Geçtiğimiz ağustos ayının sonlarında bir gezi sırasında çay molası verdiğimiz o yerde gezi grubumuzun objektife poz verdiğimiz bir anın resmi.
Bu resmi ilginç ve dikkate değer yapan özelliklerin başında yaz ve kış ayırımı, yani mevsimsel değişim açısındaki bakışımızdadır.
Şu an yeni yılın başında ve kış mevsiminin ortasındayız. Bu resim ise yaz ortasında. Şu andaki hava koşulları sisli, bulutlu ve soğuk iken, resimde hava tümden açık, bulutsuz ve sıcak.
Şu an kentin sokak, cadde ve semt kesiminin bir çok binanın yan yana geldiği ortamda yaşamaktayız. Ufuk genişliğimiz daralmakta, içimize kapanmaktayız.
Resimde ise geniş bir alanda, dağların ve ormanın gölü çevrelediği bir ortamdayız. Genişlik ve renklilik dikkati çekmekte. Havanın temiz olduğu görülmekte, hava basıncının da düşük olduğu bizlerin ferah görünümüne yansımakta.
Şu anda kentte yaşarken kent güncel zamanındayız.
Resimde ise görüldüğü gibi doğa zamanı bulunmakta.
Kent zamanı ile doğa zamanı arasında neler farklıdır?
Doğa zamanı yavaş ve sessizdir. Kent zamanı hızlı ve seslidir.
Doğa zamanı temel, kent zamanı onun üzerindedir.
Şu an resmin bulunduğu alan sisli, bulutlu ve soğuktur. Mevsimsel farklılık mekanda güzellik olgusunun ortaya çıkışı ve yok oluşuna etki etmektedir. Biz insanlar, her mevsimin farklı etkileri olduğunun bilgisindeyiz. Baharlar ve yaz bizlerin yaşama olanaklarını kolaylaştırırken, kış zorlaştırmaktadır. Bedenlerimizin mevsimsel değişime karşı kendini koruma refleksi, tarih boyunca duygularımıza da etki etmiştir. Duyularımızın iklim değişimlerine tepki olarak kışın soğuğunda içe kapanma, yazın sıcağında ise açılma halleri nesiller boyu yaşanmış bir tecrübe olarak genetiğimizde yer etmiş, beden şekillerimizde etkileri görünür olmuştur. Bu tecrübelerimiz nesiller boyu devam ederken, duygularımızın gelişmesine, belirgin hale gelmesine doğru ilerlemiştir. Duygularımızda iklim değişimlerinin olumlu veya olumsuz etkilerini görmekteyiz. Kışın hava koşulları duygularımıza karamsar, üzgün, endişeli, korkulu, öfkeli, keyifsizlik, hoşnutsuzluk, bıkkınlık ve benzeri etkileri adeta yüklenmektedir. Bahar ve yaz mevsimleri ise sevinçli, ümitli, hareket isteği, neşeli, keyifli, çoşkulu gibi birçok olumlu duyguyu bedenlerimizde oluşmasına etki etmektedir.
Şimdi sizleri hayal gücünüzü çalıştırmaya davet ediyorum.
Kışın, baharın ve yaz mevsimlerinin bedenlerimize etkisini yok sayamayız. Mevsimsel etkilere karşı sağlıklı kalmaya çalışmak için her türlü eylem ve tedbir yapılmalıdır.
Ben burada mevsimsel etkilerin bedenlerimize değil, zihinsel halimize etkilerini sabitlemeyi sağlamak için hayal gücünüzü çalıştırmanıza davet ediyorum sizleri.
Zihninizdeki mevsimsel zamanı bu resimdeki mevsim zamanı ile sabitlemeyi öneriyorum. Zihninizdeki mevsimi sabitliyoruz. Özellikle sonbahar ve kış mevsimlerinde zihniniz için mevsim resimdeki gibi yaz mevsimi olmalıdır. Bunu hayal gücümüzle başarırsak duygularımız serbest kalacaktır. Bilinçaltımıza yerleşmiş olan mevsimlerin olumsuz duygularını üzerimizden atmış ve hafiflemiş olabileceğimizi, özellikle sonbaharın ve kış mevsimlerin duygularımız üzerindeki olumsuz etkilerinden kurtulmuş olacağız. Mevsimlerin bilinmedik etkilerinden yaşadığımız fakat farkına varamadığımız bir iç sıkıntı, daralma ve üzüntü gibi olumsuz duyguların üzerimizdeki yükünü atabiliriz.
Bendelerimiz mevsimsel değişikleri algılar ve önlem alınmasını gerektirirken, zihnimiz mevsimsel etkilerden muaf olmalıdır.
Zihnimizin çalışma ilkeleri duyguların sakinliğinde, keyifli, neşeli hallerinde gelişmektedir, şekillenmektedir. Duygularımızın gelişimini ilişkiler üzerinden, zihinlerimizin gelişimini hayal gücümüzün çalışma şeklinden düzenlemeliyiz.
Duygularımızı şartlara ve geleceğe dair hayallerimiz üzerinden düzenlemek, birinci amacımız olmamalıdır. Birinci amacımız diğer insanlar ile ilişkilerimizi düzenlemeliyiz. Mesafe, saygı, sınırlar, değerler, önem, tavırlar, önyargılar, seviye, haklar, anlama, kabul veya ret etme, nedenler, amaçlar, zorunluluklar, hassaslıklar gibi konularda ilişkilerimizi düzenlemeliyiz. Bu aşamadan sonra şartlar ve geleceğe dair hayallerimiz, planlarımız, amaçlarımız için duygularımızın gelişmesine, dalgalanmasına düzenlediğimiz ilişkilere zarar vermeden, onu dikkate alarak izin vermeliyiz.
"Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız güzel olsun" klasik deyim. Bedenimiz için değil zihnimiz için geçerlidir. Zihnimizde hangi mevsimsel anı taşımak istiyorsak onu sabitleyelim ve yaşamın gelişmesi adına o anın doğa zamanına odaklanalım. Hayal yetimiz bize bu olanağı sunmaktadır.
Beden ile zihin birbiri ile beraber olan, fakat aşamaları farklı olan hallerdir.
Önce beden sonra zihin gelmektedir. Beden varlık, zihin ise onun bilgisidir.
İnsanlığın zihinsel gelişiminin zirvesindeyiz çağımızda.
Bilim ve teknolojiyi insan türü gelişimi açısından, volkanın püskürmesinin en yükseğe çıktığı an olarak tasvir edebiliriz.
Böyle bir anda zihinlerimizin sağlıklı duygular üzerinde gelişmesi için biraz gayret etmeliyiz.
Her yeni gelen nesillere yaşama katılmalarına hızla ve güvenle nasıl yardım edebileceğimizi araştırmaktayız sürekli. Her yeni gelen nesillere tekrar tekrar bilgiler ve tecrübeler verilmekte, sunulmakta iken bu çalışmaların en hızlı ve güvenli şeklini araştırıp duruyoruz.
Yeryüzünü bir ada kabul edersek, denizden sürekli gelen yeni nesillere "Hoş geldin, yeryüzüne" diyoruz ve "Şimdi sana yeryüzünün nasıl bir yer olduğunu anlatacağız ve öğreteceğiz" diyoruz.
Fakat onların belli yaşa gelince "İşin ve görevin hazır buyur başlayabilirsin" demiyoruz. "Kendin çabala, çalış ve nasıl başarırsan, başar diyoruz" Hayır bu olmamalı. "Her yolu dene" demek hiç de çağımıza, seviyemize yakışmayan bir yöntemdir. İşte günümüzdeki tüm önemli sistem sorunları buradan kaynaklanmaktadır. Tüm gençlere her istediği işi ve çalışmayı deneme ve birinde karar kılma olanağı sunmalıyız. İş hayatını bitirenler, çalışanlar, iş için bekleyenler olarak trafiğin düzenlenmesi çağdaş bir ülkenin ilk amaçlarından biri olmalıdır.
Gençler ve yetişkinler olarak görev paylaşımını başaramıyoruz. Herkesi her şeyi yapmak, her şeyi denemek adına zorluyoruz. Bu halde iken ilişkilerin sağlıklı olmasını istiyoruz. Görev paylaşımına katılamayan her genç toplumdaki yerini belirleyememekte ve ilişkilerini sağlıklı olarak düzenleyememektedir. Yaşı gelmiş ve kendi yetenek, ilgisine, isteğine göre her genç işe girmeli ve toplumsal yaşantıya katılmalıdır. Ülkeler kendi içlerinde bu olguya çözüm bulamadıklarında bu büyük sorun küresel olarak çözüm yolları aramakta, küresel bir büyük hareket olarak gelişmeye başlamaktadır. Böyle devam ederse önümüzdeki yıllarda büyük küresel olarak zihin ve beden göçlerinin olabileceğini söyleyebiliriz. Bu gelişme ise aidiyet, millilik, ülke, vatan, dil, kök, tarih gibi bir çok olgunun değişimine yol açabilir. Küresel birey olgusuna doğru ilerleyebilir.
İlişkilerin düzenlenmesinin yolu toplumdaki görev paylaşımın yani iş olanakların yetenek ve isteğe göre dağıtımının yapılması başarıldığında düzenlenebileceğini öngörebiliriz.
Mevcut iş ve çalışma kapasitesinin en uygun ve verimli bir şekilde dağıtılması en önemli bir olgu olarak önümüzde durmaktadır.
Bir resmin düşündürdükleri mevsim, zaman, kent, gezi, doğa, duygu, zihin, bilim ve teknoloji, ilişkiler, gençler, iş ve çalışma konularında ilerletti.
Felsefe atölyeleri için basit ve kısa bir örnek olabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder