Canlılardaki dürtü gelişimi öncelikle varlığını korumaya, gelişmeye ve üremeye doğru ilerler. Varlığını koruma yeryüzündeki tehlikeleri öğrenme ve ona karşı bir korunma oluşturmadır. Derinlik algısı, suda yüzme yeteneği, havada uçma davranışları gibi.
Canlının dürtü kodları doğarken oluşmaktadır. Dürtü davranışını gerçekleştirme sinyalini başlatacak olan hücreler dürtü eyleminin adeta negatifi şeklinde hazırda bekler şekilde oluşturuldular. Canlının yeteneğini keşfetme anı işte bu negatif hücre ile dış dünyadaki eylem durumunu farketmesi veya mecbur kalması sonucunda hücre eylemle birleşir. Yani hücre bir kısmıyla boş olan yapısını dış dünyadaki karşılaşılan görme, duyma veya aileden gelen teşvik ile dürtü hücreleri aktifleşir. Dış dünyadaki bir olay veya etki uykudaki hücreyi aktif hale getirir. Hücreler eylem için beyindeki davranış merkezine sinyalleri yollar. Canlı yaptığı davranışı hedef olarak belirler beyinde ama temelde olan duyum ve durumlarla gelen bilginin verinin canlıdaki hücreyi aktif etmesiyle başlamaktadır.
Biz insanlar gelişen türümüz dürtüleri taşıyan hücrelerimizin azalmasına yol açarken hafıza, düşünme, konuşma gibi özelliklerimizi taşıyan hücrelerin çoğalmasına yol açtık tarihimiz boyunca. Kültürümüzle.
Dürtü hücreleri tüm vücuda yayılmışken kütür hücrelerimiz beyinde çoğalmıştır.
Yeteneklerimiz canlılığın temelinden gelen miras iken kültürümüz tarih içinde oluşan bir mirastır.
Atlama, koşma, yüzme gibi sporlar dürtü yetenekleri olurken, düşünme, hafıza ve konuşma gibi yeteneklerimiz insanlığın gelişimi sırasında oluşmuştur.
Canlılığın temeli olan soluma, beslenme, hareket gibi özelliklerin dışına çıkan canlı formu farklı bir oluşuma geçme yoluna girer.
Bitkiler hareket eden ve türünden beslenen canlılardan farklı bir yola girmiş görünüyorlar. Soluma şekli açısından da farklılıkları bulunmakta. Bitkiler gündüz ve gece farklı şekilde solumaktalar.
Dolasıyla bitkiler canlılığın varlığını koruması, gelişmesi ve devamına ilkel halinden çıkmış gibi görünüyorlar. Doğanın temelinde bulunuyorlar. Yeryüzüyle birleşmiş adeta dünyanın koruyucu kabuğu görevini üstlenmiş gibiler. Meteor yağmurlarını engelleyen atmosfere etkileri var.
Milyonlarca yıl birikmiş olan bitki ve hayvan fosillerinin petrol olarak yeryüzünün çekirdeğine ulaştığını bir hayal etsek çekirdekteki patlamaya kömür ve doğal gazında katıldığını eklenirse nasıl bir durum oluşurdu bunu olayın etkisi dünyaya zarar verir miydi acaba, bu varsayımın etkisi bilimsel hesaplarla ortaya konabilir sanırım. Eğer bu patlama dünyaya zarar verecek olsa idi homo enerjikus (post modern insan türü) bu görevi üstlenir miydi.Yeryüzündeki bitki miktarının sınırlandırmasında hangi canlı görev alırdı. Tabi ki otçullar. Peki otçullar çoğalıp bitkilerin soyunu tüketme riskini ortaya çıkarırsa çözüm ne gelir tabi ki etçiller. Etçiller de bir avlayıp bir hafta yatarlarsa yani yetmezler ise ne ortaya çıkar hem otçulu hem bitkiyi sınırlı tutacak yeni bir memeli. Dinazorlar bitki soyunu bitirmekle tehdit ederken av olamayacak kadar büyük oldukları için mi cezalandırıldılar. Memelilerde ise durum belli en büyük otçul fil en kalabalık ise küçük ve büyükbaşlar onları sınırlayan bir başka memeli var. O memeli düzeni bozarsa nasıl cezalandırılır acaba.
Biz insanlar temel canlılık özelliklerinden yeni bir boyuta geçmek istiyorsak.
Zihni sinir öneriler:
1. Türümüzden beslenmeyi bırakmalı kimyasal ve enerjik beslenmeye geçmeliyiz.
2. Soluma yöntemlerimizi oksijen karbondioksit dışına da taşıyabilmeliyiz.
3. Dayanabileceğimiz sıcaklık sınırlarını genişletmeliyiz.
4. Mikroskobik hücre temelinden büyük hücre modellerine yönelmeliyiz.
5. Akıl beden iletişimindeki sorunları çözmeli bu iletişimi kuracak yeni bir dil veya yöntem geliştirmeliyiz.
Biraz espiri yaptıktan sonra ana konumuza dönelim.
Dürtü canlılığın temelinde vardı. Kültür ise onun üzerine inşa edildi.
Kültür ile dürtüyü barışık tutmalıyız.
Bunu başarırsak yeni ufuklar açılacaktır canlılığın ve evrenin bilgisinde.
........
Canlının dürtü kodları doğarken oluşmaktadır. Dürtü davranışını gerçekleştirme sinyalini başlatacak olan hücreler dürtü eyleminin adeta negatifi şeklinde hazırda bekler şekilde oluşturuldular. Canlının yeteneğini keşfetme anı işte bu negatif hücre ile dış dünyadaki eylem durumunu farketmesi veya mecbur kalması sonucunda hücre eylemle birleşir. Yani hücre bir kısmıyla boş olan yapısını dış dünyadaki karşılaşılan görme, duyma veya aileden gelen teşvik ile dürtü hücreleri aktifleşir. Dış dünyadaki bir olay veya etki uykudaki hücreyi aktif hale getirir. Hücreler eylem için beyindeki davranış merkezine sinyalleri yollar. Canlı yaptığı davranışı hedef olarak belirler beyinde ama temelde olan duyum ve durumlarla gelen bilginin verinin canlıdaki hücreyi aktif etmesiyle başlamaktadır.
Biz insanlar gelişen türümüz dürtüleri taşıyan hücrelerimizin azalmasına yol açarken hafıza, düşünme, konuşma gibi özelliklerimizi taşıyan hücrelerin çoğalmasına yol açtık tarihimiz boyunca. Kültürümüzle.
Dürtü hücreleri tüm vücuda yayılmışken kütür hücrelerimiz beyinde çoğalmıştır.
Yeteneklerimiz canlılığın temelinden gelen miras iken kültürümüz tarih içinde oluşan bir mirastır.
Atlama, koşma, yüzme gibi sporlar dürtü yetenekleri olurken, düşünme, hafıza ve konuşma gibi yeteneklerimiz insanlığın gelişimi sırasında oluşmuştur.
Canlılığın temeli olan soluma, beslenme, hareket gibi özelliklerin dışına çıkan canlı formu farklı bir oluşuma geçme yoluna girer.
Bitkiler hareket eden ve türünden beslenen canlılardan farklı bir yola girmiş görünüyorlar. Soluma şekli açısından da farklılıkları bulunmakta. Bitkiler gündüz ve gece farklı şekilde solumaktalar.
Dolasıyla bitkiler canlılığın varlığını koruması, gelişmesi ve devamına ilkel halinden çıkmış gibi görünüyorlar. Doğanın temelinde bulunuyorlar. Yeryüzüyle birleşmiş adeta dünyanın koruyucu kabuğu görevini üstlenmiş gibiler. Meteor yağmurlarını engelleyen atmosfere etkileri var.
Milyonlarca yıl birikmiş olan bitki ve hayvan fosillerinin petrol olarak yeryüzünün çekirdeğine ulaştığını bir hayal etsek çekirdekteki patlamaya kömür ve doğal gazında katıldığını eklenirse nasıl bir durum oluşurdu bunu olayın etkisi dünyaya zarar verir miydi acaba, bu varsayımın etkisi bilimsel hesaplarla ortaya konabilir sanırım. Eğer bu patlama dünyaya zarar verecek olsa idi homo enerjikus (post modern insan türü) bu görevi üstlenir miydi.Yeryüzündeki bitki miktarının sınırlandırmasında hangi canlı görev alırdı. Tabi ki otçullar. Peki otçullar çoğalıp bitkilerin soyunu tüketme riskini ortaya çıkarırsa çözüm ne gelir tabi ki etçiller. Etçiller de bir avlayıp bir hafta yatarlarsa yani yetmezler ise ne ortaya çıkar hem otçulu hem bitkiyi sınırlı tutacak yeni bir memeli. Dinazorlar bitki soyunu bitirmekle tehdit ederken av olamayacak kadar büyük oldukları için mi cezalandırıldılar. Memelilerde ise durum belli en büyük otçul fil en kalabalık ise küçük ve büyükbaşlar onları sınırlayan bir başka memeli var. O memeli düzeni bozarsa nasıl cezalandırılır acaba.
Biz insanlar temel canlılık özelliklerinden yeni bir boyuta geçmek istiyorsak.
Zihni sinir öneriler:
1. Türümüzden beslenmeyi bırakmalı kimyasal ve enerjik beslenmeye geçmeliyiz.
2. Soluma yöntemlerimizi oksijen karbondioksit dışına da taşıyabilmeliyiz.
3. Dayanabileceğimiz sıcaklık sınırlarını genişletmeliyiz.
4. Mikroskobik hücre temelinden büyük hücre modellerine yönelmeliyiz.
5. Akıl beden iletişimindeki sorunları çözmeli bu iletişimi kuracak yeni bir dil veya yöntem geliştirmeliyiz.
Biraz espiri yaptıktan sonra ana konumuza dönelim.
Dürtü canlılığın temelinde vardı. Kültür ise onun üzerine inşa edildi.
Kültür ile dürtüyü barışık tutmalıyız.
Bunu başarırsak yeni ufuklar açılacaktır canlılığın ve evrenin bilgisinde.
........