İnsan İlişkileri ve Etkileşimleri Üzerine
" Kendine katma " ve " İkinci Beden veya Çoklu Beden" olguları
Canlının kendi ile evren arasında oluşan ilişkileri ve etkileşimleri olgusu üzerine duralım.
Öncelikle canlı kendi türü ile temel bağlantı içindedir. Doğa ve evrene kendi türü içinden ilişki ve etkileşime girmeye başlayacaktır. Bedensel bütünlüğü tamamlanmaya doğru ilerleyen türler kendi içinde kurallar oluştururlar. Bu durum türün büyümesi, gelişmesi ve sürdürülebilir olması bakımından zorunlu bir durum ve kaderdir.
Canlı türü içinde belli bir davranışlarda bulunur. Bu davranışları genetiğinden gelen ve yaşarken değişme olasılıklarını test eden belli bir şekillerde olur.
Canlının tür içinde tikel davranışı temel ihtiyaçlarından başlar, varlığını geliştirmesi, büyütmesi için dışarıdan hava alma, beslenme ve su gibi en temel ihtiyaçlarını doğadan alır.
Temel ihtiyaçlarını karşılaması tek taraflı gibi görünmektedir. Her nefes alışında toplam hava miktarının bir parçasını almış, her beslendiği kaynağın kendine kadarını yani bir bütün olan besinden bir kısmını almış, toplam su oranından kendine yetecek olanı almış olur (Platonun idealar kavramını hatırlatıyor). Bu ihtiyaç giderme eylemini gerçekleştirdiğinde hava, su ve besini kendine katmış olur. Kendisi ve ihtiyaçları arasında ilişki tek taraflıdır. Kendisi besinlerini kapsamıştır. Canlı temel ihtiyaçlarını karşıladığında artık o an ihtiyaçlarının kaynağı geçici de olsa yoktur. Canlı ihtiyaçlarının ortaya çıktığı anda kaynağı hatırlar ve yönelir. Bu olgu canlılığın temelinde bulunmaktadır. Canlı türü ihtiyaçların karşılanma olanağı yönünden kaynaklarının bol ve hazır olması durumunda gelişir, büyür, çoğalır ve sürdürebilir olarak yaşar. Canlının ihtiyaçlarını karşılama biçimi tek taraflıdır. Kendisi ve ihtiyaçlar ve kaynakları şeklindedir. Canlı kendi türü içinde ilişkileri ise iki taraflı ve çok taraflıdır. Canlının ihtiyaçları ile türü olan ilişkisi burada farklılaşır. Çünkü birinci ihtiyaç ilişkisi tek taraflı ihtiyaçlarının kendine katılımı ile sürmekte iken tamamlanmaktadır. Türü ile olan ihtiyaçları ise kendine katılım şeklinde sonuçlanmaz. Birliktelik olgusu ile başlar, katılım ile devam eder ve kalıtım yolu ile türün yeni üyelerine aktarılır. Canlı cansız havayı, suyu ve mineralleri alırken beslenme olarak başka canlıyı parçalayarak kendine katar. Canlının başka türdeki canlıya yaklaşımı kendine katma şeklinde iken beslenme yetisi bitki üzerine olan canlılarda birbirine karşı katma davranışı şekillenmez, aynı mekanı paylaşmanın verdiği yardımlaşma, paylaşma ve düşmanlarına karşı işbirliği ortaya çıkabilir.
Günümüz insan yaşamında ihtiyaçlarımızı ayırmamız gerektiği görülmektedir. Türümüzün kendi içindeki ilişkilerini düzenler iken davranışlarımızda kendine katma ve karşılıklı temel ilişki olgularını karıştırıldığı görülmektedir.
* Hava veya nefes alma,
* Su içme,
* Beslenme,
* Uyku,
* Atım ve temizlik,
Temel ihtiyaçları birinci dereceden temel ihtiyaçlar kategorisine girmekte olup,
* Cinsellik,
* Barınma şekilleri
* Giyim şekilleri,
* Birincil ihtiyaçları karşılama şekilleri,
Temel ihtiyaçları ise ikinci derecen temel ihtiyaçlar kategorisi olarak almak gerekebilir.
Birincil ve ikincil temel ihtiyaçları ayırmamızın nedeni canlının kendine katma ve karşılıklı ilişkiyi sürdürme şeklinde kendisi ile türü ile ve evren ile temel ilişkisi ve etkileşimi bulunmaktadır.
Günümüzde türümüzün ilişkilerindeki en fazla ve en çok sorun çıkaran unsur bireylerin bu iki önemli ama farklı ihtiyaçlar şeklinin tek imiş gibi yaşamlarını düzenlemeleridir.
Sahip olma olgusu burada farklı anlamlara gelmektedir. İnsanın diğer insan, hayvan ve bitkilere sahip olduğu olgusu farklılaşır ortaya koyduğumuz saptamalarımıza göre. Bir insan diğer bir insana sahip olduğunun temelinde onu kendisinin ek bir organı olduğunu veya ihtiyaçlarının kaynağı olarak algılamıştır.
Bu iki olguya birer örnek verelim. İşçi ve işveren ilişkisinde işveren işçiyi kendine bir ek organ, ikinci bir bedeni olarak algılar bu algı ilkel bir algıdır. Çünkü böyle algıya sahip işveren işçiyi "kendisine katma" olgusundaki ihtiyaç olarak veya kullandığı bir nesneye, araca hali ile ikinci bir kol, ikinci bir zihni ve ikinci bir bedeni gibi algılar.
Eşler birbirini birinci ihtiyaç kaynağı olarak gördükleri an sorunlar başlar. Çünkü kendine katma ve ikinci bedeni gibi algıda sabitlenme sorunların başlangıcıdır.
İkinci Beden algısı "Kendine katma " ihtiyacından kaynaklandığı ve temelini oradan aldığı için sorunludur. İkinci Beden yerine tür yardımlaşması, ilişkisi, etkileşimi algısı oluşmalıdır.
İşveren yaptığı işe topluma hizmet eden bir iş bölümünde görevli olarak ve işçilerine de kendisine yardım eden türdeşleri olarak algılamalıdır. Kendi hakkını kendine yardım edenlerin hakkını onlara vermelidir.
Eşler ise birlikte yaşamanın tür için ve kendileri için gerekli olduğu fikrini taşımalı. Birinci ihtiyaçların ve ikincil ihtiyaçların yardımlaşması üzerine odaklanmalıdırlar. "Kendine katma" veya "İkince beden" algıları ilişki sürdükçe sorunların artmasına ve sonunda ayrılığa neden olacaktır. Anne ve babanın çocuklar üzerinde de kendine ait ve ikinci beden algısı yerine mevcut kendilerinin devamı olarak fakat kendilerinden bağımsızlaşacak olan bireyler olarak algılamaları gerekmektedir.
İnsanlık tarihinde birbirine yabancı toplumlar tür bilinci temellerinde olmakla birlikte türün en iyi ve kolay bir biçimde sorunsuz büyümesi, gelişmesi ve sürdürebilir olması için ne bir tecrübe ne de türü bir arada algılayabilecek olanak ve şart vardı. Türümüz doğa ve evrene karşı varlığını korumaya, geliştirmeye, büyümeye, çoğalmaya çalışırken bütüncül olmadı. Türümüz önce sürü aşamasında farklı mekan ve şartlarda gelişti. Göçler, toplumlar arası geliş gidişler, ticaretler, bağlantıyı sağlıyordu. Tür olgusu düşman olgusu ile kıyas edilemez idi. Fakat temelimizde tür güdüsü olmasına rağmen bunu öğrenecek ve bu olguya göre davranacak ne şartlara ve zihinsel olanaklara sahiptik.
İnsanlık tarihi insanın gelişim tarihidir.