Tarih boyunca insanlık bir arada yaşarken hayaletleri gördüklerini birbirine anlatmaya çalışmışlardır. Fakat kanıtları bulunamamıştır. Gördüklerini anlatanlar o kadar kendilerinden emin olarak anlatmışlardır ki onları dinleyenler dışlarından inanmış gibi davranarak konuşanı yatıştırmak için onlara inandıklarını söylemişler başkalarına anlatırken de kaygılarını belirterek nakletmişlerdir. Nakledilen kişilerden ise ilk söyleyen kişinin söylediklerine gerçekten inananlar olmuştur. Çünkü ya kendileri de görmüştür veya doğru söylediğinden emin oldukları kişilerden duymuşlardır.
Hayalet görme durumu zihnimizin bize oynadığı oyundur aslında. Bu oyun çocukça veya kötü niyeti olmayan bir fiziksel, hücresel bir olaydır.
Ataerkil ailelerde üç kuşağın bir arada yaşadığı dönemlerde hayaletleri görme olayları daha çok olmaktadır. Hayaletlerin gece görülmesi daha sık rastlanan bir olaydır. Işıkların az karanlıkların daha çok olduğu yerlerde hayalet görme süresi daha uzun ve görmenin duygusal olarak etkisinin gerçeğe yakın hissedilmesinin mantıklı ve anlaşılır yanı bulunmaktadır.
Hayaleti görme öncesi uzun süredir beraber yaşanmışlık vardır.
Hayaleti görme nedeni iki türlüdür.
Uzun süre birlikte yaşayanlardan birinin ya ölmesi ya da o ortamdan ayrılmasıdır. Her iki durumda da geride kalanlardan bazı kimseler bu durumu kabullenemezler.
Öleni ölmüş, gideni gitmiş saymazlar. İçlerinde sürekli bir inkar yaşarlar. Bu gerçeğe inanmak istemezler. Kabullenemezler.
Dışlarından kendilerine gerçeği söylemiş olan diğer aile üyelerine kabul etmiş gibi gösterirler. Ama düşünce ve hayallerinde inkar ederler.
Beyinlerindeki ölene veya gidene ait bilgileri taşıyan hücreler gerçeği kabul edenlere göre daha geç ölür bu kişilerin.
Ölen veya giden gerçeğini kabul etmeyen kişilerin zaman ilerledikçe dirençleri düşmeye başlar. Ölen veya giden kişilere ait bilgilerin yer aldığı beyin hücreleri bilgilerini konuşma, dinleme ve eylem ile yenilenme veya bölünme olanağı kalmadığı için ölmeye başlarlar fiziksel olarak.
Enerjisini ekonomik kullanmaya alışık beyin kullanılmayan hücreleri beslemeyi, uyarmayı bırakır. Hücreler dayanmaya yaşamaya çalışırlar. Kişinin duygulanımları da bunu destekler. Beynin muhalefetine rağmen beden kalbi ve omurgası ile bu hücreleri yaşatmaya çalışır. Göz yaşları, anıları hatırlama ile hissedilen sevinçler ve üzüntüler ile.
Bedenin duygulanımları beyni ikna etmeye çalışır " Lütfen onları öldürme besle, sabredelim o ölmedi veya gitmedi geri gelecek buna inanıyorum" der.
Ailenin diğer üyeleri beynin temsilcisi olurlar ve gerçeği hatırlatırlar. Onların ikna çabaları beyin tarafından kabul edilmeye başlar ve anılara ait hücreleri ölmeye bırakır.
İşte o an ölmek üzere olan anı hücreleri çırpınır yan hücrelere sıçrar son kurtulma hareketidir bu. Bu hareket göze karanlıkta görünür olur kişiye. Bu görüntüyü görür ve gerçek sanır. Ama onun için gerçektir aslında. Gözü görmüştür kapının aralığından bir şey hareket etmiştir. Yandan görür, dikkatli bakınca kaybolur.
Çünkü hücreler mercek ortasına değil yanlarına yansımıştır o hareketleriyle, ölme sürecindedirler.
Hayaletleri görme miktarı ve sıklığı ölene ve gidene ait bilgi hücrelerin var olan miktarı ile ilgilidir.
Hayalet gören gözler aslında kayan yıldız gibi ölen anı hücrelerinin yok olurken bir anlık görüntülerini görmektedirler.
Dikkatli baktıklarında değil rahat ve gevşek oldukları bir anda.
Ta ki anılara ait bilgileri taşıyan son hücrelere kadar, kişi söz konusu olan hücreleri soğukta donmakta olan kibritçi kız gibi tek tek yakıp onunla hayal görür ve ısınır gibi dizi izlemeyi sürdürür.
Eskilerden duyduğumuz " Dün akşam benimkiyle sohbet ettim yine ". Sözleri gerçektir ama hücresel olarak biten bir filmin kareleri gibi gerçektir aslında.
Acı da olsa gerçekleşmiş olayları mantığımıza sunarsak bize evren yasalarını kabule ikna etmeye çalışır.
Duygularımıza sorarsak kolayca kabullenmezler. Çünkü mantık tekildir, evrenin yasalarını bilir. ve kabul eder. Duygularımız ise kalbimizle dna'mıza bağlantıda olup canlılığın sürekliliğine alışmıştır.
Mantıkla beden kanatları olmadan havada uçar, solungaçları olmadan denizaltında yüzer, depoladığı hava ile ve yer çekimi olmadan uzaya açılır.
Yolu ve gerçeği gösteren mantıktır, ama döngüsel süreklilikte yaşayan duygulardır.
Bir Önsezi
Tarih boyunca insanda doğumla bilinerek gelen ama unutulup hatırlama ile tekrar elde edileceği düşünülen kadim bilgi, canlının evren yasalarını ve mantığını dna'sında taşıdığı bilgisidir.
İlahi metinlerde hatırlatılmaya çalışan belki de bu bilgidir.
Canlıda, evren yasalarını ve haliyle bu yasalar bilgisinin dünyaya ve yaşamaya yansımasının ardındaki gerçeğin bilgisine de sahip olma veya hatırlama olanağına da ulaşabilme hissi bulunmaktadır.
Hayalet görme durumu zihnimizin bize oynadığı oyundur aslında. Bu oyun çocukça veya kötü niyeti olmayan bir fiziksel, hücresel bir olaydır.
Ataerkil ailelerde üç kuşağın bir arada yaşadığı dönemlerde hayaletleri görme olayları daha çok olmaktadır. Hayaletlerin gece görülmesi daha sık rastlanan bir olaydır. Işıkların az karanlıkların daha çok olduğu yerlerde hayalet görme süresi daha uzun ve görmenin duygusal olarak etkisinin gerçeğe yakın hissedilmesinin mantıklı ve anlaşılır yanı bulunmaktadır.
Hayaleti görme öncesi uzun süredir beraber yaşanmışlık vardır.
Hayaleti görme nedeni iki türlüdür.
Uzun süre birlikte yaşayanlardan birinin ya ölmesi ya da o ortamdan ayrılmasıdır. Her iki durumda da geride kalanlardan bazı kimseler bu durumu kabullenemezler.
Öleni ölmüş, gideni gitmiş saymazlar. İçlerinde sürekli bir inkar yaşarlar. Bu gerçeğe inanmak istemezler. Kabullenemezler.
Dışlarından kendilerine gerçeği söylemiş olan diğer aile üyelerine kabul etmiş gibi gösterirler. Ama düşünce ve hayallerinde inkar ederler.
Beyinlerindeki ölene veya gidene ait bilgileri taşıyan hücreler gerçeği kabul edenlere göre daha geç ölür bu kişilerin.
Ölen veya giden gerçeğini kabul etmeyen kişilerin zaman ilerledikçe dirençleri düşmeye başlar. Ölen veya giden kişilere ait bilgilerin yer aldığı beyin hücreleri bilgilerini konuşma, dinleme ve eylem ile yenilenme veya bölünme olanağı kalmadığı için ölmeye başlarlar fiziksel olarak.
Enerjisini ekonomik kullanmaya alışık beyin kullanılmayan hücreleri beslemeyi, uyarmayı bırakır. Hücreler dayanmaya yaşamaya çalışırlar. Kişinin duygulanımları da bunu destekler. Beynin muhalefetine rağmen beden kalbi ve omurgası ile bu hücreleri yaşatmaya çalışır. Göz yaşları, anıları hatırlama ile hissedilen sevinçler ve üzüntüler ile.
Bedenin duygulanımları beyni ikna etmeye çalışır " Lütfen onları öldürme besle, sabredelim o ölmedi veya gitmedi geri gelecek buna inanıyorum" der.
Ailenin diğer üyeleri beynin temsilcisi olurlar ve gerçeği hatırlatırlar. Onların ikna çabaları beyin tarafından kabul edilmeye başlar ve anılara ait hücreleri ölmeye bırakır.
İşte o an ölmek üzere olan anı hücreleri çırpınır yan hücrelere sıçrar son kurtulma hareketidir bu. Bu hareket göze karanlıkta görünür olur kişiye. Bu görüntüyü görür ve gerçek sanır. Ama onun için gerçektir aslında. Gözü görmüştür kapının aralığından bir şey hareket etmiştir. Yandan görür, dikkatli bakınca kaybolur.
Çünkü hücreler mercek ortasına değil yanlarına yansımıştır o hareketleriyle, ölme sürecindedirler.
Hayaletleri görme miktarı ve sıklığı ölene ve gidene ait bilgi hücrelerin var olan miktarı ile ilgilidir.
Hayalet gören gözler aslında kayan yıldız gibi ölen anı hücrelerinin yok olurken bir anlık görüntülerini görmektedirler.
Dikkatli baktıklarında değil rahat ve gevşek oldukları bir anda.
Ta ki anılara ait bilgileri taşıyan son hücrelere kadar, kişi söz konusu olan hücreleri soğukta donmakta olan kibritçi kız gibi tek tek yakıp onunla hayal görür ve ısınır gibi dizi izlemeyi sürdürür.
Eskilerden duyduğumuz " Dün akşam benimkiyle sohbet ettim yine ". Sözleri gerçektir ama hücresel olarak biten bir filmin kareleri gibi gerçektir aslında.
Acı da olsa gerçekleşmiş olayları mantığımıza sunarsak bize evren yasalarını kabule ikna etmeye çalışır.
Duygularımıza sorarsak kolayca kabullenmezler. Çünkü mantık tekildir, evrenin yasalarını bilir. ve kabul eder. Duygularımız ise kalbimizle dna'mıza bağlantıda olup canlılığın sürekliliğine alışmıştır.
Mantıkla beden kanatları olmadan havada uçar, solungaçları olmadan denizaltında yüzer, depoladığı hava ile ve yer çekimi olmadan uzaya açılır.
Yolu ve gerçeği gösteren mantıktır, ama döngüsel süreklilikte yaşayan duygulardır.
Bir Önsezi
Tarih boyunca insanda doğumla bilinerek gelen ama unutulup hatırlama ile tekrar elde edileceği düşünülen kadim bilgi, canlının evren yasalarını ve mantığını dna'sında taşıdığı bilgisidir.
İlahi metinlerde hatırlatılmaya çalışan belki de bu bilgidir.
Canlıda, evren yasalarını ve haliyle bu yasalar bilgisinin dünyaya ve yaşamaya yansımasının ardındaki gerçeğin bilgisine de sahip olma veya hatırlama olanağına da ulaşabilme hissi bulunmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder