7 Mayıs 2020 Perşembe

Dünya'nın Dönme Hızı Azalıyor mu ?

Dünyanın dönme hızı azaldığını iklimlerin gecikmeli gerçekleşmesinden tahmin edilebilir mi ? Dönme hızı artsa idi mevsimsel olaylar erken başlayacak olup yavaşlaması halinde gecikmenin gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Dünya oluşumundan bu yana dönme hızının değişim gösterdiği tahmin edilmektedir.

Mevsimsel zamanın gecikmesinin iki nedeni olabilir. Kutuplardaki değişim ve dünyanın dönme hızının azalması. Eğer kutuplar neden ise yeryüzü dengesini korumak adına son çözüm olabilir. Kutuplardaki buzulların erimesi ile karaların eksilme olasılığı bulunmaktadır. Bu da tufanların, yağmur ve fırtınaların daha güçlü bir şekilde artması anlamına gelmektedir. Kutuplar denge kurmada yeterli olamaz ise yerkürenin dönme hızı azalacak ve her azalmanın kritik aşamalarında büyük felaketler ortaya çıkabilecektir. Bu işaretler geldiğinde artık biz insanların hızı azaltıcı nedenleri ortadan kaldırmak için harekete geçme vaktimiz geldiğini anlayacak ve yeryüzüne olan tüm olumsuz etkilerimizi gözden geçirme zorunluluğunda olacağız.

Petrol ve kömür toplu canlı ölümlerinin kanıtı olabilir mi ?

Bilim şu an içinde yaşadığımız dünyamızın yaşının yaklaşık dört milyar beş yüz kırk milyon yaşında olduğunu tahmin etmektedir. Canlılığın ortaya çıkması da dünyanın oluşumundan yaklaşık beş yüz milyon yıl sonra başladığı tahmin edilmektedir.  Canlıların ilk ortaya çıkışı ile bilinen tarihine kadar olan sürede bilmediğimiz canlı türleri neler yaşamıştır. Dünyanın dönmesinin durması gibi büyük felaketler yaşanıp toplu ölümler yaşanmış mıydı ?  Eğer dünya daha önce durdu ve tekrar hareket ettiyse bunu bilimsel olarak nasıl anlayabiliriz. Durma süresi ne kadar sürdü ? Hareket etmeye başladığında aynı yöne mi yoksa ters yöne mi dönmeye başladı ? Kömür ve petrolün toplu halde ayrı yerlerde bulunması bu bölgelerdeki canlıların toplu halde öldüklerine mi işaret etmektedir ? Bilim kömür ve petrolün oluşumlarının nasıl başladığını ve devam ettiğini bulabilmiş midir ? Şu an bilgiler bitkiler ve bakteriler hakkında olsa da farklı canlılar hatta günümüz canlıların ara formları kömür ve petrol oluşumunda mı bulunmaktadır ? Bilimin ara formları fosil olarak bulamaması kömür, petrol ve doğal gaz haline geldikleri için olabilir mi ? Dünyanın oluşum süresinden günümüze daha çok bilinmeyen ve karanlıkta kalan bilgileri olduğuna hiç de şüphe bulunmamaktadır.

Canlanmayı veya uyanmayı bekleyen hücreler

Bazı kıyaslamalar ile uzun zaman algısını anlaşılır hale getirmek mümkündür.1000 yılı bir saniye olarak alırsak dünyanın yaşı bu hesaplamaya göre 1 ay 22 gün olur.

50 yılı bir insan ömrü ortalaması olarak alırsak 90 milyon 800 yüz bin insan ömrü yapar. 50 yılı bir saniye olarak alırsak dünya yaşı 3 yıl eder. 100 yılı bir saniye olarak ele alırsak dünyanın yaşı 1 yıl 5 ay eder. Böyle kıyaslamalar ile zihnimizde uzun zamanları kısaltma, kavranılabilir hale getirebiliriz. Kavranılmış olan bu zaman algısının içine önemli olayları yerleştirmek ve değerlendirme yapmak daha kolaylaşmaktadır. Bu satırları okuduysanız ve zihninizde canlandırma yaptıysanız eğer yeni nöron hafıza hücreleri oluşturdunuz demektir. Bilgi taşıyan her konuşma ve yazma yani dilimizi her kullandığımızda düşüncede yer bulması halinde beynimizde hafıza hücreleri, nöronları oluşmaktadır.Kullanılan hücreler beslenip korunurken, kullanılmayanlar en az enerji harcayarak yarı canlı yarı cansız bir şekilde durmaktadırlar. Yapay zekada yapılması en zor kısım bu kısım olabilecektir. Canlanmayı veya uyandırılmayı bekleyen hücreler belki de rüyalarımızda aktif olabilmekte olup varlıklarını korumanın bir yolu olarak bu yöntemi bulmuş olabilir bedenimiz, zihnimiz. Aklın bedende, beyinde oluşumunun yapı taşları da bu olgudan çıkmaktadır belki de. İnsan aklı gelişiminin bu hücre davranış şekli ile oluşabileceği ön görüsünde bulunabiliriz.

Psikanalizde yeni açılımlar

İnsan beyninde oluşmuş bilgi hücreleri, bilgi nöronları kullanılmadığı zaman en az enerji ile varlıklarını sürdürme çabasındadırlar. Beyin ve beden de bu hücreleri korumaya yardımcı olmaktadır. Bu hücreler veya nöronlar varlığını nasıl sürdürecektir kullanılmadıkları halde. İnsan zihni günlük yaşantı içinde bazı düşünme ve fikir pratikleri yapmaktadır zorunlu olarak. Basit ve karmaşık bu pratikler hafızaya kaydedilirken nöron iletişim ağlarından geçerken arada uykudaki veya yarı canlı yarı ölü hücrelerin üzerinden de geçmektedir. Uykudaki bu nöronlar bilginin nöronlar arasından geçerken köprü, iletken görevini üstlenmektedirler. Dolayısıyla bu geçişler onları da beslemekte varlıklarını belirli belirsiz korunmasına yardımcı olmaktadır. Dolaşan bilginin üzerinden geçtiği uykudaki nöronla ilgisi bulunmasına rağmen bilinç bunu saptamaz ise uykudaki nöronlar uyarılmış olurlar. Bilincin etkinliği dışında işte bilinçaltı dediğimiz tüm olaylar bu nöronlarda saklıdır. Bilinç dolaşan bilginin uyuyan nöronlar ile ilgisini fark eder ise o aşamada bilinç altından bilince dahil olmaktadır o nöron ve bilgiler. Uykudaki nöron bilince dahil olunca uykudan uyandırılmakta ve aktif çalışmasına devam etmektedir.  Diğer uykudaki nöronlar ise üzerinden kendisi ile ilgili bilgi geçmesine rağmen bilinç bu saptamayı yapamadığı için gece bilinç kapanmış ve dinlenme halindeki uykudaki bu nöronlar aktif hale gelebilmekte ve bilince kendileriyle ilgili bilgilerin beyinde dolaştığı halde bilinç tarafından fark edilmediğinin sinyalini vermeye çalışırken rüyalar oluşmaktadır. Dolayısıyla psikanaliz rüya yorumlarından dikkat edilmesi gereken günlük yaşamda uykuda olan nöron hücrelerin yani bilgilerin yeni bilgiler ile bağlantısının bilinç tarafından kurulması gerekmektedir. Bu olayı bir çok beden ve zihinler başaramamaktadır. Zihnen edinilmiş bilgilerin nöronlar arasında bağlantı ve ilgi kurulabildiği ölçüde sağlıklı bir zihin ve bedenin varlığı mümkündür. Bir örnekle konuyu ilerletelim. Zihin bir hedef belirlemiş ve bu amaç için plan yapmış olsun, dolayısıyla bu amaçlar hafıza nöronları oluşturacak ve gelecekte olduğu için bu nöronlar uyku haline geçerler ta ki vakti gelince uyansınlar. Zihin gelecek hakkında bilgiler alırken aldığı bazı bilgiler uymakta olan mevcut nöronun üzerinden geçmiştir doğal olarak, bu geçiş aşamasında nöron kendisiyle ilgili bilgi geldiğindi anda uyanır, kendi ile ilgili değilse iletimi yapar o arada enerji ile beslenir bir iletken olarak. Burada dolaşan bilginin nöronla ilgili olduğunu varsayalım. Nöron uyanmıştır. Ama bilinç bunu saptamamıştır. Ne olacak şimdi. Nöron bilince bu bilginin kendisi ile ilgili olduğunu nasıl aktarabilir. Nöron kendisi ile ilgili olan bu bilginin oluşması ile kendi varoluş amacının da ortadan kalkması anlamına geliyorsa ne yapacaktır ? Doğası gereği durumu olduğu gibi mi kabullenecek yoksa varlığını korumak için rüyalara nasıl bir yansıması olacaktır. Bilinç dolaşan bilginin uyuyan nöronla bağlantısını fark ederse neler yapacaktır ? Eğer nöronun varlık gereğinin ortadan kalkmasını saptayan bilinç o nöronu başka bilgi için şekillendirebilir mi yoksa ortadan kalkmasını m isteyecektir.

Rüyaların yorumunda yeni bir bakış açısı

Bilginin oluşumu uyuyan nöronun varlığının korumaya ve gelişimine yönelikse ve bunu nöron fark edip bilinç fark etmez ise nöron bunu bilince rüyada nasıl haber verecektir. " Bak bu bilgi benimle ilgili idi, fakat sen bunu fark edemedin" derken hangi rüya şekillerini yansıtacaktır zihne. Uykudan uyanan zihin rüyasındaki olayların hangi nöronu tarafından uyarıldığını ve dikkat çekmesini istediğini nasıl anlayacaktır. Zihin günlük yaşantı da biriyle konuşurken telefonda. ikinci bir kanaldan (tv, internet, radyo)  bir haberi izliyor veya bilgiler alıyor olsun, İkinci kanaldan gelen bilgiler uykudaki bir çok nöronu aktif ettiği halde zihin konuşmasına daldığı için bunu fark etmesin.  Bu örnekler günlük yaşantı hakkında olmasına rağmen uzun yaşantı üzerine nöron bilinç ilişkileri üzerine de araştırmalar yapılabilir. Bazı uzun süreli zihinsel faaliyetleri, kalıcı travma ve şokları, aile ve akrabalar, işle ve sistemle ilgili yaşantılar gibi kısa ve uzun vadeli zorunlu, keyfi, ihmal edilmiş nöron oluşumlarının bilince yansıması olarak rüyaları yeniden değerlendirme sürecine girmemiz gerektiği görülmektedir. Özellikle tekrarlanan rüyalar kronik bir soruna işaret ediyor olabilir. Rüyaları amaçlar, anormal yaşantı deneyimleri, sabitlenmiş hayaller, farkında olmadan beslenen hayallerin nöronlarda canlılığının devam etmesi sorunları gibi bir çok psikolojik sorunların çözümünde bilinç sahiplerinin karmaşıklaşmış bilinç nöron ilişkisini belirlenmesiyle olabilir. Fikir ve kavram bilgilerinin duygularla karışarak karmaşık bir yapı oluşturma olasılığı psikanalizi daha da zihinleri bilgilendirici adeta eğitim ve öğretim süzgecinden geçirmesiyle bireydeki zihinsel aydınlanma sürecine büyük etki etmesi gibi zor bir çalışma beklemektedir. Rüya tabirlerinin nöron bilinç ve bilgi ilişkisinde çözümlenmesi mümkün görünmektedir. Rüyada görülen nesne ve olayların görülme ve kanı istatistiğine göre değil, her zihnin bilincine göre yorumlamak daha gerçekçi olacaktır. Bu tarzda yapılacak rüya çözümlemelerinin tecrübesiyle çözümleme metotları geliştirme imkanı olacağı da öngürülebilir.

Milyar ve milyon gibi süreler karşısında bilimsel yöntemler ne kadar güvenilir bilgiye ulaşabilir. Zaman testlerimiz güvenilir midir ? Araştırmaların ne kadarı bilimsel olarak yayınlanmaktadır ? Gizlenen saklanan bilgiler bulunmakta mıdır ? Eğer gizleniyorsa onlara nasıl ulaşacağız ? O bilgiler bize nasıl ulaşacak ?! Bilgi insan ilişkisinde bilginin bir doğası olan bilgiyi aramayan ve bulamayan insana bilgi kendini zorla gösterme eğiliminde olduğudur. Bunun en belirgin göstergesi zaten canlı dna'sından başlayan bilgi ile olan sıkı bir ilişkisi olması ve akıl ile bu ilişkinin daha belirgin hale gelmesidir. Dolayısıyla gördüğümüz her yere, yıldıza ulaşır, düşündüğümüz her fikrin, teorinin bilgisine ulaşırız. Ya biz ona, ya o bize ulaşır. Doğa kanunlarının sürekliliği gibidir bu ilişki. Ufukta ne görür isek ona ulaşırız bizlerin yaşamı yetmese bile bizden sonraki nesiller ulaşır, ne duyduysak ona bir anlam veririz er ya da geç beynimiz öyle çalışıyor, ilk alınan duyu bilgisi kayıt edilir zihnimize ve artık hedefimiz olur. Keşfedilene kadar, ulaşana kadar hep o bilgi bize hatırlatır kendisini zihnimizde. Gelen yeni bilgiler ile zihnimizdeki ilk kayıtlar birleşirler, bütün haline doğru şekillenirler ve anlam oluşma süreci tamamlanana kadar devam ederler.




Dünya hızın azalmasının nedenleri başta çevresel sorunlar, uydu sayısının artması ve biz insanların yeryüzündeki (kara, deniz ve hava) araçlarla yaptığımız hızlı ve yoğun hareketimizin artması, mega şehirler ve yüksek binalar gibi bir çok etken sayılabilir.

Dünyanın dönme hızını azaltılması hiç de kolay olacak gibi görünmese de geometrik artan tüm etkenler, kelebek etkisi deyimini doğrulayabilir.

Dünya Duracak mı ?

Dünyanın hızının azalmasının sürmesiyle dünyanın duracağı endişesini taşımamız boş bir kaygı sayılmamaktadır.

Dünya durursa canlı için tehlikesi nedir ?

Bu konuyla ilgili bir çok fikir ve teori bulunmaktadır. Durmuş dünya halinde canlılara nasıl etkilerde bulunacağına ait tüm teori ve fikirlerin ortak noktası tüm canlılara özellikle biz insanlara son derece zararlı olacağıdır. https://www.youtube.com/watch?v=72ojoR6pCU4  Yer çekimi ve kara kıtaları azalacak, okyanus, sera ve yer altı kentleri çözümleri yine insanlığın birlik içinde olmasını gerektirecek. Doğa üstü ve önlemez bir oluşum ise ne yapılabilir. (Dünyanın durma tehlikesi kıyameti hatırlatmaktadır. Belki de dünyanın duracağına ait ilk bilimsel kanıtı sunan kişi birinci sur'a  üflediğinin habercisi (israfil) olabilir. )


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder