31 Mayıs 2020 Pazar

Küresel Salgın ve ABD

ABD küreselleşmeyi kendi içinde oluşturmuş, her ülkeden örnek vatandaşı olan, kozmopolit, bilimde ve teknolojide hızlı ve kararlı adımlarla ilerlemiş, geçtiğimiz yüzyıl başında başlayan yükselme sürecini hala devam eden başka bir örneği olmayan bir ülkedir.

Son zamanlardaki olayların içişlerindeki birikmiş bir takım sorunlar küresel salgına hazırlıksız yakalanması ile birlikte su yüzüne çıkmış durumdadır. Uzun sürmeyeceği tahmin edilmekle birlikte sorunun kaynağına inilerek yeni yasa ve kanunlarla, eğitimle, ülkesel bir toplum projesi akımıyla çözümlerinin gerçekleştirmesi beklenmektedir. Bu sorun örtülmeye çalışıldığı oranda sıkışan lavlar misali volkan patlamalarının belli dönemlerde tekrar daha şiddetli bir biçimde görüleceğini tahmin etmek hiç de zor değildir.

Polis memurunun altında duran esir kişiye bakması gerekirken kameralara bakması müdahale davranışının gerçekliğinden birden baş rolünün kendisinin oynadığı bir film setindeymiş gibi bir hal içinde olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır. Memurun kameraya bakarken yüzünde nefret görüntüsünden eser görülmemesi onun amacının ünlü olabileceği bir anı yakalamış olmanın şaşkınlığı içinde bulunduğunu göstermektedir. Bir polis memurun kameralara poz verirken canlı bir sessiz cinayetine tanık olmuş gibiyiz. Polis memurunun "kamera pozu" diyebileceğimiz bir anın etkisinde kalarak farkında olmadan ölümüne neden olması ülkedeki birikmiş olan salgın, salgın sonraki sorunların ve geçmişteki birikmiş diğer sorunların birleşerek halk hareketlerinin patlamasına neden olmuştur. " Kamera pozu " halindeki memurun zaman algısı değişmiş saniyeler hızla geçtiği halde altındaki esirin belki de " Tamam yeter bu kadar poz verdiğin, nefes alamıyorum, bırak artık " demesine " Biraz daha dur, sabret, ünlü olmak üzereyim " dediği diyalogların geçtiği bir an olduğu izlenimini vermektedir. Bu resimde esir ölmeyi hakketmediği halde bir sahne çekimine kendini bırakmasıyla ölme ihtimalini karşı tepki gösterme davranışına girmemiştir. Tepki gösterse bile memura karşı direnme davranışı ile memurun kendisini yaralayabileceği veya öldürebileceğini düşünmüş olup konumundan kurtulma refleksi göstermemiş olabilir. Polis memuru sonucun böyle olmasını istemese bile " kamera pozu " görevini gerektiği gibi yapmasını engellemiş bir ölüme kendisi neden olmuştur. Kamerayı kullanan ve olayı seyreden memurlar sanki bir film setinde, filmin bir parçası imiş gibi halde bulunmalarıyla bu ölüm olayına ortaklık etmiş bulunmaktadırlar.

Bu bilgilerin ışığında sinema ve medya iletişim araçları hayallerin gerçekleşmesi şeklinden gerçeklerin hayallere uygulanması şeklinde bir ilerleme yönüne girmiştir. Dolayısıyla bireyler gerçek ve zor olan yaşamlarından kaçarak hayal ile gerçekliğinin yer değiştirmesine çalışmaktadırlar. Haliyle şu an filmin bir sahnesinde miyiz yoksa gerçek yaşantının içinde miyiz kargaşasını yaşamaktadır günümüz insanı.

Sanalın gerçeği kuşatma çabası olarak değerlendirebiliriz bu olayı. İnsan doğadan kaçıp sanala mı girmek istemektedir yoksa sanal mı insanı çekmek istemektedir. Sanal ile gerçeğin çarpışma anıdır bu. Bu olay olurken gerçek olayı sanaldan izleyen halklar gerçek ile sanal arasından birikmiş olan geçmişe ait hafızanın etkisiyle olayı gerçek olarak algılamış ve harekete geçmiştir. Dolayısıyla hala gerçeğin sanala üstün olduğunu henüz gerçeğin sanala tam anlamıyla geçmediğini görmekteyiz. Tabi ki izlenilen gerçekse. Bundan emin miyiz ? Çünkü bir olayı videodan izledik. O olayın içinde olan bireylere ait bilgileri olay yerinden uzaklaştıkça kaybolduğu gerçeği bulunmaktadır. Olayın geçtiği yerdeki tanıkların vereceği bilgiler, kurum resmi raporları, belgeleri, sabit kameralar hepsi olayın gerçek mi yoksa bir sahne mi olduğunun net bilgisini sunabilir.

Küresel salgından en çok etkilenen bireyler mevcut bir rahatsızlığı bulunan ve virüsünde bulaşmasıyla ikinci bir olumsuz etkiye maruz kalarak bedenin savunma sisteminin çok zayıflamasına neden olmaktadır. Ülkeler de kendi iç sorunlarına eğilmez, görmezden gelirler ise dıştan gelen bir çok küresel sorunların etkisiyle sorunlar zinciri ile karşılaşabilecekleri ortadadır.

Her ülkenin içişleri sorunları farklı olsa da bulunmaktadır. Gelecek küresel sorunlara karşı ülkelerinde tedbir ve önlem alabilen ülkeler bu gelen çifte sorunların çözümüne daha erken ulaşabilmektedirler. 

Akdeniz

Ne kuzeyin soğuğu ne de güneyin sıcağı,
Ne doğunun rüzgarı ne de batının fırtınası,
Dünyanın insan için en iyi yaşam iklimi,
Tarihin en çok, en büyük kültür birikimi,

İnsanlığın çocukluğu olmasa da büyüdüğü,
Kendini fark edip, aklın keşfiyle yürüdüğü,
Terk edilmesi zor dönülmesi en kolay olan,
Rüyaların, hayallerin yaşama karışmış olan.

Akdeniz ve çevresi,
Yeryüzünün merkezi. 

Akdeniz; Yeryüzündeki iklim ve kültür merkezi. Doğa ve insan kültürün buluşma noktası.


Akdeniz, iklimini her ikisinden de almış yeryüzünün kendine özgü, eşine rastlanmayan, biricik adeta yeryüzünün özenle oluşturduğu bir bölge, kuşaktır.

Akdeniz ve çevresi insanlığın yeryüzündeki merkezidir. Akdeniz insanla doğanın en yakınlaştığı iklimsel kuşağındadır. Akdeniz dışında insanlık merkezden ayrılmış ve zorluklar içinde yaşamını sürdürmeye çalışan ve adapte olmaya çalışırken rekabetin en yüksek sınırlarını zorlayan haldedir. Akdeniz, yeryüzünün denize sıfır noktasıdır. Akdeniz dışı yerler deniz seviyesi aşağısında veya üstünde yer alır. Akdeniz iklimi insanlığın iklimsel sağlık dengesidir.

29 Mayıs 2020 Cuma

Yüz Yüze İletişim Teorisi

İnsan yaşamında diğer insanlarla yüz yüze iletişim kurma davranışı sürekli olması onu önemli ve incelemeye değer kılmaktadır.

Karşılıklı iletişimde iki kişi arasında başlamamız bir çok temel iletişimin biçimini saptamamız açısından giriş olabilecek, sonraki çoklu iletişim şekillerine ilerlememize yol açacaktır.

A birey ve B bireyin karşılaşması üzerinden iletişim, etkileşim olaylarını inceleyelim.

Öncelikle karşılaşma söz konusudur. İki birey birbirini belli bir mesafeden görecektir. Her bireyin bir metrekarelik içinde bulunduğu alana temel alan diyebiliriz. İkinci metre kare alanı ise güvenlik alan olarak isimlendirebiliriz. Üçüncü metre kare alanı ve ileri mesafeleri  görüş alanı, karşılaşma alanı, sosyal mesafe,  sosyal alan şeklinde tanımlar getirebiliriz.

Fiziksel mesafelerde:
1. Temel Alan (bir metre kare)
2. Güvenlik Alan (iki metre kare)
3. Görüş Alanı (üç metre kare ve daha fazlası )

Diyalog, iletişim, etki-tepkisel durum

A bireyin B bireyine öznel bir yargıda veya bir önerme bulunmak amacıyla konuştuğunu, bir şey söylediğini farz edelim, başlangıç olarak.

 A birey sözü, konuşmayı yapmadan zihinde bir düşünce, amaç bir durum oluşmuştur. Refleksel etki olması pek rastlanan durum değildir. İkinci eylem olarak sözü söylemiş, konuşmasını cümle veya kelime ile başlatmış olur.

B birey duyduğu söz, kelime ve cümle karşısında iki aşamada tepki oluşturma ve karşılık olarak tepki verme davranışına girer.

A. 1) İç duygulanma oluşum süreci.  2) Tepki oluşum süreci.

1. İç duygulanma.
Hissetme : Öfke, korku, sevinç, üzüntü, sakinlik gibi duygularının hissedilmesi.

2. Tepki oluşum süreci

a) Olumlama (kabul)

b) Olumsuzlama (red)

c) Eleştri 
1. Katkı (+)
2. Değinim (-)

d) Şaşkınlık( kayıtsızlık ve merak) aşamaları.

B. Tepki verme eylemleri.

1.Ses, cümle, kelime, konuşma (dil) ile tepki
a) Soru (+,-)
b) Cevap (+,-)

c) Eleştiri
1. Katkı (+)
2. Değinim (-)

d) Şaşkınlık 
1. Kayıtsızlık (-) (bedensel)
2. Merak (+) (zihinsel)
3. Duygusal karışıklık. (ntr) (zihin ve beden )

2. Fiziksel tepki verme süreci

a) Mimik, jest ve kısmi beden tepkileri (+,-).
b) Saldırı, kaçma, durgunluk gibi tüm bedensel hareket tepkileri (+,-, Ntr).

Görüldüğü gibi etki aşaması iki aşamadan tepki aşaması da iki aşamadan gelişmekte ve sonuçlanmaktadır.

Tüm aşmaların geçmişten gelen tecrübeler, birikimlerin ve şimdiki zamana yansıyan özellikler değişkenin etkisiyle olasılıklar belirlenmektedir.

Duygularımızın bizde karmaşıklık yaratması, anlaşılmasının zor olması, duygulanımlardan gelmektedir. Duygulanım bir duyguyu yaşarken, hızla diğer duygulara geçme hali yani ışık hızında korku ve öfke arasında oradan sevinç ve üzüntü arasında gidip gelme ve durgunlukta durma halleridir. Bir kaç duyguyu aynı anda yaşama ve aniden zıt duygulara ilerleme salınımlarından sonra sonuçlara zihnen yaşanan bu tecrübelerden sonra da bir duyguda yoğunlaşmaya mecbur kalmak veya karar verme aşamasına ulaşmasıdır duyguyu hissetmek.

Her şey ışık hızında olur gibidir. Örneğin havanın karanlık olması ve A bireyin parkta birini beklemekte olduğunu varsayalım. Gelecek kişiyi gelme olasılığı olan yollardan beklemektedir. Duyuları aktiftir. Gelecek kişi biraz gecikmiş olsun A bireyi gecikme olayından dolayı kısa ve hızlı bir öfkelenmek duygusunu yaşar. Bu duyguyu başlatan geç kaldığına karar veren zihindir. Zaman algısı zihinde bulunmaktadır. Önce zihin zaman algısından geç kalındığı yargısına ulaşır hemen bedenin tamamında bir öfke sinyali dolaşır. Öfke duygulanımı geciken kişiye bu öfke halini yansıtma isteğinde bulunur. Bu da öfkenin şiddeti ve miktarı A bireyin önceki yaşantılarından tecrübe ettiği aynı durumlar açısından belirleyici olacaktır. Öfke miktarını belirleyen daha çok değişken bulunmaktadır. Gelecek bireyin A bireyine göre değeri ve önemi. Gelecek bireyin kimliği, kişiliği ve kendiliği halleri gibi.

Dolayısıyla duygularımız zihin ve beden arasındaki adeta ışık hızı iletişimi ile duyguların oluştuğunu ön görebiliriz. Tabi ki bu hal tüm duygulanmaları açıklamaya yetmemektedir, sadece bir bölümünü açıklar. Diğer duygulanma hallerini kendi şart ve ortamlarında değerlendirmek gerekmektedir.

Ana konusu zihin ile beden iletişiminin ışık hızında oluştuğu ve yaşandığıdır. Bu hız önce algılama ve sonra bedende dalgalanmaya yol açarak en son kalpte son bulmaktadır. Duygu hızla yaşanıp biterken son etkileri kalpte(onun hücrelerine kayıt edilerek yaşanmaktadır son olarak ; Bedenin beyinden sonraki ikinci hafızası ya da ilk hafızası) tamamlanmaktadır. Ya da bu hızla yaşanan duygulanımdan sonra kalp oksijen göndermek için daha hızlı çalışmakta ve hafızaya bilgilerin işlenmesi için hızını arttırmakta veya duygulanım sonrası beden ve beyindeki kimyasal riske karşı temizleme çalışmasını hızlandırması ile zihin o duygulanımı önem derecesine göre kaydetmektedir. Çok heyecanlı veya çok sıradan şeklinde.

Bu bilgiler ışında hafıza oluşması canlının kalıtımla aktarması gereken yeni mutasyonları kalp atışının şekline göre dna' ya kaydedilmesi şeklinde olabilmektedir diyebiliriz. Ritim ve basınç ayarı kalp çalışmasının ana konusudur. Sanki kalp çalışırken dna bilgilerinin oluşma ve değişme olasılıkları arasında sürekli kaydetme ve silme etkinliğini gerçekleştirir gibidir adeta. Bu da kanser rahatsızlığı ile kalp arasında sanki büyük bir ilişki varmış gibi bir izlenim yaratmaktadır. Kalbin çalışma şekli bedenin diğer organ, doku ve hücrelerine doğru yenilenme için belli ritim ve basınç gönderirken kanserli organ, doku ve hücrelere farklı ritim ve basıç bilgisi olarak gitmesi kanserli hücrelerin haliyle tümörlerin mutasyon davranışına devam ettiğini ortaya sürebilir miyiz ? Orkestra Yönetmenini dinlemeyen veya onun yönergesini yanlış alan bir kaç müzisyenin ahenkli müziği bozması gibi. Hücrelerin, dokuların ve organın temel amacı görevini yapmaktır. Bu görevi yaparken sınırları, hareketi aynı olup, hücre yenilenmesinde kriz oluşmaktadır.  Beslenme, kalıtım, kötü çevre şartları ile birlikte bireyin yaşantı şekli ve psikolojisi önemli etkenler arasındadır. Bu şartlara kalp çalışma şekli ( ritim ve basınç etkisi) de dikkate alınmakta mıdır ?

Şimdi, Birey A nın gönderdiği  etkiye karşı geri gelen tepkiye karşı davranış şekillerini inceleyelim.
Birey A birey B den duyduğu cümleye genel olarak:
1. Zihin ve duygusal tepki oluşması.
2. Oluşan etkinin eyleme geçmesi.
Şeklinde davranır.

Birey A gelen etkiye karşı:
1. Anlama
a) Olumlama (kabul)
b) Olumsuzlama (reddetme)
c) Eleştiri
c1.Katkısal
c2. Değinimsel

c1 Katkısal Eleştiri
a) Nesnel
a1.Ekleme, tamamlama.
a2. Doğrulama, sağlama.
a3. Değerlendirme (Etki,yansıma,plan ve sonuçlar).
b. Öznel
b1.Takdir, saygı, övgü (duygusal)
b2 Destekleme
b2.1 Maddi
b2.1a) Mali
b2.1b) Emek)
b2.2 Manevi
b2.2a) Paylaşma.
b2.2b) Yayma
b2.2c) Yaşatma.
b2.2c) Geliştirme.
b2.2d) Anma

c2. Değinimsel Eleştiri

c2.1) Nesnel Sorgulama

c2.1a) Eksik ve fazlalıklar
c2.1b) Çelişik, uyumsuzluk, bağlantısızlık hataları (mantık)
c2.1c) Yanlış, kötü ve çirkinlikler (sağduyu,etik)

c2.2) Öznel Sorgulama

c2.2a) Yanlış, kötü, çirkin (öznel)
c2.2b) Duygusal reddetme
c2.2b.a) Ahlaki (özel)
c2.2b.b) Geleneksel (toplumsal)
c2.2b.c) fayda-zarar (çıkar)
c2.2b.d) fikirsel (siyasi, kültürel, sanatsal, inançsal vb.)
c2.2b.e) Haz-Acı etkisi

2. Anlamama

a) Şaşkınlık

a1) Kayıtsızlık, (bedensel) fiziksel eyleme kararı alamama. Bedensel harekete, zihnin etkisizliği
a2) merak (zihinsel)
a3) Duygu karışılığı (zihin ve beden)

a3.a) Bir duyguya karar verememe. (zihinsel)
b2.b) Bir çok duyguyu bir arada duyma, yaşama, hissetme (heyecanlanma), (bedensel).

3. Yanlış Anlama

3.a) Etkinin zıtlığı.

3a.1). Nesnel tavır

3a.1a). Kabul etme.
3a.1b) Reddetme.
3a.1c) Eleştiri


3a.2) Öznel tavır

3a.2a) Kabul etme.
3a.2b) Reddetme.
3a.2c) Kayıtsızlık

3b) Etkiyle bağlantısızlık.

3b.1) Kabullenme.
3b.2) Reddetme.
3b.3) Eleştiri
3b.4) Şaşkınlık.

4.Tepkisizlik

a) Bilinçli

a1) zihinsel

a1.a) Fikirsel
a1.b) Amaçsal

a1.b1) Hedef uyuşmazlığı
a1.b2) Bağlantı kurmama
a1.b3) Protesto, itiraz etme

a1.c) Nihilistsel (zihinsel kayıtsızlık) İlgi, merak eksikliği.

a2) Bedensel ve Duygusal

a2.a) Kayıtsızlık (bedensel).
a2.b) İç dürtü baskınlığı (bedenin zihni etkisizleştirmesi)
a2.c) Haz-acı dengesizliği
a2.d) Boşluk duygusu (hissizlik)

b) Bilinçsiz
b1) Bilmezlik
b2) Delilik. ( Beyin sinir sisteminin bozulması, fiziksel şartların oluşmaması veya bozulması)

Tüm bu tepki davranışları birey A da oluşma sürecine ve sonra ise tepki eylemi şeklinde devam etmektedir.

Fiziksel tepki verme sürecine ek olarak

a) Mimik, jest ve kısmi beden tepkileri (+,-).
b) Saldırı, kaçma, durgunluk gibi tüm bedensel hareket tepkileri (+,-, Ntr).
c) Hareket etme, eyleme.(-,+)
c1) Etkiye uyan.
c2) Etkiye uymayan
c3) Kararsızlık







27 Mayıs 2020 Çarşamba

Doğa'nın İnsana Hatırlatışı

Bırakın geride elbiselerinizi, botlarınızı, eldivenlerinizi ve silahlarınızı, bırakın tüm emanetlerinizi bizden aldığınız ne varsa.

Bir gece, öylece dalın doğanın çıplak bedeninin bir yerine.

Hissedin iliklerinize kadar soğuğu gecenin karanlığında.

Ağaç dallarının rüzgarda sesleriyle irkilin sinmiş olduğunuz boş kütükler arasında.

Yalnızlığınızı paylaşmayın kendi türünüzle, başka türlerle de, baş başa kaldığınız  o vahşi doğanın kucağında.

Kulak kabartın gecenin sessizliğini bozan yaratıkların çığlıkları, kanat çırpışlarını, yeri inleten koşmalarını, çalıları gerdiren gezinmelerini.

Kulaklarınız açılırken gözleriniz büyüsün karanlıkta sesleri görebilmek için.

Hiç bir planınızın olmadığı, hiç bir tekniği de kullanamadığınız bu vahşi ortamda hayatta kalmanın korkunçluğunu yaşayın uzayan gecede.

Zamanın geçmediği, güneşin doğacağı anın ümitsizliğinde, su sesini ve kokusunu çok uzaktan almanın yetisi, ava yönel, avcıdan kaç gerginliği birbirine karışmış öfke, korku ve arzu duygularının zirvesinde varlığını koru koruyabilirsen.

Gözlerin kapanırken yorgunluktan, uykunun ölüm ile yaşam arasında ince bir çizgiyi barındırdığını hissedersin bir avcının seni uyurken canını alacağı korkusunda.

Geldiğin bu yerleri hatırla ve buralardan sadece bir adım atarak ilerlediğini unutma.

Buradan ayrıldıktan sonra koku alman, duyman ve dokunman köreldi. Havayı, suyu ve besini alman da değişti. Bana rağmen zihnin seni nereye kadar koruyabilir. Kısır döngüye girdiğin halde doğayı hakimiyeti altına aldığın yanılgısı içindesin. Şu an doğa ve gerçekten kaçış projen olan sanal alanda doğanı oluşturmaya çalışmanı uzaya doğanı taşıma görevini keşfedince bu projenin kaçış değil gerçek amacının bir aracı olduğunu anlayacaksın. 


(Doğada Dımdızlak Dmax tv yayınını izlerken doğaya tekrar çıplak giden çılgın ve cesur yarışmacıları görünce :) yazıyı tekrar okudum.)


  

Demokrasi'de Yeni Açılımlar

Demokrasi iki bin yılı geçkin olarak bilinmesine rağmen üstüne bir şey eklemeden devam etmesi düşünülemez. Bir yönetim tarzının uzun yıllar statik bir yapıda olması o sistemin en iyi şekilde uygulanmasının önüne değişen toplum ve birey düşüncelerinin yaşayış şekillerine yeterli olamaması şeklinde zorluklar çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısı ile mevcut demokrasi gelişen çağımız isteklerine yeterli olmakta mıdır gibi bir soru her zaman her konuda sorulabilir.

Demokrasinin en belirgin özelliği olan seçimlerde oy veren her bireyin hangi oyu kullandığı artık gizlenmesine gerek kalmadığı dönemlere doğru ilerlemekteyiz. Teknolojinin gelişimiyle bireyler sanal ortamdaki ilgilendikleri her konu hakkında iz bırakmaktadırlar. Bireyler ilgi alanlarının öğrenilmesini zaten sanal ortama girerek kabul etmektedirler. Bu haliyle her bireyin ismini ve bilgileri açık olarak oy kullanmaktan çekinmeyeceği dönemlere doğru ilerlemekteyiz. Bir çok ülkede sanal ortamda oy kullanımı başlamış olması artık bireysel olarak oy tercihini kullanırken kimlik bilgileriyle kullanmaları gerekli hale gelmektedir. Böylelikle bir ülke içi oy kullanımlarının sanal ortamda dış etkenler tarafından müdahale edilerek değiştirilme olasılığı da ortadan kalmış olur. Bireyler oylarını gerekçeleri ile kullanmaları yönetimler açısından daha da planlarının nasıl oluşması gerektiği hakkında bilgi verecektir. Sanal ortamda bireysel resmi sitelerden yapılacak açık oylar hem seçimlere dış müdahaleyi engeller hem de ön eleme imkanları seçimin hangi yönde ilerleyebileceğini  gösterecektir. Mevcut yönetimlerin ara istatistiksel seçimler yaparak halkın hangi konular üzerinde değişen fikirleri olduğuna dair geri bildirimler alma imkanı da olabilecektir. Bir birey sanal ortamdaki oy sayfasında nereye oy vereceğini belirterek seçmeli olarak daha fazla istatistiksel soruya cevap vererek işlemini tamamlayabilir. Demokrasi de oy şeffaflığı dönemi olarak yeni bir açılım şekli yapılabilir.

Buna karar verecek olanlar konunun uzmanları olacaktır. Faydaları zararları tartışılarak demokratik olarak ortaya bir sonuç çıkabilir. Kimlik ile oy kullanma hem katılımın tam olmasını da sağlayabilir hem de hızlı ve güvenli olabilir. ABD yapılacak ilk seçimlerde bu yöntem uygulanabilir. Küresel salgının olduğu bu zamanlarda her birey kendi evinden, bulunduğu yerden resmi bireysel sayfasından oyunu ve gerekçelerini belirterek oyunu kullanabilir.

Demokrasinin geleceği bunun gerekli olacağını göstermektedir. Teknolojinin geliştiği zamanımızda iletişimin ve ulaşımın hızla arttığı bir gelişmede demokrasinin ana konusu olan seçim şekillerinin gelişmesinin önünde gizlilik artık bireyleri korunma amacına hizmet etmemektedir. Bireyler daha da açık olarak yönetimden ne beklediklerini belirtmeleri de yeni politikaların önünü açabilecektir. 

26 Mayıs 2020 Salı

Türkiye'de Felsefenin Bunalımı

Cumhuriyetin ilk yıllarından bu yana eğitimde ve kültür alanında felsefe ilgi ve ilgilenilen olarak gelişmesini yavaş sürdürmüştür doğal olarak, çünkü felsefe toplumda ve bireyde bir kaynamış sütün kaymağı niteliğindedir. O kaymak ki sütün içindedir. Süt ısınmalı ve kaynamalıdır kaymağının ortaya çıkması için. Cumhuriyet öncesi ülkemizde temelleri bulunan felsefe sütün içinde kalmış bir türlü ortaya çıkamamıştır.

Yüzyılını doldurmakta olan ülkemiz bir çok kez kaynamış, soğumuş ve tekrar kaynamıştır. Felsefe konusunda kıta felsefesi ele alınmıştır öncelikle kıta felsefesinin temelleri İyonya, Atina ve stao dönemlerinden geçmesi ve modern felsefe ile tamamlaması ile ülkemizinde temeller üzerinde ortaklığı bulunmaktadır bir çok islam filozofu nedeniyle. Temellerimiz aynı iken Avrupa aydınlanmasının felsefenin temellerinden doğarak gelişimini sürdürmüş iki büyük dünya savaşıyla tamamlamıştır. Sonraki aşamalar ise Analatik felsefenin etkisi altında tamamiyle bilimin teknoloji ideası altında ilerlemesini sürdürmektedir.

Ülkemiz üniversitelerinde felsefe bölümlerinin çoğalması ile felsefeci miktarının artması ve felsefe alanında uzmanlaşma gözle görülür hale gelmiştir. Ülkemizde ve küresel olarak süt (olay, olgu ve kavramlar) kaynamaya başlamıştır. Ülkemiz bu zamana kadar ki sürede küresel olarak teknoloji ve felsefe  konularında geride kaldığını bilmekle birlikte bunun nedenleri üzerine durarak arayı kapatma olanağına da ulaşmış durumdadır.

Günümüzdeki, felsefenin bunalımı ise bilgi sorunundan değil, felsefecilerin diyalog, tartışma zemin ve zamanı olanağından yoksun olmalarındandır. Diyalog ve tartışmalar eleştiriye, eleştiriler ise yeni bakış ve araştırmalara yöneltecektir. Birey, toplum, doğa, zihin, insan, küresellik, ekonomi, bilim, felsefe, sanat, din, ilişkiler, değerler, medeniyet, tarih, uzay ve insan, insan hakları, edep, mesafe, güvenlik, özgürlük, bilgi, varlık, anlam, meslekler, eğitim, kurum, ruh, canlılık gibi bir çok konuda fikirlerin bir araya gelme ortamına ihtiyaç bulunmaktadır. Fikirler boşlukta adeta konacağı zihin ve bilinç arar durumdadır. Her fikir sahibi edep ve adap içinde fikirlerini sahiplenmeli ve savunmalıdır. Eleştiri ve kritik kendisine ortam ve zemin bulmak zorundadır. Kutuplaşma, kamplaşmaya meydan vermeden her felsefeci kendi fikrini mevcut bilgiler üstünde ortaya koymalıdır.

Düşünce dünyamızın gelişmesi felsefenin gelişmesine bağlı olmakla birlikte, cumhuriyetten bu yana kaynayan sütün üstünde kaymağın ortaya çıkmaya başladığını söyleyebiliriz. Felsefenin bunalımı bu kaymağın boşa gitmesi anlamına gelmektedir. Buna izin vermemek için zıt fikirlerin karşılaşması, bilinen bilgilerden bilinmeyene ulaşma çabalarının çarpışması, yeni ve eski fikirlerin eleştirisi ve kritiği, fikir sahiplerinin görünür olması ve savunduğunun bilinir olması, tüm bunların olabilmesi için aracıların, mekan ve zamanın olması gerekmektedir.

Monolog felsefe, kendini sınırlamak ve kısıtlamaktadır. Kitaplarda, yayınlarda kalan ve söze gelmeyen, antitezi ile karşılaşmayan fikir ve düşünceleri, felsefenin bunalımı olarak adlandırabiliriz.

Doğru ve gerçeğin ortaya çıkması yanlış denilen bilgilerin enerjisine, antitezine ihtiyaç duyar.


23 Mayıs 2020 Cumartesi

Küresel Salgın ve Post-truth İlişkisi

İnsan yaşamı kendini tekrar eden yaşantıların devamına yatkındır. Düzenlilik ister. Günlük yaşantısının kötü süprizler ile karmaşıklığından kaçınır. Gelecek yaşantılarınında  planlı ve programladığı şeklinde oluşmasını arzu eder. İstikrar isteğindedir.

Toplum yaşamı da düzenli bir akış, büyük sorunların ve krizlerin olmadığı, iyi gelişmelerin haberlerini alma isteğinde ümitlerin olduğu, felaketlerin  yaşanmayacağı, karışıklık ve kaosun görülmeyeceği ve konumuz olan küresel savaşların (iki dünya savaşı) olmayacağı bir gelecek istemektedir.

Geçen yüzyıl bu zamanlarda hem salgın hem de olmuş olan iki dünya savaşın ilkinin bitişinin yüzyılında bulunmaktayız. İki büyük dünya savaşını yaşamış olan her insan için büyük felaket yılları sayılmaktadır o yıllar. Savaşlardan sonra tüm dünyada yeni nesillere bu savaşlar hakkındaki tüm bilgiler eğitim ve öğretimle verilmiş durumdadır. Milenyum kehanetleri toplumlardaki savaş endişesini yok etmeye yönelik olsa da bunu başaramadığı kabul edilebilir.

Geçen yüzyıldaki iki kötü savaştan sonra tüm kültürel yapılar, bu savaşların tekrar olmaması adına bir çok fikir ve eser ürettiler. İnternet ile yerel ve küresel bilgi ve yaşantılar bir araya geldiler. Haberleşme ve dolaşım hızı küresel sermayenin doğuya transferi ile küresel merkez ortadan kalktı. Batıda olan merkez doğuya yayılarak bir denge arayışına girdi. Küresel salgın beklenmedik bir anda ortaya çıkarak günlük yaşayış ve işleyişi durdurdu.

Bireylerin zaman algısının bir yılı toplumlar için yüzyıl olabilmektedir. Bir birey yıl içinde yaşadığı bir felaketinin tekrarını ertesi yıl aynı zamanlarda anarken toplumlar bilinç altında yüzyıllık periyodik anma hissinde olabilir.  Bireyler kendileri için iyi ve önemli günleri yıl dönümü olarak anarken toplumlar yıl, on yıl ve katları, yüzyıl dönümü olarak anmaktadırlar. Felaketleri anma dönümleri pek tercih edilememesinin anlaşılır nedenleri bulunmakla birlikte zihinlerde de hatırlanmadığı anlamına gelmemektedir.

Küresel hafızada, geçen yüzyılın küresel savaşlarının tekrarlanan felaket olasılığına karşı post-truth hali gelişen bir bağışıklık olurken, küresel salgın kendi tehlikesini bulunduğumuz yüzyıl başlarından itibaren bir kısım belirtileri ile birlikte üretilen bir çok fikir ve eserde gösterdiği halde tedbir alınamaması küresel savaş olasılığının küresel salgına yeğ tutulmasının göstergesi olmaktadır.

Post-truth dönemsel küresel savaş tehlikesine karşı oluşan küresel bir huzursuzluk olup bağışıklık kazanmaya yönelik çabadır. Bu çaba, ikinci tehlike olan küresel salgın olasılığına karşı bir çok kesim tarafından yapılan uyarı niteliğindeki bilimsel ve sanatsal çalışmalara karşın yönetimler ve halklar tarafından dikkate alınmasını engellemiştir.

Kültürel ve bilim alanında küresel salgın olma olasılığının çok yüksek olduğu ortaya konurken yönetimler ve halklar küresel savaş olasılığını bilinç altlarında öncelikli olmasından dolayı küresel salgın olasılığına karşı kayıtsız kaldıkları ortaya çıkmaktadır. Savaş olmaması sevindirici iken ikinci felaket olan salgının yüzyıl tekrarını beklememenin verdiği sorunu bugün evlerimizde kalarak öğrenmekteyiz.

Bu bilgiler ışığında küresel salgın sonrası küresel yaşam iki büyük tehlikeyi de atlatmanın rahatlamasını yaşayacak ve bilimsel, felsefik, dini ve sanatsal hedeflerin doğa ve insan anlayışındaki gelişimler ile çevre sorunlarının çözülmesinde işbirliğinin artması, ulus devletlerin korunarak küresel birliğe doğru ilerlemesi beklenebilir. 

İkinci dönüm noktası olan yirmi yıl sonrası için de gerekli önlemler alınarak işbirliğinin ve anlaşmaların yapılması ile uzay çalışmalarının hız kazanacağını tahmin etmek zor değildir. 


17 Mayıs 2020 Pazar

Kurumlarının Ruhu

Özel ve resmi kurumlar cumhuriyet ve demokrasinin vazgeçilmez oluşumlarıdır. Sistemin işleyişi ve devamı için olması zorunlu koşullardır.

Fiziksel olarak binalarda onların temsilini görmekteyiz. Eğitim kurumları denilince okul binaları zihnimizde canlanmaktadır.

Küresel salgın zihnimizdeki bu kurumların fiziksel temsillerine nasıl bir etkide bulunacaktır.

Cumhuriyetin ilk yılları ile başlayan okul inşa temelinde kurumun kalıcı olması koşulu olan standart oluşturma ve ülke geneline yayma planı bulunmaktaydı. Öyle de oldu tüm ülkedeki okul fiziksel standardı oluşturuldu. Basit, yalın ve kullanılışlı olma amacında. İlk zamanlar ilkokul birinci sınıfta olan öğrenciler aynı öğretmenleriyle ilkokul son sınıfa kadar öğreten öğrenen ilişkisi içindeydi. Bunun en temel nedeni öğretmen azlığı ve sistemin oturması için az hareketlilik esasıydı.

Modern ilkokul ve orta öğretim okullarında genel olan öğrenciler okul hayatlarında bir çok öğretmenden öğretim almakta olup öğretmenliğin artık bir kişilik değil bilgi merkezi olmasına yol açmıştır. Öğretmenlerin bir çok yer değiştirme durumu onları kişilik oluşumundan bilgi kaynağı konumuna yöneltmiştir.

Küresel salgın günlerinde eğitim kurumlarının hem fiziksel hemde öğrenmenin bilgi kaynağı değişmek zorunda kalmıştır. Eğitim kurumlarının fiziksel hali (okul binaları) ve birebir öğretim veren bilgi kaynakları (öğretmenler) zihinlerde yerlerini korusalar da sanal ortamda belli sayıdaki bilgi kaynağı öğrencilerin geneline bilgi sunmaktadır. Öğrencilerin zihinleri ulaşırken, bedenlerin hareketi kurumların ruhuna ulaşamamaktadır. " Gitmek" eylemi yerini " Saatinde öğrenmeye hazır olmak " eylemine dönüşmüştür.

Temel toplumsal kurum olarak eğitim kurumlarından başlanmasının nedeni insanlığın sahip olduğu tüm kültürel ve medeniyet unsurlarının yeni nesillere aktarılması gibi önemli bir işlevinden dolayıdır.

Sağlık ve dengi yönetim kurumlarının çalışma esasları ve şekilleri her ülkenin kendine özgü yasaları ile belirlenmiştir. Sağlık çalışanları hem bedensel hemde ruhsal olarak kurumlarında bulunmaktadırlar.

Sağlık kurumlarının ruhu çalışanlarıyla birlikte yeryüzündeki haber bekleyen tüm bilinçlerde dolaşmakta ve varlığını hissettirmektedir.

İnsanın oluşturduğu her eserde, inşa ettiği her temelde onun ruhunun yansıması vardır.

Kurumların fiziksel halinin inşası ve kurulduğu günden bu güne değin çalışmış insanların ruhları bulunmaktadır, her kurumun gelişmesindeki katkılarının yansıması şeklinde.

Kurumların ruhunda bireysel duygu hallerini temsil niteliğinden toplum ortak vefa duygusuna geçiş vardır.                                                                                                                                              

Toplumsal vefa duygusu tür içgüdüsünden gelmektedir ve her tür olmaya aday canlının 
genetiğinde aktif olmaya hazır olarak bulunmaktadır. 

Kurumların ruhunda toplumsal vefa duygusuna sağduyu ve onun ortaklı eşlik eder.

Şimdi ev denen aile kurumuna sığındık, küresel salgın tehlikesine karşı. Aile olmamış bireyleri de taşımakta ev kurumları. İnsanın temel ve başlangıç kurumunda bulunmaktayız şu an. Yüzyıllar öncesi dönemde mağaradan ilk yaptığımız basit kulübelerimize geçer gibi haldeyiz. Bizlerin güvenliği olan ev duvarlarının içinde bulunmaktayız. O dış duvar zarımızın içinde dış dünyadan gelebilecek tehlikelere karşı korunma amacındayız tıpkı ilk hücrenin dış zarını oluşturma aşaması gibi. Ev kurumunun ruhu bizlerden gelmekte.

Bireysel kurumların temeli ve başlangıcında birey ve aile ile onun korunması amacıyla oluşturulan ev bulunmaktadır. 

Bireyin ve ailenin temel kurumu, merkezi, dış dünyadan onu özel kılan evidir.

Bireyler enerjiyi içinde taşıyan madde halindedirler. Hareket etme, ilişkiler, madde ve enerji üzerine etki haline geçişler enerji formunda olduğu halleridir. Maddeye etki etme şekil verme yani kurum (fiziksel bina) oluşturma hali enerjiyi dondurma davranışıdır. Kurumlar enerjinin donmuş örnekleridir. Kurumların amacı vardır. Ortaya çıkışı ve devamı için oluşturulurlar. Kurumların içindeki insan amaç ve hareketleri o kurumun ruhunu oluşturur. Eğer bir kurum amacını tamamlamış ve kullanılmamaya başladığında artık ruhunu da kaybeder. O ruh sadece bilgi olarak insan hafızasında ve yazdığı kayıtlarda kalır tarih olur. İnsanlık tarihi de biz insanlığın ruhunu yansıtır. Canlılık ruhu evrene etkisinde ortaya çıkar. Madde ve enerjiye etkilerinde oluşur. Diğer canlılarla etkileşiminde, iletişiminde gelişir. Canlı ister dna'sındaki yazılanı yaşasın isterse de o yeni etkilerde bulunsun tüm hareketi ruhunu yansıtır. Canlı ruhu madde ile enerji etkileşiminden doğması nedeniyle bir canlının ölmesi halinde onun ruhu büyük enerji akışına katılır bedeni parçalanırken. Her ruhsal hareket evrence kayıt edilir. Nereye kaydedildiğini bilemeyiz. Bir atoma olabilir. Bir atom altı sicime de olabilir. Kaydedilen bilgi her zaman tekrar ortaya çıkma olasılığı bulunmaktadır. Tekrar ortaya çıkan canlının bu ruhu iyi ve kötü olarak değerlendirilmez. Akış ve ilerlemedeki yeri ve etkisi üzerine durulabilir anca bize göre bu devasa evrende.

Bu teorimizin ışığında her canlının ruhu özelleşmiş enerji biçimidir. Her kurumun ruhu onun ortaya çıkış amacında ve kullanılma sürecinde oluşur.




Duyular ve Duygular

Duyarız müziği, bir an ahenkli sesin kulaklarımızdan zihnimize yansıdığını hissederiz. Müzik devam etmektedir, havada salınan çiçek kokusu misali, sahile vuran dalgalar gibi, esen meltemlerin tenimize değmesi, ufka bakışımızdaki odaklanma çabası gibi akar müzik kulaklarımızdan zihnimize.

O ezgiler, sesler zihnimizde yerleşir, duyudan duyguya geçiş anları başlamıştır artık. Mekanla birleşir nağmeler, nesnelerle bir olur tüm ritimler. Müzik ve sesler canlanmaya göze görünmeye başlarlar mekan ve nesneler ile. Yaşadıklarımızın tekrarını hissetmek, yaşayacaklarımızın isteklerimize göre olmasını istemek. Bir müzik ve şarkı bölünür tüm zihinlerde aynı hali ile farklı yaşantılara dokunur tüm sihiri ile. Ne kadar dinlense de tüketilemez bir sonsuz kaynaktan gelen zemzem suyu gibidir adeta.

Kişilerde dolaşır anılar halinde müzik birbirine bağlayarak. " Bizim parçamız ", " Senin sevdiğin şarkı ", milli müzik ve şarkı olarak, uzak ve yakın tarihten gelen yaşanmışlıkların tüm müzikleri ve şarkıları birer duyguya dönüşmüştür artık. O ezgiler ahenkli sesten, birer anısı, yaşanmışlığı olan duygulara dönüşmüştür.  Tanıdık ezgiler havada süzülüp kulağımıza oradan zihnimize geldiğinde bir durur, hatırlarız ve duygulanırız. Duyu ile zihnimize yerleşenler, duygularımızla kalpten başlayan bedeninin iç yaşantısına dönüşür tüm hücrelerdeki yakamoz ışıltısı dolaşır bedenimizde bir uçtan bir uca. Hücrelerin bedeni algılaması ve sağlıklı olma göstergesidir bu kıpırtılar. Canlılığın çoşkusudur duyguların yaşanması tüm bedenimizde.

Tılsımlı tınıları dinlerken içimizde kıpırdar sanki kanımız, bir el mesafesinde hissederiz, uzanıp da alabilecekmişiz gibi istediğimizi. Varlık zamanda durmuş, ezgiler süresince ilerlemektedir adeta. Taşma, fışkırma, sıçrama eylemlerine doğru bizleri itmektedir dakikalar sonrasında.  

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Boşluktan Yere İniş

Yağmur hiç yağmıyor, rüzgar da esmiyordu bu boşlukta. Boşlukta her yer aynı idi hareketler de öyle. Yön yoktu, ileri ve geri gidilen düz bir çizgi gibiydi adeta. Orada güneşin etkisi en aza iniyordu. Karanlık daha hakimdi.

Boşluk çok büyük ve genişti. Boşluktan yere inilmesi arası çok zaman geçecekti. Boşluktaki zaman çok uzun sürdü. Soğuk ve sıcaklık, oksijen ve karbondioksit oranları boşluktaki varlığa  en büyük etkiyi ediyordu. Bu oranlara göre varlık çoğalıyor veya azalıyordu. Boşlukta duygu, düşünce, yoktu. Hızlı bir yaşam hüküm sürüyordu orada. Durmayan ve sürekli hareketin varlığı geliştirmesi şeklinde ilerliyordu. Düşüncenin bedene yansımasını görebilirdiniz orada. Renklere, çıkıntılara, dikenlere, daha hızlı olmaya, esnek davranmaya yansıyordu tüm düşünceler. Duygu ise yoktu bu hızlı hareketin ortasında. Duyuların gelişmesinden duygu oluşumuna izin yoktu. Duyu, hareket ve düşüncenin bedene yansıması vardı.

Boşlukta her türlü canlı birbiriyle rekabet halinde idi. Bu hayatta kalma mücadelesinin rekabeti idi. Boşluk sulardaki hayattı. Sularda yaşayan canlıların hayatı. Boşluk suyun içindeki yerden bağımsız olan her türlü balık türünün suda yüzmesi, avlanması veya av olması hali. Ne yerde ne de havada idiler. ikisinin ortasında sudaki boşlukta bulunuyorlardı. Hala da öyle. İlk zamanlardaki gibi yaşama kanunları aynı boşluk kanunlarına uyuyorlar. Büyük balık küçük balığı yer, hızlı yüzen, daha çabuk büyüyen, saldırı ve savunmasını geliştirenler hayatta kalır ve çoğalırlar. Yapamayanların nesli biter, daha yere inmeden.

Sudan karaya çıkış boşluktan yere iniştir. Artık yere bağımlı hareket başlamıştır. Isı,nem, ağırlık, hareket şekli önemlidir. Önce yer ile bağlantı organları sonra da ilerleme hareketleri. Yerde boşlukta olmayan bir çok özellik bulunmaktadır. Görüş ufku artmıştır. Görme puslu olmaktan çıkmış netleşmiştir. Gece hareketi boşluğun aksine durmuştur. Yer boşluk kadar dolu değildir. Rekabet şartları azalmış, hayatta kalma şansı daha da artmıştır. Yeri işgal eden ilk önce bitkiler olmuştur. Önce gelip tüm yeri doldurmuşlardır. Boşluktan gelenlerin kendilerine saldıracağını bilselerdi hareket etmeyi tercih etmenin yollarını ararlardı belki de. Fakat o kadar çoktular ki anlaşılan en güçlü savunmalarını keşfetmişlerdi zaten, sayıca ve çeşit olarak  geniş alana hızlıca yayılma ve büyüme yeteneği. Yerin eşsiz ve bolca bulunan besininden yararlanma yeteneği, başka canlıdan beslenme ihtiyaç duymamanın özgürlüğü. Güneş, su ve toprak en çok bulunan değil miydi yerde. Bitmez ve tükenmez bu kaynaklar sayesinde türlerini hangi canlı bitirebilirdi ki.

Fetüs, dokuz ay boşlukta gelişmektedir. Yere inişi sırt üstünde durmakla başlamaktadır. Sonra emekleyerek ve nihayetinde ayakları üzerinde devam etmektedir yaşamına. Ölürken de sırtüstü kalınmaktadır omurgamıza son kez yaslanarak.

Bizlerin, o boşluktan yürümeye kadar süren temel aşamalardan geçtiğimizin göstergesidir, yaşadıklarımız.

7 Mayıs 2020 Perşembe

Dünya'nın Dönme Hızı Azalıyor mu ?

Dünyanın dönme hızı azaldığını iklimlerin gecikmeli gerçekleşmesinden tahmin edilebilir mi ? Dönme hızı artsa idi mevsimsel olaylar erken başlayacak olup yavaşlaması halinde gecikmenin gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Dünya oluşumundan bu yana dönme hızının değişim gösterdiği tahmin edilmektedir.

Mevsimsel zamanın gecikmesinin iki nedeni olabilir. Kutuplardaki değişim ve dünyanın dönme hızının azalması. Eğer kutuplar neden ise yeryüzü dengesini korumak adına son çözüm olabilir. Kutuplardaki buzulların erimesi ile karaların eksilme olasılığı bulunmaktadır. Bu da tufanların, yağmur ve fırtınaların daha güçlü bir şekilde artması anlamına gelmektedir. Kutuplar denge kurmada yeterli olamaz ise yerkürenin dönme hızı azalacak ve her azalmanın kritik aşamalarında büyük felaketler ortaya çıkabilecektir. Bu işaretler geldiğinde artık biz insanların hızı azaltıcı nedenleri ortadan kaldırmak için harekete geçme vaktimiz geldiğini anlayacak ve yeryüzüne olan tüm olumsuz etkilerimizi gözden geçirme zorunluluğunda olacağız.

Petrol ve kömür toplu canlı ölümlerinin kanıtı olabilir mi ?

Bilim şu an içinde yaşadığımız dünyamızın yaşının yaklaşık dört milyar beş yüz kırk milyon yaşında olduğunu tahmin etmektedir. Canlılığın ortaya çıkması da dünyanın oluşumundan yaklaşık beş yüz milyon yıl sonra başladığı tahmin edilmektedir.  Canlıların ilk ortaya çıkışı ile bilinen tarihine kadar olan sürede bilmediğimiz canlı türleri neler yaşamıştır. Dünyanın dönmesinin durması gibi büyük felaketler yaşanıp toplu ölümler yaşanmış mıydı ?  Eğer dünya daha önce durdu ve tekrar hareket ettiyse bunu bilimsel olarak nasıl anlayabiliriz. Durma süresi ne kadar sürdü ? Hareket etmeye başladığında aynı yöne mi yoksa ters yöne mi dönmeye başladı ? Kömür ve petrolün toplu halde ayrı yerlerde bulunması bu bölgelerdeki canlıların toplu halde öldüklerine mi işaret etmektedir ? Bilim kömür ve petrolün oluşumlarının nasıl başladığını ve devam ettiğini bulabilmiş midir ? Şu an bilgiler bitkiler ve bakteriler hakkında olsa da farklı canlılar hatta günümüz canlıların ara formları kömür ve petrol oluşumunda mı bulunmaktadır ? Bilimin ara formları fosil olarak bulamaması kömür, petrol ve doğal gaz haline geldikleri için olabilir mi ? Dünyanın oluşum süresinden günümüze daha çok bilinmeyen ve karanlıkta kalan bilgileri olduğuna hiç de şüphe bulunmamaktadır.

Canlanmayı veya uyanmayı bekleyen hücreler

Bazı kıyaslamalar ile uzun zaman algısını anlaşılır hale getirmek mümkündür.1000 yılı bir saniye olarak alırsak dünyanın yaşı bu hesaplamaya göre 1 ay 22 gün olur.

50 yılı bir insan ömrü ortalaması olarak alırsak 90 milyon 800 yüz bin insan ömrü yapar. 50 yılı bir saniye olarak alırsak dünya yaşı 3 yıl eder. 100 yılı bir saniye olarak ele alırsak dünyanın yaşı 1 yıl 5 ay eder. Böyle kıyaslamalar ile zihnimizde uzun zamanları kısaltma, kavranılabilir hale getirebiliriz. Kavranılmış olan bu zaman algısının içine önemli olayları yerleştirmek ve değerlendirme yapmak daha kolaylaşmaktadır. Bu satırları okuduysanız ve zihninizde canlandırma yaptıysanız eğer yeni nöron hafıza hücreleri oluşturdunuz demektir. Bilgi taşıyan her konuşma ve yazma yani dilimizi her kullandığımızda düşüncede yer bulması halinde beynimizde hafıza hücreleri, nöronları oluşmaktadır.Kullanılan hücreler beslenip korunurken, kullanılmayanlar en az enerji harcayarak yarı canlı yarı cansız bir şekilde durmaktadırlar. Yapay zekada yapılması en zor kısım bu kısım olabilecektir. Canlanmayı veya uyandırılmayı bekleyen hücreler belki de rüyalarımızda aktif olabilmekte olup varlıklarını korumanın bir yolu olarak bu yöntemi bulmuş olabilir bedenimiz, zihnimiz. Aklın bedende, beyinde oluşumunun yapı taşları da bu olgudan çıkmaktadır belki de. İnsan aklı gelişiminin bu hücre davranış şekli ile oluşabileceği ön görüsünde bulunabiliriz.

Psikanalizde yeni açılımlar

İnsan beyninde oluşmuş bilgi hücreleri, bilgi nöronları kullanılmadığı zaman en az enerji ile varlıklarını sürdürme çabasındadırlar. Beyin ve beden de bu hücreleri korumaya yardımcı olmaktadır. Bu hücreler veya nöronlar varlığını nasıl sürdürecektir kullanılmadıkları halde. İnsan zihni günlük yaşantı içinde bazı düşünme ve fikir pratikleri yapmaktadır zorunlu olarak. Basit ve karmaşık bu pratikler hafızaya kaydedilirken nöron iletişim ağlarından geçerken arada uykudaki veya yarı canlı yarı ölü hücrelerin üzerinden de geçmektedir. Uykudaki bu nöronlar bilginin nöronlar arasından geçerken köprü, iletken görevini üstlenmektedirler. Dolayısıyla bu geçişler onları da beslemekte varlıklarını belirli belirsiz korunmasına yardımcı olmaktadır. Dolaşan bilginin üzerinden geçtiği uykudaki nöronla ilgisi bulunmasına rağmen bilinç bunu saptamaz ise uykudaki nöronlar uyarılmış olurlar. Bilincin etkinliği dışında işte bilinçaltı dediğimiz tüm olaylar bu nöronlarda saklıdır. Bilinç dolaşan bilginin uyuyan nöronlar ile ilgisini fark eder ise o aşamada bilinç altından bilince dahil olmaktadır o nöron ve bilgiler. Uykudaki nöron bilince dahil olunca uykudan uyandırılmakta ve aktif çalışmasına devam etmektedir.  Diğer uykudaki nöronlar ise üzerinden kendisi ile ilgili bilgi geçmesine rağmen bilinç bu saptamayı yapamadığı için gece bilinç kapanmış ve dinlenme halindeki uykudaki bu nöronlar aktif hale gelebilmekte ve bilince kendileriyle ilgili bilgilerin beyinde dolaştığı halde bilinç tarafından fark edilmediğinin sinyalini vermeye çalışırken rüyalar oluşmaktadır. Dolayısıyla psikanaliz rüya yorumlarından dikkat edilmesi gereken günlük yaşamda uykuda olan nöron hücrelerin yani bilgilerin yeni bilgiler ile bağlantısının bilinç tarafından kurulması gerekmektedir. Bu olayı bir çok beden ve zihinler başaramamaktadır. Zihnen edinilmiş bilgilerin nöronlar arasında bağlantı ve ilgi kurulabildiği ölçüde sağlıklı bir zihin ve bedenin varlığı mümkündür. Bir örnekle konuyu ilerletelim. Zihin bir hedef belirlemiş ve bu amaç için plan yapmış olsun, dolayısıyla bu amaçlar hafıza nöronları oluşturacak ve gelecekte olduğu için bu nöronlar uyku haline geçerler ta ki vakti gelince uyansınlar. Zihin gelecek hakkında bilgiler alırken aldığı bazı bilgiler uymakta olan mevcut nöronun üzerinden geçmiştir doğal olarak, bu geçiş aşamasında nöron kendisiyle ilgili bilgi geldiğindi anda uyanır, kendi ile ilgili değilse iletimi yapar o arada enerji ile beslenir bir iletken olarak. Burada dolaşan bilginin nöronla ilgili olduğunu varsayalım. Nöron uyanmıştır. Ama bilinç bunu saptamamıştır. Ne olacak şimdi. Nöron bilince bu bilginin kendisi ile ilgili olduğunu nasıl aktarabilir. Nöron kendisi ile ilgili olan bu bilginin oluşması ile kendi varoluş amacının da ortadan kalkması anlamına geliyorsa ne yapacaktır ? Doğası gereği durumu olduğu gibi mi kabullenecek yoksa varlığını korumak için rüyalara nasıl bir yansıması olacaktır. Bilinç dolaşan bilginin uyuyan nöronla bağlantısını fark ederse neler yapacaktır ? Eğer nöronun varlık gereğinin ortadan kalkmasını saptayan bilinç o nöronu başka bilgi için şekillendirebilir mi yoksa ortadan kalkmasını m isteyecektir.

Rüyaların yorumunda yeni bir bakış açısı

Bilginin oluşumu uyuyan nöronun varlığının korumaya ve gelişimine yönelikse ve bunu nöron fark edip bilinç fark etmez ise nöron bunu bilince rüyada nasıl haber verecektir. " Bak bu bilgi benimle ilgili idi, fakat sen bunu fark edemedin" derken hangi rüya şekillerini yansıtacaktır zihne. Uykudan uyanan zihin rüyasındaki olayların hangi nöronu tarafından uyarıldığını ve dikkat çekmesini istediğini nasıl anlayacaktır. Zihin günlük yaşantı da biriyle konuşurken telefonda. ikinci bir kanaldan (tv, internet, radyo)  bir haberi izliyor veya bilgiler alıyor olsun, İkinci kanaldan gelen bilgiler uykudaki bir çok nöronu aktif ettiği halde zihin konuşmasına daldığı için bunu fark etmesin.  Bu örnekler günlük yaşantı hakkında olmasına rağmen uzun yaşantı üzerine nöron bilinç ilişkileri üzerine de araştırmalar yapılabilir. Bazı uzun süreli zihinsel faaliyetleri, kalıcı travma ve şokları, aile ve akrabalar, işle ve sistemle ilgili yaşantılar gibi kısa ve uzun vadeli zorunlu, keyfi, ihmal edilmiş nöron oluşumlarının bilince yansıması olarak rüyaları yeniden değerlendirme sürecine girmemiz gerektiği görülmektedir. Özellikle tekrarlanan rüyalar kronik bir soruna işaret ediyor olabilir. Rüyaları amaçlar, anormal yaşantı deneyimleri, sabitlenmiş hayaller, farkında olmadan beslenen hayallerin nöronlarda canlılığının devam etmesi sorunları gibi bir çok psikolojik sorunların çözümünde bilinç sahiplerinin karmaşıklaşmış bilinç nöron ilişkisini belirlenmesiyle olabilir. Fikir ve kavram bilgilerinin duygularla karışarak karmaşık bir yapı oluşturma olasılığı psikanalizi daha da zihinleri bilgilendirici adeta eğitim ve öğretim süzgecinden geçirmesiyle bireydeki zihinsel aydınlanma sürecine büyük etki etmesi gibi zor bir çalışma beklemektedir. Rüya tabirlerinin nöron bilinç ve bilgi ilişkisinde çözümlenmesi mümkün görünmektedir. Rüyada görülen nesne ve olayların görülme ve kanı istatistiğine göre değil, her zihnin bilincine göre yorumlamak daha gerçekçi olacaktır. Bu tarzda yapılacak rüya çözümlemelerinin tecrübesiyle çözümleme metotları geliştirme imkanı olacağı da öngürülebilir.

Milyar ve milyon gibi süreler karşısında bilimsel yöntemler ne kadar güvenilir bilgiye ulaşabilir. Zaman testlerimiz güvenilir midir ? Araştırmaların ne kadarı bilimsel olarak yayınlanmaktadır ? Gizlenen saklanan bilgiler bulunmakta mıdır ? Eğer gizleniyorsa onlara nasıl ulaşacağız ? O bilgiler bize nasıl ulaşacak ?! Bilgi insan ilişkisinde bilginin bir doğası olan bilgiyi aramayan ve bulamayan insana bilgi kendini zorla gösterme eğiliminde olduğudur. Bunun en belirgin göstergesi zaten canlı dna'sından başlayan bilgi ile olan sıkı bir ilişkisi olması ve akıl ile bu ilişkinin daha belirgin hale gelmesidir. Dolayısıyla gördüğümüz her yere, yıldıza ulaşır, düşündüğümüz her fikrin, teorinin bilgisine ulaşırız. Ya biz ona, ya o bize ulaşır. Doğa kanunlarının sürekliliği gibidir bu ilişki. Ufukta ne görür isek ona ulaşırız bizlerin yaşamı yetmese bile bizden sonraki nesiller ulaşır, ne duyduysak ona bir anlam veririz er ya da geç beynimiz öyle çalışıyor, ilk alınan duyu bilgisi kayıt edilir zihnimize ve artık hedefimiz olur. Keşfedilene kadar, ulaşana kadar hep o bilgi bize hatırlatır kendisini zihnimizde. Gelen yeni bilgiler ile zihnimizdeki ilk kayıtlar birleşirler, bütün haline doğru şekillenirler ve anlam oluşma süreci tamamlanana kadar devam ederler.




Dünya hızın azalmasının nedenleri başta çevresel sorunlar, uydu sayısının artması ve biz insanların yeryüzündeki (kara, deniz ve hava) araçlarla yaptığımız hızlı ve yoğun hareketimizin artması, mega şehirler ve yüksek binalar gibi bir çok etken sayılabilir.

Dünyanın dönme hızını azaltılması hiç de kolay olacak gibi görünmese de geometrik artan tüm etkenler, kelebek etkisi deyimini doğrulayabilir.

Dünya Duracak mı ?

Dünyanın hızının azalmasının sürmesiyle dünyanın duracağı endişesini taşımamız boş bir kaygı sayılmamaktadır.

Dünya durursa canlı için tehlikesi nedir ?

Bu konuyla ilgili bir çok fikir ve teori bulunmaktadır. Durmuş dünya halinde canlılara nasıl etkilerde bulunacağına ait tüm teori ve fikirlerin ortak noktası tüm canlılara özellikle biz insanlara son derece zararlı olacağıdır. https://www.youtube.com/watch?v=72ojoR6pCU4  Yer çekimi ve kara kıtaları azalacak, okyanus, sera ve yer altı kentleri çözümleri yine insanlığın birlik içinde olmasını gerektirecek. Doğa üstü ve önlemez bir oluşum ise ne yapılabilir. (Dünyanın durma tehlikesi kıyameti hatırlatmaktadır. Belki de dünyanın duracağına ait ilk bilimsel kanıtı sunan kişi birinci sur'a  üflediğinin habercisi (israfil) olabilir. )


1 Mayıs 2020 Cuma

İnsan Duygu ve Yaşantı Haritası

İnsan Duygu Haritası (Tablosu)

Duyguların haritasını oluşturma teorimin altında yatan düşünce duyguların birbiriyle bağlantılı olduğudur. İnsanlığın gelişimiyle duyguların da bu süreçte değişimle artan bir duygu çeşitliliğine yol açtığı izlenimi bulunmaktadır. İnsanlığın evriminde fiziksel evrim yanında duygusal evrimini de incelemek gerekmektedir. Duygu haritasını başlatmak canlılığa ait içgüdüsel hareketlerin duyguya dönüşümünden başlatmak duyguların zamansal oluşum ve gelişimi açısından bir gereklilik gibi görünmektedir.

İnsanın duygu haritasını, tablosunu çıkarma çalışmalarımda fark ettiğim ilginç bir durum duyguların diğer duygulara bağlanmasının eylemler aracılığı ile olduğudur. Özellikle duyguların başlangıcı ve temeli eylemden çıkıyor olması.

Duygular oluşum temeline göre :
1 İlk (İlkel) duygular
a) Kalıtımla gelen
b) Etki-tepki ile oluşan

2. Kültürel Duygular
a) Kalıtımla gelene eklenen
b) Etki-Tepki oluşumuna eklenen

Kültürel yaşanmasına göre :
a) Bireysel
b) Toplumsal

Duygularımızın başlangıcını etki- tepki fiziksel hareketin açılımları olarak başlaması onların hiç de anlaşılması güç olmadığını ortaya koymaktadır. Duyguların zihnimizde ve ilişkilerde karışık halde durması ona ait bir tablonun veya haritanın olmamasından olabilir. Bunu başarabilirsek duyguların karmaşıklığı ortadan kalkacaktır. Bu tezimin bilimsel yanı bulunduğuna inanıyorum. İşin zor kısmı bütün duyguları tablodaki yerine koymak hem çok zor hem de uzun zaman alacak bir iş olması. Çünkü bu çalışma başlı başına bir grup psikologun ve psikiyatri bilim insanların yapması gereken büyük bir tez çalışması olabilir.
 Yukarıdaki tablo örneğindekinden daha düzenli ve detaylı bir bir duygu haritası çıkarılacağından eminim. Bilim insanların bu konuyla ilgilenmesi ve tez hazırlamaları kendi alanlarında büyük bir adım olabilecektir.
                                                                ETKİ     -       TEPKİ
                                                                    I                     I
                         ---------------------------ÖFKE    -       KORKU------------------------------------
                         I                      I                    I                      I                                 I                     I
                         I                 Hareket              I                      I                         Durgunluk              I
                         I                 -------- ----  Saldırı--           Savunma---------------- Kaçma            I
                         I                 I                I              I                  I----------------------                      I
                         I                 I                I              I                  I                   I               I                I     
                         I             Fiziksel    Zihinsel  Araçsal     Fiziksel    Zihinsel   Araçsal                I
                         I                 I                I                                  I                 I                                  I
                         I            Bedenle        Dil                           Beden         Dil                     -------- I
        Devamı------- --Durması                                    Belirsizlik   -----   Devamı----I-Durması                    I    I     I                I                                                  I                                I                       I
         I    I     I              Sakinlik                                    Kaygı                        Acı            Rahatlama
      Haz  I   Hayal
              I   Kırıklığı                     
      ---- Zarar--
       I               I                                 
Kendine  Başkasına







                                                SEVİNÇ ---------------------------------   ÜZÜNTÜ
                                       I ---------I------------I                               ------------I---------------
                                       I             I                  I                               I         Haz-Acı                I
                                       I          Haz-Acı   İstenmeyenin              İsteğin   Dengesizliği          I
                                    İsteğin    Dengesi   Gerçekleşmemesi  Gerç.memesi             İsten.yenin
                               Gerçekleşmesi                                                                               Gerç.mesi

                                     
                                   

                                  
Gurur, birey ve toplumda kendi içinde doğal halde bulunurken, başka birey ve topluma karşı görünümünde övünç olarak değişime uğramaktadır. Bireylerin ve toplumların birliğinde ise gurur olarak kendisini doğaya ve hayata karşı bir doğal duygu ve his olarak yaşanmaktadır.

İnsanın Yaşantı Haritası (Tablosu)

İnsan yaşam haritasını çıkarmaya karar verdiğimde tablonun merkezini " Günlük Yaşantı " olarak oluşturulmasıyla başlanmasının en uygun karar olabileceğini düşündüm.
Günlük yaşantı merkez baz alındığına değişen yaşam zamanlarına karşın değişmeyen olguların onun etrafında genişlediğini fark ettim.

Ancak olay, olgu, eylem, ilişkiler, insan, zihinsel, bedensel, mekansal, zamansal gibi bir çok sabitin bu günlük yaşam değişkenin etrafına yerleştirmenin hiç de kolay ve çabucak olmayacağını fark ettim.
Bir çok eylemlerin ve ilişkilerin birbiriyle iç içe veya sonuçların birleşmesi gibi ilginç ve zor düğümler halinde olması merkez " Günlük Yaşamın" etrafında hangi yönlere yerleştirilmesi de başlı başına bir uzun ve sıkı bir çalışma gerektirdiği sonucuna vardım.
İnsan yaşam haritası (Tablosu) yapılması halinde bireysel ve toplumsal karışıklıkların çözüleceğini, eğitim, öğretim, meslek, kültür gibi bir çok konuda sorunların çözüleceği iyimser bir tahmin olmaz.



İnsan yaşam tablosu, sosyoloji, psikoloji, felsefeci, insan bilimleri, kamu yönetimi, ekonomi gibi bir çok alanlarda toplanacak bilim kurulunun çalışmasıyla ortaya çıkabilecek büyük bir birey ve toplum projesi gibi durmaktadır.

Bu çalışmaya başlarken fark ettiğim önemli sayılabilecek bir konu olan dilimizdeki tüm eylem ve düşünce, olay ve olguların bu tabloya eklenebileceği idi. Dolayısıyla bahsedilen herhangi bir olgunun nerede durduğunu tabloda görmemiz olasılığı felsefik olarak metafiziğin ilerlemesinde de bir aşama oluşturacağı görülmektedir. Karışık ilişkiler ağının eylemler sınırından, düşünsel aşamaların birbiri ile bağlantılı kavramların, tümleşik sonuçların, kesişimlerin, birleşenlerin anlaşılır olması bireysel ve toplumsal yaşantı için yeryüzünün açık ve net haritasını çıkarmak gibi olacaktır.

İnsan Duygu ve Yaşantı haritası büyük bir yap-boz (puzzle) gibi karşımızda durmaktadır. Fakat tamamlanabilir olması da önümüzde insanlığa ait yeni ufuklar açma olanağını da sunmaktadır.