Ciğerlerimiz kapalı mekanlarda ve sorunlu dış mekanlarda oksijen eksikliğinden rahatsız olmamalı.
Yürümek isteyen ayaklar, hareket etmek isteyen eller ve kollar amaçlarına ulaşmalı.
Boşaltım ihtiyaçları ertelenmemeli ve çok geciktirilmemeli.
Uyku uyuma ortalaması sağlık açısından bir ayar ve düzene girmeli.
Karın bölgesindeki organlar sıkılmaya ve ağırlığa maruz kalmamalı.
Kemikler bütünsel olarak birbiri ile bağlantılarını gerekli ölçüde sürdürebilmeliler.
Dişler, kulak ve burun düzenli olarak temizlenmeli.
Bu liste uzar gider.
Bedenimiz bütünsel olarak ve organsal olarak çalışma sistemlerini sürdürmek üzerine vardırlar. Eğer bu sistemde sorunlar olursa beyine sinyal yollarlar. Beyin bu sinyalleri alır, ağrı, sızı olarak yayınlar.
Bizler bu uyarıları önemsemez ve ilgilenmez isek bu sinyaller devam eder fakat bütün bedenin işleyişini durdurma veya yavaşlatma riskine daha çok vardır.
Günlük yaşantımızdaki eylem ve planlarımıza odaklanma bu sinyalleri duymamızı ve dikkate almamızı engellemese de önem vermememize veya ilgilenmeyi ertelememizde yol açabilir.
Bu sinyallerin iki özelliği vardır.
Birincisi sorun geçicidir ve bilinmeyerek de olsa yapılan ilk eylemde sorun çözülür ve sinyaller durur.
Örneğin kapalı bir mekanda ciğerlerin oksijensiz kalıp karbondioksit veya başka gazları solumaya başladığın ve devam ettiğini düşünelim. Beden zihnimize hava sorunu sinyalini gönderecektir. Beyin ise ciğerlerin bu sinyalini sorun olarak belirleyecek fakat birey bu sinyali hemen anlayamayacaktır. Kimyası değişmeye başlayan birey kısa aralıklarla öksürmeye başlayacak veya içinde bir sıkıntı olup onu neden olduğunu anlayamayacaktır. Öksürmeyi geçici bir durum olarak değerlendirecek umursamayabilecektir. İçinde bir sıkıntı şeklinde algıladığında hemen duygulara ve hafızayı yoklamaya başlayacaktır. Hafıza şimdiki ve geçmiş zamanı hatırlatacak, zaman ve mekan içindeki bireyin sorun olarak her zaman aklında olan konuları düşünmesine yol açacaktır.
Bu duruma bireyin nefes alma sorunu ile hafızasındaki kişisel sorunu birleşerek bağlantılı hale gelecektir. Bu iki sorun aslında birbirinden farklıdır. Fakat birey ilk sorunu anlamadığı için kendisi için yaşantısındaki önemli saydığı soruna veya sorunlara odaklanacaktır.
O anda beyin ve zihin bireye bedenin fiziksel bir sorunu olduğunu yansıtmasına rağmen birey kendi yaşantısında önemli olarak belirlediği sorunlara odaklanarak asıl odaktan kaçmış olmaktadır. Birey bu sorunlarını çözümü için odayı terk ettiğinde ilk sorun olan nefessiz kalma veya sağlıksız nefes alma sona erecektir.
Ciğerler rahatlayacak, beyin sorun sinyal vermeyi durduracaktır. Odadan çıkan birey sorunlarını çözme adına ilerlerken bu rahatlamayı duyacak fakat odaklandığı konulara doğru ilerler iken geride bıraktığı sorunu fark edemeyecektir. Bu değerlendirmelerimle benzer olayları artık siz ve ben biliyoruz.
Bireyin odadan çıkmasını sağlayan odaklandığı ve eyleme geçmek zorunda hissettiği sorunlar değil, ciğerlerden başlayan ve beyinde devam den ve zihinde rota değiştiren sağlıklı nefes alamama sorunuydu.
Odadan ayrılan bireyi bedeni ve organı yöneterek, oradan çıkmasını sağlamışlar.
Verdiğim bu örnek birinci geçici ve kısa sinyal örneğidir.
İkinci sorun sinyalleri ise kronik hale gelenlerdir. Bedenimiz ve organlar belli aralıklar ile bize beyin ve zihinsel olarak sinyal yollarlar biz de bu sinyalleri alırız fakat önemsemeyiz. Günlük işleyişlerimizi aksatmayacağını düşünür, teşhis ve tedaviyi sonraya bırakırız. Belli bir zaman sonra artık bedenin genel işleyişine olumsuz etki ettiğinde veya ani bir eylem sonucunda belirgin olarak sorunla karşılaştığımızda biraz gecikmiş olarak sağlık birim ve kurumlarına başvurmaya karar veririz.
Beden genetik olarak aldığı sorunlar karşısında bir çok tedbirler almaya ve bireyi yönetmeye çalışır. Birey farkında olmadan kendisini bekleyen bu genetik tehlikelere karşı bir çok olasılıklı yollara girer iç güdüsel olarak.
İşte bu olasılıklar birey ilişkilerinde sorunları ortaya çıkarmaktadır.
Fiziksel ve zihinsel olarak insan olgusu aile de başlayan ve toplum tarafında şekillenen bireylerle oluşmaktadır. Genetik bu konuda başlangıçtır.
Bir bireyin suça yatkınlığının bir çok nedeni bulunmaktadır. Genetik etki bunların başında gelmektedir. Aile ve toplum içindeki yaşantıları son belirleyici durumundadır. İlk olarak suç yatkınlığı genetikten gelmesine rağmen belirleyici değildir. Son durumu aile ve toplum içindeki yaşantıları belirleyecektir. Eğitimi, öğrenimi ve ilişki şekilleri, şartlar, sorunlar, olanaklar vb.
Aile ve toplum tarafından en iyi şekilde yetişen ve oluşan bireylerin suç işlemesinin nedeni genetik yatkınlık bulunmaktadır.
Zihin, en gelişmiş hali ile bir canlı olarak insanda bulunmaktadır.
Zihnin temel işlevi bedeni korumak ve ona yardım etmektir.
İkinci işlevi ise zaman ve mekan olarak olanlar, olmuşlar, olacaklar, olmakta olanlar hakkında bilgi toplayıp bedenin bu olgulara göre güvenliğini sağlama planları üzerine çalışmaktır. Önlem ve tedbirler almak, yaşama sırasında rekabet ve özgürlük olgularına göre bedeni en iyi seçim ve eylemler için yönlendirme üzerine çalışmaktadır.
Bu iki tezimize göre insanı zihni mi yönetmektedir yoksa bedeni mi yönetmektedir sorusu ortaya çıkmaktadır.
Felsefemizin bu soruya cevap olarak beden insani ve diğer canlıları yönetmektedir şeklindedir.
Çağımızda teknoloji, ekonomi ve yönetim ana unsurları dahil her bilgimiz bedenlerimizin yani varlıklarımızın güvenliği için ve devamı için oluşmuştur ve öyle devam edecektir.
Bedenimizin bizleri yönettiğine göre bu yönetim nasıl olmaktadır.
Beden bazen bütünsel olarak bazen ise organsal olarak bizleri yönlendirmekte ve yönetmektedir.
Geçen yüzyılda Freud'un bilinç, bilinçaltı, bilinç dışı ve bilinç üstü olguları keşfetmesi ile zihin beden ilişkilerinde ilerleme sağladık.
Bu yüzyılda ise sevgili okurlarım organların ve bütün beden olarak insanı yönetenin beden olduğu tezini atıyorum.
Bu durumda işimizin çok ve karmaşık halde olduğu aklımıza gelmektedir.
Hangi organın bizleri nasıl ve neden yönettiği konularında tek tek keşfetmemiz gerekmektedir.
Organlarımızın ve bedenimizin bizleri yönetirken hangi yöntemler uyguladıklarını, hangi duygu, eyleme ve zihinsel hale yönlendirdiklerini görünce hayretler içinde kalabiliriz.
Şu an ki büyük tezimi saçma ve mantıksız bulabilirsiniz.
Filozof olarak özellikle kendi zihin ve beden iletişimini araştırdım. Ve yaşama tecrübesinde kanıtlara ulaştım.
Fakat beden ve organların bize etkileri ve yönlendirmeleri konusunda çok az ve kısıtlı bir aşamada bulunuyorum. Araştırmalarıma yeni başladığım söylenebilir.
Burada bu bilgileri belirtmemin amacı yeni ve büyük bir olgunun keşfinin heyecanını okurlarımla ve takipçilerimle paylaşma isteğimi engelleyememektendir.
Bu tezi ve araştırmalarımı zihin ve beden ilişkileri yazı dizisinde sunmayı planlıyorum.
Bu tez bize insan ve canlı yaşamanın bilinmeyen bir çok konusunda bilgi verebilecektir.
İnsan ve canlı varlığının var olma sürecinde ve sürdürebilir olma yolunda önemli yeni bilgiler ışığında tıp, psikoloji, sosyoloji alanları başta olmak üzere diğer tüm alanlarda yeni bir bakış açısı ile gelişmeler sağlanabilecektir.
Özellikle çağımızın ana unsurları olan bilim, teknoloji, ekonomi ve yönetim alanlarında çağ değişimi yaratabilecektir.
Yeni keşfimiz ve yazı dizisi hayırlı olsun diyorum. :)
Onlarla iç içe, yan yana, üst üste, sarmaş dolaş yaşıyorduk.
Aile olgusunun ortaya çıkışı ile çevremizi kontrol altına almaya başladık. Aileler birliği oluştuğunda ise artık bulunduğumuz mekanlarda ve zamanlarda doğa da diğer canlılardan farklılaşmaya başladık.
Bulunduğumuz mekan ve zamandan diğer canlıları kontrol etmeye, sınırlamaya ve yönetmeye başladık.
Yaşadığımız alanları kendimiz için güvenli hale getirdik.
Çitler çektik, duvarlar ördük taşlardan.
Doğadaki diğer canlılara hakimiyetimiz çoğalan aileler birliğinin bu hakimiyeti yönetme konusunda anlaşmazlıklara doğru itti. Kimler yönetici olacak ve kimler temel aile birliğini temsil edecekti.
Doğadaki diğer canlılara olan hakimiyetimiz çoğalan insan topluluklarına karşı oto kontrollü bir hakimiyet ve yönetimi gerektirdi.
Ancak böylelikle sistemli ve güvenilir bir biçimde nüfus artışını sağlayabilir ve birlikte yaşamaya devam edebilirdik.
Bu durumumuzun örneği doğada diğer canlılar arasında bulunmuyordu.
Türün belli kurallar ve ilkeler çerçevesinde hareketi idi bu büyük olgu.
Karıncalar, arılar yani böcekler çoğalıyor birlikte yaşıyor fakat daha ileri gidemiyorlardı. Sadece varlıklarını koruma üzerine kalıyorlardı.
İnsanlık ise hem kendisine hem de diğer canlılara hakimiyeti üzerine varlığını koruma ve geliştirme olanağını bulmuştu.
İnsanlık tarihi insanlığın doğada belirgin hale gelmesi ve gelişmesini anlatmaktadır.
Bir türün diğer türler ve kozmolojik şartlar içinde nasıl artarak varlığını koruyabileceğine ve geliştirebileceğine tek ve gerçek örnek olarak karşımızda durmaktadır.
Türümüzün uzun zamana ve geniş mekana yayılan tarihsel yaşama düzeni ve şekli, bir türün çoğalırken ve büyürken bütünlüğünü nasıl koruyabileceğini ve sürdürebileceğinin denemelerini ve olasılıklarını göstermektedir.
Filozof olarak son teknolojik gelişmeleri haberler gibi takip etmekteyim. Son bir kaç aydır, Scooter alanındaki tüm bilgileri araştırdım. Elektrikli Scooter modelleri ve özelliklerini inceledim. Scooter kullanan, test eden ve tanıtım yapan youtuberleri izledim.
Scooter hakkında her konuyu araştırdım ve bundan keyif aldım. Çünkü kullanmayı ve onunla yolcuk etmeyi keyifli bulacağımı biliyordum.
Alt sekment den bir tane satın aldım ve sahilde bisiklet yollarında kullanmaya başladım.
Güzelyalı, Göztepe izmir sahil yollarında kullandım ve hala kullanıyorum. Kent ormanından Alsancak sahil şeridi yaklaşık 10 km gidip geldim.
İşyerime gidip gelmek için de kullandım. Hem sahilden ve İzban ile hem de Karabağlar'dan kestirme yollarından iş yerime gidip geldim.
Bisiklet yollarında normal cadde ve sokak yollarına doğru ilerleyen bir tecrübe grafiğim oluştu.
Şehir içinde bisikletin girmesinin yasak olmadığı her cadde ve sokakta ilerleyebilecek ve sürebilecek tecrübeye ulaştım şu an.
Scooter ile diğer araçlar arasındaki en önemli fark nedir ?
Bu önemli fark ayakta uçar gibi gitme hissidir. Diğer araçlarda oturma esastır. Oturma bir bakıma yolculuğun keyfini yarıya indirmek gibidir. Otomobil evinizin salonunda otururken yolculuk hissini verir, dışarıdaki hava ve mekanla bağlatınız zayıflar, bir odada yolculuk ediyor gibisinizdir.
Scooter ise havada uçuyor hissini verir, tıpkı suyun yüzeyinde ilerliyor hissi gibidir bu. Sörf yaparken ki suyun üzerinde ilerleyişiniz gibidir. Fakat sörfte çok efor harcasınız adeta siz sörfün motoru gibi olursunuz enerjiniz rüzgardır, siz de bedeniniz ile hem motor hem de amortisman olursunuz yani yorucudur.
Scooter ile sadece dengenizi korumak ve gazı eliniz veya parmağınızla vermek ve gerektiğinde frenleri kullanmaktır. Tabi ki trafiğin her türlü olasılıklarına karşı dikkat ve öngörü tahminlerinizi sürekli çalışır durumda tutmalısınızdır.
Scooter kullanırken ileri bakarsınız, uzayan yola ve çevresine bakarken altınızdaki scooter görünmez olur. Siz ve yol varsınızdır. Geriye aynadan veya geri kamerasına da arada bakarsınız kontrol amaçlı sesler duyulduğunda.
Odak nokta sizin gözünüz ve ilerlediğiniz yoldur. Hava, yol ve mekan ile birebir temas halindesinizdir. Bisikletteki durum oturma ve pedal çevirme bu direk temas olayını azaltmaktadır. Ayakta durmak ve ileriye odaklanma hissi scooter kullan kişiye yer yüzeyinden uçarak gidiyormuş hissini vermektedir. Tıpkı "Titanik" filmindeki iki aşığın gemi ucunda birlikte ellerini açıp uçuyor hissini duymaları ve izleyene vermeleri gibidir.
En önde ve beden ile yol arasında hiç bir şeyin var sayılmadığı ve hissedilmediği anlar.
Bu bölümde bir filozof olarak günlük yaşamdaki dikkate aldığım ilginç konulara, yaşantılarıma, tecrübelerime değineceğim.
Filozof olmak filozofça yaşamayı gerektirmektedir. Bir filozofun sıradan hayatındaki yaşayışlarında ele aldığı konuların herkesçe normal gibi görünürken nasılda önemli ve ilginç olacağına şahit olacağız bu yazı dizisinde.
Benim bir filozof olarak yaşantı ve tecrübelerime nasıl baktığım ve nasıl değerlendirdiğim konusu bir çok takipçim tarafından ilgi çekici ve ilginç gelebilir.
Youtube deki yayınlarıma ara verdim. Yaz nedeniyle değil, felsefemin temel özelliklerini yayınlarda iletebilme olanağını tamamladığım için ara verdim.
Bundan sonra yapacağım yayınlara yeni bilgileri keşfettiğimde yapacağım. Şu an yayın yapmam demek felsefemin tekrarı ve özeti üzerine durmak anlamına gelmektedir. Bu da keyifli olabilir hatta konuları tekrar ederken yeni ilhamlar alabilirim.
Ben hem konuşurken hem yazarken bile düşünmeye devam eden bir filozofum.
Filozof olduğumu bu seride çok tekrar etmem övünmek amacıyla değil aksine günümüzde filozofa verilen değer ortada bu kadar post-truth (gerçek sonrası) ve post modern ortamında ben filozofum demek günün yaşantısında çağın delisi ve aptalı düşüncesine ve değerlendirmesine rağmen ısrarcı olmam duruşumu koruma amacında olduğumu göstermek içindir.
Günümüzde insanlığın yüzyıllarca çaba ile ortaya çıkardığı kamusal yaşantı düzeni devam etmektedir. Bunu sağlayan ülkelerin devlet sistemleridir.
Bir ülkede toplumun, kitlelerin ulaşım, toplanma ve etkinlerinde kamu düzenin şekilleri görülüp nasıl olduğu değerlendirebilir.
Kamu yaşantı düzenin tehdit eden unsurlar savaş, devlet düzenindeki yönetim sorunları, uluslararası devlet rekabetlerinin gizli olumsuz etkileri şeklinde üç önemli unsurla özetleyebiliriz.
Günümüzde teknoloji, ekonomi ve devlet yönetimleri yerel, ülkesel ve küresel kamu yaşantılarına etki etmektedirler.
Son üç yüz yıldır teknolojideki ve ekonomideki gelişim hızı devlet yönetim sistemlerini değişime zorlamış ve bu zorlamanın etkileri ile iki dünya savaşı ortaya çıkmıştır. Savaş sonrası gelişen iki yönetim şekli günümüze kadar gelmiştir. Hala teknoloji ve ekonomi devlet yönetim sistemlerini değişime zorlarken iki yönetim şekli varlıklarını korumaya çalışmaktadır.
Günümüzdeki tüm küresel sorunların kaynağında teknoloji ve ekonomi en üst seviyeye çıkmışken ve hızla yol alırken devlet yönetim sistemleri kendilerini bu gelişime adapte etmeleri, uydurmaları ve kontrol edebilir hale getirmeye çalışmaları sırasında olağan üstü hareket, tavır ve davranışlara girmelerindeki gerçekleşen ve görülen tutarsızlık, saçma ve gereksiz denemeleri bulunmaktadır.
Bu durum da post-truth ve post modern halleri oluşturmaktadır.
Günümüzde bir bireyin bilinçaltını bilme, bilinçdışına hazır olma ve bilinçli olma ve öyle yaşamaya karar vermesi çok zordur. Bunu ancak bir filozof başarabilir.
Bendeniz bu çalışmalar üzerinde durmakta, araştırma ve çalışmaktayım.
Benim günlük yaşantılarımda nelerin bilinçaltına ait nelerin bilinçdışı ve nelerin bilinç alanında olduğunu fark etmek olasıdır.
Bir çocuğun çok iyi yetiştiğini hayal edelim. Ailesi tarafından bilinçaltında bir şey kalmasına fırsat verilmediğini kabul edelim. Bu çocuk eğitimi tamamlayıp iş hayatına başladığında çocukluğuna ait hiçbir bilinmeyenin kalmadığı ve haliyle hesaplaşmasının da gerek olmadığı durumda yaşantısına suç işlemeden ve çevresiyle ilişkilerini tümden ahlaki ve kabul edilebilir şekilde devam ettiğini düşünelim. Bu yaşantısı sırasında tüm hareketlerini bilinçli ve bilerek yapma amacında olduğunu ve devam ettiğini düşünelim. Özel yaşadığı mahallede çevresiyle sorunsuz ilişkiler içinde olduğu, iş yerinde ise ilişkilerin işyeri kurallarına göre yürüttüğünü düşünelim.
Kısa yoldan zengin olma olasılıklarını kendisine kapattığını öyle bir fırsat çıksa bile kabul etmeyeceğinin düşünelim. Dürüstlükten, ahlaktan, edepli ve adaplı yaklaşımını bozmak istemeyen bir kişi olarak çocuklara kadınlar ve hayvanlar gibi kendisinden fiziksel olarak zayıf ve masum kişi ve canlılara zarar vermekten kaçınan, kendisinden güçlü ve makam sahibi kişilerle arasına mesafe koyarak çarpışma ve rekabet olasılıklarını engellemeye çalışan bir yaklaşımdadır. Arkadaşlarıyla seviyeli ama neşeli, keyifli bir tarzda ilişkilerini sürdüren bir şekilde çevre ve kendi arasında belli ilke ve kurallar belirleyerek buna uyan bir kişi hayal edelim.
Bu kişi yetişkin olup yasak ve ahlaki olmayan yolları reddetmesi ile aptal ve saf olarak yorumlanabilecektir. Bu tanımlama bir çok kişi için geçerli olmakla birlikte ilke ve kuralları ile yaşayan insanlar için geçerli değildir. Bu kişilerden bir çok kişi yaşamında sorun oluşmasın diyerek günümüzün kısa yollardan ekonomik durumunu iyileştirme veya arttırma yollarını reddetmektedir.
Bir filozof da aynı görüştedir. Ekonomik gelirlerinin belli bir düzende devam etmesi yanında günümüzün ve her çağın modası olan para ve kariyer peşinde koşmak bir insanın hayatını tümden farklı olarak ilerlemesine yol açmaktadır. Kitlelerin ve çoğunluğun bu yolları seçmesi özgürlük ve rekabet olgusu etkisi ile kabul edilebilir fakat bu olguların kaynağını keşfetmiş ve onları bilinçli olarak ele alarak çözümlemiş bir filozof özgürlük ve rekabet olgusunu normal seyrinden farklı olarak yaşamak ve bu süreçte kendine özgü bir özgürlük ve rekabet şekilleri oluşturmaya çalışır. Kendisi için iyi olanın tüm insanlık için iyi olabileceği kontrollerini yapar. İşte burada filozof yeni sistem arayışındadır diyebiliriz.
Filozof şu an ki iyi işleyen sistem özelliklerini aksayanları araştırır, iyi işleyenin üzerine yeni sistemler ekleyebilir. Şu an ki küresel kapitalizm ve sosyalizmin sonlarına gelirken yeni bir sistem arayışları hiç de gereksiz bir uğraş değildir filozof için. Sistem inşa çalışmaları yapan bir filozofun fani kendini düşünen bencil, dolandırıcı, kıskanç, kindar, kavga eden, sürekli gereksiz hesaplaşma için fırsat kollayan kısa yoldan zengin olamaya çalışan, her türlü harcamayı yaparak her şeyi almaya çalışan, önemli ve önemsiz olay ve olguları ayıramayıp önemsiz olayları dağ yapan, önemli olaylara kayıtsız kalan kişiler olmasını bekleyebilir miyiz. Tabi ki hayır. Filozof bunları bireyin kendini daha iyi bir yaşam şeklini planı olamadığı ve oyalanma girdabı, kısır döngüleri olarak kullandığını bilmektedir.
Toplumdaki zengin ve kariyer fırsatları olarak değerlendirilen olguları reddeden kişiler, mutsuz olma riskini göze alamayan ve dürüst, erdemli yaşamayı sürdürmek isteyenlerdir. Bu kişiler bu tarzı ve bilgiyi aile, eğitim kurumları ve toplumun kamu yaşantısından almışlardır.
Filozof ise bu kişilerden farkı öyle yaşamak gerektiğini bildiği içindir. Erdemli ve dürüst yaşamanın zorunluğunu bilmektedir. Bu zorunluluk dışına çıkan kişiler bizlere saf ve aptal diye lakaplarına karşı biz onlara fani, zavallı, kendi kontrolünü kaybetmiş, bilinçli olmayan, bilinçaltının kölesi şeklinde bir çok lakap verebiliriz. Fırsat gelirse değerlendirme peşinde olan ve fırsat peşinde kendini adamış gibi iki kategorideki bu insanlar tarihsel geleneğin etkisinde kalanlardır. Bu olay olgu canlının özgürlük ve rekabet temel içgüdülerine dayanmaktadır. Bu kişiler bu güdülerini ilke tarzı sürdürme akışına bırakırlar kendilerini, kuralların yasaların belirlediği toplumun takdir ettiği tarzı es geçmek, zor bulmak ve kestirmeden direkt olarak ulaşmak isterler.
Günümüzde post-truth örnekleri olarak sahte diplomalar bireyin ve toplumun haliyle kamu yönetim sisteminin temel taşlarından birini yerinden oynatma riskini göstermiştir.
Tüm iş alanlarında işin uzmanını almaktansa tanıdık ve emirleri tamamen dinleyecek, uygulayacak kendi bilgisini ve becerisini kullanmayan bireylere öncelik vermek bir post-truth değil tarihsel aile yönetimli veya grupsal yönetimli örneklerin canlandırılmaya çalışmasıdır.
Zaman, hareketin tekrarlarında ortaya çıkıyor, bu hareket tekrarı içine her şeyi alıp una çevirip eliyor.
Ne madde ne enerji yerinde eski hali kalabiliyor.
Evrende madde ve enerji zamanın hareket tekrarında savrulup duruluyor, bir yerden diğer yere geçiyor, sıcaklık ve soğukluk arasında sürekli şekil ve içerik bakımından değişime zorlanıyor.
Mekan olgusu aslında evrenin içinde olmak ve bu belirgin sistemin bir parçasında olmak anlamına geliyor.
Biz canlılar ve insanlar olarak bu değişimin içinde yer alıyoruz.
Tek gerçek var oda evrenin içindeyiz ve zamanın etkisinde mekanlarız aslında bizler.
Mekan göreli ve geçici bir olgu, asıl olan boşluktur, evrenin içindeki her yer boşluklu mekandır. Ulaşamayacağımız gerçekleri soğuk ve karanlık kendinde saklamaktadır.
Onun içinde her şey ya kendi mekan olmakta yada geçici mekanda bulunmaktadır.
Evrendeki gelişen ve bizim bilmediğimiz büyük bir oluşumun bizler ve her şey zamanın ve mekanın parçasıyız, unsurlarıyız.
Bizler zaman ve mekanız evrendeki bilmediğimiz büyük oluşumun aşamalarıyız küçük ve geçici olarak.
Çağdaş Felsefe Okulu olarak felsefemiz tarihsel felsefi bilgilerin üst modelini oluşturmaktadır.
Varoluşçuluğa ve stoacılığa yeni ve modern olarak gelişmektedir. Ana konularımız bunlar olmamakla birlikte onları kapsamaktadır.