2 Nisan 2024 Salı

Canlılığın Sürekliliğindeki Temel İlkeler (İnsan Ömrü Uzayabilir mi ?)

 Canlılık var olmak için temel ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaktadır. 

Hava ve beslenmek başta olmak üzere diğer temel ihtiyaçları karşılar iken canını yani yaşamının sürdürmektedir. 

Canlı yaşamını sürdürür iken hücre yenilenmesi doku ve organ yenilenme aşamalarını da sürdürür. Belli bir zaman sonra bu döngü bozulur. Bu bozulmanın nedeni canlının içsel işleyişi ve dış faktörlerin olumsuz etkilerinin uyumsuzluğa doğru ilerleyişidir.

Dış faktörlerin olumsuz etkisi giderildiğinde canlının iç işleyişi sürekli kılınabilir mi ?

Bu durum canlının varlığını sürdürme süresini uzattığını gösterse de sürekliliğini devam ettiremediği bilinmektedir. Başta insan olmak üzere diğer canlıların kozmolojinin olumsuz etkilerinden korunduğu durumlarda yaşama süresinin uzadığını bilmekteyiz.

Canlı genetiğinin oluşumu kozmolojinin olumsuz etkilerine karşı en sağlıklı ve uzun bir şekilde varlığını sürdürme amacındadır. Hedefini bu amaca göre şekillendirmiş görünmektedir. 

Eğer insan olarak genetiğimize kozmolojinin olumsuz etkilerini en aza indirildiği ve bu nedenle de oluşumundaki bu olumsuzluğun getirdiği önlem dizilişlerindeki savunmaya harcadığı dizilimini uzun yaşamaya odaklanma şekline dönüştürmesine yöneltebilirsek insan ömrü beş yüz ile bin yıl arası veya daha fazla sürebilecektir bu tezimize göre.

Canlılığın üreme davranışı, içsel işleyişi ve dışsal kozmoloji olumsuz etkilere karşı kendini sınırlaması çözüm olarak ortaya çıkardığı bir önlemdir. 

Mikrobiyolojik canlılarda bölünmede sınırlı kalması bir bakıma canlı- kaynak ilişkilerinde kaynak azlığından ve büyümeye yönelme olanaklarının yoksunluğundan ortaya çıktığının tahmin etmekteyim.

Çünkü mikrobiyolojik canlılar beslenme kaynaklarının artması halinde bir arada bölünüp çoğalarak bir canlılık sistemi gelişmesine neden olmakta ve bu oran arttıkça birbirlerinden de beslenmeye dönen ve büyüyen ve daha fazla beslenme olanaklarıyla bedenlerinin büyümesi sonucunda bir değişim ve dönüşümü devam ettirmektedirler. 

Dinozorların oluşumunu bu tezimiz ile anlamaktayız.

Böcekler ile beslenen amfibilerden bir kol kuşa bir kol ise dinozora yöneldi.  Kuşlar ağaçlara doğru ilerler iken dinozorlar yerde kalmaya zorlandılar. Yerde kalan dinozorlar ot yemeye odaklandılar. Yeryüzündeki bitki çokluğu onlar için büyük bir kaynak oldu. Ve dinozorlar bu kaynak çokluğunda büyüdüler ve çoğaldılar. Bu uzun süre içinde anti-tezi oluştu. Amfibi, kertenkele ve sürüngenleri yiyen etçi dinozorlar da büyüyerek otçul dinozorlara yetiştiler ve onlara da saldırmaya başladılar veya leşlerinden beslendiler.

Canlı genetiği bedenin büyüklüğüne ve yaşama süresine göre kendisini düzenledi. Bedenin büyüklüğü kaynakla süresi ile süresi ise kozmolojik etkilere göre şekillendiğini tahmin edebiliriz. 

Bir canlı kaynak bolluğunda ve çeşitliliğinde bedenini büyütmekte, değiştirmekte, yaşam uzunluğunu da kozmolojinin olumsuz etkilerine göre sınırlamaktadır diyebiliriz. 

Bu teze göre insan kaynak bolluğu ve çeşitliliği ile bedenini büyütme ve değiştirme potansiyeline erişebilir. Fakat beslenmesi denge unsurunda devam ettiği ve onu zorlamadığı için bunu yapmaz. Bunu yapanlara sağlıksız beslenme ve yaşama demekteyiz. Aslında bu zorlamalar canlılığın özünden gelen değişime zorlama ilkesinden gelmektedir. Bu konuda kilo almayı arttıran bedenler insan türünün kaynak bolluğunun bedene etkisini test edenlerdir. 

İnsan olarak sağlıklı kalmak için dengeli beslenme ve sürdürme amacındayız. Ve kaynaklarımızı kendi aramızda dengeli dağıtma çabasındayız. Kaynaklara fazla sahip olan kesimler bu kaynaklarını beslenme yolu ile kendi bedenlerinde değişime zorlama eğiliminde olmamaktadırlar genellikle. Sağlıklı bir yaşam devam ettirmeye çalışmaları en az besinden en çok enerji sağlama yönüyle yararlanmaya çalışmaktadırlar. 

Genetiğimizdeki kodlar bedenin belli bir miktarda büyümesi ve sürdürmesi yönünden iken üreme davranışının varlığı ise bu sürecin belli bir zaman ve büyüme ile sınırlı olması yönünden ortaya çıkmaktadır.

Genetiğimizin besin kaynaklarının bolluğu ve kozmolojinin olumsuz etkilerin en aza indiğini öğrenmesi ile birlikte üreme davranışını azaltarak içinde bulunduğu bedenin daha uzun süre yaşamasını sağlayabilir miyiz.

Genetiğimiz kendisini bedenin belli bir büyümesi ve bedenin belli bir süre yaşamasına kayıtlını oluşturmuştur. Bu kayıtlara göre de canlılığın sürekliliği ilkesi ile üreme davranışını ek olarak eklemiştir. 

Genetiğimize bedenimizin belli bir büyüklüğe ulaşsa bile kozmolojinin olumsuz etkilerinin azaldığı bilgisi ile üremeye gerek olmadığı bilgisi verilse idi. İnsanın yaşama süresi uzar mı sorusu aklımıza gelmektedir.

Üremelerdeki genetik birleşimlerinde yerleşik insan nüfusunun benzer genetik kodları taşıması genetiğin birleşmesini zorlaştırmaktadır. Akraba evliliklerindeki genetik sorunlar benzerliği nedeniyle birleşme zorluğunda, birleşse bile eksikler oluşturması nedeniyle sorunludur. Yani iki birleşen birbirine yakın genetik bilgiler benzeşim nedeniyle birbirini eksik algılamakta hatta kendisi gibi algılamaktadır ve sağlıklı birleşmeyi başarmakta zorlanmaktadırlar.

Bitkilerin en çok savunma davranışı geliştirmeleri önceden düşündüğüm böceklere değil, mikrobiyolojik canlılara karşıdır. Onlara karşı bağışıklık geliştirmeye ve savunma oluşturmaya odaklanmışlardır. Böcekler bitkiler için yeni olduğu için zayıf görünmektedirler. 

Bitkilerin beslenme biçimlerinde mikrobiyolojik canlılar olduğu tezindeyim. Hem elementler, tuzlar, hem de mikrobiyolojik canlılardan beslendiklerini önsezi olarak ele alıyorum. Bunun doğru veya yanlış olduğunu bilim ancak kanıtlayabilir. 

Böylelikle doğada canlılık zincirini tamamlamış oluyoruz. Temelde hücre sonra mikrobiyolojik canlılar sonra bitkiler ve sonra biz hareketli bedenlenmiş canlılar olarak üç önemli öz bulunduğunu söyleyebiliriz. 

Canlı doğada hem canlı hem de kozmolojiden beslenmektedir. 

Yaşam sürelerini beslenme ile sürdür iken, değişimlerini ise besin kaynağının değişmesi ile gerçekleştirmektedirler. 

Bitkilerin oluşumu daha çok mikrobiyolojik canlılar temelinden kozmoloji ile olan etkileşimleriyle ilgilidir. Bedenlenmiş hareketli canlılar ise kendi aralarında ve bitkiler ile beslenme kaynakları yönünden gelişim ve değişim sağlamışlardır. 

Böylelikle doğada canlılar arasında bir bütünlük sağlıyoruz ve kozmoloji ile ilişkilerine de giriş yapmış oluyoruz. 

Bu konuda araştırmalarımız devam edecektir. 




27 Mart 2024 Çarşamba

Çağımızda Bilgileri Yeniden Sınıflama Tezi

Değişim içine giren çağımızda bilgileri yeniden sınıflama gerekliliği oluştuğu görülmektedir.

Bilgiler hiyerarşiktir, katmanlı ve sıralıdır. O nedenle insan zekası ve yaşamı için bilgileri önem ve oluşma sırasına göre çağımızda yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bu felsefe tezinde bilgilerin bu amaçla yeni bir sıralaması yapılmaya çalışılmıştır.

Bilgi Türleri, Sıralaması ve Sınıflanması 

1. Günlük Yaşam Bilgileri

2.Din ve İnanç Bilgileri

3.Felsefe Bilgileri

4. Matematik Bilgileri

5. Mantık Bilimleri

6.Doğa Bilimleri

6.1.İnsan bilimleri

Toplum Bilimi

Aile Bilimi

Tarih Bilimi

Hukuk bilimleri

Kurumlar ve sistemleri bilimi

Etik ve Ahlak bilimi

Gelenek Görenek ve Muhafazakarlık bilimi

Ekonomi bilimi

Yönetim bilimi

Güvenlik bilimi

Sağlık Bilimi

Birey bilimi

Grup Bilimi

Topluluk Bilimi

İnsan İlişkileri ve iletişimi bilimi

Kent Yaşamı Bilimi

Kent yaşam mimarlığı

Ulaşım ve Ulaştırma bilimi

Meslek ve yetenek bilimi

Kadın bilimi

Erkek bilimi

Çocuk Bilimi

Cinsiyet Bilimi

Edebiyat bilimi

Sanat bilimi

Rekabet Bilimi

Özgürlük Bilimi

İyi Yaşam Bilimi

6.2.Canlı Bilimleri

Canlılık Temel Yaşam Bilgileri

Canlılık yapısı bilimi

Canlı tür Bilimi

Canlı gelişim Bilimi

Canlı dönüşüm Bilimi

Canlı ilişkiler Bilimi

Canlı ve Kozmoloji ilişkileri Bilimi

6.3.Kozmoloji Bilimleri

Kozmoloji Fizik

Gezegen ve Yer Bilimleri

Atom bilimi

Isı ve Enerji bilimi

Bilgisayar teknoloji bilimi

Termodinamik bilimi

Mühendislik ve mimarlık bilimi

Astronomi (Uzay bilimleri)

Kozmoloji kimyası

Bu tez, bu konu ile ilgili uzmanlara sunulur. Bilgiler katmanlıdır. Tekrar katman veya önem sırasına göre oluşturulabilir.

26 Mart 2024 Salı

Sezgi (İçgörü): Bilinçaltı ve hafızadaki Bilgileri Bilince bağlayan, bilinçten üstbilince taşıyan ara dönemlerdeki bilgiler toplamı ve durumudur.

 Tanımı

İnsandaki tanımı

Sezgi ve sezgilere insandaki bilinç olgusu ile ulaşmaktayız. Bilincin tanımında ise insanın, bildiği bilgileri ve bilmediği bilgileri de keşfetme veya öğrenme yolu ile taşıdığı hafızasından zekası ve aklı ile düşünerek, konuşma, yazma ve beden dili, hareketleriyle iletişime sunmasıdır. Bilinç, insanın zihinsel yetisini kullanarak bilgisini eyleme dönüştürme ve bu etkinliğinin farkında olarak sahiplenmesi ve devam ettirmesidir. İnsanın zihinde bilgiyi işleme için iki zihinsel etkinliği bulunmaktadır. Bilginin eyleme geçirmesi ve onu kontrol etmesi şeklindedir. Birinci olan ve öncelikli olan eyleme geçiş anıdır. Kontrol işlemi ardından ve geç olarak gelmektedir. Zihinsel etkinliğinde bu iki yeti kullanırken eyleme tek olarak geçer. O nedenle bilgileri sıraya ve mantıklı olarak sunmak zorundadır. Bilginin plan haline ve eylem haline dönüşmeleri sırayla olmaktadır. Planlama hızlı, eylem yavaştır. Zihninde bilgileri düzenleme hızlıdır zihinden dışarı sunma veya eylem hali yavaştır. Düzenleme hızlı olduğu için sıraya koyma olanağı oluşur ve eğitimle bu düzenlilik artar. Eğitim eksikliklerinde zorluklar yaşanır. İnsan zihni bilgiyi hafızada tutma, gerektiğinde düzenleme ve zihin dışına sunma (konuşma, yazma ve diğer iletişim yolları ile) veya eyleme geçirme özelliğine, yetisine sahiptir. Bilinç, bilgileri hafızaya alırken hem de dışarı sunarken eylemlerinde tek olarak çalışır. Cümleler sıralı kelimeler şeklinde eylemlerde sıralı şeklinde olur. Cambazların ve jimnastikçilerin usta bedensel hareketleri bilinçle değil bedensel öğrenme ve hareketi ile açılanabilir. 

Bilinç ve sezgiler

Bilgiler bilinç aşamasına gelmeden hafızada bilinçaltı bilgisi olarak bulunurlar. Bu haldeki bilgiler bütüncül, karmaşık, karışık, iç içe, bulutsu, sisli ve tümleşik olarak hafızada bulunurlar. Bu bilgiler bilincin çalışma esnasında hatırlanmaya çalışıldığı anda belirgin hale, netleşmeye başlarlar. Hayal etme yetisi ve hatırlama çalışması hafızadaki tümleşik ve bulutsu halde bulunan bilgileri öne çıkarır yani hatırlanmaya başlar, hatırlanan bilgiler bu aşamada sezgi aşamasına gelmişlerdir. Sezgi, bilgilerin bilinç öncesi ve bilince hazırlanma aşaması olarak da söylenebilir. Hafızadaki kayıtlı bilgilerin tümü bilinçaltı olarak söyleyebiliriz. Sezgi, bilinçaltı ile bilinç arası bağlantı işlevi görür.

Sezginin oluşma şekilleri

1. Bilincin bilgileri zihin dışına yani fiziksel ortama sunarken sırasını bekleyen bilgiler. (Zihinden çıkış aşaması) 

2. İnsanın çevreyi algılama ve öğrenme sırasında bilgileri tek tek ve mantıksal sırasıyla alma zorunluluğu nedeniyle alına bilgiler sırasında odaklanmama veya dikkat dağınıklığı nedeniyle bilgileri sırasız ve mantıklı algılama dışı alım yapması bu bilgileri sezgi haline getirir. Yani bilginin bilinçli alımından kaçan her türlü bilgiler. (Zihne giriş aşaması)

3. Doğumundan önceki taşınan ve doğumundan sonra pozitifleri ile karşılaşıp bilinç dışında hafızaya kaydedilip tamamlanan negatif genetik kayıtların hazır bilgi olarak bulunması. (Çocukluk yaşantı kayıt bilgileri ve doğum öncesine ait genetik negatif kayıtlarının yaşam sırasında bilincin farkında olmadan hafızada bilgi olarak oluşmaları)

İnsan günlük yaşamda bilincin tekrarları ve bu eylemin güvenilir olması ile sezgisel olarak yaşar. Bilinci kullanması özel ve önemli anlara bırakır. Yaşam temposu sürekli aynı ve düzenli olması nedeniyle bilincin enerji harcanması en aza indirilmesi yönünden bu gereklidir. Rutin günlük işler ve yaşayış sezgisel olarak otomatik pilot gibi işler. Eğer sezgiyi bedene yükler ve sürekli tekrar edersek bedensel öğrenme şekline geçer, şoförlük, sporcu gibi meslek ve yetenekler sezgilerin bedensel öğrenilmiş halleri olabilir. Birbirini takip eden bilgilerin eylemlerde de birbirini tekrar etmesi fakat bunun bilinçli değil de refleks halinde sürmesidir. İnsandaki tiklerin ve farkında olmadan hareket alışkanlıklarında sezgisel hareket veya onun aşamaları olarak nitelendirebiliriz. Kekemelik, biliyoruz ki kişinin zihinde bilgileri düzenler iken yani sezgisel halindeki bilgileri rahat şekilde sunamama, sıralayamama sonucunda geliştirilen bir alışkanlık ve tekrarlardır. Kekeme kişinin bir çok sezgisel bilgiyi tek bir bilinç işlemesine iletememe sorunudur. Bunu yaparken rahat ve sakin olmalı veya sinirlenmelidir. Bu iki halde kekemelik önlenmektedir. Sinirlemek sezgisel bilgileri bilince gelmeye zorlar ve hızla dışa sunma gerçekleşir. Öfkeli olan kişilerin hızlı ve yüksek sesle dışa vurumları sezgisel bilgilerin doğal akışından hızlandırılarak bilince sunulmaları fakat zihnin kontrol mekanizmasını da devreden çıkarmaları gözlenebilir. Öfkeli halde sunumlar hatalı olma olasılıkları yüksektir. Doğru olanlar ise zihindeki sezgilerin,  yani sezgisel bilgilerin bekletilip, tutulması ve fırsat bulunca kontrol edilmesine gerek duyulmadan hızla bilinç yolu ile dışa vurulması veya eyleme geçilmesidir.

Sezgilerimiz hem bilinçaltı ile bilinç arasında hem de bilinç ile bilinç üstü aşamalarda ara bilgilerdir. Bilgilerin arada bulunma halleridir.

Bilinçaltı- Sezgi-Bilinç- Sezgi- Bilinçüstü 

Sezgisel düşünme, sezgiler bilgiler, sezgisel yaşama.

Bilinçli düşünme, bilinçli bilgiler, bilinçli yaşama.

Bilinçaltı ve bilinç üstü ise insanda sık kullanmayacağı bilgilerdir. Hem beden olarak hem de zihin olarak yüksek enerji harcanması ve yöntem ve sistem geliştirilmesi gerekmektedir.

Sezgi için " İçgörü" düşünme, içgörü bilgi veya bilgileri, içgörü yaşantısı, yaşama şeklinde bilinçte belirgin olarak adlandırabilir ve bilinçli olarak değerlendirebiliriz.      

    


Yeni Bir Çağa Geçiş : Küreselleşme Çağı

 İnsanlık tarihi boyunca insanlar aile, grupsal ve topluluk halinde uzun süre birbirlerinden ayrı olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Birbirlerini biliyorlar fakat mesafelerini koruyorlardı. İnsan zihinsel özellikleri ile yaşamlarını kolaylaştırmaları ve öğrendikleri her yeni bilgi ile diğer grupları hakimiyet altına alarak daha büyük grupların oluşturmasına doğru ilerlemişlerdir. İnsanların birlikte olmaları arttıkça doğa içinde güçlerinin arttığı tecrübesine sahip oldular. Toplu halde avlanıyorlar ve toplayıcılık yapıyorlardı. Böylelikle hem tehlikeli hayvanlara ve diğer düşman insanlara karşı güvenliklerin sağlıyorlardı. Zaman bu topluluk halindeki insanların çoğalması ve yayılma zorunlulukları nedeniyle diğer topluluk halindeki insanlarla karşılaşmaya zorlamaktaydı. Ve bu karşılaşmalar anlaşmalar ile bitmesi zordu. Savaş ile kazanan kaybedeni kendi topluluğuna katıyordu. Yenilenlerden itiraz eden ve saldırgan olanlar kovuluyor yada öldürülüyordu. Buradaki amaç birleşmeydi. Köle, efendi temeli değildi. Temel olan birleşme zorunluluğu idi. Bu birleşmenin en sert hali hakimin edilgeni öldürmesi ya da kovması idi. Topluluktan kovulmuş insan ölüme terkedilmiş gibiydi. Başka topluluklara katılma çabasına karşı gelecek tavır ve tutum, kovulduğu toplumun kendisine yaklaşımından farklı sayılmazdı. En tehlikesiz yaklaşım ise topluluğun varlığına görevle katılması idi. Hizmet, av, ritüel ve özel yetenekler arasından bir tanesi olacaktı.

İnsanlık tarihi insan toplulukların nasıl günümüzdeki ulusal devlet olgusuna doğru ilerlediğini göstermektedir. 

Günümüzde ise tüm insanlar yeryüzünde her yere gidebilmekte ve her gelişen olayı bilmekteler. Halklar yaşamak ve deneyimlemek istemektedirler. İyi yaşamak ve deneyimlemek için refahlarını arttırmak istemektedirler. 

İlk insanlar hücre halinde tekilken aile olgusu ile dokuya dönüştüler. Sonra ulusal ülke aşamasına gelerek organları oluşturdular. 

Şimdi küreselleşerek bedenlenmeye doğru ilerlemektedirler. 

Zihin ve bedeni birleşim bir insan modeline ilerleme halinde olan bir insanlık tarihi ile karşıya olduğumuz fark ediyoruz. 

Bu aşama doğadaki yerimizi belirlemektedir.

İnsan doğada üç ana unsurdan biri olarak göze çarpmaktadır. Öncelikler hücre temelinden mikrobiyolojik canlılar, sonra bitkiler ve insan. 

Bu aşamada yani küreselleşmede neler olacaktır. Bunu zamanla göreceğiz. 

Felsefe de biz hazırız bu yeni çağa. 

Doğa aynası teorim bu aşama içindir. 

Daha fazla bilgi almak isteyen felsefe sever dostlar bu blogdaki tüm yazılarımı okuyabilirler. Youtube sitemde de canlı yayınlar yapmaktayım.    

19 Mart 2024 Salı

Rekabetin özgürlüğe baskınlığı : Savaş Olgusu

 

İnsanlıktaki savaş ne anlamlara gelmektedir.

Rekabetin özgürlüğe baskın gelmesi ve onu baskı altına alması vardır. Özgürlüğe ara verme onu baskılamaya ve akışını durdurmaya yönelik bir eylem halidir.

Savaş yapay seleksiyondur.

İnsanlık gelişim tarihinde sıfırlama, kültür sıfırlaması, durgunlaştırılması, boşluk oluşturulması olarak göze çarpmaktadır.

Toplumların birbiri ile savaşması demek olan bu durum hakimiyet ve sahip olma ile uygulanmakta olan düzenlerin değiştirilmesi amacıyla veya önceden gelen konumların kaybedilmesi endişesini taşıyarak saldırıya geçilme halidir.

İnsanlık tarihinde savaşlar her zaman özgürlüklerin kısıtlanmasına ve onun hızla ilerlememesine ya da hızla ilerleyen özgürlüklerin tehlikeli hale gelme risklerinde ortaya çıkmaktadır.

Tarihin gelişiminde hızla ilerlenirken birden hendeklerin, çukur alanların gelmesine benzer bir yeryüzü şekillerinin varlığı gibi insanlık kültürünün ilerlemesinde tümsekler ve çukurlar ile karşılaşılmaktadır.

İnsanın nüfusunu dengeleyecek kendisinden başka canlı ortaya çıkmaması insanın kendi kendisini dengelemeye zorlama halini ortaya çıkarmaktadır. 

Hastalıklar, kazalar, afetler, belalar ile insanlık kendi içinde doğal akışında seleksiyona uğrar iken bu oranların nüfus artışı karşısında az olması çevre insanların merkeze hücumu ve pay istemeye başlaması halinde merkezden çevreye karşı savaşla cevap verilmesi de söz konusudur savaş olgusunda.

Merkezin çevre kaynaklarını kullanmaya devam etmek amacı ve bu sürecin kesintiye uğramama telaşı da savaşı beraberinde taşımaktadır. 

Küresel mali hesaplarda gezen, göçebe paranın, sermayenin, yerleşik merkezlerden tarafından kontrol edilme ve dağılma tehlikesinden uzak olma çabası vardır. Sermayenin vatanı yoktur, ülke yöneticilerin ise vardır. Sermaye yöneticileri küresel olarak kontrol altına alınmamak ve özgürce davranmak, görünmemek, hesap verebilir olmamak peşindedirler. Ülke yönetimlerin haksız baskısı ve yaptırımlarına takılmak istememektedirler. Kar miktarlarından büyük miktarda vergi oranlarını vermek istememektedirler.  

Küresel mali krizlerin savaşları tetiklediği ve ateşlediği alanlara geldik. Mali krizlerin savaşlar ile aşılacağı fikri bir çok ülke yöneticisinin zihninde artmaya başlamaktadır. 

Ülke yöneticileri sermaye yöneticileri ile gizli bir savaş yürütmektedir. 

Ülke yöneticileri kendi merkezlerinden küresel dolaşıma geçmekte ve bunu yaparken görülmektedirler. 

Sermaye yöneticileri birer hayalet gibi dolaşmakta ülke yöneticilerini takip ederek ve onların hareketini daraltacak, yavaşlatacak engelleyecek planlar yapmaktadırlar. 

Ülke yöneticileri ile sermaye yöneticileri arasındaki savaş öyle bir hale gelir ki artık ikisi arasındaki savaş toplumların savaşı olma riskine dönüşebilir. Görünmeyen savaştan ya da vekalet savaşından görünen toplumların savaşına doğru ilerleme riski vardır. 

Vekalet savaşlarında paralı orduları sermaye yöneticileri yönetmekte ve ülke yöneticilerin silahlarını kendilerine çevrilmesine çalışmaktadırlar. 

Ülke yöneticileri ise gizli kurum ve güçlerini belli ve belirsiz olarak sermaye yöneticilerine yönlendirmekte ve onları kontrol altına almaya çalışmaktadır. 

2001 dünya ticaret merkezinin yıkılması dünya ticaret merkezine itirazı taşıyordu. Bu mesajı alan ülke yöneticileri tüm dünyada sermaye yöneticilerinin araştırılmasına başladılar.

Hala bu süreç devam etmektedir. Günümüzdeki Balkan ve Gazze savaşları ülke yöneticileri ile sermaye yöneticilerin uzun süre önce başlamış olan vekalet ve gizli savaşların halktan saklanamaz hale gelmesi halidir. 

Hepimizin endişesi ise bu ülke ve sermaye savaşlarının halkların yararına olacak şekilde sonlandırılmasıdır. Bu da yeni ekonomi ve ülke yönetim tarzları ile olabilecektir. Bu yeni ekonomi ve ülke yönetim tarz şekilleri önceki tarih örneklerden olmamalıdır. 

Yepyeni ülke ve ekonomi yönetim tarzları oluşturmak zorundayız. 

Ekonominin döngüsel, ülke ve özel ekonomi yönetimlerinin de yetki ve görev sınırlarını belirleyen ve sadece o yönetim işlerine odaklanmalarını sağlayan yeni yönetim modelleri oluşturmalıyız. Çünkü kurumların istikrarını olumsuz yöne çeken ve amacından saptıran unsur kişisel yargı ve kararlardır. Bir çok kurum amacı ve süreci bitmesine rağmen kişiler tarafından hala değişmesi gereken kurumların devam etmesinde zaaf içinde bulundukları saptanmaktadır.   

Bu yeni yöntemler üçüncü dünya savaşından sonra mı yoksa onun çıkmasını engellemeye yönelik olarak mı ortaya çıkacaktır bunu bilmek, tahmin etmek zordur. Savaştan önce olması toplumların tarihteki olduğu gibi büyük acılar çekmemesini sağlayabilir.

 

16 Mart 2024 Cumartesi

Bilincin İnsandaki Tanımı

 Kaostaki bilginin kozmoza getirilme çalışması bilinci oluşturmaktadır.

Youtube deki kanalımda bilinç dahil bir çok konuya değinmekteyim. 

On sekiz yaş üstü tüm okuyucularım davetlidir. 



https://www.youtube.com/live/o3dFixvS-NY?si=dMbx3AKbq_7a4VNH

4 Mart 2024 Pazartesi

Doğa Aynası Teorisi - 4

 Doğa Aynası Teorinin etkileri ile ulaştığım yeni bilgiler birbirine eklenmeleriyle bilgi demetleri şekline dönüşmeye başladı. 

Kuşların Evriminden Balıkların Karaya Çıkış Tezine

Kuşlarının evrimin araştırır iken canlıların sulardan karaya geçiş tezine rastladım. Yanlış tezleri birbirine bağlamak hem zordur hem de mantığa uymaları zordur. Fakat doğru bilgiler birbirine bağlandığında ilerlemeyi ve yeni bilgilerin ortaya çıkışına tanık olabiliriz. 

Kuşların ilk ve önemli besinlerini böceklerin oluşturduğu tezinden ilerleyelim. 

Canlılığın sırasıyla hücre, mikrobiyolojik canlılar ve bitkiler sıralamasında ortama bitkilere bağımlı olarak böceklerin geldiğini görüyoruz. Yeryüzünün büyük miktarda bitki ile dolması mikrobiyolojik canlılardan belli kesimin böcek olarak bu ortama dönüştüklerini söyleyebiliriz. Böceklerin ortama gelişleriyle çoğalmaları ve büyük bir oranda yeryüzünü kaplamaları söz konusu olmuştur. Bu döneme " Böcek patlaması " denilecek bu dönemde böcek ölümlerinin çok olduğu yeryüzünde bir katman oluşturduğu tezimizi bilimsel araştırmalar doğrulayabilecek veya yanlışlayabilecektir.

Böcek popülasyonu o kadar büyümüş, artmış ve genişlemiştir ki göllere, denizlere ve akarsulara kadar ulaşmış, yüzeylerini kaplayamaya başlamışlardır. Bu yoğun böcek ortamında balıklar böcek yemeye başlamışlar ve bu besin zincirine katılan balık türü sayısı da artmış ve çeşitlenmiştir. Önce suların üzerindeki beslenmeleri kıyıya doğru gelişme göstermiş sonra hem kara hem de su arasında bir amfibi türü ortaya çıkmış böceklere bağlı beslenme bu yeni türü karaya taşımıştır. Karada böceklerle beslenen türler farklı cinslere evrilmek zorunda kalmıştır. Sürüngenler, yürüyen dört ayaklıllar (kertenkele) kurbağalar ve kuşlar şekline dönüşmüşlerdir. 

Kuşlara dönüşecek yeni türler önce  yere yakın uçan, sıçrayan ve kaçan böceklere sonra bitki ve ağaçların üstlerine doğru ilerleyerek yüksekteki böceklere beslenmeye doğru evrilmişler ve sonunda uçma özelliklerini kazanmışlardır. Sonraki yaşamlarından böcek azalması karşısında meyve, bakliyat gibi bitki özelliklerinden beslenerek varlıklarını korumayı sürdürmüşlerdir. Ete yönelen son versiyonlar olan etçil kuşlar son şekillenme aşamasında bulunmaktadırlar.

Görüldüğü gibi hem kuşların evriminde hem de diğer türlerin sulardan karaya çıkışlarında böceklerin etkisini görmekte ve evrimin kayıp parçasını tamamlamaktayız. Artık bu tezlere bilimin yaklaşımını beklemekten daha öteye gidemeyiz. 

Felsefe yola devam etmelidir. Doğa Aynası Teorisi bizlere daha bir çok yeni bilgi için tez ve varsayımlar vereceği öngörüsündeyim.

1 Mart 2024 Cuma

Doğa Aynası Teorisi - 3

 Doğa aynasından insana bakmaya devam ediyoruz. 

İnsanın ilk zamanlarında iki türlü yaşantısı bulunmakta idi. Ağaçlar üstünde ve yerde şeklinde yaşamını sürdürmekte idi. Ağaçlarda meyvelerin olgunlaşma dönemlerinde dolaşıyor ve meyveleri elleri ile koparmak ile besini ile ağzı arasında elini kullanarak önceki canlıların ağız besin birleşikliğinden uzaklaşmaya başlamıştır. Etçiller de avlarını yakalamak ve parçalamak için pençelerini kullanmaları ile insanın meyveyi elle alıp yemesi aynı şey değildi. Etçillerin pençeleri ağızlarının bir uzantısı özeliği taşımakta ve kendine özgü tırnak şekli ile bedenin ve ağzın bir uzantısı durumundaydı. İnsan ise meyveyi el ve kol gücü ile koparması elin değişimin sadece kuvvetli bir avuçlama ve çekme üzerine sağlamıştı. Bu özellik elinin etçilin hareket etmesine yardım amacında olan ön ayaklarının ikinci bir özellik taşımasına doğru ilerlemesiyle aynı durum değildi. Pençe hem yürümek hem de avlanmak için iki yöne ayrılmış ve etçile avını kovalar iken avını durdurma olanağı ile sınırlı kalmıştı. İnsan ise avucunu tutma ve çekme yönünde geliştirmiş ve dallarda oturma alışkanlığı onun dik durma davranışının ilk adımları olmuştur.

İnsan ağaç üstlerindeki yaşamı ve yerdeki yaşamı şeklinde iki yaşam biçimin geliştirmiştir. Kendisini avlamakta olan etçillere karşı ağaçlar korunaklı halde olurken etçillerin ağaçlara hızla çıkıp kolay inememeleri onlarında ağaçlara tek yönlü bir hızla çıkıp inmekte zorlanmalarının ağaçtaki insan veya başka avlarını avlandıklarına işaret etmektedir.

İnsan hem hem ağaçta hem de yerdeki yaşantısı sırasında farklı özellikler kazanmıştır. Ağaçta iken görme ve ses özelliklerini geliştirirken ağaçtan inince koku özelliğini geliştirmiştir. Yerdeki yırtıcılar koku merkezli  yaşarken görme özelliği sonraki önemli özellik olarak oluşmaktadır. İnsan ise ağaçta iken hem görme ve duyma özelliği ile ağaçtan aşağı inince koku özelliğini de geliştirmiş olup bir çok duyu yetilerini geliştirmesiyle çevresindeki yırtıcı ve başka hayvanlara karşı bir üstünlüğü oluşmaya başlamıştı.

23 Şubat 2024 Cuma

Doğa Aynası Teorisi - 2

 Doğa aynası teorimiz üç ana özden ve canlı türünden oluşmaktadır. 

1. Bitki

2. Mikrobiyolojik canlı

3. İnsan

Canlı türlerin kendine özgü özelliklerine ait tanımları

Bitki : Bedenlenmiş hareketsiz canlı

Mikrobiyolojik canlı : Bedenlenmemiş hareketli canlı

İnsan : Bedenlenmiş hareketli canlı

Bitki ve mikrobiyolojik canlı dışındaki insanın evrim sürecinde  zorunlu ilişkili, etkileşimli ve bağlantı olduğu diğer bedenlenmiş hareketli canlıları insan öncesi olarak veya insanı onların temsilcisi, bu tür canlıların son aşaması olarak ele alıyoruz doğa aynası teorimize göre. 

Mikrobiyolojik canlının büyüme, gelişme ve dönüşme potansiyelini taşıdığı savında bedenlenme aşamasına gelebilme yetisi taşıdığı ileri sürülmektedir bu teoride.

Bitki ve mikro-canlıdan oluşan ilk canlı yaşam sisteminde atmosferden karbondioksit alınıp oksijen verilmekte idi. Güneş ışınların başlattığı gündüz sürecinde bu devam ediyordu. Güneşin yokluğu olan gece ve karanlık aralıklarda ise bu canlı sisteminde oksijen alıp karbondioksit verilmekte idi. Böylelikle güneş varlığı ile yokluğu arasında canlı sisteminin evrimsel süreci işlemiştir. 

Gündüz süresi gece süresine göre uzun olması nedeniyle atmosferde oksijen artması ve karbondioksit azalmasının süreci başlamış bunun etkileri ile canlı sisteminde karbondioksit yetersizliğine bağlı olarak belli oranlarda bitki ve mikro canlıda ölümler gerçekleşmiştir. Ölen bitki ve mikro-canlı kuru ve katı halde iken atmosferde oluşan fazla oksijen fazlalığı nedeniyle kozmolojik etkilerle yanarak orman ve canlı yangınları ile atmosfere yapılarında bulunan karbon bazlı atomların karbondioksit olarak salınımını gerçekleştirmişler ve atmosferdeki oksijen ve karbondioksit dengesinin sürmesine etki etmişlerdir. Fakat bu süreç dengenin sürekli olmasına yetmemiş ve ölme olasılığındaki mikro-canlı içindeki bir grup sürekli oksijen alıp karbondioksit verme alışkanlığını geliştirerek hayatta kalma süresin uzatmıştır. Bu süre içinde bu grup çoğalmış ve yayılmıştır. Bedenlenme oranında da gelişme yaşamış ve kendi canlı sistemine doğru dönüşmüştür. Böylelikle oksijen alıp karbondioksit veren canlı ile karbondioksit alan oksijen veren canlı grupları arasında bir denge oluşabilmiştir. 

Çağımızda atmosferdeki bu denge insan kültürü tarafından değişime zorlanmaktadır. Oksijen ve karbondioksit dengesindeki atmosfere diğer gazlarda eklenerek atmosfer kimyasını farklılaştırmaktadır. Sonuçlarının neler olacağını günümüzde bilim araştırmaktadır. 



21 Şubat 2024 Çarşamba

Doğa Aynası Teorisi

 Doğa aynası teorim yeni çıktı. Onun üzerine felsefi çalışmalar yapmaktayım. İnsan kavramını tanımlama sürecinde oluşan doğa aynası teorisi en azından giriş açısından bana yeni bilgi ve fikirler vermesi bakımından kendisini kanıtlamış oldu. Ben de bu teoride ilerlemeyi planlıyorum.

Yeni bilgi ve fikirleri bu Blog sayfamda ve Youtube deki kanalımda yayınlayacağım. Hayırlı uğurlu olsun.

Adım adım, yavaş olarak ilerleyeceğim bu doğa aynası teorisi çalışmamda. 

Bu teorimde ilerler iken dikkat etmem gereken önemli unsurları araştırmaktayım. Bu teorinin felsefe tarihi ve insanlık tarihi içindeki bir örneğini araştırmak ve hemen bulmak kolaylığına kaçmamaya, özellikle önceki eserlerdeki tanınmış ve kabul edilmiş sav ve sunumlara başvurma kolaylığına girmeyeceğime karar verdim. Zekamızın çalışma prensibi olarak fikirlerin tamamlanmasını hızlandırma baskısının veya tümden vazgeçme bezginlik etkilerine kapılmamaya karar verdim. 

Freud'un bilinçaltını açıklar iken bir mitolojik örneğe başvurma kolaylığı teoride ilerler iken zekanın kişiye konuyu sonuçlandırma baskısının bir örneği olarak önümüzde durmaktadır. 

Serbest piyasa ekonomisi ve liberalizmin bir misyonu olan bireyi öne çıkarma planlarındaki insanlık tarihini kral, imparator, manevi elçiler şeklinde belirleyerek onların merkezindeki bir insanlık tarihi merkezinde eğitime yansıtma sınırlığını da bir teori oluşturma ve geliştirme sırasında düşünürün veya felsefecinin yakalanabileceği düşünce tuzaklarına dikkat etmesinin gerekli olduğu fikrine ulaşmaktayız. 

Doğa aynasından yansıyan insanın bilinçaltı ise hareketli bedenlenmiş canlı olarak bir insanın bilinçaltını açıklamamız kendisinden önceki ve şu andaki tüm hareketli ve bedenlenmiş canlıların temsilinde onların tüm özelliklerin hem genetik olarak negatiflerini hem de bedenen duyumsama yetisi olarak hem de canlı hafızası olarak taşımasını göstermektedir. Bu savımızı bir insan teknolojisi ile şu anda ve geçmişte yaşamış tüm hareketli ve bedenlenmiş canlıların temsilidir ve onların tüm olağanüstü özelliklerini de teknolojisi ile yapabilme becerisinde olduğu savından gelmektedir. Bu ilke çerçevesinde insanın bilinçaltına dair yeni bir sav ortaya konabilmektedir. 

İnsandaki bilinç ise yaşanan çağ ve zamanı ile ilgilidir. Bireyde zeka ve aklın üstündeki yaşayan ve işleyen bilinç, toplunda ise şimdiki ve geniş zamandaki devinen büyük bir bilinç aşamasıdır. Bilinç bireyde kendi ve çevresiyle sınırlı iken toplumlar ve insanlar olarak tüm yeryüzündeki yaşayan ve var olan bilinç haline dönüşmektedir. 

Bilinç üstü ise bir insanın ve toplumun genetiğinde taşıdığı önceki tüm hareketli bedenlenmiş canlıların mirasının genetiğinde negatiflerini taşıması ve o sahip olduğu ve temsil ettiği önceki hareketli bedenlenmiş canlıların, türlerin tüm potansiyelini şu an ve gelecekte ortaya çıkarma ve gerçekleştirme potansiyeli olarak görülebilir. Toplumların şimdiki ve geleceğe yansıtma olasılıklarında barındırdığı gerçekleştirme olanağını taşıyan bir gelecek olgusudur bilinç üstü.

Bir düşünür veya felsefecini bir teorisini geliştirme aşamalarında düşünce tuzaklarına yakalanmaması için nelere dikkat etmesi gerektiği konusunda fikirlerimiz gelişmektedir. Bu yönde düşünce şeklini ilerletmek düşünce tarihinde örneklerin az olduğu göz önüne alınırsa bendeniz düşünme şeklinin önemli bir tarz ve şekilde sürdüğü fikrine varabiliriz. Düşünür olarak ortaya çıkardığım fikirlerin nasıl olduğunu ve o fikirler üzerinde nasıl ilerlememin gerektiğini diyalektik düşünce biçiminden, yani eytişimsel düşünme biçiminden almakta olup bilimsel metotların izinden sürmekteyim ve o ilerleyişten ayrılmama ısrarında olmaktayım. Ancak bu güvenilir ilkeler yolu ile doğru ve gerçek bilgilerin ilerlemesi olanaklı görünmektedir.

Doğa Aynası Teorimin açılımı

Doğada üç tür göze çarpmaktadır varlıkları ile insan, bitki ve mikrobiyolojik canlılar. İnsan bu doğa aynasında kendisine iki türü ve doğa ilkelerini dikkate alarak bakabilir. Bu iki tür ve kendisinin varlık ve varlığını sürdürme temelinde farkları ve benzer yanlarını araştırarak kendisini tanımlama sürecini ilerletebilir. Kendisinden önceki türler ancak insan tanımının doğru tanımlamasına destek olabilmektedirler ve bu durum bir sağlama niteliği taşıyabilir. 

16 Şubat 2024 Cuma

Dut Fidanı ile Ot'un Gerçek Hikayesi

 "Bu gerçek hikaye bitkilerin zekası olduğuna dair ipucu vermektedir ve yapılacak yeni bir çok bilimsel deney ile kanıtlanması olasıdır." 

Bahçede gezerken bir dut fidanı gözüme ilişti, bonsai sanatına ilgi duymam nedeniyle bu küçük dut fidanını almış ve saksıya yeni yuvasına yerleştirmiştim. Dut fidanın üç yaprak vardı ve bu yapraklar gün geçtikçe sararmaya başladığında üzülmüştüm. Dut fidanın pes ettiğini düşünürken bir kaç gün sonra yeni bir yaprak filizlenmesi onun yeni ortamına alıştığını ve büyümeye devam edeceği mesajını verdiğini anladım veya ben öyle yorumladım. Ama gerçek onun yaşamaya devam edeceği idi. Yapraklarını feda etmesi ve yeni yaprak çıkarması biz insan düşüncesinde bir çok anlamlara da gelebilmekte idi. Bir sanatçı ve edebiyatçı bu anlamları çoğaltabilirdi. 

İki hafta sonra dut fidanın yanında bir ot yeşerdi. Dut fidanına bir arkadaş geldi dedim içimden. Her geçen gün hızla büyüyor ve dut fidanın boyuna yetişmeye başladı. Aralarında rekabet edecekleri gerçeği karşısında dikkatle izliyordum. Neler olacaktı. Bir maç, bir dizi izler gibiydim. Merakla, az sonra, arkası yarın, sonraki bölüm gibi takip ediyordum. 

Sonraki haftalarda birden beklediğim rekabet şekilleri görülmeye başlamıştı. Bizim ot büyümüş dut fidanın tek yaprağını kapatmıştı beş yaprağının birisi ile. Çok net ve bariz bir biçimde bu görülüyordu. Dut fidanı bu anın geleceğini bildiği için ufak bir yaprak daha filizlemişti, fakat o da çok ufaktı ve ot onun kapatma planları yapıyor görünüyordu. 

Ne yapabilirim diye düşünmeye başladım. Bu rekabetin kötü devamını seyredemezdim fakat dut fidanın yanında çıkmış tek otu da sökmek istemiyordum. Otun pencereye yönelmiş ve dut yaprağını kaplamış olan yaprağı dahil diğer dört yaprağını ters tarafa yönettim. İki bitki arasındaki kavgayı ayırmış gibi davranmıştım. Ota böyle yapmamasını, dut fidanının yapraklarını rahat bırakmasını yaptığım yeni eylemle göstermiştim. Sonunun nasıl olacağını tahmin etmemiştim. Sadece dutu korumak amacıyla böyle bir eyleme girmiştim. Otun nasıl tepki vereceğini düşündüğümden değil. Başka bir insanın bu durumda otu koparacağını ve çöpe atacağını da biliyordum. Otlar artık evrimsel olarak tarlada iken çok büyümeden koparıldıklarını bilebiliyor olabilirler miydi ? Bunu da düşünmemiştim. Fakat sonraki olaylar benim bu soruyu düşünmeme ve ortaya atmama neden olmuştu. 

Otu dut yaprağından ayırarak güneşin geldiği pencereden tam ters yönde yerleştirmemin ardından bir hafta içinde ne göreyim. Ot bana olağan üstü bir mesaj gönderdi yaptığı eylem ile. Bu hareketi onun zekaya sahip olduğunun işareti idi. Şöyle oldu.

Ot güneşe ve pencereye yönelirken her yöne bakmakta olan yapraklarından üç tanesini tekrar güneşin geliş ve pencere yönüne çevirdi. Bir yaprağını geride bırakmıştı. Ufak bir de yaprağı yukarı doğru bakıyordu. Güneşin geldiği ve pencere yönüne ilerleyen üç yaprağının hiç birisi duta ve yaprağına değmiyordu. 

Ot zekası ile ona uyguladığım, onun hareketini engellememin amacı ve nedeni anlamış benim ve dut fidanın kabul edebileceği bir tarzda eyleme geçmiş, göstermişti. Bu hareketi ile benim olaylara bakışımı eylemim sonucunda anlamış ve hemen bu doğrultuda eyleme geçmişti. Çok şaşırdım. Bu olayı görünce hayretler içinde kaldım. Bir ot beni algılıyor ve benim tutumuma değer veriyor. Onu uyarmamı dikkate alması gerektiğini yoksa tarlalardaki yabani otların temizlenmesi gibi kendisine de aynı eylemin yapılmasından korkarak benim ve dutun kabul edebileceği en uygun eylemi seçiyordu. 

Dut fidanı ve Ot


Otun bu hareketine çok sevinmiş ve etkilenmiştim. Ona bu hareketine karşılık bir cevap vermem gerekiyordu. Ve onun bu hareketine karşılık başka bir küçük saksıda ona yer ayırdım. Yeni yerini sevip sevmeyeceğini ve neler yapacağını merakla izlemeye başladım. 


 


   

İnsanı ve İnsan kavramını yeniden tanımaya çalışmak ve tanımlamak.

 Önceki ve alışagelmiş insan tanımlarımda hareketli ve bedenlenmiş canlılar üzerinden yani hayvanlar üzerinden insan tanımlaması yapılmıştı. 

Günümüzde artık hareketli ve bedenlenmesini tamamlanmış canlı türü olarak sadece insan ve bitki türleri ile bedenlenmesini tamamlamamış fakat hareketli canlılar olarak mikrobiyoloji canlı türü de bulunmaktadır. 

Bu üç canlı türü içindeki insanın tanımını doğa aynası yani bu üç tür üzerinden tanımlamamız önceki tanımlamalardan yeni bir tanımlamaya doğru ilerlememizi sağlayabilir. 

İnsan Nedir ?

İnsan bedenlenmesini tamamlamış hareketli canlıdır. 

Bu tanıma göre mikrobiyolojik canlılara hareketlidir fakat bedenlenmelerini henüz tamamlamamış durumdadırlar. Mikrobiyolojik canlılar hücre sonrası aşamada doğanın bedenlenmiş canlı üretme temelinde bulunmaktadır. Milyonlarca mikrobiyoloji canlının uygun şartlar ve olanaklar edindiği taktirde bedensel olarak gelişecek ve evrimsel bir büyüme çizgisine gireceklerdir. Fakat bu süre evrimsel olarak çok uzun olduğu için bu türün gelişmesini insan ve bitki engellemektedir günümüzde, böyle yapmak da zorundayız. Bitki ve insan olarak onların bedenlenmesi demek bitki ve insan varlığının bir tehditle ve rakiple karşılaşması anlamına gelmektir. 

Bitkiler ise bedenlenmesini tamamlamış ancak insan gibi hareketli değillerdir. Bitkiler kozmolojiye tutunmaktadırlar ve kozmolojiden besinlerini almaktadırlar. Bu durumda sanki bitkiler uzaylı gibi görünmektedirler. Canlı ama insan ve mikrobiyolojik canlılara benzemeyen yeni bir özellik kazanmışlar besinlerini canlıdan kozmolojik unsurlara yöneltmişlerdir. 

İnsan mikrobiyolojik canlı gibi hareketli fakat bedenlenmiş, bitki gibi bedenlenmiş fakat hareketli olması yönünden ondan ayrılan bir yetisi bulunmaktadır.

Bedenlenmesini tamamlamış hareketli tüm canlılar insanın altında, onun kontrolünde ve egemenliği altında kalmaktadır. O nedenle insan dışındaki yeryüzündeki bedenlenmiş hareketli canlıları insandan ayrı olarak değerlendiremiyoruz.

İnsanın tanımlamaya onu araştırmaya devam edeceğiz. 

12 Şubat 2024 Pazartesi

Felsefenin Yeni Yol Haritaları " 2. Felsefenin İnsanın zihin-beden dengesini korumasında kendine düşen görevleri üstlenmesi "

 

Gündem ve iletkenlik hakkında kısa konuşmalarım

İlkeler : İnsanın bilgi seviyesinin ilerlemesine rağmen kendine ait bilgileri geri planda bırakması, insan ve yaşamı için çelişiktir. Bu çelişki giderilmelidir. Çağımız bilim ve teknolojinin bilgisi ve araştırmalarının günlük yaşamın çok üstünde olması ile insanın yaşam ve bilgisi arasındaki bağlantının kopmak üzere olduğunu göstermektedir. Dolayısı ile uzay çalışmaları yapılır iken günlük yaşama dalmış insanın uzaya açılma fikri ve eylemine düşünsel ve fikirsel olarak hazırlanması, bu yeni olgulara dikkati çekilmesi gerekmektedir. Bilim ve matematiğin insan zihnine yakınlığının kaybolması, bir insandaki zihin beden birliğinin bozulması örneğine uyması nedeniyle, doğanın çoğalmış türlerin antitezi çıkmaz ise o tür kendi antitezini kendinde yaratır ilkesine dayanarak, çağımızdaki bilginin ve zihnin bedenden uzaklaşması ile gelecek riskleri oluşturma olasılığı artmaktadır. Uzay yarışındaki rekabetin küresel bir savaşa değil, küresel barışa hizmet yoluna girmesine felsefi olarak çalışmak ve bu konularda düşünce ve fikir geliştirmek gerekmektedir. Böylelikle felsefenin geri kalmış veya bırakılmış halinden yukarıda değinilmiş olan oluşabilecek insanlık büyük krizlerini engellenme çalışmaları ile gelişmesi sağlanabilecektir.

Geçen yüzyılda bilim ve matematik felsefeyi bırakarak ilerlemiş ve şu an tıkandığı kuantum fiziği ve uzay çalışmalarında patinaj yapmaktadır. İnsan gelişimin dört unsurundan sadece iki tekerleği ile ilerleyen bilim ve matematik dört tekerleği ile yürümesi gereken bir yolun başına gelmiş kara kara düşünmektedir. Bilim ve matematik kozmolojinin ipi ile yol almış ve ipin ucu onları çözemeyecekleri bir aşamaya getirmiştir. Canlılık ipini bırakmış olmanın sonuçlarını yaşamaktadırlar. Uzay boşluğunda, ayda ve marsta yalnız başlarına kalakalmış ve nasıl yapacağız diye saçlarını başlarını kaşıyarak düşünmektedirler. Çözüm bulamazlar ise ve bu süreç uzarsa "Çözümsüzlük insanı veya canlıyı ilkele (şiddete) dönmeye, yönelmeye zorlar" deyişindeki gibi rekabet edenler arasında kavga riski oluşur. Bu durum aslında bir insandaki zihin ve beden birlikteliğin bozulma riskine benzer. Düşüncesi uzayda bedeni dünyada olan insan arada kalmanın büyük gerginliğine daha fazla dayanamayıp zihin ve beden birlikteliğini sağlamak için tüm yaptıklarını sıfırlama ve öze dönüş gibi yanlış bir eyleme dönebilir. İnsan arada bir canlıdır, tümel ile tikelin arasında gerginliktedir. Bu fikir Akademisyen Betül Çötüksöken'e aittir ve doğrudur. İnsanın çağımızda en büyük gerginliği uzaydaki düşüncesi ile dünyadaki bedeni arasında olacağı görülmektedir. Felsefenin bu açığı fark ederek insanın bu zihin beden uzaklaşmasının birleştirilmesine yardım etmesi gerekmektedir. 

Felsefenin ikinci yol haritası uzay çağına giriş için insanın hazırlanmasına ve bu sürece zihinsel olarak katılmasına yardım etmektir. Bunu sağlamanın en önemli adımları insanı tanımlamak ve insanın kendisini bilmesine yardım etmek için felsefi olarak çalışmaktır. İnsan tanımlandığında kendini bilecek ve kendisinden kopmuş olan uzaya açılma hedefleriyle birleşecek bir zihin ve beden bütünlüğüne doğru ilerleyecektir. Ekonomi temsilcileri ile ülke yönetim temsilcileri arasındaki uzaya çıkan rekabetin küresel yeni krize evrilmesini engelleme çalışmalarına katılacak ve etkili olabileceklerdir. Toplumlardaki sağduyuya sahip uzmanların ve aydınların bu konuda yapacakları çok işler bulunmaktadır. 

Sonuç:

Bireyler, gruplar ve kitlelerdeki bilginin zihinden uzaklaşması ve yaşama dalınması ilgisizliğinde gerçekleşmekte olan ve devam eden üst rekabete olumlu etkilerde bulunma olasılığı zayıflamakta ve tarihin kısır döngüsüne boyun eğilmesine doğru ilerleme riskleri artmaya devam etmektedir. 

Bu aşamada felsefe, sanat ve edebiyata büyük bir görev düşmektedir. En kısa süreden bilim ve matematik ile olan açığın kapatılması ve iki tekerlekle ilerler iken dört tekerlekli yola gelen ve duran bilim ve matematiğin yardımına giderken insan ve kavramını da oraya götürmesi gerekmektedir. 

İşimiz zor, zaman ise gittikçe krize doğru azalmaktadır, geri sayımdadır. Felsefe, sanat ve edebiyat yardım ekibi ambulans ile acil olarak ilerlemelidir. Uzayda ve kuantumda takılmış bilim ve matematik başta olmak üzere onları yöneten ekonomi ve ülke yönetimleri de tıkanmış ne yapacaklarını bilmemekte ve kendilerini seçecek halka kulak kabartmakta ve gözlerini dikmekte, sinyal beklemektedirler. Kamuoyunun tercihlerini araştırmaktadırlar. Kamuoyunun tercihini savaştan yana değil barıştan yana kullanması en doğru seçim olacaktır. Morali bozuk, düşüncesi uzayda bedeni dünyada olan toplum temel ihtiyaçlarını karşılama zorluğunun neden oluştuğu üzerine yoğunlaşmakta ve çözümsüzlük algısı içinde oluşabilecek tarihsel kısır döngülere razı olma riskine ilerlemektedir. Tarihi sıfırlama riskine boyun eğme yoluna onay verme olasılığı artmaktadır. 

Felsefe insanın yeni fikir ve sistem üretme yolu sürece katılması, sanat ve edebiyatın bu süreci tüm hızıyla kendince konu edinmesi ve bu konuyu gündeme taşıması, işlemesi gerekmektedir.

Çözüm olasılıkları :

Yolumuz hem zor hem kısadır. Rotamız bilim ve matemetiğin ilerler iken geride bıraktığı bilgilerin izini takip etmektir. O bilgi yollarından ilerleyemedikleri ve durdukları yol ayrımına varacak ve onlarla birleşerek insanın yoluna, geleceğine sorunsuz devam etmesini sağlayacaktır. Ekonomi ve yönetimi barıştırma amacıyla önlemler alacaktır. Toplumlar geleceğe dair önlerini görecek, zihin-beden bütünlüğünde hakem olarak bu rekabeti rayına oturtmak için gayret edecektir. Seçimlerini doğru ve yerinde kullanabileceklerdir.


11 Şubat 2024 Pazar

Felsefenin Yeni Yol Haritaları "1. İnsana Doğa Aynasından Bakmak"

                                                                                      İnsan ve doğa kavramları hakkındaki kısa konuşmalarım
                                                       

İlkeler : Biz insan, insanlık olarak kimiz, neyiz ? Bu sorunun cevaplarını felsefe olarak bir ayna oluşturup kendimize bakmamız gerekmektedir. Bu ayna nasıl bir şey olmalı. Bu ayna gerçek ne ise onu düz ve olduğu gibi yansıtmalı, gelen ışığı, görüntüleri eğimli olmadan, gözün yanılmasına neden olmadan görmemizi sağlamalıdır. İnsanın aynası, onu en iyi ve doğru biçimde gösterebilecek olan aynası, doğadır. İnsanın ne olduğunu anlamak, kendi içindeki durumu ve kendi hakkında bildiği bilgiler yanında doğa aynasında kendi dışında fakat bağlantısı olan bu doğa aynasında nasıl göründüğü bilgisi ile tamamlanacaktır.

İnsan Nedir ? 

İnsanı klasik tüm tanımlamalardan farklı olarak doğa aynasından tanımlama ve görmeye çalışacağım bu felsefe yazılarımda. Dolayısı ile insana doğa ve içindeki insanla birlikte olan diğer canlılar yönünden de bakmaya çalışacağım. Düşünür olarak doğadaki canlıları üç öz ve bir ilinek olarak ele almaktayım. Doğa aynasını oluşturmuş bulunuyorum. İnsanı kendisi dışında diğer iki öz ve bir ilinek açısından anlamaya ve anlatmaya çalışacağım. Zor ve uzun bir çalışma olacağa benzemekle beraber insana insan dışında bakmayı denememiz gerekmektedir. İnsanın bu zamana kadar ki kendisinin tanımlaması kendine göre idi. Çağımızda artık bilimin ve felsefenin ışığında ortaya çıkarılmış bilgiler ile doğa aynasından bakmamız gerekmektedir.

İnsan öncelikle bir canlıdır. Doğa içindeki diğer canlılar ile birlikte yaşamaktadır. Doğadaki diğer canlılara bağımlıdır ve bağlantılıdır doğal olarak. Doğanın değişmez bir ilkesi olan " Canlılar birlikte var olabilirler."

İnsanı doğa aynasından bakma çalışmaları bizlere, insanlığa bir çok yeni bilgiler verecek ve kendimizi tanımamıza yardım edecektir.

Bir bebek ayna ile karşılana kadar kendisini annenin bir parçası olarak varsayar, savından insan kendisini doğa aynasına bakana kadar kendisini kendisinin parçası olduğu ve haliyle kendi başına bir bütün ve tek başına bir öz olarak var olduğu varsayımındadır. Doğaya baktığımızda insanın tek öz olmadığını ve diğer iki öz ve bir ilinek ile var olduğunu ve onlarla doğayı paylaştığını görmekteyiz. Tarihsel olarak insanın doğanın biricik ve tek canlısı dönemi  olan insaninizm döneminden doğaya bakışındaki gördüğü diğer canlıların da var olduğunu en az kendisi gibi doğa içinde varlıklarını koruduklarını görmekteyiz. İnsan başlığına kısa bir giriş yaptıktan sonra doğa kavramına doğru ilerleyelim. 

Doğa Nedir ?

Felsefemize göre doğa tüm canlılar ve onların yaşadıkları kozmolojideki yerdir. Dünyamız bu tanımımıza uymaktadır. Dünya kozmolojideki veya evrendeki fiziksel haliyle canlıları kendinde barındırmaktadır. Evrende şu an bilgimizle sadece dünyada doğa bulunmaktadır. Evrende başka yerlerde canlı olmasına dair yüksek olasılıklı tahminler sadece birer tahmin olarak bulunmaktadır. Tahminler, olasılıklar gerçekleşene kadar şu an yaşanan gerçekler vardır ve en kolay kabullenecek bilgi şu anki gerçek bilgidir. Geleceğe dair tüm tahminler veya evrene ait tüm tahminler bugünü anlamamıza engel teşkil etmemesi için onları hak ettikleri yere tahminlere bırakmamız gerekmektedir. Marsta canlı arama planları oraya gitme nedeni açısından gereklidir. Fakat bu bilgi doğru değildir. Uzaya çıkmamız gereklidir. Fakat çıkmamız gerektiği için gereklidir, orada canlı bulma umudu bu gerekçenin ancak içinde yer alan bir tahmindir. 

Doğa içeriğinde iki önemli özelliği barındırır.

1. Canlı

2. Kozmoloji 

Kozmoloji ikiye ayrılır.

1. Elementler

2. Enerjiler

3. Termodinamik yasalar

Canlı olarak üç tür bulunmaktadır. 

1. Mikrobiyoloji Canlılar

2. Bitkiler

3. İnsan 

Bu tabloda insana bakışımız bitki ve mikrobiyoloji canlılar açısından bakacağız. Şimdilik doğa aynamız bitkiler ve mikrobiyolojik canlılar olacak. 

Bu yazı dizisi devam edecek.

4 Şubat 2024 Pazar

Türkiye'nin Yüz Yılı -2


 

İlkeler : Toplumların yaşam süreçlerinde bireylerin psikolojisine benzer fakat miktarca çok ve yoğun olan, uzun zamana dayalı bilinç (günlük şimdiki, yakın ve geniş zaman yaşantısı), bilinçaltı (Geçmişten gelen, gelenek, görenek, adet, ritüel, ailesel, ırksal ve inançlar, milliyetçilikler toplamı), bilinçüstü (Küresel toplumların tümü, insanlık olgusu, tür bilinci) özellikleri bulunmaktadır. 

Türkiye'nin Yüz yılı

Ülkemizin ilk yıllarından başlayan devletimiz ulusal planı seküler, modern, çağdaş bir ülke olmak, ABD, AB, Rusya olmak üzere diğer dünya ülkeleri ile dengeli dış siyasetini yürütmek amacıyla gelişmesini hızlandırmak ve kendi içinde bulunduğu yeni ve eksik durum ile gelişmiş ülkelere karşı geri kalmışlığını kapatmaktı. 

Bu nedenle modern zamanların gerektirdiği gibi din ve imparatorluk olgularını baskı altına alarak bilinç altına atmak zorunda kaldı. 

Günümüze gelene kadar ki süreçlerde dış ülkelerin gizli ve açık baskılarını karşılamaya, onların olumsuz olabilecek planlarını en az zararla atlatmaya çalıştı. Dengeli siyaseti ile ne bir Japonya gibi hızla gelişme hamlesine girebildi, ne de Afrika ve Güney Amerika ülkeleri gibi sürekli bir karmaşa ve karışıklığın içinde kaldı. 

Son yirmi yılına gelene kadar toplumsal bilinci oluşturmaya ve üst bilincini arttırmaya çalıştı. Fakat bu bilinçte ilerleme aşamalarında iken bilinç altı devreye girdi. Çünkü küresel bilinçüstü istikrarsızlaşmaya ve yeni bir değişime doğru ilerledi. Ülkemiz bu bilinçüstüne tepki olarak bilinçaltına başvurdu. O da cumhuriyet öncesi ülkemizin tecrübeli olduğu yönetimsel ve inançları idi. Ülkemiz, küresel olarak bilinçüstünün karışması karşısında eski bilinçaltındaki baskılanan özelliklerini öne çıkarma ihtiyacı içine girdi. Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze baskı ve engelleme ile bilinçaltına atılan özellikleri küresel krizler ve istikrarsızlıklar ile ilk başvurulan bir savunma mekanizması olarak refleksel olarak ortaya çıktını söyleyebiliriz. 

Sonuç : Bireylerin ve toplumların bilinçaltına başvurma ihtiyacı ortamdaki ve küresel krizler nedeniyledir. Ortamdaki sorunlar azaldığında ve küresel istikrarsızlık sonra ermeye başladığında birey ve toplum tekrar bilinç aşamasına dönecek ve bilinçüstü ile bağlantısını ilerletmeye çalışacaktır.    

1 Şubat 2024 Perşembe

Gündemi Felsefi Olarak Yorumlamak - 6

 Gündemdeki Küresel Krizlerin Nedenleri Üzerine

İlkeler : Uluslararası borçlar ve alacaklar üzerine uzun vadeli olarak tarafların haliyle tüm toplumların mağdur edilmeyeceği anlaşmalar yapılmalıdır. Yapılamıyor ise sakin olup beklenmeli sorunun çözümü için yeni kriz planları yapmaktan kaçınılmalıdır. Krizler büyümeden ve oluşturulmadan yeni kurumlar ve sistemleri yenileyecek yöntemler üzerine çalışılmalıdır. 

Alacaklı ve borçlu ülkeler arasındaki gerginlik büyümemelidir. Bankaların borçlu olan müşterilerine uyguladıkları yöntemler ülkeler arası uygulanamaz. Borçlu olan ülkeler saldırmamalı, telaşa kapılmamalı, sakin durmalı ve  alacaklıların önerdikleri insani ve küresel toplum yararına olacak tekliflerini değerlendirmelidirler. 

Küresel krizin başlangıcı ve büyüme aşamaları

Geçen yüzyılda serbest piyasa sektörü batı ülkelerindeki yerlerinden tüm küresel olarak uluslararasına yayılmasıyla bu süreç başlamıştır. İlk zamanlar bu firmaların planları yönetim olarak batıya bağlı kalmak ve ticaret süreçlerini küresel her noktada geliştirmek üzerine idi. Fakat zaman ilerledikçe batı firmaların merkezi olarak görevini yapmakta zorlandı ve firmaların istediği şekilde sürdüremedi. Bu gelişmeler ile firmalar yeni merkezsiz devam etme çalışmasına adım adım ilerlediler. Batı bu durumu görünce onlara ve bulundukları ülkelere yaptırımlar yapmaya başladı. İşte başından beri tırmanan gerginlik günümüzde görünür hale gelmiştir. Bu bilgiler her ekonomistçe ve uluslararası ilişkiler uzmanlarında bilinmektedir. (Konuyu bilen uzmanlar konuya yeni çözüm olasılıkları üzerine düşünerek vakit ayırmalıdırlar. Olanları sadece izlemek, dizi film izlemek gibi değil.) En son 2001 de başlayan olaylar eski merkez olarak kabul edilenin artık tümden reddedilmesinin işareti olarak sivillerin ölümüne neden oldu. Dünya ticaret merkezi artık yok mesajı verilmişti. Bu kötü şekilde verilen mesaj karşısında batı tüm merkezden kopmuş firmalara ve bulundukları ülkelere fiziksel yaptırımlara başladı. Ve bitcoinin ortaya çıkışı ile batının yönettiği para ve kart sistemine karşı merkeziyetsiz para ve kart sistemini getirdi. Batı artık 2008 yılındaki başlayan süreçte kendisi ve küresel borç-alacak dengesini yitirmeye başladı ve hala gerilemektedir. Ukrayna ise alacaklara karşı el konulmak üzere kriz içinde. Başka bir alacaklı ise alacaklarının karşılığı olarak yüzyıllık planlarının düğmesine bastı. Post-truth kavramı bu küresel alacak-borçlu dengesinin bozulduğuna ve gelişecek küresel gergin olayların mantığa aykırı olarak devam edeceği üzerinedir. Fakat şu an yaşananlar bu kavramdan daha fazla olgu içermekte ve bu deyim günümüzdeki kriz ve sorunların tümünü kapsayamamaktadır.

Sonuç : Alacak ve borçlu ülkeler sivil halklar başta olmak üzere ülke yönetimlerini mağdur etmeyecek şekilde ortak akılda dengeli, adil bir gelecek planı yapmalıdırlar. Savaşlar ve yeni kriz arayışında olanlar ve başlatanlar bataklıkta beline kadar batmış ve debelenerek kendisine zarar verme haline dönüşmeleri olasılığını arttıracak görünümündedirler. O durumda tek kurtulma olasılığı sakin kalmak, beklemek ve güvenli uzatılacak  halatlar veya dallar karşılığında her kesimce adil olabilecek anlaşmalara hazır olup barış sürecini sürdürme ilkesi temeliyle planlar yapmaktır.

27 Ocak 2024 Cumartesi

Bir düşünürün felsefe söylevi ve kendisini tanıtımı.


Sayın okuyucularım felsefeye ait tüm fikirlerimi sadece bu blog da değil tüm sosyal medyada sunmak amacıyla karar aldım ve uygulamaktayım. Bu yayında kendimi ve felsefeye olan ilgimi tanıtmaktayım.

22 Ocak 2024 Pazartesi

Gündemi Felsefi Olarak Yorumlamak - 5

                                                                Şarkı sözü yazarı Yusuf Aydın (Dertlises) ile sohbet anları                                                                                                                   
 Savaşın Gölgesinde

İlkeler : Felsefe gündemle birliktedir. 

Felsefeci ile Filozofu birbirinden ayıran farklardan birisi de gündeme ait gündemi değerlendirebilme özelliğidir. 

Felsefeci gündeme ait fikri olsa da sunmamayı seçer ve ilgi alanında çalışmalarına devam eder. 

Filozoflar ise gündeme ait fikirlerini söyler ve yazar. 

Fikrini sunmak istemeyen filozoflar ise baykuşun uçma vaktini bahane edebilirler. 

Bu Taraftan Görünenler

Küresel kartlar tekrar dağıtılmak isteniyor belli ülkelerce. Serbest piyasa ekonomisindeki belli aralıklardaki gelen kriz kendisini hissettirmekte. Geçen yüzyılda elde edilen avantajlarının bitişini fark eden ABD ve Rusya, Ukrayna ve Gazze krizleri ile harekete geçtiler. Çin ise olanları takip ediyor ve medya ve gündem dışı hareket etmek istiyor. AB ise endişeli ve tüm oluşabilecek yakın gelecekteki olayları tahmin etmeye çalışıyor. 

Felsefe habercilik olmamasına rağmen günün, zamanın, çağın resmini çizmekle de görevlidir. Bu görünen tablodaki gerçek ve doğrular ışığında önemli fikirleri ortaya çıkarabilir. Filozof her şeyi bilemediği gibi gündemin konuları hakkında eksik ve yanlış bilgileri de olabilir. 

Gündemin görünen ve görünmeyen, geçmişten gelen ve geleceğe etkisi olan unsurlarını kendi felsefesine göre değerlendirmesi için filozofun önce gündemden aldığı bilgileri toplama ve onları değerlendirmesi gerekmektedir. Eksik bilgi tamamlanır, yanlış bilgiler yerlerini doğrulara bırakır ilerleyen süreçte. 

Bu taraftan görünenler filozofun görebildikleridir. Filozofun gördüklerini haberleri takip eden herkes de görmektedir. Fark nedir peki ? Fark konuyu derinlemesine düşünmek için vakit ayırmaktadır. Bir de gündemdeki gelişen olayların öncesini zaten filozof tasniflemiş ve derin hafızasına yerleştirmiştir. Gelişen önemli olayların ilk şaşkınlığı bir filozof için bir gün veya bir hafta sürer. Gündemin aynı konularda devam etmesi ve uzmanların medyada verdiği bilgiler filozofun fikirlerini daha da netleştirir. 

ABD'nin dış borçlarının devasa boyutta olduğunu biliyoruz. Başta Çin'e sonra Ortadoğu'daki ülkelere hem borç miktarı hem de onların kendi ülkesindeki yatırımlarının miktarı bilinmekte. 

Rusya bu durumu bildiği için Ukrayna krizini başlatmada bir sakınca görmedi. ABD ise Gazze krizi ile düğmeye bastı. ABD küresel kartları tekrar dağıtmak istiyor. Rusya da bunu gördü ve o önce harekete geçti. 

Şimdi Ne olacak ?

Gündemde oluşan olaylar gerginliğin artacağını endişesini veriyor. Veya bu yaratılıyor.

ABD özgürlük ve demokrasi merkezi bir ülke olmasını geçen yüzyıldaki savaşların tarafı ve başlatanı olmamasıydı. Avrupa'nın yüzyıl savaşlarına dönüş yapma hatasıyla tüm servetini ABD'ye transfer etmişti savaşlar sonunda. Rusya'da kendisine saldırılması hatasını değerlendirdi ve Avrupa içlerine doğru ilerlemişti. 

Sermayenin vatanı olmaz

Rusya merkezi yönetimle ancak 1990 yıllarına kadar dayanabildi edindiği avantajlarına rağmen. ABD günümüze kadar tüm küresel servetlerin buluştuğu bir yer haline gelmişti. Serbest piyasa merkezini İngiltere'den almıştı. İngiltere ise yüzyıllarca edindiği avantajlarında gerilemeye girmiş, ABD ortaklığını devam ettirme amacıyla AB'den ayrılmıştı. Bu hareketi bir bakıma ikinci dünya savaşındaki ABD yardımının vefa borcunu öder gibiydi.

Çin iki uçta bulunan ABD ve Rusya arasında olmayı tercih etti. Karma ekonomi şeklinde. Bunda en önemli etki yeryüzünde vatanı olmayan sermayenin Çin'e girmek için harekete geçmesi idi. ABD ve AB deki vergi ve maliyet oranlarından kaçan sermaye Çin'in düşük vergi ve çalışan ücretlerine gitmişti. Çin de kabul etti. Çin halkı sakin, sabır ve çalışkanlığı ile bu sürece katıldı. Ve günümüzdeki sermayenin merkezi oldular. Sermaye ABD ve AB den Çin'e gitmişti. Sermaye Çin'e borçlarının önemli kısmını ABD üzerinden onun aracılığı ödüyordu. ABD'nin Çin'e borcu böylece birikti. Çin ABD den borçlarının almakta acele etmiyor ABD ise ödemekte acele etmiyordu. Çin bu süre zarfında borçlarını alma şekli olarak ABD şirketleriyle ortaklık kuruyor veya şirket satın alıyordu. Arap ülkeleri de öyle ABD den alacaklarını tahsil etmiyor onun karşılığı olarak yatırım ve ortaklık devir alıyorlardı.

ABD serbest piyasa merkezini kaybetmeye başladı. Sermaye küresel olarak tüm dünya ülkelerine yayıldı. ABD iyi durumda olmasına rağmen küresel gelişmeler ülkeler arası dengeleri birbirine yaklaştırma kaderine karşı eski durumunu kaybetmesine neden olmasını kabullenemiyor olabilir. Çok kutuplu dünya görüşünü kabullenmekte zorlanıyor gibi görünmekte.

Sonuç : Küresel savaş gerginliği geçen yüzyıldan kalan bir insanlık endişesidir. Bu endişenin kaybolması için yüzyıllarca barışın olması gerekmektedir toplumlarca. Böyle olması gerekirken daha ateşi sönmemiş önceki yüzyıl savaşlarını hatırlatan gelişmeler birey ve toplumları endişelendirmektedir. Günlük yaşantısındaki bireyler ikili düşünmeye zorlanmaktalar adeta. Kendi yaşamlarımız ve savaş riski şeklinde. Kararlarımızı da bu iki olgu üzerinde değerlendirmeye zorlanıyoruz.

Savaşların gölgesinde yaşamaya zorlanmaktayız.

19 Ocak 2024 Cuma

Bilinç İnşası - 5 ( Şimdiki Zamanın Genişliği )



 İlkeler : Şimdiki zaman, saniyelerin, dakikaların, saatlerin geçme süresiden daha fazlasını taşır içinde. Bir zihin, şimdiki zamanın genişliğinde ve çokluğunda sadece bir zamanı algılayabilirken, algılayamadığı veya sırayla algılayabileceği sayısız zaman dilimi bulunur. 

Bireysel zihinlerimiz günlük yaşantılarımızda sadece kendi yaşantılarımıza odaklandığında bile bir çok yapılacak işler, yapılmaması gerekenler, geçmişte olanları hatırlama ve geleceğe ait planlar ile doludur. 

Çoğu birey zihni, günlük yapması gerekenlere ve kişisel sorunları ile onların çözüm arayışlarıyla kendisini sınırlamaktadır. Bu zihinler, yapılması gerekenleri yapsalar, sorunlarını çözmüş olsalar bile başka zamanları ve olguları önemsememekte ve hafızalarına almak istememekteler. 

Öğrenme ve değerlendirme yapmamaktadırlar. 

Başka zaman ve olguları sadece kendi zamanlarının iyi geçmesi için bir araç olarak kullanmayı tercih etmektedirler. Ve bu zamanları sevip ilgi duyulan veya sevilmeyen ilgi duyulmayan şekilde basitçe ayırım yaparak, içeriklerini inceleyip kendi zamanı ile değerlendirmesini yaparak neden sevip ilgi duyduğunu veya sevmeyip ilgi duymadığı üzerine zihinsel uğraşa girmemektedirler. 

Öğretim ve eğitim görmüşler ile görmemiş zihinlerin farkı burada ortaya çıkmaktadır. Eğitimli zihinler başka zamanlar ve olgularına karşı zihinlerinde belli kategori ve listeler oluştururlar. Bu zihinsel alışkanlıkları eğitim ve öğretim sırasındaki çalışmalarında edinmişlerdir. 

Zihinlerini kullanma konusunda bir çok nöronların gelişmesini sağlamışlar ve unutulup derin hafızaya atılan bilgilerden boşalan nöronları doldurma potansiyelini kullanarak başka zaman ve olgularına dikkat edip, onları önemsemektedirler.  

16 Ocak 2024 Salı

Gündemi Felsefi olarak Yorumlamak - 4

 Yüzyılımızdaki küresel değişimler ve gelişimler 

İlkeler : İnsanlık tarihi üç temel özellikte tekrar etmektedir. Toplayıcılık (çalışma), avcılık(yönetim) ve tarım(üretme) üzerine kuruludur ve hala öyle sürmektedir. Çağımızda çalışanlar toplayıcıları, şirket veya kurumlar tarımı yani üretimi, ülke yönetimleri ise avcılığı yani yönetimi temsil etmektedirler.  Çağımızda insanlık kültürü için bu üçlüye yeni ve üst bir olgu bulamaz isek tarihin kısır döngüsünden kurtulamayacak onu tekrar etmek zorunda kalacağız. 





Küresel Sıcak Gündem

Bu döngü sözlerin bittiğinde veya geçersiz olduğunda kavganın başlaması hali yani küresel savaş tehlikesidir. 

Bu olay da toplayıcı ve tarımcıların sessizliği, avcıların konuşması anlamına gelmektedir. Bizler toplayıcılar ve tarımcılar avcılara bu yetkiyi bizim verdiğimizi hatırlatmalı ve küresel savaş planları yapmamalarını sağlamalıyız.

Küresel gündemde avcılar seslerini çoğaltmaya başladılar. Ukrayna'da, Gazze'de ve Yemen'de. Biz toplayıcılar ve tarımcılar seyrediyoruz. Seyretmeye devam edersek avcılar yeni kararlar alabilir ve bizleri de harekete geçirebilirler. İşte o zaman toplayıcılar ve tarımcıların birden avcıya dönüşme riski oluşur ki bu da küresel gelişme açısından tarihin kısır döngüsünü tekrar yaşamak yani insanlık büyük dramı olur. 

Geçen yüzyıldaki çekmecelerde ve kasalarda duran yüzyıllık planlar avcılar tarafından birbirine devrediliyordu. Ve onların uygulanma dönemlerini yaşamaktayız. Bir farkla artık o geçen yüzyıldaki planları gizli saklı değil, açık ve biliniyor küresel olarak. 

İnternetin bu kadar yaygın olduğu ve teknolojik haberleşmenin zirvesine çıkıldığı çağımızda hiç bir tarihi gizli planlar tozlanmayı veya uygulanmaya başladıklarında anlaşılamamayı başaramazlar.

İnsanlık tarihindeki savaşlara avcılar tarafından teşvik edilen olgular dincilik, milliyetçilik ve en son geçen yüzyıldaki gibi yönetim şekli idi. Hepsi çağımız için tüketilmiş ve kullanılmasında etkileri az olan olgular olmalıdır. Avcıların en son taktikleri ise savaş için toplayıcılık (paralı askerler) ve tarımcılık (savaş sanayi ve teknolojisi) yapanları da yanlarında tutmayı başarmaktadırlar. Ve bu durumda halka rağmen halk için beklenmedik acil ve düşünmeye, değerlendirilmeye fırsat vermeden kararlar alma peşinde görünmekteler. 

Küresel toplayıcılar ve tarımcılar birleşin ve küresel savaşları engelleme üzerine plan yapınız, avcıya dönüşmeyiniz ve avcı olma hırsında olanlar ise dünya barışı üzerine avcılık yapınız.

Savaşın haklısı ülke sınırlarını koruyan ülkelerdir. Kendi ülkelerini haksızca genişletmek isteyenler veya sınırlarından çok uzakta küresel savaşanlar değildir.

Sonuç :

İnsanlık kültüründe küresel edebi barışı sağlamanın ve tarihi kısır döngülerden kurtulmak için toplumsal üç temel özelliklerimiz olan toplayıcılık, avcılık ve tarımcılık olgularına dördüncü bir yeniyi bulmalı ve uygulamalıyız.

15 Ocak 2024 Pazartesi

Gündemi Felsefi olarak Yorumlamak -3

 Çağımızda küresel savaş nedenleri üzerine düşünmek

İlkeler: Savaşmak canlılığın genetiğinden gelen rekabet etmek, güçlü olmak, varlığını korumak üzerine zorunlu bir eylem olmasına karşı insan ve kültüründe savaş, mekansal, kaynak ve yönetim ana konularında hakim olmak, daha güçlü ve önde olmak ve bu durumunu korumaya çalışmak amaçları ile yapılmaktadır. 

Ukrayna ve Gazze İnsanlık Kriz ve Dramları Üzerine 

Ukrayna krizinin nedeni Rusya'nın geçen yüzyıldaki elde ettiği avantajlarını geri kazanmak adına geçen yüzyılda kendi yönetiminde olan günümüzde bağımsız ülke olan Ukrayna'yı yönetimine katmak, batının ilerlemesini sınırdan durdurmak  gibi amaçları bulunmaktadır. 

İsrail'in Gazze krizi ve insanlık dramını başlatması ise batının orta doğudaki planlarını başlatma düğmesine bastığını ve İsrail'in orta doğuda istikrarsızlaşmayı arttırarak bu bölgedeki ülkelerin birbiri ile savaşarak kendilerini zayıflatma projesine başladıklarını  ve İsrail'in bu konuda kötü bir başlangıç yaptığını modern anlamda devlet olamamış filistin halkına, sivil yerleşim yerlerine tarihte olmadığı kadar orantısız bir şekilde saldırdığını görmekteyiz. 

Batı temsili olan ülkeler Güney Amerika, Afrika, Orta doğu ve Asya mütevazi ülkelerin kendi seviyelerine gelmelerini engellemektedirler. Önce onları müttefik olmaya ikna edip sonra bu ülkelerin gelişimlerini kendi kararlarına göre belirlemelerini istemektedirler. Siyasi ve ekonomi kararlarını kendi denetimleri dışında alınmamasını istemektedirler. Bundaki amaç kontrol ve hakim altında tutularak hızla gelişim hamlelerini kendi gelişmişlik sevilerinin altında tutmaktır. Bu ülkelerin zengin enerji kaynaklarını ve ülkesel avantajlarını kendi kontrolleri altında kullanılmasını sağlamaktır. Dünyaca ünlü kola ve tütün markalarının ülkemizde onlardan daha iyi üretimle piyasaya sürülen iki markadan birini bitirmeleri diğerini de satın alma ile kendilerine rakip olmaktan çıkarmaları gibi örnekler sıkça görülmektedir fakat basına yansımamaktadır. Serbest rekabeti ve özgürlüğü savunan bu ülke firmaları ve ülke yöneticileri kendileriyle rekabet etmeme şartını gizli ve saklı tutmaktadırlar ilkelerinde. 

Geçen yüzyıldan kalma iki kutuplu dünya kıskacında sıkıştırmak ve kontrol altında tutmak amacındadırlar. Fakat günümüzde iki dünya düzeni bitmiştir. Çok kutuplu bir dünya düzeni bulunmaktadır. 

Ukrayna ve Gazze krizleri çağımıza ait değildir ve geçen yüzyılın bitişi olarak son kalıntılarıdır diyebiliriz. 

Ukrayna krizi on yıl öncesi başlamasına rağmen çözüm üretilmemesi ve batı ülkelerin yeterli desteği vermemesi üzerine Rusya'nın ülkenin AB'ye üye amacında iken yalnızlaşmış olduğuna ve kendi vatandaşlarının da ülke içinde arttığına karar verip yeterince çok geniş olan topraklarına katma ve sınırlarını koruma amacıyla saldırma hatasında bulunmuştur. Batı ülkeleri hemen refleks göstermiş ve Ukrayna'nın yalnız olmadığını göstermişlerdir. Rusya bu saldırısında devam ederse küresel en geniş topraklara sahip olma özelliğini kaybetme riskine doğru ilerleyebilir. Dünya haritası çağımızda başta Rusya başta olmak üzere Çin, Hindistan ülkelerin geniş toprakların koruma gücünün zayıflayabileceğini izlenimini vermektedir. Böyle toprak genişliği ile devam etmeleri yanında daha da genişlemeye çalışma hataları onların daralmaya zorlanmaları riskini arttırmalarını getirebilir. 

8 Ocak 2024 Pazartesi

Varlığa Bakış - 15 (Bilim Ötesi, Post-Science)



İlkeler: Bilim ve teknoloji, felsefe, sanat ve edebiyattan  aldığı bayraktarlığının sonuna gelmiştir. Felsefe, sanat ve edebiyat topluma yön verme, küresel gelişmelerin sağlıklı ve sürdürebilir olmasına önderlik ve etki etmesi beklenen bilgi alanlarıdır. 


Bilim Ötesi

Bilim ve Teknoloji insanlık tarihi boyunca ilerleme grafiğinin sonuna gelmiş ve bulunduğumuz çağda yatay ilerleme çizgisine girmiştir.

Çağımızda ilerleme grafiği zirvesine ulaşması ile birlikte düşmeyecek fakat yükselmesini de sürdüremeyecektir. 

Yatay ilerlemesine devam edecektir. 

Günümüzde Ekonomi ve politika alanlarının kontrolünde ve düzenli, rutin yatay ilerleyişine devam edecektir.

Bilim ve teknolojinin ilerlemesinin referansı uzaya açılma yönüdür günümüzde. 

Bu üst sınırını zorlamasına rağmen alışagelmiş önceki hızında ilerleyememesi, önceki çalışmalarına geri dönerek küresel insan ve canlı sorunlarını çözmeye ve onların yaşamını kolaylaştırmaya devam etmesi ile yatay ilerlemesine devam etmektedir.

Bilim şu an laboratuvarlarında ve akademilerinde ekonomi ve yönetim kurumlarının isteği doğrultusunda çalışmaktadır. 

Kendine ait gelecek amaç ve misyonu geçici olarak bitmiştir.  

Bilim ve teknoloji, ekonominin hizmetinde birey ve toplumların daha iyi yaşamasına hizmet etmekte iken yönetim kurumların seçmenlerine olan vaatlerini yerine getirme ve diğer ülke yöneticilerine karşı rekabet edebilme aracı olarak çalışmaktadır. 

Bilim sistemi, ürünleri ve metotları ile insan günlük hayatının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiş ve kendisini sürekli güncelleyen ve geliştiren bir dinamik yapı oluşturmuştur. 

Bilimin bu yönleri ile faydalı iken uluslararası rekabet için savaş sanayisini geliştirmesi ve bu rekabet için bilinmeyen, denenmemiş ve fark edilememesi tercih edilen yöntem, taktik ve stratejileri üretmede de başarılı olduğu gibi kendinle çelişen bir yapıda bulunmaktadır. 

Teknolojik ürünler hem fayda hem de zarar özelliğini kendi içinde taşımaktadır. Bir cep telefonu iletişim ve bir çok yönden birey ve topluma faydalı olurken radyasyon ve elektrik akımlarına maruz kalmak gibi olumsuz etkileri henüz görülmeyen tehlikeleri de içermektedir. 

Ulaşımdaki araçların kolaylık ve konforu yanında çevreye yaydıkları tehlikeli gazlar ve gürültüsü insan sağlığına nasıl etkileri olduğu araştırılsa da kamuoyuna sunulmamıştır. 

Bilim ve teknolojinin eser ve ürünlerinin iki yönlü olduğu durumundan tek yönlü olduğu alanları da bulunmaktadır. 

Savunma sanayi adı altında uluslara arası rekabette her türlü silahlanma, taktik ve strateji geliştirme adına tek yönlüdür. 

ABD ve Rusya'nın ikinci dünya savaşında uluslararası rekabette öne çıkmaları iki dünya görüşünü getirmişti. 

ABD burjuvayı, Rusya ise proletaryayı temsil etmekte idi.

ABD serbest piyasayı, Rusya ise merkezi yönetimi temsil etmişlerdi. 

Günümüzde kimin yönetim şekli daha iyi olduğuna dair yüzyıla yaklaşan bir tecrübeye sahibiz. 

Canlının rekabet genetiğine dayanan özgürlükçü ve rekabetçi piyasa belirgin bir şekilde bilimin de katkısı ile günümüzün ana konusu haline gelmiştir. 

Geçen yüzyıldaki olaylara izleyici olarak Çin ise üretimin ve pazarlamanın önemini görmüş, günümüzdeki ekonomi mucizesini ortaya çıkarmıştır. Halkın sabırlı ve mütevazi yaşamlarını devam ettirerek çalışmalarını sürdürmeleri ile günümüz Çin'in gelişmesine tanık olmaktayız. Çin'i de nüfusunu dikkate alarak uluslararası yaşam katmanda orta katman olarak nitelendirebiliriz. 

Geçen yüzyıldaki ikinci dünya savaşı sonrasında bir çok uluslararası gelenek bitmişti. 

Bunların başında milliyetçilik gelmekte idi. Özellikle ön planda olan ABD ve Rusya'da ırka dayalı bir milliyetçilik yapılamazdı. Kozmopolit ülkeler olarak küresel yeni misyonlarını da getirmişlerdi. ABD de yaşayıp da başka ülkeden gelen insanlar olarak genele yayılan bir ırksal milliyetçilik yapılamayacağı gibi Rusya'da ülkelerin birleşerek ortak bir yönetimde bir ülkenin baskın propagandası yapılamaz. 

Diğer ülkelerdeki milliyetçiliğin amacı ikili dünya düzenine karşı kendi ülkelerinin birliğini koruma refleksine dayanıyordu ve hala öyle devam etmektedir. ABD ve Rusya ikili dünya görüşüne dolayısı ile kendilerine müttefik olma üzerine tüm dünya ülkelerini ikna (ikna yöntemleri tarihe kayıt edildi) etmeye çalışıyorlardı. Hala geçen yüzyılın etkilerinin hayaleti dolaşmaktadır tüm yeryüzünde.

Şimdi ne olacak. 

"Yüzüklerin Efendisi" film dizileri doğu ve batının, dinlerin, ırkların orta doğuda kozlarını paylaşmasına yönelik içeriğe sahip görünmektedir. Bu filmle artık ırksal, dinsel ve yönetim şekli savaşlarının bittiğine tanık oluyoruz. Onların tarih olduğuna karar veriyoruz iyi bir tahminle. 

Günümüzde çok kutuplu dünya hallerini yaşamakta iken eski hayaletler hala " Bizler hala buradayız ve devam edeceğiz" demekteler. Bunun örneğini Ukrayna Krizi ile gördük. 

Gazze krizi ise İsrail'in yüzyıllık planlarının etkisi ile oluştuğu görülmektedir. Kendi planlarının zamanı geldiği için haksızca bu harekete girmiş görünmektedir.

Gelecekte küresel yönetim şekilleri ve uluslar arası ilişkiler nasıl şekillenecektir. Yeni gelişmeler ışığında ülkeler hangi pozisyonda olacaklar ve hazırlıkların hangi alanda geliştirecekler. Tüm bu soruların cevaplarını bilimde ve felsefede bulabiliriz. Peki hangisi çalışmakta şu an bu konuları sadece bilim çalışmakta. Felsefe ne yapıyor. Ne yapsın sesini duyuramıyor ki dinleyen yok. Bilim ve teknoloji ekonomi ve politika kurumları ile beraber olmuş yeryüzünde en hakim olduğu zamanlarını yaşamaktalar. Peki dinler ne diyor çağımızın küresel sorunları için. Onlarda gizli gizli eylemlerini sürdürüyorlar ve kamuoyuna dram ve vahşet haberleri ile düşüyorlar. Onları da ekonomi ve politika yönetiyor hali ile. Dinin payı ve görevine dramatik olayları veriyorlar. Sanat ve edebiyat ne diyor bu tüm olanlar için. Bu olanları takip etme, eleştirme, çözüm arama, toplumları yönlendirmede hangi noktadalar. Sürekli engellemeler, yasaklar, önlerini kapamalar oldukça onların da sesi cılız ve kısık çıkmaya devam ediyor. Onlarda eserlerinde gizli mesajlar oluşturmaya çalışıyorlar engellemelere takılmamak için ama o gizli mesajları alma dönemine henüz gelemedik ve gelecekte de olabilir mi. O gizli mesajları alanlar birleşecek, birleşmeden sonra genele yayma çalışmaları yapılacak fakat ilerleyemeyecek çünkü gizli mesajlar görünür olunca engellenecekler. Sivil toplum kurumlarının hali ortada. Sessiz ve sakin varlıklarını sadece korumaya çalışmaktalar küresel olarak. 

Küresel gelecek nasıl olacak. nasıl olmalı ve nasıl olmamalı. Bu sorunun cevaplarıyla bilim uğraşamaz çünkü o meşgul ve emirleri uygulamakta, belirlenmiş görevlerini yapmakta. Hangi alan bu sorularla uğraşacak bilim-sonrası gelen felsefe tabi ki. 

Sonuç

Felsefe dinden aldığı misyonunu bilim, teknoloji, sanat ve edebiyata devretmişti. Şimdi bilimin tıkandığı noktada tekrar görevini sanat ve edebiyat ile devir alacaktır.