17 Haziran 2023 Cumartesi

Varlığa Bakış - 6

 Halkın felsefesi kadim olan dinidir. 

İnsanlığın tarihsel oluşumunda var oluşu ve gelişmesi hep dinleri sayesinde olmuştur. Halkların dinleri onların temel felsefeleri olmuştur. Yaşamla iç içe ve geleceğe dair umutları taşıyan, insanı özel kılan ve evrende özel bir yere sahip olduğu bilgilerini taşıyan dini bilgiler hep halkları ve onları yönetenlerin yaşama dayanakları olmuştur. Doğada korkan ve çaresiz kalan tarihsel insan toplulukları hep kendilerini gözeten ve koruyan bir tanrı imgesine ihtiyaç duymuşlardır. 

Ortaçağ Avrupası'nda dinin temsili kiliseler ve yöneticileri kendilerini ve kurumlarını tanrının temsilcisi ve her uygulamayı yapabilecekleri hakları olduğu iddiasıyla halkları vergilere ve sert uygulamalara tabi tutmuşlardı. Eğer kiliseler daha adil ve sürdürebilir bir yönetim izleselerdi. Kadim dinlerinin devamında ona antitez çıkmasının hızlanması olamazdı belki de. Dinlerin temsilcileri kilise ve yöneticilerini halka sert ve dayanılmaz uygulamaları felsefe ve bilimin gelişmesini adeta zorlamıştır. Avrupa da felsefe ve bilim dine karşı değil dini yöneticilere karşı güçlü bir antitez olarak ortaya çıkmıştır. Bilimsel çalışmalar nesne ve olayları açıklamaya ve dini yöneticilerin dediklerinin aksini ispatlamaya yönelirken, felsefe ile bu açılacak yolların yöntemlerini araştırmaya başladılar. Artık bilim ve felsefenin gelişmesi dini temsilcilerin yönetim ilkelerini yanlış olduğunu ortaya çıkarmaya ve halkı yöneten önemli argüman ve tezlerini çürütmeye başlamışlardı. 

İslam dinin orta çağı olmamıştır. Çünkü yönetimdekiler her zaman halkın kadim sabrını zorlama gibi kilise yöneticilerini düştüğü hataya düşmemişlerdir. Belli bir sınırda kalmışlar ve halkın yöneticilerine karşı Avrupa benzeri bir tavır ve tutum almasına neden olmamışlardır. Orta doğudaki islam geleneğinde kral ve dini temsilci her zaman anlaşmışlardır. Avrupa da ise kral ve dini temsilciler çok sıkı bir rekabet içindeydiler. Bu rekabet halka zarar vermiş ve halk tercihini kraldan yana kullanmak zorunda kalmıştır. Dini reddetmemiş ancak antitezleri olan iki tane daha açılım ortaya koymuştur. Dini temsilcilerine tavır almışlardır.

Halkın felsefesi kadim dinleridir.

Biz günümüz düşünür ve felsefecilerin ise varlık yani yaşam, doğa, evren ve tanrı hakkında yeni bilgiler ve fikirler araştırma içindeyizdir. Tarihsel gelişmelerden, günümüzden ve gelecekten, her an ve anlarda varlığa bakış tarzımızla bilimin ilgi alanının dışında kalan veya onun ulaşamadığı bilgilere mistik, fal ve yıldız haritaları ile değil bilime veren felsefe rasyonel mantık ile değerlendiren ve kendi yolunu açmaya çalışan bir gayret içindeyiz. Felsefe ne bilimin nesnel ve yavaş ilerleyen alanında kalabilir ne de halkın kadim felsefesi olan dinin kontrolüne girebilir. 

Günümüz felsefenin görevi toplumu tümden etkilemek değil, İnsanlığın geleceğine yön verecek kaşif ve yol açıların artmasını hızlandırmaktır. 

Marsa ilk adım atan insan, ayda ilk yaşama alanı oluşturan ekip ve bunları başaran toplulukların gelişmesine yardım etmektir. 

Felsefe bilimin insanlık için kendi içinde kalması halinde edebi barışı sağlama ve uzaya ilerleyecekse de onu teşvik etme ve hızlandırma görevindedir. Bir anlamda felsefenin kaosa karşı, kosmozu korumak ve devamın sağlamak üzerine önemli bir amacı vardır. 


2 Haziran 2023 Cuma

Varlığa Bakış -5

         Varlığa bakışımızda biz insanların birer akışta olduğumuzu fark ediyoruz. Bu akış canlılığın büyük nehrinde ana akımlardan biri gibi durmakta. İnsanlık tarihi boyunca yazılan ve söylenen toplu yaşama erdemlerinin toplumlarca tam olarak neden uygulanamadığının cevabı açık görünmektedir. Çünkü bu bir canlılık veya insanlık adına bir ütopya olarak durmaktadır. Doğada hiç bir canlı tek başına diğer canlılara hakim ve yönetimde olamaz. Bu ilke bir türün diğer türlere hakimiyet kuramayacağı gibi kendi türü içinde tam hakimiyet kuramayacağına işaret etmektedir. O nedenle toplumları ne bir askeri nizam ne de huşu içinde iman edenler kılabiliriz. Doğa canlı türlerinde tek düze ve standart yaşamı her zaman yıkacaktır. Doğanın amacı oluştuğu dünya ortamından evrene yayılmak için her türlü yaşama şeklinin denenerek kozmolojinin kendisi için tehlikeli halinden onu kullanır hale gelebilmek ve öyle gelişmesine devam etmektir. 

     Bir türün diğer türlere hakim olmaya başlaması, çoğalması halinde bir hücrenin kendini daha fazla büyüyemeyip ikiye ve sonra bir çok kez bölünmelerle karşılaşması gerçeğindeki diyalektik ile o türün kendi içinde ikiye veya daha fazla farklılaşma ile kendi kendinin diyalektik zıtlığını yaşaması kaderi karşımızda durmaktadır. 

Bu gerçek karşısında insanlığın bir ahenk kendi arasında uyumu uzun süreli olamayacağı görülmektedir. Bu ancak mekanda yayılmasını devam ettiren türler başarabilecektir. Bir türün sayısı mekanda bulunma ideal koşullarında sağlanabilirse ve devam ettirilebilirse türün kendi içindeki düzeni ve yaşamı sorunsuz olabilir. Aynı mekanda türün çoğalması ve sınırlarını genişletememesi onun kendi kendi ile zıtlık içine girip bölünmelere başlaması anlamına gelmektedir. 

Bir hücrenin neden belli bir boyuta kadar bütünlüğünü koruyabildiği ve belli bir zaman içinde bölündüğü henüz çözülememiştir. 

Bir hücre bilgimiz gibi yirmi dakika kadar büyüdükten sonra birden ikiye bölünmektedir. Bölündükten sonra birleşmekte ve daha sonra yine aynı büyüklüğe geldiğinde geometrik olarak yine bölünerek aynı eylemleri tekrar tekrar etmektedir. 

Adeta canlı bir inşa sürecidir bu hal. Kendini büyüten, bölen, birleşen ve yine bölen ve yine birleşen.

Bir evin oluşmasındaki tuğlaların merkezden çevreye gelişimi olan bir inşa, güneşin ve gezegenlerin elips halini taklit eden bir inşa.

İnsanlık kendi içinde hakimiyet kurma ve rakibini yaşam alanından veya bulunduğu mekandan çıkarmak, etkisiz yapmak, kovmak ve son çare canlılığını bitirmek gibi bir çok olasılıklar içinde dürtü ve güdülerini hep aktif durumda tutması canlılığın doğasından olan mekanda daha fazla büyüyemeyen hücre gerçekliğine dayanır. İnsan da çevresiyle hem birleşecek hem de ayrılacaktır. Birleşmek şartları nasıl olacaktır. Zorla mı, anlaşarak mı, Hakimiyetle mi, gönüllü mü. Her türlü olasılık bile bize bir düzen sınırlaması için yetmeyecektir. Çünkü hem hakimiyet de olsa anlaşma da olsa zarar verme veya yok etme olasılığı hep olacaktır. Bir bireye zarar veren veya öldüren bireye " Neden yaptın" sorusu karşısında " Öyle istedim, keyfimden veya bilmiyorum " cevapları hep doğanın gizli yaptırımlarını içermektedir. Seçenek olması yeterlidir bazen kötü de olsa uygulanmaktadır. Seçenek varsa o olacaktır. İster yüzde bir ister de yüzde sıfır bir.

Fek : Filogazete'de " özgürlük ve eşitlik" güncesi. Bir Gazeteci Bir Düşünür. Youtube kanalı.