27 Nisan 2020 Pazartesi

Küresel Salgın Günlüğü

Bedenlerimizin doğası gereği olan harekete ara verdiği bu günlerde yürümek, gezmek, seyahat etmek, etkinliklere katılmak, işlerimize gidip çalışmak, bir yerlere gitmek, aklımızdaki yerleri görmek. insanlarla tanışmak birlikte etkinlikler yapmak, tanıdıklarımızı, akrabalarımızı ziyaret etmek veya ağırlamak gibi bir çok hareket halini yapamıyoruz. Hareket özgürlüğümüzü sağlımız açısından kısıtlama gereği duyduk.

Aklımız, zihnimiz ne yapmak istiyor. Çünkü o kısıtlanmamış durumda. Aklımız yoksa bedenimizle mi hareket ediyor. " Ben oraya gitmek istiyorum " dediğimizde bunu bedenimiz mi yoksa aklımız mı istiyor. Yoksa her ikisi de mi ? " Oraya gitmek zorundayım ama istemiyorum" diye düşündüğümüzde veya hissettiğimizde aklımız mı etkin yoksa bedenimizi mi ? Yoksa her ikisi de mi?

Aklımız düşünür, bedenimiz hisseder. Bir çok hareket ediyoruz. Tümü olmasa da önemli hareketlerimizin kaynağının bedenimiz mi yoksa aklımız mı diye sorabilsek. Neler değişirdi günlük hayatımızda. Çok şey değişirdi. Bununla birlikte hem akıl hemde bedenin birlikte olduğu bir çok harekette bulunmaktadır. İş, eğitim gibi.

Beden ve zihinsel oluşumun yaşam sürekliliğine etkisi

Kesik Zaman Algısı ve Yaşam sürekliliği Algısı

Doğumdan itibaren bedensel ve zihinsel gelişim süreçleriyle yaşam sürekliliğine katılırız. Bu yaşam sürekliliğinin belli hızı ve şekli bulunmaktadır her birimize göre. Ortak noktamız ise bu yaşam sürekliliğinin bazı bölümlerinde kazalar, hastalıklar gibi bazı bu yaşam sürekliliğini bilinen hızı ve şeklinden çıkarır.

Bir birey çalışmakta ve özel hayatını bilinen şekilleriyle yaşamakta iken bir den hasta olduğunda bu sürekli durumdan çıkar. Yaşamındaki aksamalar oluşur. Burada çıkma, aksama olayları zamanın kişideki ilerleme şekline bakılarak ele alınmaktadır. Günlük saatlerin belli bir hızda algılanarak yaşanmasından birden yeni zaman algısına geçiş aşamasıdır. Zihinsel ve bedensel zaman algısı yaşamsal sürekliliğinde belli bir hıza  ve eylem şekillerine göredir. Rutin günlük işleyiş yaşam sürekliliğinin en basit örneğini oluşturur. Hastalanan bir birey bu rutin zamanın dışında çıkmış demektir. Günlük yaşamsal sürekliliğinde o birey artık yoktur. Tedavi süresindeki zaman ilerlemesi farklılaşmıştır. Bu bireyin yıllık gibi zaman algısı kaybolur. Günlük yaşam sürekliliğinde yıllık plan yapar iken hasta halde iken dakikalık, saatlik, günlük ve haftalık zaman algılarına dönüşür. Hasta olan bir bireye gelecek seneden söz edemezsiniz. Bir an önce (saat, gün, hafta, ay) iyi olacağı ümidini taşır ve söylersiniz. " Geçmiş olsun" mesajı kesik zaman sürekliliğinden kurtulma dileğidir.

Kesik zaman algısından yaşam sürekliliği algısına geçme arzusu. Can sıkılmalarının en basit göstergesi kesik zaman algısının ortaya çıkmasıdır.  Can sıkılmaları yaşamın sürekliliği algısından çıkmak anlamına gelir.

Yaşadığımız bu günlerde bilinen önceki yaşam sürekliliği halinden çıkmış bulunmaktayız. Evlerimizde kalarak hastalığın bilim ve yönetim tarafından  kontrol altına alınmasını bekliyoruz . Şimdi evlerde yaşam sürekliliğini yaşamaktayız. Bu yeni yaşam sürekliliğinde alışma dönemi oldukça sıkıcı olabilmektedir. Eski yaşam sürekliliğinden kesik zaman algısına geçtiğimiz için. Bu yeni şartlara alışınca yeni yaşam sürekliliği oluşmaktadır zorunlu olarak. Saatler, günler, ve haftalar ilerledikçe evde yaşam sürekliliği olabildiğinde oluşmaya başlar. Bu süreç bireylerin yeni yaşam sürekliliğini alışmaması halinde can sıkıntısı olarak ortaya çıkar. Çünkü kesik zaman algısından çıkılamamıştır.

Yaşama akıl ve bedenin etkisi

Bedenin istekleri yaşamda daha fazladır. Çünkü bedenimizin doğası hareketlerdir. Zihin kendi içinde hareket eder. Beden hareketliyken zihin sadece şoförlük yapar bize. Aklımız, zihnimiz biz durgunken  daha çok çalışır. Hareket içindeysek beden, sabit isek akıl, zihin çalışır.

Gençler hep bedeni dinlerler çünkü hareket etmek isterler. Hareketin daha çok olduğu tecrübeleri yaşamak isterler. Aşk, arkadaşlık, mekanlarda bulunmak, spor yapmak. Bedenlerini keşfetmek isterler, kendilerinde başkasında, rüzgarda, yağmurda, denizde. Öncelik bedene odaklanma vardır. Onlara tüm bedensel etkinlikler anlatılsa, filmleri de izleseler kendi bedenleri ile birebir tecrübe etmek isterler her iyi yaşantıyı. Bu yolda acıları da hissederler. Haliyle acı ile haz, iyi ile kötü iç içedir doğası gereği. Doğada her şey iç içe geçmiş haldedir. Onları ayıklama sürecinde akıl,zihin hafızasıyla devreye girer, kaçınma veya isteme halinde tecrübe olarak kalır. Bu ayrımı yapamayan veya yapma fırsatını yakalamayan gençler zorlu bir gelecek bekler. Gençlikten yetişkinliğe bu ayrımla girilir. Bu ayrımda beden hisseder, zihin kaydeder. Gençlerde kesik zaman algısı bulunmaktadır. Yaşam sürekliliği algısına geçme çabaları da bulunmaktadır. Eğitim ve öğretimde kesik zaman algısını dikkate almalıyız.

Orta yaşlar biraz yaşamışlardır. Ama hala yeterli değildir. Çünkü amaçları artmıştır. Zihinleri dolu, hareketleri ise ortadır. Hem zihin hem beden harekete karar verirler.

Olgun yaştaki insanlar daha çok zihne önem verirler. Çünkü onların tecrübeleri çoktur. Artık zihnin merkezinde beden çevresinde hareket etmektedir. Önce zihin karar verir sonra beden uygular.

Korona günlerinde zihnin çalışmasına önem verebilen gençler geleceğin edebiyatçısı, sanatçısı, üreticisi, icatçısı, filozofu gibi bir çok zihinle yapabilen becerilere sahip olabilirler. Bedenlerine odaklanmakta ısrar edip zihinsel faaliyetleri çok sıkıcı bulanlar da aynı becerilerini ertelemiş olabilirler.

Kararsızlığın en önemli çözümü beden zihin ilişkisini netleştirmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çağdaş Felsefe, " Bir Filozofun El Kitabı" adlı kitabımın imza gününe ait sunum.

" Bir Filozofun El Kitabı " adlı kitabımın imza günü heyecanlı, keyifli ve çoşkulu geçti. Etkinliğe katılan arkadaşım ve dostlarım...