2 Nisan 2024 Salı

Canlılığın Sürekliliğindeki Temel İlkeler (İnsan Ömrü Uzayabilir mi ?)

 Canlılık var olmak için temel ve zorunlu ihtiyaçlarını karşılamaktadır. 

Hava ve beslenmek başta olmak üzere diğer temel ihtiyaçları karşılar iken canını yani yaşamının sürdürmektedir. 

Canlı yaşamını sürdürür iken hücre yenilenmesi doku ve organ yenilenme aşamalarını da sürdürür. Belli bir zaman sonra bu döngü bozulur. Bu bozulmanın nedeni canlının içsel işleyişi ve dış faktörlerin olumsuz etkilerinin uyumsuzluğa doğru ilerleyişidir.

Dış faktörlerin olumsuz etkisi giderildiğinde canlının iç işleyişi sürekli kılınabilir mi ?

Bu durum canlının varlığını sürdürme süresini uzattığını gösterse de sürekliliğini devam ettiremediği bilinmektedir. Başta insan olmak üzere diğer canlıların kozmolojinin olumsuz etkilerinden korunduğu durumlarda yaşama süresinin uzadığını bilmekteyiz.

Canlı genetiğinin oluşumu kozmolojinin olumsuz etkilerine karşı en sağlıklı ve uzun bir şekilde varlığını sürdürme amacındadır. Hedefini bu amaca göre şekillendirmiş görünmektedir. 

Eğer insan olarak genetiğimize kozmolojinin olumsuz etkilerini en aza indirildiği ve bu nedenle de oluşumundaki bu olumsuzluğun getirdiği önlem dizilişlerindeki savunmaya harcadığı dizilimini uzun yaşamaya odaklanma şekline dönüştürmesine yöneltebilirsek insan ömrü beş yüz ile bin yıl arası veya daha fazla sürebilecektir bu tezimize göre.

Canlılığın üreme davranışı, içsel işleyişi ve dışsal kozmoloji olumsuz etkilere karşı kendini sınırlaması çözüm olarak ortaya çıkardığı bir önlemdir. 

Mikrobiyolojik canlılarda bölünmede sınırlı kalması bir bakıma canlı- kaynak ilişkilerinde kaynak azlığından ve büyümeye yönelme olanaklarının yoksunluğundan ortaya çıktığının tahmin etmekteyim.

Çünkü mikrobiyolojik canlılar beslenme kaynaklarının artması halinde bir arada bölünüp çoğalarak bir canlılık sistemi gelişmesine neden olmakta ve bu oran arttıkça birbirlerinden de beslenmeye dönen ve büyüyen ve daha fazla beslenme olanaklarıyla bedenlerinin büyümesi sonucunda bir değişim ve dönüşümü devam ettirmektedirler. 

Dinozorların oluşumunu bu tezimiz ile anlamaktayız.

Böcekler ile beslenen amfibilerden bir kol kuşa bir kol ise dinozora yöneldi.  Kuşlar ağaçlara doğru ilerler iken dinozorlar yerde kalmaya zorlandılar. Yerde kalan dinozorlar ot yemeye odaklandılar. Yeryüzündeki bitki çokluğu onlar için büyük bir kaynak oldu. Ve dinozorlar bu kaynak çokluğunda büyüdüler ve çoğaldılar. Bu uzun süre içinde anti-tezi oluştu. Amfibi, kertenkele ve sürüngenleri yiyen etçi dinozorlar da büyüyerek otçul dinozorlara yetiştiler ve onlara da saldırmaya başladılar veya leşlerinden beslendiler.

Canlı genetiği bedenin büyüklüğüne ve yaşama süresine göre kendisini düzenledi. Bedenin büyüklüğü kaynakla süresi ile süresi ise kozmolojik etkilere göre şekillendiğini tahmin edebiliriz. 

Bir canlı kaynak bolluğunda ve çeşitliliğinde bedenini büyütmekte, değiştirmekte, yaşam uzunluğunu da kozmolojinin olumsuz etkilerine göre sınırlamaktadır diyebiliriz. 

Bu teze göre insan kaynak bolluğu ve çeşitliliği ile bedenini büyütme ve değiştirme potansiyeline erişebilir. Fakat beslenmesi denge unsurunda devam ettiği ve onu zorlamadığı için bunu yapmaz. Bunu yapanlara sağlıksız beslenme ve yaşama demekteyiz. Aslında bu zorlamalar canlılığın özünden gelen değişime zorlama ilkesinden gelmektedir. Bu konuda kilo almayı arttıran bedenler insan türünün kaynak bolluğunun bedene etkisini test edenlerdir. 

İnsan olarak sağlıklı kalmak için dengeli beslenme ve sürdürme amacındayız. Ve kaynaklarımızı kendi aramızda dengeli dağıtma çabasındayız. Kaynaklara fazla sahip olan kesimler bu kaynaklarını beslenme yolu ile kendi bedenlerinde değişime zorlama eğiliminde olmamaktadırlar genellikle. Sağlıklı bir yaşam devam ettirmeye çalışmaları en az besinden en çok enerji sağlama yönüyle yararlanmaya çalışmaktadırlar. 

Genetiğimizdeki kodlar bedenin belli bir miktarda büyümesi ve sürdürmesi yönünden iken üreme davranışının varlığı ise bu sürecin belli bir zaman ve büyüme ile sınırlı olması yönünden ortaya çıkmaktadır.

Genetiğimizin besin kaynaklarının bolluğu ve kozmolojinin olumsuz etkilerin en aza indiğini öğrenmesi ile birlikte üreme davranışını azaltarak içinde bulunduğu bedenin daha uzun süre yaşamasını sağlayabilir miyiz.

Genetiğimiz kendisini bedenin belli bir büyümesi ve bedenin belli bir süre yaşamasına kayıtlını oluşturmuştur. Bu kayıtlara göre de canlılığın sürekliliği ilkesi ile üreme davranışını ek olarak eklemiştir. 

Genetiğimize bedenimizin belli bir büyüklüğe ulaşsa bile kozmolojinin olumsuz etkilerinin azaldığı bilgisi ile üremeye gerek olmadığı bilgisi verilse idi. İnsanın yaşama süresi uzar mı sorusu aklımıza gelmektedir.

Üremelerdeki genetik birleşimlerinde yerleşik insan nüfusunun benzer genetik kodları taşıması genetiğin birleşmesini zorlaştırmaktadır. Akraba evliliklerindeki genetik sorunlar benzerliği nedeniyle birleşme zorluğunda, birleşse bile eksikler oluşturması nedeniyle sorunludur. Yani iki birleşen birbirine yakın genetik bilgiler benzeşim nedeniyle birbirini eksik algılamakta hatta kendisi gibi algılamaktadır ve sağlıklı birleşmeyi başarmakta zorlanmaktadırlar.

Bitkilerin en çok savunma davranışı geliştirmeleri önceden düşündüğüm böceklere değil, mikrobiyolojik canlılara karşıdır. Onlara karşı bağışıklık geliştirmeye ve savunma oluşturmaya odaklanmışlardır. Böcekler bitkiler için yeni olduğu için zayıf görünmektedirler. 

Bitkilerin beslenme biçimlerinde mikrobiyolojik canlılar olduğu tezindeyim. Hem elementler, tuzlar, hem de mikrobiyolojik canlılardan beslendiklerini önsezi olarak ele alıyorum. Bunun doğru veya yanlış olduğunu bilim ancak kanıtlayabilir. 

Böylelikle doğada canlılık zincirini tamamlamış oluyoruz. Temelde hücre sonra mikrobiyolojik canlılar sonra bitkiler ve sonra biz hareketli bedenlenmiş canlılar olarak üç önemli öz bulunduğunu söyleyebiliriz. 

Canlı doğada hem canlı hem de kozmolojiden beslenmektedir. 

Yaşam sürelerini beslenme ile sürdür iken, değişimlerini ise besin kaynağının değişmesi ile gerçekleştirmektedirler. 

Bitkilerin oluşumu daha çok mikrobiyolojik canlılar temelinden kozmoloji ile olan etkileşimleriyle ilgilidir. Bedenlenmiş hareketli canlılar ise kendi aralarında ve bitkiler ile beslenme kaynakları yönünden gelişim ve değişim sağlamışlardır. 

Böylelikle doğada canlılar arasında bir bütünlük sağlıyoruz ve kozmoloji ile ilişkilerine de giriş yapmış oluyoruz. 

Bu konuda araştırmalarımız devam edecektir.