Çember Daralıyor...
Virüs etrafta hızla ilerler iken bize yaklaştığını görebiliyoruz. Düşmanımız dostlarımızın içinde saklanmakta. Bize ulaşmak için her türlü yolu deniyor. Yakın çevremizden aldığımız korona pozitif sonuçları virüs yakınlarımıza geldiğini göstermekte.
Merkezinde bizim olduğumuz çemberi virüs daraltmaya başladı. Çemberi daraltarak bize doğru yaklaşmakta. Virüsün sesini duymaktayız, öksüren, hapşıranlar da, onu belli belirsiz görmekteyiz burnunu çekenlerde, boğazını temizlemeye çalışanlarda. Isısını hissetmekteyiz ateşi yükselmiş olanlarda, zararlarını bilmekteyiz acı kayıplarda.
Virüs artık bir kaç metre ötemizde, ona karşı maske, mesafe ve hijyen savunmalarımız var. Evlerimizde bulunduğumuz anlar, rahat bir nefes alabildiğimiz zamanlara dönüşmekte. Kaçıyoruz kalabalıklardan, diğer insanlardan köşe bucak, yaklaştıkça aura kapsamlarına, endişe duyuyoruz. Nefes alışverişinde bulunmaktan kaçınıyoruz havada asılı kalacak damlalarla gelecek tehlike karşısında.
Yeryüzünü bir dalga kaplıyor kış günleri karanlık ve soğuklar içinde tehlikeyi barındıran içinde. Canlılar için ideal sıcaklığın sınırları zorlanıyor bu mevsimde her döngüde dünyanın güneş etrafında dolanımını tamamlar iken. İlkel ve küçük canlılar ölmemek için bedenler arası sıcaklığa üşüşüyorlar büyük bedenlerin sıcaklığından pay alırken beraber yaşamının yollarını aramaktadırlar aslında. Arıyorlar yeryüzünde ilk çoğaldıkları canlı içindeki benzeri bir bedeni beraberce yaşayabilecekleri karşılıklı yardımlaşma yolu ile sürdürmek istiyorlar bu yolda kendilerinin de bedenlenme hayallerinin peşinde.
Çember Daralıyor
Virüs için biz düşman değiliz aslında, bizler ona kaynak ve güvenlik sağlayan büyük konaklarız onların hedefinde ve hayalinde olan, dna'larında yazılı olan bilgide. Bedenlerimiz onları düşman algılamakta karşılıksız bir misafir gözüyle bakmakta onlara. Ansızın gelen bu misafirle nasıl bir yardımlaşarak yaşama çözümün bulamamanın verdiği bir telaş ve endişe sarmakta bedenlerimizi. Kasılmakta hücrelerimiz ve organlarımız tanrı misafirinin davetsiz gelişine şaşırırken ve tepki gösterirken. Onun bedenden yararlanmasının bencilce olduğunu hissetmekte ve ondan nasıl bir fayda sağlayacağını bilememekte bu kadar kısa sürede. O halde ne yapmalı beden ve zihinler bu davetsiz misafir karşısında, önce rahat olmalı tüm bedeniyle, kaslar gevşemeli, yersiz ve abartılmış korku kalmamalı zihinlerde, sakin ve sabırlı olunmalı bu görünmez ve küçük misafirlere. Telaş ve endişe kaplamamalı bedeni ve zihni, ele geçirmemeli ölüm korkusu. Her eski ve yaşamış döngülerde hatırlanmalı bu virüs türleriyle bedenin karşılaşmalarını ve nasıl bir tepki verdiği. Beden ve zihinle tümden savaş haline girilmemeli bu görünmez davetsiz misafirler ile. Her beden tepkisine olumsuz bakılmamalı, savunma geliştirilmesini abartmamalı gözlemlerde. Unutmamalı beden nefes almayı, su içmeyi, beslenmeyi, kendini sıcak tutmayı, sıcaklığını korumayı, terlemeli ve eksilen suları yerine koymayı. İlaçların maddi ve manevi olumlu etkisi hissedilmeli önceden olduğu gibi. Güven artmalı kendi içinde, bu kesik zamanın biteceğine dair umutlar, ümitler, çemberin daraldığı ve sıranın kendine geldiği hissi ve düşüncesi yer etmemeli zihinlerde ve çoğu zaman gereksiz kasılmalarda, kilitlenen ve donma olan bedenlerde. Yaşama göz kırpmayı arttırmalı, varlığını yoklama adına yutkunmayı sadece korku ve susuzluğa bırakmamalı (Sürekli izlemekten ve dinlemekten göz kırpma ve yutkunma refleksimiz zayıflamakta bu da baş (Göz ağrımaz, yorulur bir yapıda olduğu için başa ve göz çevresine ağrı verir, göz kırpma refleksi göz ve çevresine salgı yayar, nemlendirir) ve solunum sorunlarını (yutkunmak buruna ve boğaz üst bölgesine salgı verir nefes almayı kolaylaştırmaktadır.) arttırmakta). Suları bazen damaktan (başın eğilerek suyu damak ile çekerek içilmesi) içme hali de nefes yollarını açar ve rahatlatır. Çemberin daraldığı ve kaçacak yerin kalmadığı, kapana sıkışmışlık duygusunu üzerinden atılması gerektiği onun yerine içindeki ölmekten korkan bir canlının var olmaya çalıştığı ve buna çabaladığı fikri büyümeli, bir odada bizden kaçan bir fare, hamamböceği gibi yaklaşmalı onlara. Fare bizden kaçar, bizde ondan kaçarsak çarparız duvara, kapıya, eşyalara dengemiz kaybolur düşeriz incitiriz bedenlerimizi, birbirinden kaçan iki canlı komikliğine gireriz izleyenler gözünde. Deprem öldürmez bina ve eşya öldürür örneğindeki gibi telaş ve panikle balkondan atlayanlara benzeriz.
Kızıyoruz doğanın bize gönderdiği bu görünmez cinlere, onlar ki yardımlaşma erdemine ulaşamamış sadece almayı bilen ama vermeyen bencil iblisler ordusu gibiler adeta. Tarihin her dönemlerinde doğa savurmaktadır oysa bu cinden, şeytandan askerlerini üzerimize. Onları bize savururken sessizce ve derinden haykırmaktadır adeta " Yırtıcılarını dize getirdin, otçulları kendine köle yaptın, yeryüzü örtüsünü (bitkiler ve bakteriler) silkeledin, adım atılmadık yer, deşelemediğin köşe bucak kalmadı, her zayıf tarafın için sınavına gir ve karşı savınla, payına düşenleri al şimdi içine yay tüm türünde. Yayıldıkça ve büyüdükçe karşılaş yeni cinler ve şeytanlar ile."
Çember Daralıyor...
Dünyadaki beden tamamlanmasını sağlayan insan, henüz zihin bedenlenmesini tamamlamadan doğanın ritmine ters, uymayan bir hızda yeryüzünde dolaşır oldu. Bu hız ve hareketin artması onun dünya dışına çıkması için gerinme hareketine benzemektedir. Yayda gerinen bir ok gibi dünyada gerinmekte insanlık. Doğanın sessiz ve yavaş ritimlerinin çok üstüne çıkan insan yaşayışı yeryüzü şartlarını zorlamakta her geçen zamanda. Kendini birbirine bağlayan yollarda seyahat eden virüsler ona da zarar vermekte. İnsanın doğa ile ilişkilerinde sadece insan ve doğa diye bir ayrım olmadığın hatırlatmakta bu görünmeyen türler. Sırasını bekleyen daha bir çok tür olduğu sinyalini vermekteler, doğaya hakim olduğunu düşünen insanlığa.
Çember Daralıyor mu ?
Galiba bize öyle geliyor, endişe ve kaygı yüklenmemiz oranında.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder