11 Mayıs 2023 Perşembe

Bilinç İnşası -4


 

İnsan zihnindeki aşamalardan bilince doğru bir yolculuk yapabiliriz. İlk insandan günümüze doğru insan zihni sürekli bir gelişim içinde olmuştur. Zihnimizi bu gelişme ışığında üç kategoride ele alabiliriz. Kategorilerden önce insan zihninin oluştuğu yerin hafıza olduğunu, hafızayla birleşik hayal gücünün olduğunu belirtelim. 

1. Zeka

a. Duyusal zeka

b. Duygusal zeka

2. Akıl

3. Bilinç

İnsanlık tarihi boyunca insan olarak zihnimiz bu aşamalardan ilerlemiş görünmektedir. 

İnsanın zekaya ulaşma dönemi en uzun dönem olmuştur. Çünkü zeka gelişmesi için zaman ve mekan algısında bir gelişme gerekiyordu. İnsanın alt kategori hareketli tam bedenlenmiş tüm canlılarda ben ve mekan, ben ve orman, ben ve deniz gibi özne- nesne ayrımı sürekli değildir. Bu canlılarda özne-nesne algısı yok diyemeyiz. Gelişmemiştir diyebiliriz. Sınırlı kalmıştır. Av-avcı, tehlikeli veya tehlikesiz, yardımlaşma veya ilgisizlik gibi sınırlı ilişkiler içinde kalmıştır. 

Bir ağacın içinde bulunduğu ormanı nasıl algıladığını henüz bilemiyoruz. Fakat hareketli bir canlının örneğin bir şempazenin tüm ormanı bilip orman dışından oraya memleketim demesi o an için uygun değildi. Eğer öyle olsa idi. Bulunduğu bölgesinin sınırlarındaki düşmanlarıyla yazılı veya sözlü barış yapmasını da beklerdik. (Paragraf fek: Maymun imparatorluğu Netflix)

İnsanda zekanın gelişimi ile birlikte tür algısı ve doğa algısına doğru ilerleme olmuştur. Zekanın en belirgin özelliği kendi bedenini veya varlığını tür içinde ve türle beraber doğaya karşı doğa içinde korumak ve geliştirmek üzerine olduğunu söyleyebiliriz. Zeka duyusal zeka ve duygusal zeka olarak gelişmiştir. 

Zeka'nın Akıl'a Devri

Zekanın akıla devri için bir çok önemli insanlık gelişim zamanlarını verebiliriz. Beraber yaşayan tür üyelerinin artması ile olduğu ortadadır. Ateş kullanma, madenleri kullanma, tarıma geçme ve büyük sayıda üyesi olan şehirler oluşturma ile akılın hızla gelişmeye başladığını ve günümüzde bilim ve teknoloji ile son haline geldiğini söyleyebiliriz. Peki bilinç ne durumda şu an. Bilincin nerede olduğunu şöyle açıklayabiliriz. Bilinci en iyi temsil görevini belirleyelim öncelikle. Bilincin temsil görevi felsefedir. Çünkü bilinç konusunda bilimden ve diğer bilgilerden öncedir ve büyük bir birikimi vardır. 

Felsefe tarihi bilincin tarihidir. 

Bilincin zaman ve mekan algısı üzerine daha önce yazılarımda değindim. Burada bu bilgilerime ek olarak yeni bilgiler eklemek istiyorum. 

Bilinç bulunduğu mekanda ilgilendiği olayları veya dikkatini çeken olay ve olguları anlamlandırmak için önce hafızası ve hayal gücüyle bağlantı yapar. Ve bu bağlantıyı başardığında veya olay ve olguyu anlamlandırdığında artık o olay veya olgu bir kategoriye girmiştir. Bilinç saptadığı olay ve olgunun hangi kategoriye yerleştirdiğinde o kategori ile ilgilenen zeka veya akıla bağlantıya geçer. Onlarla ilgili olup onların konusu ise o kategorilerin detaylarını doğru ilerler. Araştırıp öğrenebileceği bir bilgi de olabilir bu kategorilerde, olamayabilir de. Bunu netleştirir. Öğrenebileceği varsa öğrenir ve olay ve olgunun bütünlüğünü tamamlar. Literatürde olay veya olgu hakkında bilgi yoksa bunun üzerine akıl ve zeka ile tekrar bağlantıya geçer ve onların işlemesini sağlar. Bilince insandaki en üst düşünme veya zihin özelliği diyebiliriz. Günümüzdeki bilimin ve teknoloji bilincin gelişmesinde ve türümüzün ortak bir bilince ulaşmaya çalışmasında çok önemli rolü bulunmakta olduğu halde bunu tamamlayacak ve sonuçlandıracak olan felsefedir. Bunu felsefenin nasıl yapacağını da sezilerimiz olmakla birlikte bunu araştırıyoruz hala. Öncelikle baskılanmış, kısıtlanmış felsefeyi hak ettiği insan yaşamındaki önemli yere getirmemiz gerekmektedir. Felsefeye "Bilinç Bilimi" de diyebiliriz. Bilinç ve onun ortaya koyduğu bilgilerdir felsefe. Bilginin bilgisini de bilinçle inceleyebiliriz. 

Bilinç bir mekan zamanda bir olay ve olguyu fark ettiğinde aynı olay ve olgunun geçmiş zamandaki benzeşimini hafıza ve hayal gücünden alır ve hemen teşhis de koyabilir veya tahminlerde bulunur. Tahminlerinin doğru olup olmayacağını olay ve olgunun önem derecesine göre araştırılmasına karar verir. Dolayısı ile bu paragrafta değindiğim bilinç üç zamanı da kullanır. Geçmişi hafıza ve hayal gücü ile şimdiki zaten içinde bulunan ve geleceğe de bilinenlerinin yansıması olarak hayal gücünü kullanır. Fakat derin düşünce anında olup da zamanları gözden geçirirken sırayla yapabilir. Örneğin önce geçmiş zamana gider tek olarak sonra şimdiye gelir tek olarak sonra geleceğe gidebilir sıra önemli değildir, önemli olan olay ve olgunun sürekliği fikirlerdir. Bilinç hem şimdide hem geçmişte olamaz kaza olur. Buna trafikte iken çocukluğunu düşünmek gibi örnek verebiliriz. Evinde salonda rahatça otururken çocukluğunu düşünmek daha sorunsuz olacaktır. Geleceğe yönelmiş zihin tahminlerde bulunur geçmiş ve şimdiden aldığı bilgiler ışında. (Paragraf fek: Felsefe Konuşmaları: Fizikte ve Felsefede Zaman, Antalya Kültür Sanat, Youtube)

Akılın, Bilince Devri

Bilince akıl yakındır. Zeka bilince ulaşması için biraz gayret göstermesi ve çalışması gerekmektedir. Akıl ise bilince ulaşması için biraz yönelmesi yeterlidir. Zeka duyusal ve duygusal olarak bedenin varlığındadır. Akıl ise türü algılamaya çalışır. Bilinç ise dünya ve ötesine doğru ilerler yolu açıktır. Zekanın zamanı ve mekanı sınırlıdır. Akıl ise üç zamanı değerlendirir fakat belli konularda kendini sınırlar. Bilinç ise daha fazla bilgi, olay, olgu, zaman ve mekanla ilgilenir. Bilinç bilgide kendini sınırlamaz. Beynin nöron hücre miktarının kafatası sınırına gelmesine kadar ilerler. Bilgileri sıkıştırır (nöronları yoğunlaştırır), özetler, temsiller ve kafatasından geri besleme yani diğer uca ilerler. Bilgi yüklü nöronlar üzerine tekrar gelir bilgi güncellemesi yapar, nörona yeni bilgileri yükler. İnsanın evrim konusunda en hızlı olduğu organ beynidir. Hızla değişmekte ve gelişmektedir. Artık öyle bir hıza ulaşmıştır ki bir insan ömründe değişim ve gelişim gösterebilmektedir. 

..............


9 Mayıs 2023 Salı

Bilinç İnşası -3


 

Bilinç oluşturmanın temelinde bireyin kendine doğal bir değer oluşturması bulunmaktadır. Kendine önem vermenin ve bir değer oluşturmanın referansı ilk olarak doğal bir canlı yapısından insan olma süreci olgusudur. 

İnsan olma doğal olgusu temelinde birey zihinde kendini bedensel ve ruhsal olarak önemli ve değerli olduğu gerçeğini tüm düşünce ve eylemlerinde bulundurur. 

Bireyin kendine değer ve önem vermesinin temel referansı, kıyası, kaynağı sadece doğanın bir üyesi ve canlısı olarak insan olma üzerinedir. Bu doğal kaynak var olmasının temel nedeni ve açıklamasıdır. 

Bireyin kendine değer ve önem verdiği diğer referanslar ise bu temel kaynağın ve oluşun üzerine eklenecektir. Kendi çevresinde ve dolayısı ile toplumda aldığı sorumluluklar, meslekler, yetenekler, ünvan, kariyer, zenginlik, uzmanlık gibi görevler bireyin insan olgusunun üzerine eklediği kişisel özellikleri olacaktır. İnsan olmasının değer ve önemini taşıyan temeller ile üzerine eklenen özellikler her zaman iki ayrı unsur olup bir kişide birleşme özelliğini taşıyabilecektir. 

Birey insan olma önem ve değerini öncelikli tutması sayesinde bilincin aktif olmasını da sürekli hale getirebilmektedir. Önce temel olmayıp üstüne inşa edilen özellikleri öncüllemesi bu bireyin bilinç inşa etmesinin ilerlemesini engelleyebilmekte ve sınırlamaktadır. 

İnsan olgusunun sınırlarını henüz bilememiz, fakat zihinsel ve edimsel özelliklerinin sınırlarını belli oranda bilmemiz bilinç inşasının insan olgusu üzerinde yapılmasını gerekli kılmaktadır. Aksi takdirde bilinen zihinsel ve edimsel özelliklerinden kurulmaya başlayan bilinç inşası gelişme gösteremeyecek ve zamanla sınırlı ve eksik kalabilecektir.

Bireyin kendinde doğal değer ve önem oluşturması özne olduğunun keşfine ilerletir. Ben, özne, birey, kişi, bilincine diğer canlı ve insanların varlığında ulaşır. Birey doğumundan itibaren annesi ile birlikte var olduğu algısından sütten kesilince ve anne bedeninden birleşik devam halinden kopunca ben ve annem olarak algısı değişmeye başlar, ben, anne, baba ve kardeş gibi bir çok akraba da bu olguyu ben ve onlar algısını geliştirmektedir.

Bireyin bilinç inşasını çocuklukta hissettirmek ve oyun ile gençlikte ise eğitimle verebiliriz. 

Oluşturulan bilinçle bireyin bu bilincinin yerine veya onunla kıyas edilecek hiç bir insani özelliğinin yeterli olmadığı dengesi de verilmelidir. 

İnsanın en önemli özelliği onu diğer canlılardan ayıran bireyden başlayan toplumla devam eden bilinç oluşturabilmesidir. Bu bilinç temel ihtiyaçların giderilme kolaylığı, kozmolojinin canlı üzerine etkisi olan ısıyı veya enerjiyi kontrol edebilmesi veya ona karşı genetik dışında korunma olanaklarını geliştirmesi, türüyle ilişkilerinde sürekli bir gelişme, dönüşme ve çoğalma sürecini sürdürmesini sağlanması üzerine inşa edilmeye başlanmıştır ve hala devam etmektedir.

Bilinç İnşasında Aşamalar

1. İnsanın doğal ve temel olarak kendine değer ve önem vermesi. Özgüven. Bu özgüveni varlıktaki temsili olarak kendi türünün en önemli unsuru saymak. Kendi kültürü içindeki sistem ve işleyiş tarzları ile kıyas, karşılaştırma ve kültür özellikleri üzerinden bir değerini oluşturmama tercihinde bulunma. Bu özlük hakkından vazgeçmeme hali. Bu hakkını sadece varlığının temsili ve dokunulamaz, devredilemez bir kader kabul edilmesi. Bir birey diğer bireye karşı daha değerli ve önemli olduğu değil, doğadaki başka türlere karşı kendi özelliğinin temsilinde değerli ve önemini taşıdığının farkına varmak. Bu bilinçlenme aşamasına bir örnek verebiliriz. Bir film çevrilmektedir. Aktörler bu filmin rollerine o kadar kendilerini kaptırarak oynamaktadırlar ki. Yönetmen filmin bölüm veya final sahnelerinde ara verileceğini veya bitişi haber vermesine rağmen oyuncuların filmden çıkmak istememesi hala devam etmeye çalışmalarını örnek verebiliriz. 

Günümüze kadar gelen ve sürekli değişime ve gelişime uğrayan yönetim şekillerine halkın uyum çabası ve uyumunu filmin sahneleri olarak görebiliriz. Vasiyet verenler kalanlara yarım kalmış işlerinin tamamlanmasını ısrar etmeleri onların hala filmin sahnelerinde olduklarını göstermektedir. Vasiyeti dinleyen bir bilinçli kişi içinden film hala devam ediyor demekten kendini alamaz. Bu arada tarihsel ideolojilerin iyi veya kötü değerlendirmesi konumuz dışında olup her ideolojide bulunan bilincin farkındalığına dikkat çekmekteyim. İnsan kültürü içindeki gelişen ve değişen her usul, kural, yasa ve gelenekler bilincin hem film içinde hem de film sırasında dışarıdan da kontrol edebilme olanağı olduğunu da fark ediyoruz. Film içinde rol sırasında yaşayan beden, sahnelerin farklılaşmasını fark eden zihin ve filmin bütünsel oluşmasına değinen bilinç olarak birey üç aşamayı da takip edebilmektedir. Böyle bir oyuncu ya hem oyuncu hem de yönetmen olabilir ya da yönetmenin eserini kendi içinde sindirmiş ve destekleyen bir tavırda olabilir.

Serbest piyasa ekonomisi ve demokrasi olan bir yönetim şeklinde halk alış-veriş ve ülke yöneticisini oy ile seçme temelinde özgülüklerin artma potansiyelinde yaşarken. Bu sistemde zenginleşme veya sınıf atlama tutkusu ile yönetimde bir görev alma veya onun geliştirdiği politikalardan yararlanma isteği ön plana çıkmaktadır. Sloganı kazanmak, kaybetmemek, rekabet, ekonomik yarış, bireysel başarılar, en iyisi olma, en önde olma gibi bir çok öne çıkarılmış hedefler bulunmaktadır. 

Sosyalist veya komin sistemlerde ülke yöneticilerin uzun dönem görevde kalmaları özelliği öne çıkmaktadır. Sınıf olgusunu bastırma ve engellemeye çalışma her bireyin eşit ve aynı yaşama şartlarına sahip olduğu vurgusu öne çıkmaktadır. 

Yönetim sistemlerine uyum içinde olmaya çalışan bireyler bu rollerine öyle alışırlar ki sistemler birer film, senaryo olurlar onlarda o filmde sürekli oyuncu haline gelirler. O kadar oyuna girerler ki bölümlerin değişimini ve hatta filmin bittiğini bile fark etmeyebilirler. Kaldı ki akıştaki filmin içinde iken filmin dışından veya yönetmenin bakışından bakmak istemezler veya onlara o olanak sunulmaz veya denk gelmez. İşte bilinçlenme halini hem o filmde bedeniyle oynarken, hem bölümlerin değişimini hem de bitmesine ek olarak dışarıdan bakabilme özelliği olarak örnek verebiliriz. Bilinç bireyi tanıdığı yüz elli başka bireyden daha fazla olan toplumu anlamaya ve doğayı keşfetmeye çağırmaktadır. Genişleyen zihin sayesinde bilinç doğal oluşma haline ulaşabilecektir ancak. 

Özgüven ulaşmak isteyen birey yaşamındaki bir çok çelişkilerini çözmeye çalışarak başlayabilir. Vicdan dinginliğini hedef alması gerekecektir. Çelişkilerini azaltan veya çözen ve vicdan dinginliğine ulaşan zihin zaman ve mekan kontrolünü kazanır. Ben ve varlık ikilemine doğru ilerler. Varlıktaki mütevazi yerini saptar ve yaşam akışına devam eder. Bilinç için yaşanmışlık belirlenmiş bir geçmiş demektir. " Ey gidi günler ey ne günler yaşadık ", " Zaman nasıl da geçmiş" gibi deyimler bilinç tarafından ortaya sunulmaz. Çünkü geçmiş bilinç için kısa bir süre önce gibi hatırlanır. Bilinç geçmişini sıkıştırır, özetler ve anlaşılır kılar. Şu anın genişliğini ve sonsuz olasılıklarında varlık algısına çabalar, geleceğin açılmayı bekleyen bir kapalılık olduğunu sezmektedir.

...........

Varlığa Bakış - 4


 

Bireyin üç bedensel hali : Oturma, yürüme ve araç kullanma üzerine

Araç kullanan bireyin bedeni araç kullanma deneyimini kendinde saklar. Bu birey evinde rahat halde oturur iken ikilem yaşar. Araç kullanmayı hafızasında taşıyan beden ile rahat ve hareketsiz oturan beden arasında kalır. Bedeni için hangi oturum hakim olacaktır. Rahat ve hareketsiz oturmak mı yoksa araca oturduğu anlardaki ayak, el ve dikkatinin sürekli hareket halinde ilerleyişi hali mi.

Bu bireyin yürüme hafızası azalıp aracı kullanma deneyimi öne çıkmaktadır. Doğal haldeki yürüyüşü yerini tüm bedeni ile hareket halindeki oturuma devretmiş gibi görünmektedir. Bu birey arada kalmakta zorlanır arada kalmak oturan bedenin hareketsiz kalış süresidir. Araç kullanmayan beden rahat ve hareketsiz oturmayı da kabul edebilmektedir. Stres altındaki araç kullanma anlarına rahat ve hareketsiz oturmayı tercih edebilecektir. Bireyin zihni araç kullanırken yol haritasına odaklanır.

Trafikteki yol seyrine ve kendinin yapacağı gaz, fren, direksiyon çevirme gibi sık hareketlere odaklanır bedeni. Sürücünün hem bedeni hem de zihni aktif ve çalışmaktadır.

Bireyin üç hali ortaya çıkmaktadır. Sürücü hali, oturan hali ve yürüyen hali. Sürücü hali ile oturan hali birleşmiştir. Sürücü iken oturmaktadır. Sadece oturur iken sürücü olmama hali bulunmaktadır.

Bir bireyin sürücü halinde iken oturmayı da kapsadığını söyleyebiliriz. Evinde oturur iken yemek yeme, bir şeyler içme ve sohbet etme halinde iken sürücülükle ilgisi bulunmamasına rağmen zihni ve bedeni asgari düzeyde olsa bile aktif halde bulunmaktadır. Sürücü iken oturması halinde iken ise bu aktivitesi zirve haline taşınmakta ve zihin ile bedeni tam olarak çalışmaktadır. 

Yürüyüşte ise belli bir yolda ilerler iken rahat, dikkatli ve stresli halleri bulunabilmesine rağmen amacı sadece yürüyüş olan birey daha rahat ve belli tempo ile yürümekte iken bir yere ve zamana yetişme telaşında olma hali ve yol üzerindeki sıkışıklık halleri bireydeki stres hallerini arttırmaktadır. Modern yaşam temposu bireyleri sürüş, oturma ve yürüyüş üçleminde yer değiştirme olarak sınırlamıştır. Bu üç hal dışında kalındığında bireyin stres durumu artmaktadır. Yani ayakta ve hareketsiz kalmak buna örnek olabilir. 

Teknolojinin insan günlük yaşamında en çok etkisi olup da bireylerin bu teknolojik araçları kullanma isteğinin oluşması ulaşım araçları üzerine olduğu görülmektedir. Bu durum insan doğasının mekan değiştirme zorunluluğu ilkesine dayandığını söyleyebiliriz. Bitkiler mekan değiştirmelerini üreme sonunda hareketli canlıların ve rüzgarın taşımasıyla tohumlarını aktarma şeklinde gerçekleşirken insan gibi hareketli olması doğasından gelen canlılar sürekli mekan değiştirmek zorundadır. İster uçsun, ister yüzsün, isterse de yürüsün mekan değiştirmek zorundadır. Ev ve malzemeleri teknolojileri bir merkez konumu açısından önemli olurken, ulaşım araçları ise hızla mekan değiştirmek amacında ilerlemektedir.
Bakterilerin mekan değiştirmesi de rüzgar, su, nesne ve başka canlı üzerinden olmaktadır.

İnsanın araçla hız yaparken veya koşarak hız yaparken zihinsel aktiviteleri sadece yol odaklı olmaktadır. Duyu organlarının işlevlerinin bedenin yol boyunca varlığını koruması üzerine çalışacağı amacında olduğudur. Birey hızla yol alırken, zihnini bedenin hizmetinde olarak sadece yol ile sınırlar. Varlık hakkında düşünmesinin olanağı bulunmamaktadır. Zihni yaşamak üzerine olarak yol üzerinedir. Varlık hakkında düşünebilmesi için durmalı veya yavaş ilerlemeli, ilerlediği yolun kendisi için güvenilir olduğundan emin olmalıdır. İşte yol üzerine dikkatini veren zihni faaliyetlere yaşam içinde olan zihin diyebiliriz. Yolda olup da bedeninin rahat ilerlemesi veya bedenin oturma, ayakta durması halinde hafif hareket halinde olması durumunda zihni yaşamın yani varlığa odaklanıp onun üzerine düşünebilmesini sağlar. Bireyin zihni yaşamda aktifliği ve yaşam üzerine aktifliği şeklinde ikiye ayırabiliriz bu hali. 

İnsanın varlıkta yaşaması ve varlıkta düşünmesi halleri de denilebilir. Yola odaklanması bedenin varlığının devamı için gerekli olurken, durması veya yavaş ilerlemesi varlığının korunması halinden bedenin rahatlığında zihnin varlık hakkında aktif hale gelmesini sağlamaktadır. 

Bireyin varlık karşısında iki durumu dikkatimizi çekmektedir. 
1. Varlıkta yaşamak
2. Varlığa ait düşünmek
Bu ikisi bir arada olamaz gibi görünmektedir anlık olarak. 
Ya yaşamdasınız veya yaşamaktasınızdır ya da yaşamı düşünmektesinizdir.

Yaşamakta iken tüm bedeniniz ve zihniniz yaşamaya odaklanır. Bu durumda üst zihniniz yani bilinciniz devrede olmaz. Ancak yavaş hareket halinde iken yani yaşamayı yavaşlatırsanız beden, alt zihin ve üst zihin birlikte hareket edebilir, aktif olabilir. Tabi ki bu durum için bilinci önceden hazır etmemiz gerekmektedir. Kontrol onda olursa bu durum oluşabilir. Yolda olan birey bilinci ile bu algıya girer ise hem bilinci, hem zihni hem de bedeni yani üç özelliği bir arada aktif olabilecektir. Fakat bu durum başlangıçta çok yorucu olmaktadır. Alıştırmalar ile geliştirmesi gerekmektedir. Örneğin ağdaş durumda iken arka fonda belirlenmiş bir müzik dinlemeyi bilinç kabul edelim. Onun aktif halde olmasını sağlayalım. Bu halde iken haberleri dinlemeye başlayalım. Arka fon müziği bilinci, haberler ise yaşamayı temsil etmektedir. ikisini bir arada duyabilmeliyiz. Arka fon müziği dinleme rahatlığında haberleri de anlamalıyız. Bunu zihnimiz başarabilmektedir. En azından benim denemelerim gayet iyi deneyim sunmaktadır şu ana kadar. Haberleri anladıktan sonra zihnimizde onları değerlendirir iken arka fonun hatırlattığı bilince ait felsefe görüş ve bilgilerime göre değerlendirmem kolaylaşmaktadır. Sunulan haberlerin ve rahatça izlenebilen her sunumun bilinç tarafından değerlendirilmesi kolaylaşmaktadır. Bu halde iken beden rahat, görme, duyma ve anlama duyuları aktif, bilinç ise açık iken üç hal bir arada aktif halde olunabilmektedir. 

Bu arada " Anlama" kavramını artık insan için duyular arasında almamız gerekmektedir. Görme, duyma, tatma, koklama, dokunma gibi klasik beş duyuya altıncıyı ekleme zamanı gelmiştir. Altıncı duyuyu "Anlamak ve anlam verebilmek" olarak dikkate alabiliriz. Anlama duyumuz diğer beş duyumuzun verilerini şimdilik insan için diyelim sonuçlandırma işlevi görmektedir. Eğer bir insanın sürekli nesne ve olaylara karşı duyularını kullanıp da anlam vermeseydi yani bir karara varamasaydı sürekli o duyularını aktif etmeye devam ederdi. Bir canlının sürekli bir gürültüye maruz kalması ve ilk zamanlarda çok rahatsızlık çekmesiyle başlayan fakat ilerleyen zamanda onu kabul etmesi ve ara sıra yok sayması onu algılamayı anlaması yönünde olarak kabul edebiliriz. Anlamayı duyu verilerin algılanmasını sonuçlandırma veya onları kabul etme şeklinde açıklayabiliriz temel olarak. İnsan dışında canlılar onu kabul ederler ve zaman içinde tepki oluştururlar iken insan bu süreci hızlandırır, etkilere bir anlam vererek, ona göre eylem veya tepki süresini hızlandırmaktadır.

Anlamayı algı tamamlaması olarak da duyularımız arasına katabiliriz. Görme, anlama şeklinde tamamlama gibi. Duyma, anlama gibi, tatma ve anlama, koklama ve anlama, dokunma ve anlama gibi. Anlama aynı zamanda hafızaya alma eylemi taşımaktadır. Canlı duyularıyla algıladıktan sonra anlam ile sonuçlandırır ve bu hafızada kaydedilir. Anlama ile kaydetme arasında sıkı bir ilişki olduğu ortadadır. Hafızanın anlamayı kaydetmesinin duyu verilerinin sıklığı ve yoğunluğu ile belirlemesi bulunmaktadır. Sık ve güçlü tekrarları olan etkilerin anlama ve kaydetme potansiyeli artmakta, seyrek ve zayıf tekrarlar ise anlama ve kaydedilmesi belli bir seviyede kalmakta veya azalmaktadır. 

İnsanda duyu, algı ve anlama süreci tamamlamaları gelişmiştir. Diğer canlılarda henüz bu süreçleri ölçmemiş olmakla birlikte onlarda kendilerinin maruz kaldığı varlıklarını koruma amacına dayanan savuma veya saldırma tepkilerinin duyu, algı ve anlama geliştirdiklerini tahmin edebiliriz.  

Varlığa bakışımız insanın oturma, sürme ve yürüme üzerinden tekrar varlığa bakışa yöneldi ve anlama kavramını tekrar değerlendirme üzerine gelişti. Anlamının duyu ve algının tamamlanası keşfini yapmış bulunmaktayız. 

"Anlama ve anlam verme " kavramları hakkında daha fazla düşünmemiz insanın diğer canlılar ile arasındaki farklılaşma konusunda yeni fikirler ortaya çıkarabilir.   
 

8 Mayıs 2023 Pazartesi

Varlığa Bakış - 3

 Felsefe İlham Yürüyüşleri -5

Azizim ve bilge insan Recep beyle yine bir felsefe ilham gezisi gerçekleştirdik bugün. 

Göztepe köprüsünde başlayan yürüyüşümüz, kent orman ve incir altı gidip gelme şeklinde tamamlandı. 

Kent ormanından geçerek Serkan Hamza restoranında mola verdik. Sonra Özdilek oteli safahat kafe'de çay molası verdik. 

Dönüş yürüyüşümüzde engelsizler parkında mola verdik.
Bu gezimizde varlığa bakışımızda toplum içindeki bireylerin ilişkilerine mercek tuttuk. Bulunduğumuz mekanlarda kadınların toplum içinde ilgi çekici ve beğenilir olma kaygılarına, erkeklerin ise güç istenci kaygılarına tanık olduk. Bu kaygılar doğanın bize yüklediği temel güdüler olduğunu insan olarak bu temel güdülerin üstüne yeni ve son hallerimize yakışan ruh ve beden sağlığında, yaşama sevinci ve bilinci içinde olma hallerini yüklememizin gerektiğini saptadık. Toplum içinde hala doğanın içindeymiş gibi davranmamız bilinçaltımızda biriktirdiğimiz daha bir çok tutum ve tutunmalarımız olduğunu işaret etmekteydi. İnsandaki bilinçlenme hali bu temel dürtülerin etkilerini fark ederek, onunla yetinmeyip üstüne yeni tavır ve edimleri inşa etmemizin gerekli olduğu saptamasına vardık.


Toplumdaki bireyin aynı mekanlarda bulunma sırasında temel dürtü olan "saldır veya kaç" ikileminden modern insanın diğerlerine güvenme ve inanma tutumunu geliştirmesi üzerine daha da artı özellikler yüklemesi gerektiğini fark ettik. Toplumda birey ve grupların bir arada olma barışı sağlanmıştı fakat bu yeterli değildi. Güvende olmanın ve kendisini toplumun doğal bir parçası olduğunun bilincinde ulaşarak, kendini diğerleri ile kıyasta herkese hakkını verebilme ve çeşitliliğin kabulüne ulaşması gerekiyordu. Küçümseme veya imrenme ikiliğinden çıkmalı, yabancı veya tanıdık tavrına da tutunmaması gerekmekte idi.
 


Yürüyüşümüzü Göztepe Köprüsünde tamamladık.
Güneş batarken Göztepe köprüsündeydik.
Günün sözü olarak " Devletin adaleti, halkın gönüllü şükretmesidir." diyerek. " Devletin dini adalettir" tarihi özdeyişinden aldığımız ilhamı ortaya çıkardık.

                                              Neşen bol olsun, Azizim bilge Recep bey.
Felsefe ilham gezimizi batan güneş ile Göztepe köprüsünde tamamladık.

İnsana doğada yeni bakış açımızı " Bilinçli canlı" olarak yeni tanımını getirmekteyiz felsefemiz ile.
Her insanın bilincini kullanma ve geliştirme olanağı bulunmaktadır. Fakat büyüme, gelişme ve yaşama tercihi olarak bu özelliğini en üst düzeyde kullanma veya kullanmama seçeneği de bulunmaktadır. Her birey mutlu ve iyi yaşamak istiyorsa tek yapması gerekenin bilincini elinden geldiği kadar kullanması gerekmektedir. Bilincini kullandığı kadar mutlu ve iyi yaşama olasılığı oluşacaktır. Şartlara bağlı yaşama şekilleri artık geride kalmalıdır. İhtiyaçlar tablosu önyargısı aşılmalıdır. Ertelemeler ve şartlara bağlamalar ancak bilinçlenmeyi geciktirmeye neden olurlar.

Şu an ve o yerde hemen varlık ve ben algısında birey bilinçlenmenin yollarını aramalıdır. Tabi ki bu çabalar hiç de kolay ve hızlı olmayacağı ortadadır. Biz düşünürler bu olayın nasıl hızlı ve kolay olabileceğini araştırmaktayız hala.


Varlığa bakışımız, bilincimizi geliştirmemiz ile birlikte genişlemekte ve görmek, anlam vermek, bilgileri birbirine bağlamak kolaylaşmaktadır.

2 Mayıs 2023 Salı

Varlığa Bakış - 2

Yaşamın içinden, sıkıcı ve olağanüstü anlardan varlığa bakış 

 Birey olarak yaşantılarımızda tutunma ve tutumlarımız vardır. Bir baba  eşi ve çocuklarına dolayısı ile ailesine tutunmuş ve tutumlarını onların ve kendisinin oluşturduğu aile olgusuna göre oluşturmaktadır. Böyle bir durumda bu baba olma hali günlük yaşantılarının temelinde yer alırken diğer olay ve olgular bu temele göre şekillenir. Baba olma olgusu bireyin bilinçaltına yerleşir. Öyle olmak zorundadır. Çünkü bu olguyu bilincinde taşımaktan yorulur. Baba olma halini alt benliğe bırakır. Günlük yaşamın temposunda her hareketinin sonucunda " Ben bir babayım ve bir baba gibi davranmalıyım" ilkesi yetmez. Çünkü modern yaşantılarımız bir baba kimliğine önemli ve değerli hakkını vermekle birlikte onunla sınırlanamaz ve çok geniş bir çerçevededir. 

Günlük modern toplum yaşamı temel kimliklerin genele yayılmasını her olay ve olguya bağlanmasını sabitlenmesini engeller. Varlıktaki olay ve olguların çokluğu ve genişliği " Babalık, annelik vb." gibi bireysel kimliklerin sınırlı ve kısıtlı bırakır. Bunu özellikle yapmaz. Varlığın yapısının büyüklüğü ve sınırlandırılamaz hali buna neden olur. Örneğin bir baba alışverişi nasıl yapacaktır. Kendi öznel isteklerine göre mi yoksa ailesinin öngörebileceği tarzda mı. Tabi ki ailesinin göz alarak yapacaktır. Uygun bir alışveriş ailesi tarafından olumlu ve sevinçle karşılanabilecektir. Yanlış ve gereksiz bir alışveriş eleştirilecektir. Aynı şekilde günü kimlerle geçirdiği ve nasıl davrandığı da ailesi tarafından sorguya çekileceğinden bu bakış açısıyla davranmayı seçecektir. Bireyin yaşama yüklediği bakış açısı varlığın geniş ve büyük halinin bir kısmında kalmasına ve sınırlamasına neden olur. 

Bir babanın veya annenin uzun hedef planları bellidir. Ailesi ile birlikte yaşamını sürdürmek. Çocuklarını büyütmek, sağlıklı ve mutlu beraber ömür sürdürmek. Artık bir baba ve anne olarak hayattaki görevleri belirlenmiş gibi görünmektedir. Hayata geliş amaçları ve varlık içinde yaşantılarını sürdürmeleri hedefleri belirlenmiş gibi görünmektedir. Spor takımı tutmak, belli partiye oy vermek. Hobiler oluşturmak. Çalışma dışında iyi vakit geçirmek, diğer aile üyelerini ziyaret etmek veya ağırlamak, ailesinde ve akrabalarındaki sevinçleri ve hüzünleri paylaşmak, sorunları çözmeye çalışmak, alınganlıklar, küsmeler ve gönül koymalar gibi bir çok ilişki hallerini ve duygularını yaşamak, iş yaşantısı ve aile yaşantısını uzun döneme yayılan hedef ve planlara göre sürdürmek. 

Birey baba kimliğini kabullenmiş ve öyle yaşarken, varlık birden onun düzenini bozacak bir kaza ve bela ile karşı karşıya bırakabilir. Bir trafik kazası, işten ayrılması ve yeniden iş bulmakta zorlanması, aileden birinde oluşan çözümü henüz bulunmamış bir hastalık veya rahatsızlık, iflas etme, aldatma veya aldatılma nedeniyle ayrılmaya varan ilişkiler zinciri, önemli bir karar verme aşamasında anlaşamama ile gizlenmiş plan ve eylem zincirleri ve biriktirilen kızgınlıkların  hızla içten dışa vurulmasıyla ortaya çıkan hayal kırıklıklarıyla gelen soğumaya girilmesi. geleceğe dair hedeflerin farklılaşması, diğer aile üyeleri ve akrabaların etkileri ile gelen aile olma ilkelerinin bozulma riskine girmesi.

Varlık bireyin baba kimliğini kaza ve bela ile zedelemiş görünse de baba veya anne aileden ayrılsa da çocukların varlığında bu kimliği kaybolmaz. Fakat aileden ayrılmış bir baba ve anne bu kimliklerini devam ettirseler de eş olma halini kaybederler. Çocukların kimde kaldığı sorumluluk ve görev açısından anne veya baba vasfını sürdürmesini sağlarken. Çocuk veya çocukları almamış birey baba veya anne kimliğinden çıkmaz. Fakat günlük yaşantısında ise bu kimlikle devam edemez. Çünkü somut kanıtını kaybetmiştir soyut olarak içinde taşımaya  devam eder. Çocukların bakımın üstlenen baba veya anne bu görevi hem somut hem soyut devam ettirebilir.

Ailesinden ayrılmış bir anne veya baba " Neler, neden oldu" şeklinde sorular ile karşılaştığında olayları bir film şeridi gibi zihninden geçirir ve hataların, kazaların, belaların ve bir çok olayın nedenlerini sorgular. Bu sorgulamalarında varlığın neden olduklarını kavrayamaz. Varlığın geniş ve büyük olasılıklarında devam edemez. Kendi dünya görüşüne göre sorgulamalarını zorunlu olarak sınırlar ve karara varır. Çevresine danışır onların fikirlerini alır. Çevresi de belli bir dünya görüşü sınırlarında sonuç çıkarır. Birey son durumu kabul eder. Artık önünde bir çok seçeneğin olduğu bir gelecek açılır. Bu seçeneklerden kendi dünya görüşü ve yaşama isteğinde yaşayacaktır. İlerleyen zaman bu kişiye kontrol edemediklerini kaderi olarak kabullenmesini de sağlayabilecektir.

Aileden ayrılmış bir üye, işinden ayrılmış veya işinde iflas etmiş bir çalışan, kaza, bela ve hastalıkla karşılaşmış bir birey varlığa seslenirler. Zihinlerinde kendileri ve varlık karşı karşıyadır. Birey varlığa seslenir " Neden" diye. Bu birey varlıkta kendini sorgulamaktadır. " Neden" sorusu çevrede başka insana seslenmeyip yaşamı, hayatı ve tüm olanları zihninde birleştirmiş, odaklanmış ve varlıkta kendine sormaktadır " Neden" diyerek. Bu soru bedene hizmet eden zihin tarafından üst bilince sorulmaktadır. Üst bilincini kullanmamıştır yaşarken ve akışta iken. olağan yaşantısında da gerekmemiştir. Dünyaya geldikten ve kültürle tanışırken sorgulamamıştır. Öyle de yapması gerekmektedir. Sorgulaması çocukken öğrenilecek olay ve olguların çokluğu nedeniyle ertelenmiştir. Bir de bedensel hali zihinsel olarak sorgulaması için yaşama deneyimini kazanması gerekmektedir. Çocuk sorgulamayı erteler. Bedensel yaşamının gelişmesi sonrasına bırakır. Fakat bu ertelediğini ömür boyu hatırlamayabilecektir. Çünkü mevcut kendisine sunulan kültür ve yaşam bilgileri onu ömür boyu meşgul edebilecektir. Ancak olağanüstü yaşantı anlarında varlığa " Neden" sorgusunda hatırlatmalarla karşılaşacak ve tekrarlardan kurtulma olanağı olan ertelenmiş sorgularına devam edebilecek veya akışta kalmak için oluruna bırakacak ve yine erteleyecektir. 

Varlık bireye kendisini sadece olağanüstü anlarda hatırlatmaz, boş vakitlerde sıkılma yaşandığı zamanlarda da hatırlatır. Birey bu sıkıcı anlarından kurtulmak için ısrar eder ve oyalanacak bir şey aradığında hemen bulursa varlığın kendini göstermesini, zihinde sorgu zorlamasından kaçmış ve onu ertelemiş olur. 

Bir felsefeci ve düşünür için varlık hep hazır bekler. Varlık, düşünürün tüm sorularını cevaplamaya hazırdır. Yeter ki doğru sorular sorulmalıdır. Bu süreç başlarda çok sıkıcı görünürken zamanla açılmaya ve görünmeye başlar varlığa ait bilgiler. Varlık bilgi saklamaz bireyden. Birey varlığı anlamaya onu öğrenmeye ve onula birlikte düşünmeye hazır olmalıdır. Birey yaşantısındaki önünü kapatana çelişkilerini ya çözmeli ya da onları kabul etmelidir. Bir düşünür kendi hakkındaki sorunları ihtiyaçlar tablosuna göre değil, sıkıcı anlarında çözebilmeli veya onları bilmelidir. Olağanüstü anları beklememelidir. Varlık bireyi sıkar, sıkıştırır. Birey varlığın bu sıkıcılığında bir çok çıkış yolu arar ve bulur genellikle. Bulunan bu yollar saçma, çelişik ve basit olabilmektedir. Birey böyle olsun da sıkıcı olmasın der. Böyle olunca birey varlıkla karşılaşmaktan kaçmış ve sorgulamasını ertelemiş olur. Olağanüstü durumlarda bile az bir sorgulama ile sıkıcılığı es geçip yaşamın meşgul edici akışına kapılmayı seçmesi olasıdır. 

Varlık bireylerin bilinç seviyesini açmaya ve arttırmaya çalışmaktadır. Fakat birey tarihsel alışkanlığı olan yaşamın oyalanmasında kalmayı tercih eder. Birey varlığın bilinçlendirme çabasını kendi yararına çevirmeyi de başarabilir. Bu yol yeteneklerinin keşfine ve uzmanlığına doğru ilerlemesini sağlar. Fakat varlık bireye yeteneklerine ulaştığında yine bana dön çağrısı yapar. Birey yaşamanın hazzında bunu yapmaz, akıştan çıkmak istemez. Varlıkla bağlantısını kurmaz ve mutsuz olduğunu çevresine bağlar nedenlerini çevreden başka insan ve olaylardan arar ve bulamadığı halde sahte gerekçeler yaratır. Bilinçaltında varlığın bilince çağrısına kulak ve zihnini kapatmak vardır. Birey yetenekleri sayesinde yaşamdaki hedeflerine ulaşsa bile boşluk içine girer. Varlığın bilinçlenme çağrısını duymak istemez. Bulunduğu haz sarhoşluğunda mutlu ve mutsuzlukları yaşamayı tercih eder. Çünkü varlığın onda uyandırdığı izlenimleri doğru algılamamış ve hataları, çelişkileri ile yüzleşmek istememektedir. Varlık birey veya insan bilincini açmasını geliştirmeye çalışırken birey vicdan muhasebe kısmından geçemeyeceğini anlayınca bu akışa girmek istemez. Sürekli varlıkla yüzleşmeyi erteler. Çocukluktan bu yana yaptığını yapar ve ertelemeyi sürekli yapar. 

Varlık, insanlık tarihi boyunca bir çok insana bir çok şekilde kendisini hissettirmiştir. Tanrı, tanrı emrini getiren bir melek, cin, şeytan, ilham, kehanet, geleceğe ait vaatler, misyon, vizyon, idealler. Bu bireyler varlığı tam algılayamadıkları ve zihinleri kapsayamadıkları için tarihteki durumları ve önceki tarihlerinden gelen bilgilerin ışığında kendi oluşan dünya görüş, sorgu ve yargıları ile yorumlamışlar ve diğer insanları ikna etmişlerdir. Büyücüler, kahinler, krallar, savaşçılar ve peygamberler.

Günümüzde varlığa bakışımızda artık onun tüm bilgilerini kavrayamayacağımız (en azından bir birey açısından) onun büyüklüğünü ve genişliğini kabul etmekteyiz. Fakat varlığın bilinçli olmaya teşvik ettiğini insan olmanın gerekliliği açısından anlayabiliyoruz. 

Bu günkü varlığa bakış yazımızda, varlıktan aldığımız ilham parçası varlık bizi insan olmanın gereği olarak bilinçli olmaya ve öyle yaşayamaya teşvik ettiğidir. İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliği artık insan bilincidir diyebiliriz. İnsandan başka canlı yaşamaktadır. İnsan ise yaşamının üzerinde bilincini inşa etmelidir ve etmektedir. 

En azından var olmanın sorgulandığı sıkıcı veya olağanüstü anlarda varlığın onu bilinçli olmaya çağırdığının farkına varması gerekmektedir. Sıkılan bir zihin ile olağanüstü bir olay karşısında veya sonucunda beden aynı şekilde varlıkla karşılaşma anındadır. Felsefeci ve düşünür ise sıkıcılıklarda varlığı fark eder ve bilincini geliştirmeye çalışır, bilincini varlığa yöneltir, olağanüstü anlarda ise bilincini varlıktan, yaşama yöneltir. Fek: İkinci kitabımdan notlar.