29 Ocak 2023 Pazar

İnsanlık Kültürü ve Doğa İlişkileri - 11

 


Doğadaki ve çevremizdeki tüm böcek, kuş, sürüngen, balık ve memeli hayvanlara baktığımızda biz insanlar için geçmişe bakmış gibi olmaktayız. 

En yakın geçmişimizde köpek, kedi gibi diğer evcil hayvanlar bulunurken, bizden uzakta ve bizimle yollarının kesişmemesi gereken eski rakip ve vahşi hayvanlar uzak geçmişimizi hatırlatmaktadırlar. 

Evrimsel aşamalarda iki önemli olgu öne çıkmaktadır. Birincisi tür ve cinslerin negatif genetik kayıtlarının pozitifleri ile birleşmesi için çevre ve iklim şartlarına uyumlu olabilmek ve çevre ile iklimdeki değişimleri yeni nesillere negatif kayıtlarını aktarabilmektir. Üremeler bu değişen ve gelişen çevre ve iklim şartlarının birer haber iletme, bilgi aktarma ağları, frekansları, kanalları olabilmektedir. İkincisi ise diğer canlıların varlığının oluşma amacının kendilerinin yok olmasına bağlı olması olasılıklarına karşı korunma yöntemleri veya kendi varlığının başka canlı cins veya türünün yok olmasına bağımlılığının sürdürülmesini sağlamaya çalışmak olacaktır. 

Biz insanlar bu iki önemli yani çevre ve iklim şartlarına uyum için enerjiyi kullanırken ve teknoloji ile korunurken, bizim yok olmamıza bağlı varlığını devam ettirebilecek canlı türün oluşumuna da fırsat vermedik. Varlığımızın devamı için yok olacak canlı çeşidini de çok sayıda arttırmış durumdayız. Dolayısı ile evrim ilkelerinin tüm olasılıklarını denemiş ve başarılı olmuş durumdayız şu ana kadar. 

Bakteri, mantar ve bitki dışında her türlü canlı bizim geçmişimizdir. Onlara bakarken tarihimize bakmaktayız. Hayal gücümüz şu an bitki, mantar ve bakteri olmanın nasıl bir şey olduğuna dair bir ipucu bulmakta zorlanmakta olmasına karşı diğer tüm canlıların nasıl olduklarına, yaşadıklarına çevre ve iklime, kendi türleri, var olmalarının bağlı olduğu türlere ve kendi yok oluşlarına neden olan türlere karşı nasıl davrandıklarını, nasıl korunma ve saldırı  tarz ve eylemlerine girdiklerini anlayabiliyoruz. 

Henüz bitkiler, mantarlar ve bakteriler ile birebir, etkileşimli bilinçli iletişime giremiyoruz. Girmek için de gayret sarf etmiyoruz. Çünkü onları öylece kabul ediyoruz. Yeni öğrendiğimiz diğer tüm türleri sınıflamak ve onları tanımaya çok zaman ayırdık. Bitki, mantar ve bakterileri ise sadece tek taraflı kullanmak amacıyla yönetmek istiyor ve öyle onlara karşı tavır ve ilgi içinde kalıyoruz. 

Bitkilerden daha kolay ve hızlı nasıl besin almanın yolları için onları yetiştirme yöntem ve geliştirme olanaklarını araştırıyoruz. Mantarlar ve bakterilerden nasıl yararlanmamız gerektiğini daha yeni yeni keşfeder olduk. Bu üç tür veya felsefemize göre öz ile ilişki ve bağlantılarımızın karşılıklı faydaya nasıl olacağına dair fikir ve bilgileri henüz tam anlamıyla ortaya çıkarmış değiliz. 

Bu konuya ait sezgisel düşüncelerimiz işimizin bu konuda çok zor olduğunu göstermektedir. Fakat imkansız da gözükmemektedir. Şöyle ki.

Bitkiler bize onları anlamamız daha yakın gözükmektedirler. Onlarla bizim aramıza öncelikle zaman farklılığımız girmektedir. Zamanı algılamamız farklıdır. Evrim tarihinde bitkilerin çok uzun yaşayabildiklerine dair fikirler bulunmaktadır. Günümüzde bile bin- iki bin yaşayabilme olanaklarının olduğunu biliyoruz. Onların uzun yaşaması da bizlerin dikkat etmesine bağlı görünmektedir şu an.

Önceki zamanlarda insan öncesinde bitkilerin uzun yaşamasına engel olabilecek bitki ile beslenen dinozorların ortaya çıkmasından da önce sadece iklimsel koşullar vardı. Bitkilerin tek rakibi iklim şartları idi. Bitkiler tür ve cins olarak yeryüzüne yayılarak ve çoğalarak iklimin kendilerine zararlı değil faydalı olmasına çalışmış ve başarmışlardır. 

Bitki zamanları iklimlerin uzun döngüsü ile bağlantılı olduğu görülmektedir. Diğer canlıların kendilerinin yok olmasına bağlı gelişmeleri hep yarım kalmıştır. Bunda bitkilerin yeryüzüne dağılımı ve iklimlere etkilerinin de payı olabilir. Bitkilerle beslenen tüm türler uzun süre sonra bile olsa her zaman kendilerinden beslenen türlerin, cinslerin oluşmasını engelleyememişlerdir. 

Bitkiler ile beslenen otçullar sonrası oluşan etçillerin ortaya çıkmasına ait tezim bulunmakta. 

Otçullar o kadar çoğalır ki, ölümleri doğumlarından fazla olmaya başlar, türün ölmüş çok sayıda üyesi ortamı kaplar, koku yayarlar. Uzun zaman sonra bu kokulara maruz kalan kendi türündeki veya başka türdeki ot bulamayan ve aç olan hayvanlara bu kokulara genetiksel negatif kayıt tutarlar ve gelen nesillerden aç olma durumunda leş yeme zorunluluğu başlar. Zorluk çeken ilk kayıt oluşturucu genetiklerden sonra her aşamada otçul türünden uzaklaşmaya tür değişimine doğru ilerler. Leşlerden beslenenler artmış ve leş azalmıştır. Bu türler artık artarken tür ölümlerinin hemen sonrasında beslenmelere başlarlar. Leşler için rekabet artar. Ve artık ölümler için leş denemeyecek hızda ve sıklıkta tüketilir. Otla beslenmeye dönemeyecek tür oluşmuştur artık. Bu türler yani etçiller artık ölümü beklemez olurlar ölmemek için öldürmeye başlarlar. Ve etçil dönemi başlamıştır. Ot, Otçul ve etçil dengesi kurulur. İnsan bu üçlüden çıkar. Ve olanlara bakarken geçmişine baktığını fark keder.

Bakteri, mantar ve bitki dışında tüm canlılara bakarken geçmişimize bakar gibiyiz. Geçmiş hep hüzün içerir. Çünkü orada önce ürettiğimiz sonra yok ettiğimiz bilmediğimiz bir çok genetik kodlar bulunmaktadır.  Hüznümüz hepsinedir. Bunu anlayamadığımız için zaten hüzün oluşur. Hüzünde bilememek, anlayamamak hatta kabullenememek olgusu saklıdır. İstesek de istemesek de bizim yetilerimizin ve kontrollerimizin dışında olduğuna üzülmektir hüzün. Hüzün gerçeği kabulleniştir. Onunla savaşmamaktır. Dolayısı ile hüzünde ve geçmişte fazla kalamayız. Akıl sağlığının korunmasında geçmiş ve hüzün olgularının dengesinin kurulmasının önemli payı bulunmaktadır. Delirmenin etkenlerinden biri de belki de geçmişin bittiğini kabullenmemek hali ile hüzün yerine öfke duygusunu bu konuda canlı tutmaya çalışmak, böylelikle sağlıklı geçmiş, şimdi ve gelecek algısının akılda bozulmasına yol açmak olabilir.

Günümüz ve gelecek insanlığın daha önde ve belirgin özelliklerindendir. Geçmişi bu güne faydası ve geleceğe de katkısı için önemseriz. Geçmişi sadece bugün ve gelecek için gerektiği ölçüde biliriz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çağdaş Felsefe, " Bir Filozofun El Kitabı" adlı kitabımın imza gününe ait sunum.

" Bir Filozofun El Kitabı " adlı kitabımın imza günü heyecanlı, keyifli ve çoşkulu geçti. Etkinliğe katılan arkadaşım ve dostlarım...