22 Aralık 2020 Salı

Eytişimsel Düşünme Süreci - 4

Felsefik terim, kelime ve kavramları sabitleme, tümelleri belirginleştirme ve sürekliliğini sağlama çabaları olmalıdır, eytişimsel düşünmede. 

Tümellerin kümeleri

Evren güneş sistemin kapsamaktadır. (Diğer sistemleri de)

Güneş sistemi dünyayı kapsamaktadır.

Dünya (yerküre (bilimsel)) doğayı kapsamaktadır. Veya dünya ve doğa birlikteliğinde ikisi eşit de olabilir. Doğa dünyayı tümden kuşatmak amacındadır. Doğanın oluşma yeri dünya olması bakımından dünya doğayı kapsamaktadır. Fakat doğa zamanla dünyayı kuşatıp kapladığı için doğa da dünyayı kapsamaktadır veya eşittir de denilebilir. Doğanın tanımında zaten canlı ve madde-enerji birleşmesi bulunduğundan dünya, doğa ile aynı tanım içinde yer alabilir veya eşittir denilebilir. İleri sürülen savlarda doğa ve dünya olguları  aynı veya birbirinin kapsamında olarak ele alınabilir. Doğa ve dünya birlikteliğine yeni bir isim, tanımda verilebilir.

Doğa canlılığı kapsamaktadır.

Canlılık (Hayat), insanı kapsamaktadır.

Kapsayandan kapsanana ilerledik.

Kapsanandan kapsayana ilerleyelim.

İnsan canlılığın içinde yer alır.

Canlılık doğada bulunmaktadır.

Doğa sadece dünyada bulunmaktadır. Şu an ki bilgimizle.

Dünya, güneş sisteminde bulunmaktadır.

Güneş sistemimiz, evrende bulunmaktadır.

Yukarıdaki önermeler ışığında evren, doğa ve insan hakkında bir çok kelime, tanım ve önermeler belirgin ve sabit hale gelmektedir.

Örneğin "insan doğası" diye bir kelime felsefik olarak doğru değildir. İnsanın kapsamında olduğu doğadan ayrılmış ve kendi doğasını oluşturmuş izlenimi veren bu kelime çelişiktir. İnsan yaşantısı, kültürü (kendi yaşam sürecinde oluşturduğu tüm değerler) olabildiği gibi yeni kelimeler ve tanımlar üretilebilir. İnsan bulunduğu doğadan şu an ayrılması olanaklı değildir. Solunum, beslenme, içme gibi temel ihtiyaçlarımızı doğadan alırken kendimize ait bir doğa oluşturmuş olamayız. Doğanın insan fiziksel ve zihinsel yapısındaki şekillenmelerinden, sürecinden, sonuçlarından, yaşayışına etkilerinden bahsedebiliriz.

Bitkilerin dünyası, kedilerin dünyası, Ahmet'in dünyası gibi deyimler felsefik olarak geçerli olmayıp edebiyat, sanat gibi felsefe dışı olgular için kullanılabilir. Felsefede dünya kavramı tektir. Doğayı kapsayan dünyadır . Felsefenin tümelleri yerinde sabit kalmalı ve tikellerde kullanılmamalıdır. Dolayısı ile evren, dünya, doğa gibi tümel kavramlar eytişimsel düşünme, konuşma ve yazma sırasında sadece kendi anlamlarını ifade için kullanılmalı kendilerinden başka bilgileri tanımlarken araştırırken kullanılmamalıdır. Türkçenin daha iyi ve evrensel bir dil olabilmesi için eş anlamlı kelimelerin azaltılması ve yenilerinde ortaya çıkarılmaması gerekmektedir. 

Felsefede tümellere ait sabit ve tek olması gereken kavramların eş anlamlar karmaşası yaratabilecek tikellerde kullanılması fikirdaşlığı, aynı fikirde olmayı zorlaştırmaktadır. Felsefe söz ve yazılarında istenilen fikirlerin anlaşılmamasından çekinilerek parantez açmalar, ekler, notlar yazılması çoğu zaman kavramların eş anlamalara gelecek şekilde kullanılmasından ileri gelmektedir. Evren denildiğinde galaksileri kapsayan sınırı bilinmeyen içinde bulunduğumuz olguyu anlamalıyız. " Evrensel" denmekteki amaç da evrende canlının sadece dünyada olduğu mantığından hareketle tüm dünyayı kapsadığı olsa da evren kavramıyla aynı olmadığı için ona " küresel" demek daha doğru olur. Evrensel kavramı tüm evrene ilişkin konularda ortaya sunulmalıdır. Evren kavramını tikellerde kullanamayız. Çünkü evren kavramı yapısı itibari ile tektir söz konusu her kavramı kapsamaktadır. Kapsayan bir kavramı kapsanan olarak kullanmak çelişiktir. Doğa kavramı da öyle. Felsefe alanı dışında her konuda tikeller için kullanabildiği halde felsefede kullanılmamalıdır bence. Dünya (yerküre) kavramı da aynı şekilde bu kavram o kadar tikel için kullanılmaktadır ki parantez içinde açıklama yapmak zorunda kalmaktayım. "... dünyası " dendiğinde bir çok dünya varmış da sunulan onlardan biriymiş gibi kullanılması ancak felsefe dışında olmalıdır. Türkçe dilinin en iyi hali her kelimenin tek anlam içerecek hale gelmesidir. Eş anlamlı, çok anlamlı kelimeleri bırakmak için nedenimiz ve olanağımız vardır günümüzde. En azından eğitimde bunu verebilmeliyiz öğrencilere ilköğretimden yükseköğretime kadar.     

Dünyamızdaki evrensel yasalar tek başlarına bulunmaları doğa nedeniyle zordur. Çünkü doğa içindeki canlılar ile evrensel yasalara dolaylı veya dolaysız olarak etki etmektedirler. Örneğin çekim evrensel yasası varken kuşlar gibi uçan canlılar bu yasanın etkisine girmekten kısa süreli de olsa farklı bir harekete tarzı ile çıkmaktadırlar.  Yerçekimi nedeniyle her madde ve canlı her zaman yere düşer ilkesini bozmaktadırlar kısa süreli de olsa. Burada yerçekimi evrensel canlıların bu yasaya karşı direnmesi veya onun kesinliğini bozması ise doğa yasalarınca olmaktadır. Dolayısıyla canlı yerçekimine direnir önermesi canlının yerçekimi evrensel ilkesine bütünüyle uymadığı ve ona karşı gelmekte olduğunu göstermektedir. Depremlerin oluşumunda fosillerin ve diğer canlıların etkisiyle oluşan fay hatlarının ortaya çıkmasına canlılar neden olduğu için canlılar depreme neden olabilir doğa yasası da çıkabilmektedir. Dünyada doğa yasalarıyla evren yasaları iç içe geçmiş ve birbirlerinin nedeni olma durumundadırlar.  Yerçekimine direnen bir kuş gördüğümüzde bilimsel olarak " Bu uçan madde (canlı) evrensel çekim yasasına uymuyor" sonucu çıkarabiliriz.  Her depremin nedeninin altında canlılarında etkileri bulunduğu gibi dünyada olan her olguda canlının az veya çok etkisi bulunmaktadır. Evrensel yasaların yalın, saf olduğu hal dünya dışında dünyanın etkileşime girmediği madde ve enerji halleri için geçerlidir. Evren yasaları ile doğa yasaları dünyada birleşme, etkileşme belki de dönüşme halinde olabilmektedirler. Kuantum parçacıklarının cansız olduğundan emin miyiz bu önermeler ışığında. Kaldı ki deneylerde gözlemciye göre dalga veya parçacık halinde hareketleri canlılara özgü bir davranış şeklidir. Diğer bir aklımıza gelen önerme ise tüm evrenin canlılığın farklı bir hali mi olduğudur. Canlılığın oluşumundan günümüze yeryüzü katmanlarının fosiller ve yaşamaya hazır tohumlarla dolu olması artık yeryüzünün cansız olduğuna ait düşünceleri tekrar gözden geçirmemizi gerektirmektedir. Ölmüş ve doğacak olan canlıların oluşturduğu devasa ve geniş katmanların üzerindeyiz. Canlıların etki ettiği yeryüzündeki fiziksel olayların, evrensel olarak oluşan canlı-dışı fiziksel yasalar ile aynı olduğundan emin miyiz bilimsel olarak. Henüz bunun denemesini, deneyini yapabildik mi her yönü ile. Şu an bildiğimiz kuantum fiziğinin ilkelerinin oluşumunun sadece dünya için değil de tüm evren için geçerli olduğundan nasıl emin olabiliriz.  

Eytişimsel düşünmede zihinde bir evren modeli oluşturmaya çalışılmaktadır.  Bu model bilgi ile gerçek arasında en yakın ve en doğru bağlantının oluşmasına hizmet etmektedir. Zihindeki modelde önce evren haritaları oluşur. Zihnin bulunduğu konumdan gidilebilecek en uzak konuma doğru ilerleyen bir harita. En uzaktan bulunduğu konuma da dönebilecekken, evrenin en küçük parçası ile en büyük parçası arasında da bağ oluşturmaya çalışır. Bu büyük ve geniş haritalama her zaman yenilenir, tazelenir, değiştirme esnekliğindedir. Zaman haritaları da oluşturulur. Evren zamanı, güneş sistemimizin zamanı ve dünyamızdaki işleyen zaman olarak birbirine hem bağlı hem de ayrı olarak algılanabilen bir zaman. İnsanlık tarihi, canlılık ve doğanın zamana göre durumu, geleceğe yansımaları gibi farklı zamanlara açık olunur.  

İlköğretimden üniversiteye kadar eğitimimizle verilen tüm bilgiler bu haritalandırmalar üzerinedir. Bu bilgileri özümseyen, zihninde tekrar hatırlayabileceği şekilde öğrenebilen her öğrenci ergenlik sonrası yetişkinlik döneminde bedenin yavaşlayıp zihninin hızlandığı yaşlarında bu haritaları hatırlayıp zihninde evren modeli temellerini oluşturabilir. Bilgilerimizin bizde doğuştan olduğu, geldiği yanılgısı aslında o bilgileri çocukluktan itibaren duyu algılarımızla almamıza rağmen algıya dönüştüremeyip yetişkinlikte zihin etkinliği ile tekrar alırken algılayarak almamızdan ve bu bilgileri ikinci  hatta üçüncü kez  aldığımızı önemsememekten kaynaklanmaktadır. Bilgileri öğrenme potansiyeli ile doğarız bilgileri bire bir taşıyarak değil. Eğer taşıyarak gelseydik hepimiz birer reenkarnasyon karmaşası, kaosu içinde olurduk. 

Günlük yaşam sırasında bu evren modelinde kendi yeri ile en uzak köşe arasında aralıklı olarak bağlantısını devam ettirirse düşünce sistemi gelişmeye ve karmaşık düşünce sisteminden uzaklaşmaya başlar. Zihin haritası sonuçlar, önermeler, yargılar, sorgulamalar ile bilgi birikimini devam ettirirken güncel yaşantı işleyişi de devam ettirilir. Şizofreni rahatsızlığı genellikle kavramsal bilgi ile günlük yaşantı arasında gelinip gidilme esnasında zihin kendi oluşturduğu evren modelinde takılı kalması ve bir türlü günlük yaşama davranışına dönememesidir. Akılın bir özelliği de ikili çalışmasıdır. Kavramsal olarak ve yaşamsal olarak çalışması. Meslekler, hobiler, hedefler zihni günlük yaşamda tutar. Düşünmeyi ön plana alıp günlük yaşamı ikinci plana almak olmaz. İkisi de paralel ilerlemelidir. Zihnin evren modeli kaynağını günlük yaşamdan alır, bilgilerin içinin doldurulması, yerli yerine oturtulması, kendini tamamlaması, yeni bilgilerin alınması, sağlama olanağı, emin olma hali, yeni bilgilere ulaşılması hep günlük yaşamdan gelir. 

İnsanlık erdem ve değerleri başta olmak üzere tüm kişisel ve toplumsal yaşayış biçimlerimizi tutunma, tutum  olarak zihinsel evren modeli içine en iyi bir biçimde yerleştirilmesi gerekmektedir. Bireysel ve toplumsal kültürümüzün doğa ve evren ilkeleri ile paralel yürütmeye çalışmamız birinci önceliğimiz olmalıdır. Bunu başarmak için eytişimsel düşünmede özne(l)-nesne(l) farkındalığını sürekli açık tutmalıyız. Doğru ve sağlıklı düşünmemizin, yaşamamızın sigortalarından, rotalarımızdan biri de bu düşünme yöntemi olabilir. Bu yöntem yetişkinlikte daha çok oluşmaktadır. Henüz erken yaşlarda bu yöntemi denemeler olmuş mudur bilmiyorum. Eğer erken yaşlarda uygulanırsa dahilerin ve delilerin çoğalacağı muhakkaktır. Aslında bu düşünme yöntemi insanlık tarihi boyunca bulunmakta olduğu halde bunu erken yaşlarda eğitim olarak verilip uygulanması için belirgin bir yöntemi oluşturulmamıştır. Dolayısı ile önce yöntem netleştirilmeli, düşünce ve karar birliği oluşturmalı sonra küresel olarak yeni zihinlere sunulacak, uygulanabilecek  model oluşturulmalıdır. Bireyde bilginin düşünmede hem öznel hem de nesnel olması yanında yaşamında da öznel ve nesnel farkının ayırımına varabilmesi ve ona göre yaşamını düzenleyebilmesi ilkesi bulunmaktadır eytişimsel düşünme yönteminde. Kusursuzluk, güç, hakimiyet arayışı değildir bu yöntem. Öznelin kendi varlığını nesnel içinde konumlandırabilme, evren içindeki yerinin farkında, bilincinde olma halinde olmaya çalışma çabasıdır.        

Zihinde evren modeli oluşturan her eytişimsel düşünen kişi günlük yaşantıdaki yaşanılan tecrübeleri, edinilen bilgileri, olay, olgu, nesne, kişi, zaman, mekan ve gelişmeleri bu evren modeline uyarlayarak, düşünme ile yaşama arasında sürekli bir eytişimsel etkileşime girer. Zihni ile yaşam arasında sürekli eytişim kurar.

Trafikte sürücülerin sinirli ve gergin olmalarının temelinde sonuçları can ve mal kaybına yol açan trafik kurallarına uyulmamasıyla ortaya çıkacak kazalar vardır. Trafikte can ve mal gibi iki önemli olgu, hatalara karşı sürücüleri hoşgörüsüz ve savaşma psikolojine itmektedir. Trafikte hata demek cana ve mala zarar vermek anlamına gelmektedir. Ekonomik zarara uğrama, yaralanma ve hatta ölme riski sürücüleri zıtlaşma, tartışma ve hatta kavga etme ve kötü sonuçlarına yöneltmektedir. Şehir içi trafik kazalarında daha çok ekonomik kayıplar olmakla birlikte psikolojik etkenler birikerek sürücülerde cana kasıtla ekonomik kayıp arasında fark olmadığı fikri ile hareket etme şekline doğru itmektedir. Sürücü koltuğuna oturduğu an dokuma algısı aracın sınırlarına doğru genişleme yapar ve kaza anında bedeniyle çarpışmış hissini yaşar. Bu gerçek olmayan ama sürücü için sorunsuz bir sürüş alışkanlığı için zihinde gelişen duyu ve duygu kazanma etkisi sürücünün bedeninde yaşamış hissi verir ve tepkisi o oranda artar. Araç reklamlarındaki rahat sürüş hali ve boş yollar imajı sürücüleri arada şehir dışına çıkma isteğine yönlendirmektedir. Şehir içi trafiğin kalabalık olması, sık sık durma ve bekleme zorunda oluşu, kalabalık bir akışta olduğu hissi de sürücüleri rahat bir sürüş için şehir dışına çıkma isteği oluşturmaktadır. Şehir içi sürüş keyfini de reklamlarda değil filmlerin sahnelerinde görebilirsiniz. Sessiz ve gizli olarak yerleştirilmişlerdir oralara. Taksi kılığında veya ayrılık ve kavuşma sahnelerinde.  

Trafik kazalarında iki sürücü (genellikle) arasında haklı, haksız olasılıkları:

Haklı - Haksız

Haklı - Haklı

Haksız - Haksız

Kurala uymama nedenleri:

* Bilmesi gerekirken kuralın bilinmemesi. (Ehliyet alırken verilen bilgilerin önemsenmemesi, yeni ve değişen kuralları öğrenilmemesi )

* Sürücü kontrolü dışından gelen etkenler. ( Araç arızası ve dış etkenler)

* Sürücünün bedensel ve zihinsel etkileri. ( Uykusuz, yorgun, alkollü olma gibi haller, bir yere yetişme sabırsızlığı, öfkeli, üzgün, inatlaşma gibi duygusal yoğunlukta olma halleri) 

Trafik kazalarında haksız olduğu (örnek olarak) halde haklı olduğunu iddia eden ve buna inanan çok zihin bulunmaktadır. Bu zihinler bir kural otoritesi veya uzmanı olaya müdahale edince haksız olduklarını (bir olgu örneği) bilginin kesinliği ve yaptırım gücü etkisiyle yanlış biliyorsa veya bilmiyorsa öğreniyor ve gerçek olguyu kabul etmeyi ondan kaçamadıkları için zorunlu kalıyor gibidirler. Bu zihinlerde nesnel düşünmenin eksikliği bulunmakta olup yaşamı sadece öznel değerlendirmelerinden kaynaklanmaktadır. Nesnel olgu kendileriyle yüzleşmeye zorladığında öznel düşünmeye ara vermektedirler. Nesnel akıl eksikliği toplum yaşamında bir çok sorunlar ortaya çıkarmaktadır. Günümüzde sadece öznel akıl ile yaşamaya çalışmak yeterli olmamaktadır. 

Trafik kazalarında kurala uyma veya uymama konusunda haklı ve haksız olma bilgisinin zihinde(zan, düşünme) ve yaşanmışlıkta ( gerçek olgu) olması halleri farklı olabilmektedir.

Haklı ve haksız olma durumlarında  kurala uyma veya uymama bilgisinin farklılaşma halleri.

A. Haksız olma durumunda

1. Bireyin zihnindeki bilgi.

a. Haksızım (Olguyu kabulleniş)

a1.Eminim ( Olguya dair kesin yargı)

a2. Emin değilim, tahmin ediyorum. (Olguya karşı kararsızlık, bilmeme)

a3.İstemiyorum, kabul etmiyorum (Duyguya dönüş, sığınma, olgu ile yüzleşmeme, yargıdan kaçınma, karar almama, alamama hali)

b. Haklıyım (Olguyu kabullenmeme)

b1.Eminim. (Kabullenmemeye dair kesin yargı oluşturma)

b2. Emin değilim, tahmin ediyorum. (Belirsizlik, karasızlık, yargıda bulunmamak, bulunamamak)

b3.İstiyorum, kabul ediyorum. (Duyguya dönüş, yargıdan kaçış, akılı duygunun emrine vermek, öznel akılla (bencillik) düşünmede ısrar etmek, nesnel akılı reddetmek).

c. Bilmiyorum (Bilgi eksikliği, zihin çalışmasının durması)

2. Bireyin dilindeki (konuşma, söz etme) bilgi 

2a. Haklıyım

2b. Haksızım

2c. Bilmiyorum. Duyduğuma da inanmıyorum veya inanıyorum. (karşıdakinin sözlerine).

2d. Konuşmama, susma (karşının davranış bilgisini konuşmayı tercih etme).

3. Gerçek olgu ( Bilginin uzmanınca ortaya konması ve yaptırım gücünün olması (yasa ve uygulayıcısı).

B. Haklı olma durumunda

1. Bireyin zihnindeki bilgi.

a. Haklıyım

a1.Eminim

a2. Emin değilim. Tahmin ediyorum.

a3. İstiyorum. Kabul ediyorum. 

b. Haksızım (Yanlış yargıda bulunmak, duygu ve ilişkilere hatalı tutum etkisi, bilgi eksikliği, karşıdaki kişi ve olayları dikkate alarak verilen yargı)

b1. Eminim (Yanlış yargıyı kesinleştirme, karar alma)

b2. Emin değilim. Tahmin ediyorum. (şüphe halinde olma)

b3. İstemiyorum. Ama şartlar (zaman, mekan ve ilişkiler, önyargı, gelecek zaman ait tahminler, yanlış önsezi de bulunma, hoşgörülü olma ve çözüme odaklanmaya hazırlanma girişimi vb.(çok değişkenli)) kabullenmemi gerektiriyor. ( Haklı olup da haksızlığı kabul etmiş gibi yapmak az rastlanan bir davranış ve tutum şeklidir. Zihnin ya saf yani az ve basit çalışan ya da bilge olup çok çalışıp da bir çok olasılığı akıldan geçirip buna karar vermiş hali olabilir. ).

c. Bilmiyorum.

...... 

Görüldüğü gibi zihinlerdeki bilgi, dildeki bilgi ve yaşamdaki bilgi farklılıklar içerebilmektedir. 

  

Bilgiyi, insan zihnindeki ve yaşamındaki (insanlık) durumuna göre ele alırsak:

0- Zihin boş ( Zihin yapısı (karmaşık, saplantılı, bilgi almayan, reddeden), itki, dürtü, güdü ve duygunun etkisinde)  - yaşam dolu (Boş zihne göre yaşam anlamsız ve boş)

1.Yaşamda doğru - Zihinde yanlış ( Eğitim şart)

2.Yaşamda yanlış- Zihinde doğru ( Bir şeyler ters gidiyor algısı)

3.Yaşamda yanlış - Zihinde yanlış ( Kaos ortamı)

4. Yaşamda doğru- Zihinde doğru ( Modern insan tanımı diyelim.)

Eytişimsel  derin düşünmede dördüncü aşamaya ulaşma amacı vardır. En azında oranı arttırma çabası bulunmaktadır. 

Bu yöntem bireysel ve toplumsal yaşamda suçu, zihinsel ve bedensel hastalık, rahatsızlıkları, mutsuzluğu, karamsarlığı, korkuyu azaltır. 

Güvenli ve emin olma, yasalara uyma, sağlıklı ve uzun yaşama, gelişime ve yeniliğe açık olma, Sakin veya hareketli olabilme, bedensel ve zihinsel dengesini kurabilme, ilişki, iletişim, çalışmada verimli, mutlu, keyifli olma, sorunlara karşı gerçeği kabulleniş ve çözümsel yaklaşımcı olabilme, minimal yaşayış tarzının, mütevaziliğin önemini kavrama, yaşamda beden rekabetini aşma ama onu doğasından ötürü de yok saymama, düşünme rekabetini ortak ve küresel aklın doğa ve evren ilkelerine paralel ilerlemesi amacında olduğunu bilerek yapma gibi daha bir çok insana ve insanca yaşama ait erdem ve değerlerin oluşmasını, artmasını sağlar. 

İnsanlığa ait küresel beden ve zihin birlikteliğinde ebedi barış halinde iken tüm algılarımızın, aklımızın ve hayatımızın doğa ve evrenden gelecek mesajlara (bilgi) açık olduğu bir döneme doğru ilerlemek mümkündür. 

.....



21 Aralık 2020 Pazartesi

Küresel Salgın Günlüğü -3

 Bedenimizle korona virüsü arasında oluşan sorun devam etmektedir. Virüs farklı bedenlerde dolaşırken zorunlu bir değişime zorlanmakta kendini yeni bedenlerde var olma savaşı verirken adapte olmaya çalışmaktadır. 

Beden ve virüs ilişkisinde ulaşılacak en iyi hedef virüsün bedene zararlı olmaması ve bedenin de onu tehlike olarak algılamaması ile sağlıklı çalışma düzenini devam ettirebilmesidir.

Beden ile virüs etkileşiminde

* Destek alan hastaların bedenleri sürekli aynı yatma şeklinde tutulmamalı, yan ve oturarak hatta kısa hareketler içinde olmalıdır. Bedenin tümden hareketsiz kalması onun çalışma prensibine aykırıdır. Bedenin yatma anında dönüş hareketi onun için gereklidir. 

* Oda sıcaklığı bedenin sağlıklı durumundaki en rahat hal derecesi ile aynı tutulmalıdır. Ne serin ne de sıcak olmalıdır.

* İçme suları ılık olmalıdır. Sıcak ve soğuk olmamalıdır.

* Terlemeleri sağlanmalıdır. 

* Hasta odasında gürültü, kalabalık, çok fazla hareket panik, telaş olmamalıdır.

* Hasta odası soğuk ve çok sıcak olmayan temiz hava ile havalandırılmalıdır. Beden için en uygun sıcaklık belirlenmeli ve bedenin olağanüstü durumdan sağlıklı hale geçişi aşamasında kendi sıcaklığı ile ortam sıcaklı arasında fark edişi olmalıdır. Ortamın çok sıcak olması bedenin standart dış sağlık sıcaklık miktarını algılayamayıp beden sıcaklığını olağanüstü seviyeye çıkarabilir. Bu da organ yetmezliğine doğru ilerler. Beden dış ortam sağlık sıcaklık miktarını algıladığında kendi sıcaklığını düşürme yoluna gidecektir. Ortam sıcaklığına uyum için terleme davranışına girer. Terleme bedenin dış ortam sıcak miktarını algılaması sonucunda oluşmaktadır. Beden dış ortam sıcaklığı ile sıkı bir bağ içindedir. Beden dış ortam sıcaklık dengesini alıp verdiği nefesle yapmaktadır. İnsan bedeni dış sıcaklığa karşı hızlı hassasiyetini giyimle eksiltmiştir. O nedenle nefes yolu ile dış ortamın sıcaklık miktarını algılar beden. Oksijen verilen hastaların bedenleri dış ortam sağlık sıcaklık dengesini kurmaları güçtür. Beden dış ortam sıcaklık ilişkisi bozulmamalı engellenmemelidir. Oksijen takviyesi kritik aşamalarda verilmeli, yavaş ve kısa verilmelidir. Hasta bedenin dış ortam sıcaklığını referans alma dengesi sağlanmalıdır. 

* Solunum sisteminde burun kanalları, boğaz, ciğerler ilişkisi bir bütündür. Bu bütünlük bozulursa kalp çalışması sorunlaşır. Doğal nefes alımda havanın boğazdaki nefes yollarına geçişi sırasında yutkunma refleksi engellenmemeli, zorlaştırılmamalı, rahatlatılmalıdır. Baş ve boğaz yutkunma kolaylığı pozisyonunda tutulmalıdır. Ne çok dik ne de çok eğik olmalıdır. Yutkunma ağızdan gelen tükrük salgısını nefes yollarına, özellikle burun kanallarına yollamaktadır. Nefes almayı kolaylaştırmaktadır. 

* Beden ile nesne (örtü, yatak, izole araçları) arasında yatma sırasında birleşiklik ve ayrılık değişimi olmalıdır. Beden belli bir bölgesindeki kan dolaşımını rahatlatmak adına hareket etmek ister. Uzun süre hareketsizlik, sabit kalma kan dolaşımını aksatır.

....

6 Aralık 2020 Pazar

İnsan Doğa ve Dünya - 7

Şu anda sadece dünyada gördüğümüz oluşmuş yaşam, varlığını korumak, sürdürmek ve yayılmak amacındadır. Canlılık yaşamıyla tüm yeryüzünü sarmak, her yerini kaplamak, katmanlarını oluşturmak, türlerin birbirine bağlı olarak çeşitlenmesini, saçaklanmasını ve yayılmasını sağlama ortak amacındadır. 

Ve canlılar arasında bir tür ortaya çıkar.

Bu tür diğer canlıların öncesi ve sonrası canlı türlerine bir köprü gibi bağlı olmaktan kopar. Her canlı türü kendi antitezi bir canlının oluşumuna olanak verir ve bu zincir türlerin miktarının dengesine hizmet eder, temel ilkesine aykırı bir çıkış yapar. Ortaya çıkan bu tür kendini çoğaltması, gelişmesi ve yayılması ile canlılığın sürekli zincirine zarar verme potansiyeline ulaşır. Doğadaki yaşam zincirinin aksine öncesini yok etme ve antitezine olanak tanımama seviyesine ulaşır. Artık yeryüzündeki gelişme ve büyüme potansiyeli barındıran her canlı bu türün engeline, kontrolüne takılmaktadır. Yeryüzündeki yaşam gelişmesi, çeşitlenmesi ve yayılması durmuştur. Artık canlılığın gelişmesi, çeşitlenmesi ve yayılması bu türün içinde devam etmektedir. Bu tür doğaya karşı kendi doğasını oluşturma çabasına doğru ilerlemektedir. İçinden çıktığı birinci doğanın ilkelerinden ayrılmış onun ilkelerini kendi içinde sürdürmektedir. Yine de ona bağımlıdır. Tümden kopma olanağı şu an yoktur. 

Bu tür insandır.

Şimdi ne olacaktır. Birinci doğadan çıkıp ikinci doğayı oluşturmak mekanın bölünmesiyle başlar. Aynı mekanda hem birinci  hem ikinci doğa olabilir mi ? Bunun olanaklı olması ancak birinci doğadan çıktığını fark eden insanın kendi dışında olarak ilk doğanın gelişimine etki etmemesi ve kendini de bu zincirden gelecek zarardan koruması ile olabilir. Peki bunu bunu başarabilir mi ? Çok zor. Dolayısı ile  ikinci doğasının devamı için mekan değişimi gerekmektedir. Ancak bu şekilde mekanların farklı olduğu doğalar varlıklarını koruyabilir. Mekan değişimi dünyadan ayrılmak demektir. Yetişkinliğe ulaşmış bir gencin ailesinden kopma anı gibidir. Bedeni kalmak istemekte, zihni ise gitmek istemektedir. Beden rahatlığı, tekrar etmeyi sever, yeniliklerden korkar. Çünkü üzerinde uzun zamanın kesin ve denenmiş işleyişi  vardır. Bu işleyişin döngüsündedir. Bu döngüden çıkmak istemez. Zihin ise yeniyi arar, yeni döngüleri merak eder. Evrendeki bir çok döngüyü keşfetmek ister. 

Artık insan birinci doğadan çıkmış, ona geri dönemez durumdadır. Cennetten kovulmuş mudur, yoksa kendi mi tercih etmiştir. Yoksa bu onun kaderi midir. Doğal yaşam zincirinin döngüsünden ayrılmıştır. Kendinden önceki canlıları yok etmeye, kullanmaya (eşya haline getirme) sonraki gelme potansiyelindekilere de engel olma, duvar çekme durumundadır.

Dünya dışında bir doğa oluşturma zorunluluğu göze çarpmaktadır. Birinci doğayı kendi haline bırakarak, onu yok ederek değil. Tıpkı yetişkin olan bir bireyin kendi yeni ailesini kurmak için doğduğu ve büyüdüğü ailesini terk ederken iyi niyetlerle vedalaşması gibi. 

İnsan aklını türünü koruma, sürdürme, çoğalma (sekiz milyar) ve yayılma üzerine kullanmaktadır. Nüfus sayımız ile türümüzün yeryüzünde ne kadar yer kapladığı ve bize hizmet eden madde ve enerji miktarının ne kadar çoğaldığı doğa içinde saklanamayacak kadar büyüdüğümüzün işaretleridir. Modern bilim bunun keşfi sayılabilir. Durgun inanç sistemlerinden hareketli inanç sistemlerine doğru bir yolculuk aşaması. 

Peki teknoloji. İşte bu yeni bir aşama. Bilinenden eyleme geçme aşaması. Bilginin varlığa dönüşmesi. Elle tutulur, gözle görülür nesne, araç haline dönüşmesi. Madde ve enerjinin yeniden şekillenmesi. 

Evrendeki madde ve enerji değişim, dönüşümlerine yeni bir katkı çabaları. Canlılıkla gelen zekanın ve akılın evren işleyişindeki madde ve enerji değişim, gelişim ve dönüşümüne devretme çabası. Zeka ve aklın canlıdan madde ve enerjinin orijinal ilkelerine devretme çabası. Biz türümüz olarak zeka ve akılı kullanamıyoruz, buyurun madde ve enerji olarak siz kullanın. Evrenin zekayı ve aklı doğru ve yolunda kullanmayan insandan madde ve enerjiye devretme hamlesi. Doğanın yer küre dışına çıkma hedefinin insandan madde ve enerjiye devri sinyal ve tehdidi. 

İnsandan önceki yaşam dünya üzerindeki hem canlı yaşamını korumak, geliştirmek, sürdürmek hem de yer küre olarak dış meteor, güneşin zararlı etkilerinden korunmak üzerine iken insandan sonra akıl ve bilgi ile gelen sürecin aynı gelişim üzerine olmadığını gözlemleyebiliriz bugün. Şu an bulunduğumuz insan yaşam ve etkileri süreci kalıcı bir gelişmenin işareti midir, yoksa insan ve aklının ilerleme arayışlarındaki denemelerinden sonra ulaşacağı belirlenmiş ve şüphe edilemez bir yolu bulacağı inancına olan güveninin göstergesi midir ? Yani bir grup topluluğun ilerleme adına görünmez bir uçuruma düşerken tüm toplumları da uçuruma çekme anında mıyız yoksa sık ve büyük bir ormandan çıkma çalışmalarından sonra büyük ve geniş evren vadisine doğru yol aldığımızın resmini mi yaşıyoruz ?

Canlılık, evrensel ilkelerin akıl üretme üzerine bir siparişi midir ki şu an akılı madde ve enerjiye yükleyip özerk hale getirmeye çalışıyoruz. Kendi rahatımız, konforumuz, kolay yönetebilmek, kontrol edilebilir bir yaşam arayışı, uzun yaşam veya ölümsüzlük arayışı gibi gözle görünenlerin ardındaki gerçeklik bu mu acaba. Evrenin canlıya verilmiş akıl üretme siparişinin sürecinde miyiz?

Diğer bir olasılık ise canlının yerküre dışında yayılma sıçrayışının, gerilmesinin göstergesidir teknoloji. Madde ve enerjiyi doğaya canlılığın ilkeleri için değil, kendi  özerk yapısı için kullanma amacındaki gizli kalmış olan veya ona verilmiş olan yeti. Doğa yaşam ilkelerinden çıkmış olan insanın evrensel ilkeler ile baş başa kalmasının verdiği özgürlük ile evrensel ilkelerin madde ve enerjisi ile oyuncakmış gibi oynaması. Uzay gemisinden çıkmış bir uzay insanın gemi ile bağlantısı olan ipin kopması ve boşlukta savrulduğu halde bunu hala bilmemesi gibi de olabilir, teknoloji ile ilişkimiz.

Dünyanın madde ve enerji dengesi bozulduğunda 

* Dünya yörüngesinde değişim olabilir.

Bu iklimlerin değişimi demektir. Dünya güneş etrafındaki yeni döngüsünde canlılığın yaşama olanaklarındaki sıcaklık farklarının değişimi ile bedenlenmesini tamamlamış olan canlıların yaşama zorluğu oluşabilir. 

* Dünya kendi içinde değişime uğrayabilir. 

Denizler ve karaların yapısında, atmosferden dünya çekirdeğine kadar ki katman dönüşümlerindeki değişimler canlılara olumsuz etkilerde bulunabilir.

* Ayın uydu uzaklığında değişimler olabilir. 

Dünyaya yaklaşan ay yerkürede olumsuz etkilerde bulunabilir. Dünyaya çarpma riski bulunabilir.

Bilim ve teknolojinin insan refahından sonraki aşaması uzaya çıkışı işaret etmekte ve dünyadaki madde ve enerji dengesini saptamasına ilerlemektedir.

Doğa " Ey insan sen bir bak bakalım canlılık olarak dünyada ne haldeyiz, madde ve enerji dengemiz ne halde " demiş olabilir. Ya da " Hadi dünya dışına çıkma vaktin geldi, şu bavulunu al (canlı temsilleri), uğurlar olsun " demiş de olabilir. 

Evrensel ilkeler " Nerde kalmıştık. Madde ve enerji etkinliğimize. Hadi şu işin bir kenarından tut bakalım canlı olarak görevlerin şunlar..."  Ya da " Ya insan, canlılıktan çıkıp geriye dönmek istiyorsun ki madde ve enerjiyi canlılığa değil de sadece kendin için kullanmak istiyorsun. Bu hareketin canlılığını devretmen, madde ve enerjiye zeka yüklemeye çalışmanla aynı anlama gelmez mi. Canlılık, yaşam, madde ve enerjiyi kendi ilkeleri için kullanmaya çalışırken sen sadece kendine kullanmak istiyorsun. " diyebilir. 

İnsan doğa ile evren arasına doğru ilerliyor.

Canlılık bir tür olarak devam edebilir mi ? 

Madde ve enerjiyi kullanma yetimiz, sadece kendi türümüzün uzayda varlığını koruma, gelişme, sürdürme ve yayılmasını sağlayabilir mi, yetebilir mi ? 

Buna evet dersek doğanın amacı bizi oluşturmak üzerinedir. Canlılığın insanda devam eden bir çizgi olacağını gösterir. 

Hayır der isek biz doğanın, yaşamın, hayatın amacına hizmet ediyoruz demektir. Doğanın ilkelerindeki türlerin çoğalması, korunması, gelişmesi, sürdürülmesi ve yayılmasının sadece bir üyesiyiz ve görevimiz de bu ilkelere hizmet etmek anlamına gelir. Bu görevin küçümsenmeyecek ve önemli olan bir yönü ise  dünyadan evrene sıçrama gibi büyük bir hareketi içermesidir.  

Ya sür, ya sur. 

Ya ilerleme ya da içe çöküş.



.........

4 Aralık 2020 Cuma

Küresel Salgın Günlüğü - 2

 Çember Daralıyor...

Virüs etrafta hızla ilerler iken bize yaklaştığını görebiliyoruz. Düşmanımız dostlarımızın içinde saklanmakta. Bize ulaşmak için her türlü yolu deniyor. Yakın çevremizden aldığımız korona pozitif sonuçları virüs yakınlarımıza geldiğini göstermekte. 

Merkezinde bizim olduğumuz çemberi virüs daraltmaya başladı. Çemberi daraltarak bize doğru yaklaşmakta. Virüsün sesini duymaktayız, öksüren, hapşıranlar da, onu belli belirsiz görmekteyiz burnunu çekenlerde, boğazını temizlemeye çalışanlarda. Isısını hissetmekteyiz ateşi yükselmiş olanlarda, zararlarını bilmekteyiz acı kayıplarda. 

Virüs artık bir kaç metre ötemizde, ona karşı maske, mesafe ve hijyen savunmalarımız var. Evlerimizde bulunduğumuz anlar, rahat bir nefes alabildiğimiz zamanlara dönüşmekte. Kaçıyoruz kalabalıklardan, diğer insanlardan köşe bucak, yaklaştıkça aura kapsamlarına, endişe duyuyoruz. Nefes alışverişinde bulunmaktan kaçınıyoruz havada asılı kalacak damlalarla gelecek tehlike karşısında.

Yeryüzünü bir dalga kaplıyor kış günleri karanlık ve soğuklar içinde tehlikeyi barındıran içinde. Canlılar için ideal sıcaklığın sınırları zorlanıyor bu mevsimde her döngüde dünyanın güneş etrafında dolanımını tamamlar iken. İlkel ve küçük canlılar ölmemek için bedenler arası sıcaklığa üşüşüyorlar büyük bedenlerin sıcaklığından pay alırken beraber yaşamının yollarını aramaktadırlar aslında. Arıyorlar yeryüzünde ilk çoğaldıkları canlı içindeki benzeri bir bedeni beraberce yaşayabilecekleri karşılıklı yardımlaşma yolu ile sürdürmek istiyorlar bu yolda kendilerinin de bedenlenme hayallerinin peşinde.

Çember Daralıyor

Virüs için biz düşman değiliz aslında, bizler ona kaynak ve güvenlik sağlayan büyük konaklarız onların hedefinde ve hayalinde olan, dna'larında yazılı olan bilgide. Bedenlerimiz onları düşman algılamakta karşılıksız bir misafir gözüyle bakmakta onlara. Ansızın gelen bu misafirle nasıl bir yardımlaşarak yaşama çözümün bulamamanın verdiği bir telaş ve endişe sarmakta bedenlerimizi. Kasılmakta hücrelerimiz ve organlarımız tanrı misafirinin davetsiz gelişine şaşırırken ve tepki gösterirken. Onun bedenden yararlanmasının bencilce olduğunu hissetmekte ve ondan nasıl bir fayda sağlayacağını bilememekte bu kadar kısa sürede. O halde ne yapmalı beden ve zihinler bu davetsiz misafir karşısında, önce rahat olmalı tüm bedeniyle, kaslar gevşemeli, yersiz ve abartılmış korku kalmamalı zihinlerde, sakin ve sabırlı olunmalı bu görünmez ve küçük misafirlere. Telaş ve endişe kaplamamalı bedeni ve zihni, ele geçirmemeli ölüm korkusu. Her eski ve yaşamış döngülerde hatırlanmalı bu virüs türleriyle bedenin karşılaşmalarını ve nasıl bir tepki verdiği. Beden ve zihinle tümden savaş haline girilmemeli bu görünmez davetsiz misafirler ile. Her beden tepkisine olumsuz bakılmamalı, savunma geliştirilmesini abartmamalı gözlemlerde. Unutmamalı beden nefes almayı, su içmeyi, beslenmeyi, kendini sıcak tutmayı, sıcaklığını korumayı, terlemeli ve eksilen suları yerine koymayı. İlaçların maddi ve manevi olumlu etkisi hissedilmeli önceden olduğu gibi. Güven artmalı kendi içinde, bu kesik zamanın biteceğine dair umutlar, ümitler, çemberin daraldığı ve sıranın kendine geldiği hissi ve düşüncesi yer etmemeli zihinlerde ve çoğu zaman gereksiz kasılmalarda, kilitlenen ve donma olan bedenlerde. Yaşama göz kırpmayı arttırmalı, varlığını yoklama adına yutkunmayı sadece korku ve susuzluğa bırakmamalı (Sürekli izlemekten ve dinlemekten göz kırpma ve yutkunma refleksimiz zayıflamakta bu da baş (Göz ağrımaz, yorulur bir yapıda olduğu için başa ve göz çevresine ağrı verir, göz kırpma refleksi göz ve çevresine salgı yayar, nemlendirir) ve solunum sorunlarını (yutkunmak buruna ve boğaz üst bölgesine salgı verir nefes almayı kolaylaştırmaktadır.) arttırmakta). Suları bazen damaktan (başın eğilerek suyu damak ile çekerek içilmesi) içme hali de nefes yollarını açar ve  rahatlatır. Çemberin daraldığı ve kaçacak yerin kalmadığı, kapana sıkışmışlık duygusunu üzerinden atılması gerektiği onun yerine içindeki ölmekten korkan bir canlının var olmaya çalıştığı ve buna çabaladığı fikri büyümeli, bir odada bizden kaçan bir fare, hamamböceği gibi yaklaşmalı onlara. Fare bizden kaçar, bizde ondan kaçarsak çarparız duvara, kapıya, eşyalara dengemiz kaybolur düşeriz incitiriz bedenlerimizi, birbirinden kaçan iki canlı komikliğine gireriz izleyenler gözünde. Deprem öldürmez bina ve eşya öldürür örneğindeki gibi telaş ve panikle balkondan atlayanlara benzeriz. 

Kızıyoruz doğanın bize gönderdiği bu görünmez cinlere, onlar ki yardımlaşma erdemine ulaşamamış sadece almayı bilen ama vermeyen bencil iblisler ordusu gibiler adeta. Tarihin her dönemlerinde doğa savurmaktadır oysa bu cinden, şeytandan askerlerini üzerimize. Onları bize savururken sessizce ve derinden haykırmaktadır adeta " Yırtıcılarını dize getirdin, otçulları kendine köle yaptın, yeryüzü örtüsünü (bitkiler ve bakteriler) silkeledin, adım atılmadık yer, deşelemediğin köşe bucak kalmadı, her zayıf tarafın için sınavına gir ve karşı savınla,  payına düşenleri al şimdi içine yay tüm türünde. Yayıldıkça ve büyüdükçe karşılaş yeni cinler ve şeytanlar ile."  

Çember Daralıyor...

Dünyadaki beden tamamlanmasını sağlayan insan, henüz zihin bedenlenmesini tamamlamadan doğanın ritmine ters, uymayan bir hızda yeryüzünde dolaşır oldu. Bu hız ve hareketin artması onun dünya dışına çıkması için gerinme hareketine benzemektedir. Yayda gerinen bir ok gibi dünyada gerinmekte insanlık. Doğanın sessiz ve yavaş ritimlerinin çok üstüne çıkan insan yaşayışı yeryüzü şartlarını zorlamakta her geçen zamanda. Kendini birbirine bağlayan yollarda seyahat eden virüsler ona da zarar vermekte. İnsanın doğa ile ilişkilerinde sadece insan ve doğa diye bir ayrım olmadığın hatırlatmakta bu görünmeyen türler. Sırasını bekleyen daha bir çok tür olduğu sinyalini vermekteler, doğaya hakim olduğunu düşünen insanlığa.

Çember Daralıyor mu ? 

Galiba bize öyle geliyor, endişe ve kaygı yüklenmemiz oranında.