23 Eylül 2021 Perşembe

İnsan Doğa ve Dünya - 18

 Ütopya ve Distopya

Geleceğe dair topluma ait çok iyi veya çok kötü yaşantı şekilleri tahminleri gerçekleşmesi olasılıkları bulunmaktadır. 

Bu olasılıklar zamana ve şartlara bağlıdır. 

İnsanlık tarihinden günümüze kadar distopyaların hızlı, kısa ve biten ütopyaların ise yavaş, uzun ve kalıcı olduğu görülmektedir. 

İnsanlığın yol haritası ütopyalar üzerine olup distopyalar ise bir uyarı niteliği taşımaktadır.

Bu günkü kurduğumuz iyi hayallerimizin, geleceğimizin yaşantıları haline gelmesi bir rastlantı, tesadüf olmadıklarının göstergeleridir.

...............

13 Eylül 2021 Pazartesi

İnsan Doğa ve Dünya - 17

İnsan, doğanın evrensel geri bildirimidir.

İnsan bir canlı olarak doğanın evrene baktığı bir göz, dinlediği bir kulak, yaşadığı bir duygu ve düşündüğü bir akıldır. 

Doğa, dünyadaki varlığını büyütmüş ve yaymıştır. Gezegenimiz, bir canlı gezegenidir. Kozmolojideki yerini ve durumunu belirlemek amacındadır (Belirlemiş ve yönelmiş de olabilir). Doğa kendini ilkelerini oluşturmuş ve o yönde ilerlemektedir. Uzaya yayılmasının önünde uzay boşluğu bulunmaktadır. Güneş sistemimizdeki diğer gezegenlere ulaşıp gelişimini sürdürmek amacındadır. 

Bunu yapmak için süre geldiği şeklide ilerler iken artı özellikler taşıyan bir canlı ortaya sürecektir.

Bu canlı sadece var olmak için değil, uzaklara bakabilen, merak eden, bilgi toplayan ve bunu biriktirip saklayabilen bir canlı olmalıdır.

Çevresini ve kozmolojiyi araştıran ve tanımlayan, planlamalar yapabilen ve her yöne hareket yeteneğini geliştiren bir özellikte olmalıdır.

Birbiri ile organize olabilen, ilerlemek ve yayılmak için rekabet eden, bütün bunları yaparken de madde - enerjiyi kullanıp hızlı bir yapıda olan bir canlı gereklidir. 

Yaşamı boyunca canlılığın bulunma ve olma olasılıklarını her birini de kapsayacak bir biçimde çoğalması ve yayılması gerekmektedir.

Bu canlı, "İnsan"dır.

On dört yıl önce başladığım felsefik düşünme ve yazma sürecimin sonunda felsefe kitabımı tamamlamış oldum. 

Bu süre sonunda ulaştığım tüm bilgi ve anlamları bir cümle ile tanımlamak olanaklıdır.

" İnsan, doğanın evrensel geri bildirimidir.

Bu cümleyi anlayan ve açıklayan kişilerin yazılarımı okumasına gerek yoktur. 

Bu cümlemi anlamayan, daha iyi anlamak ve anladığından emin olmak için yazılarımı okuyan kişiler bu cümleye nasıl ulaştığıma tanık olacaklardır.

Bir kitabı veya felsefik ekolü bir cümle ile açıklamak kolay değildir. 

Böylelikle kitabımın ve ekolümün ismi de ortaya çıkmaktadır.

" Evrensel Geri Bildirim

Kitabımın "Küresel Barışa" ve türümüzün ilerleme yönüne, rotasına, yoluna bir katkı olacağını umuyorum.

  

9 Eylül 2021 Perşembe

Yaşam Döngüsü - 17

 Üreme ve Bölünme Referansları

Canlılık bölünme yolu ile çoğalmaya başlamış, çoğalmasını sürdürmek için canlılık dışı madde ve enerjiden faydalanırken uzun bir dönem sonra diğer canlılar ile beslenme ve üreme davranışına yönelmiştir. 

Beslenmesini ve rekabetini diğer canlılara göre yaparken, üremesini ise mevsimsel değişikliklere göre geliştirmiştir. Mevsimsel sıcaklık ve basınç özelliklerine göre çoğalma ritmini uzun dönem devam ettirmiştir.

Bitkilerde ve diğer birçok canlıda bu ritim devam etmektedir. 

İnsan türü olarak mevsimsel şartların etkisinden kurtulmaya başladığımızdan beri türümüzün üreme ve çoğalma referansı değişime uğramıştır. 

Güdülerimiz artık mevsimsel değil duygu ve davranışlarımıza göre üreme referansına geçmiştir. 

Bu durum ise biz insan türünün üreme ve cinsellik konusunda  duygu ve davranış referansı nedeniyle istikrarlı olması ve denge kurması zorlaşmıştır. 

Sonuçları görüyoruz şu an. Türümüz yeryüzünde dolmuş ve uzaya fırlamak üzere olan bir taşma halindedir. 

Üreme referansları mevsimlerden duygu ve davranışlara geçince türümüzün cinsel eylemlerinde mutlu olamadığı ve sürekli bir doyumsuzluk halinde olduğu bilinmektedir. 

Üreme yetimiz duygu ve davranışlarımızı etkiler olmuş, duygu ve davranışlarımız ise üremeye hizmet eder olmuş gibi türümüz için kötü bir kısır döngü halindedir. Doğa ise canlılığın temel ilkelerinden olan çoğal, büyü ve yayıl ilkesini türümüze kısıtlamamıştır. 

Doğanın buradaki gelişme üzerine olumsuz etkisi sadece türlerin çoğalma karşısında belli oranda artarak o oran üzerinden devam zorunluluğu içermesidir. Haliyle doğa canlı üzerinde ancak türün yeteri oranında çoğalmasını desteklemektedir. Bu ilke kendi içinde bulunmaktadır. Bir mekanda canlı türü belli oranda çoğalınca beslenme, su gibi temel ihtiyaçlar yetemez, atıkların da doğaya dönüştürülemez olur ise mevcut canlıya tür miktarını sınırlama baskısı oluşur. Bu türün birbirlerine saldırma ve atıklarından, yaşama dönemi sonlananlarından  yeni canlı anti tezleri oluşma olasılığı belirir.

İnsan türü olarak bu olaylar bizde mevcut; birbirimize saldırıyor ve ölüm, atık antitezlerimizden bize zararlı virüsler ve bakteriler üzerimize geliyor onlarla mücadele ediyoruz.  

7 Eylül 2021 Salı

Yaşam Döngüsü - 16

Duyguların Sağlıklı Döngüsü

Öfke gibi genel canlılığın temellerinden gelen bir duyguyu aşırılıktan ve sorun olmaktan hangi duyguyu aktif ederek yatıştırabiliriz. 

Üzüntü duygusu ile,

Öfkeden sonra gelen en sağlıklı duygu üzüntüdür. 

Üzüntüden sonra korku gelerek duygu dengesini oluşturur. 

Korku sonrası durgunluk ve sevinç kendisini gösterecektir. 

Duygularımızın döngüsünü sağlıklı bir biçimde yönlendirebiliriz. 

Öfke ile başlayan duyguyu üzüntü, üzüntüyü korku, korkuyu durgunluk ve sessizlik, sonrasında sevinçle yönlendirebiliriz. Bunu sağlamak için zihnimizden ve hafızamızdan yardım almalı, mantığımızı işletmeliyiz.

Örneğin öfkeli bir anımızda bu halimizi fark edip " Neden öfkeleniyorum" " Ben şu an öfkeliyim " soru ve saptamaları üzüntüyü çağırır, çünkü çok öfkelenmek istemiyor ve bundan hoşlanmıyorsunuz. o nedenle istemediğiniz bir duyguyu fazlaca yaşadığınızı fark etmek sizi üzer. Sonra korku şöyle gelir, " Öfkeli halimle kimi veya kimleri kırdım " korkusu ve kaygısı başlar. Yapılmışsa hatalar giderilmeye ve affetme davranışını teşvike yönlendirmeler başlar. Bu aşamadan sonra bir durgunluk, sakinlik ve sevinç gelir. 

Bir duyguyu uzun süre yaşamakta ısrar etmek veya sık ve hızlı duygu değişimini yaşamaya çalışmak yaşam basıncımıza ve sağlıklı duygu yaşantımıza zarar verir. 

O nedenle duygu değişimlerini dengeli, uygun zaman geçişli ve kontrollü yapmalıyız. 

Duygularımız hem bireysel hem de toplumsal gelişmiş olup bedenimizin bir çok çalışmalarını referans aldığı canlılık temel işleyişlerinden birisidir.

Bir çok insan öfkenin keyifli ve zevkli bir duygu olduğu yanılgısında bulunmaktadır. " Öfke baldan tatlıdır " ata sözümüz öfke duygusunun hızla, şaşırtma ve enerji açığa çıkararak etki-tepki sürecini anlatır. Bu öfke türü kısa, hızlı ve zararsız bir eylem içerir. Sahte veya şakadan bir öfke türüdür. 

Ciddi, uzun ve sürekli öfke için " Keskin sirke küpüne zarar verir " ata sözü geçerlidir. Bu öfke türünün keyif verdiğini sanan bir çok kişi yanlış bir duygu salınımını sürekli yaşamak ister. Bu da ilişkilerine zarar verir fark etmedikleri halde. 

Dört ana duygumuzu ve döngüsünün bilgisine ulaşmak bizde ki düzensiz duygu dalgalanmalarının önüne geçmek anlamına gelmek demektir. 

Duyguların yaşanma zorunluluğu bulunmaktadır. Bedenimizin gelişim ve yaşaması temel niteliklerindendir duygularımız. 

İtkiden akıla ilerleyen sürecin akıl öncesi aşamasını oluşturur duygularımız.

Duygusuz tabiri ilişkilerimizdeki ahlak, gelenek ve göreneklerimizi bilip de ona göre duygusal tavır içine girmeyenler için kullanılır genellikle. Grupsal duygulara uyumsuzluğa işaret eder. Duyguların yaşanmasının farklılığını gösterir.

Dört ana duygunun yanında bir çok ara duygu bulunmaktadır. 

Duygularımızı yönetmemiz duygusuz olduğumuz anlamına gelmemektedir.  Duygusal dalgalanmalarının beden ve zihnimizdeki olumsuz ve negatif oluşturduğu enerji etkilerini en aza indirme eylem, söz ve düşüncelerimizdeki oluşacak sorunlarımızın önlemeye çalışmamız anlamına gelmektedir duygularımızın kontrolü. Duygusal dalgalanmalarının zihnimizin akıl ve mantık çalışmasına olumsuz etkilerini engellemek amacıyla yapmamız gerekmektedir bu kontrolü.

Bedenimiz salgılamalar, yumurta üretimi gibi önemli etkinliklerini duyguların yoğunluğunun enerjisi ve tetiklemesinden alır. 

İnsan türünün beden çalışma sistemi mevsimlere, sıcak ve soğuklara göre değil duyguların yoğunluğuna göre kendisini güncellemiştir. Duygularımızı referans ve ölçü olarak almaktadır bedenimiz bir çok çalışma biçiminde. 

O nedenle basit olaylara aşırı tepki ile duygulanma yaşamalar bedenimizin biz fark etmeden çalışmasını tamamlama amacıyla oluşabilmektedir. Bu aşamalara içgüdüsel etki veya bilinçaltı etkisi diyebiliriz.

Duygularımızın yaşanmasında içten ve dıştan etkilerin oluşması bu yüzden ikiye ayrılmaktadır. Duygularımızın oluşumundaki etkinin dıştan mı yoksa içten mi olduğunu kendimizi tanıdıkça ayırabileceğimiz bir yetidir. 



6 Eylül 2021 Pazartesi

Yaşam Döngüsü - 15

Yaşlılık dönemlerinde cinsellik belirgin olma halini azaltmaya başlar.  

Bedenimizin temel yapısındaki üreme fonksiyonları azalarak kimya yapımızın da değişmesine neden olurlar. 

Bu aşamada itki ve duygu aralığı devam etmekte fakat duyguların yoğunluğundan akıl aşamasına geçişler zorlaşmaktadır. Geçmişi anma ve ona özlem duyma, gelecekten ümitsiz olma, tekdüze bir yaşantının ve sıkıntılı kısırdöngülerin varlığı ile mücadele yerini oluruna bırakma duygulanımları ile kişi öğrenilmiş bir çaresizliğe doğru ilerleyebilmektedir.

Yaşamın yolları ve ilerleme olasılıkları sınırlandırılamayacak kadar çoktur. 

Bu aşamada cinsellik fonksiyonlarının durgunluğunu bir çok iyi davranış biçimleri ile dengelemek gerekmektedir. 

İlişkilerin seviyeli, dengeli ve sorun çıkarıcı değil, sorun çözücü ve kaos durumundan kozmos durumuna geçiş çabaları ile durgunluk, sakinlik ve dinginlik haline dikkat edilmelidir.

Birleşmeler ve ayrılıklar, gelenler ve gidenler, ilişkiler trafiğinin idare edilmesi, özgürlük sınırları, özlük haklarının korunması gibi bir çok ruhsal ve fiziksel bilinçli ve farkında olarak düşünce, söz ve eylemlerde bulunmak gerekmektedir.

Yaşam basıncını arttırma ve sürdürme amacına yönelik bir çok çalışma gereklidir. 

Cinselliğin durgunluğunu belli bir süre idare etmelidir. Yaşam döngüsünün ikinci halkasına geçiş için belli bir zaman gerekebilir. Bunu dikkate almak ve o anı unutmamak gerekmektedir. 

Yaşlılık ve cinsel durgunluk, yeni bir yaşam döngüsündeki gençliğe doğru uzanan bir ara dönemi kapsamaktadır. Doğumdan gençliğe ilerlemedeki durgunluk ile aynı özellikleri taşımaktadır. 

Bu ara dönemlerin uzunluğunu şimdi tahmin etmek zordur. Ve yaşam döngüsünün ikinci halkasına geçiş için araştırmalar sadece burada yani bu felsefik araştırma yazı dizisinde bulmaya çalışacağız.

Yaşlılıktaki cinselliğin durgunluğunda bedenin sağlıklı işleyiş düzeninde ne gibi değişimler olmaktadır. 

Durgun bir cinsellik döneminin belli bir süre sonra tekrar harekete geçmesi nasıl ve ne şekilde olabilir. 

Yaşlılıkta cinselliğin durgunluğunda kalbin büyük etkisi bulunmakta mıdır. Eğer etkisi bulunmakta ise kendini ve çalışmasını kısıtlamaya çalışan kalbin neden buna yöneldiğinin süreçlerini ortaya çıkarabilir ve çözümler ortaya koyabilir miyiz. 

Üreme yetisi durgunlaşmış yaşlılık halinde, bedenin varlık kaynağı da kaybolmuş anlamına mı gelmektedir. Böyle olmadığı ortadadır. Kişinin beden ve zihni üreme ile yaşama gelen yeni nesillerin varlığı içinde yaşamını sürdürmektedir. Belki de bu bağ insan yaşamının ömür süresinin uzamasında değinilmeyen  bir nedeni olabilir. Kendi için yaşamayı durgunlaştırıp yeni nesillerin varlığını korumaya ve geliştirmeye çalışmak. Bu eylem ve düşünce insanı hayata bağlı tutan önemli etkenlerden biri gibi durmaktadır.  

Zihinsel ve bedensel adanmışlık hali, beden ile zihnin iletişim olanağını artırabilir. İnsanlık için önemli projeleri devam ettirmek, canlılığın gelişimi, büyümesi ve yayılması için yeni olasılıklar araştırmak ve gerçekleştirmeye çalışmak, mevcut ve yeni nesillere ait bir çok çalışmalarda bulunmak, teşvik etmek gibi bir çok adanmışlık hali bizlerin uzun yaşaması için birer yaşam basıncını arttıran unsurlar olabilir.