Doğanın Temel ilkeleri
Canlı ile evren (Şimdilik dünya ve güneş sistemimiz) birlikteliğine "doğa " denir. Şu an ki bilgimiz ile dünya dışında (güneş sistemi) bir doğa bulunmamaktadır.
Canlı ve evren birbirine bir çok etkilerde, etkileşimlerde bulunmaktadır.
Canlı, evren içinde varlığını ondan aldığı her şeyle oluşturur ve geliştirir.
Canlı evrenden alır ve ona verir, evrendeki maddeyi ve enerjiyi kullanır. Varlık nedeni ona bağlıdır.
Canlı evrende belli sıcaklıkta ve şartlarda var olur. Evrenin canlıya zararlı etkilerinin az olduğu ortamda canlı gelişir, çoğalır ve yayılır. Evren, önce canlı, sonradır. Canlı evrenin belli bir zaman ve oluşumunda ortaya çıkmıştır. Canlı evrenin olumsuz etkilerine karşı kendinde değişimler oluşturma özelliğine sahiptir.
Canlı, evren içinde hem kendini hem de evreni değiştirme potansiyeline sahiptir.
Evren de canlı üzerinde değişimi zorlar. Evrenin eylemi genel kurallarına göre olurken canlı için özel kurallar oluşturduğunu saptamak ve kanıtlamak zordur. Canlının evrenin kurallarına göre kendinde ve çevresinde değişimler oluşturması ve evren kurallarına karşı savunma geliştirmesi onun yapısında vardır.
Evrenin değişimi, devinimi uzun süren ve yavaş işleyen bir süreçken canlı ise ona göre kısa ve hızlı bir devinim içindedir.
Canlı öznel, evren nesneldir. Canlı öznel halini koruma ve sürdürme ilkesinde iken evren madde ve enerji etkileşimleri işleyişini sürdürme sürecindedir.
Canlı varlık oluşumu, gelişimi ve sürdürme sırasında evren ilkelerinin işleyişine madde ve enerji etkileşimlerinin değişimine neden olabilirken, evren işleyişi ise canlıya öznel halinin uzun dönem devam etmesine olanak vermez.
Evren işleyişi sonsuzluk yönünden hiçbir madde ve enerjinin sabitlenmesine, durağanlaşmasına olanak vermeyecek şekilde sürekli bir hareket halindedir.
Canlı öznel varlığını koruma süresini uzatmak amacıyla ilk oluşumunun tekrarlarını sürdürürken, ilk oluşum parçalarını (hücre) birleştirerek evrende büyüme olanağını oluşturmuş. Bu olanağını öznel olarak büyürken içinde bulunduğu evren işleyişinin (yerküre) şartlarının elverdiği oranda sınırlarını belirlemiş ve bu sınırdan sonra öznel halini çoğaltarak çeşitlenme ve çoğalma ilkelerini oluşturmuştur.
Canlı evren içinde yayılarak evrendeki değişen şartlara (sıcaklık ve basınç) göre kendini özünde aynı fakat biçim ve varlık gelişimleri farklı olarak çoğalmış ve büyümüştür. Bu büyüme cinsler ve türler arasındaki ilişkileri evrenin etkilerinin olanağınca ilerlemiştir. Belli bir çoğalma, büyüme ve yayılma sonunda canlı bulunduğu evrende sınır oluşturma (hücre yöntemi) bu sınırı sağlamlaştırma yolu ile varlığını koruma ve sürdürme ilkesinde ilerleme sağlamıştır. Bitkiler ve diğer canlılar yerküreyi bir hücre örneğindeki gibi atmosferi bir hücre zarı haline dönüştürmüştür. Dünya atmosferi büyük bir canlı organizmasının zarı niteliğini taşımaktadır.
Doğanın ortaya çıkışı ve gelişmesi bilgisini ilk canlının ortaya çıkış ilkelerinden almaktadır. Dünyanın evren içinde bir hücre olduğu fikrine varabiliriz bu önerme ışığında.
Canlı evren ilkelerinin gelişiminin bir aşamasında ortaya çıkmış ve doğasını oluşturmuştur.
Canlı ve evren birlikteliği doğayı oluşturmuş ve geliştirmiştir yerkürede.
Canlılığın Temel İlkeleri
Canlılığın, varlığını koruma, sürdürme olarak iki temel ilkesi bulunmakla beraber üçüncü ve önemli bir ilke kendisine bir isim verilmeyi beklemektedir. Bu ilke canlının ekosistem üyesi olma zorunluluğunu kapsayan diğer canlılar ile işbirliği, yardımlaşma, bağımlı olma, ortak yaşamı sürdürme, geliştirme ve devam ettirme anlamalarına gelen bir isim konulmalıdır. Ekosistem bağı, bağlantısı, üyesi, zinciri şeklinde bir çok isim verilebilir. Doğa kavramının içinde yer alan bir ilkedir aslında bu. Canlının ekosistem içinde var olma sürecinin zorunluluğunu anlatır. Bu önermeler ışığında canlılığın bu ilkesine bir isim konulması gerekmektedir. Canlılığın oluşma, koruma ve sürdürme ilkelerinin tümünün ekosistem içinde olduğunu düşünürsek, canlının ekosistem içinde olma zorunluluğunun da dikkate değer olduğu fikrine ulaşırız.
Varlığını koruma
Canlı oluşumu ile varlığının korunmasını engelleyen ve durduran etkenler bulunmaktadır.
* Evrensel yasaların canlı üzerine oluşturduğu sorunlar.
Isı ve hareket : Hızlı etkenler
Mekan ve zaman : Yavaş etkenler.
* Kendi oluşumundan gelen varoluş sorunları.
Genetik gelişim aşamalarındaki sorunları.
* Oluşumu aşamasında, diğer canlı veya canlıların verebileceği sorunlar.
Canlı ilk oluşumunda varlığının kaynağını evrenden alırken, cinslerin ve türlerin artması ile içinde bulunduğu evren sınırlarında kaynakları yetmemiş, evrenden aldığı(besin) ve verdiği(atım) sorununu canlının canlıyı kaynak olarak kullanma eylemine yönelerek çoğalmadan büyüme modeline geçmiştir. Canlı canlıdan beslenerek büyüme ve evren içinde hareket etme yetisinin geliştirmiş, sınırlarını aşmıştır. Merkezden dışa taşması büyüme sayesinde olduğu tahmin edilebilir. Av, avcı dönemi başlamış ve küçük ekolojik sistemlerden dışa taşmalar yaşanmıştır. Birçok taşmalar kendi merkezini oluşturarak ayrı merkezlerin çoğalmasını sağlamıştır. Bu ayrı merkezler hareket olanağı artışı ve büyümesi ile birbirlerine yaklaşma ve etki eder olmuş, bir çok sistem hem ayrılarak hem birleşerek gelişim döngüsüyle doğanın oluşumuna ilerlemiştir.
Canlı ilk oluşum ve gelişiminde evren işleyişinden çok etkilenirken doğa oluşum ve gelişimi ile bu etkiler azalmaya hatta canlının evrene etkisiyle doğanın evren işleyişine yön verir haline dönüşümü olmuştur.
Canlılar arasında yaşam ilişkileri çok çeşitli şekillerde olabilmektedir.
Av avcı ilişkisi, diğer canlıların ve evren işleyişinin varlığa zararlı etkilerine karşı iki taraflı yardımlaşma, varlığın korunması ve sürdürülmesinde görev paylaşımı ve birbirine katkıda bulunma, ilerleme ve yayılma işleyişine neden olma, yol açma, aynı cins ve türlerin birbirleriyle üreme yolu ile canlılığın devamını ve yayılımını sağlama gibi bir çok ilişki türleri doğa içinde mekana ve zamana bağlı olarak oluşmakta ve gelişmektedir.
Canlıların birbiriyle ilişkileri sürekli doğa içinde oluşmakta ve ilerlemektedir. Doğadan kopmuş bir canlı iki sonuçla karşılaşır, ya kendi varlığını koruyup ve geliştirerek doğasını oluşturacak ya da yok olacaktır.
Canlılara doğada yan yana, üst üste, iç içe, birleşik, geçişken, yapışık, tümleşik gibi bir çok fiziksel bağlantıda bulunurlar. Av, avcı tarafından çoğalmış bir türün başka bir tür tarafından büyümesi kontrol altına alınması davranışına maruz kalmaktadır. Doğa her türün dengeli oranda varlığını ve devamını sağlama ilkesiyle devinim sağlar gibidir. Canlılık doğa içinde her olasılığın denenmesi ile gelişimini ve yayılımını evren ilkelerinin işleyişine karşı savunma ilkesiyle hareket etmektedir. Canlıların doğa içindeki tüm eylem olasılıkları bu amaca ve ilkeye hizmet etmek için oluşmakta ve gelişmektedir.
İnsanın madde ve enerjiyi kullanımı canlının evren ilkeleri işleyişine etki ederek kendi varlığını koruma ve geliştirme üzerine olduğu söylenebilir.
Doğa büyük bir sistem olarak içindeki canlı çarklarıyla evrende hareket etmektedir.
Evrenin tümü doğanın büyümesine yayılmasına elverişli gibi görünmemektedir. Dünyayı dev bir hücre haline getirmeye çalışan doğa, diğer gezegenlerin de birer dev hücre oluşturması ve birleşimleri sonucunda şu an ki bilinmesi zor bir varlığa dönüşerek evren içindeki eğilimine yönelebilme olasılığına ulaşan bir fikir, "düşün-kurgu" niteliği taşıyabilir.
İnsan bilimleri incelenirken evren ilkelerinin, doğa ilkelerinin ve canlı ilkelerinin etkilerini de dikkate almalıyız. İnsan ve insanlık, birey ve toplum oluşumunu, gelişimini ve geleceğini bu temel ilkelerin etkileriyle ortaya koymaktadır.
Varlığını sürdürme
Canlı varlığını sürdürme aşamasında üreme (türün devamı), diğer canlıların tehlikeli olma hallerine karşı savunma, kaçınma ve saldırma ile yayılma ilkelerinden hareket eder.
Canlının ekosistemdeki bağı süreklidir. Diğer canlılar ile birliktedir. Onlardan alır ve onlara verir. Madde ve enerji değişimi olmaktadır. Bir canlı diğer canlılar ile ekosistem içinde av, avcı, birlikte yaşama (bağlantı çok ) ve ayrı yaşama (bağlantı az) şeklinde yaşamaktadır.
Av hali, bir canlının diğer canlıyı kendine katmasıdır. Avlanmanın temel unsuru diğer canlıları içine alarak var olmayı koruma ve sürdürme ilklerinden sonra büyüme, kalıcı olma, evren yasalarının olumsuz etkilerine karşı yaşam süresini arttırma amacını taşır.
Avlanma hali, bir canlının ekosistem içindeki varlık ve sürdürme potansiyelinin sınırlarında yaşaması anında dıştan bu sınırları aşmış ve diğer canlıları kapsama yetisini artırmış, genişletmiş ve avlanma şeklini yenilemiş bir canlı tarafından besin haline dönüşmüş durumdur. Otçulların çoğaldığı bir ekosistem mekan ve zamanında ölümlerin ve doğumların çokluğundaki bir dilimde, ölen otçullardan beslenen diğer küçük ve büyük canlıların varlık, sürdürmesini otçullar üzerinden sağlayarak büyümesi ve bedensel gelişimlerini bu bolluk içinde hızla geliştirmesini düşünebiliriz. Burada ilginç bir fikir olarak bir canlının avcılık üzerinden büyümesi ve gelişmesi önce avın doğal ölümün artması, bu artışın devamından ondan beslenme imkanı bulunan diğer canlıların bu ölen canlıdan beslenme miktarının sürekliliği içinde bedensel ve hedefsel olarak kendini geliştirmesidir. Zamanla kendini büyüten ve geliştiren avcı artık bir aşamadan sonra ölümleri beklemeden ava doğru avı canlı iken yönelmesine doğru ilerler. Buradaki değişim otçulun doğal ölümlerinin çoğalan ve büyüyen avcı canlıya yetmemeye başlamasıdır. Avcının ölmüş avdan canlı ava geçişindeki süreç ölü ile diri aynı canlı olduğunu keşfi ile başlamış ve gelişmiştir. Dolayısı ile av ve avcı süreci birden başlamamıştır. Ölümlerden yeni yaşam formları ortaya çıkmıştır.
Canlılıktaki av-avcı olgusu canlıların mekansal olarak yayılmasının durduğu fakat çoğalmasının devam ettiği bir ekosistemde türlerin miktarı ve çeşidinin sürdürülebilir bir denge ve oran oluşturma üzerine ortaya çıktığı tahmin edilebilir.
İnsanlığın tarih sürecinde ölülerini gömmesi onun antitezi olan yeni canlı türlerin ortaya çıkmasını engellemiştir bu fikrimize göre. Toprak altında bulunan insan ölülerinin bakteri ve virüslerce beslenilmesi onların gelecekte biz yaşayan insanlara da saldırma hedefinde olabileceğini göstermektedir. İnsan için tehlikeli olan günümüz bakteri ve virüslerin insanlık tarihi boyunca ölen insan cesetlerinden beslenmiş ve ölüden canlıya geçme potansiyellerini içinde taşıyor olabilecekleri ve hatta salgınların kaynaklarının da buraya dayanabileceği tahmininde bulunabiliriz. Bizlerin aşı kullanma mantığı nasıl zayıflatılmış veya ölü virüsün bedene enjekte edilmesi ise insan ölülerinden beslenen virüs ve bakterilerin zamanla canlı insanı konak edinmeleri ve onları hedeflemeleri şaşılacak bir durum değildir. İnsan dışkılarıyla beslenme yoluna giren mikro organizmalar insan bedenine girince ölümcül etkilerde bulunmaları anlaşılabilmektedir. İnsan bedeninin mikroorganizmalara karşı bağışıklık kazanması onu öldürmesi veya avlaması değil, onlarla birlikte birbirine zarar vermeden ortak yaşamayı başarmalarıdır. Günümüz insanın bağışıklık yapısında önce düşman gibi algıladığı mikroorganizmalar ile birlikte yaşama sürecinin uzamasıyla ortaklaşa bir yaşam oluşturma becerisi de bulunmaktadır. Bağışıklık bir yerde birlikte yaşama becerisini kazanma anlamına da gelmektedir.
Yaşamdan ayrılan bedenlerinden ve dışkılarından beslenecek bakteri ve virüslerin takibi ve kontrol altında tutulması olarak koruma önlemi gelecekte yaşayan insanların bu yolla karşılaşabileceği tehlikelerden büyük bir oranda korunacağı anlamına gelmektedir. Atıklarımızın ve yaşamdan ayrılanların doğaya dönüşü sırasında eski ve yeni antitezlerimizin oluşmaması için önlemler alabilirsek türümüzün yaşam süresinin uzamasına ve daha sağlıklı kalmasına hizmet etmiş oluruz. Doğa ile bağımız o kadar güçlü ki yaşam için temel gereksinimlerimizi sürekli almamız yanında atıklarımız ve kendi dönüşümüz sonucunda da bir çok etkileşimlerimiz bulunmakta. Doğaya olumlu ve olumsuz etkilerimizi bir de bu yönden düşünmeli ve değerlendirmeliyiz. Doğanın canlı üzerinde antitezlerinin bir bölümünü canlıların ölümü ve atıklarıyla ortaya çıkarmakta olduğunu söyleyebiliriz.. Dolayısı ile insanlık olarak atıklarımızın doğa içinde ekosisteme faydalı olarak dönüştürmeli, fakat antitezimiz olacak yeni mikro organizmaların artmasına olanak vermemeliyiz. Öyle bir atık bırakmalıyız ki dönüşmüş olan atıklarımızdan beslenecek mikro organizmalar bizlerin bedenleriyle karşılaştıklarında bizleri birer av değil, zarar vermeden yaşayabilecekleri birer konak değil birer durak olarak hedeflesinler. Bizleri kaynaktan denize akan bir dere, nehir gibi algılasınlar. Bedenlerimiz su gibi saydam, cam gibi geçirgen, yağ gibi kaygan olmalı onlar için. Geldikleri gibi kısa bir yolculuktan sonra gitsinler, bir şey anlamadan, kendilerine bir pay almayı öğrenmeden. Beden de onları belki de bir besin veya atılması gereken bir canlı gibi algılasın, savaşması gereken ve onu yok etmeye çalışan olarak değil.
Birlikte yaşama, ortak yaşam hali ise birbirini av ve avcı olarak değil de bağımlılıklarını paylaşma ve bu paylaşma anında birbirlerine destek sağlama adına, gerek diğer canlılara karşı gerekse evren yasalarına karşı koruma ve fayda oluşturma olanağını kullanmalarıdır.
Ayrı yaşama hali ise aynı ekosistem içinde birbirleriyle bağlantıları zayıf olarak, ilişkilere girmeyen ama ekosistemden karşıladıkları ihtiyaçların ortak olmasıdır. Yeryüzünde farklı ortamlarda yaşayan canlıların su ve havadan ortak faydalanması ama birbirleriyle karşılaşmaması gibi.
Doğa ve canlı temel ilkeleri ile evrensel nesnel ilkelerin farkları
Evrensel ve nesnel fizik ve matematik'den doğa ve canlı fizik ve matematiğine geçiş
Canlılık ve doğa için yeni bir matematik oluşturmamız gerekmektedir. Günümüz matematiğin temelleri evrenin nesnel, canlılığın haliyle insanın ise niceliksel yönüne yöneliktir. Bu da yeterli olmamaktadır. O nedenle canlılığa yönelik bir matematik oluşturarak ona bağlı olarak da fizik ve kimyayı geliştirmemiz gerekmektedir. Biyomatematik temelinde biyofizik, biyokimya gibi bilimlerin ilerlemesi ve oluşması ile sosyoloji, psikoloji, iletişim, yönetim, eğitim, sağlık vb. gibi canlı, insanbilimlerinin ve uzmanlık alanları başta olmak üzere canlı ve doğanın temelleri, gelişmesi, geleceğe yansımaları gibi bir çok konuda doğru ve gerçek bilgilere, uygulamalarına ulaşılabilecektir. Bu çalışmalar öyle gecikmiştir ki, bir grup anabilim dalı genetik, sentetik biyoloji ve nano teknoloji grupları canlılığın temellerine inmeden sonuçları çıkarmaya çalışmaktadırlar. Canlılığın gelişimi ve evrene yansımasına odaklanmaktan ziyade nasıl sonuçlara ulaşırsak türümüzün faydasına (eko-teknoloji (teknolojinin ekonomiye hizmeti, yönelmesi, adanması )) olur telaşı içindedirler. Her ne alanda olursa olsun tüm yeni bilgilerimiz bizleri uzaya yönlendirmeye bir adım daha hızla yaklaştırmaktadır. Her yeni bilgi ile dünyadan uzaklığımız artmakta ve evrende ilerlemektedir.
Hareket şekli
Nesneler ve maddeler bilinen fiziksel yapıda yani bilimsel hareket ederler. Dıştan gelen bir etkiler ile ya da içinde biriken (biriktirilen değil) etki ile hareket ederler.
Canlılar nesnel hareketin üstüne amaçla hareket ederler. Dış etkenlerin yanında içte biriktirdiği (rastgele biriken değil) etki ile hareket eder.
Işık hızı bir nesnel hareket şeklidir. Kuş uçuş hızı, at koşu hızı, balık yüzme hızı canlı hareket şeklidir. Işık hareket ederken dışından bir etki ile veya içinde biriken enerji ile harekete geçer. Canlı hareketi ise bir amaçla ve içinden gelen bir etki ile dışından gelen bir etkiye tepki olarak harekete geçer.
Meteoroloji bilimi bilinen nesnel ve biyofizik konusunda bize, oluşan sıcaklık ve hissedilen sıcaklık şeklinde bilgi vermektedir. Bu bilgi bize nesnel ile yaşamımız arasında her konuda sıkı bir bağ olduğunu açıklamaktadır.
...........