31 Aralık 2011 Cumartesi

Vahşetin Çağrısı (Kurtadam efsanesi)

Bir bayan arkadaşımla yaptığım sohbet sırasında söylediği bir söz beni derinden sarstı, şok etti, çağrışım yaptı, bilinçaltımda yankılandı ve duyuldu. Böylesine etkili ve çarpıcı olabilen bu söz neydi, ne olabilirdi.

Duyduklarım " Siz erkekler geceleri bir kurtadama dönüşüyorsunuz."

Bu sözden çıkardıklarım ise" vahşi birer azgın, katil, kötülük timsaline dönüşüyorsunuz, gündüzleri sakin, işinde gücündeyken, güneş batınca hormonlar dolunayın etkisine girmişçesine kudurmuş ve aya doğru uluyan vahşi bir kurt gibi tüyleriniz kabarık kıllara, tırnaklarınız ve dişleriniz uzamaya başlıyor, çevrenizde bulunan talihsiz insan, hayvan, eşya gibi her türlü nesneye parçalanacak, dağıtılıcak, savrulacak gözle bakar hale geliyorsunuz. Patlamaya hazır bir bomba gibi saniyeleri sayan veya bir kıvılcım bekleyen konuma geçiyorsunuz."

Kurtadam efsanesini çözümleme vakti geldi sanırım, kurtadam veya vampir efsanelerinin kaynağının ışığın az olduğu geceleri karanlıkların hakim olduğu eski devirlere uzandığını, kurtadamın erkekteki bencil ve vahşi altbenliğin sınırlarına ulaştığını söyleyebiliriz. Sanatta, sinema başta olmak üzere bir çok alanda bu zayıf yanımıza gönderme yapılmaktadır. Gizli ve sisli konuların ardına gizlenmiş kurtadam ve vampiradam ile vampirella imajları bilinçaltımızdaki saldırgan ego ve cinsel dürtülerimizi yoklamaya yöneliktir.

Bilinçaltımızda söz, kural ve planlar yok. Orada saldır, kaç seçeneklerin arasına gizlenmiş çoğalma olasılıklarına yönelten cinsel dürtülerimiz var. Korku, Öfke ve cinsellik temel dürtülerimiz var.

Sonraki sakin yaşamların getirdiği sevinç ve üzüntü duygularında söz ve kurallar var. Bu toplumsal duyguların etkisiyle insan benlik ve bizlik bilincine ulaşır.

Kurtadam dolunayla, vampir kan ve uzun yaşama isteğiyle anılır.
Karanlık ve her şartta, ortamda varolmayı hedefleyen bilinçaltımızı (nefsimiz) anlatmanın bir yoludur bu efsaneler.

Özkan Salman

19 Aralık 2011 Pazartesi

Yükseklik Korkusu

Yükseklik korkusu temel korkularımızdan biridir. Yüksek binalarda yaşamak, çalışmak ve ekonomi, siyaset gibi bir çok alanda yüksek tepe, noktada olmamız bu korkumuzu yok etmemizi sağlamaz.

En yakını tarafından aşağı itilmek, çekilmek korkusu hep bilinç altımızda olacaktır. Ve güvensizlik duygusu kendini daha sık hissettirecek ve güçlenecektir.
 İnsanlık şu zamana kadar ki yaşadığı hep yere yakın yerlerdi. Artık yeri yükseğe taşıyarak zihnimizi geçici olarak ikna etsek bile bilinçaltı ve bedenimiz hep bize yanlış bir şeylerin olduğunu söyleyecektir.

Çağımızın gizli korku fenomeni yükseklik korkusu olabilir.

" Biz bir aileyiz."
Bu slogan ancak bir ailede söylenirse, gerçek ve doğru olduğu varsayılabilir. 

"Dünya çapındaki şirketimiz elli bin çalışanı ve yıllık otuz milyon lira geliriyle çalışmalarına devam etmektedir. Biz büyük ve güçlü bir aileyiz. " Aile değerlerini barınamayacağı kadar kalabalık, hesaba dayalı ve yükseklik korkusunun her zaman yaşandığı bir ortama " Biz bir aileyiz " sloganı size inandırıcı geliyor mu ? Bana gelmiyor.

Bir uluslararası sermaye şirketinin rakiplerine ve kendine karşı varlığını koruma çabası için neler yaptırdığını çok güzel bir konuyla anlatıyor "Largo Winch" adlı flim. Şirket yönetim kurulu üyelerinin " biz bir aileyiz" diyen sahte şirket sloganına ters düşecek her türlü eylemin yapıldığını gayet iyi sunmuş. Gizli planlar, sırttan vurmalar, şirketler arası casusluk, gizli dinleme takip etmeler, gerekirse insanları para ile yönlendirme caydırma yolları, paranın işlememesi halinde, tehdit, şantaj ve hatta öldürmeler.  

Filim, şirketin yönetim kurulu başkanlığı mücadelesi ve rakipleriyle olan ilişkisini anlatıyor. Filimin son sahnesi de komik ve ilginç bir mesajla bitiyor. On yaşlarında bir çocuk(milliyetçi bir devlet temsili) elinde tüfek niyetiyle tutuğu odun parçasını ateş etme tehdidiyle bahçesine girip denizi seyretmekte olan uluslararası sermaye şirketine yönetim kurulu başkanlığını yeni kazanmış ceosu (uluslararası sermaye temsili) Largo Winch'e ( başrol oyuncu) "Bu topraklar benim" diyor. O da " Peki tamam, bende buradan gideyim bari " cevap veriyor. (sermaye kaçışı). Largo giderken çocuk güle güle diye sesleniyor. 

Sermayenin vatanı yok tabi ki. Sermayenin bir ailesi de olmadığı gibi. Onun için sadece tüketici, müşteri ve kar var. 

Ticaret kuralları onun için bir din kitabı, yönetim kurulunda aile olma çabası, serbestçe dolaşabildiği ve kurallarıyla rahatça hareket edebildiği her yer onun evi, anavatanı, ülkesi, merkezi önemli değil, tüm dünyadaki her yer olabilir. 

İnsan olarak yaşamamızı kolaylaştırıp, ürünlere kolay erişmemize yardım etmeleri, üretim ve hizmette en iyi olmaya çalışmaları bir çok insana iş olanakları sağlamaları da artı değerleri arasında olduğu da unutulamaz tabi ki.

Yükseklik korkusu biz insanların temel korkularımızdan biridir. Yükseğe çıktıkça bir ailenin önemli değerleri olan güven, sevgi, saygı ve birlikteliğinin azalması da bu yüzden olsa gerek.
    

22 Kasım 2011 Salı

Yine bir kış daha hüznüyle geldi

Duygularımızı tabiatın iklimsel karakterinden almışa benziyoruz. Kış soğuk haliyle tam bir hüzün, bir üzüntü halini yansıtır gibi duruyor karşımızda. Canlılık azalıp, bahar ve yazı bekleyen canlılar kış uykusuna yatıp bu soğuk hüzünün geçmesini bekliyorlar.

Dünyamızda sanki bu kışla canlıları sınıyor gibi sakin ve sessizliğe bürünüyor. " Siz canlılar bu kış kim kalacak ve varlığını koruyacak veya kim gidecek, meydandan çekilecek" der gibi " Diğer üç mevsim oynayıp zıpladınız üzerimde biraz ortalığı boş bırakın da biraz rahat edeyim" dercesine kış sessizliğini, durgunluğunu yaşatıyor sanki bizlere.

 Dünyanın kanı olan sulara ne demeli bir hareket halindeler ki yağmur, fırtına, sel halinde gürül gürül denizlere göllere yetişme telaşındalar sanki. Dünyanın dolaşım sistemini yapılandırırcasına akıp duruyorlar. Küçük dolaşım ve büyük dolaşım şeklinde.

KIŞ HÜZNÜ

Yine geldi, bir kış hüznü daha,
Yine geldi, soğuk hüzün bana,
Karanlık, soluk günler peşi sıra,
Sular hızla, toplanma telaşında.
Güneş uzakta, solmuşçasına,
Silik ve bulanık doğmuşçasına,
Canlılık azalmış kış uykusunda,
Dünya sanki bir yoklamasında.


8 Eylül 2011 Perşembe

Hayatımızdaki Geçişler



Sürekli bir hareket halindeyiz. Mekanlarda, zamanlarda. Günlük yaşantımızın aynıları var, farklıları var. Değişenleri var değişmeyenleri var. Dönüm noktaları var, doğum, okul mezuniyetleri, askerlik, evlilik, iş kurma veya işe başlama, ev değiştirme, aşkta, sevgilide, arkadaşlıklarda, dostluklarda ve iş ilgili bir çok şeydeki değişiklikler. Emeklilik, evlilik bitimleri hep bu gibi önemli anlarda hayata bakışlarımız sürekli değişime uğramakta. Bu dönüm noktaları, kırılma anları, değişim zamanları bizlerde hep gördüğümüz aynı mekan, insan ve olaylara farklı bakmamıza, farklı duygular hissetmemize neden olmaktadır.

Hayata, yaşama temel bakış açımız vardır. Tüm dönüm noktaları, değişim zamanları ve kırılma anlarında ruhsal yönümüzdeki temel bakış açımız bize rehber olur. Bu bakış açımız yoksa olayların, insanların gelişim ve değişimine kendimizi uyum ve takip sürecine bırakırız. Zamanın akışına bırakırız kendimizi böyle bir süreçte ise ne önümüzü görebilir ne de yaşadıklarımıza bir anlam ve sonuç çıkarabiliriz.

Bireysel olarak hayata, yaşama ve evrene bakış açımızı oluşturmamız gereklidir. Hangi yaşta olursak olalım.
Bakış açısı için sonuçlar ve kararlar önemli bir başlangıç aşamasıdır.
Bilgilerimizi, olayları, olguları, kavramları düzenlemek ise bizimle gelişecek ikinci aşamadır.
Tutum ve davranışlarımız ise bakış açımızın bize verdiği rotadır ve ömür boyu sürecektir.

7 Eylül 2011 Çarşamba

Felsefik Serbest Düşünce Esinti ve Çağrışımları


İnsanlığın birlik ve beraberlik arayışı
Tarih boyunca insan toplulukları aileden başlayarak aileden ve aileden olmayandan mekansal birliktelikle devam ederek sonunda ülkesel birliğe vardı. İçeridekiler, dışarıdakiler ülke içi ülke dışı tutumları çok uzun süre insanlığı oyaladı. Sonunda din, inanç gücü sınırları aştı tüm dünyayı hatta evreni içine aldı. Sonra dünyaya ve yaşamaya ait bilgiler bilim adı altında geliştirildi. Sıcak ülkeler için yaşamak rahat ve kolaydı. Kışları soğuk ve çetin geçen ülkeler cennet hayali kuracak kadar rahat değildiler. Biliminin desteği ile yaşamak için araç, gereci, mutlu olmak için sanatı, düşmanlarına karşı savunmayı, hükmetmek içinde strateji ve planlarını geliştirdiler. Bu ülkeleri kışlar birleştiriyor, yazlar ise ayırıyordu. Yerlerindeki çetin geçen yaşam şartlarında kendi aralarında sıkı rekabete giriyorlardı. Hep diken üstündeydiler. Savaşlar, kargaşa ve düşmanlık hiç bitmiyordu. Dünyaya yayılmaya başladılar. Yeni kıta ve ülkeler keşfettiler. Oradaki insanların kendi durumlarında çok geride kaldığını görerek ulaştıkları gücü farkettiler.  Sıcak ülkeler yaz ve kış hep dağınık ve rahattılar.

Artık tüm dünya insanları bir birlik ve beraberlik arayışını internetle devam etmektedir. İnternet insanlığın ortak düşüncesi ortak zihnidir.

İnsanlığın bu birlik ve beraberlik arayışı dil, din ve ırk ayrılıkları yüzünden, birde rekabeti seven çevrelerin hırsı yüzünden daha süreceği görülüyorsa da bir gün bu hayalin gerçekleşeceği de bence bir gerçek olarak hep önümüzde duracaktır.