9 Temmuz 2019 Salı

Evrenin yüzde bir oranı

Denizdeki bir damla gibi dalgalarda savrulmak, sürekli ve sürekli, tekrar ve tekrar her yöne hareket etmek. Rüzgarların bir itmesi ve çekmesiyle, yer kabuğunun suları dalgalandırmasıyla, ayın gel-git etkisiyle, durmaksızın evrenin sıcaklık, soğukluk  manyetik çekim etkisiyle, çarpışma, ayrışma, bölünme parçalanma ve tekrar birleşme etkisi altında bir damlanın haline baktığımızda o da başka bir damlaya çarpıp, birleşip ve ayrılarak evrenin hareketinin bir parçası olduğunu göstermektedir bizlere.

Evren bir şeyler yapmaya çalışıyor sanki, elementleri radyasyon ve manyetizma ile parçalamaya ve  yeni birleşimlere zorluyor gibi. Uzayda henüz evrenin planlarını çözemediğimiz fakat şemasını oluşturabileceğimiz olaylar oluyor. Evrenin amacı bizim amacımızdan farklı olabilir. Bizlerin "ihtiyaç" dediğimize evren "enerji çeşidi" diyebilir.

Evrenin elementleri hamur gibi yoğurup, kayayı parçalara ayırırcasına parçalamasına direnen bir varlık oluşur, bu varlık çevre etkenlerinin kaotik hareketine karşı yüzde yüzlük uymaktan çıkar yüzde bir kendi hareketini ortaya koyar. Evren hala yüzde doksan dokuz hakimiyetini sürdürür. Yüzde bir de zaten kendisinin bir parçasıdır aslında. Ama kurallarına yüzde bir uymayan bu varlığa kayıtsız kalır. Onu engellemeye çalışmaz tümden. Engellemek istese engellerdi. Engellemek istemediğine göre planın bir parçası demektir bu varlık. Bu varlığın temel var olma amacını da varlıkta bilinmesini istemez, vermez ona, varlık varlığını korumakla ve evrenin temel yapısındaki olayları kendi içinde sürdürmekle zaten bir oluşa doğru ilerleyecektir.

Bu varlık elementler içinden gelen manyetizma ve radyasyon etkilerine maruz kalmış olup evrenin zararlı etkilerinden yüzde bir oranını kendinden koruyarak varlığını oluşturan hücre yani canlıdır.

Canlılığın birinci amacı evrenin standart hareketlerinden yüzde birlik bir koruma sağlamak olmuştur.
İkinci amacı ise korumanın etkisiyle varlığını sürdürürken boyutu dengeleme çabası olmuştur. Belli bir boyuta ulaşınca koruma kalkmakta ve yok olma tehlikesi oluşmaktadır. Buna çözüm bölünmek yani çoğalmak ortaya çıkmıştır. Çoğalmayla hem mekan sorunu hemde beslenme sorunu oluşmuştur. Yani alan ve kaynak sorunu canlının canlıdan beslenmesi zincirini başlattığını söyleyebiliriz. Hücre belli bir alana enerji alımı ve atımı için ihtiyaç duymaktır. İhtiyacı olan bu alanda çoğalma olduğunda alan, kaynak ve atım sorunları başlamıştır. Hücrelerin yenileri oluşturmasındaki amaç varlığı korumak iken oluşturduğu kopyaları her hücrenin varlığını tehdit eder hale gelmiştir. Bu bizim mantığımıza göre çelişik bir durumdur. Bu durumda hücrelerin en az zararla yapması gereken hareket yenileri kendi alanının dışına ittirmektir. Bunda başarılı olamayınca birbirlerine saldırmaya başlarlar, biri diğerini enerji kaynağı yaparak.

Ve canlılığın varlık ve değişim süreci başlamıştır.

Canlı olarak ilk amacımız yüzde yüz olan evren hareketinden yüzde bir olan korunmayı sürdürmektir.

Canlının nedeninden önce amacını bilmemiz de önemlidir.

Neden varız ? sorusu bir aşama gelince belki cevaplanacaktır. Cevabı bulduğumuzda  ilk halimiz ile son halimiz arasındaki olanların hiç önemli olmadığı olasılığı da bulunmaktadır. 

Amacımız nedir ? sorusunun cevabı ilk canlının oluşunda zaten var. Yüzde bir korunmayı sürdürmek.

Şimdi biz insanlar olarak temel amacımızı tekrar düşünelim. Varlığını evrenin yüzde doksan dokuz olasılığındaki hareketinden yüzde bir oranında korunmayı sürdürmeye çalışmak.

Canlılığın gelişimi ve değişimin bu amaca yönelik olduğunu söyleyebiliriz.

Bilgi ve teknoloji bu yüzde  bir oranı korumak ve yüzde ikiye geçmek için olabilir.