Türkiye Küreselleşirken

Türkiye Küreselleşirken
Ülkemizde, kitlelerin aynı sözlerin söyleyene göre farklılaşmasını görüyoruz.

22 Nisan 2020 Çarşamba

Canlılığın Diyalektiği


Dna canlılığın en küçük parçası olduğunu biliyoruz.

Dna sarmalını genişleterek hücre yapısına ulaşmış ve sonra organlara doğru büyüme evresine girmişti hücreler topluluğu ile.

Henüz hücrelerin birleşerek sırayla hangi organları oluşturduğunu bilmememiz ilginçtir. 

Dna dan hücreye, hücreden dokulara, dokulardan organlara doğru sıralama mı olmuş yoksa birden mi olmuştur beden. 

Tümden gelim olarak bedenden organa, organdan dokulara, dokulardan hücreye, hücreden dna'ya ulaşıyoruz incelemelerimizde. Fakat Tikelden tümele doğru nasıl gelişimler olduğunu açıklayamıyoruz. 

En azından oluşma ve gelişme sırasını ve nedenlerini.  

Canlının canlıdan beslenmesi  bir tanımıyla bir canlının diğer canlıyı kendine katmasıdır. 

En ufak parçalara bölerek sindirme ile canlıyı(besini) hücrelere ulaşmasını sağlar. Diğer canlıyı kendiyle birleştirir hücresel besin olarak.

Bir canlı beslendiği diğer canlıyı kendine katarak artı bir canlı eşittir iki canlı etmemektedir.

Bir canlı diğer canlının yaşamasını durdurduğunda. çalışma bütünlüğünü kaybetmesi önce organlardan başlamaktadır. 

Bedenin tümlük çalışması, yaşaması sona ererken, doku ve hücre canlılığı bir süre daha devam etmektedir. 

Organlar çalışmaz olmasına karşın doku ve hücreler hala canlılıklarını korumaktadır. 

Bu haldeki canlının besin niteliğinin devam etmesi doku ve hücrelerinin ölüm sürelerine bağlı olmaktadır. 

Bakteri ve virüslerin çoğalması ile böceklerin yumurta bırakma sürecinde doku ve hücrelerin canlılığının bitme süresi hızlanmaktadır. 

Midede sindirilen diğer canlının parçaları kimyasal gıda haline gelerek tüm vücuda yayılımıyla devam ederek hücreleri besleme ile tamamlanır. .

Bir canlıdaki ölme sürecine giren hücreler parçalanarak diğer yerleşik hücrelere gıda olarak ulaştırılmaktadır.

Bitkiler ise diğer canlıların yaşamını sonlandırarak değil, canlılığını kaybetmiş hücrelerin toprakta diğer organizmaların dönüştürdüğü kimyasal besinleri alarak canlılardan besleniyorlar kökleriyle.


Canlının dünyamız ölçeğindeki boyutu hala hücresel bazda olduğunu söyleyebiliriz. 

İster bir balina ister dev asırlık ağaçlar boyutuna gelsin canlılar, varlık olma temeli hala hücre boyutlarında yaşamlarını sürdürmektedirler.

Dünyamızdaki canlı büyüklük ortalaması hücresel şekildedir hala.

Beslenme şekli sadece miktar oranındadır. 

Önce hücre besini kadarken, şimdi kilo oranında artmıştır. 

Beslenme şekli ve amacı değişmemiştir. Yani hücresel oranındadır hala.

Bedenimiz hücresel bazda yaşamaktadır. 

Aklımız bedeni bütün olarak görür evreni öğrenme ve araştırma bazında tümleşik algılama eğilimindedir. 

Atom altı parçacıkları fark eden aklımız henüz mikro ve makro ölçeklerin birbiriyle nasıl bir bağlantıda olduğunu araştırmaktadır.  

Bedenimiz hala o küçük hücresel bazda yaşamını sürdürmekte olduğu için mikro alana makro alandan daha hakim görünmektedir. 

Mikro ölçüleri bilen beden, makro algısı olan akıl arasında bilgi alışverişiyle bir çok sorular cevaplanabilir belki de zihnimizde.

Beden iç işleyişini hücresel bazda akıldan bağımsız ve özerk olarak yürütür. Akıl, bedenin işleyişini öğrenebilir. Bu işleyişi kolaylaştıracak uyumu sağlayamaya yardım eder. 


Canlıya bakışımız bedensel algı ve mantığı üzerinden olmasına rağmen hala hücresel boyutlarda besleniyor ve yaşıyoruz. 

Canlılığın başlangıcından, temel yapısından henüz uzağa gitmiş, ilerlemiş, aklımız dışında farklılaşmış sayılmayız. 

Canlılığın yolculuğu milyonlarca yıl olmasına rağmen hala başlangıç ilkelerinin boyunduruğunda yaşıyoruz.

Geldiğimiz zamanda da en büyük düşmanımız hücresel düşmanlarımız olan virüs ve bakteriler olmasına şaşırmamalıyız.

Dünyadaki tüm büyük canlılara hakim olduk ama hücresel bazdaki düşmanlarımızla savaşımız sürmektedir. 

Bakteri ve virüsler bir araya gelmemiş bedenlerin hücreleri gibi davranmaktadırlar sanki. Bedensiz hücreler topluluğu gibi bedenlenmek üzere bir mutasyon zinciri kurmak istiyorlar içlerindeki yazılı hedefte. Kendilerini kontrol altında tutmak isteyen deneylere karşı hep bir açık kapı arıyorlar içeri girip etki etmek için. Cilde, ciğerlere, kana, sinirlere. Her farklı türü bedenimizin farklı organlarına saldırıyorlar. Üzerimize yağan ok yağmurları gibiler dört bir yandan gelen. Çevrenin zayıflattığı her organımızı hedef alarak. Son gelen ciğerlerimiz ise hava ile sorunumuz var demektir. Kirlenen ve değişen hava ile zayıflayan ciğerlerimiz çağırıyor onları yaralanmıışlığın kokusunu yeryüzünde yayar gibi. Canlılığın mekansal hakimiyetini umursamaz haldeki kitlesel kentlerimizden. Hareketimizin her yöne ve hızlı oluşu çağırıyor antitezlerimizi savaşa davet eder gibi. 

Bizler bedenlerimizde topladığımız hücrelerimizle birlikte yaşarken, mikro biyolojik canlılar hücresel olarak bedensiz halde her yere yayılmış gibiler ve birbirleriyle iletişim, ilişki kurmaya birlik olduklarını hissetmeye duyumsamaya çalışıyor gibiler.

Hücresel savaşlar canlı savaşların başlangıcını oluşturmaktadır. Güçlü olan türler her an çoğalarak organa ve oradan da bir vücut oluşturma amacını taşımaktadırlar. Şu an için insan olarak canlılar üstü zirvedeki yerimize talip her ortamda yaşamaya adapte olmaya çalışan  milyarlaca hücresel düşmanımızla savaş içindeyiz. Hepsi " Tam bir vücuda sahip olma fırsatı ve sırası bize de gelecek" diye haykırırcasına her şart ve ortamı araştırıyorlar gözleri, kulakları, burunları olmadan. Sadece içlerindeki sıkıştırılmış saldır, ihtiyacını kendine kat, ihtiyacın olmayanı dışarı at, üre, çoğal, birleşerek organ (amaçlı hücreler topluluğu) olma amacına yönelik yaşıyorlar. Hücreden düşünen canlıya gelme süresinin uzunluğu bize canlının evrende varlığını sürdürmesi için zaman kavramının ötesine geçebileceği bilgisinin ip ucunu vermektedir. Milyonlarca hücresel canlılığın ortamını düşünelim, içlerinden bir kısmının diğerlerini kendisine katarak (avlayarak) büyüdüğünü varsayalım. İşte o anda bu canlılar için sınırsız beslenme olanağı ve büyüme potansiyeli oluşmuş demektir. Avlanan canlılar ise çaresizdir artık. Ne bir savunması ne de düşmanın taktiği olan avlanmayı geliştirememiştir. Onlar da kendilerindeki doğal yeteneğe başvurmaya başlayacaklardır. O da daha fazla üre ve zaman kazan. Daha çok üreyecekler ve gelecek nesillerinden bir grup düşmanlarına karşı savunma, saldırma  taktikleri geliştirerek türünün yok olmasını engellemeye çalışacaktır. Böyle farklı grupların mücadelesinden  türler daha da farklılaşarak büyümelerini gerçekleştirecekler savaş, rekabet sürecek güçlü olanlar, yeni iklim ve mekana ortamına uyum sağlayanlar zamanı kendi faydalarına çevireceklerdir.

Kuantum fiziği bize yabancı bir şey olamaz çünkü temelimiz hücresel bazda ise madde ve enerjinin en küçük parçasına uzak değilizdir.



Aklımız  belli ölçüde makro ve mikro tümleşikler üzerine bilgileri algılar iken hala bedenimiz hücresel bazda algı ve duyum içindedir. 

Atom altı parçalar ve devasa büyük evren arasındayız. Bedenimiz ve aklımız ile.

Bedenden hücreye farkları görmekte iken hücreden bedene, varsa olmuş sıralamaları ve nedenlerini henüz bilmiyoruz. Ara formlar ve bir bedenin oluşma aşamalarının evrimsel yönü, bilgisi tümden bilgimiz dışında olması bu süreçlerde bir dış etkinin olma olasılığı kendisini saklı tutmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

     Ülkemizin kuruluş ve gelişme planları uluslar arası küresel gelişmiş bir ülke olmak, vatandaşları ile refah ve insanca yaşama idealinde...