29 Ocak 2023 Pazar

İnsanlık Kültürü ve Doğa İlişkileri - 11

 


Doğadaki ve çevremizdeki tüm böcek, kuş, sürüngen, balık ve memeli hayvanlara baktığımızda biz insanlar için geçmişe bakmış gibi olmaktayız. 

En yakın geçmişimizde köpek, kedi gibi diğer evcil hayvanlar bulunurken, bizden uzakta ve bizimle yollarının kesişmemesi gereken eski rakip ve vahşi hayvanlar uzak geçmişimizi hatırlatmaktadırlar. 

Evrimsel aşamalarda iki önemli olgu öne çıkmaktadır. Birincisi tür ve cinslerin negatif genetik kayıtlarının pozitifleri ile birleşmesi için çevre ve iklim şartlarına uyumlu olabilmek ve çevre ile iklimdeki değişimleri yeni nesillere negatif kayıtlarını aktarabilmektir. Üremeler bu değişen ve gelişen çevre ve iklim şartlarının birer haber iletme, bilgi aktarma ağları, frekansları, kanalları olabilmektedir. İkincisi ise diğer canlıların varlığının oluşma amacının kendilerinin yok olmasına bağlı olması olasılıklarına karşı korunma yöntemleri veya kendi varlığının başka canlı cins veya türünün yok olmasına bağımlılığının sürdürülmesini sağlamaya çalışmak olacaktır. 

Biz insanlar bu iki önemli yani çevre ve iklim şartlarına uyum için enerjiyi kullanırken ve teknoloji ile korunurken, bizim yok olmamıza bağlı varlığını devam ettirebilecek canlı türün oluşumuna da fırsat vermedik. Varlığımızın devamı için yok olacak canlı çeşidini de çok sayıda arttırmış durumdayız. Dolayısı ile evrim ilkelerinin tüm olasılıklarını denemiş ve başarılı olmuş durumdayız şu ana kadar. 

Bakteri, mantar ve bitki dışında her türlü canlı bizim geçmişimizdir. Onlara bakarken tarihimize bakmaktayız. Hayal gücümüz şu an bitki, mantar ve bakteri olmanın nasıl bir şey olduğuna dair bir ipucu bulmakta zorlanmakta olmasına karşı diğer tüm canlıların nasıl olduklarına, yaşadıklarına çevre ve iklime, kendi türleri, var olmalarının bağlı olduğu türlere ve kendi yok oluşlarına neden olan türlere karşı nasıl davrandıklarını, nasıl korunma ve saldırı  tarz ve eylemlerine girdiklerini anlayabiliyoruz. 

Henüz bitkiler, mantarlar ve bakteriler ile birebir, etkileşimli bilinçli iletişime giremiyoruz. Girmek için de gayret sarf etmiyoruz. Çünkü onları öylece kabul ediyoruz. Yeni öğrendiğimiz diğer tüm türleri sınıflamak ve onları tanımaya çok zaman ayırdık. Bitki, mantar ve bakterileri ise sadece tek taraflı kullanmak amacıyla yönetmek istiyor ve öyle onlara karşı tavır ve ilgi içinde kalıyoruz. 

Bitkilerden daha kolay ve hızlı nasıl besin almanın yolları için onları yetiştirme yöntem ve geliştirme olanaklarını araştırıyoruz. Mantarlar ve bakterilerden nasıl yararlanmamız gerektiğini daha yeni yeni keşfeder olduk. Bu üç tür veya felsefemize göre öz ile ilişki ve bağlantılarımızın karşılıklı faydaya nasıl olacağına dair fikir ve bilgileri henüz tam anlamıyla ortaya çıkarmış değiliz. 

Bu konuya ait sezgisel düşüncelerimiz işimizin bu konuda çok zor olduğunu göstermektedir. Fakat imkansız da gözükmemektedir. Şöyle ki.

Bitkiler bize onları anlamamız daha yakın gözükmektedirler. Onlarla bizim aramıza öncelikle zaman farklılığımız girmektedir. Zamanı algılamamız farklıdır. Evrim tarihinde bitkilerin çok uzun yaşayabildiklerine dair fikirler bulunmaktadır. Günümüzde bile bin- iki bin yaşayabilme olanaklarının olduğunu biliyoruz. Onların uzun yaşaması da bizlerin dikkat etmesine bağlı görünmektedir şu an.

Önceki zamanlarda insan öncesinde bitkilerin uzun yaşamasına engel olabilecek bitki ile beslenen dinozorların ortaya çıkmasından da önce sadece iklimsel koşullar vardı. Bitkilerin tek rakibi iklim şartları idi. Bitkiler tür ve cins olarak yeryüzüne yayılarak ve çoğalarak iklimin kendilerine zararlı değil faydalı olmasına çalışmış ve başarmışlardır. 

Bitki zamanları iklimlerin uzun döngüsü ile bağlantılı olduğu görülmektedir. Diğer canlıların kendilerinin yok olmasına bağlı gelişmeleri hep yarım kalmıştır. Bunda bitkilerin yeryüzüne dağılımı ve iklimlere etkilerinin de payı olabilir. Bitkilerle beslenen tüm türler uzun süre sonra bile olsa her zaman kendilerinden beslenen türlerin, cinslerin oluşmasını engelleyememişlerdir. 

Bitkiler ile beslenen otçullar sonrası oluşan etçillerin ortaya çıkmasına ait tezim bulunmakta. 

Otçullar o kadar çoğalır ki, ölümleri doğumlarından fazla olmaya başlar, türün ölmüş çok sayıda üyesi ortamı kaplar, koku yayarlar. Uzun zaman sonra bu kokulara maruz kalan kendi türündeki veya başka türdeki ot bulamayan ve aç olan hayvanlara bu kokulara genetiksel negatif kayıt tutarlar ve gelen nesillerden aç olma durumunda leş yeme zorunluluğu başlar. Zorluk çeken ilk kayıt oluşturucu genetiklerden sonra her aşamada otçul türünden uzaklaşmaya tür değişimine doğru ilerler. Leşlerden beslenenler artmış ve leş azalmıştır. Bu türler artık artarken tür ölümlerinin hemen sonrasında beslenmelere başlarlar. Leşler için rekabet artar. Ve artık ölümler için leş denemeyecek hızda ve sıklıkta tüketilir. Otla beslenmeye dönemeyecek tür oluşmuştur artık. Bu türler yani etçiller artık ölümü beklemez olurlar ölmemek için öldürmeye başlarlar. Ve etçil dönemi başlamıştır. Ot, Otçul ve etçil dengesi kurulur. İnsan bu üçlüden çıkar. Ve olanlara bakarken geçmişine baktığını fark keder.

Bakteri, mantar ve bitki dışında tüm canlılara bakarken geçmişimize bakar gibiyiz. Geçmiş hep hüzün içerir. Çünkü orada önce ürettiğimiz sonra yok ettiğimiz bilmediğimiz bir çok genetik kodlar bulunmaktadır.  Hüznümüz hepsinedir. Bunu anlayamadığımız için zaten hüzün oluşur. Hüzünde bilememek, anlayamamak hatta kabullenememek olgusu saklıdır. İstesek de istemesek de bizim yetilerimizin ve kontrollerimizin dışında olduğuna üzülmektir hüzün. Hüzün gerçeği kabulleniştir. Onunla savaşmamaktır. Dolayısı ile hüzünde ve geçmişte fazla kalamayız. Akıl sağlığının korunmasında geçmiş ve hüzün olgularının dengesinin kurulmasının önemli payı bulunmaktadır. Delirmenin etkenlerinden biri de belki de geçmişin bittiğini kabullenmemek hali ile hüzün yerine öfke duygusunu bu konuda canlı tutmaya çalışmak, böylelikle sağlıklı geçmiş, şimdi ve gelecek algısının akılda bozulmasına yol açmak olabilir.

Günümüz ve gelecek insanlığın daha önde ve belirgin özelliklerindendir. Geçmişi bu güne faydası ve geleceğe de katkısı için önemseriz. Geçmişi sadece bugün ve gelecek için gerektiği ölçüde biliriz. 

27 Ocak 2023 Cuma

Küreselleşme Günlüğü - 4

Hızlı ve Yoğun Küresel Hareketlilik Çağı

Küreselleşme hızla artar iken, uluslararası ve şehirler arası göç, gezi, iş, geçici bulunma hallerini kapsayan büyük ve kalabalık hareketlilik de artmaktadır. 

Ülke ve şehir merkezlerine yeni gelen insanların o ülke ve şehre uyumu ve sağlıklı, modern yaşamasını sağlamak için onlara şehir belediye yönetimlerin başta olmak üzere her ülkenin küresel politikalarına ait dıştan gelen ve dışa gidecek bireyler ve gruplar için eğitim, öğretim ve rehber olma görevleri oluşturmaları gerekmektedir. Çünkü dıştan gelenler ile o ülke ve şehirde mevcut toplumların tanışma ve ilişkilerin iyi olması için bu çalışmalar önemlidir. Dışarı gideceklerin ise gidecekleri yer ile ilgili bilgi ve destek almaları da yerel yönetimlerin gelenler ve gidenler hakkında gerçek ve doğru bilgi kaynağına ulaşıp yönetim politikalarının değişen küreselleşme aşamaları için geliştirme olanakları artabilecektir.

Ülke ve şehir gelen ve giden bireylerin eğitim ve öğretiminin görünmeyen ama ileri zamanlar için büyük açılımlar bulunmaktadır. Tanımadığı topluma katılan bireyler endişe ve korku içinde yaşamakta iken yerleşik toplum bireyleri ise yeni gelenlere karşı önyargılı ve bir çok nedenle dışlama eylemi tavrı içine girme olasılığı bulunmaktadır. Bu sürecin yönetimler ve kurumlarca yönetimi ilerleyen zamanlardaki oluşacak bir çok sorunu öncesinde çözümünü sağlayacaktır.

Bireylerin toplumlar ile bağlantıları kurumlar ile olabilmektedir. Yerel ve ülkesel yönetimler birey ile toplum iletişimini ve ilişkilerini kurumlar üzerinden gerçekleştirebilmektedir. 

Birey ve toplumun iletişim ve ilişkilerinin kurumlar aracı ile gerçekleşirken oluşturulacak kurumların öncelikle günlük yaşam olanaklarının geliştirilmesi üzerine olması gerekmektedir. 

Bireyler ile toplumun iletişim ve ilişkilerinin geliştirilmesi ve arttırılması ülke ve yerel yönetimlerin gelenler ve gidenler üzerinden başlatacağı etkinlik, eğitim ve öğretim destek programları ilerleyen ve gelişen çalışmalar ile mevcut mekan olarak şehir ve ülkede yaşayan bireylere kent, kasaba ve kırsal yaşam alanları içinde bireyler ve toplum ilişkilerinin gelişmesi ve düzenlenmesi şekillerine doğru ilerleyebilecektir. 

Küreselleşmenin hızla arttığı ve devam edeceği önümüzdeki yıllarda yerel ve ülkesel yönetimler küresel olarak birey ve toplum ilişkilerin düzenlenmesi, geliştirilmesi ve destek programları ile hem sabit birey ve toplumların hem de hareketli toplum ve bireylerin yeni oluşabilecek yaşamlarına rehber ve destek oluşturmalıdırlar.  

Her türlü bireysel yaşam olasılıklarının toplumların gelenek ve görenek hafızasına uygunluğunun sağlanması ve sürdürülmesi küreselleşme aşamalarında önemli bir konu olarak gündeme geleceği tahmin edilmektedir. Kozmopolit merkezlerdeki birey ve toplum uyumu sorunları daha da büyümeden çözümleri olarak yeni destek program ve çalışmaları üretilmelidir. 

Eğitim kurumları ders planlarında küreselleşme konusu hem yerel hem de küresel günlük yaşam rehberi ve ilişkiler adı altında öğrencilere sunulmalı ve bilgilendirmeye erken dönemlerde başlanmalıdır.

Bireyler küresel olarak kendi ile toplum ilişkilerini belirleme ve sürdürmede özgür ve mutlu bir bilinç geliştirme amacında olmalıdırlar. Düşünme ve eylemlerinde yeteneklerinin belirlenmesinin sonucunda toplum iş bölümüne ve yaşama biçimlerine katılmalıdırlar.

Yeni gelen nesillere hem yerel, yöresel ve ülkesel değerleri hem de küresel yaşamın getireceği yeni yaşam olasılıkları bilgileri birlikte verilmelidir.

Eğitimde yeni bir tezimiz olan çocuk ve gençlerin zihinlerini günlük yaşam bilgilerinden (benlik, aile, yakın çevre, kent, ilişkiler, kurallar vb.) başlayan bir zihinsel genişletme ve olgunlaştırma programlarının belli bir aşama sonrası kavramsal ve soyut bilgilerin (uzmanlık alan bilgileri) sunulması gerekmektedir. Bu aşamalar, eğitim uzmanlarınca belirlenme olanağı bulunmaktadır.

25 Ocak 2023 Çarşamba

Küreselleşme Günlüğü -3

 Küreselleşme hızla devam ederken, pandemi olumsuz etkileri yavaş yavaş kaybolmaya devam etmektedir. Uluslararası mal, hizmet ve meslek transferlerin arttığını, üretim, tüketim ve fiyat miktarlarının bir denge arayışının da devam ettiğini görmekteyiz. 

Pandeminin ortaya çıkardığı üretim eksilmesi ve tüketim artışı küresel olarak enflasyona yol açmış, üretim, tüketim ve fiyat istikrarını bozmuş olması küresel piyasalarda güven bulanımı ve telaşını ortaya çıkarmıştır.

Bu hareketliliğe bir de balkan krizi eklenince gelecek istikrar planlarına ait bir belirsizlik endişesi ortaya çıkmıştır. Dolayısı ile tarihsel ekonomik kriz dalgasının geleceği ve küresel olarak yayılacağı piyasalara hakim olmuştur. 

Bir ekonomist gözünden değil bir felsefeci gözünden olayların gelişmesini şöyle değerlendirebiliriz.

Pandemi ile birey ve toplum yaşamları küresel olarak eşitlenmiştir. Modern yaşamın standart olarak küresel yayılma süreci başlamış olması ekonomiden alınan pay oranlarını yeni bir aşamaya geçirmiştir. Bu hareketlilik ekonominin birey ve toplum yaşamında amaçlar ve gelecek hedefler açısından birinci sıraya alındığının göstergesi olabilir. 

Pandeminin verdiği uzun süre evde bulunma zorunluluğu, birey ve toplumların küresel olarak aynı kozmolojik zamanlarda bulunurken, beden ve zihin olarak da zamanların  yakınlaşmasını sağlamış bunda en büyük payı iletişim teknolojileri sağlamıştır. 

Pandeminin geçen yüzyıllarda olması birey ve toplum gelişimlerinin durdurulması ve hatta negatif denemelere ilerlemesine doğru evrilirken çağımızdaki teknolojik gelişmeler pandemi olumsuz etkilerini adeta küresel gelişimin hızlanmasına bir dinamo, hızlandırıcı etkisi olmuştur. 

Yaşadığımız balkan krizi geçen yüzyılda yaşanmış olsa idi, krize ait haberleşmelerin gizlilik, manipüle, provatif ve kışkırtma, savaşa çekme ve küresel yayılma planları olarak uygulanması  yönünden küresel bir üçüncü dünya savaşının önüne geçilemezdi.

İletişim teknolojileri sayesinde doğru, gerçek, kaynağından görüntülü ve sesli haberleri anında küresel olarak alınarak, sürecin nasıl ilerlediği takip edilmektedir. Krizin bitmesini, barışın sağlanmasını küresel olarak her kesimin isteği olduğu göz önüne alındığında bu sürecin devam etmeyeceğini, biteceğini beklemekteyiz.

Yaratılmaya çalışan suni gündem ve olayların amacına ulaşamayacağı bir döneme girmek üzereyiz.

Birey ve toplumlar geçen yüzyıldan bu yana ülke yönetimlerin ve ticaret üyelerinin kendi planları için oluşturdukları yüzlerce suni gündem ve olaylarına bağışıklık sağlamış görünmektedirler. 

Terörden başlayan kıyamet senaryolarıyla devam eden post-modern-truth, tarihin sonu, medeniyetler çatışması senaryolarının küreselleşmeyi geciktirme tüm çaba ve çalışmaları etkisiz kalmıştır.  

Bu süreç engellenemez ve durdurulamaz bir özellikte kimsenin yönetemediği bir şekilde ilerlemektedir.

Tür bilincinin gelişmesi küresel olarak hızla ilerlerken bunu göremeyenler, hızla giden bir trene atlayıp treni yavaşlatma gibi olanaksız bir hayal kurma halindedirler. Böyle hayalleri olanlar ne bu yazıyı okuyacaklar ne de amaçlarından vazgeçeceklerdir. Hiç olmaz ise bu kişilere trenin dışında değil, trenin içinde olmalarını tavsiyemiz ulaşır belki bir kuş haberi ile.  

Artık tarihsel ve klasik yöntemlerin işlemeyeceği dönemlere doğru ilerliyoruz. Felsefeden çıktık edebiyata doğru ilerledik. Burada duralım bari. Bu hızla bir meydan bulup retorik yapmaya başlamadan ara verelim. Küreselleşme günlüne bugünlük.



18 Ocak 2023 Çarşamba

Yaşam Döngüsü - 25

 Yaşam Döngüsü yazı serimize devam ediyoruz. Altı ay boyunca süren kitap hazırlama çalışmalarım nedeniyle bu yazı serisine ara vermiştim. 

Bu yazı dizimin son bölümlerindeki çok ilginç ve örneğine ender rastlanan, sezgilere dayanan felsefe görüşlerimin öyle olmasını istediğim için mi, yoksa gerçekten de öyle olduğu için mi, ortaya çıkardığımdan şu an emin olamamaktayım. 

Bu sezgisel oluşturulmuş felsefi tez ve teoriler zihnimde hep tamamlamayı bekleyen ve sağlamasının olabileceği fırsatları arayan halde bulunmakta ve korunmaktadırlar. 

Örneğin ikinci yaşam döngüsü tezim ilginçtir ki deneyi ve denemesi yapılması şu an olanaklı görünmemektedir. Fakat imkansız olduğu da söylenemez. 

Şöyle ki tezimi kısaca hatırlayalım. 

Bilinçli bir bireyin, sağlığına dikkat ederek, yüz yaşına ilerlediğini hayal edelim veya düşünsel bir deney yapalım. Düşünsel deney deyince bir felsefe terimi de keşfetmiş olduk. Düşünsel deneyi felsefe terimlerine armağan edebiliriz bu arada. Hayırlı olsun. Düşünsel deney her türlü bilgi çeşidinde kullanıyoruz fakat felsefe dışında tüm bilgilerde düşünce deneyi yapıldıktan sonra belli bir aşama ve sürede sonuca ulaşılmakta olmasına rağmen felsefe de bu ulaşımlar birer ara durak niteliği taşımaktadır. Felsefe dışındaki bilgi çeşitleri ve alanları amaçlarına ulaşıp düşünce deneyini bitirdikleri halde felsefe de bu olmaz. Çünkü varlıktaki sınırsızlık bilgide de sınırsızlığa yol açtığı için felsefeci, düşünür, bilge ve filozof sürekli varlık ve bilginin izinden giden sonsuz yolcu niteliğindedir. Onların ne bir biten yolu ne de oyalanıp kalacakları bir durak vardır. Eğer bir felsefeci bir durakta durmayı tercih ediyorsa, onu orada kalmakla suçlamayız. Her durakta bir temsilcinin de kalması gereklidir değil mi? 

Düşünerek yazdığımız bu yazı dizimizde "düşünce deneyi" olgusunu keşfettikten sonra yolumuza devam edelim. Yüz yaşına kadar gelmiş bilinçli bir bireyin ruhsal ve bedensel sağlıklı olduğunu hayal edelim. Bu yaşlardan sonra beden küçülme yoluna gidecektir. Organlar küçülecek ve hücreler azalmaya başlayacaktır. Bu aşamada en önemli organ başta omurga ve kalp gelecektir. Sonra bilinç için zihin yani beyin sonra da en minimal hale gelmiş sindirim sistemi gelecektir. 

Küçülmeye başlayan bireyin hareketleri durgunlaşacak ve cenin hareketsizliğine ulaşmaya doğru ilerleyecektir. İşte o aşamada bu bireye hazır olan göbek bağından besin verilmeye başlanacaktır. Bu yaşlı birey artık bir cenin aşamasında olacaktır. Güvenli bir ortamda ve gözetim altında her şeyi hesaplanarak bir ceninin tüm özelliklerinin onda olması için çalışmalar yapılacaktır. Bu birey belli aşamadan sonra cenin halinden tekrar büyüme potansiyeline geçmesini ön görebiliriz. Yavaş yavaş büyümeye doğru ilerleyecek ve cenin halinden bebek durumuna ve sonra dış dünya ile tekrar karşılaşma anına doğru büyümeye haline geçecektir. 

Bu aşamada neler olması beklenebilir?

Bilincinin zihin çalışma ve şekli ne halde olacaktır. Önceki yaşadığı bilgiler kalacak mı yoksa zihni ilk cenin halindeki haline mi dönüşecektir? 

Önceki yazılarımdan biliyoruz ki canlı dünyaya gelirken genetiğinden gelen negatif kayıtları ile gelişmekte idi. Her büyüdüğünde bu negatif kayıtları karşılıkları bulunulan dış dünyadan pozitifleri alınarak tamamlanma ve büyüme aşamalarına geçilmektedir. 

Deneyimizdeki ikinci cenin halindeki birey, bu aşamada önceki bir çok bilgiyi ya silecek ya da sıkıştırarak saklayacaktır. Çünkü küçülen beyin hücre kaybına uğrayacaktır. Şu noktayı da gözden kaçırmamalıyız. Ceninin bedeni küçüldüğü halde sadece beyninde küçülme oranı daha az olabilecektir. Bu durum cenini önceki yaşamdaki bilgilerin çoğunu, koruma veya sıkıştırma ile taşıyabileceği anlamına gelmektedir. 

Buraya kadar sıkılmadan okuyan okuyucularım kaldı ise, ne mutlu, devam ediyoruz, yüzyılın düşünce deneyimize. 

Şunu da hatırlamam lazım, bu bilgiler biz istediğimiz için mi, yoksa olasılığı bulunduğu için mi, ortaya tez olarak atıyoruz bunun cevabını şu an veremeyiz. İkisi de olabilir veya biri de olabilir. Bunun ipuçlarını düşünce deneyimizin açılımlarından alabileceğiz. 

Şu satırlarda beni okuyanlara bakıyormuşum ve kimsenin kalmadığını görüyormuşum. Ve gülüyor, ben delirme aşmasına mı geldim diyormuşum. 

Beni bu düşünce deneyinin ilerlemesinde takip etmeyen olursa da tek başıma ilerleyeceğim. Delirme ile dahilik arasındaki ince çizgi referansım bulunmakta merak etmeyiniz. Yeni çıkardığım " Bir Filozofun El Kitabı" adlı e- kitabımda bundan bahsettim, ama hangi sayfa ve hangi satır bilgisini vermeyeceğim. Biraz gayret edin, çabalayın değil mi? Her şeyi rahat alırsanız zihniniz onu kolay sindirir ve kolay unutur. Önce nöronlarınızda verdiğim ipucuna ait negatif hücre oluşturun yani merak edin, sonra ona ulaşıp unutulmaz bilgi olarak hafızanıza yerleşsin, önemli olabilecek bilgilerin hafızanızda kaydını şimdi öne sürdüğüm tarzda yapabilirsiniz. Size delirmeme referansı veriyorum, bu önemli bir bilgi değil mi? Ve nasıl unutmamanızı sağlamak için yol gösteriyorum. Bu yöntemi sadece önemli bilgiler için kullanmanızı tavsiye ederim. Çünkü zihinde fiziksel etkiler yapmayı göze almaktasınızdır. Basit ve unutulmasında sorun olmayacak bilgiler için lütfen zihinsel sağlınız için kullanmayınız.

Evet devam edelim, çağın düşünce deneyinde. Şu an hem düşünüp hem de yazdığımı belirtmek isterim. Fikirler yolda gelir çoğunlukla. 

Evet cenin o anına gidiyoruz. Cenin bebeklik haline ilerleyişindeyiz. Deneydeki birey cenin ne zaman cenin döneminin bitip hangi aşamada bebekliğe geçtiğini anlayacağız? Bu konudaki bilgilerimizi önce mevcut cenin ile bebeklik oluşumlarından almalıyız. Sonra ikinci hal için nelerin aynı olacağını ve nelerin aynı olamayacağını düşünmeliyiz. 

Bu aşamada duralım ve ara verelim. Sezgilerim delirmekle dahilik arasında ince çizgeye ulaştığımızı uyarmakta. Şimdiye kadar ki düşünce deney bilgilerini dosyaya kaldırıyoruz şu an ve beklemeye bırakıyoruz. Sonra bu satırlardan devam edeceğiz. Bu satırlara gelebilen okuyucularım geri bildirim bulunmakta çekinmesinler. Bulunulmasa da ben ilerlemeye devam edeceğim. Buraya kadar gelmeyen olsa da. 



14 Ocak 2023 Cumartesi

Küreselleşme Günlüğü -2

                 Turizmde her ülkeden gelen misafirler ile müzik ve dans çeşitliliği küresel kültürün geliştiğini göstermektedir.

 Küresel Pandemi ve Kültürel Etkileri

Küresel pandemi, dünya nüfusunun büyük bir kesimini teknoloji ile bağlantısını arttırmış ve bu sayede kültür alışverişini hızlandırmıştır. İnternet ve iletişim teknolojileri, pandemi döneminde, öncesinde olmadığı kadar hızlı ve çoklu kullanım dönemine girmiştir. 

Küresel olarak tüm ülkelerde bireyler kendilerinden uzaktaki aile, akraba ve tanıdıkları ile haberleşme olanağını kullanmış, eğitim ve öğretimde aksama olmaması adına internet ve iletişim teknolojileri yoğun olarak kullanılmıştır. 

Haberleşme ve eğitim devam ederken, ülkeler arası bilgi alışverişi, bireylerin zihinsel gelişmesine ve dönüşümüne etki etmiştir.  

Teknoloji, modern yaşamı, küresel standart yaşam olarak kesinliğini sağlamıştır. Artık pandemi dönemi sonrasındaki küresel kültürel yaşam olasılıkları bu referans standardına göre şekilleneceği öngörülmektedir. 

Bir çok ülkedeki şu ana kadar olan ve sonra da olacak olan halk hareketlerini, bu yaşam standart olgusunun bireylerdeki zihinsel değişim ve dönüşüm çabalarının işaretleri olarak alabiliriz. 

Bu gelişmeler, küresel olarak bireylerin yaşam standart amaçları ile ülkeler arası hareketlerinin artacağını tahmin edebiliriz. 

Beyin göçü olgusu, her türlü meslek çalışan transferi, siyasi, ekonomik ve kültürel kaynaklı bir çok göçün ve hareketliliğin oluşması önümüzdeki dönemlerde aşırı sağ ve aşırı sol idealizmlerin bittiğini, geçen yüzyılda yanmaya başlayan alevlerinin söndüğünü göstereceğe benzemektedir. 

Geçen yüzyıldaki küresel ikiye bölünen doğu ve batı bloku olgusu önce duvar ile fiziksel, şimdi ise küresel nüfus hareketlilik ile zihinsel olarak bittiğine işaret etmektedir.

Önümüzdeki dönemde, küreselleşme adına kültür ve ekonomik hareketlenmelerin artacağı tahmin edilmekte olup bu süreci takip edeceğim ve küreselleşme günlüğünde sunmaya devam edeceğim. 

Küreselleşme Günlüğü

 Küresel Pandemi ve Ekonomik Etkileri

Pandemi olgusu, küresel olarak büyük olumsuz etkisini yitirirken, küresel gelişim ile ilgili yeni bir döneme girildiğini yeni gelişmeler ile anlayabiliyoruz. 

Küresel üretim stokların bitmesine neden olan pandemi, üretim miktarı ve hızı ile tüketim miktarı ile hızını yakınlaştırdı.  

Geçtiğimiz yıllarda gelişen küreselleşmenin etkileri ile küresel üretim ve tüketim olgusunda değişimler başlamıştı. Üretim ve tüketim dengeli artar iken, pandemi bu dengeyi bozulmuş görünmektedir. 

Pandemi zamanı ve sonrasında tüketim oranı üretim oranına yaklaşmış ve hızla artmaya devam etmiştir. Küresel olarak tüketim nüfus sayısındaki artışlar, talebi arttırmış ve üretimin hem miktar hem de hızını yakalamıştır. Pandemi ile durmuş ve yavaşlamış üretim, hızla devam eden ve yeni katılımlar ile artan tüketimin talebini karşılamada eksik ve yavaş kalmıştır. 

Pandemi olgusunun küresel olarak tüketim kesimine psikolojik bir korunma duygusu, pandeminin bitse bile tekrar başlama endişesi ile stoklama alışkanlığı etkisi vermiştir.   

Tüketicilerin pandemi sonrası bu endişeleri, stokları azaltmış, üretici kesimlerin stoklarını eritme aşamasına yaklaşmıştır. Mevcut tüketicilerin bu psikolojik algı eylemine, pandemi döneminde modern yaşamla tanışan ve yeni tüketici olarak küresel tüketime katılan kesimler de eklenince toplam tüketim miktarı hem artmış hem de hızlanmıştır.

Halen bu süreci yaşamaktayız. 

Stokların tükendiğini gören üreticiler, üretimi hızlandırır iken talep karşısında tavırları fiyatların arttırması yönünde gelişmiştir. Tüketim bu eylem karşısında tüketimi durdurmak yerine pandeminin devam eden psikolojik olumsuz etkisi ve fiyatların artmaya devam edeceği tahmini ile stoklama davranışını arttırmıştır. Böylelikle talep artar ve hızlanırken, arz bu hıza ve miktara yetişememiştir. Bu süreç fiyat istikrarını bozmuş, piyasaların işleyiş sürecini olumsuz etkilemiştir. 

Balkan krizinin oluşması da bu sürece olumsuz bir etki olarak yansımıştır. 

Tüketim kesimin tüketim miktarını üretimin fiyat arttırmasına rağmen devam ettirmesinin arkasında ülkelerin para basarak bankalar aracılığı ile tüketiciye sunması hizmeti bulunmaktadır. Tüketici, Pandemi olumsuz etkisi olan üretim arzının yetmeyeceği korkusu ile bankalara borçlanmaktan çekinmemiş alımlarına devam ettirmiştir. 

Üretimin kazancı bankalar aracılığı ile tüketime borç olarak sunulmuş, fakat bunun yetmediği görülmektedir ki ülke yönetimlerinin para basma davranışına da girdiği görülmektedir. Fiyat artışları ile ücretler yetmeme ve piyasaların işleyişinin bozulma riskine karşı ülkelerin para basarak ücret- talep- arz dengesini kurmaya çalışması anlaşılabilir bir olgudur. Burada üretimin veya arzın tutumu belirleyici olacaktır. Tüketici tavrının, pandemi olumsuz etkisinden kurtulması ile piyasadaki arz fiyat dengesini kurması beklenmesine rağmen tüketime katılan küresel yeni nüfus miktarı ile arzın daha da artması gerektiği tahmin fiyatların bir denge arayışının devam edeceği tahmini yapılabilir.  

Tüketici stoklamasını en az 3 ay ile bir yıl arasında yaptığı tahmin edilebilir. 

Önümüzdeki dönemde üretimin eski miktarına geleceği tahmin edilmekte iken artan fiyatların nasıl düzenleneceği önemli bir sorun olarak piyasalarda nasıl etkiler yapacağı merak edilmektedir. 


9 Ocak 2023 Pazartesi

Bir Resmin Düşündürdükleri - 2

 


       Geçtiğimiz ağustos ayının sonlarında bir gezi sırasında çay molası verdiğimiz o yerde gezi grubumuzun objektife poz verdiğimiz bir anın resmi.

Bu resmi ilginç ve dikkate değer yapan özelliklerin başında yaz ve kış ayırımı, yani mevsimsel değişim açısındaki bakışımızdadır.

Şu an yeni yılın başında ve kış mevsiminin ortasındayız. Bu resim ise yaz ortasında. Şu andaki hava koşulları sisli, bulutlu ve soğuk iken, resimde hava tümden açık, bulutsuz ve sıcak. 

Şu an kentin sokak, cadde ve semt kesiminin bir çok binanın yan yana geldiği ortamda yaşamaktayız. Ufuk genişliğimiz daralmakta, içimize kapanmaktayız. 

Resimde ise geniş bir alanda, dağların ve ormanın gölü çevrelediği bir ortamdayız. Genişlik ve renklilik dikkati çekmekte. Havanın temiz olduğu görülmekte, hava basıncının da düşük olduğu bizlerin ferah görünümüne yansımakta. 

Şu anda kentte yaşarken kent güncel zamanındayız. 

Resimde ise görüldüğü gibi doğa zamanı bulunmakta. 

Kent zamanı ile doğa zamanı arasında neler farklıdır?

Doğa zamanı yavaş ve sessizdir. Kent zamanı hızlı ve seslidir. 

Doğa zamanı temel, kent zamanı onun üzerindedir. 

Şu an resmin bulunduğu alan sisli, bulutlu ve soğuktur. Mevsimsel farklılık mekanda güzellik olgusunun ortaya çıkışı ve yok oluşuna etki etmektedir. Biz insanlar, her mevsimin farklı etkileri olduğunun bilgisindeyiz. Baharlar ve yaz bizlerin yaşama olanaklarını kolaylaştırırken, kış zorlaştırmaktadır. Bedenlerimizin mevsimsel değişime karşı kendini koruma refleksi, tarih boyunca duygularımıza da etki etmiştir. Duyularımızın iklim değişimlerine tepki olarak kışın soğuğunda içe kapanma, yazın sıcağında ise açılma halleri nesiller boyu yaşanmış bir tecrübe olarak genetiğimizde yer etmiş, beden şekillerimizde etkileri görünür olmuştur. Bu tecrübelerimiz nesiller boyu devam ederken, duygularımızın gelişmesine, belirgin hale gelmesine doğru ilerlemiştir. Duygularımızda iklim değişimlerinin olumlu veya olumsuz etkilerini görmekteyiz. Kışın hava koşulları duygularımıza karamsar, üzgün, endişeli, korkulu, öfkeli, keyifsizlik, hoşnutsuzluk, bıkkınlık ve benzeri etkileri adeta yüklenmektedir. Bahar ve yaz mevsimleri ise sevinçli, ümitli, hareket isteği, neşeli, keyifli, çoşkulu gibi birçok olumlu duyguyu bedenlerimizde oluşmasına etki etmektedir. 

  Şimdi sizleri hayal gücünüzü çalıştırmaya davet ediyorum. 

Kışın, baharın ve yaz mevsimlerinin bedenlerimize etkisini yok sayamayız. Mevsimsel etkilere karşı sağlıklı kalmaya çalışmak için her türlü eylem ve tedbir yapılmalıdır. 

Ben burada mevsimsel etkilerin bedenlerimize değil, zihinsel halimize etkilerini sabitlemeyi sağlamak için hayal gücünüzü çalıştırmanıza davet ediyorum sizleri. 

Zihninizdeki mevsimsel zamanı bu resimdeki mevsim zamanı ile sabitlemeyi öneriyorum. Zihninizdeki mevsimi sabitliyoruz. Özellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde zihniniz için mevsim resimdeki gibi yaz mevsimi olmalıdır. Bunu hayal gücümüzle başarırsak duygularımız serbest kalacaktır. Bilinçaltımıza yerleşmiş olan mevsimlerin olumsuz duygularını üzerimizden atmış ve hafiflemiş olabileceğimizi, özellikle sonbaharın ve kış mevsimlerin duygularımız üzerindeki olumsuz etkilerinden kurtulmuş olacağız. Mevsimlerin bilinmedik etkilerinden yaşadığımız fakat farkına varamadığımız bir iç sıkıntı, daralma ve üzüntü  gibi olumsuz duyguların üzerimizdeki yükünü atabiliriz.  

Bendelerimiz mevsimsel değişikleri algılar ve önlem alınmasını gerektirirken, zihnimiz mevsimsel etkilerden muaf olmalıdır. 

Zihnimizin çalışma ilkeleri duyguların sakinliğinde, keyifli, neşeli hallerinde gelişmektedir, şekillenmektedir. Duygularımızın gelişimini ilişkiler üzerinden, zihinlerimizin gelişimini hayal gücümüzün çalışma şeklinden düzenlemeliyiz. 

 Duygularımızı şartlara ve geleceğe dair hayallerimiz üzerinden düzenlemek, birinci amacımız olmamalıdır. Birinci amacımız diğer insanlar ile ilişkilerimizi düzenlemeliyiz. Mesafe, saygı, sınırlar, değerler, önem, tavırlar, önyargılar, seviye, haklar, anlama, kabul veya ret etme, nedenler, amaçlar, zorunluluklar, hassaslıklar gibi konularda ilişkilerimizi düzenlemeliyiz. Bu aşamadan sonra şartlar ve geleceğe dair hayallerimiz, planlarımız, amaçlarımız için duygularımızın gelişmesine, dalgalanmasına düzenlediğimiz ilişkilere zarar vermeden, onu dikkate alarak izin vermeliyiz.   

"Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız güzel olsun" klasik deyim. Bedenimiz için değil zihnimiz için geçerlidir. Zihnimizde hangi mevsimsel anı taşımak istiyorsak onu sabitleyelim ve yaşamın gelişmesi adına o anın doğa zamanına odaklanalım. Hayal yetimiz bize bu olanağı sunmaktadır. 

Beden ile zihin birbiri ile beraber olan, fakat aşamaları farklı olan hallerdir. 

Önce beden sonra zihin gelmektedir. Beden varlık, zihin ise onun bilgisidir. 

İnsanlığın zihinsel gelişiminin zirvesindeyiz çağımızda. 

Bilim ve teknolojiyi insan türü gelişimi açısından, volkanın püskürmesinin en yükseğe çıktığı an olarak tasvir edebiliriz. 

Böyle bir anda zihinlerimizin sağlıklı duygular üzerinde gelişmesi için biraz gayret etmeliyiz. 

Her yeni gelen nesillere yaşama katılmalarına hızla ve güvenle nasıl yardım edebileceğimizi araştırmaktayız sürekli. Her yeni gelen nesillere tekrar tekrar bilgiler ve tecrübeler verilmekte, sunulmakta iken bu çalışmaların en hızlı ve güvenli  şeklini araştırıp duruyoruz. 

Yeryüzünü bir ada kabul edersek, denizden sürekli gelen yeni nesillere "Hoş geldin, yeryüzüne" diyoruz ve "Şimdi sana yeryüzünün nasıl bir yer olduğunu anlatacağız ve öğreteceğiz" diyoruz. 

Fakat onların belli yaşa gelince "İşin ve görevin hazır buyur başlayabilirsin" demiyoruz. "Kendin çabala, çalış ve nasıl başarırsan, başar diyoruz" Hayır bu olmamalı. "Her yolu dene" demek hiç de çağımıza, seviyemize yakışmayan bir yöntemdir. İşte günümüzdeki  tüm önemli sistem sorunları buradan kaynaklanmaktadır. Tüm gençlere her istediği işi ve çalışmayı deneme ve birinde karar kılma olanağı sunmalıyız. İş hayatını bitirenler, çalışanlar, iş için bekleyenler olarak trafiğin düzenlenmesi çağdaş bir ülkenin ilk amaçlarından biri olmalıdır. 

Gençler ve yetişkinler olarak görev paylaşımını başaramıyoruz. Herkesi her şeyi yapmak, her şeyi denemek adına zorluyoruz. Bu halde iken ilişkilerin sağlıklı olmasını istiyoruz. Görev paylaşımına katılamayan her genç toplumdaki yerini belirleyememekte ve ilişkilerini sağlıklı olarak düzenleyememektedir. Yaşı gelmiş ve kendi yetenek, ilgisine, isteğine göre her genç işe girmeli ve toplumsal yaşantıya katılmalıdır. Ülkeler kendi içlerinde bu olguya çözüm bulamadıklarında bu büyük sorun küresel olarak çözüm yolları aramakta, küresel bir büyük hareket olarak gelişmeye başlamaktadır. Böyle devam ederse önümüzdeki yıllarda büyük küresel olarak zihin ve beden göçlerinin olabileceğini söyleyebiliriz. Bu gelişme ise aidiyet, millilik, ülke, vatan, dil, kök, tarih gibi bir çok olgunun değişimine yol  açabilir. Küresel birey olgusuna doğru ilerleyebilir.

İlişkilerin düzenlenmesinin yolu toplumdaki görev paylaşımın yani iş olanakların yetenek ve isteğe göre dağıtımının yapılması başarıldığında düzenlenebileceğini öngörebiliriz. 

Mevcut iş ve çalışma kapasitesinin en uygun ve verimli bir şekilde dağıtılması en önemli bir olgu olarak önümüzde durmaktadır. 

Bir resmin düşündürdükleri mevsim, zaman, kent, gezi, doğa, duygu, zihin, bilim ve teknoloji, ilişkiler, gençler, iş ve çalışma konularında ilerletti. 

 Felsefe atölyeleri için basit ve kısa bir örnek olabilir. 


2 Ocak 2023 Pazartesi

Yaşam Döngüsü ve Teknoloji - 3

 Kültürel Büyük Değişim

1. İnternet ve teknolojisini kullananlar

2. İnternet ve teknolojisini kullanmayanlar ve kullanmak istemeyenler. 

Yüzyılımızın başında başlayan ve hala devam eden, internet teknolojisi ile gelişmesini sürdüren sanal (felsefemize göre zihinsel) kültür gündelik yaşamdaki tüm insanları ikiye böldü, ayırdı.

Bu bölünme her geçen gün artmakta ve yakında kendini bariz bir şekilde göstermeye, günlük yaşamda kendini göstermeye doğru ilerlemektedir. 

İnterneti kullanmayanların veya kullanmak istemeyenlerin hali geçen yüzyılın kültürel değerlerinden birine tutunup onda kalma ve yalnızlığın sessizliğine ve ıssızlığına terkedilmiş gibi başka insana bedenen ilişkilerine bağımlı kalma çaresizliğini hatırlatmakta. 

Zihinsel sürecini internet ve sanal ortamlarda kullanmak istemeyen bireyler, adeta düşünmekten ve zihinlerini çalıştırmaktan uzak kalmaya çalışmaktadırlar. 

Teknolojinin ve internetin günümüzde bağı giderek güçlenmekte, sosyal medyanın akışı, hızla ona katılan zihinleri geliştirmekte ve dönüştürmektedir. Bu sürece katılmayan kişiler zihinsel değil bedensel süreçlerin ön planında yaşamak da ısrar eden kişilerdir.

İletişim teknolojileri  gelişerek metaverse olgusuna doğru çok bağlantılı ve her yöne doğru gelişirken, bu teknolojilerden uzak duran kesimler geçen yüzyılda bıraktığımız yerlerinde kalanlara, onlardan uzaklaştıkça karanlıkta ve sisli bir geçmiş tarih alanda çaresizce etrafa şaşkınca baktıklarına tanık oluyoruz adeta. Onları orada bıraktığımızın ve katılmalarına da ikna edemeyeceğimizin kabullenmesini yaşamaktayız. Onlara bakarken geçmişe bakar gibi oluyoruz.                                                          

 İnsanlığın ilerlediği kültürel gelişimin bu büyük ayrımında günlük yaşamda hissedileceğini, bir çok ayrılık ve anlaşmazlığın kendini göstereceğini tahmin edebiliriz. 



1 Ocak 2023 Pazar

2023 Yeni Yıl Üzerine Düşünceler

 Bir yılın bitip, diğer yılın başlaması, kozmolojik zamana ait bir olgudur. 

Dünyanın, güneş etrafında, bir turunun tamamlaması olan, bu kozmolojik hareketin oluşturduğu bir zamandır. 

Dünyamız, güneşin etrafında, bir dönüş turunu tamamlarken hareket etmekte ve turunun tamamladığı anda, o süreye bir yıl gibi bir zamanın, adını vermişiz tarihsel olarak. Bu hareket ve zaman, kadim zamanlarda, bilinmesine rağmen, açıklanamıyordu. Ancak dünyanın, güneş etrafında döndüğü, anlaşıldıktan sonra açıklanmaya başladı. 

Zamanın ne olduğunu yukarıdaki kısa açıklama ile ele aldık bilinen hali ile. 

Zaman, harekettir. 

Böyle ise "Tüm hareketler, birer zaman demektir" önermesi de doğrudur. 

Peki saniye, dakika, saat, gün, hafta gibi tüm dünyanın ortak zamanları nasıl oluştu. 

Tabi ki yıl oranının bölümlerinden oluşmaktadır. Dolayısı ile kullandığımız, tüm ortak zaman, dünyanın güneş etrafında bir tur atmasından gelmektedir. 

Peki güneşin kendi etrafındaki ve galaksi üzendeki turu ne olacak?   O, zaman değil mi? (Soruları, ilköğretimde bir öğrencinin, öğretmenine sorduğunu varsayalım).

Galaksinin kendi ve bir başka çekiminde olduğu merkezin etrafında dönüş miktarı ve oranı ne olacak o zaman değil mi? 

Elbette hepsi zaman.

Biz insanlar, her birimiz, kendimize ait kişisel, plan ve amaçlarımız için hareket ediyoruz, o halde bizler zaman değil miyiz?

Tabi ki bizler de zamanız. Kendi kişisel zamanımızı oluşturuyoruz. 

Peki tüm zamanları nasıl düzenliyoruz. Kaostan düzenliliğe nasıl ulaşmaya çalışıyoruz. (Bu soru orta öğretime geçti). 

İşte tüm insanların kendilerine göre zamanı olmasına rağmen ortak bir zamanda anlaştık. Bu dünyanın güneş etrafında dönme turu zamanıdır. 

Peki, ortak zaman konusunda anlaştık isek, felsefe konusu olan varlık ve zaman kavramının zaman bölümünü çözümledik mi? Yani bu zaman bize zaman ile ilgili tüm bilgileri vermeye yeterli mi? (Bu soru yükseköğretime ait gibi duruyor).

Tabi ki hayır. Bu zaman, insanlığın tür olarak zamanı algılaması ve varlığını bir arada sürdürmesine yardımcı olmaktadır. Dolayısı ile türümüzün kendi içindeki sorunlarına zaman konusunda bir çözüm getirmektedir.

Zamanları felsefemize göre ayırmamız bilincin zaman ve mekan algısında kendini fark etmesini sağlamaktadır. 

Zamanları bilince göre sıralayalım. Uzun ve geniş zamandan kısa ve dar zamana göre sırayalım.

1. Kozmolojik zaman, bu zaman yıl, ay, hafta, gün, saat, dakika, saniye şeklindedir. Bu türümüzün kabul ettiği ve ona göre yaşamını düzenlediği ortak zamandır. Dünyanın güneş etrafında dönmesini zaman olarak aldığımız için bizim şu an kullandığımız ortak zamanın başlangıcı dünyanın oluşumundan sonra güneş etrafında dönmesiyle başlamıştır. Peki dünyanın güneş etrafında ilk dönüşünün başlaması ile dünya zamanını bir olarak ele almamız gerekmiyor mu? (ilköğretim sorusu). Gerekir fakat yapamayız. Neden? Çünkü biz insanlar hatta canlılar bile o anlarda yoktuk. Peki şu an varız ve o zamanları tahmin edebiliyoruz, o halde türümüzün ortak zamanının bu ölçülere göre düzenlesek olmaz mı? (Orta öğretim sorusu). Olabilir ama bazı sorunlarla karşılarız, o da dünyanın ilk oluştuğu zamanları tahminle biliyoruz ve güneş etrafında dönmeye başlamasını da tahminlerle yapabiliyoruz. O nedenle tahmini bir başlangıç belirlememiz gerekir. Bir de milyon yıl miktarı olduğu için bu yıl ki yeni girdiğimiz 2023 yılı olarak değil, beş milyon beş yüz bin yirmi üç yılına giriyoruz dememiz gerekmekte, bu da biliyoruz ki baya uzun ve karmaşık bir sayı, yazı ile belirtirsek, 5.500.023 yılına girdiğimizi belirtmemiz gerekirdi. Dolayısı ile 2023 demek daha kolay ve basittir. Peki neden 12023 değil de 2023? (Bu soru, şu ana kadar anlatılanları anlamış zeki ve atılgan bir ilköğrenim öğrencisinden gelsin) Bu sorunun cevabı uzun olup, şu anki konumuzdan uzaklaştırır. Biz zaman çeşitlerine devam edelim.

2.Doğa zamanı, bu zaman canlılığın ilk ortaya çıktığı zamandan günümüze ulaştığı ve geleceğine ilerleyeceği zamandır. Canlılık dünyanın oluşmasının belli bir zamanında ortaya çıktığı bilinmekte. Önce ortaya çıkacak ve sonra mevsimler olgusuna, şartlarına göre varlığını koruyacak ve geliştirecektir. Canlıların gelişimini haliyle hareketini ve zamanının bilim araştırmaktadır hala. Biz onun zamanının olduğunu saptamamız önemlidir şu anda. 

3. Tür veya çevre zamanı, insanlığın toplum, ülke, yöre, mekan, olarak hareketi ve zamanı, zamanlarıdır. İnsan türünün ilk ortaya çıkışı, gelişmesi ve günümüze kadar gelen zamanı, günümüzdeki zamanı, gelecekteki sürecek zamanı şeklinde, tür ve çevre zamanlarını ele alabiliriz. Tür zamanı nesnel (objektif) bir terimdir. Çevre zamanı ise özneldir. Bu iki zaman farkını bireyde göreceğiz sonraki bilgilerde. 

4. Beden zamanı, bireyseldir. Bir bireyin öznel hareketi ve yaşayışının zamanıdır. Günlük yaşam içinde uyur, uyanır, işe gider, çalışır, işten çıkar, yemek yer, dinlenir, izler, dinler, okur, konuşur, yazar, öğrenir, öğretir, anlatır, dinler, gibi bir çok hareketle kendi zamanını oluşturur. 

5. Zihin zamanı, bireyseldir. Beden zamanı ile paralel çalışır. Bu bireyin hareketlerindeki zihinsel oluşturduğu amaçla olur. Günlük yaşam içinde uyur, uyanır, işe gider, çalışır, okula gider, derslerle eğitim ve öğretim alır, işten, okuldan çıkar, yemek yer, dinlenir, bireyin zihni ile bedeni birlikte hareket ederler. Bedenin hareketi bedensel, zihnin hareketi zihinseldir. Hareket farklıdır. Ama ikisi de harekettir. Birey işe gitmek için hangi yoldan ve nasıl gitmesi gerektiğini önce düşünür en uygun şekilde karar verir ve gider. İşe geldiğinde hem zihnen hem de bedenen hareket etmiş olurlar. Zihin işe hangi yoldan ve nasıl gitmesi gerektiğin bedene belli bir düşünme sonrası sunar. Bu zihin düşünme aşamasında nöronlarda hareketler etmektedir. Nöronlar çalışmaktadır. Çalışmak harekettir. Bu hareket görünenden görünmez hale geçmiştir. Mikroskobik hale gelmiştir. Bizler diğer bedenlerin hareketini görürüz fakat o bedenlerin zihinlerin nasıl çalıştığını göremeyiz, o bedenlerin düşünmesini, düşüncesini bedenleri nasıl hareket ediyorsa, neler konuşuyorsa anlayabiliriz. Zihin hareketini ve zamanını göremiyor veya dolaylı olarak anlayabiliyor olsak da onu yok sayamayız. O vardır.

6. Bilincin zamanı, bireyseldir. Beden ve zihin zamanı ile beraber çalışması da olur onların üstünde de olur. Düşündüğünüzü düşünmek şeklinde. Bilinç hem zihni hem de bedeni algılamaktadır. Bilinci hareketli bedeni gördüğümüz gibi açık ve seçik görmesek de bedenle çalışan zihni ve düşünceyi görmeyip de bedenle birlikte olduğunu bilsek de zihin ve bedenin bir ayna haline dönüşerek bilinci yansıttığını fark ederiz. Bilinci, zihnin (düşünce yerine kullanılmıştır)bedenle birlikte çalışmasını fark edişinde fark ederiz. Bunu bir örnek olgu ve resim ile açıklayalım. Bir cadde kenarında geniş bir kaldırımda on, beş kişinin birikmiş bir kalabalık oluşturduğunu ve kalabalığın merkezinde bir yerde yatan bir insan olduğunu hayal edelim. Siz bir doktorsunuz ve bu kalabalığı fark ettiniz bu kalabalığın dışından. İster araba ile oradan geçiyor olun, ister oradan yaya olarak geçmeye çalıştığınız bir an olsun. Bu resimde sizi bilinç olarak ele alalım. Kalabalığı düşünce olarak ele alalım. Kalabalığın merkezindeki bilmediğimiz bir insanı beden olarak ele alalım. Caddeyi ve şehri yakın çevre, şehrin bulunduğu geniş bölgeyi ve onun bağlandığı tüm yeryüzünü ve dünyayı büyük çevre yani doğa olarak ele alalım. Uzay ve evreni kozmoloji olarak ele alalım. Burada siz bilinç olarak kalabalığa bakarken düşünmeye başlıyorsunuz „Bu kalabalık neden birikti, kalabalığın ortasında ne var, büyük olasılıkla bir birey var. Böyle bir kalabalık önemli bir şey olunca toplanır ve tüm ilgisini merkezdeki bireyde topladığı için ne oldu, ne yapmalı gibi bir eylem içinde olmaya devam ederler.“ Bu örneği yaşama yönünden değil düşünme ve örnek olarak aldığımız için, siz bilinç olarak kalabalığa odaklandığınızda kendinizi fark edersiniz, hafızanızdaki doktor yemini ve içinizdeki vicdan duygusu size bu olayda görevinizin olup olmadığını hatırlatır. Kalabalığın olay ile ilgilenmesi vicdan duygusu ile iken sizde artı olarak meslek etiği duygusu ve tutumu bulunmaktadır. Siz bu örnekte bilinç olarak kendi bedensel durumunuza ve bedene ait düşünme halinize ek bir düşünme haline geçersiniz o anlarda. Eğer siz oradan geçerken bedeniniz rahatsız ise bilinç seviyeniz düşük olacaktır. Meslek etiği ve vicdan hızla sizin zihninizden gelip geçecek fakat siz bedenen rahatsız olduğunuz için meslek etiğine ve vicdana odaklanamayacaksınız, çünkü sizde aktif olan bedeninizin ve onla ilgilenen düşüncenizin zamanı ve mekanındaki eylemidir. Dolayısı ile siz tanık olduğunuz bu olayı bir izlenim ve olay gibi görüp yolunuza devam edeceksiniz. Bu hareket meslek etiği ve vicdani olarak doğrudur ve sizi ilerde ufak bir üzüntü dışında rahatsız etmeyecektir. Çünkü meslek etiğini ve vicdanınızın gereğini yerine getirmenizin şartı vardır. O da sizin bedenen ve zihnen sağlıklı olmanızdır. Bu örnekte ana konumuz bu olmadığı için sizin bedenen ve zihnen sağlıklı olduğunuzu varsayalım. Siz bilinç olarak kalabalığa (düşünceye) doğru ilerlersiniz, meslek etiği ve vicdani gereklilik olarak, olaya etki için işte bu bilinç harekete geçmesi için diğer aşamaları durdurmalı ve onlara hakim olmalıdır. Hızla kalabalığa yaklaşır o ünlü repliği yüksek sesle (burada kültür ve gerçek iç içe geçmiştir) söylersiniz. „ Açılın, ben doktorum“. Sizi duyan kalabalık açılır ve acil yardım geldi rahatlığı ile size yol verirler. Sizde yerde yatan yaralı veya hastanın nesi olduğuna bakarsınız. İşte o an bilincinizin diğer unsurlara hakim olduğu andır. Meslek etiği ve vicdan işbaşındadır. Ne yapılması gerekli olduğunu, nasıl davranmanız en doğru olduğunu bilmektesinizdir önceki çalışmalarınızdan ve tecrübelerinizden. Günlük yaşama sırasında her olay farklı oluşmakta ve tekrar etmemektedir. Üst bilinci kullanma tarzımıza yönelmememizin ya da onu sık kullanmama nedenimiz sıradan ve basit günlük yaşam şekillerinin bedenimize ait düşünme ve bedensel halimizin kendimiz ve çevremiz için sorunlu olmamasındandır. Günlük yaşam akışı içinde her şey hızlı ve sorunsuz ilerler. Küçük aksamalar çözülürken, önemli sorun içeren olaylar olduğunda bu akış bozulur. Üst bilinci kullanan kişiler kaos ve kozmozdaki farklılıkları, aynılıkları, zıtlıkları, mekan ve zamana, insana, doğaya ve kozmolojiye etkilerini araştırırlar. Günlük yaşam sırasında bu bilinci kullanmak yani tümden bilinçli olmak çok zordur, bir insan için fakat kayda değer kararlar alma ve seçimler yapmada, hedef belirleme, ilke ve kural oluşturmada bu bilinç kullanılırsa kişi etik ve vicdan olarak bedenen ve zihnen sağlıklı durumunu devam ettirme olanağına sahip olur. Özgürlüğünü korur, bilinçli yaşar ve varlığının farkındalığında olmaya devam eder.

Yeni yılınız kutlu olsun.