20 Ocak 2022 Perşembe

Felsefik Serbest Düşünce, Esinti ve Çağrışımları - 13

 Bir İnsan Mitolojisi (Bir Modern Anlatı )

Yaşam Ağacı

Canlılık tüm yaşam enerjisi ile yeryüzüne yayılmaya başlamıştı. Suyun ve toprağın buluştuğu her yere milim milim ilerlemekte ve ilerlediği her santimde kalma kararlılığına, sürdürebilir olmaya çalışıyordu.

Yeryüzünde yaşam ilerler iken sınırlarına ulaştığında kendi içindeki kaos ortaya çıkıyordu. 

Canlılığın kaosu kozmolojinin temellerinden gelmekte idi. Sınıra dayanan canlılık kendi içinde parçalara ayrılıyor, birleşiyor, çarpışıyor, bölünüyor, eriyor, donuyor ve buharlaşıyordu.

Canlılık yaşamı yayamaz ise kendi içinde kaosu devreye girmekte ve temeli ile yüzleşmek zorunda kalmakta idi. 

Sınırları geçmesi için böyle olması onun kaderiydi. 

Uzun bir aradan sonra doğada bitkiler yeryüzüne hakim oldular. Bitki türü tüm yeryüzünü kaplamaya ve kuşatmaya başlamıştı. Bu tür alt kültürü olarak çok çeşitlendi. Canlılığın her türlü olasılıklarını içerisinde barındırarak gelişti ve yayıldı. Bitkiler birbiri ile rekabet içine girdiler. O kadar büyüdüler, geliştiler ve yayıldılar ki atmosfere, sulara ve karalara etki eder oldular. 

Ve dünyanın dönüşüne etki eder oldular. 

Öncelikle dünyanın dönme hızını azalttılar. Sonra dünyanın eğimini sağlayarak mevsimleri oluşturdular.

Bitkiler doğanın en canlı ucu iken oksijen oranı artmış, karbondioksit azalmıştı. 

Varlıkları tehlikeye düşmüştü. Dengenin bozulama riski oluşmuştu. Devreye yangınlar girdi. 

Oksijen, karbondioksit dengesini yangınlar ile çözerek ana gövdeler feda edilmeye tohumların çokluğu ile türün devamının güvencesini sağlamaya çalışıyorlardı. 

Yeryüzünün kaplanması, hava, su ve toprağın şekillenmesi tamamlanmıştı. Mevsim döngüsü oluşmuştu.

Yeryüzünün ilk bedensel büyümesini tamamlamış canlıları bitkilerdi.

Yaşam, ilk bedenlenmesi olarak sularda değil karada bitkiler ile başlatmıştı.

İlk hücreli canlılar yeryüzünün her yerindeydiler ama ilk bedenlenmiş canlı bitkiler idi. Sonraki oluşacak tüm bedenlenen canlılar onların etkileriyle olanaklı hale geleceklerdi.

Yeryüzünde bitkilerin hakimiyeti yayılmıştı. Yaşam merkezi haline gelmeye başlamışlardı. Bitkiler artık tüm yeryüzünü kendilerinin gelişebilecekleri tarzda şekillendirmeye başlamışlardı. Çoğaldılar, büyüdüler ve yayıldılar. Artık önlerinde canlılığın tüm oluşma, dönüşme ve dönüştürme olasılıklarını deneme için uzun bir zaman vardı. 

Canlılığın temellerindeki küçük ve en fazla miktarda olan mikrobik canlılar bitkilerin yeni dünya düzeni karşısında yok olanlar ve büyüyenler şeklinde değişime uğruyorlardı. Bitkilerin yaşama sürecini tamamlayanların üzerinden beslenen mikroorganizmalar da ayrı bir yoldan bitkilere antitez olarak büyümelerini ve gelişmelerini sürdürdüler. 

Bitkilerin yeryüzüne dağılım uzun süresinde antitezleri de büyüdü ve bitkilere zarar vermeye başladılar. Bunlar önce bitkileri kemiren mikroorganizmalar ve bakteriler idi. Onların çoğalması ile onların antitezleri de çıkması gecikmemişti. 

Bitkilerle gelişen canlılar ile bitkilere antitez olarak gelişen canlılar olarak yeryüzünde ikiye ayrılmıştı canlılığın gelişimi. 

Bitkiler ile gelişen canlılar bitkiler ile yardımlaşıyorlardı. Varlıklarını onlara bağlı olarak sürdürmeye başladılar. Bitkilere antitez canlılarda bitkilerin etkileriyle yaşayıp bitkileri tüketme üzerine gelişimlerini sürdürmekte idiler.

 Bir meyve kurdu, bitkinin hangi etkisi ile ortaya çıkmıştı. Bitki ile gelişen mi yoksa onun antitezi olarak mı. Bitkinin meyvelerinden beslenmesi kurdun bitkinin temel varlığına değil, üreme için oluşturduğu ürün üzerinde varlığı onu bitkiye antitez değil bitkinin gelişimi üzerinde ortaya çıktığını göstermektedir. Dolayısı ile meyvenin sakladığı çekirdeğe, tohuma toprak olması veya toprakla bütünleşmesini kolaylaştırması üzerine kurdun varlık görevinde olduğu söylenebilir. 

Bitkilerin yaprakları ile beslenen bir otçulu bitkilerin antitezi olarak tamamlanmış bir beden olarak öne sürebilir miyiz. Otçul eğer bir bitkiyi tümden değil de sadece yaprağını azaltıyorsa, bitkiyi ortadan kaldırma amacında olmadığı varsayımında bulunabiliriz. Belli oranda bitkinin yaprak yeterli sayısının belirlenmesinde veya miktar kontrolünü yaptığını düşünebiliriz. 

Yeryüzünün belli bir mekanında belli bir bitki sayısı ve cinsi ile otçul beslenme şekli ve sayısı arasında denge kurulabilir mi.

 Otçul tamamlanmış beden nasıl oluşmuş ve etçil bedenlerin ortaya çıkmasını nasıl sağlamıştır. 

Önce bitki sonra otçul sonrasında etçil oluştuğu birbirini takip eden gelişmeler midir. 

Bitki biterse otçul ölümü kabullenecek midir. Otçul biterse etçil ölümü veya yaşamın sonlanmasını kabul edecek midir. 

Otçulun bitkiye antitez olmadığı varlığını onunla birliktelikte devam ettirdiği savı etçilin otçulla olan ilişkisi antitezi olması şeklinde olmaktadır. Aynı türde olan etçil  otçula etkisi tür sınırlandırması üzerinedir. Dolayısı ile bir tür kendi içinde farklı cinslere ayrılmasının nedeni tür miktarının sınırlandırılması yönüne doğru ilerlemektedir. Tür ve besin miktarının dengesizleşmesi, türün, cinslere ayrılarak kendi türünü sınırlandırma veya yeni beslenme olasılıklarına girebilmektedir. 

Bir türün cinslere ayrılmasının iki aşamasını keşif ettik. 

* Kendi türünün sınırlandırılması zorunluluğu olarak . (Aynı mekanda) 

* Yeni mekan ve besinlere maruz kalma zorunluluğu olarak (Farklı mekanda)

Yeryüzünde bedenlenmesini tamamlamış tüm canlıların, bitkilerin varlığı ve ona bağımlı olarak varlığını sürdüren canlılar ve onların antitezleri biçimde oluştuğunu söyleyebiliriz. 


............


2 Ocak 2022 Pazar

Yaşam Döngüsü - 20

 Duygu ve Düşünce ilişkileri

Duygu ve düşünce hakkında araştırmalarımda ilginç bir keşif yaptım. 

Daha önce duygu ve düşünce unsurlarının kendilerine göre farklılıklarını gözlemlemiştim. 

Şimdi ise birbiri ile olan gizemli ilişkilerine odaklanarak bazı ipuçlarına ulaştım.

Duygu ve düşüncenin buluştuğu ve birbiri ile karıştığı bir alanı keşfettim. 

Felsefe düşünce sistemine,  felsefe değerlendirme aşamasına gelememiş zihinlerin duygu ve düşünce birlikteliğindeki sisli ve bulanık o yerde duygu ve düşünceyi birbirinden ayırmakta zorlandığını söylemek hiç de yanlış bir saptama olmaz. 

Benim için önemli olan bu keşfi sizlere paylaşırken acele etmeme ve merakınızı arttırma keyfini yaşamama izin verin lütfen. 

Kendi zihnimizce düşünerek yeni bilgiler keşfetmenin de bir haz olduğu aşamaya gelmiş bulunuyoruz. 

Bir konu, bir olay hakkında düşünerek çaba harcamak insan yetisinin bir gereğidir. 

Bir yemek tarifi veya yol tarifi bilgiyi almak öğrenme hazzını vermez. Bu tarz bilgiler bizleri günlük yaşantıda kısmı olarak rahatlatır. Bugün hangi yemeği yesem veya bir yere gitmem gerekiyor en uygun yol hangisidir diye düşünmek ve cevaplarını bulmak bizlere yaşantıda kalmanın ve onu sürdürmenin gereklerini yerine getirmesine hizmet eder. 

Birazdan bahsedeceğim düşüncemle keşfettiğim bilgi bir kültürel arkadaşımla bir konu hakkında konuşmalarımız sırasında ilham olarak geldi. 

Konuşmamız sırasında birden " Evraka, buldum " aydınlanmasını yaşadım. 

Bu konu hakkında öncesi düşüncelerim bulunmakta idi. Hiç düşünmediğim bir konu hakkında birden " buldum"  demek yanıltıcı veya basit bir durumdur. 

Bir konu veya olay hakkında belli bir zaman zihin alıştırmaları yapmak gerekmektedir. Sorular sorup cevap aramak gerekmektedir. 

Eğitimle verilen bilgiler insanlığın yüzlerce, binlerce yıl biriktirdiği, sakladığı bilgilerdir. Bu kadar ağırlığı ve çokluğu olan bu bilgileri gelişmekte olan beyinlerce süngerin suyu çekmesi gibi hızla öğrenmeye çalışabileceğini düşünmek pek akıllıca olmasa gerek. O nedenle tekrar tekrar verilmektedir.

Buraya kadar yazılarımı okuma sabrı göstermiş siz sayın okurlarıma artık bilgiyi sunmam gerektiğini sanıyorum. Keyifle okuduğunuzu da tahmin etmek isterdim. 

Çünkü yeni yılda felsefi yazılarımı sohbet havasında ve keyifli bir söyleyişi tarzında sunma isteğim oluştu. Artık düşünme, yazma ve konuşma aşamalarımda belli bir seviyeye ulaştığımı fark ediyorum.


Duygu ve düşünce ilişkilerini araştırır iken ilham sırasında yukarıdaki şekil zihnimde oluştu. 

Duygu ve düşünce hakkında bir çok fikir geliştirmiş ve ikisi arasındaki ilişkilerin nasıl olduğuna dair araştırmalar yapmakta idim. Araştırma kaynaklarım ve düşünme sistemim, planım şekli ise ayrı bir yazı konusudur. Önceki yazılarımda tarzıma ait bir çok açıklamada bulundum.

Duygu ve düşünce ilişkileri şemasının açıklamalarına geçelim. 

Bu şema ne anlama gelmektedir ?

(03.01.2022)

Bu şema bir bilgidir ve insan olarak bizleri yakından ilgilendirmektedir. 

Bu bilgi öncelikle felsefe ile ilgilenen bireylerin yaşamlarını düzenleme olanağı vermektedir. 

Psikoloji, eğitim, kişisel gelişim, sosyoloji, ekonomik davranışlar, bireyler arası ilişkiler gibi bir çok alan ve konuda yaşantılara bilgi ve ışık tutmaktadır.

Şema içeriğine giriş yapalım. 

Konumuz önemli olduğu için kısa bölümler halinde ve keyifli bir diyalog içerisinde günlere bölmek amacındayım. Her gün yazdıklarımın tarihini ekleyeceğim. Dizi film izleyen bedenler yanında yazı takip eden zihinleri çekmek amacındayım. 

Koyu dizi film takipçilerine sezon sonunda " Ne fikir çıkardın " diye soracak olursak onlar " İnsanlar ve olayları izledim, mekanları, eşyaları ve diğer bir çok şey gördüklerini söyleyecekler, kendi hayatlarının rutininden farklı hayatların çok çeşitliliğine keyifli zamanlar ayırdıklarını " belirteceklerdir. Onların cevaplarını felsefece  hafıza ve hayal güçlerini zenginleştirmeye çalıştıkları şeklinde çevirisini yapabiliriz. 

Şemamızda hayal gücü ve hafıza merkez olarak duygu ile düşünce arasında bulunmaktadırlar. 

Biliyoruz ki duygularımız bedenimizin duyu birikimleri ve yaşantı örüntülerinin hafızaya taşınması aşamasında ortaya çıkmaktadırlar. 

Duygu oluşumunun kaynağı duyuların ve yaşantı örüntülerin hafızada birikmesi sonrasında aynı durumların tekrarları ile hafızadan hayal gücüne, bedene ve düşünmeye taşmasıyla olmaktadır.  

Bu taşmalar bedende eylemlere yöneltirken, hayal gücünde zamana ait hafızadaki bilgilerin kullanılması yani (geçmiş, şimdiki ve gelecek) zamana ve mekana ait öngörü ve tahminlerde bulunması, kendine yarayacak bilgileri hafızadan alıp amacı doğrultusunda kullanmasıdır. 

İnsanlık tarihi boyunca hafıza ve hayal gücü duyguları güçlendirmiş, duygular insanın varlığını korumayı sağlarken sürdürme amacına hizmette yeterli olamamıştır. Beden duygu yoğunluğundan hafızadaki bilgiyi düşünme aşamasının gelişmesine doğru baskılamıştır. 

Tarih boyunca bilginin saklanması ve kullanılması hafızada düşünme yetisini geliştirmiştir. 

Bilgi o kadar çoğalmış ve hafızanın olanakları dışına çıkınca sözden  yazıya geçilmesi zorunluluk haline gelmiştir. 

Günümüzde de bilgi o kadar çoktur ki bir kişinin hafızasını buna ayırmamız olanak dışı iken  yazılarımızı ve tüm bilgileri maddi nesneler üzerinden enerji üzerine taşımaktayız.

İnsan dışında diğer canlılar varlığını korumak ve sürdürme üzerine duyu ve hafızalarını kullanmaktadırlar. 

İnsan ise varlığını koruma kısmını aşmış ve sürdürme bölümünü genişletmiştir. İnsan varlığı için sürdürme amacı zamanı genişletmeye ve uzatmaya yöneliktir. 

Buna en iyi örnek boş zamandaki can sıkıntısını verebiliriz. Boş olan ve ne yapması gerektiğine veya yapacağına karar veremeyen insan can sıkıntısı yaşar. Bu can sıkıntısı duygusu ona varlığını koruyabildiğini ama sürdürmekte sorun yaşadığının sinyalini verir. Kişi varlığını sürdürme konusunda eyleme geçmek zorunda hisseder kendisini ama hangi konuda olacağına karar verememektedir. 

Sürdürme konusunda ya tecrübesizdir (çocuklar veya gençler ) ya da bilgisiz, eğitimsiz ve amaçsızdır.

Bir de sürdürme yolları çoğaldığı ve hangisinden devam etmek gerektiği konusunda kararsızlık  ya da  zorunlu olup da sevmediği eylemlerin yapılması can sıkıntısı duygusunu ortaya çıkarmaktadır. 

04.01.2022

Birinci tarzdaki can sıkıntısına " Boşluk veya rotasız can sıkıntısı " ismini verelim.

 İkincisine ise adı üstünde " Kararsızlık can sıkıntısı "

Üçüncüsüne ise " İsteksizlik veya zoraki can sıkıntısı " isimlendirebiliriz.

Özgür insan bilgisi sayesinde boşluk veya rotasız can sıkıntısı yaşamaz, hızlı ve doğru kararı sayesinde kararsızlık can sıkıntısını hızla atlatır, iradesi sayesinde istemediği eylemde ve mekanda bulunmaz, istediği eylemi ve mekanı tercih eder.

Duygu ve düşünce ilişkileri şemamız, insanı düşünce ve eylem konusunda özgürleştirici bilgiler içermektedir.

05.01.2022 

Her konuşulan ve dinlenilen her cümlenin, sözlerin bu şemaya göre duygusal mı yoksa akılsal, mantıksal amaçla ortaya çıktığını belirleyebiliriz. 

Kendimizdeki  her türlü düşünme şeklinin, sürecinin duygularımız tarafından ne kadar etki ederek bizleri hayal gücümüz ve hafızamızı yanıltma ve manipüle etkisi oluşturduğunu saptayabiliriz.

Dolayısı ile gerçekler ile bizim arzularımız arasındaki farkın bilicine ulaşma olanağı vermektedir.

" Gerçeği benden bağımsız olarak ve olduğu gibi mi algılıyorum,  yoksa benim isteklerim, arzularım ve hayal gücümün etkisi ile mi gerçeği çarpıtıyor ve öyle mi algılıyorum. " sorusunun cevabını verebiliriz.

Burada ilginç bir durum hayal gücümüzün duyguların etkisinde iken bizlere akıl ve mantık şeklinde kendilerini gösterme aldatıcı, teskin edici, teselli edici halidir. 

Öyle bir ikna edici özelliği vardır ki edindiğimiz bir çok gerçek olmayan algımızın tam bir gerçek olduğu ve başka türlüsünün olamayacağı yanılgısına rahatça düşebiliriz. 

Saptadığımız ve karar verdiğimiz bir çok algının gerçekliğine antitezleri ortaya çıkınca veya az bile şüphe oluşunca zihnimizde, bu yeni durumu kabullenmekte zorlanırız. 

Varlığını hissettiren yeni gerçekleri sanılarımızla (hayal gücümüz) oluşturduğumuz eski gerçeklerimizle yer değiştirmesi bize sıkıntı verir. Çünkü hafızamızdaki hücrelerin bilgisi değişmesi gereklidir. Bu durum ya eski hücrenin ölmesi veya içerisinin boşaltılıp yeniden doldurulması gerekmesi gibi fizyolojik bir olay ile olmaktadır. 

 Bu etki- tepkiler düşünme aşamasına ulaşırsa ;

" Aklım bana oyun mu oynuyor, bu gördüğüme inanamıyorum, hayatta böyle bir şey olmaz, olamaz " gibi şaşkınlık sözleri yankılanır zihnimizde.

07.01.2022

Bu şemamızla Düşünce ile duyguların bağlantılarını ortaya çıkarıyoruz. 

Akılın ana unsurunun dna dan gelerek beyin organında kendini insanla ortaya belirgin bir şekilde ortaya çıkarışını, duyuların birikerek hafızaya taşınması ve hayal gücü ile tekrar bedene yansımasıyla duyguların geliştiğini, duyguların yaşamışlıklar ile tekrar hafızaya ve hayal gücünü beslediğini ve en sonunda duyu, hafıza, hayal gücü ve duygu döngüsünden akılın ve düşünmenin geliştiğini görmekte ve onu anlamaktayız.

Düşünme ilk aşamalarında belli belirsiz ve dağınık halde idi. Taşmış duyguların hafıza ve hayal gücüne olan baskısıyla oluşan düşünme şekilleri ilerleyen tarih ve insan yaşamıyla belli bir ritimle gelişmiş ve günümüz haline ulaşmıştır. 

Şemamızda akıla ve duyguya ait bir çok analiz yapabilme ve yaşantılarımızdaki etkilerini saptayabilme olanağımız bulunmaktadır. 

09.01.2022

Hayal gücümüzün günlük hayatımızdaki yeri ve etkisi büyük bir yer kaplamakta olduğunu söyleyebiliriz. 

Kimse ile konuşamadığımız ister durgun ister hareketli olduğumuz durumlarda dıştan gelen hafızamıza tanıdık gelen her türlü bilgi hayal gücümüzü etkileyip onu harekete geçirmektedir. 

Hayal gücümüzün çalışmasının temelinde kendimize göre çalışması yönüyle birlikte bizden ayrı olarak da etki-tepki refleksine göre de çalışması bulunmaktadır. 

Öyle refleksif çalışır ki mantıklı ve kurallı düşünce aşamasına iletildiğinde kendi kendimize şaşırmamıza neden olmaktadır. " Aklıma neler geliyor böyle " " Neden böyle düşünme ihtiyacım oldu " gibi sorularla bilinçli zihinler tarafından fark edilebilir.

Rüyalarımız işte hayal gücümüzün, hafızamızın, duyularımızın ve duygularımızın hakim olduğu anlardır. 

Rüya görme anında bilinç, yargı gücü, bilgi kapanmıştır. 

Rüya sırasında hayal gücümüz bilincimizin kontrolünden çıkmış, adeta hafızayı karıştırıp, duyu ve duygularımızın hizmetine çalışmaktadır. Bu çalışma bedenin ihtiyaç ve arzularının yarım kalmış tatmin ve doyumları üzerinedir. 

Uykumuz nasıl bedenimizin fiziksel olarak onarımı, temizlenmesi ve yenilenmesi üzerine ise aynı zamanda tamamlanmamış  bedensel istek, arzu ve tutkularımızın tatmini ve doyumu üzerine de çalışır rüyalarımız ile. 

Uyku aşamasındaki bedenin tatmin ve doyum çabaları bedenin fiziksel onarımı, temizlenmesi ve yenilenmesi aşamasıyla aynı da olabilir sonra da olabilir. 

Öncesi olamaz gibi. Hangimiz yaralı iken tutkularını düşünme ısrarında olabilir ki önce yarasının ilk müdahalesine odaklanır hem beden hem zihin. Yaramız iyileşirken istek, arzu ve tutkularımız devreye girer. 

Bedenin istek, arzu ve tutku odaklanması veya tutulması geçmiş yaşantılarımızla veya şu an yaşadığımız yaşantılarla hatta geleceğe dair hayallerimizle de ilgili olabilir. 

Geçen yüzyıldaki emekleyen psikanalizin geçmiş yaşantılara saplantısı, takıntısı bulunmakta idi. 

Günümüzde artık üç zamanla ilgili analizler yapılmaktadır. Geçmiş, şimdi ve gelecek. 

Bu tespitlerimizin diyalektiği yönü ile bilincin içeriğine doğru ilerliyoruz. 

Bilinç bilgiyi doğru olarak işleme, önerme ve yargı oluşturarak tutum, düşünce ve eylemleri bireysel olarak yaşantıya uyarlama yetisidir insanda. 

İnsan dışındaki canlılarda bilinç var olma ve sürdürme üzerine odaklı iken insanda değerlendirme olanak ve olasılıklar üzerinden yargı ve önermeler oluşturması, yaşantılarını da bu bilgiler üzerinden sürdürmesidir. 

O nedenle insan diğer canlılar ile sürdürme konusunda farklılaşmıştır. 

Diğer canlılar zaman ve mekan ile sınırlı bir sürdürme halinde iken insan zihni zaman ve mekan sınırını sürekli genişletmekte ve uzatmaktadır. 

Zihnimiz artık gezegen dışını algılamış evrenin temsilini oluşturmaya çalışmaktadır.

12.01.2022

Düşünce ve duygu şemamız sayesinde mutsuzluk kaynaklarını saptama ve onlar hakkında çözüm araştırma olanağı oluşmaktadır. 

Şemamız düşünce biçimlerini, duygularımızın oluşması, döngüleri ve yaşantımızdaki etkilerini de ortaya çıkarma olanağı vermektedir. 

Şemamız insan düşünce ve duygularına aracılık eden hayal gücü ve hafıza bağlantılarına bir mercek tutmaktadır. 

Gördüğümüz gibi felsefe her yönden insana insan olma özelliği olan düşünce sayesinde mutlu olma ve iyi yaşama üzerine etkili olmaktadır.

Fakat bireyin mutluluğu tek başına oluşmayıp yaşadığı çevre ve toplum tarafından da etkileri bulunmaktadır. Yani birey çevresine ve toplumuna karşı mutlu olamaz, çevre ve topluma rağmen kurulduğu sanılan her mutlu ve iyi yaşam sürdürülebilir değildir.

20.01.2022

Hayal gücümüz serbest bırakıldığında öncelikle geçmişe odaklanma eğilimine girer. Bu durum hayal gücünün hafızayı karıştırmasıdır. Geçmişe yönelen hayal gücümüz düşüncenin değil duygularımızın güdümüne ve yönetime girme eğilimindedir. Sevinmeler, üzülmeler, kızmalar ve korkular ön plana çıkmaya başlarlar. 

Hayal gücümüzün düşünce ile birlikte mantıksal olarak çalışması için daha çok şu an ve geleceğe doğru zihin tarafından bilinçli olarak yönlendirilmesi ve yönetilmesi gerekmektedir. 

Hayal gücümüzün sanat, bilim ve felsefe gibi bir çok alanda doğru işlemesi için uzmanlık alanlarıyla bağlantısını kurmak ve sürdürmek üzerine çabalamak gerekmektedir. 

Hayal gücümüzü serbest bırakmamız rotası, dümeni ve çıpası olmayan bir tekne, sandal veya gemiye benzer. Dalgaların ve rüzgarın etkisi ile nereye ve ne zaman gideceği belli olmayan bir halde hafızanın derinliklerinde, sığ sularında ve aklımıza (tahmin edilmesi zor ) gelmeyen köşe bucağında dolaşır durur. 

İşte bu hal ile hoş geldiniz rüya alemine. Bedenin geçmiş, şu an ve gelecekteki tüm yarım kalmış arzu ve isteklerine duygular yolu ile zaman, mekan karışık, duyularımızın akli algı dışında her olasılığa yorumlayabilen bir hayal gücümüz rotasız, dümensiz ve çıpasız olarak dolaşmaktadır rüyalarımızda göz görür, kulak duyar ama bilinç ortamda olmadığı için hayal gücümüz akıl yerine devralmıştır tüm saptama ve değerlendirmeleri. Farkında olmayan bizler rüyalarımızın bilinçli ve mantıklı olduğu izlenimine kapılır ve hayal gücümüzün akıl ve bilinç kılığına girdiğini, onun taklidini (Akıl öncesi ve düşüncenin oluşma yeri olması temeli ile) yaptığını anlayamayız. 

04.02.2022

Şemamıza göre hayal gücümüze yeni bir isim vermek gerekmektedir. Bu yeni isim onun yeni tanımını da içermelidir. Önce hayal yetisi olarak ele alalım. Hayal etme yetisini canlılığın etki-tepki özelliğinin gelişmiş hali olup insan zihninde son haline ulaştığını söyleyebiliriz.

Canlıda zaman ve mekan algıları

Canlı yaşamı sırasında mekanla birleşiktir. Canlı birleşik olduğu mekanda canlılığın temel ilkeleriyle hareket eder. Dolayısı ile farkında olmadan kendi hareketi sayesinde bulunduğu mekanda zamanı ortaya çıkarır. Fakat birleşik olduğu mekanda sadece kendisi hareket etmeyip başka canlı ve cansız varlıklar da hareket ettiği için zaman ve hareket mekan içinde artmıştır. 

Canlıya göre zaman (şimdiki zaman) bulunduğu mekana göre üçe ayrılmıştır. 

1. Kendinin oluşturduğu zaman. (Kendinin hareketi)

2. Yakın çevresinin oluşturduğu zaman (Canlı ve cansız varlıkların hareketleri)

3. Evrenin oluşturduğu zaman (Dünya, güneş ve galaktik hareketler)

Canlı yaşamında hangi zamanı önceleyecek, dikkate alacak, referans (sabit değer) alacaktır. 

Öncelikle kendi zamanını algılayamayacaktır. Çünkü o mekanla birleşiktir varlığını ondan bilecek ve kendinin zamanını algılayamayacaktır. Bunu algılaması için kendisini mekandan ayırması (insan zihninde ortaya çıkacak) gerekmektedir.

Çevredeki zamanı algılayacaktır. Fakat bu zamanda mekana bağlı olup değişkendir. Bu durumda canlı ancak tekrar eden çevresel hareketleri dikkate alacak ve mekandan ayrı olarak hafızasına kaydedecektir. İşte canlıdaki önce hafıza ve sonra hayal etme yetisi burada devreye girmekte ve gelişmektedir. 

Canlı en son ve en sağlam zaman algısı olarak evren zamanını algılar. Sıcaklık, aydınlık, basınç gibi bir çok fiziksel oluşlar döngüsel ve süreklidir. Ve canlı için en önemli zaman algısı budur. Çünkü varlığını koruma ve sürdürme açısından bu algı temeldir. 

Canlı için bu zaman tekrar eden ve sürekliliği olan bir zamandır. 

İnsanda zaman algısı dörde çıkmaktadır. 

Dördüncü zaman algımız hayal etme yetimizi kullandığımızda ortaya çıkmaktadır. Dolayısı ile dördüncü zaman zihinseldir. Konuşurken, düşünürken, okurken ve izlerken öğrenmeye, anlamaya, anlatmaya çalışırken diğer üç zamanı ve mekanı algımız dışında bırakırız. 

Dördüncü zaman algımızda iken diğer zamanların kontrol altında olduğuna ve bize zarar vermeyeceğine dikkat etmeliyiz. 

İstenmeyen kötü kazaların nedeni de dördüncü zamanda iken diğer üç zamanın birbiri ile çarpışma, ayrılma, dağılma, birleşme, ittirme, çekme gibi olasılıkların gerçekleşme halidir. 

Peki beşinci zaman nedir ? 

Şimdilik burada duralım. Dahilik ile delilik sınırına yaklaştık sanırım. 

Aklın bilgiye ulaşma sınırları gibi zamanın beşinci boyutu hakkında düşünme sınırına geldik. Hiç zorlamayalım. Bu konuyu dosyaya kaldırıp sonra incelemeye bırakalım. 

20.02.2022

Şemamızdaki hafıza konusuna giriş yapalım.

Hafıza nedir ? Hafıza nasıl oluşur ? Beden ve zihnimiz hafızayı nasıl kullanır ?

Hafıza konusu hakkında teknoloji zihnimizden bir adım önde görünmekte ve bu sırrını bilim yolu ile genele yaymaktan kaçınmaktadır. Bundaki amacı  bu sahip olduğu bilgiyi teknoloji yolu ile kendisini değil kullanılmasından oluşan faydalarını kullanıcılara sunmakta yatıyor. Bundan da amacı girişimciler olarak kurumsal olarak varlıklarını korumak ve sürdürmek. 

Kurumların davranış, işleyiş amaçlarının önce kültüre sonra doğaya uygunluğunun testini yapmak ve bu testin nasıl yapılması gerektiği üzerine düşünülmesi gerekmektedir.

Canlıda hafıza konusunda canlının tanık olduğu ve yaşadığı yaşantıları kendinde kayıt etmesiyle başlayalım. 

Canlı nasıl kayıt ediyor. Hafıza hakkında iki önemli nokta görülmektedir.

* Bilgiyi kaydedilen yer neresidir. Canlı bilgiyi nereye ve nasıl kaydetmektedir.

* Bilgiyi kaydedilen yerden zihin ve beden hali ile canlı nasıl alıp kullanmaktadır.

Bu konudaki gözlem, araştırma ve düşünmelerim. 

Canlının her türlü bilgiyi kaydettiği yer öncelikle  mekanlardır.

 Hafıza için mekan nedir ve nelerdir. 

Canlı için mekan içinde bulunduğu her yer, her madde ve her enerji olabilir. 

Yeryüzü bu konuda en büyük alandır, mekandır. Üzerindeki canlı ve cansız tüm varlıklar, canlı için hafıza kaydedilecek mekan alan durumundadır. 

Enerjiye kayıt etme insanda ortaya çıkmaktadır. Enerjiye bariz şekilde kayıt etmek insanda ortaya çıkmakla birlikte diğer canlılarda da bu özelliğin gelişebildiği ve hala kullandıkları olasılığını ileri sürebiliriz.

Tüm duyu organlarımız mekan ve maddelerin etkileşimleriyle bedenimizde ve zihnimizde kayıt tutmaktadırlar. Bedenin ve zihnin kayıtları ayrı özellikler taşımaktadır. Örneğin geçmiş zamana ait hatırlanan koku ve tatlar beden tarafından hoş veya kötü olarak algılanırken bu duygulanımların etkileri zihinde o koku ve tatların yaşantılarına ait resimleri imgeleri güncele taşırlar. 

Bedenimiz bilgi kaydını yaşantı olarak madde ve mekana bağlarken zihnimiz ise kayıtlarını hücresel olarak hafıza hücrelerinden alır, hafıza hücreleri tüm bedende bulunmakla birlikte bedenin mekan ve madde ile karşılaşma anında önceki duyu ve duygu yaşantılarını hatırlaması ve yeniden yaşaması sırasında zihin bedenin o an yaşadığı duyu ve duygu yaşantıları ile diğer duyu ve duygu yaşantılarını yani bedenin önceki yaşantı hallerindeki zihin etkilenimlerini şu andaki durumla birleştirir. 

Canlı bedeni içinde bulunduğu mekanda iken madde ve enerji etkilerini duyuları ile alır. Bulunulan mekanın özelliklerini, kendisinde bıraktığı izlerini bir resim olarak alır. Bu resim bulanıktır. Adeta temsil niteliğindedir. Arazinin eğimi, sertlik, nem, boşluk doluluk gibi bir çok durumları, ışığın yansımaları, çevresindeki diğer maddeler ve enerjileri  (canlı ve cansız her şey) hareketsiz birer resim olarak negatifini alır. Mekan pozitiftir, beden ve zihin ise farklı olarak negatif resim olarak alım yapar. Canlı mekanda etki- tepki sürecinin tamamlanmasından sonra artık o mekan canlı için bilinendir. Canlı o mekanda artık ilk izlenimdeki etki-tepki dikkatine yoğunlaşmaz. Ancak o mekanda değişimler olursa canlı ilk izlenimini günceller ve yeni resim oluşturur beden ve zihninde. Hafızaya alınan mekandan uzakta iken o mekanın tüm detayını içermeyen fakat kendisi için önemli olan unsurların baskın olduğu bir resim olarak hafızadan bedenin (dürtüler) veya zihnin (hazlar) ihtiyaçları yönelimi ile hayal etme yetisine taşır. Canlı temel ihtiyaçların giderilmesinin mekandaki her türlü madde ve enerji çeşidi ile olduğu bilgisini dürtüsünde taşır. Beden ihtiyacının sinyalini beyne iletir, zihin ihtiyacın nasıl karşılanacağını hafızandan önceki yaşantılar olarak alır ve bedeninin bu alınmış resim, bilgi veya uyarıcı ile eylemesini, yönelmesini sağlar. 

 İnsan dışında canlılar da bu yönelme düz ve basittir. İnsanda zihnin hafızadan aldığı bilgiler hayal etme yetisinde çok çeşitli ve karmaşık olarak ortaya çıkar. Hayal etme yetisinin çalışmaya başlaması bedenin ihtiyaçları doğrultusunda iken kültürel yaşantı hayal etme yetisinden düşünce aşamasına geçiş yapar, düşünce sürecinde kişi tür güdüsünün gerektirdiği ve kendisine verilen davranış kalıpları arasında, görgü, adet, gelenek, alışkanlıklar, kişisel tercih ve istekler içinden seçim yapar ve eyleme geçer.

İnsan dışında diğer canlılar kendileri ile mekanı ayırmazlar. Bulundukları ve hareket ettikleri mekanın bir parçası olarak yaşarlar. İnsan ise kendisini mekandan ayırır. Kendi hareketini ve zamanını algılar. Kültürel gelişmesi sırasında tür güdüsünün içinde kendi hareketi ve zamanını algılamakta zorluk çeker. 

Ta ki " Ben ve türüm" algısında kendi hareketini ve zamanını keşfeder. İnsanın hafızası mekan, madde ve enerji hakkında yaşantılarını ikinci plana atarak ilk tercihini tür güdüsü kayıtlarına ayırır. Fakat yaşamakta olduğu mekan, madde ve enerji kayıtlarını yetişkinlikte fark eder. Çocukluk ve gençlik hafıza kayıtları tür güdüsünün etkisindedir. Türünden kendisini ayırmadığı için hareket ve zamanını algılamaz. Yaşam tecrübesi arttıkça bu ayırma belirginleşir. Türünden kendisini ayırması için eğitim, öğretim ve yaşam deneyimleri kazanması gerekmektedir. 

 Toplumdaki suçların, kazaların çoğunluğu türün içinde kendi hareketini ve zamanının fark edemeyen bireyler tarafından ortaya çıkarıldığı tahmin edilebilir. Çünkü bu bireylerdeki hafıza çalışma şekli insan dışındaki canlıların kendilerini mekandan ayırmadığı gibi tür güdüsünün yönlendirmesine karşı kendilerinin farkında değillerdir. Saptamalarımız hata arama üzerine olmayıp eğitim, öğretim konusunda dikkat edilmesi gereken önemli bir konuya işaret etmektedir.

Bedenin önceki yaşamından kesitleri mekan ve maddelerden almasını zihin o önceki yaşama sırasındaki etki-tepki izlenimlerini tekrar oluşturur. Dolayısı ile geçmişe ait bilgilerin şimdiki zamanda ortaya çıkması veya çıkarılması beden ve zihnin birlikteliğinde olmaz gibi. Sırasıyla oluşması daha olasılığı yüksektir. 

 Şu an ortaya koyduğum bilgiler tamamlanmamış olup araştırma niteliğindedir. Anlaşılması zor gibi görünmesinin nedeni bende de tam ve net bulunmamaktadır. Tam da şu an düşünce ortası bir durumda bulunuyoruz. Tarih boyunca felsefecilerin yazılarını zor anlamamızın nedenlerinden biri de onların yazılarını yazarken düşünüyor olmaları ve hali ile fikirlerini anlaşılır ve net bir şekilde sunamadıkları veya o konuları bitiremedikleri yarım bırakma durumları halinde iken yazmalarıdır. Tabi ki bu özgürlüklerini yaşamaları gerekiyordu. Günümüzdeki paketlenmiş bilgi, tamamlanmış bilgi paketi, eğitim bilgi seti gibi olgular bulunmamakta idi. Yukarıdaki araştırma aşamasında ve karışık olarak sunduğum bilgilerin değerlendirilmeye ihtiyacı bulunmaktadır. 

 Bir örnek ile giriş yapalım. Bir günü bedenimize ve zihnimize kayıt edeceğimizi ve sonra onu hatırlayacağımızın planını yapalım. 

Geçmişte bir günü seçelim. Geçmişte bir gün bir arkadaşımla bir yerde buluşmuştum. 

*Geçmiş (yaşanmış)

* Bir buluşma

* Bir arkadaşla buluşma

* Bir arkadaşımla bir mekanda buluşma.

Şimdi hafızamız bu olguyu nasıl kendisinde bulundurmaktadır.

Burada güncel yaşama dair zihin beden için en önemli konu arkadaştır.

Geçmiş, buluşma ve mekan ikincildir. Türümüz içinde ilişki şekillerimiz zihin beden için birincil olması insan olarak ortaya çıkışımızın temelinde yer almaktadır. Türümüzün toplum olması zihin ve bedenin en önemli olarak kaydında bulunan bilgisidir.

Zihnimiz ve bedenimiz tüm yaşantı biçimlerini toplum bilgisi çatısı altında tutmaktadır. Her canlıda olduğu gibi tür güdüsü ( sürü güdüsü yetersiz kalmaktadır, çünkü tür güdüsü olup da sürü yaşamayan canlılar bulunmaktadır) insanda en üst düzeye ulaşmış durumdadır.

.............