Halkın felsefesi kadim olan dinidir.
İnsanlığın tarihsel oluşumunda var oluşu ve gelişmesi hep dinleri sayesinde olmuştur. Halkların dinleri onların temel felsefeleri olmuştur. Yaşamla iç içe ve geleceğe dair umutları taşıyan, insanı özel kılan ve evrende özel bir yere sahip olduğu bilgilerini taşıyan dini bilgiler hep halkları ve onları yönetenlerin yaşama dayanakları olmuştur. Doğada korkan ve çaresiz kalan tarihsel insan toplulukları hep kendilerini gözeten ve koruyan bir tanrı imgesine ihtiyaç duymuşlardır.
Ortaçağ Avrupası'nda dinin temsili kiliseler ve yöneticileri kendilerini ve kurumlarını tanrının temsilcisi ve her uygulamayı yapabilecekleri hakları olduğu iddiasıyla halkları vergilere ve sert uygulamalara tabi tutmuşlardı. Eğer kiliseler daha adil ve sürdürebilir bir yönetim izleselerdi. Kadim dinlerinin devamında ona antitez çıkmasının hızlanması olamazdı belki de. Dinlerin temsilcileri kilise ve yöneticilerini halka sert ve dayanılmaz uygulamaları felsefe ve bilimin gelişmesini adeta zorlamıştır. Avrupa da felsefe ve bilim dine karşı değil dini yöneticilere karşı güçlü bir antitez olarak ortaya çıkmıştır. Bilimsel çalışmalar nesne ve olayları açıklamaya ve dini yöneticilerin dediklerinin aksini ispatlamaya yönelirken, felsefe ile bu açılacak yolların yöntemlerini araştırmaya başladılar. Artık bilim ve felsefenin gelişmesi dini temsilcilerin yönetim ilkelerini yanlış olduğunu ortaya çıkarmaya ve halkı yöneten önemli argüman ve tezlerini çürütmeye başlamışlardı.
İslam dinin orta çağı olmamıştır. Çünkü yönetimdekiler her zaman halkın kadim sabrını zorlama gibi kilise yöneticilerini düştüğü hataya düşmemişlerdir. Belli bir sınırda kalmışlar ve halkın yöneticilerine karşı Avrupa benzeri bir tavır ve tutum almasına neden olmamışlardır. Orta doğudaki islam geleneğinde kral ve dini temsilci her zaman anlaşmışlardır. Avrupa da ise kral ve dini temsilciler çok sıkı bir rekabet içindeydiler. Bu rekabet halka zarar vermiş ve halk tercihini kraldan yana kullanmak zorunda kalmıştır. Dini reddetmemiş ancak antitezleri olan iki tane daha açılım ortaya koymuştur. Dini temsilcilerine tavır almışlardır.
Halkın felsefesi kadim dinleridir.
Biz günümüz düşünür ve felsefecilerin ise varlık yani yaşam, doğa, evren ve tanrı hakkında yeni bilgiler ve fikirler araştırma içindeyizdir. Tarihsel gelişmelerden, günümüzden ve gelecekten, her an ve anlarda varlığa bakış tarzımızla bilimin ilgi alanının dışında kalan veya onun ulaşamadığı bilgilere mistik, fal ve yıldız haritaları ile değil bilime veren felsefe rasyonel mantık ile değerlendiren ve kendi yolunu açmaya çalışan bir gayret içindeyiz. Felsefe ne bilimin nesnel ve yavaş ilerleyen alanında kalabilir ne de halkın kadim felsefesi olan dinin kontrolüne girebilir.
Günümüz felsefenin görevi toplumu tümden etkilemek değil, İnsanlığın geleceğine yön verecek kaşif ve yol açıların artmasını hızlandırmaktır.
Marsa ilk adım atan insan, ayda ilk yaşama alanı oluşturan ekip ve bunları başaran toplulukların gelişmesine yardım etmektir.
Felsefe bilimin insanlık için kendi içinde kalması halinde edebi barışı sağlama ve uzaya ilerleyecekse de onu teşvik etme ve hızlandırma görevindedir. Bir anlamda felsefenin kaosa karşı, kosmozu korumak ve devamın sağlamak üzerine önemli bir amacı vardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder