine neden olacaktır.

Yeryüzünde ise devam eden bir tarih var.

İlişkilerin tarihi. Bu tarih şekli içe dönük bir yapıdadır. Kıtaların keşfinin tamamlanması bizleri artık dışa doğru ilerleyemeyeceğimizi, birbirimizden kaçamayacağımızı veya kovalayamayacağımızı dışa doğru itemeyeceğimizi göstermektedir. Baş başa kalmışlığın tarihidir. Mekansal sınırların belirlendiği birlikte daha iyi yaşamanın amaçlarına doğru giden yanlış, kötü ilişkilerin tarihinin yazılacağı dönemlere giriyoruz.


Gündem ve güncel olan bilgiler, olaylar zihnimizi sürekli bağımlı kılma etkinliğindedir.

Küresel zihin haritamızda bilgi, olay ve olgu bulutlarının sürekli esen rüzgarları ile zihnimizde dolaşmasına tanık oluyoruz.

Fiziksel hareketlerimiz ev ile kaldığı sınırlı ortamımda iken zihinlerimiz bilgiler ile yeryüzü haritamızda küresel olarak aktif halde dolaşmaktadır.

Bizler sabit iken bilgiler ve duyumlar çevremizde hareket halindedir.

Bedenler sabit iken zihinler küresel turlarına çıkmaktalar internet ile.






22 Nisan 2020 Çarşamba

Canlılığın Diyalektiği


Dna canlılığın en küçük parçası olduğunu biliyoruz.

Dna sarmalını genişleterek hücre yapısına ulaşmış ve sonra organlara doğru büyüme evresine girmişti hücreler topluluğu ile.

Henüz hücrelerin birleşerek sırayla hangi organları oluşturduğunu bilmememiz ilginçtir. 

Dna dan hücreye, hücreden dokulara, dokulardan organlara doğru sıralama mı olmuş yoksa birden mi olmuştur beden. 

Tümden gelim olarak bedenden organa, organdan dokulara, dokulardan hücreye, hücreden dna'ya ulaşıyoruz incelemelerimizde. Fakat Tikelden tümele doğru nasıl gelişimler olduğunu açıklayamıyoruz. 

En azından oluşma ve gelişme sırasını ve nedenlerini.  

Canlının canlıdan beslenmesi  bir tanımıyla bir canlının diğer canlıyı kendine katmasıdır. 

En ufak parçalara bölerek sindirme ile canlıyı(besini) hücrelere ulaşmasını sağlar. Diğer canlıyı kendiyle birleştirir hücresel besin olarak.

Bir canlı beslendiği diğer canlıyı kendine katarak artı bir canlı eşittir iki canlı etmemektedir.

Bir canlı diğer canlının yaşamasını durdurduğunda. çalışma bütünlüğünü kaybetmesi önce organlardan başlamaktadır. 

Bedenin tümlük çalışması, yaşaması sona ererken, doku ve hücre canlılığı bir süre daha devam etmektedir. 

Organlar çalışmaz olmasına karşın doku ve hücreler hala canlılıklarını korumaktadır. 

Bu haldeki canlının besin niteliğinin devam etmesi doku ve hücrelerinin ölüm sürelerine bağlı olmaktadır. 

Bakteri ve virüslerin çoğalması ile böceklerin yumurta bırakma sürecinde doku ve hücrelerin canlılığının bitme süresi hızlanmaktadır. 

Midede sindirilen diğer canlının parçaları kimyasal gıda haline gelerek tüm vücuda yayılımıyla devam ederek hücreleri besleme ile tamamlanır. .

Bir canlıdaki ölme sürecine giren hücreler parçalanarak diğer yerleşik hücrelere gıda olarak ulaştırılmaktadır.

Bitkiler ise diğer canlıların yaşamını sonlandırarak değil, canlılığını kaybetmiş hücrelerin toprakta diğer organizmaların dönüştürdüğü kimyasal besinleri alarak canlılardan besleniyorlar kökleriyle.


Canlının dünyamız ölçeğindeki boyutu hala hücresel bazda olduğunu söyleyebiliriz. 

İster bir balina ister dev asırlık ağaçlar boyutuna gelsin canlılar, varlık olma temeli hala hücre boyutlarında yaşamlarını sürdürmektedirler.

Dünyamızdaki canlı büyüklük ortalaması hücresel şekildedir hala.

Beslenme şekli sadece miktar oranındadır. 

Önce hücre besini kadarken, şimdi kilo oranında artmıştır. 

Beslenme şekli ve amacı değişmemiştir. Yani hücresel oranındadır hala.

Bedenimiz hücresel bazda yaşamaktadır. 

Aklımız bedeni bütün olarak görür evreni öğrenme ve araştırma bazında tümleşik algılama eğilimindedir. 

Atom altı parçacıkları fark eden aklımız henüz mikro ve makro ölçeklerin birbiriyle nasıl bir bağlantıda olduğunu araştırmaktadır.  

Bedenimiz hala o küçük hücresel bazda yaşamını sürdürmekte olduğu için mikro alana makro alandan daha hakim görünmektedir. 

Mikro ölçüleri bilen beden, makro algısı olan akıl arasında bilgi alışverişiyle bir çok sorular cevaplanabilir belki de zihnimizde.

Beden iç işleyişini hücresel bazda akıldan bağımsız ve özerk olarak yürütür. Akıl, bedenin işleyişini öğrenebilir. Bu işleyişi kolaylaştıracak uyumu sağlayamaya yardım eder. 


Canlıya bakışımız bedensel algı ve mantığı üzerinden olmasına rağmen hala hücresel boyutlarda besleniyor ve yaşıyoruz. 

Canlılığın başlangıcından, temel yapısından henüz uzağa gitmiş, ilerlemiş, aklımız dışında farklılaşmış sayılmayız. 

Canlılığın yolculuğu milyonlarca yıl olmasına rağmen hala başlangıç ilkelerinin boyunduruğunda yaşıyoruz.

Geldiğimiz zamanda da en büyük düşmanımız hücresel düşmanlarımız olan virüs ve bakteriler olmasına şaşırmamalıyız.

Dünyadaki tüm büyük canlılara hakim olduk ama hücresel bazdaki düşmanlarımızla savaşımız sürmektedir. 

Bakteri ve virüsler bir araya gelmemiş bedenlerin hücreleri gibi davranmaktadırlar sanki. Bedensiz hücreler topluluğu gibi bedenlenmek üzere bir mutasyon zinciri kurmak istiyorlar içlerindeki yazılı hedefte. Kendilerini kontrol altında tutmak isteyen deneylere karşı hep bir açık kapı arıyorlar içeri girip etki etmek için. Cilde, ciğerlere, kana, sinirlere. Her farklı türü bedenimizin farklı organlarına saldırıyorlar. Üzerimize yağan ok yağmurları gibiler dört bir yandan gelen. Çevrenin zayıflattığı her organımızı hedef alarak. Son gelen ciğerlerimiz ise hava ile sorunumuz var demektir. Kirlenen ve değişen hava ile zayıflayan ciğerlerimiz çağırıyor onları yaralanmıışlığın kokusunu yeryüzünde yayar gibi. Canlılığın mekansal hakimiyetini umursamaz haldeki kitlesel kentlerimizden. Hareketimizin her yöne ve hızlı oluşu çağırıyor antitezlerimizi savaşa davet eder gibi. 

Bizler bedenlerimizde topladığımız hücrelerimizle birlikte yaşarken, mikro biyolojik canlılar hücresel olarak bedensiz halde her yere yayılmış gibiler ve birbirleriyle iletişim, ilişki kurmaya birlik olduklarını hissetmeye duyumsamaya çalışıyor gibiler.

Hücresel savaşlar canlı savaşların başlangıcını oluşturmaktadır. Güçlü olan türler her an çoğalarak organa ve oradan da bir vücut oluşturma amacını taşımaktadırlar. Şu an için insan olarak canlılar üstü zirvedeki yerimize talip her ortamda yaşamaya adapte olmaya çalışan  milyarlaca hücresel düşmanımızla savaş içindeyiz. Hepsi " Tam bir vücuda sahip olma fırsatı ve sırası bize de gelecek" diye haykırırcasına her şart ve ortamı araştırıyorlar gözleri, kulakları, burunları olmadan. Sadece içlerindeki sıkıştırılmış saldır, ihtiyacını kendine kat, ihtiyacın olmayanı dışarı at, üre, çoğal, birleşerek organ (amaçlı hücreler topluluğu) olma amacına yönelik yaşıyorlar. Hücreden düşünen canlıya gelme süresinin uzunluğu bize canlının evrende varlığını sürdürmesi için zaman kavramının ötesine geçebileceği bilgisinin ip ucunu vermektedir. Milyonlarca hücresel canlılığın ortamını düşünelim, içlerinden bir kısmının diğerlerini kendisine katarak (avlayarak) büyüdüğünü varsayalım. İşte o anda bu canlılar için sınırsız beslenme olanağı ve büyüme potansiyeli oluşmuş demektir. Avlanan canlılar ise çaresizdir artık. Ne bir savunması ne de düşmanın taktiği olan avlanmayı geliştirememiştir. Onlar da kendilerindeki doğal yeteneğe başvurmaya başlayacaklardır. O da daha fazla üre ve zaman kazan. Daha çok üreyecekler ve gelecek nesillerinden bir grup düşmanlarına karşı savunma, saldırma  taktikleri geliştirerek türünün yok olmasını engellemeye çalışacaktır. Böyle farklı grupların mücadelesinden  türler daha da farklılaşarak büyümelerini gerçekleştirecekler savaş, rekabet sürecek güçlü olanlar, yeni iklim ve mekana ortamına uyum sağlayanlar zamanı kendi faydalarına çevireceklerdir.

Kuantum fiziği bize yabancı bir şey olamaz çünkü temelimiz hücresel bazda ise madde ve enerjinin en küçük parçasına uzak değilizdir.



Aklımız  belli ölçüde makro ve mikro tümleşikler üzerine bilgileri algılar iken hala bedenimiz hücresel bazda algı ve duyum içindedir. 

Atom altı parçalar ve devasa büyük evren arasındayız. Bedenimiz ve aklımız ile.

Bedenden hücreye farkları görmekte iken hücreden bedene, varsa olmuş sıralamaları ve nedenlerini henüz bilmiyoruz. Ara formlar ve bir bedenin oluşma aşamalarının evrimsel yönü, bilgisi tümden bilgimiz dışında olması bu süreçlerde bir dış etkinin olma olasılığı kendisini saklı tutmaktadır.

18 Nisan 2020 Cumartesi

İnsanın İki Antitezi

Günümüzde insanın birinci antitezi bulaşıcı ve tehlikeli olan zararlı virüs ve bakterilerdir.

Diğer canlıları kendimizden uzak tutabilmekte iken mikro biyolojik canlılar havanın ve suyun girdiği her yerde bulunmaktadırlar. Hem çok küçük olmaları hemde sayıca çok olmaları bunda en önemli etkenlerdir.

İnsanlık tarihi boyunca yerleşik düzene geçilmesinden sonra bulaşıcı hastalıklar belli sürelerde ve mekanlarda zararlı virüsler ve bakteriler tarafından kitlesel insan ve hayvan ölümlerine neden olmuştur.

İnsanlık tarihine baktığımızda insanın ikinci antitezini görürüz.

Diğer insan.

Barış, işbirliği, birlikte yaşama amacı gibi bir çok nedenler insanların birbirlerine karşı sentezi olma yanında belli nedenlerden dolayı da antitez haline de gelebilmektedirler.

Çağımızda doğaya zararlarımız artmış gibi görünmektedir.

Geçen yüzyıl birinci dünya savaşından sonra ispanyol giribi ile iki antitezin bir arada insanlıkla mücadeleye girmesi ilginçtir.

1914 de birinci dünya savaşı, 1918 de ispanyol gribi art arda iki antitezin adeta hücum edercesine kitle ölümlerini arttırmıştır.

Sanki doğada bir yerlerde plan yapılmaktadır.

" Birinci planımız insanların kendi aralarında savaş çıkarmak, birbirine kırdırmak. İkinci planımız ise kalanları virüs ile vurmak. "

Geçen yüzyıl önce savaş sonra virüs, bu yüzyıl önce virüs sonra savaş mı olacak.

Birinci antitezimiz tehlikeli kovid-19  ile savaşmaktayız.

İkinci antitezimiz insanla olan üçüncü dünya savaşı mı çıkacaktır o halde.

Kovid-19 virüsü savaştan önce gelerek üçüncü dünya savaşını engellemiş de olabilir, savaşın sinyali de vermiş olabilir. Bu iki olasılıktan hangisi olduğunu anlamak şu an için zor görünüyor.

Kovid-19 küresel salgını sıradan olmadığı gerçeğini yaşarken en kötü olasılıklara hazır olmalıyız.

Gerginliklere, yanlış anlamalara, gizli ve hızlı planlara izin verilmemelidir küresel ilişkilerde.

Ülkelerin birbirine karşı stresleri artmaktadır. Tazminat istek planları, siparişlere el konulması, beklenen yardımların yapılmaması, yapılamaması, gıda krizi tehlikesi, ekonomik krizler, yönetim krizleri, krizi fırsata çevirme planları gibi bir çok antitez plan ve amaçları varken dünya birlik olup doğanın bize ikinci antitezi zaafımız olarak dayatmasının nedenleri üzerine durarak çözümler aramak bu günlerde hangi bilge veya bilgeleri dinleyen yöneticiler, çevre aktivistler, sanatçılar, edebiyatçılar, akademisyenler, basın mensupları, kanaat önderleri, araştırmacılar, bilim insanları, ticaret insanları, felsefeciler, düşünürler, dini bilginler, felsefeciler (ilahiyat) ve sağduyu sahibi tüm bireyler savaşları önlemek adına bir şeyler yapabilir.

İki antitezimiz kaderimizin bir parçası görünmekte ise de bu ikisi hakkında nedenleri ve çözümlerini araştırmak biz insanların bir kaderden diğer kadere geçmesini sağlayabilir.

Hedefimiz küresel savaş planlarının işaretini veren liderlere karşı tepkilerimizi, küresel savaş çıkma olasılıkların domino taşlarının başlangıçlarını fark edip önleyici ve engellemeye yönelik fikirsel ve eylemsel olarak toplumları harekete geçirmektir üçüncü dünya savaşının çıkma olasılığına karşı.


17 Nisan 2020 Cuma

İnsan Doğa ve Dünya -2

İçinde canlı barındıran dünya küremiz büyümek amacında mıdır ?

Atmosfer yapısı kendisine çarpan meteor gibi kütleleri parçalara ayırmaktadır.

Madde ve enerji girişi olurken çıkışı zorlaşmaktadır.

Dolayısıyla dünyanın korunma ve büyüme üzerine kurulu bir sistemi olduğunu düşünebiliriz.

Güneş ışınlarını tutan bir çok canlı, enerji, madde ve gaz üretmektedir.

Güneşle teması olamayanlar ise maddeyi dönüştürmektedirler.

Rüzgar ve su bu döngünün karıştırıcısı, besleyeni ve dengeleyicisi görünümündedirler.

Canlılar adeta dünyanın madde ve enerjiyi dönüştürücü, işleyici fabrikaları gibidir.

Büyümek isteyen dünyanın bu amacında insan hangi konumda durmaktadır.

Ona bu amacında bilmeden yardım eden mi yoksa onu engelleyen mi ?

Dünyanın enerji- madde diyalektiğindeki hareketi güneş ve diğer gezegenlerin ki gibidir. Güneşte enerji sürekli itilme ve çekilmeye maruz bırakılmaktadır. Dünya dıştan gelen enerji ve maddeleri sürekli kendi içinde çekme ve itme sürekliliğine doğru ilerleme ve bu durumunu sürdürme eğilimindedir. Bu sürekli hareket dünyanı büyümesini sağlayacaktır. Dünyanın büyümesi ilkesini madde ve enerjinin birikmesi şeklindeki ilke ile temellendirebiliriz. 

İnsan bu şartlarda dünyanın doğa ile büyüme potansiyeline zarar verdiğini söyleyebiliriz. Fosillerin sıvı ve katılaşarak yerküre merkezine enerji desteği olarak birikimiyle ilerlemesine engel olmaktadır. Dünyanın iç enerjisinin azalması veya yok olması onun uzayda bir kaya veya kuyruklu yıldız haline döndürme haliyle parçalanmaya yönelik olmasına neden olur. Doğa, dünyanın büyümesine ve enerjiyi tutmasına yardım ederken insan tüm bu oluşumlara kendi çoğalan türünü korumak ve daha da büyümek adına zarar vermektedir.

13 Nisan 2020 Pazartesi

Dna'daki Bilgi ve Canlılığın Ara Formları

Beynimiz bedenimizin bir uzantısıdır. Varlığı bedene bağlanmaktadır.

Canlılara baktığımızda beyin yapıları evrimdeki ilerleyişe göre artmaktadır. Beyin bir evrim eseri ise başlangıcı ve oluşma olanağı bedene dayanmaktadır.

İnsan dışındaki bir çok canlıda fiziki kanunları hissetmiş, duyumlamış ve yaşamını onun kurallarını dikkate alarak ilerletmiş olduğunu görüyoruz, Aklı, düşünmeyi, konuşmayı, alet kullanmasa bile. Haliyle insan dışı canlılar kendilerini diğer canlılardan ayırmamışlardır. İnsan aklı ile kendisini diğer canlılardan, tüm madde ve enerjiden ayırarak düşünme sürecine, konuşmaya ve kullanmaya (insani eylemler) başlamıştır. İnsan doğadan korunma ve doğaya etki eder hale gelmiştir bu özelliği ile.

Günümüzde ise doğadan korunmakla kalmayıp ona etkisini artırarak zarar vermeye başlamış görünüyor.

Doğaya her türlü özgürce etkilerde bulunarak sınırlarını test ediyor.

İnsanla doğanın kelimesiz sözler diyaloğu

Doğaya seslenen insan eko özellikleri olan dağa gönderdiği " Sen nesin, kimsin" sesini aynen kedisine geldiğini duymaktadır.

Doğa "insana ben senim sen de bensin bizler canlıyız, birlikte varız" demektedir.

 "Doğa senin tüm olanaklarını kullanacağım iyi mi kötü mü, yararlı mı zararlı mı  diye ayırmadan" der insan. ,
Doğa " Buyur önce gönderdiğim virüsle bir uğraş, sonra eylemlerine devam mı yoksa tamam mı kararını verirsin ". der. Kelimesiz sözlerle.

Tüm canlıların bir çok fiziki kanunların içgüdüsel algısının bedenlerinde hazır olarak doğduğunu biliyoruz bugün.

Canlının ortaya çıkışı ve gelişmesi içinde olduğu fiziki kanunlara uyumu gereğince mümkün olabileceğini, bununla birlikte bu kanunlara ek olarak kendi varlığının ortaya çıkmasının olağanüstü oluşunun keşfini akılla yani insanla buluyoruz.

Suyun kaldırma kuvvetini, uçurumun derinlik algısını, havanın basınç miktarını, iklimlerin ve ısı değişimlerinin farkı, gece gündüz değişimlerini, nem farkı, yerkürenin manyetik alanı gibi bir çok fizik bilgilerin canlıların iç güdüsel temelinde bulunduğunu ve bu bilgileri etki-tepki olarak yaşama şekillerine etki ettiğini biliyoruz.

Çok ilginç bir saptama

Tek veya az hücreli, mikro biyolojik canlıları biliyoruz. Bedenlenmesini tamamlamış diğer canlıları bilmekteyiz. Burada sorulması gereken bir soru bulunmaktadır.

Tek hücreli ve mikro biyolojik canlılar ile bedenlenmesini tamamlamış canlılar arasında neden ara formlar görmüyoruz ?

Şöyle ki hücreler, dokuya, dokular organa, organlar tamamlanmış bir canlı bedenine doğru gitme amacındadır. Başlangıç hücre sonuç beden. Peki canlılar tarihine baktığımızda doku aşamasında, bir kaç veya bedenlenme öncesi olacak şekilde organlara sahip canlılara neden rastlanmamıştır bu zamana kadar. Bu önemli bir konudur.

Dinozorun kuşa geçerken ki ara formu zaten araştırılmakta ve hala bulunamamakta iken burada dinozorun son tam-beden haline ilk gelme sürecindeki ara formlarını söz konusu edilmektedir. Canlının başka türe dönüşümünün ara formundan başka canlının başka türe geçişin öncesinde kendi olma sürecinin ara formları hakkında bilgilerimiz ne kadardır.

Bu gün bir canlının doğumunu ve tam olgun bir bedene ulaşıncaya kadar ki süreçte değişimlerini görmekteyiz. Ama canlılık tarihinde bu iki hal arasındaki gelişim arasında kalan formları görmüyoruz.

Eğer bir canlı oluşum  ve gelişim sırasında doğa şartlarının uzun dönemine bağlı olarak doğum ve beden sürecinin tamamlanma aşamasını birden ulaşamayacağına göre günümüzdeki gördüğümüz doğum ve tam beden aşamaları da evrim şartlarına göre başlangıcı belli bir süre sonra gelişimine en son olarak tam-beden haline gelmelidir. Bugün gördüğümüz süreç her canlının doğum ve tambeden oluşumunun görünümüdür.

Başka bir ilginç ve önemli olay daha var.

Hücre bölünerek çoğalmaktadır mikroskobik canlıların üst aşamasına geçmesi için. Bu aşamada canlının varlığının devrini hücre bölünmesi belirlemektedir.

Ve bir zaman sonra canlı hem dişi ve hem erkek özellikler taşıyarak türünün devamını artık hücre çoğalması aşamasından bedeninin tüm özelliklerini taşıyan bir hücre ile dişi ve erkek olarak bir araya gelerek devam ettirir hale geçmiştir. Yumurta ile çoğalma dönemi başlamıştır haliyle.

Artık hücre çoğaltması önce bedeni tamamlama ve tüm bedeninin özelliklerini taşıyan bir hücre oluşturma ve bu hücreyi dişi ve erkek olarak birleştirip türün devamına yönelmiştir. Yumurtalamadan bedeninde besleyip doğurma aşamasına geçişin en önemli nedeni olan antitezlerine karşı bir koruma şekli olarak ortaya çıktığını biliyoruz. O halde sorunumuz şu canlının sonraki aşamasında türünü devam etme yöntemi nasıl ve neden olacaktır ? Önce hücre, sonra bedenler yumurta, en son bedenler arası doğum. Yoksa başa dönüp kendini kopyala mı ? Hücresel kopyalamadan bedensel kopyalamaya mı ?

Eğer açıklanamaz ise ara formlar hakkındaki olgular, canlılığa dıştan bir müdahale(ilahi) yapıldığı anlamına gelmektedir. Dolayısıyla evrim sürecinde boşluk bulunmaktadır. Fosillerden de olsa bulunamaz ise değinilmesi gereken konuları görmezden gelmek bir kanıtın sonucu değil, tercihlerin göstergesi olacaktır.

Bilim bir tercih değil, doğa yasaları gibi gerçek olanı kabul etmeyi gerektirir.

Bilim bilgisi canlı dna'sında bulunmakta mıdır ?

12 Nisan 2020 Pazar

Küresel Zihin, Yerel Beden

Ülkemizde günlük yaşayış halinde olma denilince çalışma, yürüyüş, alışveriş, buluşma, yeme, içme, etkinlikler gibi öne çıkan zihinsel ve bedensel hareketler gelir.

Günlük yaşayışta toplum üç mekanda bulunur.

1. Çalışanlar (öğrenci öğretimle zihin çalışanı)
2. Evdekiler
3. Sokaktakiler

Çalışmayıp da evde de bulunmayan herkes sokakta bulunmaktadır. Neler yapmaktadırlar. Yürüyüş, alışveriş, buluşma, yeme, içme, ziyarete, kontroller, mekan gezintiler, sanat, spor ve diğer etkinlikler gibi rahatça sayılabilecek günlük yaşayış şekilleri bulunmaktadır.

Görüldüğü gibi günlük yaşayışın bizleri en çok meşgul ettiği mekanlar iş yerleri ve evlerdir. Sokaktaki günlük yaşantı sanıldığı gibi çok çeşitli değildir. Neden bize çokmuş gibi izlenim oluşturmaktadır. Şehirlerde bu izlenim sokakta çok insan ve geniş alanlarda bir çok mekanların olması günlük yaşayış halinin çok çeşitli olduğu izlenimini yaratmaktadır. Köy, kasaba ve şehirlerde restoran, kahvehane, esnaf dükkanları, alışveriş merkezi, spor merkezi, dernek, kütüphane, park gibi etkileşim mekanları çok olmayıp rağbet gören mekanların benzeri açılması ile talepler mekanlara dağıtılmaktadır.

Bireylerin tanışma olanakları

Bireyin başka bireyler ile birebir tanışma olanakları kısıtlı ve sınırlıdır. Tanıdıklar, iş, etkinlikler aracılığı ile tanışmalar başlıca tanıştırma yollarıdır. Film ve edebiyat eserleri konularında sıklıkla raslantısal tanışmaların aşk ilişkilerine dönüşmeleri, gerçek günlük hayatta ender görülmektedir.
Diğer bireyler ile tanışmak isteyen bireyler günlük yaşayıştaki tanışma olanaklarının kısıtlı ve sınırlı olması nedeniyle internet ortamında tanıştırma sitelerine başvurmaktadırlar.

Eğitim ve iş alanları bireylerin birbirleriyle tanışma ve ilişkilerin sağlıklı yürümesi olanaklarının daha fazla olduğu alanlar olmayı sürdürmektedirler. Aile ve tanıdık çevrelerinin tanıştırma olanakları da gün geçtikçe azalma eğilimindedir.

Bireyler arası ilişkilerin süresi

Bireylerin tanışma sonrası ilişki ve iletişim süreleri azalama yönünde ilerlemektedir. Bu sürecin bir çok nedenleri bulunmaktadır. İlk aklımıza gelen iletişim aracı olarak internetin bireydeki küreselleşmeye başlaması eğilimidir.

Bireylerin küreselleşme aşamalarında nesne hakimiyet ön yargısı artarken mekansal yakınlıktaki sevgi ve paylaşım eğilimi azalmaktadır. Nesnelere sahip olma ön yargısı küreselleşirken zihinsel olarak artmakta, yakın çevresindeki birey, olay ve ilişkiler önemini azaltmaktadır. Uzak hedefler artıp büyürken, yakın hedefler sıradan ve basit hale gelmektedir, küreselleşen zihinlerde. Küresel bağlantıya girme aşaması bireyde kendini basit, değersiz ve güçsüz görme yanılgısına itmektedir.

Küresel zihin , yerel beden dengesi

Zihinde oluşan küresel bilgiler, bedensel gelişiminde ve yaşayışındaki bütünün bir parçası olma uyumluluğuna yansıması zorluğunun aşılması gerekmektedir bireyde.

Günlük yaşayışımız hiç de karmaşık olmayıp, sınırları da geniş değildir. Farklı şehirler zaten aynı yapıda günlük yaşayış biçimine göre oluşmaktadır. Her farklı şehrin kendine has başka şehirlerde olmayan mekanları ve kültürleri ile dikkat çekmektedir.

Ülkemizde günlük yaşayış sade ve belirlenmiştir. Şehrin kalabalığı biz insanlarda sayılamaz mekan genişliği ve ilişki olasılıkların çokluğunun etkisi ile kavranamaz bir toplum imajı ile algılanamaz mekan genişiliği ve hesaplanamaz ilişkiler ağı olduğu izlenimini yaratmaktadır.

Gerçek olan ise basit ve anlaşılabilir olduğumuzdur.

Mekanların benzerliği, ilişkilerin belirlenebildiği, kuralların bilindiği halde olan günlük yaşayış düzenimiz modern yaşam şeklinin gerekli olan alt yapısıdır.


10 Nisan 2020 Cuma

Bir idea, ideal olarak teknoloji

(Yazının seslendirilmesi https://www.youtube.com/watch?v=67Sxq04_tOE )

Teknoloji, felsefik anlamda bilimin teoriden pratiğe geçtiği haldir. Bilginin varlığa dönüşme çabasıdır.

Teknolojinin üç boyutu dikkatimizi çekmektedir.

1. Kaynağı olarak bilim.
2. Yönetimi olarak ticaret
3. Amacı olarak insan.

Teknoloji ve insan

Teknolojinin Faydaları

1.İletişim
2. Ulaşım
3. Ticaret
4. Güvenlik
5.Eğitim
6. Sağlık
7.Tarım
8.Uzay
9. Bir çok alanda

Teknolojinin Zararları

1. Çevre (toprak, su, hava, canlı)
2. Gıda
3. Savaş
4. İdeal, idea, yaşamın tüm alanlarını kuşatma tehlikesi, Teknolojizm.


Bir ideal veya idea olarak teknoloji

Teknoloji yaşamı kuşatmaya başlamıştır. 

Teknolojinin başta insan yaşamını sonra doğa ve dünya olmak üzere tüm alanlarda varlığını hissettirmeye, kuşatmaya başlamış olup tüm hızı ile devam etmektedir.

İçinden çıktığı bilimi geride bırakarak, onun bir parçası olma halinden kendi merkezini kurmuş ve diğer bilim dallarını çevresine yayarak egemenliği altına almıştır.

Bu başarısını neye borçludur ?

Bu başarısının sınırı var mıdır ?

Teknoloji sadece bilimleri etkilemeyi değil, yönetim, ticaret, aile, kurumlar, uluslararası ilişkiler, gelenekler gibi insan yaşamının her basit ve sürekli işleyişine de etki eder olmuştur.

Teknolojinin durdurulamaz ve sınırlandırılamaz hali için felsefik tanımı; madde ve enerjinin canlı üzerine hakimiyeti teorisi olarak yapılabilir.

Teknoloji sağlık, tıp alanında bireyselin kişisel kullanabileceği hastalık önleyici veya erken teşhis araçlarını henüz üretmemiştir. Sağlığın merkezden kontrol ve tedavi yöntemleri devam etmektedir. Hamilelik testleri, şeker ölçüm cihazları dışında tıp teknolojiyi kullanma etkinliğini merkezi olarak kullanmaya ve kontrol etmeye devam etmesi düşündürücüdür.

İletişim ve ulaşım konularındaki teknolojik ilerlemenin diğer alanlardan önce olması bireyin tekno-birey oluşumu ve hareketi misyonu çerçevesinde başlangıç veya teknolojiye giriş olarak hedef belirlenmesinden olabilir.  Bu belirlemenin bize gösterdiği ticaret ile teknolojinin paralel yürüdüğü teknolojinin insan yaşamına etkisini ticaretin belirlediği, rotasında ilerlediğidir.

Teknolojiyi mercek altına alma vakti gelmiştir.

Bu değerlendirme bu zamana kadar faydaları zararlarından fazla iken bu salgından sonra zararlarının faydalarından fazla olup olmadığı, sınırlarının nereye kadar olması ve hedeflerinin hangi yöne ilerlemesi gerektiğinin değerlendirilmesi şeklindeki konular hakkında olacağı tahmin edilebilir.


9 Nisan 2020 Perşembe

Hayaletlerin sırrı

Tarih boyunca insanlık bir arada yaşarken hayaletleri gördüklerini birbirine anlatmaya çalışmışlardır. Fakat kanıtları bulunamamıştır. Gördüklerini anlatanlar o kadar kendilerinden emin olarak anlatmışlardır ki onları dinleyenler dışlarından inanmış gibi davranarak konuşanı yatıştırmak için onlara inandıklarını söylemişler başkalarına anlatırken de kaygılarını belirterek nakletmişlerdir. Nakledilen kişilerden ise ilk söyleyen kişinin söylediklerine gerçekten inananlar olmuştur. Çünkü ya kendileri de görmüştür veya doğru söylediğinden emin oldukları kişilerden duymuşlardır.

Hayalet görme durumu zihnimizin bize oynadığı oyundur aslında. Bu oyun çocukça veya kötü niyeti olmayan bir fiziksel, hücresel bir olaydır.

Ataerkil ailelerde üç kuşağın bir arada yaşadığı dönemlerde hayaletleri görme olayları daha çok olmaktadır. Hayaletlerin gece görülmesi daha sık rastlanan bir olaydır. Işıkların az karanlıkların daha çok olduğu yerlerde hayalet görme süresi daha uzun ve görmenin duygusal olarak etkisinin gerçeğe yakın hissedilmesinin mantıklı ve anlaşılır yanı bulunmaktadır.

Hayaleti görme öncesi uzun süredir beraber yaşanmışlık vardır.

Hayaleti görme nedeni iki türlüdür.

Uzun süre birlikte yaşayanlardan birinin ya ölmesi ya da o ortamdan ayrılmasıdır. Her iki durumda da geride kalanlardan bazı kimseler bu durumu kabullenemezler.

Öleni ölmüş, gideni gitmiş saymazlar. İçlerinde sürekli bir inkar yaşarlar. Bu gerçeğe inanmak istemezler. Kabullenemezler.

Dışlarından kendilerine gerçeği söylemiş olan diğer aile üyelerine kabul etmiş gibi gösterirler. Ama düşünce ve hayallerinde inkar ederler.

Beyinlerindeki ölene veya gidene ait bilgileri taşıyan hücreler gerçeği kabul edenlere göre daha geç ölür bu kişilerin.

Ölen veya giden gerçeğini kabul etmeyen kişilerin zaman ilerledikçe dirençleri düşmeye başlar. Ölen veya giden kişilere ait bilgilerin yer aldığı beyin hücreleri bilgilerini konuşma, dinleme ve eylem ile yenilenme veya bölünme olanağı kalmadığı için ölmeye başlarlar fiziksel olarak.

Enerjisini ekonomik kullanmaya alışık beyin kullanılmayan hücreleri beslemeyi, uyarmayı bırakır. Hücreler dayanmaya yaşamaya çalışırlar. Kişinin duygulanımları da bunu destekler. Beynin muhalefetine rağmen beden kalbi ve omurgası ile bu hücreleri yaşatmaya çalışır. Göz yaşları, anıları hatırlama ile hissedilen sevinçler ve üzüntüler ile.

Bedenin duygulanımları beyni ikna etmeye çalışır " Lütfen onları öldürme besle, sabredelim o ölmedi veya gitmedi geri gelecek buna inanıyorum" der.

Ailenin diğer üyeleri beynin temsilcisi olurlar ve gerçeği hatırlatırlar. Onların ikna çabaları beyin tarafından kabul edilmeye başlar ve anılara ait hücreleri ölmeye bırakır.

İşte o an ölmek üzere olan anı hücreleri çırpınır yan hücrelere sıçrar son kurtulma hareketidir bu. Bu hareket göze karanlıkta görünür olur kişiye. Bu görüntüyü görür ve gerçek sanır. Ama onun için gerçektir aslında. Gözü görmüştür kapının aralığından bir şey hareket etmiştir. Yandan görür, dikkatli bakınca kaybolur.

Çünkü hücreler mercek ortasına değil yanlarına yansımıştır o hareketleriyle, ölme sürecindedirler.

Hayaletleri görme miktarı ve sıklığı ölene ve gidene ait bilgi hücrelerin var olan miktarı ile ilgilidir.

Hayalet gören gözler aslında kayan yıldız gibi ölen anı hücrelerinin yok olurken bir anlık görüntülerini görmektedirler.

Dikkatli baktıklarında değil rahat ve gevşek oldukları bir anda.

Ta ki  anılara ait bilgileri taşıyan son hücrelere kadar, kişi söz konusu olan hücreleri soğukta donmakta olan kibritçi kız gibi tek tek yakıp onunla hayal görür ve ısınır gibi dizi izlemeyi sürdürür.

Eskilerden duyduğumuz " Dün akşam benimkiyle sohbet ettim yine ". Sözleri gerçektir ama hücresel olarak biten bir filmin kareleri gibi gerçektir aslında.

Acı da olsa gerçekleşmiş olayları mantığımıza sunarsak  bize evren yasalarını kabule ikna etmeye çalışır.

Duygularımıza sorarsak kolayca kabullenmezler. Çünkü mantık tekildir, evrenin yasalarını bilir. ve kabul eder. Duygularımız ise kalbimizle dna'mıza bağlantıda olup canlılığın sürekliliğine alışmıştır.

Mantıkla beden kanatları olmadan havada uçar, solungaçları olmadan denizaltında yüzer, depoladığı hava ile ve yer çekimi olmadan uzaya açılır.

Yolu ve gerçeği gösteren mantıktır, ama döngüsel süreklilikte yaşayan duygulardır.

 Bir Önsezi

Tarih boyunca insanda doğumla bilinerek gelen ama unutulup hatırlama ile tekrar elde edileceği düşünülen kadim bilgi, canlının evren yasalarını ve mantığını dna'sında taşıdığı bilgisidir.

İlahi metinlerde hatırlatılmaya çalışan belki de bu bilgidir.

Canlıda, evren yasalarını ve haliyle bu yasalar bilgisinin dünyaya ve yaşamaya yansımasının ardındaki gerçeğin bilgisine de sahip olma veya hatırlama olanağına da ulaşabilme hissi bulunmaktadır.

8 Nisan 2020 Çarşamba

Eytişimsel (Diyalektik) Düşünme Süreci


Klasik anlamda Tez+antitez = Sentez şeklindeki eytişimsel tarzı bilginin ve bilimin geliştiği, modern yaşamın hızla ilerleme halinde olduğu günümüzde bu düşünme şeklinde durgun ve sabit kalması beklenemez.

Sav + Karşı sav = Bireşim eytişimin basit formülü düşünce bütünlüğüne doğru ilerlemede yetersiz kalmaktadır.

Kümesel ve kategorik düşünme yolları ile bir çok bilginin birikimleri arasından hedef konu için uygun olanları seçme ve ayıklama zihin açısından önceleri zor olup odaklanma ve üzerine düşünme hedefinin belirlenmesi ile kolaylaşan bir süreçtir.

Bu düşünme şeklinin başlangıcı ve merkezi düşünen kişinin kendisidir. Kişi eğitim ve öğretiminden birikimler edinirken yaşantılarından da tecrübelerini kazanmaktadır. Mesleki seçimleri, yetenekleri, olanakları bu düşünce şekline başlama yönünde dıştan gelecek fikirler ve bilgilerden değil kendi tercihiyle ulaşabileceği bir düşünme şeklidir eytişim.

Bu düşünme şekline odaklanma süreci bulunmaktadır. Günlük hayatın hızlı temposunda bedenin sürekli hareketiyle iş hayatı ve meşguliyetleri içinde bu düşünce tarzına odaklanmak zordur.

Eytişim düşünce şeklinin amacı tümellere varmak ve bir çok tümelin birbiriyle ilişkilerini, kesişimlerini, bağlantılarını, ayrılıklarını saptama ve düşünce bütünlüğüne doğru ilerleme çabasıdır.

Tikel bilgiler hem kümesel bilgilere hem de kategorilere doğru ilerler. İstatistiksel bilgi bu kümesel ve kategorilerin özetini sunar. Bilgiler süreklik ve durağanlık içinde yer alırlar yaşamın içinde. Süreklik içindeki bilginin aşamalarından farklılıkları saptanabilir. Durağan bilgi ise raftaki yerini bekler kullanıma hazır olarak.

Bilgi değişime uğrar isim, olay ve kavramlar arasında. Bilgilerin bağlantıları çok karmaşık hale gelebilmektedir. Hem kümesel hem de kategori içinde yer alırken, kökleri kadim zamanlara uzanıyor da olabilir, yeni oluşacak olgularla da bağlantısı bulunabilir.

Zihnin amacı bu karmaşıklığı çözmektir.

7 Nisan 2020 Salı

Kanser ve Küresel Salgın

Haberleşmenin ana unsurlarından telefon ve bilgisayar önce kablo ile başladılar teknolojik gelişim yolculuklarına.

Uydu kullanımlarının artması ile şimdi kablo kullanımını çok geride bırakmış durumdalar.

Temiz ve saf olan atmosferimiz şu an kirli ve dolu halde.

Kanser artışlarının nedenini aradık.

Yaşantı şekillerimizi mercek altına aldık. Çevre sorunları, beslenme, gürültü, stres, hareketsiz yaşamı sorguladık.

Çağımızın çözümsüz hastalık kanserin nedeni ne olabilirdi ?

Atmosferimiz bizleri hasta ediyor mu ?

Çünkü atmosferimiz boş ve temiz değil.

Güneş, ışınlarını sabah bizlere ulaştırdığında ve gün boyunca atmosferdeki yoğun elektromanyetik dalgalar ile çarpışıp bedenlerimize, suyu, gıdaya, binalara, yollara, araçlara tüm yeryüzüne adeta yapıştırırcasına iletmektedir.

İstatistikler.

Telefon, cihaz sayısı, baz istasyon sayısı, uydu sayısı, elektromanyetik enerji miktarı, atmosferin sağlıklı kalma oranı.

Bu tehlike gün geçtikçe atmosfere yapılan yeni girişimlerle artmaktadır.

Kirli havayı soluyoruz, güneş ışığı artık temiz olarak bizlere ulaşmıyor.

Atmosferin bu kötü hali her türlü canlıya mutasyon etkisi yaratmakta, yeryüzünü canlı için tehlikeli hale getirmektedir.

Küresel salgın, kanser belirtisinden sonra katlanarak gelen ikinci büyük felaket göstergesi olabilir.

Atmosferimizin bu günkü halinin biz insanlara, canlılara, suya, toprağa ve maddenin özüne ne gibi hasarlar verebileceğini uluslararası bilim kurulları oluşturup araştırma ve inceleme yapılması gerekmektedir.

Atmosferin elektromanyetik enerji ile dolması ve gelen güneş ışınlarının buna etki etmesi yeryüzünü zararlı kozmik ışına maruz bırakma tehlikesi oluşabilir mi ?

Meteoroloji tahminlerindeki sapmalar, yağmurun bilindik tarzda yağmaması, rüzgarın alışık olduğumuz şekilde esmemesi iklim şartların, hava koşullarının anormal şekilde seyretmesi atmosferdeki sorunların yansımaları olarak gözlemlenebilmektedir.

Yağmur çok hızlanıp sanki saatlerce sürecekmiş izlenimini verirken birden kesilip on dakika önce hiç yağmamış izlenimini yaratmaktadır zihnimizde.

Rüzgarlar öyle bir esiyor ki sanki kutuplardaki soğuk ve yıkıcı bir esinti gibi hava adeta esmiyor nemli haliyle yüzüyor sanki ve birden dökülmüş gibi kayboluyor.

Oksijen ve su miktarı atmosferde bağdaşık mı yoksa ayrışık mı bulunmaktadır. Doğal hali ayrışık ve dengeli dağılmış olma halidir. Elektromanyetik artma ile bağdaşık ve dengesiz dağılmış olma oranını artması canlı açısından zararlıdır.

Dünyamız ve atmosferi basit ve küçük olmaması bizlerden kaynaklanan çevresel sorunlar karşısında kısa sürede ve kolayca olumsuz etkilenmesi söz konusu olmasa da zamanla risk planları ve bilimsel ölçümleri yapılmamış her sürekli girişimin adım adım sorunların yaşanmasına etkisi olasıdır.

Atmosferin olumsuz etkileri sonucunda mikro biyolojik canlıların hızla mutasyon geçirmesi onlarla olan savaşımızı zorlaştırabilir.

Önce kanser şimdi küresel salgın, yaşam zincirin  kırılan her temel halkasında hedeflerimizi ve eylemlerimizi tekrar gözden geçirme gereğinin oluşması anlamına gelmektedir.




5 Nisan 2020 Pazar

İnsan Doğa ve Dünya - 1

Dünya; içinde yaşadığımız gezegen, varlığımızı onunla geliştirdiğimiz mekan, evrendeki evimiz.

İnsan yeryüzündeki bir çok canlının arasından öne çıkmış onu en iyi temsil eden, canlılık zirvesi, en uç noktası. Canlılığın yeryüzündeki evriminin son halkası.

Günümüzde insanla dünya karşılıklı önemli bir ilişki içinde bulunmaktadır. İnsan eşya, alet kullanımlarından enerji kullanımına sıçramış, kömür, petrol ve doğal gaz ile tüm doğal enerji kaynaklarını hızla kullanma sürecine girmiştir.

Doğal kaynakların kullanılması dünya açısından kendine yapılan bir zarar mıdır  yoksa aksine kaynakların kullanılması dünya açısından faydalı ve gerekli midir ?

Bu ikilemin hangisinin doğru olduğunu nasıl anlayabileceğiz ?

Birinci varsayım : Dünyaya zarar veriyoruz.

Dünyanın güneşten gelen enerjiyi uzaydan gelen meteorlar olarak maddeyi depolamak istediğini ve doğanın da bu amacına hizmet etmekte olduğunu düşünelim.

Güneşten gelen ışınlar ve uzaydan gelen meteorlar atmosfer filtresinden geçmektedir.

Canlıların kalıntılarının katı ve sıvı fosiller halinde yeryüzünün alt katmanlarından dünyanın çekirdeğine doğru ilerlemekte olduğunu biliyoruz.

Atmosferin kendisine çarpan her meteor ve güneş ışığın yeryüzünde madde ve enerjinin tutulması ile zararlarından korunması gibi iki şekilde işlevleri olduğu görülmektedir.

Tüm yanıcı maden ve fosil yakıtların ulaşacağı yer dünyanın merkezi olduğunu tahmin etmek zor değil.

Depremlerinde bu enerjiyi çekirdeğe doğru itmenin bir yolu olduğunu düşünebiliriz.

Volkanların ise enerjisi bitmiş ve işlenmiş madenlerin doğaya faydalı olmak ve verimli kılmak üzere yeryüzüne çıkarılması faaliyeti olarak varsayabiliriz.

Biz insanların, çekirdeğe gitmek üzere yola çıkmış yanıcı maddeler ve fosil enerjileri alarak bu sürece zarar vermekte olduğumuz sonucuna ulaşabiliriz.

Dünyanın enerjiyi merkezine alarak kullanma amacına aykırı hareket ettiğimiz ortaya çıkmaktadır bu varsayımda.

Eğer bu varsayım doğru ise doğa ve dünya bizleri gecikmeden cezalandıracaktır. Onlardan gelecek mesajları iyi değerlendirmeliyiz.

Zaten doğaya zarar vermemiz yaşama olanaklarımızı sınırlamak anlamına gelmektedir.


İkinci varsayım : Dünyaya faydalı davranıyoruz.

Dünya çekirdeği açısından enerji sorunu yaşamamaktadır.

Volkanlar ile zaten enerji fazlalığını yeryüzüne aktarmaktadır.

Depremlerin ise çekirdeğe gitmek üzere olan enerjiyi alt katmanlardan yeryüzüne çıkarma amacında oluştuğu izlenimine kapılabiliriz.

Yeryüzünü dış uzaydan gelebilecek tehlikelere karşı korumak amacıyla doğayı kullanmaktadır.

Canlılığın ve eğiminin etkisi ile güneşin ve meteorların zararlı etkilerinden korunmaktadır.

Zamanla canlılığın kalıntıları fosilleşerek yeryüzü alt katmanlarına doğru ilerler. Bu enerji çekirdeğe ulaşırsa çekirdek için çok tehlikeli olma olasılığı bulunmaktadır. Bu zamanlarda olmasa bile ilerideki zamanlarda birikerek çekirdeğe büyük patlamalarla dünyaya zarar verme riski bulunmaktadır.

Doğa yolu ile bu sorunu çözmesi için insana alet ve enerjiyi kullanma zekası verilmiştir.  İnsan bu zekasını kullanarak kendine faydalı olma amacında iken dünyanın amacına hizmet etmeye başlayacaktır.

Bu varsayımda dünyaya faydalı olmakta olduğumuzu söyleyebiliriz. Biriken büyük miktardaki enerjinin çekirdeğe ulaşıp tehlike yaratmasını engellememiz açısından dünyaya yardım ettiğimiz sonucuna ulaşabiliriz. O halde ödülümüz ne olacaktır. Evrene doğru yayılma özgürlüğü verilebilir mi ?

Doğaya ve dünyaya zararlı maddeleri, uzaya,  gezegenlere taşımamız görevini de bu varsayımdan çıkarabiliriz.

Çevre sorunlarını, zararlı maddeleri toprağa, suya ve atmosfere bırakarak değil depolayıp uydu ve gezegenlere götürerek de çözebileceğimiz görülmektedir.

Her iki varsayımda geçerli ve doğru olmayabilir.

Dünyanın en büyük gelir-gider bilançosunun fayda- zarar hesabını dikkate almalıyız.

İnsanlık olarak doğa ve dünya evimiz, yuvamız olması bakımından fayda ve zarar hesabını ciddiye almalıyız.