26 Ekim 2018 Cuma

Sonbahar'ın Düşündürdükleri

Yine bir sonbahar geldi çattı. 

Hazan mevsimi, hüzün mevsimi, yazın o sıcak ve açık günleri artık geride kalmakta. 

Bir yaz daha bitti dedirten sonbahar. 

Güneşin bulutların arasından bir görünüp bir kaybolduğu zamanlardayız. Güneşin göründüğü anlar yaz aylarından kalma anılar canlanırken, birden bulutların arasına girince mevsim artık sonbahar olduğunu hatırlatıyor bizlere. 

Tahminimce yaşlı insanların ölümleri sonbahar ve kış aylarında daha çok oluyordur. Geçip giden ömürlerin ardından ölümün karanlığını ve soğukluğunun gelişini tasvir edercesine gelen sonbahar ve kış ayları ister istemez yaşlı insanlarda derin bir hüzün yaratmaktadır. Sonbahar ve kış mevsimin yaşanmadığı ülkelerde hep bahar ve yaz geçerken belki bu hüzün yerini başka olaylara bırakmıştır. Güneşin hep dik olarak geldiği dünya bölge ülkeleri sonbahar ve kış hüznünü yaşayamazlar.

Medeniyet insanların doğa karşısında birlikte olma ve ona karşı korunma ihtiyacından doğduğuna göre sonbahar ve kış aylarının yoğun olduğu kuzey ülkelerinde soğuktan korunma adına insanlar evlere kapalı mekanlara daha uzun süre kaldıklarından düşünme ve konuşma gibi eylemleri daha fazla yapmışlar ve medeniyette ilerlemelerinin nedenlerinden birini bize göstermişlerdir.

Sonbahar ve kış aylarının yaşanmadığı bölgelerde insanlar rehavet duygusu içinde soğuğun barındırma ihtiyacını hissetmeden birlik ve beraberlik duygularının gelişmemesine neden olmuştur.

Kuzey önce doğa ile sonra kendi içinde sürekli bir savaş içinde olmuştur. 

"Canlının kaderi harekettir "sözü bize insanlığın gelişiminin sürekli olarak mekansal ve araçsal yönden çabalamasına bağlı olduğunu doğaya ve kendi türüne karşı sürekli bir rekabet yaşaması gerektiğini hatırlatmaktadır.

İnsanlığın doğaya karşı verdiği sınavı geçerken doğaya hakimiyette kendi içindeki rekabeti bitmek bilmeyen savaşlarla dolu tarihimizi oluşturmuştur ve hala devam etmektedir. 

Düşmanın verdiği tehlike endişesi aslında doğaya karşı yok olma korkusundan ya da varlığını koruma içrefleksinden kaynaklanmaktadır. 

Düşmanlarımız doğanın yavaşça öldüren yüzünü temsil etmektedir. Doğaya karşı kentlerimizi kurduk, şehirlerimizde doğanın tehlikelerinden bir nebze olsa da kurtulmuş hissiyle yaşıyoruz. Şehirler insanoğlunun ölümsüzlüğünü ilan etmeye yol aradığı mekanlar sanki.

Rüyadayız sanki doğduk ve yaşıyoruz. 

Her gün aynı işleri yapıyoruz. Sabah aynı saatlerde kalkıyor, kısa yolculukla işe geliyor, gün boyu çalışıyor ve akşam dünyada neler olmuş diye tüm iletişim araçlarıyla tarıyor ve ailemizle uyumaya hazırlanıyoruz. 

Ve yıllar geçiyor çocuk büyütüp evlendirip evden ayrılışlarına tanık oluyoruz. 

Yılların yorgunluğu üzerimizde "nasıl geçti" diyoruz. 

İşte bu sözü söyleten kişinin düzenli yaşarken eylemlerde bulunmasıdır. 

Düzenli yaşamak insanoğlu için ölümü geciktirmenin en güvenilir yoludur.

Dna dan hücreye, hücrelerden organa, organlardan insana, insandan akıla ulaştık.

Dna başlangıç, akıl sonuçtur. 

Başlangıç sonuçla iletişime girebilecek mi ? 

Sonuç başlangıcın evrendeki amacını ve kaderini çözebilecek ve anlayabilecek mi ?
 

Sonbaharın düşündürdüklerinden nerelere geldik.

Soğuklar başladı sıcak günler geridekaldı.

" Mevsim artık sonbahar ...."