Toplum günümüzde bilgilerin ve yaşantıların hızla küresel olarak aktarıldığı bir ortamda hem oyuncu, eyleyen, etkileyen hem de seyreden, etkilenen yorumlayan, eleştirendir.
Sosyal medyadan izlenimlerimiz farklı mekanlardaki insanın, insanların, kurum, kurumların diğer insan, insanlara, kuruma, kurumlara nasıl ve neden etkileşimlerde bulunduğunu öğrenmemizi ve kendimizce tutum, düşünce, karar oluşturmamızı ve bunların etkileriyle davranış biçimlerimizin nasıl olacağını veya nasıl olması gerektiği konusunda ön yargılar oluşturmamızı sağlıyor.
Haberlerin, olayların geçtiği mekan bir anda insanlık meydanının göstergesi oluyor ve bizlerde onu izleyen anlamaya çalışan insanlar (bilinçler) oluyoruz.
Toplum olgusuna günümüzden başlamam bir tesadüf değil, aksine sondan başa doğru gitmem daha kolay ve eğlenceli olduğu içindir.
Tüm iletişim araçları bize insanlık meydanlarını değişimi iletiyor.
Bizlerde onları izliyoruz.
Geçen yüzyılda sinema sanatını izleme alışkanlığımız hala güncelliğini koruyor.
Sinema izledikten sonra " Çok güzel, beğendim" " Sıkıcıydı, saçmaydı" gibi basit ve sonuç belirten yorumlar bu sanatın zihin değil beden tembelliğinin işaretinin göstergesidir.
Sinemayı aklıyla izleyen bir kişi Filimin bir kaç satırlık kritiğini yapma gereğini duyardı. Bunu yapanlar sinemayı aklı ile izleyenlerdir. Yapmayanlar bedeni ile izlemiştir. Futbol maçları başta olmak üzere tüm spor müsabakalarınızı bedenimizle izliyoruz. Aklımız bedene eşlik, yarenlik ediyor sadece. Bedenin önce heyecan, sonra gerginlik ve öfke sonuca göre oluşacak sevinç veya üzüntü doyumunu yaşamak istiyoruz zafer şarkılarıyla.
Sosyal medyaya insanlık meydanı olarak bahsedersek o meydanda izlediğimiz her insanlık halleri bulunmakta.
Başarı hikayeleri, başarısızlıklar, mutlu, mutsuz haller, haksızlıklar, haklı olanlar, rekabetler, güzellikler, çirkinlikler, iyiler, kötüler, doğrular, yanlışlar vb. insana ve insanlığa ait her şey beden ile akıl olarak meydanda görünüyor. Bedenimiz de izliyor, aklımızda izliyor.
12000 yıl önce kurulduğu tahmin edilen Göbekli Tepe'de insanlık kabile halinde avcılıktan tarıma geçtiği görülmektedir.
Aynı yerdeki eserler bize toplumun temelinde dini inançların olduğunu gösteriyor.
Törenler davranış kurallarının herkesçe bilinip çoğunlukla sessiz olarak belli bir ahenk içinde hareket edilerek ortak ruhun hakim olduğu düzenli ve amaçlı yapılan öğrenilmiş tekrarlar hareketidir.
Buradaki ruhsal durum canlı bedendeki(dna) öğrenilmiş tekrarlar hareketini ve beden ile aklın etkileşiminin dolayısıyla canlılığın ortak ruhunun en fazla hissedildiği anlardır.
Sözler azalmış bilinen davranışlar sergilenmektedir, bedenlerin barış hareketi, zihinlerin durgunlu ve uyumu ilkel ayinlerin(ayin ilkel, tören modern diye ayrılmasına rağmen özü birdir) ruhsal durumunu ortaya koymaktadır.
Tören ve ayinlerin temel özelliğinin günümüze kadar gelmesi ortak ruhun hatırlanması, yaşanması deneyiminin çok önemli olduğunu göstermektedir.
Göbekli Tepe'ki büyük taş simgeler çapa ve kazma sembolü de olabilir.
Avcılık aletlerinden sadece balta silahı çapa ve kazamaya benzer olmakla birlikte balta ile tarım yapılamaz.
Temsil edilen heykeller " Bu uygarlıkta tarım dini uygulanmaktadır" mesajı taşıyor olabilir.
Dinin ve uygarlığın sembolü çapa ve kazma olabilir.
Bu dine uymayanlar yani avcılar, vahşi hayvanlar ve tarlada çalışmayanlar cezalandırılır yasasını kafası olmayan heykellerde ölüm cezasını temsil ediyor olup infaz yeri de olabilir.
İlk tarıma geçişte alışma dönemi zor ve uzun sürmüş olmalı.
Göbekli Tepe'nin kendisinden başlamak üzere en son tarımın zirvesi olan mısır tarım uygarlığı ve aradaki tüm tarım toplumların başlangıcı olduğunu düşünebiliriz.
Grup, kavim oluşmasında tanımlanamayan olayların(doğa olayları ve ölüm) bir üst gücün kontrolünde olduğu ve onun temsilcilerinin kavimin içinde olması etken oldu.
Din insanları birleştirme, birlikte yaşama ve gelişme bakımından toplumların temelini oluşturmuştur diyebiliriz, göbekli tepe'ye bakarak.
Dinin bu önemli görevi olmasa ilkel insanlar doğa kanunu olan ve doğadan aldığımız diktatör(kanunun canlıda bulunması) ve otoriter(toplum yaşama şeklinin yöneten kurum ve kişilerce, geri bildirimsiz, kendilerince kanunları belirlenmesi) toplum yönetim şekilleri riskli bir oluşuma gireceklerdi.
İnsanlık gelişim yavaş hatta birbirini yok ederek doğadaki önceki yaşamış canlılara örneklerin birini teşkil edecekti.
Bilginin ve gücün insanüstü bir varlık veya varlıklarda olması toplumların varlığını koruması açısından en akıllıca bir davranış şekli olmuştur İnsanlık tarihinde.
Bilginin bedende bulunup hücre bölünmesiyle başlayıp, son haline organların tamamlanmış yetişkin bedene ulaştığında varlığını koruma, sürdürme aşamasında insan bedenin hizmetindeki akıldan evreni anlama akıla geçtiği anda bedenden ayrı olarak bir üst kimliği oluşturur.
İlkel toplumlarda hissedilen ama görünmeyen bu üst aklın bedenden ayrı çalışması olayının ruhsal deneyimidir. Ayinlerle ortaya çıkarılmak, daha fazla hissetmeyi sağlamak için ruhani önder(büyücü,şaman) görevi ortaya çıkmıştır.
Dinin öğretileri doğada bulunmamaktadır. Dini keşfeden akıldır. Dinin temeli evrenin sınırlarına gitmektir. Oradaki tanrıya ulaşmaktır.
Din o nedenle insanın ulaşamadığı ama gördüğü(uzay,deniz,dağlar), bilmediği(ölüm,geçmiş) ama hissettiği ve merak ettiği dünyada ve evrendeki yerlere gitme, görme, ulaşma, öğrenme ve bilme temelindedir.
Din insanların bir arada kalması için her zaman varlığını koruyacak ama zaman ve mekana göre gelişecektir insanlık tarihinde. Dinin birleştirici gücünü yadsıyamayız. İnsanlığın gelişimindeki önemli unsur olarak büyük bir olgu olarak durmaktadır.
Devam edeceğim...
Sosyal medyadan izlenimlerimiz farklı mekanlardaki insanın, insanların, kurum, kurumların diğer insan, insanlara, kuruma, kurumlara nasıl ve neden etkileşimlerde bulunduğunu öğrenmemizi ve kendimizce tutum, düşünce, karar oluşturmamızı ve bunların etkileriyle davranış biçimlerimizin nasıl olacağını veya nasıl olması gerektiği konusunda ön yargılar oluşturmamızı sağlıyor.
Haberlerin, olayların geçtiği mekan bir anda insanlık meydanının göstergesi oluyor ve bizlerde onu izleyen anlamaya çalışan insanlar (bilinçler) oluyoruz.
Toplum olgusuna günümüzden başlamam bir tesadüf değil, aksine sondan başa doğru gitmem daha kolay ve eğlenceli olduğu içindir.
Tüm iletişim araçları bize insanlık meydanlarını değişimi iletiyor.
Bizlerde onları izliyoruz.
Geçen yüzyılda sinema sanatını izleme alışkanlığımız hala güncelliğini koruyor.
Sinema izledikten sonra " Çok güzel, beğendim" " Sıkıcıydı, saçmaydı" gibi basit ve sonuç belirten yorumlar bu sanatın zihin değil beden tembelliğinin işaretinin göstergesidir.
Sinemayı aklıyla izleyen bir kişi Filimin bir kaç satırlık kritiğini yapma gereğini duyardı. Bunu yapanlar sinemayı aklı ile izleyenlerdir. Yapmayanlar bedeni ile izlemiştir. Futbol maçları başta olmak üzere tüm spor müsabakalarınızı bedenimizle izliyoruz. Aklımız bedene eşlik, yarenlik ediyor sadece. Bedenin önce heyecan, sonra gerginlik ve öfke sonuca göre oluşacak sevinç veya üzüntü doyumunu yaşamak istiyoruz zafer şarkılarıyla.
Sosyal medyaya insanlık meydanı olarak bahsedersek o meydanda izlediğimiz her insanlık halleri bulunmakta.
Başarı hikayeleri, başarısızlıklar, mutlu, mutsuz haller, haksızlıklar, haklı olanlar, rekabetler, güzellikler, çirkinlikler, iyiler, kötüler, doğrular, yanlışlar vb. insana ve insanlığa ait her şey beden ile akıl olarak meydanda görünüyor. Bedenimiz de izliyor, aklımızda izliyor.
12000 yıl önce kurulduğu tahmin edilen Göbekli Tepe'de insanlık kabile halinde avcılıktan tarıma geçtiği görülmektedir.
Aynı yerdeki eserler bize toplumun temelinde dini inançların olduğunu gösteriyor.
Törenler davranış kurallarının herkesçe bilinip çoğunlukla sessiz olarak belli bir ahenk içinde hareket edilerek ortak ruhun hakim olduğu düzenli ve amaçlı yapılan öğrenilmiş tekrarlar hareketidir.
Buradaki ruhsal durum canlı bedendeki(dna) öğrenilmiş tekrarlar hareketini ve beden ile aklın etkileşiminin dolayısıyla canlılığın ortak ruhunun en fazla hissedildiği anlardır.
Sözler azalmış bilinen davranışlar sergilenmektedir, bedenlerin barış hareketi, zihinlerin durgunlu ve uyumu ilkel ayinlerin(ayin ilkel, tören modern diye ayrılmasına rağmen özü birdir) ruhsal durumunu ortaya koymaktadır.
Tören ve ayinlerin temel özelliğinin günümüze kadar gelmesi ortak ruhun hatırlanması, yaşanması deneyiminin çok önemli olduğunu göstermektedir.
Göbekli Tepe'ki büyük taş simgeler çapa ve kazma sembolü de olabilir.
Avcılık aletlerinden sadece balta silahı çapa ve kazamaya benzer olmakla birlikte balta ile tarım yapılamaz.
Temsil edilen heykeller " Bu uygarlıkta tarım dini uygulanmaktadır" mesajı taşıyor olabilir.
Dinin ve uygarlığın sembolü çapa ve kazma olabilir.
Bu dine uymayanlar yani avcılar, vahşi hayvanlar ve tarlada çalışmayanlar cezalandırılır yasasını kafası olmayan heykellerde ölüm cezasını temsil ediyor olup infaz yeri de olabilir.
İlk tarıma geçişte alışma dönemi zor ve uzun sürmüş olmalı.
Göbekli Tepe'nin kendisinden başlamak üzere en son tarımın zirvesi olan mısır tarım uygarlığı ve aradaki tüm tarım toplumların başlangıcı olduğunu düşünebiliriz.
Grup, kavim oluşmasında tanımlanamayan olayların(doğa olayları ve ölüm) bir üst gücün kontrolünde olduğu ve onun temsilcilerinin kavimin içinde olması etken oldu.
Din insanları birleştirme, birlikte yaşama ve gelişme bakımından toplumların temelini oluşturmuştur diyebiliriz, göbekli tepe'ye bakarak.
Dinin bu önemli görevi olmasa ilkel insanlar doğa kanunu olan ve doğadan aldığımız diktatör(kanunun canlıda bulunması) ve otoriter(toplum yaşama şeklinin yöneten kurum ve kişilerce, geri bildirimsiz, kendilerince kanunları belirlenmesi) toplum yönetim şekilleri riskli bir oluşuma gireceklerdi.
İnsanlık gelişim yavaş hatta birbirini yok ederek doğadaki önceki yaşamış canlılara örneklerin birini teşkil edecekti.
Bilginin ve gücün insanüstü bir varlık veya varlıklarda olması toplumların varlığını koruması açısından en akıllıca bir davranış şekli olmuştur İnsanlık tarihinde.
Bilginin bedende bulunup hücre bölünmesiyle başlayıp, son haline organların tamamlanmış yetişkin bedene ulaştığında varlığını koruma, sürdürme aşamasında insan bedenin hizmetindeki akıldan evreni anlama akıla geçtiği anda bedenden ayrı olarak bir üst kimliği oluşturur.
İlkel toplumlarda hissedilen ama görünmeyen bu üst aklın bedenden ayrı çalışması olayının ruhsal deneyimidir. Ayinlerle ortaya çıkarılmak, daha fazla hissetmeyi sağlamak için ruhani önder(büyücü,şaman) görevi ortaya çıkmıştır.
Dinin öğretileri doğada bulunmamaktadır. Dini keşfeden akıldır. Dinin temeli evrenin sınırlarına gitmektir. Oradaki tanrıya ulaşmaktır.
Din o nedenle insanın ulaşamadığı ama gördüğü(uzay,deniz,dağlar), bilmediği(ölüm,geçmiş) ama hissettiği ve merak ettiği dünyada ve evrendeki yerlere gitme, görme, ulaşma, öğrenme ve bilme temelindedir.
Din insanların bir arada kalması için her zaman varlığını koruyacak ama zaman ve mekana göre gelişecektir insanlık tarihinde. Dinin birleştirici gücünü yadsıyamayız. İnsanlığın gelişimindeki önemli unsur olarak büyük bir olgu olarak durmaktadır.
Devam edeceğim...