6 Şubat 2020 Perşembe

Modern Derviş

Hamlık

Genç adam koltuğunda okuduğu sayfanın arasına ayracı bıraktı ve kitabı kapatıp pencereden dışarıya bakarak düşünmeye başladı. Kitaptan etkilenmişti. İnsanları ve iş hayatını anlatan bu kitap kendisinin başarılı olmasını sağlayabilir miydi ? Kitaptaki bilgileri kullanmaya ve benzeri iletişim, davranış tarzını yeni başlayacağı ilk işinde uygulamaya karar verdi. Geriye doğru yaslanarak otobüsün geçtiği yol kenarından uzanan tarlaları izlemeye başladı. Kısa bir süre sonra uykuya dalmıştı.

Antalya'dan yola çıkmış otobüs Side'ye girmek üzere iken yol kenarında durdu. Genç indiği otobüsün uzaklaşmasını izledikten sonra Side'ye hakim bir tepede olduğunu fark ederek etrafı seyretti dakikalar içinde. Önünde, sahile doğru uzanan sokağa yöneldi. Yokuş aşağı uzanan bu yolda otellere tek tek uğrama planı yaptı. Kendine güveniyordu. Ön büro tecrübesiyle, memura ihtiyacı olan her otel müdürü veya sahibi onu işe alabileceğine emindi. Sokaktan aşağı doğru yürüdü. Yolun sağ tarafında bir restoran girişinde kuzu çevirme olması ona buralarda turizm işletmelerinin iyi kazandığına dair izlenim uyandırdı.

Biraz ilerleyince sol tarafta "Subaşı Otel" tabelasını taşıyan kapıdan içeri girdi. Kapı ufak, güzel bir bahçeye açılıyordu. Kenarlarda çeşitli çiçekler çimlerin arasından boy vermiş, doğal ve temiz bir gök kuşağı gibi kemer şeklinde idi. Elips yürüme yolları merkezdeki fıskiyeli havuza ulaşıyordu. Fıskiyeden havaya savrulan sular bahçeye mistik bir hava veriyordu. Su sesi etrafa yayılırken huzurlu bir ortam hissi oluşturuyordu.Çicek kokuları kadim zamanlarda saklı bilgilerin kilitli hafızanın anahtarı, evrakların açılacak mühürü gibi etrafı kaplamıştı. Mekan bu zamana ait değil gibiydi. Selçuklu bahçe mimarisinin ortasına girmişçesine zamanda yolculuk yapmak gibiydi. Güneş daha sert ışıklarını bahçeye yöneltmemişti. Yaz sabahı serinliği hakimdi bahçede, kırağı zeminden buharlaşmamış nemli ve serinliğini çimlerde ve çiçeklerde korumaktaydı. Gece ziyaretine uğramış ve sabah güneşiyle onu terketmeye hazırlanan bir sevgili gibiydi bahçedeki nemli ve serin atmosfer.

Genç bu güzel bahçeden büyülenmişçesine ön büroya yöneldi ve müdürle görüşmek istediğini söyledi.

Otel müdürü " Hoş geldiniz, size nasıl yardımcı olabilirim ? "
Yunus " Ön büro memuruyum, iş arıyorum. Otelinizde boş kadro var mı acaba ? "
Otel müdürü " Maalesef otelimizin kadrosu dolu. Side'ye ilk kez mi geliyorsunuz ? "
Yunus " Evet, müdür bey ".
Otel Müdürü " Yolun biraz aşağısında yıldız pansiyonun ön büro elemanı aradığını biliyorum, isterseniz oraya bir başvurun ".
Yunus " Teşekkür ederim ".
Otel müdürü " Başarılar ".

Yunus otelin bahçeli bölümünden dışarıya çıktı. Yolun aşağısına baktı ve "Yıldız Pansiyon" tabelasını gördü, emin adımlarla pansiyona doğru yürümeye başladı.

Pansiyonun sınırları sarmaşık sokağına bitişikti. Ön büro küçük bir bungalovdu. Ön büronun içinde ağaç gövdesi vardı.  Uzun bir selvi ağacıydı. yaprakları sık ve gürdü.  Anlaşılan bungalov yapımında ağacı kesmek istememişler. Korumuşlardı. Ön büronun hemen yanında restoran bulunmaktaydı. Girişinde yatay buzdolabı ve bir döner tezgahı vardı. Üst kattaki beş bungalov odalara bu restoran ile ön büro arasından çıkılıyordu. Restoranın alt yan tarafından pansiyonun arka bahçesine doğru bir taş yol uzanıyordu. Bu taş yol restaurantın arkasına iki karşısında ise beş bungalov odanın önünden geçiyordu. Odaların yeni kurulduğu belli oluyordu, rengi sarımtırak ve cilası parlıyordu. Restauranın yanındaki yolun karşısında altta bakkal dükkanı bulunuyordu. Bakkalın üst katında pansiyon sahibi ve eşi oturuyorlardı.

Yunus pansiyonda çalışmaya başlayalı bir ay olmuş pansiyon hakkında her şeyi öğrenmişti. Sıcakların başladığı ve dolu sezona giriş ayı haziran geride kalmıştı. Plajlarda terliksiz kumlarda yürünemediği, öğlen vakti dışarıda dolaşmanın akıllıca olmadığı zamanlar gelmişti. Akşamları hafif serinleten rüzgarında sahilde gezme anları. Her ülkeden gelmiş insanların yalnız, arkadaşı, sevgilisiyle, ailece yürüdüğü sahil yolu adeta podyum olmuş birbirlerini izleyen mutlu kalabalıklar her kilodan  her boydan her renktendiler. Keyifli kahkahaların, gülüşmelerin bir birine karıştığı yaz neşesinin sesleri dalgaların sesine karışıyordu.

Yunus akşam, odasında daha önce okumayı bitirdiği kitaba bakıyor ve hala inanamıyordu. Bu kitap nasıl bu kadar etkili olabilmişti. Kitaptaki tavsiye edilen insan ilişkileri ve davranış şekillerini her zaman uygulamıştı. Kitabın bu konudaki büyük etkisini hala içine sindirememişti. Dost kazanma, insanları etkileme üzerine olan taktikler  adeta büyü etkisi yaratmış Yunus'un ruhunda karakterinde çifte standart kalıpları oluşturmaya başlamıştı.

Pansiyon müşteri ile dolu ve şikayet yok denecek kadar azdı. Müşteriler birbiriyle tanışıyor ve odalarının bahçelerinde sohbet ediyorlardı. Altmış yaşlarındaki Almanya'dan gelen bir bayanın elli yaşlarda başka bir yerli müşteri ile evlenip birlikte Almaya'ya gittikleri her yıl olduğu gibi bu yaz mevsiminde bu pansiyona gelerek evlilik yıl dönümlerini kutladıklarına şahit olmuştu.

Yunus ön büro memuru olarak müşterilere odaları tanıtırken konuşma ve davranış şeklini okuduğu kitabın tarzı ile yaklaşmaya başladığında bir takım olağanüstü duyguları kabarmaya başladı zihninde ve ruhunda. Rol yapan ve ezbere konuşan zihni ve dili, robot gibi tekrarları yaşayan bedeni vardı. Yunus müşterileri pansiyonda kalmaya ikna etmek için adeta tüm yeteneğini ve ilgisini ortaya koyuyordu.Benliği ikiye bölünmüştü adeta. Şimdiye kadar tanıdığı kendisi ile bölünmüş diğer anlamakta zorluk çektiği yeni benliği. Kendi başına kaldığı çalışma dışındaki zamanlardaki sakin, dingin, kendi içine dönük, yorgun olup dinlenen, düşünen ve hayatın anlamını sorgulayan, keyifli benliği ve çalışma saatlerindeki uyarılmış, tahrik edilmiş, pür dikkat, hareketli canlı, enerjik, empati yeteneği tavan yapmış, tamamiyle dışa odaklanan ve yaşam böyle bir şey galiba diyen benliği.

Restoranda öğle yemeği sırasında Yunus masasında bulunan personel ile sohbet ederken ahçıya
" Usta döner için eti nasıl dinlendiriyorsun, bilinen yoğurt veya zeytinyağı ile mi ?" diye sordu. Ahçı birden suratını astı. Hakaret edilmişçesine bir tavır almıştı. Gözlerini kıstı, Yunus'a nefretle baktı ve
" Ne diyorsun sen ! Sana ne benim nasıl hazıladığımdan döneri."
" Neden kızıyorsun, senin işini elinden alma gibi bir düşüncem yok usta. "
Ahçı yerinden fırladı, masadan kalktı tezgaha koştu oradaki bıçaklardan bir tanesini aldı. Masadakilerin şaşkın bakışı arasında Yunus'un başını tutup bıçağı boğazına tuttu. " Bir daha mesleğimle ilgili konuşursan seni öldürürüm. " dedi. Yunus hiç beklemediği bu hareket karşısında şaşırmış ve kaçmamıştı. Kötü bir şaka gibi diye düşündü Yunus, nasıl da konuyu ciddiye alıp bu kadar ileri gidip korkutma hareketini yapabilirdi. Ahçı Yunusu' rahat bırakıp bıçağı yerine bıraktı. Restoranda müşteri yoktu. Yunus hiçte korkmuş ifadesi göstermiyordu. Sadece şaşkın halde görünüyordu. Diğer personel  böyle şaka yapılmaması gerektiği üzerine tepki gösterip konuştular, ahçı şaka yapmadığını söylenerek mutfağa gitti. Patrona bir bilgi gitmemiş personel arasında olay kapanmıştı.

Pansiyon restoranın karşısında başka bir restoran vardı. Et yemekleri, baharat ve sos ağırlıklı menüleriyle sezonluk kiralama şeklinde çalışıyorlardı. Yıldız pansiyonun sahibi Mustafa Yıldız Yunus'tan akşam yemekleri için müşteriyi pansiyon restoranına çekme ve ikna etmesi için yardım rica etmişti. Yunus çalışma azmi ve insanları ikna etme yeteneği sayesinde yoldan geçen turistleri restorana çekiyor, vitrindeki balık ve et çeşitlerine bakanları seçim yapmalarına yardım ediyordu. 

Yunus bir keresinde iki turistin pansiyonun restoranı veya karşısındaki restoran arasında karasız kaldığı akşam vaktinde turistlerle konuşup pansiyon restoranına yönlendirmesine rakip restoran müdürünün kızdığını ve söylendiğini farketmişti. Bu olaydan sonra müşteriyi çalma tanımına uyacak davranışlara girmemeye özen göstermeye başlamıştı.

Yunus pansiyon dolu olmasına rağmen gelen müşterileri geri göndermeyerek civardaki boş pansiyon ve otellere götürüyordu. Gelen müşterilerden memnun olan tesis sahipleri belli aralıklarla Yunus'a hediye veya belli miktarda para veriyorlardı. Yunus yardımı karşılığında bir şey talep etmemesine rağmen onlar minnettarlığın karşılığı olarak verdiklerini söylüyorlardı.

Yunus, pansiyonun hem ön büro memuru, bellboyu, restoran karşılayıcısı, civar otel rehberi hem de pansiyonun müdürü olmuştu.

Yaz sezonu hızla tesislerin yerli ve yabancı turistle dolması ve  boşalması döngüsünde devam ediyordu. Çok sayıda, her ülkeden gelen insanların iç içe, yan yana, kalabalıklar içinde kısa aralıklarla yaşaması, sıcakların rehavet ve rahat olmaya yönelttiği zamanlardı.

Ölüm

Yunus bir gece uykusundan başındaki müthiş bir ağrıyla uyandı. Yatağında fırladı başını tutarak. " Allah " diye bağırarak odasından dışarı çıktı. Kafatası ikiye yarılıyormuşçasına hareket ediyordu. Etraf sessizlik içindeydi. Yunus yere düşmüş ağrıdan kıvranmaya başladı. Bir an kafatasından " çat" diye ses  duydu. Öleceğini hissetmeye başladı. Kısık sesle "kelimeyi tanıklık" etmeye başladı. Can çekişmeye devam ederken hem dua okumaya,  hem nefes almaya çalışıyordu. Birden bir ses duydu " Yunus" diye. Yunus yattığı yerden can acısıyla etrafa bakındı. Kimseyi göremedi. " Yunus, Yusuf'a dikkat et, kelimesiz konuşmaları dinle, sana verilen ilk keramet ile yoluna devam et ." Yunus etrafa hızla baktı ve bir ışık hüzmesinin birden gökyüzüne doğru yükseldiğini gördü. Ağrıları azalmış, can çekişmesi durmuştu.Nefes alış verişi yavaşlamaya başlamıştı. Ve bir den ezan okunmaya başladı. Yusuf ölüp de dirilmişti sanki. Şok içindeydi. İnanamıyordu biraz önce yaşadığı ve duyduklarına. Sakinleşerek odasına döndü, yatağına yattı, üşüyordu ve titriyordu. Yeniden doğmuşçasına nefes almayı öğrenmeye çalışıyordu bedeni.

" Ölü iken dirilttiğimiz ve insanlar arasında yürüyebilmesi için kendisine ışık tuttuğumuz kimse, karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkmayacak durumdaki kimse gibi olur mu ? İşte kafirlere yaptıkları böyle güzel gösterilmiştir." En'am Süresi 122. ayet (Kur'an-i Kerim)

Yunus derin bir uykuya dalar. Rüyasında aynı ışık belirir, " Yunus, Yusuf senin ikinci benliğindir. O benliğinin hayattaki tecrübelerini, yaşamını temsil eder. Yusuf için öncelikli olan beden ve onun yaşantısıdır. Yunus olarak seni oluşturan Yusuf'tan aldığın bilgilere anlam yüklemen, sonuçlar oluşturman ve dervişliğin son aşamasına yönelmendir.

Hamdın, öldün ve şimdi pişeceksin, yolun yusuf'un seni geride bırakarak, basit, önemsiz, değersiz, ezik gibi hak etmediğin haksızlıkları sana yüklemeye çalışmasını önlemek. Yeryüzünde azgınlık yapan, fitne, fesatlık çıkaranların canlı, doğa ve insan gibi önemli kavramlarının içini boşaltmasını önlemen, ortaya çıkarılan, güçlü olan kazanır, kazanamayan, hastalanan elenir gibi bireysel ve toplumsal refah, eşitsizliğini ve adaletsizliğini savunan, rekabeti ilahi bir erdemmiş gibi sunan, benzeri yanlış idolleri topluma enjekte etmişliği (gizli ırkçılık),  doğal, ilahi ve tarihi gücün olan kerametlerinle tarihi yanlışlar bölümüne göndermeye çalışanlardan birisi olacaksın."

Yunus bir den uyandı. Ter içinde kalmış. " Olamaz böyle şey, neler görüp işitiyorum ben." diye kendi kendine söylendi. İçini bir korku kaplamıştı. " Deliriyorum mu ben" diye düşündü. Sabaha karşı yaşadıklarının  rüyasıyla devam etmiş olaması tüm bu olanların gerçek olabileceği kanıtı onu korkutmuştu. "Neden ben ?" diye hışımla kalktı yatağından.

Saate baktı, daha erkendi. " Uyuyayım da ve bitsin bu olanlar " diyerek, yatağına yattı. Hiç bir şey düşünmeden uymaya çalışıyordu. Dakikalar sonra derin bir uykuya daldı.

Yunus uyandığında sabaha karşı olanları ve rüyasını tekrar düşündü. Geçmiş hayatı gözün önünden geçti, geçmişte bunları yaşamasına neden olacak önemli olayları hatırlamaya çalışıyordu. Olağanüstü bir hayat yaşamamıştı. Fakat bir özelliği bulunuyordu. Hayatın anlamını aramaya erken yaşlarda başlamıştı. Yaşadığı olaylar onu arayışa erken başlamasını sağlamıştı. Önce ne(dir), nasıl sonra neden ve amaç(nedir) sorularına yönelmişti. Kim, nerede, ne zaman sorularına pek ilgi duymamıştı. Diyalektik düşünceyi öğrendikten sonra onun üzerine yoğunlaşmıştı. Orta okul yıllarında babasının kendisine aldığı Kuran'ı Kerimi okumuş ama bitirmemiş kitaplığında saklamıştı. Anadolu arif insanlarını biliyordu. Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli. Bir gün bir yerde Hz. Muhammedi rüyasında görmek isteyene uyumadan önce neler yapılması gerekeni anlatan bir yazı okumuş, önce böyle bir şey olamayacağını düşünerek, yazılanları aynen yapıp yatınca rüyasında "Kimsin" diye yüksek sesle seslenen bir ses duymuş hemen uyanmıştı. Seslenenin o olabileceğine dair düşünmüş ama emin olamamıştı. Dualar okumuş ve sakinleşmeye çalışmıştı. Ertesi gün babası Yunus'u banyodan çıktıktan sonra atletini giyerken gördüğünde önceden bilip de o an söyleme isteği ile sırtındakini işaret ederek " Oğlum senin sırtında peygamber mühürü var, sen dini bütün olmaya çalış " demişti. Yunus böyle bir şeyi ilk kez duymuş ve şaşırmıştı. Dini bilgisini arttırmaya ve Kuran-ı Kerimi okumayı sürdürmüştü. Kendine ben " kimim" sorusunu sormaya başlamıştı.Ben kimim sorusu insan nedir soruna evrildi. İnsandan canlı ve doğayı keşfetti. Doğadan evrene dikkatini çevirdi. Tekrar insana ve onun tarihine yöneldi. İnsanlığın doğadaki yaşama aşamalarından günümüze geldi. Ama günümüzü mercek altına almamış okulu ve sonrası işiyle meşgul olmuştu.

Yunus başına gelenler sonrası başında herhangi bir ağrı olmadığını, fakat seslere karşı çok duyarlı hale geldiğini farketmişti. Yoldan geçen araba, motor sesleri, konuşma sesleri ve tonları, kedi kavga sesleri, köpek havlamaları gibi bir çok sesten rahatsızlık duymaya başladı.

Pansiyondaki işine son sürat devam ediyordu. Kırk beş yaşlarında iki bayana boş odayı gösterip pansiyon hakkında bilgiler veriyordu. Müşterilerine ilgili davranıyordu. Kadının birisi bir an önce odaya yerleşip dinlenme isteğinde iken diğeri Yunus, sözlerini bitirmesine rağmen, yanından ayrılmasını istemiyor gibi davranıyordu. Yunus dış kapıya doğru yöneldi. Anahtarı vermiş, bavullarını odaya bırakmıştı. Ön büroya dönmek istiyordu.

Turist ingiliz kadın hızla Yunus'un önüne doğru gelerek konuşmaya devam etti. Pansiyonu ve odayı çok beğendiğini anlatıyordu. Yunus kadının memnuniyetine sevindiğine karşılık veriyordu. Birden Yunus daha önce dikkat etmediği bir biçimde kadının gözlerine baktı. Genelde müşterilerin gözüne bakmaz, bilgileri anlatır, oda ve pansiyonu gösterirdi. Kadında Yunus'un gözlerine ısrarla bakmayı sürdürdü. Saniyelerce bakışıyorlardı.

Birden Yunus kadının düşüncelerini duymaya başladı.
" (Sen yakışıklı ve işinde başarılı bir gence benziyorsun, pansiyonun sahibinin oğlu olmalısın, seni güzel yeğenim Kate ile tanıştırmak isterim.)"
Yunus bir den şaşkına döndü. Kadın dudaklarını oynatmamış olduğu halde duyduğu ses onun sesiydi. Refleksif  olarak düşüncesinde kadına cevap verdi.
" (Bu pansiyonda çalışıyorum. Sahibi değilim, böyle bir ilişki de olamaz.)" diye cevap verdi düşünceleriyle.

Kadın düşüncede konuşulanları anlamamıştı fakat ilgilenmesi de azalmıştı. Önce gülmesi durmuş sonra odadaki kadına doğru yönelmişti. Yunus iyi istirahatler dileyerek bir kaç metre ilerleyerek durdu dönüp kadına baktığında onun da kendisine bakmakta olduğunu farketti.

Ön büroya yöneldi kafası karışık halde. Koltuğa çökercesine oturdu. Nasıl olabilirdi böyle bir şey, ama olmuştu. Işığın söylediği birinci keramet olarak  "Kelimesiz konuşmaları dinle" dediği buydu demek diye düşündü. Düşünceleri duyabiliyor ve düşünce yolu ile konuşabiliyordu. Karşısındaki bu konuşmalardan haberdar olamıyor ama hissediyordu.

İki genç kız, arabalarından inerek pansiyona geldiler. Yunus karşıladı onları. Boş oda sordular. Pansiyonun dolu olduğunu ama onlara hoşnut kalabilecekleri başka bir pansiyona götürebileceğini söyledi Yunus. Kısa saçlı olan "iyi olur" dedi. Yunus araba ile gidebileceklerini yaklaşık beş yüz metre ilerde olduğunu söyledi. Yunus ön koltuğa oturdu ve yola koyuldular. Direksiyondaki kısa saçlı kız hem sürüyor hem de Yunus'la konuşuyordu. Amerikalı olduklarını ve Türkiye'den çok hoşlandıklarını söylüyordu. Yunus gülümsüyor onaylıyordu. Kızla göz göze gelmişlerdi kesik kesik, kız hem yola bakıyor hem de ona bakıyordu. Bir ara sessizlik olmasına rağmen bakışmaya devam ettiler.
"(Seninle akşam çıkalım mı, senden hoşlandım. Kız arkadaşıma da ayıp olacak ama.)" Yunus irkildi. Kız dudaklarını kımıldatmadan konuşmuştu. "(Olmaz.) " dedi birden içinden. Kız anlamış gibi omuzlarını düşürerek yola odaklandı. Sessizlik devam etti oto teypten çıkan disko müzik dinletisinde. Kısa bir süre sonra kalacakları pansiyona gelmişlerdi. Yunus, kızlarla pansiyona girdi. Ön büro memuru ile selamlaştı. İki turistin iki kişilik bir oda istediğini söyledi. Memur teşekkür etti. Yunus, memur ve kızlarla vedalaştı pansiyonun çıkışına yöneldi.Kısa saçlı kız arabayla bırakmayı teklif etti. Yunus teşekkür ederek yürümek istediğini söyledi.

Yıldız pansiyon ön büroda otururken yeni durumu kanıksamaya başladığını düşündü Yunus. Yolunun nerelere doğru gideceğini hafifçe sezinlemeye başlamıştı.

 Öğlen yemeği için restorana girdi ve bir masaya oturdu. Siparişini verdi.Garson yemeğini getirdi. Yunus yemeğini yerken masadan ahçının ön vitrine doğru gittiğini gördü. Ahçı dönerle ilgileniyor, çalışıyor ama mutsuz tavrı somurtan yüzünden anlaşılıyordu. Ahçının o beklenmedik hareketinden sonra ona karşı mesafeli olmaya başlamış, zorunlu olmadıkça konuşmamıştı. Yunus yemeğini bitirip masadan kalktı. Ahçının yanından restoran çıkışına doğru ilerledi. Ahçı vitrinle uğraşırken aralıklı olarak Yunus'a bakıyordu. Yunus bir an durdu. Ahçının kendisine bakmasını bekledi.

" Usta birbirimize kırgın değiliz değil mi ?  Tatsız olayları geride bırakalım ne dersin".
" Evet ama konuşmalarına dikkat et bir daha !"
Usta hem çalışıyor hem de aralıklı bakıyordu Yunus'a. Yunus göz göze gelmek için takip ediyordu ahçıyı. Aralıklı göz göze geliyorlardı.

"(Sen ölmedin mi ! .... zehirlenmiştin.)"
" (Yoksa ?...Neden..? )"
"(Nefret ediyorum, senden ve tüm insanlardan defol.)"
Birden ahçı sertçe çıkıştı.
" Hala ne duruyorsun, işine bak ".
Yunus ahçının halini anlamış yardım etmek istese bile onun bunu kabul etmeyeceğini biliyordu.
" Kolay gelsin usta " dedi ve ön büroya doğru yürüdü.

Yunus ön büroda oturmuş düşünüyordu. Ahçıdan nefret mi etmeli, saldırmalı ona zarar mı vermeli miydi. İntikam için uygun bir anı mı kollamalıydı. Ahçının önce bıçağı boğazına dayamış, korkutma olmadığını o anda ciddi olduğunu zehirlemek istemesinden anlamıştı Yunus. Karakterinde kin tutma, intikam alma amaçlarının hiç olmadığını hatırladı Yunus. Çok kızmıştı. Öfkelenmişti. Bu durumlarda diyalektik düşüncesi devreye giriyordu hemen. Ani hareket etmiyordu. Önce neden öfkelendiğini tekrar hızla zihninden geçiriyor. İçinden gelen şeklinde davranırsa kendisinin ve karşısındakinin hangi sonuçlarla karşılaşacağını tahmin ediyor. Bunları hızla düşünürken rekleksif beden hareket riski azalmış oluyor. Ortam değiştirme veya ara verme olasılığı yoksa  çözüme odaklanma süreci başlatıyor zihninde. Ahçı olayında, onu öldürse hapse girecek, karşılıklı birbirini yaralasalar hem yaralı hem de hapis, Ahçı da kendisinin saldırısını engelleyip o öldürebilir. Sadece kavga etse husumet artacak ve iki kez kendisini öldürmek isteyen ahçı sonrakine başaracak belki de. Tüm olasılıklar hem ahçı hem kendisi için kötü çıkıyor. Çözüm restorandan yemek yememeye, ahçı ile işle ilgili zorunlu konuşmalar dışında konuşmamaktı. Büyük ruhsal sorunları olduğu daha kötüsü bunun farkına varmayıp hiçbir yardımı da kabul etmeyeceği görülüyordu uzlaşmaz tavırlarında. Onu hayata bağlayan tek şeyin yaptığı mesleği olduğu ortada idi. Hayata tek tutunduğu şeye eleştiri bir yana yorum yapılması bile ahçıya öfke ve nefret patlamasına neden olmasını şimdi anlıyordu ve ona acıdı. Kaybolmaya yüz tutmuş bir ruhu taşıyordu. Tutunduğu ruhun tek bir şeye bağlı olması tutsaklığında onu biricik bağından koparmaya çalışacak veya buna niyetlenme şüphesini oluşturacak her dıştan gelen etkiye karşı tüm varlığı ile savunma, hatta saldırı haline gelmesi, hiçlik uçurumun kıyısında tek tutunduğu dalın kopma tehlikesi belirtisiyle en yakın ruh sahibinin ruhuna yapışarak onunla hiçlik uçurumuna doğru giderek kendisininki kaybolmuş ama bir başka ruha eşlik edip ona yapışmış olarak uçuruma gitmeyi yeğleme amacına yönelmesi olarak algılanabilirdi derin felsefik tahlilde. Açık ifadeyle ölürsem yalnız ölmeyeyim yanımda birini de götüreyim. Ölüme de çok yakın olması onu hayata bağlayan bir tek zayıf dal  olarak sadece mesleğine tutunması, diğer bir çok önemli değerlerden yoksun olması veya onları kaybetmesi, kaybetmesinin nedenini de bilmemesiydi, en kötüsü hiç öğrenemeyecek olmasıydı. Öğrenme yollarını da farkında olmadan açmaması hatta kendisine kapamasıydı. Ortaya çıkan dramın altında ailenin veremedikleri, aile yoksa kaderi okulla kesişmemesiydi. Kendisine yardımcı olacak kurum ve kişilerin yokluğu böyle bir dramı gözler önüne serebilirdi.

Akşam olmuş, karanlık çökerken mekanların ışıkları birer birer yanıyordu. Denizden gelmiş olan yöre tatil misafirleri duş alıp, temiz ve ütülü elbiselerini giyerek, kokular sürünerek sokağa akşam yemeği yemek için çıkıyorlardı. Her ülkeden, renkten, boydan, kilodan, yaştan insan sokakları doldurmaya başlamıştı. Tarihteki ulu ve kadim insanlarla, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, özellikle filozof Immanuel Kant bu manzarayı görselerdi bu bölgede "Edebi barışın" sağlandığını ve benzer durumun tüm dünyaya yayılmasını diler ve ömürlerince bunun için yine çalışırlardı.

Sabahleyin pansiyonun önünden bir ambulans geçti, sahile doğru. Yunus'un dikkatini çekmişti, civardaki kişiler gibi. Kısa bir süre ambulansın gerisin geriye gittiğini gördü Yunus. Ne olmuştu acaba bir hastalanma veya ölüm olayı mı vardı. Sahilden gelenler bir adamın sahilde cesedi olduğunu ambulansın onu alarak gittiğini söylediler. Yusuf restorana doğru gitti. Patronun ve personelin orada üzgün olduklarını gördü. Yusuf duyduğuna üzülmüştü. Ahçı dün sabaha karşı kendini sulara bırakıp intihar etmişti.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çağdaş Felsefe, " Bir Filozofun El Kitabı" adlı kitabımın imza gününe ait sunum.

" Bir Filozofun El Kitabı " adlı kitabımın imza günü heyecanlı, keyifli ve çoşkulu geçti. Etkinliğe katılan arkadaşım ve dostlarım...