" Evine dön oğlum, sen buraya, köyüne aitsin, doğa ile özdeş olan köyüne ait bağını şehir denilen yapay bir mekanla kopardın.
Büyük beton blokların, taştan, ziftten yolların, mahşer yeri kalabalıkların arasına hapis oldun.
Mutsuzsun oğlum biliyorum, çünkü sesinde bir hüzün vardı. Neşe ve çoşku sönük kalmış, kökünden koparılmış bir solmuşluk vardı sesinde.
Geçen ziyaretindeki gözlerindeki endişe ve korku dikkatimden kaçmadı. Hayallerin bulanık ve sisli, hayal kırıklıkların çoğalmış olduğunu farkettim, geleceğe dair neler planladığını sorduğumda.
Şehirde yaşanması zorlaştı demiştin, beslenmekten endişelendiğini, her an kanser denen illetin kimi bu dünyadan alma sırasının geldiğini takip eder olmuştun.
Hangi arkadaşının veya tanıdığının bu çözümsüz hastalığa yakalanıp aranızdan bir anda bir arslan tarafından kapılarak eksildiğinizi tecrübe eden koyun sürüsü gibi korkuya kapıldığınızı anlatmıştın.
Bu gün o, yarın şu, öbür gün de bende mi sıra diye içindeki korkuyu itiraf etmiştin.
Doğadaki arslan, çakal ve yılan korkularının yerini hemcinsin olan diğer insanlar tarafından üstlenip gıda ve eşya üzerine sağlığa aykırı üretimlerde bulunarak avı olan insanların hem sağlığını hemde kazançlarını aldığını teorini söylemiştin bir felsefeci olarak."
" Eve dönmem çok zor baba. Köklerim oraya ait olsa bile gövdem ve dallarım burada şehirde artık.
Bir işim var, çalışıyorum, eşimde çalışıyor iki maaşla geçinebiliyoruz orta halli olarak, çocuklarımız ana okuluna gidiyorlar, bir düzen kurduk şehrimizde.
Bütün teknolojik ürünlerden faydalanabiliyoruz. Yollarımız taş ve asfalt ama kışın çamur, yazın toz içinde değil. iklimlerin etkisi burada hissedilmiyor. Gök gürlemeleri, yıldırımları bizi burada korkutmuyor, sel baskınları pek rastlanmıyor burada.
Vahşi kurt sürüleri, yılan, akrep zehirleri, fare baskınları yok burada. Doğanın davetsiz misafirlerine rastlamıyor. Uykumuzu bölen eşek anırmaları, horoz ötmeleri, köpek havlamaları, çakal ulumalarını unuttuk belgesel filmlerin de izliyoruz doğayı.
Evde bir istediğimiz olunca hızla tedarik olanağımız oluyor. Kışlık, yazlık yiyecek stokunu burada marketler üstlenmiş durumda.
İş yerlerinde arkadaş ve tanıdık çevremizde birey olarak ön plandayız. Varoluşumuzu gerçekleştirme yolunda ilerliyoruz. Her ortama göre yüz değiştirebiliyoruz. Maskelerimiz var bir çok. İktidar kaynaklarına ve hizmetlerine yakınız. Bireyler arası rekabet var, hızlı yaşıyoruz. Kültürel faaliyetlere katılıyoruz. Sinema, tiyatro, kutlamalar, paneller, söyleyişiler, fuarlar, kültür ve sanat dernek toplantıları, konserler, kitap okuma etkinlikleri, sosyal ortamlar olarak cafeler, restaurantlar, barlar, çay bahçeleri, diskolar daha gitmediğimiz bir çok etkinlik ve mekan var.
İnsan olmanın tüm erdemlerini şehrimizde sınıyoruz. İnsanlar olarak kendimizle yüzleşiyoruz. Kendimizi başkasında, başkasında kendimizi görmek mümkün bu kültürel kalabalıklarda.
Yan yana, üst üste katlarda ruh ve beden bolluğunda yaşıyoruz.
Nereye baksak insan, nereye kulak kabartsak insan sesi, nereyi koklasak insan teri, nefesi, parfümü her şey tümleşik, insanın insana bağlandığı bir medeniyet içindeyiz.
Geceleri de rüyalarımızda insanlar var. Burada dayanışma, işbirliği, paylaşım, iş bölümü var. "
" Sevgili oğlum sana bir doğa kanununu hatırlatmak isterim. Her canlı doğasına aittir, ondan kopamaz.
Sen de doğanın bir parçasısın kendini ne kadar insan kalabalığının içine görmek istesen de, doğa ve köy ile bağlantın devam edecek. Yiyeceklerini buradan, kültürünü şehirden alıyorsun.
Bedenin doğaya, aklın şehre ait.
Köyden doğadan kaçtın oğlum, onun zalim ve acımasız halini gördün.
Orada kalsaydın doğa tarihinin bir cümlesinde yer alacaktın ' İnsan doğdu, insanlığını gerçekleştiremeden bir bölgede açlıktan, bölgeden çıkan kesimde yırtıcı hayvanlar tarafından, başka bir kesimde birbirini katlederek öldü.'
Alet ve araçlarla doğanın kısa sürede güzel, fakat uzun süredeki kanunlarının acımasızlığı karşısında önce bireyselliğini ilan ettin, grubuna hükmederek onların adına doğanın zorluklarını aşma yetkisini kullandın. Sonra onlara da öğrettin tüm planları bilgileri alanlar devam ettirdiler ve tüm doğaya yayıldılar kendileri için tehlikeli olan diğer canlıları kontrol eder, tehlikeli doğa olaylarına da güvenli halde yaşar oldular.
İnsan sayısı çoğaldı mekanlara sığmaz oldu, göçler başladı.
'Doğada yaşama sanatı' artık bilindiğinden dünyanın neresine gidilirse gidilsin var olma garantisi vardı. Göçler daha fazla insan sayısını arttırdı, yerleşikler ve göçebeler diye iki insan yaşam şekli oluştu."
" Hala doğanın içinde yaşıyoruz, şehirlerin varlığı, olmadığı yerlere göre daha az ve kırılgan henüz, şehirden biraz ileride doğanın egemen yüzü bizi karşılarken şehirde sanki bir rüya içinde olduğumuzu hatırlatıyor tüm gerçekliği ile.
Şehrin yatay ilerlemesi yavaşlatılmaya, dikey ilerlemesi hızlandırılmaya çalışılması bu rüyaya sıkı sıkıya bağlanılmaya çalışıldığını göstermiyor mu ?
Rüyanın merkezinde olma arzusu bizleri gökdelen binaların yapımına itmesinde şehre ve insanlara tepeden bakma onlardan ayrı durma amacını taşımıyor mu ?
İnsanların bireysel ve ailesel hayalleri, toplumsal ve insanlık hayallerini yanında ne kadar da cılız ve tikel bir basitlik içinde kalmaktadır. "
" Evet oğlum şehirde bir rüya içindesin, insanlığın doğanın yerine geçtiği, doğada ne temsil varsa kendi içinde oluşturma hedefinde olduğun bir rüya bu.
Çakalların toplu pusu kurmaları ekonomik ve politik oyunlara, ceylanların ürkekliği, grupların sahte korkutulmalarına, tavus kuşunun güzelliğinin ekonomik satış planlarına yansıdığını söyleyebiliriz basit örnekler olarak.
Canlı bir türün beslenme oranının çoğalmasıyla, ondan beslenenin de ortaya çıkmasını getirdiğini, hareketli canlıların(hayvanlar) hareketsiz canlılar(bitkiler) tarafından gizlice yönlendirildiğini, kumarbazların kazanmadığı, her zaman kumarhane sahibinin kazandığı bir mekana benzetelebiliriz insanlık rüyasını.
Doğada ne varsa çoğalan insanlık kendi içinde temsilini taşımaya yöneliktir. Doğada olan çeşitlilik, insanlık içinde aynı bedenlerde farklı düşüncelerin temsili olarak davranış şekillerinde ortaya çıkar. Bu nedenle insanlık tek ortak düşünce içerisine ve davranış şekline girmesi henüz oluşamaz.
İnsanlıktaki doğa temsili olduğu için farklı düşünce ve davranış şekilleri hep olacaktır.
Ancak doğayı kendisi oluşturma zamanlarında(uzayda ilerleme, gezegenleri dünyaya benzetme başarısı) onu benzer düşünce ve davranış şekline yaklaştıracaktır.
İnsanlık kendine içkinliği(küreselleşme) olduğu zaman doğasının gereği olarak eleştirisini, kritiğini farklılıkları üzerine yapar.
Birliği arar, her farklı fikirler kendilerinin en iyisi olduğunu savunurlar. Burada birliğe ulaşacak fikirden önce yöntemin belirlenmesi gerekmektedir. Farklı dinler, ahlaklar, gelenekler, milliyetler, diller kendilerinin daha iyi olduğunu savunurken, modernizmin kurucusu olan serbest piyasa ekonomisi, bilimi ve politikayı gizli, sanatı ve kültürü açık olarak yönlendirir. Küresel sermayenin vatanının dünya olarak sınırlarının çizilmiş olması onun artık ekonomik idealine ulaştığı anlamına gelmektedir.
Küresel sermaye dinini ise paraya(zenginlik ideali) tapılmasını gizli bir din şeklinde toplumların ruhuna az çok aşılamış, yaymış bulunmaktadır. İnsanın yaşam amacının var olmak temelinden başlayan ve insanlık erdemlerine dayanılarak yaşanması idealinden, bireysel olarak tarihteki kral ve büyücü ayrıcalıklarını yaşama amacı idealine çevirme aşamasında ilerlemektedir ekonomik politikalar.
Bu insanlık rüyası uzaydan gelecek bir tehdit (uzaylılar) ve tehlike(büyük göktaşları, evrensel kötü olasılıklar) karşısında veya değiştirdiği doğanın olumsuz büyük etkileri ve anlaşmazlığın sonucu olarak büyük savaşların oluşması sonunda ara verilebilir.
Amazonlardaki ilkel köyler kendi içinde kapalı kalarak bu zamana kadar rüya içindeydiler. Ne zamanki modern dünya onlara ulaşınca bu rüya bitti. Gerçek zamanın rüyasına ulaştılar. İnsanlığın rüyası kendi içinde olan devinimlerini yaşarken evrende hangi gerçeklerin bulunduğunu bilmemesi üzerinedir. Amerika kıtasını keşfeden insanlar Avrupa rüyasından uyandılar.
Küreselleşme olgusu kapalı kalmış toplumları, insanları rüyalarından uyandırma temelinde olduğu halde ekonomi politiğin güdümünde internet ve yapay zeka üzerinden ilerlemektedir."
Devam edecek...
Büyük beton blokların, taştan, ziftten yolların, mahşer yeri kalabalıkların arasına hapis oldun.
Mutsuzsun oğlum biliyorum, çünkü sesinde bir hüzün vardı. Neşe ve çoşku sönük kalmış, kökünden koparılmış bir solmuşluk vardı sesinde.
Geçen ziyaretindeki gözlerindeki endişe ve korku dikkatimden kaçmadı. Hayallerin bulanık ve sisli, hayal kırıklıkların çoğalmış olduğunu farkettim, geleceğe dair neler planladığını sorduğumda.
Şehirde yaşanması zorlaştı demiştin, beslenmekten endişelendiğini, her an kanser denen illetin kimi bu dünyadan alma sırasının geldiğini takip eder olmuştun.
Hangi arkadaşının veya tanıdığının bu çözümsüz hastalığa yakalanıp aranızdan bir anda bir arslan tarafından kapılarak eksildiğinizi tecrübe eden koyun sürüsü gibi korkuya kapıldığınızı anlatmıştın.
Bu gün o, yarın şu, öbür gün de bende mi sıra diye içindeki korkuyu itiraf etmiştin.
Doğadaki arslan, çakal ve yılan korkularının yerini hemcinsin olan diğer insanlar tarafından üstlenip gıda ve eşya üzerine sağlığa aykırı üretimlerde bulunarak avı olan insanların hem sağlığını hemde kazançlarını aldığını teorini söylemiştin bir felsefeci olarak."
" Eve dönmem çok zor baba. Köklerim oraya ait olsa bile gövdem ve dallarım burada şehirde artık.
Bir işim var, çalışıyorum, eşimde çalışıyor iki maaşla geçinebiliyoruz orta halli olarak, çocuklarımız ana okuluna gidiyorlar, bir düzen kurduk şehrimizde.
Bütün teknolojik ürünlerden faydalanabiliyoruz. Yollarımız taş ve asfalt ama kışın çamur, yazın toz içinde değil. iklimlerin etkisi burada hissedilmiyor. Gök gürlemeleri, yıldırımları bizi burada korkutmuyor, sel baskınları pek rastlanmıyor burada.
Vahşi kurt sürüleri, yılan, akrep zehirleri, fare baskınları yok burada. Doğanın davetsiz misafirlerine rastlamıyor. Uykumuzu bölen eşek anırmaları, horoz ötmeleri, köpek havlamaları, çakal ulumalarını unuttuk belgesel filmlerin de izliyoruz doğayı.
Evde bir istediğimiz olunca hızla tedarik olanağımız oluyor. Kışlık, yazlık yiyecek stokunu burada marketler üstlenmiş durumda.
İş yerlerinde arkadaş ve tanıdık çevremizde birey olarak ön plandayız. Varoluşumuzu gerçekleştirme yolunda ilerliyoruz. Her ortama göre yüz değiştirebiliyoruz. Maskelerimiz var bir çok. İktidar kaynaklarına ve hizmetlerine yakınız. Bireyler arası rekabet var, hızlı yaşıyoruz. Kültürel faaliyetlere katılıyoruz. Sinema, tiyatro, kutlamalar, paneller, söyleyişiler, fuarlar, kültür ve sanat dernek toplantıları, konserler, kitap okuma etkinlikleri, sosyal ortamlar olarak cafeler, restaurantlar, barlar, çay bahçeleri, diskolar daha gitmediğimiz bir çok etkinlik ve mekan var.
İnsan olmanın tüm erdemlerini şehrimizde sınıyoruz. İnsanlar olarak kendimizle yüzleşiyoruz. Kendimizi başkasında, başkasında kendimizi görmek mümkün bu kültürel kalabalıklarda.
Yan yana, üst üste katlarda ruh ve beden bolluğunda yaşıyoruz.
Nereye baksak insan, nereye kulak kabartsak insan sesi, nereyi koklasak insan teri, nefesi, parfümü her şey tümleşik, insanın insana bağlandığı bir medeniyet içindeyiz.
Geceleri de rüyalarımızda insanlar var. Burada dayanışma, işbirliği, paylaşım, iş bölümü var. "
" Sevgili oğlum sana bir doğa kanununu hatırlatmak isterim. Her canlı doğasına aittir, ondan kopamaz.
Sen de doğanın bir parçasısın kendini ne kadar insan kalabalığının içine görmek istesen de, doğa ve köy ile bağlantın devam edecek. Yiyeceklerini buradan, kültürünü şehirden alıyorsun.
Bedenin doğaya, aklın şehre ait.
Köyden doğadan kaçtın oğlum, onun zalim ve acımasız halini gördün.
Orada kalsaydın doğa tarihinin bir cümlesinde yer alacaktın ' İnsan doğdu, insanlığını gerçekleştiremeden bir bölgede açlıktan, bölgeden çıkan kesimde yırtıcı hayvanlar tarafından, başka bir kesimde birbirini katlederek öldü.'
Alet ve araçlarla doğanın kısa sürede güzel, fakat uzun süredeki kanunlarının acımasızlığı karşısında önce bireyselliğini ilan ettin, grubuna hükmederek onların adına doğanın zorluklarını aşma yetkisini kullandın. Sonra onlara da öğrettin tüm planları bilgileri alanlar devam ettirdiler ve tüm doğaya yayıldılar kendileri için tehlikeli olan diğer canlıları kontrol eder, tehlikeli doğa olaylarına da güvenli halde yaşar oldular.
İnsan sayısı çoğaldı mekanlara sığmaz oldu, göçler başladı.
'Doğada yaşama sanatı' artık bilindiğinden dünyanın neresine gidilirse gidilsin var olma garantisi vardı. Göçler daha fazla insan sayısını arttırdı, yerleşikler ve göçebeler diye iki insan yaşam şekli oluştu."
" Hala doğanın içinde yaşıyoruz, şehirlerin varlığı, olmadığı yerlere göre daha az ve kırılgan henüz, şehirden biraz ileride doğanın egemen yüzü bizi karşılarken şehirde sanki bir rüya içinde olduğumuzu hatırlatıyor tüm gerçekliği ile.
Şehrin yatay ilerlemesi yavaşlatılmaya, dikey ilerlemesi hızlandırılmaya çalışılması bu rüyaya sıkı sıkıya bağlanılmaya çalışıldığını göstermiyor mu ?
Rüyanın merkezinde olma arzusu bizleri gökdelen binaların yapımına itmesinde şehre ve insanlara tepeden bakma onlardan ayrı durma amacını taşımıyor mu ?
İnsanların bireysel ve ailesel hayalleri, toplumsal ve insanlık hayallerini yanında ne kadar da cılız ve tikel bir basitlik içinde kalmaktadır. "
" Evet oğlum şehirde bir rüya içindesin, insanlığın doğanın yerine geçtiği, doğada ne temsil varsa kendi içinde oluşturma hedefinde olduğun bir rüya bu.
Çakalların toplu pusu kurmaları ekonomik ve politik oyunlara, ceylanların ürkekliği, grupların sahte korkutulmalarına, tavus kuşunun güzelliğinin ekonomik satış planlarına yansıdığını söyleyebiliriz basit örnekler olarak.
Canlı bir türün beslenme oranının çoğalmasıyla, ondan beslenenin de ortaya çıkmasını getirdiğini, hareketli canlıların(hayvanlar) hareketsiz canlılar(bitkiler) tarafından gizlice yönlendirildiğini, kumarbazların kazanmadığı, her zaman kumarhane sahibinin kazandığı bir mekana benzetelebiliriz insanlık rüyasını.
Doğada ne varsa çoğalan insanlık kendi içinde temsilini taşımaya yöneliktir. Doğada olan çeşitlilik, insanlık içinde aynı bedenlerde farklı düşüncelerin temsili olarak davranış şekillerinde ortaya çıkar. Bu nedenle insanlık tek ortak düşünce içerisine ve davranış şekline girmesi henüz oluşamaz.
İnsanlıktaki doğa temsili olduğu için farklı düşünce ve davranış şekilleri hep olacaktır.
Ancak doğayı kendisi oluşturma zamanlarında(uzayda ilerleme, gezegenleri dünyaya benzetme başarısı) onu benzer düşünce ve davranış şekline yaklaştıracaktır.
İnsanlık kendine içkinliği(küreselleşme) olduğu zaman doğasının gereği olarak eleştirisini, kritiğini farklılıkları üzerine yapar.
Birliği arar, her farklı fikirler kendilerinin en iyisi olduğunu savunurlar. Burada birliğe ulaşacak fikirden önce yöntemin belirlenmesi gerekmektedir. Farklı dinler, ahlaklar, gelenekler, milliyetler, diller kendilerinin daha iyi olduğunu savunurken, modernizmin kurucusu olan serbest piyasa ekonomisi, bilimi ve politikayı gizli, sanatı ve kültürü açık olarak yönlendirir. Küresel sermayenin vatanının dünya olarak sınırlarının çizilmiş olması onun artık ekonomik idealine ulaştığı anlamına gelmektedir.
Küresel sermaye dinini ise paraya(zenginlik ideali) tapılmasını gizli bir din şeklinde toplumların ruhuna az çok aşılamış, yaymış bulunmaktadır. İnsanın yaşam amacının var olmak temelinden başlayan ve insanlık erdemlerine dayanılarak yaşanması idealinden, bireysel olarak tarihteki kral ve büyücü ayrıcalıklarını yaşama amacı idealine çevirme aşamasında ilerlemektedir ekonomik politikalar.
Bu insanlık rüyası uzaydan gelecek bir tehdit (uzaylılar) ve tehlike(büyük göktaşları, evrensel kötü olasılıklar) karşısında veya değiştirdiği doğanın olumsuz büyük etkileri ve anlaşmazlığın sonucu olarak büyük savaşların oluşması sonunda ara verilebilir.
Amazonlardaki ilkel köyler kendi içinde kapalı kalarak bu zamana kadar rüya içindeydiler. Ne zamanki modern dünya onlara ulaşınca bu rüya bitti. Gerçek zamanın rüyasına ulaştılar. İnsanlığın rüyası kendi içinde olan devinimlerini yaşarken evrende hangi gerçeklerin bulunduğunu bilmemesi üzerinedir. Amerika kıtasını keşfeden insanlar Avrupa rüyasından uyandılar.
Küreselleşme olgusu kapalı kalmış toplumları, insanları rüyalarından uyandırma temelinde olduğu halde ekonomi politiğin güdümünde internet ve yapay zeka üzerinden ilerlemektedir."
Devam edecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder