Kış mevsimine girerken bedenimiz kendindeki en uygun sıcaklığını korumada zorluklar ile karşılaşmaktadır.
Bedenin sağlıklı olması ve koruması için en ideal sıcaklığını sürdürmesi gerekmektedir. Mevsimsel sıcaklık düşmesi bedenin kendi için ürettiği sıcaklığını koruması zorlaşmakta ve önceki mevsimsel düşük çalışmasını arttırması gerekmektedir.
Gün içerisindeki sıcaklık değişim oranın yükselmesi, bedenin kendi sıcaklığının belli bir düzene alıştırması ve o yönde devam etmesini zorlaştırmaktadır.
Bedenimizin belli bir mekanda sabit kalması ve serin rüzgar akımının biz fark etmeden üretilen ısıyı alması yanında temas ettiğimiz eşya ve nesnelerin beden ısımızı kendine transfer etmesi etkisiyle bedenimiz ideal sıcaklığına ulaşmak için olağanüstü performans harcaması gerekecektir.
Bedenimizin olağan dışı ısı kaybına ek olarak fazla çaba göstermesi onu yormakta ve direnç olanağını azaltmaktadır.
Böyle anlarda bireyin uyku eksikliği, yorgunluğu, beslenme takviye aksaması, hava akımlarının, eşya ve nesnelerin ısı çekmesi, soğuk suyun beden ısısını düşürmesi gibi bir çok etken soğuk algınlığı ve ağrı olarak mevsimsel rahatsızlıkları yaşamasına yol açabilir.
Farkında olmadan yakın iletişimde bulunduğumuz diğer bireylerden direnç düşmesi ile güçlenebilecek bakteri çeşitlerinin alışverişine dikkat edilmelidir.
Mevsimsel ısı değişiminin yüksek olduğu bu zamanlarda mekanlar arası sıcaklık oranların değişimine dikkat edilmelidir. Kapalı mekanlar ile açık mekanlar ve açık mekanların her farklı yerin hava akımlarının oranları bedenimizin sıcaklığını üretme ve koruma yönünden düzenini olumsuz etkileyebilmektedir.
Mevsimsel geçiş hızının en fazla olduğu bu günler hava sıcaklığının da hızla değişimini de getirmektedir.
Mevsimsel yüksek ve hızlı ısı değişimine karşı bedenimiz ısı miktarını bu değişim ve hızına paralel olarak sürdüremez. Bedenimiz için ısı olgusu kendi varlığını dayandırdığı temel ilke düzenlilik listesinde yer alır.
Organizma olarak yaşadığı evrene uyum ve sürdürebilir olması için temel canlılık ilkelerine ve düzenliliklerine ihtiyaç duyar. İklim ve sıcaklık değişimleri karşısında kendi ideal sıcaklık aralıkları bulunmaktadır.
Biz insanlar dış sıcaklık değişimleri ile bedeninin sıcaklık algısı arasına giyinme, barınma ve enerjiyi kullanma gibi aklımızın ortaya koyduğu koruma kalkanı bedeni akıla bağımlı kılmaktadır.
Bedenimiz çevre olumsuz sıcaklık etkilerini akılımızın ortaya koyduğu koruma kalkanı ile olduğunu değil, olayın gerçekleşmesi ile yaşanılan duyguları kendisine referans olarak alır.
Bedenimiz, elbiseyi değil onun sıcaklığı korumasının yaşattığı soğuğa karşı güvenlik duygusunu algılar.
Güvenlik duygusu rahatlığı, keyifi ve neşeyi çağırır.
Aklımız ile mevsimsel sıcaklığı algılar ve bedenimiz için tehlikeli olduğu fikrini oluşturur ve bu tehlikeye karşı giyim, barınma ve enerji kullanma eylemlerini düşünür ve uygularız.
Aklımız bedenimizi görür, duyar ve işitir. Fakat bedenimiz aklımızı algılamaz, sadece onun ortaya koyduğu eylemlerin kendinde oluşturduğu duyu ve duyguları yaşar ve bilir.
Bu durum bize duygu ile akılın birer aşama olduğu fikrine götürür. Canlılığın temelinden bütününe doğru ilerler iken ilklerin sonraki aşamaları tam ve doğru olarak algılayamadığı ortaya çıkmaktadır.
Dolayısı ile itki dürtüyü, dürtü güdüyü tam ve doğru olarak algılayamaz.
Güdü ise duyguyu, duygu ise akılı olduğu gibi kavrayamaz, sadece etkilerini kendine göre yorumlar.
Canlılığın gelişimindeki bu aşamalar hiyerarşi oluşumuna, görev paylaşımına ve yetkilerin, sınırlılıkların olduğuna dair benzeşimleri çağrıştırabilir.
Duyguların etkisindeki akıl yanılır. Akılın etkisindeki duygularda ölçü ve denge oluşur.
Duygusal zeka, akılda empati olarak tanım alır. Duygu yaşamaya, akıl ise bilgiye odaklıdır.
Duygularımız bilgiye değil, aklımızın bilgi ile ortaya çıkardığı etkilere odaklıdır.
Duygu ve akıl birbirinin rakibi değil, aşamalarıdır. Aşama ise gelişmeyi ve ilerlemeyi belirtir.
...........