20 Mayıs 2021 Perşembe

İnsan Doğa ve Dünya -16

Doğanın Amaçları

Doğa yaşamı destekler. Doğa canlılığın gelişmesini, büyümesini, çeşitlenmesini, farklılaşmasını ve yayılmasını ister (amacındadır).

Doğa Tanımı

Doğa ile doğal kelimeleri birbiri ile ilişkilidir.
Doğal olgular doğaya özgüdür. 
Doğal tüm olgular, olan, olacak olanlar, doğaya ait olan, onunla ilgili kavramlar, kelimeler, olay ve olgulardır.

Doğa en kısa tanımı ile canlıların bütünüdür.

Doğal olgular da hali ile canlılara özgü anlamını taşır.

Canlılar dışında hali ile cansızlar evreni için evrensel işleyiş, kozmolojik işleyiş diyebiliriz. Bunda amacımız canlı dışındaki evreni canlıdan ayırmak içindir. Canlı ve evren. İkilemi canlı ile cansız ayrımı içindir. 

Neden böyle bir ayırmaya gereksinim duyuyoruz. 
Çünkü işleyiş yasaları farklıdır.
Günümüzde hala bu farklı yasaları saptamaya çalışıyoruz. 
Bilimin en büyük eksikliği bu konudur.

Bu önemli konuya ancak felsefe yolu ile giriş yaparak devamını sağlayabiliyoruz. 

Başlangıçta felsefenin araştırma konusu iken az da olsa bir çok bilginin kesin bilgilere dönüştüğü ve yeni bilgi edinme yollarının belirdiği anda bilim onu sahiplenmekte ve güncel yaşam için o bilgiler hakkında sistemli araştırmaya başlamaktadır.

İnsan düşünce sistemi de öyle çalışmaktadır. Felsefik düşünce tarzı da bu yöntemi kullanır.

Bir arazi üzerinde gezerken toprak üstünde parlayan altın parçalarını keşfetmek felsefedir. 

Parlayan bir kısım altın parçalarının tümüne ulaşma planı ve çalışmaları ise bilimdir. Teknolojidir. Ticarettir. Artık bilimi teknolojiden ve ticaretten ayırmak zorlaşmıştır. Bu üç kardeş kol kola dans etmektedirler. Felsefe ederi olmayan ama değeri fazla olan bir çalışma olarak bu üçlüyü seyredip " Sizi yaramazlar sizi"  demektedir. 

Doğa doğal olan ile çalışır. Kozmoloji bilgisini kullanır. Kendince dönüştürür. Doğada gördüğümüz tüm canlılar bunu yapmaktadır. 

Doğa, kozmolojik madde ve enerjinin farkındadır. 
Ona karşı 
* Kendisini savunur.
* Onu (madde ve enerji) ve yöntemlerini (kozmolojik yasalar) kullanır.
* Onu kendi faydasına dönüştürür, sistemini oluşturur.

Doğa için kendi kültürümüzdeki ekosistem (ekonomi bilimine ait terim) terimine katılmıyorum. Ekoloji terimi de uygun gibi durmamaktadır.

Doğa toplamı için " Doğasistem, -i" doğanın içinde bir bölüm için "Doğalsistem,-i" terimleri gibi yeni terimler oluşturmalıyız.

"İnsanın doğası" teriminde sorunlar bulunmaktadır. Yapılan tanımlara göre. "İnsanın dünyası" terimi de aynı şekilde. Bu terimler en azından felsefede doğru olarak yerlerine konulmalıdır.
Bunu şöyle açıklayabiliriz. Dünya bir tane ve bütüncül, kapsayıcıdır. Doğayı ve haliyle tüm canlıları kendinde barındırmaktadır. Dünya içinde dünya kavramı felsefik olarak uygun değilse insanın dünyası da aynı uygunsuz durumdadır. "İnsanın dünyası" dediğimizde kedinin dünyası ile ayrı bir dünya olgusuna ilerlemektedir. Halbuki insan ve kedi aynı dünyanın içindedir. Aynı mantık doğa ile kurduğumuz cümleler içinde geçerlidir. Doğa şu an ki bilgimiz ile sadece dünya gezegenindedir. Marsta canlı fosillerine rastlar isek şu anki doğanın sadece dünyada olduğu tezi yanlışlanacaktır. O teste kadar biz canlılığın hali ile doğanın sadece dünyada olduğu tezinin doğruluğunda insanın doğası ve kedinin doğası terimlerini kullanmamız düşüncemizdeki mantık yollarında yeni bilgililere ulaşmamızı zorlaştırır. Çünkü doğa bütüncül ve kapsayıcı bir tanımdır. Bunu kendi içindeki canlılara ayrıştırmamız, küçük doğalar şekline getirmeye çalışmamız, onun bütünsel tanımına hali zihinsel düşünce biçimimizin doğru ilerlemesini yavaşlatır, odaklanmayı azaltır. Düşünce dağınıklığı kavramların, kelimelerin yerli yerinde kullanılmamasından da oluşmaktadır. 

Peki neden terimleri dar, karmaşık  ve yanlış kullanmaya devam ediyoruz.

Ülkemizde felsefe cumhuriyet döneminden  bu yana konusunda ilerleme yavaş olduğu ve diğer dillerden çeviri yapılırken Türkçe karşılığı konamadığı için, keşfedilen olay, olgu ve kavramlara yeni isim vermek yerine mevcut sınırlı kelimeler ile karşılanmaya çalışıldığı için anlam, olay, olgu ve kavram bolluğu içinde az, eski ve sınırlı kelimeler ile karşılanmaya çalışıldığı için felsefenin gelişmesi, artması, büyümesi yavaş olmuştur. Bir çok felsefecinin keşfedilen yeni, eski olgu, olay ve kavramlara kendilerince isim vermeleri sevindiricidir. Felsefenin ilerlemesine, gelişmesine, yol almasına katkıda bulunması için bu çabalar önemlidir. Katkı yapan kişiler de değerlidir. Dilimizde kelime ve kavram türetme hiç de zor değildir. Yeni üretilen kelime ve kavramlar konusu geçtikçe sözcüler tarafından kullanılarak kulağa tanıdık ve tam yerinde olduğu izlenimi doğabilir. Kullanılması tercih edilenler öne çıkabilmektedir.
Örneğin önceden "bilim adamı", "bilim insanı" terimleri kullanılmakta idi. Çok kullanılan bilimadamı kadın erkek eşitliği farkındalığının artması ile yerini bilim insanı terimine bırakmıştır. Bu kelimeyi kullanan anlatıcılar, sözcüler, yazıcılar kadın erkek eşitliği farkındalığını da destekledikleri anlamını da vermiş olmakta idiler. Sonraki sık kullanımlarda artık bu terim kendi özünü almış ve bir anlama gönderme yapmadan konuşulur olacaktır. Böylelikle kadın erkek eşitliği farkındalığı sözde değil günlük yaşamın içinde var olmaya ve gelişmeye başlayacaktır. Bu süreç hala ilerlemektedir. Hala bilim adamı terimi kullanan kişiler hakkında iki olasılık önyargısı bulunmaktadır. Birincisi bilim insanı teriminin kullanıldığından haberi yoktur ve kendi eski kullandığı şekli ile söz etmek amacındadır. İkincisi ise kadın erkek eşitliği farkındalığını kabul etmiyor ve bilerek bu eski terimi kullanıyorum anlamı vermektedir.

Sözlerimizde ve yazılarımızda kullandığımız her kelime, terim ve kavram bizim düşünce ve mantığımız hakkında bilgi vermektedir. 

Dolayısı ile evren, kozmoloji, doğa, dünya gibi tümel ve bütüncül kelimeleri en azından felsefe dili içinde farkında olarak kullanmak düşünce ve mantık yargılarımızın daha doğru ve yeni bilgilere ulaşmada daha kolay ve hızlı olmasını sağlayacaktır. 

Felsefe dili günlük konuşma diline çevrilirken ise açıklama yapma gereği artmaktadır. 
Felsefe dilinin kapalı ve zor anlaşılır olması onun gelişimini engellediğini biliyoruz. Bunun önüne geçebilmek için anlaşılır ve basit ama günlük dil sıradanlığından da biraz daha kalıcılığı ve sistemi olan bir dil dağarcığı oluşturulmalı ve kullanılmalıdır. 

Dolayısı ile evren, dünya, doğa, canlı, insan gibi tümel kelimelerin tek başlarına anlamları olduğunu tikelerde kullanmanın felsefik düşünmenin, konuşmanın  ve yazımın ilerlemesinde yavaşlatıcı bir yanı olduğu fikri ortaya çıkmaktadır.




 



 

17 Mayıs 2021 Pazartesi

İnsan Doğa ve Dünya - 15

 Atıklarımızın doğaya geri dönüşümü çok önemlidir.

Canlı olarak atıklarımız doğayı beslemek, büyütmek ve çoğaltmak üzerine olmalıdır.

Bedenlerimizden çıkan katı ve sıvı atıklarımızı tarım dışı orman alanlarına toprak altından yapılacak kanallar ile iletildiğinde küçük ve kısmi amazon ormanlarını oluşturabiliriz. 

Böylelikle akarsularımız ve denizlerimiz daha temiz ve sağlıklı bir çevreye kavuşabilir.

Atık maddelerimiz zaten geri döşüm sürecinde bulunmaktadır. Bunu arttırmalı ve devam etmeliyiz.

Mezarlarımızı ormanlarda oluşturmalıyız.

Çöllerimizin altyapısını geri dönüştüremeyeceğimiz organik atıklarımızı yayarak üst yapının oluşmasına ve çöl ortamının bir amazon oluşuma doğru ilerlemesinde adım atabiliriz.

Kentlerimiz köksüz olup temelleri çok zayıf bir bina niteliğinde bulunmaktadır. 

Kentlerimizin alt yapısını daha derine ve geniş bir alana yayabilmeliyiz. 

Organik atımlarımızın şehir dışında tarım yapılmayan orman ve arazilere gidebilecek şekilde yer altı tünellerinin mühendislik, mimarlık gibi bir çok bilimsel çalışmalar ile aktarabilirsek, atıklarımızın yaşam merkezimiz şehir ve çevresinden uzaklaştırmış ve doğaya en doğru şeklide dönüşünü sağlamış oluruz.


......................  

16 Mayıs 2021 Pazar

Meta Söylem ve Yazılar

 Meta söylem ve yazılar bitti mi ?

Bence " Hayır ".

Bilim, doğa ve kozmoloji hakkında onu parçalara ayırarak incelemekte ve tanımlar ortaya çıkarmaktadır.

İnteraktif bilimler ise bir kısım parça bilgileri bir araya getirmeye ve yeni bir bilgi ortaya koymaya çalışmaktadır. 

Meta bilgiler, tümel bilgilerdir. Bütünsel bilgilerdir. 

Felsefe hem tümel hem de tikel bilgileri araştırmakta ve aralarındaki bağları keşfetmeye ve akıl, mantığa uygun bir biçimde  ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. 

Felsefe, evrendeki her şeyin birbiri ile bağlantılı olduğu tezi ile tümel bilgilere ulaşılabileceği çalışmasında meta, tümel, bütünsel, evrensel bilgileri ele almaktadır. 

Bu çalışma ve çabalar meta söylem ve yazıların bitmediğini, bitmeyeceğini göstermektedir. 


.............

14 Mayıs 2021 Cuma

Madde Bağımlılığı Hakkında Düşünceler

 Kanunen yasak olan bağımlılık yapıcı ve fazla, yanlış kullanımında ölüme yol açabilen madde kullanımı belli düzenlemeler ile kullanılması ve satılması ticaret kanunu kapsamına alınması bu alandaki büyük sorunların küçülmesini sağlar mı ?

Üretilmesi, işlemlerden geçmesi ve belli standartlarının oluşması ile ticaretin bir yasal bölümü haline gelmesi söz konusu maddelerin gizli ve sorunlu dolaşımlarına ait zararının azalacağı bir alternatif olabilir mi ?

Bu soruları cevaplayacak olan tıp, biyoloji, kimya bilimleri, psikoloji, sosyoloji, ekonomi, siyaset ve insan bilimleridir.

Kanun dışı ticaretlerin olmasına rağmen yokmuş gibi davranılması ve toplumların görmezden gelmesi psikoloji ve sosyoloji açısından bir sorunları olduğuna işaret değil midir.

Madde bağımlılığı ve bireysel, toplumsal, küresel sorunları da yazılmalı, konuşulmalı, tartışılmalı ve çok eski geçmişi olan bu sorunun günümüz çerçevesinde çözümleri aranmalıdır.

Kanun dışı madde kullanımı tarihsel bir olgu olarak önümüzde durmaktadır. Tarih boyunca bu maddeler ticaretin görünmeyen gölgesi olarak bireyler ve gruplar hatta ülkeler tarafından belli amaçlar için kullanıldığı bilinmektedir. 

Kendisine ait bir tarihi olan bağımlılık yapıcı ve sağlığa zararlı maddelerin insan yaşamındaki rolü, etkisi bitmemesi, sonlandırılamaması onu halı altına süpürülmesini daha ne kadar gerektirecektir.

Bu maddelerin üretilmesinden,  gizli ticaretinden ve kullanımlarından doğan bireysel ve grupsal krizlerin bilinir olmasına karşın görünür olması,  gündemlere büyük sorunlar olarak ortaya çıkmasıyla oluşması bu konuların basit ve hasıraltı edilemeyecek halde olduğunu göstermektedir. 

Sağlığa ve bireysel ilişkilere zararlı olduğu bilinen bağımlılık maddelerinin kullanımı, üretilmesi ve ticareti belli bir bilimsel alanlarda incelenmesi ve masaya yatırılması gerekmektedir. 

Bilimsel sonuçların ortaya koyacağı bilgiler, bu maddelerin insan ve toplum yaşamı için yeni ve gerekli düzenlemeler getireceği ortadadır. 

.............

10 Mayıs 2021 Pazartesi

Romantik Bilim, Bilimin Romantikliği "Evrendeki Yalnızlık "

Kozmolojideki canlıların evrende bulunma olasılığı ve istatiksel tahminleri romantik bir yaklaşımdır.

Evrende canlı ve dünya olarak yalnız olduğumuz bilgisinin doğru olduğuna nasıl karar verebiliriz. 

Tabi ki beklenti içinde olmayarak. 

Geçen yüzyılda bilim uzayda daha zeki canlılar olabileceği üzerine tahmin ve istatistiklerde bulunuyorlardı.

Günümüzde ise artık zeki canlılardan ümit kesilmiş sadece basit ve ilkel canlıların olma olasılığı üzerine durulmaktadır.

Bence bu yaklaşım tarzı duygusal ve romantik bakış açısından bakmaktır.

Bu yaklaşım tarzına " Bilimin Romantikliği " veya " Romantik Bilim " isimlerini verebiliriz.

Canlı olarak evrende yalnızız.

Bu gün bu gerçeklikle yüzleşmeliyiz. 

Evrende yalnız olduğumuz, dünyadan başka yerde canlı bulunmadığı gerçeği ile.

Gerçeği bilmek bizleri özgür kılmaz aksine o gerçek bizi kendisine bağlar. 

Bizim bir parçamız olur. Ta ki yeni bir gerçeğin eskisini yetersiz kılmasına dek.

Evrende yalnız olduğumuz gerçeği bize ne gibi etkileri olur.

* Uzaylılar, bilinmeyen nesne ve yaratık savların birer mit olduğunu gösterir. 

* Dünyamızda baş başa olduğumuz ve bu konuda neler yapmamız gerektiğine odaklanmamızı sağlar.

* Uzaydan gelecek fayda ve zararın sadece bilimsel araştırmalar ile ortaya konacağı fikri oluşur. Destan ve eski öğretilerin uzaydan gelecek varlıkların insan yaşamını değiştireceğine dair beklentilerin yerine insanlığın evren ve uzay hakkında yeni bilgiler ile yaşamını iyileştirebileceğine olan çalışmalar artar.

* Evrende canlılığın sadece dünyada olması yaşamın burada başlamış olduğunu ve buradan evrene yayılacağı görüşü öne çıkar. Doğanın insan için oluştuğuna dair eski tez ve savların yanına insanın doğa ve yaşamın gelişmesinde bir etkeni ve faktörü olduğu karşı savı da eklenebilir.

* Doğa, insan için midir ? İnsan, doğa (yaşam, canlılık) için midir ?  

Ya da her ikisi de birbiri için midir ?

Soruları ve cevapları felsefe de aramaktadır ve aranmaya devam edecektir. 

Yeni sorular ise canlılık veya doğa, kozmoloji için midir ? 

Kozmoloji, doğa için midir ? Ya da her ikisi de birbiri için midir ? 

Doğa ve insan ilişkisi hakkında bir çok bilgimiz bulunmaktadır. Hala da araştırılmaktadır. 

Doğa ve kozmoloji ise ilişkisi ise geleceğin bilgisidir ve henüz edindiğimiz bilgiler bu konu hakkında sav ve tez ileri sürmemize yeterli gözükmemektedir. Düşüncelerimizde bir çok tahmin, önsezi, olasılıklar bulunmasına karşın bunu söze ve yazıya dökmek mantık süzgecine takılamayıp onu geçmesindendir.

Mantık süzgeci tuttuğuna doğru der. Süzgeçte kalan yani mantığımıza uyanlar süzgeçte kalanlardır. Süzgeçten süzülüp gidenler değil. Genellikle süzgecin kullanım amacı bize kalmasını istediğimiz faydalı, iyi ve doğru şeylerin süzgeç te bulunmasını isteriz. Diğer unsurların süzgeçten çıkmasını, ayrılmasını isteriz, amacımız odur. Bir bilginin mantığa uyup uymadığını tarttığımızda zihindeki bilgi ve ölçülere uyup uymadığını hali ile ağırlığının, öneminin yaşadıklarımızla yani yaşamla uygunluğunu ölçeriz.

Zihinsel etkinlikler, düşünce hallerinde mantık süzgeci, mantığa uyup uymaması tartılması, ölçüp biçmek hep mantık işlemlerini anlatır. Matematiksel bilgi, oran ve ölçüyle düşünce tarzımızı oluşturmaya çalışırız. Bu çaba kozmolojik nesnel olma tarzıdır. Canlılık bu nesnelliğe, karşı kendi öznelliğini oluşturmaya çalışır. İnsanda ise bu bencillik olarak ortaya çıkar. Toplum için bu bencilliğin belli ölçüde ve şekilde olması etik olgusu ile belirlenmeye, sınırlarının oluşturulmasına çalışılmaktadır. 

Doğa ve insanlığa ait tüm bilgilerin dünyamızda olduğu, burada onu aramamız gerektiği, kozmolojinin de onu kuşattığı gerçeği önümüzde durmaktadır. 

................ 



5 Mayıs 2021 Çarşamba

"Evrim Teorisi", " Big Bang " ve " Vedalar"

 Evrim teorisinin kökeni "vedalar " da bulunmakta mıdır ?

Hint kutsal metinleri olan " Vedalar" da bulunan reenkarnasyon inancın kökeni evrim teorisinin kaynağı mıdır ?

Belki de " evet ".

Reenkarnasyon canlı ruhunun türler arasında yolculuğunu anlatmaktadır. Ruhun olgunlaşması, gelişmesi ve dönüşümlerinin öğretilerini anlatır uzun metinler ile. 

Ruh her türlü canlı türünden sonra insana geldiğinde birden kast sistemine takılır. 

Artık ruhun yolculuğu ülke yönetim politikasının dar yolunda güncel hale gelmiştir. 

Artık her insan taşıdığı sorumlulukları, sosyo-ekonomik durumu ve sahip olduklarına razı olması ruhlarının mutluluğu için gerekli olmuştur. 

Bundan sonraki ölümden sonraki hayatında kast sisteminin daha iyi konumuna gelmeyi ümit etmekten başka çaresi kalmamıştır.

Reenkarnasyon konusu canlılar üzerinde çok iyi bir gözlem bilgisinin, güncel kader çizgisine taşınmasıyla kötü bir son bulmakta, dolayısı ile bilginin geleceği, ilerlemesi de engellenmiş olmaktadır. 

Belki de reenkarnasyon bilgisini ilk ortaya koyan ve geliştirmek isteyen kişiden bu bilgileri alan ülke yönetimi veya dini liderler alıp uygulamaya yani öğretinin halkça benimsenmesini sağladılar. 

Ve doğuda her bilimsel araştırmaların sonu ülke yönetimine sunularak biçim değiştirmesiyle sonuçlanmış olabilir. Bu olgu doğru da olabilir. Çünkü o dönemlerde bilginin eyleme geçilmesi ve toplumun düzenini sağlanması hizmetine sunulması önemli idi. 

O dönemin bilim insanları yönetimlere ve çevresine hizmet etmekte idi. Doğadan alınan bilgiler hızla eyleme geçilmesi gerekiyordu. Hizmete giremeyen bilgiler " Vedalar" ı yazan kişilerce metinler arasına konulma olanağı oluşmuş olabilir. 

Ülke yönetimi ve dini liderlere, dolayısı ile halka hazırlanmış ve sunulmuş gibi görünen bu kadim metinlerin aralarında günümüzün bilgisi ile anlaşabilir mesajlar, bilgiler içeriyor olabilir.

Reenkarnasyon öğretisi canlı türlerinin araştırılması üzerine ilerler iken birden ülke ve dini yönetim araştırmaları devir alıp hızla toplum için yaşam öğretilerine dönüşürmüş olabilir. 

Bir çok batı felsefecinin transendental öğretilerden etkilenmesi ve kendi bilgilerinin oluşmasında ilham almaları bir tesadüf olmasa gerek.  

Evrim teorisinin ve big - bang teorilerinin kaynağında acaba kadim hint öğretilerinin etkileri bulunmakta mıdır ? 

Soruyu genişletelim. Yunan felsefesinin oluşumunda Mısır uygarlığının etkilerini bilmekteyiz. Acaba Perslerin, Türklerin, Çinlilerin, Japonların ve Hintlilerin öğretilerinden Yunan kültüründen başlayan, Helenistik, Roma ve Ortaçağ Avrupası'na geçme olanağı olmuş mudur ?

Bu soruların cevapları edebi, mit, destan, öğretiler gibi metinler, politikalar, yaşam biçimleri ve sanat eserleri  arası bağlantıların  saptanıp kıyas ve karşılaştırmaların yapılmasıyla akademik çalışmalar ile ortaya çıkabilir. 

Ya da özverili çalışmalar ile araştırmacı ve yazarlar tarafından da ortaya çıkarılabilir. Başlı başına ve önemli bir grup çalışmasının gerçekleşeceği bir büyük tez konusu da olabilir.

Akademide tez olabilecek o kadar önemli ve değerli konular bulunmaktadır ki. Bu tezleri beş-on kişilik çalışma grupları ile ortaya konulabilmeli ve her emeği bulunan bu akademisyenlere grup çalışması dahi olsa bireysel ünvanları verilebilmelidir. 

Akademide tez konusu sıkıntısı bulunmamaktadır. Ya da aynı konuların tekrarı zorunlu olmamalıdır.

Akademisyenlere grupsal çalışma olanağı sunulmalı, araştırmacıların tek başlarına uzun yıllar harcayabileceği çalışmaları ekip olarak çalışarak hem yeni ve değerli tezlerin ortaya çıkması sağlanmalı hem de basit, kolay ve tekrara dayanan tezlerin önüne geçilmelidir.

Her yeni ve önemli tez ülke ve küresel yaşam olanaklarının gelişmesine, yeni gündemlerin ve geleceğe yansımaların oluşmasına yol açabilme olanağı sunmaktadır. 

Tüm kadim kültürlere bir çırpıda sünger çekmiş  son beş yüz yıllık batı kültürü yeni gelişmeleri ve planlamaları ile bu açığı kapatmış gibi görünürken aslında binlerce yıllık insanlık tarihi kitabının sadece parlak ve güzel bir kapağı konumunda bulunduğu gerçeği ile dostça  yüzleşmektedir küresel süreçte.

Araştırma ve metotları ile insanlık tarihine olan görevlerini tamamlarken geri kalmış kültürleri de derin uykusundan uyandırma sırasındaki haksızlıklarını da affedilir kılmışlardır belki de son beş yüzyıl içinde.

Önce kendi içlerinde bitmek bilmeyen bir hesaplaşma ve kavga dönemini küresel keşifler ile yeryüzüne yaymışlar bu cesaret ve merak adımları onları ödüllendirmiştir. Cehennem halinde bulunan Avrupa kendi içinde yaşadığı tüm acılar ve ıstırapların idmanı sonucunda o hızla yeryüzüne dağılmış ve tarihi, doğal tüm bilgileri toplamışlar ve içinde bulundukları cehennemi cennete dönüştürme aydınlığına kavuşmuşlardır. 

Şimdi İnsanlık tarihi büyük kitabının kapağında batı medeniyetinin ışıltılı, parlak ve mutlu yeryüzü görüntüsü bulunmakta, sayfalarını açtığımızda ise insanlık tarihinin tüm birikimlerinin eserleri sayfalarını doldurduğunu fark etmekteyiz. 

" Tanrıların arabaları" adlı eser kadim tarihleri sahiplerine değil de uzaylılara havale etme projesiydi. Bu eserdeki yaklaşım tarzı gibi bir çok fikir ve eserde geçmişi buğulu ve puslu gösterip tarihin Avrupa ile başladığına dair görüşü ön plana çıkarma isteği bulunmakta idi. Bu yaklaşım tarzların ne kadar olduğu ve günümüzde ne kadar etkili olduğunu araştırma ve gözlem ile saptama olanağımız bulunmakta. 

Yiğit üç yüz Sparta kahramanının batıyı perslerden koruma destanı aslında kadim geçmişle yüzleşmeyi engellemesi şeklinde de algılanabilir. Binlerce yıllık insanlık tarihinin zorlu ve karanlık rüyasını bir karabasan olarak algılamasını ve ona karşı bir direnmesinin öyküsüdür o savaşlar. 

Yeryüzünde kadim tarihin ruhları dolaşmakta, doğudan batıya doğru ve kaybettiği evladını bağrına basmaya hazırlanmakta medeniyetlerin birleşmesinde büyük okyanus dalgalarının ve fırtınaların, rüzgarların bir denge arayışıyla hareketlenmesi gibi küresel birleşme yolunda. 

Buna ne planlanan bir küresel salgın engel olabilir ne de nükleer silahların körelmiş tehditleri. Ne erimiş siyasi rejimler engel olabilir ne de siyasileşmiş inançlar. Camla üretilmiş imajlar, kumdan yapılmış sınır duvarları büyük küresel birleşmenin devasa hareketine dayanamazlar. Karalama defterleri yanarken, dev aynasının yıkılması da söz konusudur. 

Post-modern, post-truth senaryoları kadim insanlık tarihiyle yüzleşmenin engellenemez çabaları iken sanatta distopya olarak zombiler, uzaylıların istilası, yüzüklerin efendisi gibi eserlerle kendisini göstermektedir. 

Kitaplar sadece kapaktan okunsaydı, düşünen zihinler körelirdi.

Kitabın kapağı, kadim kitabın içeriğini ve kaynağını reddediyor. 

Bu çok büyük bir çelişki. 

Süt kaynadığı kapta kalırken kaymağı fazla kaynama karşısında ancak kıvrılır ve küçülür değerli olmasına karşın. Kaynayan kabı dolduran süttür kaymağı değil.

Batı kültürünün bu kitabın hazırlanmasındaki emeğine ve kapağına konu olmasına hak vermemek mümkün değil tabi ki.

Yıkılmaya yüz tutmuş tarihi ahşap evde, çatırtı sesleri artmaktadır, çatlamış duvarlar, parçalanmış tavan.  evin geniş salonda, çalışma masasında, bilgisayarda işlerini bitirme telaşındadır oturan genç adam. İşine ara verir ve artan çatırtı seslerine kulak verir, gözlerini tavanda gezdirir. Endişeli ve telaşlıdır. Elini tavana doğru kaldırır ve " Lütfen biraz daha zaman ver, çalışmamı tamamlamak üzereyim " der. Sesinde endişe ve korku bulunmaktadır. Doğa tüm rüzgarı ve esintisi ile eve baskı yapmaktadır. Dayanmaya çalışan ev ise kadim tarihtir. Genç adam yutkunur " Son projem fırtınayı bir melteme, evi ise sağlam bir yapıya dönüştürmeyi amaçlıyor " der sakince. 

Sonra ne mi oldu. Devamı haberlerde izleyeceğiz hep birlikte küresel olarak önümüzdeki yirmi yılda. 

4 Mayıs 2021 Salı

" Yaşam Basıncı ve Yaşam Döngüsü" üzerine Düşünceler

 Basınç kelimesi basmak, bastırmak, sıkıştırmak, baskılamak, gevşek ve dağınık nesneleri sıkı ve birleşik hale getirmek, madde ve enerji miktarlarını geniş alandan dar bir alana doğru ittirmek ve kapladıkları alanı azaltmak, hacim miktarını küçültmek şeklinde oluşan bir olgu.

Evrensel ilkelerin işleyişi sırasında hava basıncı, ısı basıncı, su basıncı, çekme ve itme kuvvet basınçları şeklinde bir çok basınç şekli oluşmaktadır. Isı değişimlerin, karışma, çarpışma ve ayrışmaların madde ve enerji üzerinde bir çok etkileri oluşmaktadır. Bu etkileşimlerin bilimsel açıklamaları ve araştırmaları bulunmaktadır. 

Basınç kavramının canlı üzerindeki olgusu üzerine durmak istiyorum. Bu alana güneşin kendi içindeki basınç ve çekim olgusu örneğinden giriş yapacağım.

Güneş yüksek sıcaklıkta olup içinde madde ve enerji sürekli hareketli halde bulunmaktadır. Büyük bir dairesel alanda madde ve enerji bir fırın gibi kendi yakıtını yakmakta ve tüketmektedir. Tüketmesi ancak kendisinden kaçanlar yani ısı ve ışınlar nedeniyle olmaktadır. Diğer kalanlar ise kendi içindeki yanma ve soğuma şeklindeki hareketlerine devam etmektedirler.

Canlı, üreme sisteminde kendi bedensel tamamlanmış özelliklerini basınç halinde tohum ve yumurta şekline getirerek kendi içinde üretmektedir. Hazır hale gelen tohum ve yumurta adeta kullanılmış ve değişmiş havanın nefesle dışa verilmesi refleksinde, bedendeki fazla veya zararlı maddelerin sıvı, katı ve gaz halinde bedenden atılma baskısındaki halinde bedenden atılma konumuna yani hareketli olma halinde doğru ilerlemektedir. Tohum ve yumurta üretim merkezinden hareketlenerek merkezden dışa doğru hareket haline geçmektedir. 

Tohum ve yumurta, canlının kendi temsilini basınçla minimal hale getirme etkinliğidir.

Bu teorimiz tohumdan ve yumurtadan tamamlanmış bedene geçişin kaynağına ışık tutmaktadır.

Basınçlanmış beden temsili tohum ve yumurta aldığı besin, hava ve su ile açılmaya ve hücrelerinin bölünmesini arttırarak, birleşimini devam ettirerek büyümeye ve kendi içinde çoğalmaya başlamaktadır.

Vakumla havası alınmış bir kapalı alan veya düzeneğin, kapalı kalmaya devam etmesi halinde, dış havanın ona baskısını sürekli uygulaması hali kapalı alanın veya düzeneğin basınç altında kalması demek olurken, küçük bir açılımla içeri giren hava miktarının içerde artmasına doğru basıncın azalması şeklinde devam etmesi durumu vardır. Kapalı alan veya düzeneğin dışa açılımı büyük ve birden olursa içeri giren hava basıncı da hızlı ve büyük olacaktır. Dışa açılım az olursa hava basıncı azar azar ve sürekli devam bir şekilde olacaktır. En sonunda kapalı alan ve düzeneğin dış ile bağlantı noktası olarak hava değişimi miktarı dengesi oluştuğunda basınç normal hale gelecektir. Burada " Doğa boşlukları sevmez " deyimi havanın basıncı ile ilgili olup hava bağlantısının kesildiği her boşluğa ve doluya, madde ve enerjiye baskı kurmaktadır.

Canlı, tohumu ve yumurtası için nasıl bir basınç oluşturmaktadır. Bu basınç uygulamayı nasıl başlatmış ve devam ettirmektedir. Canlıya ait bu basınç oluşturma örneğinin evrensel ilkeler basınç olgusu ile nasıl bir bağlantısı bulunmaktadır. Canlı, evren basınç bilgisini kendi içinde mi uygulamaktadır. Yoksa o olgunun farklı bir halini mi kendi oluşturmuştur.

Tohum ve yumurta oluşumunda, canlı önce genetik temel özelliklerinin mikro ölçekte kopyasını oluşturmakta ve bu da yeterli olmayıp, oluşan bu mikro ölçeğe büyüme, genişleme, yayılma ve tam bedenlenmeye kadar varacak basıncı barındırma özelliğini yüklemektedir. Adeta havası alınmış bir su botunun kapağını açar açmaz hava basıncının onu şişirmesi gibi tohum ve yumurta da ısı, su, besin ve hareketle her canlının bedenlenmeyi tamamlayacağı süreye göre ve kadar bu basınç altında büyümesini sağlamayı başarmıştır. 

Bu teorimize göre tohum ve yumurtanın oluşumuna uygun basınç miktar ve bilgilerini yüklersek o tohum ve yumurtanın tam bedenlenme sürecini uzatabileceğimiz gibi anlam çıkmaktadır. 

Bu bilgiler ışığında, canlının ömrünü kat kat arttırabileceği anlamına gelmektedir. 

İnsan yumurtasına uygulanacak bir basınç bilgisi, şekli ve miktarı onun çocukluğunu otuz yıl, ergenliğini yetmiş yıl, olgunluğunu iki yüz elli yıl ve yaşlılığını ise yüz yıl arttırabileceği gibi hayal gücümüzü aşan oranlara ulaşmak olanaklıdır.  Bir insanın toplam ömrü dört yüz elli yıla kadar veya daha fazlası için olanaklıdır. Zaten doğa evriminde bunu geliştirmeye çalışmaktadır. 

Canlının evren sıçrayışlarında daha yükseğe, göz kırpması ve yutkunmasını (hareket temsilinde) daha fazla yapmasını sağlamanın yollarını aramaktadır. Doğa, canlılığın çeşitlenerek her olasılığı denemesi ve evrensel ilkelerini de kullanarak onun ötesine doğru ilerleme amacındadır. Doğa, yaşamın artması, uzun sürmesi ve evrende yayılması üzerine çalışmaktadır. Doğanın rakibi veya antitezi insan gibi diğer canlılar da değildir, onun antitezi evrensel normatif ilkelerin canlı üzerindeki olumsuz ve yok edici etkileridir. Doğa için canlının canlıya en kötü olumsuz etkisi nüfus sınırlaması (insanın bozgunculuğu içinde geçerli olan) üzerindedir. Canlının canlıdan beslenme özelliği doğanın kendi devinimini arttırması, evrene işleyişi ve ilkelerine karşı kendi özerk alanını genişleme, yayılma ve sıçrama öncesi, yoğunlaşma ve basıncını arttırma (Amazon ormanları) üzerinedir.  

Bu bilgiler ışığında her türlü bitki, bakteri, mantar, hayvan cinsleri ve türlerinin ömürlerin on katı veya daha fazla artarak evrensel ilkelerin, olguların sınırlama özelliğine karşı yeni bir oluşuma doğru ilerleme olanağı bulunmaktadır.

Canlının dış olumsuz etkenler olasılıkları dışında kendi iç yaşamsal ömrünü uzatmasının bir çok yolu bulunmaktadır. Uzun yaşama olanaklarının başında ilk basınç oluşumunun tamamlanma aşamasında ikinci bir basınç başlangıcı gerekmektedir. İkinci basıncı oluşturmak için birinci basıncın geri çekilmesini sağlamak ve organizmanın o süre içinde ikinci bir basıncı oluşturması gerekmektedir. 

Yaşam Basıncı Denemesi (insanda)

Yaşam Basıncı nedir ?

Canlı organizmanın bedensel oluşumu, gelişimi, büyümesi ve tamamlanması süreçlerini sağlayan içsel yapısında bulunan genetik olarak oluşturulmuş dna ve hücre bazında kalıtımla aktarılan ömür süresini sağlayan itkiler bütünüdür.

Ömür aşamaları        Yaş      Yaşamsal Basınç oranları

Bebeklik                   0-2               10

Erken çocukluk        3-5                20

Orta çocukluk          6-10              30

çocukluk                  11-15            40

erken gençlik           16-18            50

orta gençlik             18-23            60

Gençlik                    24-28           70

Erken yetişkinlik     28-32            80

orta yetişkinlik        33-38            90

Yetişkinlik               39-45           100

erken olgunluk        46-50             80

orta olgunluk           51-55            60

Olgunluk                 56-70             50

İleri olgunluk          71-80             40

Erken yaşlılık          81-85            30

Orta yaşlılık            86-90            20

Yaşlılık                    90-100         10


Ömür basınç oranlarında ikinci bir basıncın oluşması için neler gerekmektedir. İkinci basıncı hangi aşamalarda düzenlemek en iyi sonucu verir. İkinci basınç uygulandığında ömür süresi ne olacaktır. Üçüncü basınç ayarına geçebilmek için önceki basınç ayarları nasıl olmalıdır.

Bedenimizin yaşamasına katkıyı en çok kalbimiz sağlamaktadır. Ömrümüzün sınırı onun atışlarıyla sınırlı olduğu bilinmektedir. Eğer biz onun atış miktarını sorunsuz arttırabilirsek ikinci ve sonraki basınç oranlarını da düzenleyebiliriz. Bedenin en önemli basınç ölçer ve belirleyici organı kalp uzun ve sağlıklı yaşamamızın anahtarı gibi durmaktadır. 

Belli bir yaştan sonra ikinci küçük bir kalbin bedene takılması ikinci aşamaya geçişi sağlayabilir. Bu ikinci kalp yapay veya  küçük ve doğal olabilir. İkinci kalp atımı kanın bedeni beslemesi, temizlemesi, onarması, yenilenmesi gibi bir önemli özelliği karşılayabilecektir. Belirli zamanda veya gerektiği anda ikinci kalp değiştirilerek ömür çizgisi uzaması sağlanabilinir. Bu kalp beden dışından da destek olarak atar damara bağlanabilir. Önemli olan bedenin ikinci kalbi kabullenmesi ve onunla uyumlu olabilmesidir. Bu başarılabilirse genetikle iki kalpli olma veya belli yaşta ikinci kalbin oluşması sağlanabilir.

Yaşam süresini kısaltan ikinci etken de yer çekiminin baskısıdır. Bu baskıyı ve basıncı azaltmak adına bir çok yol aranabilir. İçinde neon veya daha fazla uçuçu özelliği olan gazların bulunduğu özel elbiseler üretilebilir.

Tüm bu sorular biyo-fiziğin ve tıp bilimin konusudur. 

Uzun ve sağlık yaşama için yeni olarak dikkat edilmesi gerekenler

Canlılık evrenin sıcaklık ve soğukluk etkisine karşı büyük bir direnç geliştirmeye çalışmaktadır. Bir yandan bu evrensel işleyişe karşı savunmalar geliştirirken bir yandan onu üremenin oluşumu için kullanmaktadır. Sıcaklık değişimlerine karşı canlı bedensel değişimlerini gerçekleştirmektedir.  İklimlere göre canlı hareket tarzlarını ve bedenindeki değişimlerini geliştirmektedir. Deri ve kıllar, kanın bacaklarda dolaşmaması ve sadece ana gövdede bulunması, iklime göre uykuya yatmalar ve uyanmalar. 

Doğa sürekli bulunduğu ortama belli bir sıcaklık dengesi oluşturmaya çalışması bu evrensel işleyişin canlı üzerinde ne kadar büyük bir etkisinin göstergesidir. Yaklaşık bir haftalık ömürleri olan böceklerin uygun sıcaklık, nem ve besin olan ortamda bulundurulmaları onların ömürlerini daha da uzayacağı anlamına gelmektedir. Böceklerden av olunmaya savunma geliştirmeyenler bu kısa yaşamaya karşı üremeleri ile yumurtalarının çok sayıda olmasını sağlamaktadırlar.

Sıcaklık değişimlerin canlı üzerinde büyük etkileri olduğu ortadadır. 

Biz insanlarda da beden ısısı dengesinin korunması ve sürdürülmesi bir çok rahatsızlığın hastalığın önlemede önemlidir. Çok sıcak veya çok soğuk su ve havanın bedenimiz üzerimizde olumsuz etkileri bulunmaktadır. Beden bu aşırı sıcaklık değişimlerinin etkileri ile ölüm alarmı vermektedir. Yanma ve donma risklerine karşı beden hızla bir etki-tepki oluşturmaktadır kendi içinde. 

Yumurta ve tohumun oluşmasında mevsimsel sıcaklık farklarının etkileri olduğu bilinmektedir. Canlılar bu sıcaklık değişimlerini özellikle kullanmaktadırlar bedenlerinde. Sıcaklık ve basınç oranlarını başlangıcında yeni üreyecek canlıların beslenebilme olanaklarının bilgisi ile birleştirmekte ve içgüdüsel olarak çoğalmalarını gerçekleştirmektedirler.

İnsan dış iklimsel koşullarını belli bir oranda dengede tutabildiği için mevsimsel üreme etki ve şekillerini azaltmıştır. Hem dış iklimsel etkileri hem de beslenme olanakları onun mevsimsel bağımlılıktan koparmıştır. İtkiler ve güdüler etkilerini duyguların referansına bırakmıştır. İlişkilerdeki kızgınlık, öfke ve üzüntü, korku gibi uç duygular yumurta üretimi için belirleyici hale gelmiştir. Gençlerdeki hızlı öfkelenme ve üzülme gibi bir çok hızlı duygu değişimlerinin kaynağında yumurta üretme sisteminin çalışma referansını mevsimsel ve beslenme odağından duygulara kaydırması bulunmaktadır.

Mevsimlerdeki değişimler biz insanlara görünüş ve etki olarak duygularımıza etki etmektedir. Bedenimiz için bu mevsimsel algı duygularımızı harekete geçirmekte ve sonrası itki ve dürtülerimizle birleşmektedir. Duygularımız itki, dürtü ve güdülerimizle geri bildirimli çalışmaktadır. Doğal işleyiş sürecinden ayrılmış insan itki, dürtü ve güdü gelişimlerini duyguda biriktirme yoluna gitmekte ve sonrasında eylem ve düşünce (bilgi) olarak etkilere yol açmaktadır.

Yaşam Döngüsü

İnsan yaşamı aşamaları olan doğum, bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik, olgunluk, yaşlılık sonrasında ikinci bebeklik, ikinci çocukluk, ikinci gençlik, ikinci yetişkinlik, ikinci olgunluk ve yaşlılık sonrası üçüncü döngü başarılabilir mi ?

Zor ama imkansız değil. 

Zor olan bu konularda daha yeniyiz ve çok daha fazla bilgiye ihtiyacımız var. İmkansız konusu ise önce "öğrenillmiş çaresizlikten" kurtulmakla imkansız olmadığı yolunda yeni adımlar atabiliriz.

--------------