25 Şubat 2020 Salı

Dördüncü boyutu araştırma denemesi

Boyutlar madde veya nesnenin görünümüne katkıda bulunan ölçülerdir. En, boy ve derinlik gibi üç boyut olduğunu biliyoruz.

Isı, sıcaklığın ve ışığın kaynağıdır. Nesnelerin belli derecede ısıları vardır. Sıcaklık ve soğukluk dereceleri bulunmaktadır. Işık nesneleri görebilmemizin ana koşuludur. Kara deliği önünden geçen ışıklarla fark edebiliyoruz. Tüm ışığı hızla çektiği halde neden aydınlıkta kalmadığının anlamı ışığı bir yerlere transfer etmesi, ışık vakumu olması. Ya da bilinen uzayın bilinen soğukluğundan da daha soğuk olması böylelikle içine aldığı ışığı soğutarak maddeye dönüştürmesi ve böyle kendi içinde dönerek büyümesi.

Işık olmadan maddeyi elimizle dokunma duyumuzla boyutlarını ölçe bilirdik. Bunu yaparken madde veya nesnenin ısısına da tabi olacaktık haliyle. Madde ikinci boyuttan enerjiyi hapsedip yükselerek üçüncü boyuta çıkmaktadır. Ya da enerjinin maddeyi esir alması da olabilir. Isı boyutların oluşum başlangıcında olduğundan boyutlandırma sırasında önce olması gerekirken boyutlandırmaya klasik tarzda önce keşfedilenlerden başlaması nedeniyle geç fark edilmesi olağandır.

Maddenin, nesnenin ısısı onun boyutunun temel unsurlarından biri olması nedeniyle dördüncü boyutu olarak ele alabilir miyiz ? Maddeyi ısının görünür ve elle tutulur hali şeklindeki bir önermeden yola çıkarak boyutlara şeklini veren ana unsur olduğunu söyleyebilir miyiz ?

Maddenin katılık oranı ısı ile bağlantılıdır.

Özgül ağırlığı ve kapladığı yer ise boyuta temel unsurunu verebilir mi ?  Bu ikisini de ısının bir tezahürü sayabilir miyiz ?

20 Şubat 2020 Perşembe

Dünya Günü

Dünyanın küresel olduğu ve güneş etrafında döndüğünün kesin bilgisine ulaşalı yaklaşık beş yüz yıl oldu. Uzaydan ilk fotoğrafının çekilişinin sadece ellinci yılına yaklaşıyoruz.

Dünyaya ait bilgilerimiz evrene oranla çok fazladır.

Evrendeki doğum yerimiz, yaşadığımız, yaşamayı sürdürdüğümüz, varlığımızı ona borçlu olduğumuz, kalbimiz ve aklımızla bütün duyu, duygu ve düşüncelerimizin evrendeki ilk oluştuğu yer, evrendeki olacaksa yolculuğumuzun ilk ve başlangıç durağı, merkezi, canlılığın kaynağı, ortaya çıkması, bilimlerin en büyük laboratuvarı, inançlarımızın en geniş şekillendiği, en büyük sınavının devam ettiği, sanatının en üst noktası, tarihimiz, hafızamızın en derin olduğu, felsefemizin en genişlediği, şekillendiği, insanlık olarak duyu, duygu ve düşüncelerde son ve tek olarak birleştiğimiz eşşiz, harika, evrende henüz bir örneğini daha göremediğimiz büyük bir varlık, doğa, yeryüzü, gezegen gibi bir çok adı ile anabileceğimiz, nihayetinde en genel anlamıyla "Dünya " diyoruz.

22 Nisan Dünya günü gelmeden yazma gereği duymamın nedeni çevre sorunları başta olmak üzere barış, işbirliği, uyum, birey, toplum ve ülkelerin her ne konuda gelecek planları, hayalleri var ise bunların yanına  "Dünya" gibi büyük bir olguyu, kavramı, son nokta olarak, bir gölge gibi,  kalp ve zihinlerinde canlı tutmalarını diliyorum.

Dünyaya baktığımızda orada her şeyi görüyoruz. Refahı, mutluluğu, acı, yoksulluğu, hüsranı, terörü, hastalığı, sağlığı, ümidi, hayal kırıklığını, barışı, savaşı, rekabeti, hızlı, sakin, eğlenceyi, şatafatı, lüksü, mütevazi yaşayanları. Ona baktığımız ve kötü olayları gördüğümüzde yeryüzünde umutsuz bir durum olduğunu düşünürken, kara bulutların dağılmasıyla her yerin aydınlanmasını sağlayan güneşin doğuşu gibi iyi olayların olduğunu da görüp tümden kötü, tümden iyi bir yer olmadığını fark ediyoruz. Tümden iyi, tümden kötü insan olmayacağı gibi bir izlenim. Dünyanın sürekli bir hareket içinde olarak bizlere görünümlerini değiştirmesiyle duyu, duygu ve zihinlerimizde de aynı değişimi oluşturması rastlantısal bir iz düşüm olmadığının göstergesidir.

İnsanlık olarak dünyada hala çok küçük ve az durumdayız. Yapacak çok işlerimiz var. Yeni bilgiler, icatlar, düzenlemeler, sistemler, araçlar, keşifler konusunda yeni yolların başındayız.

Dünyada, doğada olan canlılığa ait tüm devinimler ve gelişimler insanlık yaşantı ve ilişkileri içinde kendini sürdürmektedir. En basit ama en önemli olanı, insanın insanla, insanın doğayla devam eden ilişkileridir. Yıkıcı, bozucu, yok edici ilişkiler, yapıcı, yenilenen, sürdürebilir ilişkiler arasında geçmişin hafızası, yaşanan gün ve gelecek planları içine serpilmiş olarak devam eden devinimler ve gelişimler bulunmaktadır.

Hem iyi hem kötü bir arada, doğru da var yanlış da, her yerde çirkinlik artmakta, güzellikler saklanmakta iken yeryüzünde. 

Birlikte yaşamamız doğamızın gereği, nasıl yaşadığımız bilimden, inancımızdan, sanatımızdan, felsefemizden gelen irademizle şekillenmektedir.

Hala anlaşamıyorsak nedeni doğamıza aykırı davranıyoruz veya irademize uygun düşünmüyoruz demektir. Büyük sorunların kaynağını bu iki olguyla teste tabi tutarsak çözümlerini araştırmak için doğru saptamalara gidebiliriz.

15 Şubat 2020 Cumartesi

Batı Aydınlanması ve Ülkemiz Aydınlanması

Batı aydınlanma, kiliseye ve onun tüm alanları kuşatmışlığına karşı gelişmiş aklın bilimi geliştirmesi şeklinde devam etmiş ve günümüzde teknoloji ile zirveye çıkmış bir süreçtir. Batı aydınlanmasını, bireylerin çalışmalarının toplumsal etkilere yol açması nedeniyle toplumsal aydınlanma olarak söyleyebiliriz. Batı aydınlanması toplumsal aydınlanmadır. Kralların kilise karşısında gücünü korumak adına bu aydınlanmayı destekledikleri bilinmektedir. Aydınlanmanın sonucu bilimin gelişmesi ve teknolojinin ortaya çıkmasıdır. Birey ve toplumun iyi yaşamasının araçlarını ve sistemini oluşturmuştur aydınlanma.

Aydınlanma sürecinin son filozofu Nietzsche " Tanrı öldü" derken," kilisenin hakimiyeti bitti" demek istemiştir. Üst insan kavramıyla teknolojik yaşam döneminin insanını işaret etmek istemiştir.

Ülkemizde aydınlanma cumhuriyetle başlamış, Atatürk'ün sepeti boşaltması ve sepete gelecek için gerekli olan batı aydınlama araçlarını koymasıyla Dekart' çı yaklaşımla başlamış. Batı'daki aydınlanma süreçlerini devrimler adı altında topluma merkezden uygulama yoluna gitmiştir. Diyanet işleri başkanlığını kurarak devrimlerini dine karşı olmadığını, bireysel islam temsilciliklerine karşı kurumlaştırma olduğunu göstermiştir.

Günümüzde ülkemiz teknoloji en iyi kullanma potansiyeli açısından aydınlanma zihni içinde olduğunu söyleyebiliriz. Sanayi kısmen, teknolojiyi az üretmemize rağmen buna potansiyelimiz olması cumhuriyet aydınlanmasının başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Cumhuriyet kurumlaşması ve sistemlerinin kanıksandığını, küresel gelişmede rol alabilme becerisini edindiğini görmekteyiz.


14 Şubat 2020 Cuma

Doğanın Diyalektiği

Doğanın temelleri onların olmaması durumunda doğanın özelliğinin ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla doğaya baktığımızda onların olmamasını düşünemeyeceğimiz neler bulunmaktadır.

Öncelikle toprak, yer yüzeyi(yer küre), su, ısı, ışık sonra bitki ve mantar, mikro biyolojik canlılar temeli oluştururlar. Doğanın varlığını korumasında sayılanlar birer temel görev almaktadırlar.

Varlıklarının korunması doğanın varlığının devam etmesi anlamına gelmektedir.

Yumurta ile üreyen canlılar ikinci grubu oluşturmaktadır.

Memeli canlılar doğada üçüncü ve son grubu oluşturmaktadır.

Doğa içinde birinci grup, doğanın varlığının temelleridir.

İkinci grup doğanın varlığını geliştirme, büyütme üzerinedir.

Üçüncü grup ise genişletme ve yayma üzerinedir.

Biz insanlar doğayı yayma grubunun son ve en ideal temsilcisiyiz.

Varlığımızı doğanın içinde olmamız nedeniyle temeli korumak, geliştirme ve büyümeye koruma amacının gerekli etkeni olması nedeniyle önemsemek, Özümüzde olan son amaç ise genişletme ve yayma hareketidir.

İnsanoğlu olarak ilahi, ahlaki, bireysel ve toplumsal  amaçlarımız yanında bu amacı da göz önünde bulundurmalıyız.

Doğanın varlık oluşumu birinci grup, gelişmesi ve büyümesi ikinci grup, yayılması ve genişlemesi üçüncü grup olup canlılığın varlıklar arası yayılması, genişlemesi ve sıçrayışı(insan ve aklı) üç, üç buçuk veya dört grup şeklindedir.

 Zemin (toprak, su, ısı,ışık) birinci kat bitki, mantar, mikro biyolojik canlı, ikinci kat yumurta ile üreyenler, üçüncü kat memeliler, üçüncü gruba kısmen dahil dördüncü kat insan.

Canlılığının varlık nedenin felsefik cevabı ; amacı olan, varlığını korumak ve yayılmak sonucunda bulunacağıdır.

Yaşamın hızı

Doğada belli bir yaşam hızı bulunmaktadır. Biz insanlar bu olağan yaşam hızının üstünde yaşıyoruz. Doğal süreçte canlının oluşma, çoğalma ve yayılma hızı doğal yavaş bir ilerleme halinde olmasına karşın bu ilerleme sırasında mekansal, bölgesel, iklimsel ve başka canlılar tarafından bir çok engellemelerle karşılaşır. İnsan ise zihni sayesinde geliştirdiği araçlar ve sistemler ile bu engellemeleri hızla aşmış, yaşam hızını olağanüstü bir halde arttırmıştır. İki orman arasındaki çölü aşmış, iki kara arasındaki denizden geçmiştir. Son olarak yerküreyi baştan başa uçarak ve uyduları ile sararak hızını son sürat olarak arttırma ve radyo dalgaları, elektrik ağları, elektromanyetik ışınlar ile iletişim alanları ile atmosferi kuşatmıştır. Adeta yeryüzünü duyuları ve iletişimi için kuşatma, yerküreyi delik deşik etme bahasına enerjiye ulaşma ve kendi içinde üretim ve yönetim araçlarına egemen olma yarışında hızla yaşamına devam etmektedir. Dünyayı dört koldan kuşatmamıza ve onun üzerinde hızlı yaşamamıza rağmen hala çok küçük ve az durumda olmamız ilginç bir durumdur. Az ve küçüğüz ama dünyaya karşı hızlı yaşama ve etkilerimiz nedeniyle zararlı bir konumda kendimizi hissetmemiz ilginç bir durum. Tıpkı öldürücü bir virüsün küresel salgın tehlikesi gibi.

İnsanlık olarak üç seçenek arasında hareket etmekteyiz.

1. Geriye dönüş : Riskli bir davranış, doğaya hakim olma ve onu yönetmeye çalışmak. Mevcut doğanın özüne uymayacak yeni bir doğa oluşturmaya çalışmak. Doğa ve insanlığın yok oluşuna veya zarar görmesine neden olacak amaçlarda, davranışlarda bulunmak geriye dönüş olarak anlaşılabilir. Her geriye dönüş hareketi sorun içerir. Geriye dönüş doğayı ters yüz etme davranışı gibidir. Doğanın temelini (madde ve enerji) canlılığın son halkası olan insanla ters yüz etme davranışı (robot teknolojisinin insan yaşamını kuşatması). Madde ve enerji insanın varoluşuna doğa karşısında katkı yapma temeli halinde iken, Teknoloji ile madde ve enerjinin otonom olma olasılığını araştırırken insanın otomata dönüşme riski teorisi.

2. Yerinde sayma : Mevcut düzeni sürdürmeye çalışma, ilerlemeyi durdurmaya çalışmak.

Bir yönü iyi, bir yönü kötü bir durum. Mevcut düzeni koruma halinde bilgi birikimi, canlı, doğa ve evren hakkında kalıcı bilgilere ulaşmaya, uyumu, dengeyi oluşturmaya çalışma süreci.

Kötü yanı ise kısır döngü içinde olma. Bilgi, sistem ve düzenin kendi içine çökme riskini taşıması ve zarar vermesi.

3. İlerleme : Evrende yayılma, sıçrama. Yapılan her yeni icat, sistem, düzenlemenin doğa, canlı ve insan birlikteliğinin korunması ve geliştirilmesi yönünden olumlu.

Doğa, canlı ve insan üzerine hakimiyet kurma ve ona zarar verici olma yönünden olumsuz ilerleme durumu.

Olumsuz seçenek zaten iki ve birinci hareket tarzına da yansımaktadır. İlerlemenin oluşması, yerinde sayma davranışının belli bir seviyeye ulaşması sonucu ortaya çıkmasıdır. Örneğin teknolojinin ve modern yaşamın tüm yeryüzüne ulaşmasının belli bir dönüm noktası ilerleme davranışını tetiklemektedir diyebiliriz.

Belli kesimin teknoloji ve bilgiyi gizleyip aşamalı ve ticari olarak yeryüzünde yayılmasını sağlayıp birden ve anlık yayılmasını engellemeye çalışması veya yeni teknolojilerinin eleştirisine fırsat vermemeye çalışmaları haliyle kendilerinin yeryüzü hakimiyetini hem ticari hem de teknolojik tekel olarak sürdürme amacına yönelmesi geriye dönüş ve yerinde sayma olumsuzluğunu barındıran zararlı bir ilerleme şeklidir ve uzun süre devam edemez.

Teknolojik alanda yapılan her icat ve yeni bilgi yerinde sayma ve ilerleme gibi iki özelliği içinde taşımaktadır. Yerinde saymaya gerektiği ölçüde, ilerlemeye ise daha fazla odaklanılmalı. Robot,yapay zeka ve nano, sentetik teknoloji insan, doğa ve dünya faydasına kullanmak yerinde sayma iken uzaya açılmak ilerleme yönünü kapsamaktadır canlı hareketinin. 

Unutulmamalıdır ki en büyük bilimsel, teknolojik icatlar uzaya açılma planlarından çıkmaktadır. Bu bir tesadüf değildir. Her uzaya açılma çabamızda insan yaşayışını kolaylaştırıcı yeni icatlar buluyoruz. İnsan ve yaşantısına uzaydan baktığımız için oluyor. Kendimize, dünyaya dışımızdan bakma bir çok yeni fikri geliştiriyor, aklın diyalektiği ile.  Bu icatları bulanlar uzaya ilerlemek zorluğu karşısında ilerlemek yerine daha kolay olanı, icatları küresel olarak ticaret unsuru haline getirme cazibesine kapılıyorlar. Asıl amaç uzaya açılmak iken hala yeryüzü bahçesindeki elma da kalıyor gözleri, kulaklarına ve zihinlerine sinsice fısıldayan aldatıcı bir sesle. Belki de iyi bir ses de geliyordur "ilerlemek için geridekilere hizmet ederek kendine yaklaştır ve kazandığınla yine ilerle" diye.  Ya da " Acele etme bu yeni bilgi ile küresel planlarımızı koruyabiliriz." diyor bazı sesler. Sonuçta  "Güç İstenci" ilerleme planlarını geciktiriyor. İlerleme ve kendi bilgisine yaklaştırma çabaları karmaşıklaşıyor. Belli merkezlerin hedefi ve bilgileri çekme, bükme, tutma, kullanma ve saklama çabaları (post-truth) kaos yaratıyor. Uzay teknolojisini geliştirmek isteyenler ile güç istenci arasındaki çıkan gerilimler, girişimcileri eleştirisine fırsat verilmeyen teorik planların uygulanmasına zorluyor. Rekabet araçların, eleştirilemez ve kritiği yapılamaz hızındaki hareketleri, canlı yaşantısını, riskleri barındıran testlere tabi tutuyor.  Teknolojinin bu şekilde hızla uygulamaya geçilmesi, içinden çıktığı bilimin çalışma prensiplerine aykırı hareket ettiğine ticaretin kural tanımaz tavrının neden olduğu düşüncelerden(gözlerden) kaçmamalıdır. 

 Günümüzde uzayı merak edip gitmek isteyenlerin yanında, orada değerli maden ve enerji kaynakları bulma umudu içinde olanlar ve dünyadan kaçmak isteyenler var. Her ne amaç(görünen) içinde olursak olalım bu istek(görünmeyen amacın) bize verildiği içindir.
"Rızkınız ve size vaad edilenler göktedir." Zariyat Süresi 22. ayet (Kur-an-i Kerim).


Önemli amaçlarımızdan biri de doğayı genişletme ve yaymak ise insanoğlu olarak aramızda yaşadığımız kısır döngüden çıkma ve  tüm olanaklarımızı birleştirip yeni bir yola doğru ilahi, ahlaki, bireysel, toplumsal yeni sistem, kültür, değer ve yeni bakış, yaşayışla ilerlememiz mümkündür.

10 Şubat 2020 Pazartesi

Sürücülük Halinden, Canlı ve Cansız Diyalektiğine

Sürücü olarak araç kullanmak doğal bir eylem değildir. Sürücülük doğada bulunmaz. Doğada bisiklet kullanan veya başka canlıyı araç olan kullanan insandan başka canlı bulunmaz. Araç (sürmek için), doğanın ürettiği değil akılın ürettiği bir üründür. O nedenle sürücü eylemini aklına dayanarak yapar. Araç kullanma bilgisini bedenine zorlayan bir süreçtir. Eller, ayaklar, göz, kulak, burun(yakıt sızıntısı ve elektrik kısa devre yanma kokusu)aklın emrinde kullanılmaktadır sürücülükte.

Dokunma hissi ise bedenin sınırlarından kullanılan aracın sınırlarına doğru ilerler. Sürücü kullandığı araçla zihnin kullanımı birleştirir. Dokunma duyusu, bedenini sınırlarını aşarak kullandığı aracın sınırlarına uzanır. Sürücülükte aklın bedeni kullanması vardır. Sürüşün uzun ve tekdüze olması durumunda beden bundan sıkılır. Uyku veya sinirsel tepki olarak kendini gösterme eylemine girer. Sürücü uyarılmış, dikkati arttırılmış, doğal halinden uzaklaşmaya zorlanmıştır.

Sürücülük önce atlar ile başlamış, sonra fil, deve gibi hayvanlar üzerinden devam etmiştir. Tekerleğin icadından sonra hem insan hem de atlar bu arabaları çekmişlerdir. Sanayi döneminde önce buhar sonra petrol ve son olarak elektrik enerjisi ile araçlar kullanılmaktadır.

Uykusuz, yorgun ve stresli anlarda sürücülük yapmak, bedenin zorlanması nedeniyle akılın mantık işleyiş hakimiyetine uykusuzum, yorgunum, stresliyim sinyalini vererek  sürme davranışına uymayacağını bildirmesi ve bunu aklın dikkate almaması sonucunda kaza olma olasılığı artmaktadır.

El ve ayaklar çok kullanımdan dolayı öğrenme yaşamasına rağmen sağlıklı olmadıkları durumlarda bu özelliklerinde eksilmeler hatta sürücünün isteği aksine hareketi körüklemektedirler. Bedene rağmen sürücülük yapılması risklidir. Trafik canavarının oluşması sürücülüğün doğamızda bulunmaması nedeni iledir. Doğal olmayan hareketlerimizin uzun süre zorlanması biz insanlarda her alanda mutsuzluk, şiddete yönelim, sinirli olma hali getirmektedir.

Sürücü ve araç birlikteliğinde canlı ve cansız birleşiminde hareket şekli bulunmaktadır. Bu birleşik hareketi sağlayan ise enerjidir. Adeta enerji canlı ile cansız arasında var olan birlikteliğin ara bileşeni niteliğindedir. 

Bir canlı diğer canlı ile uzun ve sık etkileşime girmesi hali doğalarında bulunmakta iken canlı ile cansız etkileşimleri uzun ve sık olmamakla birlikte beraber olmaları kozmoloji temel yapısı gereğidir. Cansız kozmolojinin oluşumunun ve şu halin üzerine canlılık oluşmuş görünmektedir. O nedenle birbirleriyle etkileşime girmeleri kaçınılmaz ve zorunluluk taşır. Etkileşimlerin canlı üzerinde olumsuz etkilerini en aza indirmek hatta canlı varlığını geliştirici olması bu sürecin ilerlemesindeki aşamaları tahminimizi kolaylaştırıcı etkenler olacaktır. 

Canlı ile cansızın birlikteliğinin devamı ve sürmesi enerji ile olanaklı olduğunu görmekteyiz, sürücü ve araç birlikteliğinde. 

Cansızın cansız ile etkileşimi için dıştan gelen bir enerjiye ihtiyaç vardır. Kendi içindeki enerjiyi dışa vuran ve etkileşimleri başlatan kozmolojide güneşler ve karadelikler bilinmektedir. Gezegenlerinde çekim ve itme enerjileri de cansızın cansıza etkisi olarak ele alabiliriz. Gezegenler güneş etrafında dönerken güneşin çekim gücene karşı kendi iç enerjileri ile bir dengede yörüngelerinde hareket etmektedirler. Göktaşların ve kuyruklu yıldızların yıldız ve gezegenlerin çekim ve itme enerjileri arasında kendi rotaları olmadan hareket ettikleri ortadadır. 

Canlıların birbiri ile etkileşimlerinde saldır- kaç temelinde birleşme, kendine katma (beslenme, hakimiyeti altına alma (insan)), mekanı sahiplenme gibi temel etkenler bulunmaktadır. Aynı türlerin birlikte bu temel dürtülere karşı sürü güdüsünü geliştirerek var olmaları olanaklı olmaktadır. Sürü güdüsünün bozulması dış olanakların azalması veya iklimsel büyük değişimler ile olmaktadır. Sürü güdüsünün bozulması ile sürü niteliği bozulan sürü üyelerinde değişimler olmakta ve saldır- kaç temel etkenlerin baskısıyla tür dışına çıkmasa bile beslenme ile gelişen bedensel bazı özellikleri değişmektedir. Memeli genel türün içinde çok farklı sürü güdüsü olan ve olmayan cinslerin bulunmasına böyle bir açıklama getirilebilir. Otçullar sürü güdüsü hakimiyetinde olup etçillere karşı sadece kaçma etkenini kullanırken, etçiller otçullara sürekli saldırma halinde olup, diğer rakip etçillere karşı da saldır-kaç temelinden ayrılmamaktadırlar. 

7 Şubat 2020 Cuma

Hız Canlıyı Yıpratır

Araçlarla hız yapıyoruz. Bu hız bizleri farkında olmadan yıpratmaktadır. Gizli yıpratan unsurlar nedir ?
Hıza maruz kaldığımızda rüzgarın yani atmosferin çarpma etkisini araçlarımız korumaktadır. Fakat maddeyi, camı geçen elektromanyetik enerji, x ışınları, gama ışınları gibi bir çok ışınların hızlanarak bedenimize çarpmasını engellemez isek bedenlerimizdeki mutasyon riskini arttırmakta, kanser, zayıf organların olumsuz etkilenmesi ve beyin metabolizmasının bozulma olasılıkları artmaktadır.

Albert Einstein'in hızlı giden, durana göre daha az yaşlanır teorisi için verdiği örnek bu zararlı ışınlar nedeniyle maalesef geçerli olamamaktadır. Haliyle hızlı giden, duran insana göre daha fazla yaşlanır örneği araçlarımızda bu görünmez zararlı ışınları engelleyene kadar geçerli olacaktır.

Motosiklet ile hız yapanlar çifte zararlı bir etkiye maruz kalmaktadırlar. Hem rüzgar, hem de görünmez zararlı ışınların direkt teması olmaktadır. Beden olumsuz iki etken altında kaldığında bu durumdan kurtulmak için akılın mantığını etkisiz bırakıp sürücüyü kazaya uğratabilir. Çünkü sürücülük doğal bir eylem değildir. Beden kazanın kötü bir şey olduğunu bilgisinde barındırmaz. Bu bilgi doğanın üstüne akıl tarafından ortaya çıkarılmış sadece onun kontrolünde sürücünün kazasız yola devam etmesini sağlar.

Hız yapmaktan sakınmanın trafikte kazaların dışında görülmeyen zararlarından en aza düşürmek açısından da dikkate alınmalıdır. Araçlarımızı bu görünmez olumsuz etkileri en aza indirecek korumayı arttıracak maddelerden yapılması gerekmektedir.

Trafikte sürücülerin sakinliğini bozması, sinirli olmasının altında bu görünmez tehlikeli ışınların etkisi araştırılmalıdır. Trafik canavarının ortaya çıkma nedenlerinden biri de bu görünmez hayaletlerin olumsuz etkisi olabilir.

6 Şubat 2020 Perşembe

Modern Derviş

Hamlık

Genç adam koltuğunda okuduğu sayfanın arasına ayracı bıraktı ve kitabı kapatıp pencereden dışarıya bakarak düşünmeye başladı. Kitaptan etkilenmişti. İnsanları ve iş hayatını anlatan bu kitap kendisinin başarılı olmasını sağlayabilir miydi ? Kitaptaki bilgileri kullanmaya ve benzeri iletişim, davranış tarzını yeni başlayacağı ilk işinde uygulamaya karar verdi. Geriye doğru yaslanarak otobüsün geçtiği yol kenarından uzanan tarlaları izlemeye başladı. Kısa bir süre sonra uykuya dalmıştı.

Antalya'dan yola çıkmış otobüs Side'ye girmek üzere iken yol kenarında durdu. Genç indiği otobüsün uzaklaşmasını izledikten sonra Side'ye hakim bir tepede olduğunu fark ederek etrafı seyretti dakikalar içinde. Önünde, sahile doğru uzanan sokağa yöneldi. Yokuş aşağı uzanan bu yolda otellere tek tek uğrama planı yaptı. Kendine güveniyordu. Ön büro tecrübesiyle, memura ihtiyacı olan her otel müdürü veya sahibi onu işe alabileceğine emindi. Sokaktan aşağı doğru yürüdü. Yolun sağ tarafında bir restoran girişinde kuzu çevirme olması ona buralarda turizm işletmelerinin iyi kazandığına dair izlenim uyandırdı.

Biraz ilerleyince sol tarafta "Subaşı Otel" tabelasını taşıyan kapıdan içeri girdi. Kapı ufak, güzel bir bahçeye açılıyordu. Kenarlarda çeşitli çiçekler çimlerin arasından boy vermiş, doğal ve temiz bir gök kuşağı gibi kemer şeklinde idi. Elips yürüme yolları merkezdeki fıskiyeli havuza ulaşıyordu. Fıskiyeden havaya savrulan sular bahçeye mistik bir hava veriyordu. Su sesi etrafa yayılırken huzurlu bir ortam hissi oluşturuyordu.Çicek kokuları kadim zamanlarda saklı bilgilerin kilitli hafızanın anahtarı, evrakların açılacak mühürü gibi etrafı kaplamıştı. Mekan bu zamana ait değil gibiydi. Selçuklu bahçe mimarisinin ortasına girmişçesine zamanda yolculuk yapmak gibiydi. Güneş daha sert ışıklarını bahçeye yöneltmemişti. Yaz sabahı serinliği hakimdi bahçede, kırağı zeminden buharlaşmamış nemli ve serinliğini çimlerde ve çiçeklerde korumaktaydı. Gece ziyaretine uğramış ve sabah güneşiyle onu terketmeye hazırlanan bir sevgili gibiydi bahçedeki nemli ve serin atmosfer.

Genç bu güzel bahçeden büyülenmişçesine ön büroya yöneldi ve müdürle görüşmek istediğini söyledi.

Otel müdürü " Hoş geldiniz, size nasıl yardımcı olabilirim ? "
Yunus " Ön büro memuruyum, iş arıyorum. Otelinizde boş kadro var mı acaba ? "
Otel müdürü " Maalesef otelimizin kadrosu dolu. Side'ye ilk kez mi geliyorsunuz ? "
Yunus " Evet, müdür bey ".
Otel Müdürü " Yolun biraz aşağısında yıldız pansiyonun ön büro elemanı aradığını biliyorum, isterseniz oraya bir başvurun ".
Yunus " Teşekkür ederim ".
Otel müdürü " Başarılar ".

Yunus otelin bahçeli bölümünden dışarıya çıktı. Yolun aşağısına baktı ve "Yıldız Pansiyon" tabelasını gördü, emin adımlarla pansiyona doğru yürümeye başladı.

Pansiyonun sınırları sarmaşık sokağına bitişikti. Ön büro küçük bir bungalovdu. Ön büronun içinde ağaç gövdesi vardı.  Uzun bir selvi ağacıydı. yaprakları sık ve gürdü.  Anlaşılan bungalov yapımında ağacı kesmek istememişler. Korumuşlardı. Ön büronun hemen yanında restoran bulunmaktaydı. Girişinde yatay buzdolabı ve bir döner tezgahı vardı. Üst kattaki beş bungalov odalara bu restoran ile ön büro arasından çıkılıyordu. Restoranın alt yan tarafından pansiyonun arka bahçesine doğru bir taş yol uzanıyordu. Bu taş yol restaurantın arkasına iki karşısında ise beş bungalov odanın önünden geçiyordu. Odaların yeni kurulduğu belli oluyordu, rengi sarımtırak ve cilası parlıyordu. Restauranın yanındaki yolun karşısında altta bakkal dükkanı bulunuyordu. Bakkalın üst katında pansiyon sahibi ve eşi oturuyorlardı.

Yunus pansiyonda çalışmaya başlayalı bir ay olmuş pansiyon hakkında her şeyi öğrenmişti. Sıcakların başladığı ve dolu sezona giriş ayı haziran geride kalmıştı. Plajlarda terliksiz kumlarda yürünemediği, öğlen vakti dışarıda dolaşmanın akıllıca olmadığı zamanlar gelmişti. Akşamları hafif serinleten rüzgarında sahilde gezme anları. Her ülkeden gelmiş insanların yalnız, arkadaşı, sevgilisiyle, ailece yürüdüğü sahil yolu adeta podyum olmuş birbirlerini izleyen mutlu kalabalıklar her kilodan  her boydan her renktendiler. Keyifli kahkahaların, gülüşmelerin bir birine karıştığı yaz neşesinin sesleri dalgaların sesine karışıyordu.

Yunus akşam, odasında daha önce okumayı bitirdiği kitaba bakıyor ve hala inanamıyordu. Bu kitap nasıl bu kadar etkili olabilmişti. Kitaptaki tavsiye edilen insan ilişkileri ve davranış şekillerini her zaman uygulamıştı. Kitabın bu konudaki büyük etkisini hala içine sindirememişti. Dost kazanma, insanları etkileme üzerine olan taktikler  adeta büyü etkisi yaratmış Yunus'un ruhunda karakterinde çifte standart kalıpları oluşturmaya başlamıştı.

Pansiyon müşteri ile dolu ve şikayet yok denecek kadar azdı. Müşteriler birbiriyle tanışıyor ve odalarının bahçelerinde sohbet ediyorlardı. Altmış yaşlarındaki Almanya'dan gelen bir bayanın elli yaşlarda başka bir yerli müşteri ile evlenip birlikte Almaya'ya gittikleri her yıl olduğu gibi bu yaz mevsiminde bu pansiyona gelerek evlilik yıl dönümlerini kutladıklarına şahit olmuştu.

Yunus ön büro memuru olarak müşterilere odaları tanıtırken konuşma ve davranış şeklini okuduğu kitabın tarzı ile yaklaşmaya başladığında bir takım olağanüstü duyguları kabarmaya başladı zihninde ve ruhunda. Rol yapan ve ezbere konuşan zihni ve dili, robot gibi tekrarları yaşayan bedeni vardı. Yunus müşterileri pansiyonda kalmaya ikna etmek için adeta tüm yeteneğini ve ilgisini ortaya koyuyordu.Benliği ikiye bölünmüştü adeta. Şimdiye kadar tanıdığı kendisi ile bölünmüş diğer anlamakta zorluk çektiği yeni benliği. Kendi başına kaldığı çalışma dışındaki zamanlardaki sakin, dingin, kendi içine dönük, yorgun olup dinlenen, düşünen ve hayatın anlamını sorgulayan, keyifli benliği ve çalışma saatlerindeki uyarılmış, tahrik edilmiş, pür dikkat, hareketli canlı, enerjik, empati yeteneği tavan yapmış, tamamiyle dışa odaklanan ve yaşam böyle bir şey galiba diyen benliği.

Restoranda öğle yemeği sırasında Yunus masasında bulunan personel ile sohbet ederken ahçıya
" Usta döner için eti nasıl dinlendiriyorsun, bilinen yoğurt veya zeytinyağı ile mi ?" diye sordu. Ahçı birden suratını astı. Hakaret edilmişçesine bir tavır almıştı. Gözlerini kıstı, Yunus'a nefretle baktı ve
" Ne diyorsun sen ! Sana ne benim nasıl hazıladığımdan döneri."
" Neden kızıyorsun, senin işini elinden alma gibi bir düşüncem yok usta. "
Ahçı yerinden fırladı, masadan kalktı tezgaha koştu oradaki bıçaklardan bir tanesini aldı. Masadakilerin şaşkın bakışı arasında Yunus'un başını tutup bıçağı boğazına tuttu. " Bir daha mesleğimle ilgili konuşursan seni öldürürüm. " dedi. Yunus hiç beklemediği bu hareket karşısında şaşırmış ve kaçmamıştı. Kötü bir şaka gibi diye düşündü Yunus, nasıl da konuyu ciddiye alıp bu kadar ileri gidip korkutma hareketini yapabilirdi. Ahçı Yunusu' rahat bırakıp bıçağı yerine bıraktı. Restoranda müşteri yoktu. Yunus hiçte korkmuş ifadesi göstermiyordu. Sadece şaşkın halde görünüyordu. Diğer personel  böyle şaka yapılmaması gerektiği üzerine tepki gösterip konuştular, ahçı şaka yapmadığını söylenerek mutfağa gitti. Patrona bir bilgi gitmemiş personel arasında olay kapanmıştı.

Pansiyon restoranın karşısında başka bir restoran vardı. Et yemekleri, baharat ve sos ağırlıklı menüleriyle sezonluk kiralama şeklinde çalışıyorlardı. Yıldız pansiyonun sahibi Mustafa Yıldız Yunus'tan akşam yemekleri için müşteriyi pansiyon restoranına çekme ve ikna etmesi için yardım rica etmişti. Yunus çalışma azmi ve insanları ikna etme yeteneği sayesinde yoldan geçen turistleri restorana çekiyor, vitrindeki balık ve et çeşitlerine bakanları seçim yapmalarına yardım ediyordu. 

Yunus bir keresinde iki turistin pansiyonun restoranı veya karşısındaki restoran arasında karasız kaldığı akşam vaktinde turistlerle konuşup pansiyon restoranına yönlendirmesine rakip restoran müdürünün kızdığını ve söylendiğini farketmişti. Bu olaydan sonra müşteriyi çalma tanımına uyacak davranışlara girmemeye özen göstermeye başlamıştı.

Yunus pansiyon dolu olmasına rağmen gelen müşterileri geri göndermeyerek civardaki boş pansiyon ve otellere götürüyordu. Gelen müşterilerden memnun olan tesis sahipleri belli aralıklarla Yunus'a hediye veya belli miktarda para veriyorlardı. Yunus yardımı karşılığında bir şey talep etmemesine rağmen onlar minnettarlığın karşılığı olarak verdiklerini söylüyorlardı.

Yunus, pansiyonun hem ön büro memuru, bellboyu, restoran karşılayıcısı, civar otel rehberi hem de pansiyonun müdürü olmuştu.

Yaz sezonu hızla tesislerin yerli ve yabancı turistle dolması ve  boşalması döngüsünde devam ediyordu. Çok sayıda, her ülkeden gelen insanların iç içe, yan yana, kalabalıklar içinde kısa aralıklarla yaşaması, sıcakların rehavet ve rahat olmaya yönelttiği zamanlardı.

Ölüm

Yunus bir gece uykusundan başındaki müthiş bir ağrıyla uyandı. Yatağında fırladı başını tutarak. " Allah " diye bağırarak odasından dışarı çıktı. Kafatası ikiye yarılıyormuşçasına hareket ediyordu. Etraf sessizlik içindeydi. Yunus yere düşmüş ağrıdan kıvranmaya başladı. Bir an kafatasından " çat" diye ses  duydu. Öleceğini hissetmeye başladı. Kısık sesle "kelimeyi tanıklık" etmeye başladı. Can çekişmeye devam ederken hem dua okumaya,  hem nefes almaya çalışıyordu. Birden bir ses duydu " Yunus" diye. Yunus yattığı yerden can acısıyla etrafa bakındı. Kimseyi göremedi. " Yunus, Yusuf'a dikkat et, kelimesiz konuşmaları dinle, sana verilen ilk keramet ile yoluna devam et ." Yunus etrafa hızla baktı ve bir ışık hüzmesinin birden gökyüzüne doğru yükseldiğini gördü. Ağrıları azalmış, can çekişmesi durmuştu.Nefes alış verişi yavaşlamaya başlamıştı. Ve bir den ezan okunmaya başladı. Yusuf ölüp de dirilmişti sanki. Şok içindeydi. İnanamıyordu biraz önce yaşadığı ve duyduklarına. Sakinleşerek odasına döndü, yatağına yattı, üşüyordu ve titriyordu. Yeniden doğmuşçasına nefes almayı öğrenmeye çalışıyordu bedeni.

" Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürüyebilmesi için kendisine ışık tuttuğumuz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkmayacak durumdaki kimse gibi olur mu ? İşte kafirlere yaptıkları böyle güzel gösterilmiştir." En'am Süresi 122. ayet (Kur'an-i Kerim)

Yunus derin bir uykuya dalar. Rüyasında aynı ışık belirir, " Yunus, Yusuf senin ikinci benliğindir. O benliğinin hayattaki tecrübelerini, yaşamını temsil eder. Yusuf için öncelikli olan beden ve onun yaşantısıdır. Yunus olarak seni oluşturan Yusuf'tan aldığın bilgilere anlam yüklemen, sonuçlar oluşturman ve dervişliğin son aşamasına yönelmendir.

Hamdın, öldün ve şimdi pişeceksin, yolun yusuf'un seni geride bırakarak, basit, önemsiz, değersiz, ezik gibi hak etmediğin haksızlıkları sana yüklemeye çalışmasını önlemek. Yeryüzünde azgınlık yapan, fitne, fesatlık çıkaranların canlı, doğa ve insan gibi önemli kavramlarının içini boşaltmasını önlemen, ortaya çıkarılan, güçlü olan kazanır, kazanamayan, hastalanan elenir gibi bireysel ve toplumsal refah, eşitsizliğini ve adaletsizliğini savunan, rekabeti ilahi bir erdemmiş gibi sunan, benzeri yanlış idolleri topluma enjekte etmişliği (gizli ırkçılık),  doğal, ilahi ve tarihi gücün olan kerametlerinle tarihi yanlışlar bölümüne göndermeye çalışanlardan birisi olacaksın."

Yunus bir den uyandı. Ter içinde kalmış. " Olamaz böyle şey, neler görüp işitiyorum ben." diye kendi kendine söylendi. İçini bir korku kaplamıştı. " Deliriyorum mu ben" diye düşündü. Sabaha karşı yaşadıklarının  rüyasıyla devam etmiş olaması tüm bu olanların gerçek olabileceği kanıtı onu korkutmuştu. "Neden ben ?" diye hışımla kalktı yatağından.

Saate baktı, daha erkendi. " Uyuyayım da ve bitsin bu olanlar " diyerek, yatağına yattı. Hiç bir şey düşünmeden uymaya çalışıyordu. Dakikalar sonra derin bir uykuya daldı.

Yunus uyandığında sabaha karşı olanları ve rüyasını tekrar düşündü. Geçmiş hayatı gözün önünden geçti, geçmişte bunları yaşamasına neden olacak önemli olayları hatırlamaya çalışıyordu. Olağanüstü bir hayat yaşamamıştı. Fakat bir özelliği bulunuyordu. Hayatın anlamını aramaya erken yaşlarda başlamıştı. Yaşadığı olaylar onu arayışa erken başlamasını sağlamıştı. Önce ne(dir), nasıl sonra neden ve amaç(nedir) sorularına yönelmişti. Kim, nerede, ne zaman sorularına pek ilgi duymamıştı. Diyalektik düşünceyi öğrendikten sonra onun üzerine yoğunlaşmıştı. Orta okul yıllarında babasının kendisine aldığı Kuran'ı Kerimi okumuş ama bitirmemiş kitaplığında saklamıştı. Anadolu arif insanlarını biliyordu. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli. Bir gün bir yerde Hz. Muhammedi rüyasında görmek isteyene uyumadan önce neler yapılması gerekeni anlatan bir yazı okumuş, önce böyle bir şey olamayacağını düşünerek, yazılanları aynen yapıp yatınca rüyasında "Kimsin" diye yüksek sesle seslenen bir ses duymuş hemen uyanmıştı. Seslenenin o olabileceğine dair düşünmüş ama emin olamamıştı. Dualar okumuş ve sakinleşmeye çalışmıştı. Ertesi gün babası Yunus'u banyodan çıktıktan sonra atletini giyerken gördüğünde önceden bilip de o an söyleme isteği ile sırtındakini işaret ederek " Oğlum senin sırtında peygamber mühürü var, sen dini bütün olmaya çalış " demişti. Yunus böyle bir şeyi ilk kez duymuş ve şaşırmıştı. Dini bilgisini arttırmaya ve Kuran-ı Kerimi okumayı sürdürmüştü. Kendine ben " kimim" sorusunu sormaya başlamıştı.Ben kimim sorusu insan nedir soruna evrildi. İnsandan canlı ve doğayı keşfetti. Doğadan evrene dikkatini çevirdi. Tekrar insana ve onun tarihine yöneldi. İnsanlığın doğadaki yaşama aşamalarından günümüze geldi. Ama günümüzü mercek altına almamış okulu ve sonrası işiyle meşgul olmuştu.

Yunus başına gelenler sonrası başında herhangi bir ağrı olmadığını, fakat seslere karşı çok duyarlı hale geldiğini farketmişti. Yoldan geçen araba, motor sesleri, konuşma sesleri ve tonları, kedi kavga sesleri, köpek havlamaları gibi bir çok sesten rahatsızlık duymaya başladı.

Pansiyondaki işine son sürat devam ediyordu. Kırk beş yaşlarında iki bayana boş odayı gösterip pansiyon hakkında bilgiler veriyordu. Müşterilerine ilgili davranıyordu. Kadının birisi bir an önce odaya yerleşip dinlenme isteğinde iken diğeri Yunus, sözlerini bitirmesine rağmen, yanından ayrılmasını istemiyor gibi davranıyordu. Yunus dış kapıya doğru yöneldi. Anahtarı vermiş, bavullarını odaya bırakmıştı. Ön büroya dönmek istiyordu.

Turist ingiliz kadın hızla Yunus'un önüne doğru gelerek konuşmaya devam etti. Pansiyonu ve odayı çok beğendiğini anlatıyordu. Yunus kadının memnuniyetine sevindiğine karşılık veriyordu. Birden Yunus daha önce dikkat etmediği bir biçimde kadının gözlerine baktı. Genelde müşterilerin gözüne bakmaz, bilgileri anlatır, oda ve pansiyonu gösterirdi. Kadında Yunus'un gözlerine ısrarla bakmayı sürdürdü. Saniyelerce bakışıyorlardı.

Birden Yunus kadının düşüncelerini duymaya başladı.
" (Sen yakışıklı ve işinde başarılı bir gence benziyorsun, pansiyonun sahibinin oğlu olmalısın, seni güzel yeğenim Kate ile tanıştırmak isterim.)"
Yunus bir den şaşkına döndü. Kadın dudaklarını oynatmamış olduğu halde duyduğu ses onun sesiydi. Refleksif  olarak düşüncesinde kadına cevap verdi.
" (Bu pansiyonda çalışıyorum. Sahibi değilim, böyle bir ilişki de olamaz.)" diye cevap verdi düşünceleriyle.

Kadın düşüncede konuşulanları anlamamıştı fakat ilgilenmesi de azalmıştı. Önce gülmesi durmuş sonra odadaki kadına doğru yönelmişti. Yunus iyi istirahatler dileyerek bir kaç metre ilerleyerek durdu dönüp kadına baktığında onun da kendisine bakmakta olduğunu farketti.

Ön büroya yöneldi kafası karışık halde. Koltuğa çökercesine oturdu. Nasıl olabilirdi böyle bir şey, ama olmuştu. Işığın söylediği birinci keramet olarak  "Kelimesiz konuşmaları dinle" dediği buydu demek diye düşündü. Düşünceleri duyabiliyor ve düşünce yolu ile konuşabiliyordu. Karşısındaki bu konuşmalardan haberdar olamıyor ama hissediyordu.

İki genç kız, arabalarından inerek pansiyona geldiler. Yunus karşıladı onları. Boş oda sordular. Pansiyonun dolu olduğunu ama onlara hoşnut kalabilecekleri başka bir pansiyona götürebileceğini söyledi Yunus. Kısa saçlı olan "iyi olur" dedi. Yunus araba ile gidebileceklerini yaklaşık beş yüz metre ilerde olduğunu söyledi. Yunus ön koltuğa oturdu ve yola koyuldular. Direksiyondaki kısa saçlı kız hem sürüyor hem de Yunus'la konuşuyordu. Amerikalı olduklarını ve Türkiye'den çok hoşlandıklarını söylüyordu. Yunus gülümsüyor onaylıyordu. Kızla göz göze gelmişlerdi kesik kesik, kız hem yola bakıyor hem de ona bakıyordu. Bir ara sessizlik olmasına rağmen bakışmaya devam ettiler.
"(Seninle akşam çıkalım mı, senden hoşlandım. Kız arkadaşıma da ayıp olacak ama.)" Yunus irkildi. Kız dudaklarını kımıldatmadan konuşmuştu. "(Olmaz.) " dedi birden içinden. Kız anlamış gibi omuzlarını düşürerek yola odaklandı. Sessizlik devam etti oto teypten çıkan disko müzik dinletisinde. Kısa bir süre sonra kalacakları pansiyona gelmişlerdi. Yunus, kızlarla pansiyona girdi. Ön büro memuru ile selamlaştı. İki turistin iki kişilik bir oda istediğini söyledi. Memur teşekkür etti. Yunus, memur ve kızlarla vedalaştı pansiyonun çıkışına yöneldi.Kısa saçlı kız arabayla bırakmayı teklif etti. Yunus teşekkür ederek yürümek istediğini söyledi.

Yıldız pansiyon ön büroda otururken yeni durumu kanıksamaya başladığını düşündü Yunus. Yolunun nerelere doğru gideceğini hafifçe sezinlemeye başlamıştı.

 Öğlen yemeği için restorana girdi ve bir masaya oturdu. Siparişini verdi.Garson yemeğini getirdi. Yunus yemeğini yerken masadan ahçının ön vitrine doğru gittiğini gördü. Ahçı dönerle ilgileniyor, çalışıyor ama mutsuz tavrı somurtan yüzünden anlaşılıyordu. Ahçının o beklenmedik hareketinden sonra ona karşı mesafeli olmaya başlamış, zorunlu olmadıkça konuşmamıştı. Yunus yemeğini bitirip masadan kalktı. Ahçının yanından restoran çıkışına doğru ilerledi. Ahçı vitrinle uğraşırken aralıklı olarak Yunus'a bakıyordu. Yunus bir an durdu. Ahçının kendisine bakmasını bekledi.

" Usta birbirimize kırgın değiliz değil mi ?  Tatsız olayları geride bırakalım ne dersin".
" Evet ama konuşmalarına dikkat et bir daha !"
Usta hem çalışıyor hem de aralıklı bakıyordu Yunus'a. Yunus göz göze gelmek için takip ediyordu ahçıyı. Aralıklı göz göze geliyorlardı.

"(Sen ölmedin mi ! .... zehirlenmiştin.)"
" (Yoksa ?...Neden..? )"
"(Nefret ediyorum, senden ve tüm insanlardan defol.)"
Birden ahçı sertçe çıkıştı.
" Hala ne duruyorsun, işine bak ".
Yunus ahçının halini anlamış yardım etmek istese bile onun bunu kabul etmeyeceğini biliyordu.
" Kolay gelsin usta " dedi ve ön büroya doğru yürüdü.

Yunus ön büroda oturmuş düşünüyordu. Ahçıdan nefret mi etmeli, saldırmalı ona zarar mı vermeli miydi. İntikam için uygun bir anı mı kollamalıydı. Ahçının önce bıçağı boğazına dayamış, korkutma olmadığını o anda ciddi olduğunu zehirlemek istemesinden anlamıştı Yunus. Karakterinde kin tutma, intikam alma amaçlarının hiç olmadığını hatırladı Yunus. Çok kızmıştı. Öfkelenmişti. Bu durumlarda diyalektik düşüncesi devreye giriyordu hemen. Ani hareket etmiyordu. Önce neden öfkelendiğini tekrar hızla zihninden geçiriyor. İçinden gelen şeklinde davranırsa kendisinin ve karşısındakinin hangi sonuçlarla karşılaşacağını tahmin ediyor. Bunları hızla düşünürken rekleksif beden hareket riski azalmış oluyor. Ortam değiştirme veya ara verme olasılığı yoksa  çözüme odaklanma süreci başlatıyor zihninde. Ahçı olayında, onu öldürse hapse girecek, karşılıklı birbirini yaralasalar hem yaralı hem de hapis, Ahçı da kendisinin saldırısını engelleyip o öldürebilir. Sadece kavga etse husumet artacak ve iki kez kendisini öldürmek isteyen ahçı sonrakine başaracak belki de. Tüm olasılıklar hem ahçı hem kendisi için kötü çıkıyor. Çözüm restorandan yemek yememeye, ahçı ile işle ilgili zorunlu konuşmalar dışında konuşmamaktı. Büyük ruhsal sorunları olduğu daha kötüsü bunun farkına varmayıp hiçbir yardımı da kabul etmeyeceği görülüyordu uzlaşmaz tavırlarında. Onu hayata bağlayan tek şeyin yaptığı mesleği olduğu ortada idi. Hayata tek tutunduğu şeye eleştiri bir yana yorum yapılması bile ahçıya öfke ve nefret patlamasına neden olmasını şimdi anlıyordu ve ona acıdı. Kaybolmaya yüz tutmuş bir ruhu taşıyordu. Tutunduğu ruhun tek bir şeye bağlı olması tutsaklığında onu biricik bağından koparmaya çalışacak veya buna niyetlenme şüphesini oluşturacak her dıştan gelen etkiye karşı tüm varlığı ile savunma, hatta saldırı haline gelmesi, hiçlik uçurumun kıyısında tek tutunduğu dalın kopma tehlikesi belirtisiyle en yakın ruh sahibinin ruhuna yapışarak onunla hiçlik uçurumuna doğru giderek kendisininki kaybolmuş ama bir başka ruha eşlik edip ona yapışmış olarak uçuruma gitmeyi yeğleme amacına yönelmesi olarak algılanabilirdi derin felsefik tahlilde. Açık ifadeyle ölürsem yalnız ölmeyeyim yanımda birini de götüreyim. Ölüme de çok yakın olması onu hayata bağlayan bir tek zayıf dal  olarak sadece mesleğine tutunması, diğer bir çok önemli değerlerden yoksun olması veya onları kaybetmesi, kaybetmesinin nedenini de bilmemesiydi, en kötüsü hiç öğrenemeyecek olmasıydı. Öğrenme yollarını da farkında olmadan açmaması hatta kendisine kapamasıydı. Ortaya çıkan dramın altında ailenin veremedikleri, aile yoksa kaderi okulla kesişmemesiydi. Kendisine yardımcı olacak kurum ve kişilerin yokluğu böyle bir dramı gözler önüne serebilirdi.

Akşam olmuş, karanlık çökerken mekanların ışıkları birer birer yanıyordu. Denizden gelmiş olan yöre tatil misafirleri duş alıp, temiz ve ütülü elbiselerini giyerek, kokular sürünerek sokağa akşam yemeği yemek için çıkıyorlardı. Her ülkeden, renkten, boydan, kilodan, yaştan insan sokakları doldurmaya başlamıştı. Tarihteki ulu ve kadim insanlarla, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, özellikle filozof Immanuel Kant bu manzarayı görselerdi bu bölgede "Edebi barışın" sağlandığını ve benzer durumun tüm dünyaya yayılmasını diler ve ömürlerince bunun için yine çalışırlardı.

Sabahleyin pansiyonun önünden bir ambulans geçti, sahile doğru. Yunus'un dikkatini çekmişti, civardaki kişiler gibi. Kısa bir süre ambulansın gerisin geriye gittiğini gördü Yunus. Ne olmuştu acaba bir hastalanma veya ölüm olayı mı vardı. Sahilden gelenler bir adamın sahilde cesedi olduğunu ambulansın onu alarak gittiğini söylediler. Yusuf restorana doğru gitti. Patronun ve personelin orada üzgün olduklarını gördü. Yusuf duyduğuna üzülmüştü. Ahçı dün sabaha karşı kendini sulara bırakıp intihar etmişti.


2 Şubat 2020 Pazar

Bireyin benlik bölünmesi ve birleşmesi süreci

Bireyde Benlik Bölünmesi (-BBB)

Birey toplum içinde yaşarken bir çok başka bireyle tanışıp, arkadaşlık, dostluk, iş, ticaret, projede yer alma, grupsal etkinlik, yönetimin gerektirdiği, eğitimin gerektirdiği, sanalda takip edilen, eden olma, vb. yolları ile iletişim ve bağlantıya geçmektedir.

Birey bu bire bir bağlantıların çok olmasıyla benlik varlığı bölünmeye uğramaktadır. Öz de olan insan olarak kendinin farklı görünümleri ile bağlantısı olmasına rağmen duyuları ve duyguları bunu saptamasına olanak vermez. Çünkü bağ sıkı ve süreklidir. Düşünce olarak bunu algılaması için bu bağı zayıflatmalı veya ara vermelidir. Bağdan kopmak bir çok birey tarafından karar verilmez. Duyu ve duyguların sürekliliğini ister iyi olan bu ortamında.

Bazı meslekler içerik ve amacı olarak bu bağlantıların çokluğunu ve devamlılığını zorunlu kılar. Siyaset, gazeteci, eğitimciler, hukuk, yerel ve ülkesel yönetimler vb. Bu meslek grubunda olan bireyler benlik bölünmesini en üst düzeyde yaşamış olan ve yaşayanlardır.

Günlük yaşayış içerisinde normal ve sürekli ilişkiler içinde olan birey ise bu bölünmeyi en az hissedendir. İçinde bölünmeler olmasına karşı bunları saptama ve ayrımını yapma endişesi oluşmadığından ilişkilerin sonuçlarında etkilenir. Ayrılıklar, kazalar, sorunlar, geleceğe dair tercihler, planlar normal bireyde benlik bölünmesinin yaşandığı zamanlardır.

Benlik bölünmesi, dağılımı, açılması halinde birey kişisel olmaktan çıkar, çevresindeki gelişen olaylar ve kişilerin kimliğine bürünür. Meslek ilkelerine, şirket hedeflerine, ülke yönetim tarzına, planına, sanatın devamına, bilimin gelişmesine, eğitimin bir parçası olur. Çalışma zamanları dışında bile zihin yapılan işin hedeflerine odaklandığı için benlik bölünmesini engelleyemez. Ünlü ve zengin olmuş, sonrasında milyonların tanıdığı bireylerin mutsuz olması, bunalıma girmesi eski benliklerini kaybetmiş yeni benliklerini yönetmede zorluk çekmeleridir.



                    Bireyde Benlik Birleşmesi (+BBB)

Birey içinde bulunduğu çalışma ve yaşama ortamında kendine ait özel alan ve zamanlar oluşturmaya başladığında benlik birleşme süreci başlar. Birey toplum dışında kendi kendinle kaldığında hem kendini hem de toplumu benlik algısında bulur. Benlik bütünlüğü bu aşamada ve belli sürede oluşmaya başlar.

Birey kendini toplumun neresinde konumlandırması gerektiğini, toplum ve tarihteki kendine benzer bireylerle kıyas ederek bulmaya çalışır. Davranış şekillerini, toplumun kendisine, kendisinin topluma etkilerini benlik sürecinde değerlendirir. Ünlü, tanınmış olarak bulunduğu seviye ve alanı gerçekten sapma oranını belirlemeye çalışır. Bu değerlendirme sürecinde kendisinin toplum içindeki gerçek yerini belirler.

Halktan biri olarak normal birey ise günlük ilişkilerin dışında yaşadığı olayları değerlendirme ve yeni kararlar alma sürecinde benlik birleşmesini oluşturmaya çalışır. Bu bireylerde benlik birleşmelerinin yalnız olmadığı eş, çocuk ve akrabalar ağı içinde kendi yerini belirleyip kendisi için olanların, olması gereklerin yanında olmayan ve olmaması gerekenlerin ayırımına varması gerekmektedir.

Benlik oluşturmasını tamamlayamayan bireyler birlikte yaşama bağı olan bireylerle benlik değil grupsal benlik içinde yaşamakta olup, bu benlik hali de sağlıklı bir yaşam için gerekli olmaktadır. Birey benliğini diğer bireyle birleştirmesi grupsal benliğin oluşmasına rağmen ayrılık sürecinde kendi benliğini oluşturma süreci gerçeğine dönülmesi gerekirken bunu yapmak için bilgi ve zihin şartlarının oluşturulması gerekmektedir. Ömür boyu benlik oluşturamamış bireylerin mutlu olabilmesi grupsal benlikte kalmaları olarak yorumlayabiliriz.

Salt Felsefe

Felsefe, en kısa ve açık tanımı ile "Bilgelik, hikmet sevgisi" olmasına karşın geniş ve tam bir tanımının yapılamaması düşüncenin sınırlandırılamamasından kaynaklanmaktadır. Düşünceye, düşünmeye bir sınır koyabilirmiyiz. Hayır. Çünkü insan aklı geliştikçe ve evrene ait yeni bilgiler geldikçe bilgiye bir yorum, her yoruma yeni bilgi sorusu döngüsü devam edecektir.

Tam ve geniş olmasa da felsefe için bir çok tanım yapılmaktadır doğal olarak. Benim tanımlarım:

* Felsefe evren ve içindekiler hakkında her şeyi düşünmek ve bilgisine ulaşmaya çabalamaktır.

* Felsefe dünya, canlı(+insan) ve evren tümellerinin arasına, içine, altına edinilmiş ve edinilecek bilgilerin kavramlarını yerleştirme zihinsel etkinliğidir.

* Felsefe diyalektik düşüncenin varlık bulması,insan halinde görünür olmasıdır.

* Felsefe insanın, kendisi(insanlık) ile doğa ve evrenle dengesini, uyumunu ve gelişimini sağlayacak yeni sistem ve metodları araştırma çabasıdır.

* Felsefe bilgi değişiminin, yenilenmesinin, gelişiminin anahtarıdır. 

* İnsanlığın kendi varlığı temelinden canlı, doğa ve evren içindeki yerini, kaynağını ve geleceğini tüm olanağınca, ortak yaşayışı ve hedeflerinin belirlenmesi, saptanması, değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi amacıyla itki, dürtü, güdü, duygu, akıl ve işbirliği yetileriyle tüm düşünme yöntemlerini kullanarak bilinir ve anlamlı hale getirmeye zihinsel ve eylemsel çaba ve çalışma etkinliği, disiplini, yaşama şeklidir. 

1 Şubat 2020 Cumartesi

Virüs ve Bakteri Üzerine Düşünceler

Virüsler ve bakteriler, felsefik anlamla bedenlenme sürecini tamamlamamış olmasına karşın bu amaç dna'larında bilgi olarak bulunan doğada en çok sayıda olan mikroskobik canlılardır. Zararlı olanları(ölümcül virüsler) bedenlenme sürecine girme amacında, yararlı olanları (faydalı bakteriler) ise varlıklarını sadece yardımlaşma üzerine devam ettiren canlılardır.

İnsanlığı bekleyen en büyük tehlikelerden biri de doğada bitki-insan- virüs üçlüsünün baş başa kalıp diğer türlerin yok denecek kadar azalma riskidir.
Bu üçlü bir arada kalınca insan için bitkilerin sorun oluşturmayacağı ortada iken virüsler ve bakteriler ile savaşma durumuna düşmemiz biz insanlar için son derece zor ve tehlikeli sonuçlara yol açabilme olasılıkları bulunmaktadır.

Öncelikle biz bedenlenmeyi tamamlanmış canlılar olarak, bedenlenme sürecine girmeye çalışıp sonunda bedenlenmeye ulaşmak isteyen virüsler karşısında hep dikkatli olmak zorundayız. Çünkü bu tür canlı çeşitleri biz insanların antitezleri olma tehlikesini taşımaktalar.

Bizle uyum sağlamış yararlı bakteriler henüz bedenlenme amacına girmemiş varlıklarını bize borçlu olması bilgisini dna'larında taşıyan mikroskobik canlılardır. Onların da bir zaman gelip de onlarla olan ortaklığımıza beslenme ve yaşama şeklimizle aykırı hareket etmemiz halinde ortaklıktan vazgeçip ayaklanmasını göremeyeceğimiz garantisi bulunmamaktadır. Kanserin oluşmasında önce hücre ile dayanışma halinde olan sonra bilindik bir çok nedenle zararlı hale dönüşen ve hücreyi de normal amacından saptıran bakteriler olabilir mi ?  Zaten faydalı bakteriler ile anlaşmamızı bozmaya başladığımızın belirtileri ortada bulunmaktadır.

Genetiği değiştirilmiş gıdalar, atmosfer bozulması, radyasyon, elektromanyetik miktarında artış, ara türlerin yok olma sürecinin hızlanması.

Anlaşmayı tek taraflı bozar isek zararlı virüs miktarına katılan eski yararlı yeni zararlı bakteri türleri de katılırsa doğa bize o zaman önce sarı kartını göstermiş olur. Eğer hala duyarsız ve aksi davranırsak kırmızı karta karşı insanda özelleşmiş olan aklımız bizleri kurtarmaya yetmeyebilir ve sıramızı gelecek bedenlenme adaylarına bitkilerin hakemliğinde bırakma trajedisini yaşayabiliriz.
" O dilerse sizi yok eder ve yerinize yenilerini yaratır." Fâtır Süresi 16. ayet (Kur'an-i Kerim)