29 Kasım 2019 Cuma

DEĞER

Çok olan ve kolay bulunanlar değersiz, az olan ve zor bulunanlar değerli midir ?

Su, yeryüzünde çok bulunan ama değerini hiç yitirmeyecek olan değil midir ?

Bedenimizin su ve hava  ihtiyacı temelinden başlayıp temizlik, keyif, şifa için alınan önemli bir değerdir, su.

Doğayı oluşturan ve sürdürmesini sağlayan her türlü canlı çok olmasına rağmen değerlidir. Her türlü canlı, doğanın akışına, sürdürülmesine hizmet eder farkında olmadan.

Günümüzde insan çokluğu değerini azaltmakta mıdır ?

Çok insan olması insanı değersiz mi kılmaktadır ?

İnsanların çok olması onları kesinlikle değersiz kılmaz.

Bu gerçeğe rağmen günlük hayatımızda bazen insanların çok olması nedeniyle değerinin azaldığını hissederiz. Onlara kızar, onlardan uzaklaşmak,. yalnız kalmak, kafamızı dinlemek isteriz.

Biz insanların günlük dinleme, konuşma, eyleme ve düşünme sınırlarımız bulunmaktadır. Bu özelliklerimizi yeterince kullanınca dinlenmemiz gereklidir. Bu sınırlar insandan insana değişiklik göstermektedir.  Kimilerimiz uzun süre başkalarını dinleyebilir, başkalarına konuşabilir, uzun süre çalışabilir, izleyebilir ve düşünebilir. İlişkilerimiz yazısız ilke ve kurallar ile doludur. Adap, ahlak, gelenek değerleriyle doludur. Bu değerler insanın gölgesi gibi yanındadır. İnsan insanın kurdu tavrında bu insani değerler bir çok insan tarafından yok sayılır veya onlara uygun düşmeyen davranışlar sergilenir. Haksızlıklar, kötü sözler söylenir, kötü hareketler yapılır. Saygısızlık, sevgisizlik tavırları gösterilir. Kıskançlık, küçümseme, değersizlik biçme, önemsizleştirme, engelleme, tehdit, kışkırtma, tahrik etme, kızdırma, alay gibi olumsuz tavır ve davranışlar iletişime ve ilişkilere zarar verir.

Tüm bu olumsuz insani davranış ve tutumlara kişinin kendine, yakın çevresine ve topluma tek değer olarak her şeyin kendi yararına olması gerektiğine inanarak varlığını devam ettirmeye çalışması hoşgörü, nezaket, duygudaşlık, adap, görgü, ahlak gibi değerlerin güncel yaşantıda etkin olmasını, yükselmesini, artmasını engeller.

Böyle bir toplumda yaşayan birey hem kendisinin hem de diğer bireylerin,  toplumun değersiz olduğu izlenimine kapılır. Karamsar hislere kapılır. Ön yargılar oluşturur. Günlük yaşantısını bu ön yargılar üzerinden yaşar. Olumlu yaşantılar bu ön yargıların üstünü örter, yok etmez. İyi hallerin az, kötü hallerin ise çok olduğu izlenimi düşünce sistemini sınırlar. Hayata, dünyaya ve insanlara bu dar pencereden bakmak alışkanlığında yaşamaya devam eder.

Sorun insanların çokluğunda değildir. Ahenk veya karmaşıklık olmasındadır. Kalabalık olması sorun değildir. Kalabalığın düzenli bir gündelik yaşaması veya yaşayamaması durumudur.

Şehrin meydanlarında bir amaç için toplanan kalabalığı hatırlayalım. Orada bir düzen bir ahenk vardır. Orada bulunan her insan diğer insanların varlığından mutluluk duyar. Kalabalık bir iş yerinde çalışma usul ve gerekleri sağlanırsa orada çalışan insanlar diğer insanlarla çalıştığı için mutluluk duyar.

Konser alanları, alışveriş merkezleri, seçim meydanları, önemli günler kutlamaları, Kültür etkinlikleri, Tatil kalabalıkları gibi bir çok örnekler, insan olarak sayımızın çok olmamıza rağmen insanın değerinin azalmadığını hissettirir.

Mekanlar, şartlar, olanaklar ve amaçlar uyumu gereklidir. Düzenli kalabalıklar ne yorucu ne de rahatsız edicidir. Aksine kalabalıkların bir üyesi olmanın mutluluğunu yaşarız.

Tam olma duygusunu yaşarız o anlarda. Bir bütünün parçası olma hissi sarar içimizi, kanımızdaki yakamozlar bir müziğin ritmi gibi bedenimizin bir ucundan diğer bölgelerine hızla ve ahenkle titreşir canlılığın, var olmanın sihirli dokunuşlarıyla, yaşam çoşkusu akar kanımızdan hücrelerimize, aşkın bir his dolar içimize tüm insanlığı, tüm canlılığı kutlarcasına, kutsarcasına.




25 Kasım 2019 Pazartesi

Yapay Zeka

Bildiğimiz gibi yapay zeka felsefik anlamda aklın bedenden ayrılmış halidir. Yine bildiğimiz gibi akılın oluştuğu yer canlının en küçük parçası dna'dır. Dolayısıyla yapay zeka kendine canlılık özelliği kazandırmadığı sürece İnsan aklı yöntemiyle çalışamıyacaktır. Ancak bir bedene yüklenirse  yeni bir oluşuma girebilir.

Yapay zekanın ilk kuruluş amacını hatırlayalım. Bilgi toplama, hesaplama ve bilgiyi tutma idi. Bilimin en son ürünü haline geldi. Bilim bize bilgi sunmaktadır. Doğa ve evren hakkındaki bilgiyi, insana ve topluma ait bilgileri de tabi ki evren ve içindeki her şey hakkındaki bilgiyi.

Bilgi bir araçtır insan için. Bireylerin ve toplumun daha iyi yaşaması için bir araçtır.

Bireyin ve toplumun temel amacı birbiriyle uyumlu, barışık ve ilişkiler kurmak, mutlu bir ömür sürmektir.

Birey ve toplum asıl değerlerini hatırlayalım. Dayanışma, işbirliği, iş bölümü, görev paylaşımı, saygı, sevgi, yardımlaşma, sorunları çözme, üzüntü ve sorunları azaltma, sevinçleri birlikte paylaşma, kutlamalar, eğlenmeler, etkinlikler, sanat, sıkı çalışmalar, herkesin görevini yapması, hakların korunması, adil olunması, adilce paylaşma, sorunlu bireylere, canlılara yardım etme, insan haklarının korunması, konuşma ve düşünme özgürlüğü, Özel hayatın, ailenin korunması, ahlakın, erdemlerin toplum hayatındaki önemi yaşatma. Etik değerlerin önemsenmesi, geliştirilmesi gibi önemli değerler birey ve toplumlar için olmazsa olmazlarıdır.

Bilim bilgi, inançlar moraldir. Bunlar  da gereklidir ve önemlidir. Bilgimizi eğitimle, inançlarımızı her zaman koruyabilir ve yaşatabiliriz.

Bireylerin ve toplumların gelişmesi aynı olmamakta. Hep birlikte tüm bilgilere sahip olamayız. İnsanlık gelişimi tek düze ve her yerde aynı olmamıştır. Tüm insanların benim gibi düşünmesini ne isteyebilirim ne de buna hakkın bulunmamaktadır. Bunu isteyen kimse de başaramaz zaten.

Yapay zekaya bir bedeni olacaksa madde ve enerji den olur. Biz canlılarda madde ve enerjiyi kullanıyoruz. Fakat temel yapımız aynı değil.


Ticaret ve teknoloji küreselleşmeyi yönlendirmektedir.

Biz birey ve toplumlar yeryüzündeki oluşan şiddeti ve olumsuz olayları istemiyorsak. Bununla ilgili haberlere kayıtsız kalmamalıyız. Hemen o konuyu gündeme getirip diyalektiğini yapabilmeliyiz.

Gelişmelerin iyi olup olmadığının en iyi referans noktası doğadır. İçinde bulunduğumuz ve bizim var olmamızı sağlayan, sürdüren doğadır. Bizler dünyamızın ve canlılığın işleyiş biçiminden ayrılamayız bu ortamda.. Özümüz, varlığımızı temel almalıyız.

Yapay zeka, teknoloji ve ticaretin işbirliği ile küreselleşmeyi hızlandırdığını söyleyebiliriz. Bilgi yönetimi ve geri bildirim olarak  yapay zeka etkili bir araçtır. Yapay zekanın bilgi trafik uzmanı olduğunu söyleyebiliriz.

Bilim teknolojiye dönüşmüş birey ve toplum ilişkilerini düzenlemeye çalışmaktadır. Teknoloji birey ve toplum yaşantısını yönetir ve yönlendirir olmuştur.

Sermaye ve teknoloji, bireyin toplumdaki insani kültür kazanımları olan iletişim, etkileşim, tutum ve davranışlarına öncül olarak eşyalar, mekanlar ve araçları getirmektedir.

Bireyin geleceğe ait planlarının temsili olmuş, zihinsel ve düşünsel faliyetlerini mekanla, eşya ve araçla sınırlandırmıştır.

Çağımız modernizmin tanımı birey ve toplumun eşya, mekan ve araç edinmekle rahat yaşama olanaklarıdır.

İnsan olmanın ana gereği olan düşünceden (felsefe) ve miras olan geleneğinden kaçarak bedenen ve zihnen yaşamaya odaklanarak özgürlüğünü yaşamak istemesidir.

Doğaya ve diğer insan ve toplumlara karşı verdiği mücadeleden bıkmış tarihin ağır sorumluluklarını taşımaktan  yorgun düşmüş modernizmi bir durak, sığınma, rahatlama, barış, mücadeleye mola olarak yaşamaktadır. Modernizmi ticaret ve teknoloji kurmuş, sanat da taçlandırmıştır.

Modernizm savaşı engellemiştir, ikinci dünya sıcak savaşından günümüze.

Soğuk savaşların gölgesinde gelişen modernizm savaşların yerini ticaret ve teknoloji rekabetine dönüşmüştür günümüze gelişim sürecinde. Hala bu süreç devam etmektedir bir çok ülkenin modernizmi keşfetmesi ve ulaşmaya başlama aşmasında.

Teknoloji birey ve toplumda iletişimi kolaylaştırmıştır. Ticaret bu iletişimle küreselleşmiştir.

Felsefe, sanat ve sosyal bilimler reklam ve tüketici bilgisi, davranışı yoluna girerek birey ve topluma modernizmin aşıcısı olma göreviyle gerçek amacından sapmış teknoloji ve ticarete hizmet eder görünmekteler.

İnançlarda teknoloji ve ticaretin etkisinden paylarını almaktadırlar. İnanç rekabeti sakinleşmiş olmasına rağmen terör belasıyla bu sakinlik bozulmaya çalışılmaktadır.

Rekabet modernizmin yakıtı, enerjisi olurken,  yeni yakıta ve enerjiye ulaşmak için varlığını riske atması da onun çelişkisidir. Rekabet ve risk yan yana yürümektedir. Orta doğunun karıştırılması bu yüzden olsa gerek oradaki enerjiye ulaşmak için terör ve kargaşa yaratmakta olan bu muhteşem ikili hem o ülkelerin hemde dünya ülkelerinin oluşacak tepkisine, geri bildirimine kayıtsız davranmaktalar hala.

Küresel gelişme inançların, geleneklerin ve insani değerlerin küresel anlamda ticaret ve teknolojinin içinde erimesi şeklinde ilerliyor. Ya da insanlığın ticaret ve teknolojiyi hazmetmeye, sindirmeye çalışması da olabilir. Mutfakta teknoloji ve ticaret ahçılarının önümüze verdiği menülere bakıyoruz. Bu büyük menüdeki yemekleri test etmekteyiz. Bu ikili bir menüye bakmayı bitirmeden bize ikinci menüyü sunmaktalar sanki. Nefes aldırmıyorlar.

Yapay zeka ise teknoloji ve ticaretin toplum yaşantısına bilgi ve tüketim olarak etkin olma halinin devamı etmekte olduğunun göstergesidir. Hala geleceği planlıyorlar ve bireylere, toplumlara nefes aldırmıyorlar. Bir durun kardeşim demek yetmiyor. Biraz birey ve toplum olarak nefes alalım nerede duruyoruz. Nereye gidiyoruz. Bir konuşalım, tespit yapalım. Bir günde medyadan kötü haber almayalım. Uluslararası sorunlar yaşamayalım. En büyük hayalimiz haberleri izlerken " Evet sayın izleyiciler, dinleyiciler bugün yeryüzünde herhangi kötü bir olay olmadı. Şiddet yaşanmadı. Uluslararası gerginlik görülmedi" diyen bir spiker olması. Takvime bakıp dünya barış günü olmamasını da görmemiz gerekir tabi ki.

Yapay zeka, robot ve internet geçen yüzyıla hakim olan teknoloji ve ticaretin bu yüzyılda da hakimiyetini sürdürme çabasıdır. Küreselleşme için iyi bir olay olmasına rağmen birey ve toplum düzenlemeleri maalesef doğasına aykırı olduğu için birey ve topluma kalıcı huzuru ve mutluluğu getirmemektedir. Aksine huzursuz ve istikrasızlık oluşturmaktadırlar.

Çözümü var tabi ki. Artık bir durun yavaşlayın demek gerekiyor. teknolojiye ve ticarete. Birey, toplum ve devletin bu konuya önem vermesi gerekiyor.

Moderniteyi teknoloji ve ticaret oluşturdu hala onlar ön planda olmaya devam ediyorlar. 

24 Kasım 2019 Pazar

Gidiyorsun

Demek gidiyorsun,
Bu şehirden, 
Bu bahar vaktinde,
Umutlarını yarım bıraktığın
Bir kalp varken peşinde,
Sana biraz kızgın,
Biraz kırgın
Bir çift göz üstünde,
Sonu belirsizliklerle,
Bilinmezliklerle dolu gizlerinde.
Biliyorum geleceksin,
Bahar bitmeden bu şehre yine.
Seni bırakmayacak, 
Çağıracak, 
Geri dönmelisin diye,
Hatırlayıp gülümseyeceksin, 
Seni hala anan birisine,
Kalbini bıraktığın gibi, 
Aynı bulacaksın döndüğünde.
Cevapsız, şüpheli sorular
Zihninde giderken şehirden,
Bir şeyleri eksik, 
Kırık bıraktığını, 
Düşüneceksin bazen,
Üzülmene bir sebep yokken,
 Bir hüzün esecek birden,
Uzağı sana yakın eden, 
Bir sıcaklık, 
Geçerken kalbinden.

22 Kasım 2019 Cuma

Küresel Yaşam (Beden ve zihin bütünlüğüne doğru ilerleyiş)

Bizler yeryüzündeki canlılığın en son temsili olan varlıklarız.

Bedensel yapımız doğuştan aynı özelliklere sahipken zihinsel özelliklerimizi hayata gözlerimizi açtığımız andan itibaren şekillendirmeye başlarız.

Yok aslında birbirimizden farkımız, farkımız gibi görünen ise bilgidir, edindiğimiz veya henüz öğrenmediğimiz.

Birbirimizde görüp de gidemediğimiz yerler, mekanlardır, yaşayamadığımız yaşantılardır farkımız.

Duyup da dinleyemediğimiz güzel şarkılardır, bizlerde farkı oluşturan.
Bilindiği halde söyleyemediğimiz sırlarımızdadır, farklarımız.
Anlatıldığı halde okuyamadığımız kitaplardır farkımız.
Beğenilip de izleyemediğimiz filimlerdir.
İzlediğimiz halde bulunamadığımız mekanlardır.

Farklı gibi görünen zihinsel yapımız aslında bedenimizin yetişemediği yaşantılardır. Her bedenin ulaşabildiği ve yetişebildiği yaşantılar küresel yaşamda birliğe, aynılığa ulaşırlar.
Böylelikle beden birliği, aynılığı zihinsel birlikteliğe, bütünlüğe ulaşır.

Var mıdır bu yeryüzünde bir insan başka bir insanın yaşantısını görerek onu birebir tecrübe etmese bile onun gibi yaşantıyı hissedebilsin.
Hangi beden bunu başarabilir.
Sadece göz duyusu yetebilir mi gördüklerini bedenine yaşantı olarak tattırabilsin.

Duyulmuşların anlatımını dinleyen hangi kulak kalbine birebir dinlemiş gibi duyguları iletebilsin.
Hangi göz uzaktan gördüğü mekan ve güzelliklere yakından ve içinden bakıyormuşçasına zihnine yaşantı olarak kaydedebilsin, kokuları zihninde canlandırabilsin.

Hangi duyma ve görme dokunma hissini tüm bedene iletip hissettirebilsin.

Aynı bedene sahip olmamız benzer yaşantıya hazır olmamızdan, farklı zihne sahip olmamız ise tüm yaşantılara ulaşamamızdan kaynaklanmakta.

Kendimizi yarım, eksik hissetmemiz bu yüzden. Tam hissetmemiz zihnimizde biriktirdiğimiz yaşantı örneklerini bedenimizin duyumlaması, yaşamasıyla olabilir.

Bedenimiz duyumlamak birebir yaşamak istiyor, zihnimiz o yaşantıya ulaştığı halde beden ulaşamıyor ve acı çekiyor.

Beden ve zihnimle bu yeryüzünde her duyu ve her duyguyu yaşadım diyen bir insan var mıdır.

Bedenlerimiz duyu ve duyguları tekrar tekrar yaşamak isterken, zihnin edindiği yenilerini de deneylemek istiyor.

Sisifos efsanesini hem bedenen hem zihnen yaşıyoruz.

Evrene her bakışımızda beden duyumlamayı ve duygulanmayı yeniliyor, zihin ise yeni bilgiler ekliyor.

Her beden ve zihin deneyiminden sonra başa dönüyoruz, tekrar, tekrar, tekrarlıyoruz bir döngü sonsuzluğunda.




20 Kasım 2019 Çarşamba

Var Olmanın Dayanılmaz Rekabeti

Büyüme, Genişleme, Bölünme

Rekabet tüm canlılarda bulunur. Canlı için rekabet varlığını en iyi konuma getirmek, o durumunu korumak ve sonraki nesline aktarmak amacına yöneliktir.

Ağaçlar güneşten olduğunca yararlanmak için sık bir ormanda her açıyı ve yönü kullanırlar. Kökleri sulara ulaşmak için uzanırken gövde ve dallar güneşe doğru ilerler.

Sürüler halinde yaşayan otçullar ve yırtıcılar alfa olmaya, kuşlar ise daha iyi ötme ve güzel renklere sahip olmaya çalışırlar.

Doğadaki canlılarda rekabet türün önce varlığını geliştirmesi ve koruması sonra da yeni nesillere bu özelliklerini aktarması şeklinde olur. Bulunulan alanda canlıların çok kaynakların ise az olması nedeniyle rekabet oluşmaktadır. Önce kaynak çok canlı az iken sonra canlı çok kaynak az olmaya başlar. Böyle olunca canlı fazlası birbiriyle rekabete başlar, dışa itme olur. Taşma halidir. Canlılık bir alandan çevreye yayılmaya genişlemeye başlar. Merkezdekiler kenardakileri iterler. Kenar üstün olursa merkeze geçer, merkezdeki kenara itilir. Merkez büyüdükçe kenarlar genişler, kenar büyüdükçe merkezden uzaklığına göre o grupla bağlantısı şekillenir. Merkeze yakınsa genişlemeye devam eder, belli bir uzaklığa ulaşınca artık merkezle bağlantısı zayıflamış olduğu için bölünür ve kendi merkezini oluşturmaya başlar. İkinci bir merkez oluşturup kenarlarını genişletmeye, büyümeye başlar.

İnsanlık tarihinde insan toplulukları böyle olmuş yeryüzünde yayılmışlardır.

Canlılardaki bu rekabet hücredeki büyüme ve bölünme aşamalarının temsili gibidir. Hücre olgunluğa ve belli bir büyüklüğe ulaşınca daha fazla büyüyemez ve bölünür. Canlılarda ise yaşam alanındaki canlı ve kaynaklar dengesi belirleyici olur bölünme, yayılma, genişleme, dışa itilme yönlerinden.

Canlının hücre bölünmesi de merkez ve kenar genişliğinin belli bir orana ulaştığında oluşmaktadır.

Tekrar Birleşme

Canlılar bölünüp, ayrıldıktan sonra belli bir süre sonra ayrı gruplar halinde iken bu gruplarda değişimler olur. Bazı gruplar azalır ve zayıflar. İklim, yeryüzü hareketleri ve salgın hastalık gibi önemli olaylar ayrı gruplardaki canlıları azalmış veya yok olmuş canlıların bulunduğu alana sürükler. Dışarıdan merkeze gelen canlı değişime uğramış olup merkezde kalmış olan canlıdan farklı olmuştur. Bu ikisi aynı tür olmasına karşın farklı olmuşlardır.

Tarihteki keşifler de hep bu farklıları ortaya koyar. Kıtaların keşfi çoğalan nüfusun dışa taşması şeklinde olmuş yeni alan arama çabaları oluşmuştur. Arayan medeniyetler bulunan medeniyetleri kapsamı altına almış sınırlarını genişletmişlerdir. Rekabet bilgisi ve araçları gelişmiş olan ülkeler hızlı hareket ederek durağan ve geri kalmış kıtaları ve toplulukları kapsamış birleşme hareketini başlatmışlardır. Küresel birleşme aşamasına doğru ilerlenmektedir şu an insanlık.

Hücreler ise bir çok bölünmenin ardından dokuyu oluşturarak tekrar birleşme yoluna giderler. Dokular da organlarda birleşmeyi sağlarlar. Organlar ise bedende, beden ise topluluk veya toplumda birleşir.

Evreninde genişlemekte olduğunu bilmekteyiz.



10 Kasım 2019 Pazar

Felsefik Serbest Düşünce Esinti ve Çağrışımları -8


Bilgi yolculuğunun hangi düşünce durağındayız.

Hala dünya durağındayız.

Dünyayı ve kendimiz olan canlıyı keşfediyoruz.

İnsan suretinde yeryüzüne bakıyoruz canlıları temsilen.

Doğa bir ahenk içinde.

Dünya kendi ve güneş etrafında dönerken biz canlılar da bu doğa ahenginde yaşıyoruz.

Evrenin en küçük parçasına her yerindeki gibi yakınız ama evrenin diğer uçlarına çok uzağız. Bu en ufak parçaya göre büyüğüz ama evrenin büyüklüğüne göre ortada yokuz. Atoma göre büyüğüz, evrene göre yokuz. Aslında hem varlığı hem de yokluğu aynı anda yaşıyoruz. Dünyadan ayrılan bir kimse için burası zihinlerde var olmaya devam edebileceği halde uzaklaştıkça evreni diğer bölgelerine dünya hala yerinde duruyor mudur, duruyorsa hangi zamandadır diye sorular kalır. Çünkü haber alamayınca, iletişim kuramayınca artık dünya onun için bir hayaldir, bir bilgidir.

Yeryüzünde canlıların rekabeti devam etmektedir. Bakteri virüsler büyümenin yollarını aramaktadırlar. Sanki sıralarını beklemektedirler. Ey insan şimdilik hadi iyisin yeryüzünde, ama bizlerde varız ve büyümek istiyoruz der gibiler. Salgın tehlikesini hatırlatıyorlar bizlere her an.

Bitkiler de sesleniyorlar bize ey insan doğayı koru yoksa sen de dinazorlar gibi yeryüzünde felakete uğrarsın.

Biz insanlar hala küresel barışı nasıl mümkün olabileceğini araştırırken savaşıyoruz yeryüzünde birbirimizle. Birbirimizle rekabet halindeyiz. En çok üretmek, satmak ve en fazlasına sahip olup hükmetmek istiyoruz diğer insanlara. İnsanları yönlendirmek, yönetmek çobanı olmak istiyoruz birbirimizin. Toplum mühendisliği planlayanlar ayrı, uygulayanlar ayrı olunca farkedilmiyorlar pek toplumca.

Hızla küreselleşmeye doğru ilerliyoruz. Yapılacaklar, edilecekler listemiz çok. Günlük, haftalık , aylık ve yıllık listelerimiz dolu. Meşgulüz çok. Boş zaman bulsak bile içine yeni yapılacak edilecekler listesi giriveriyor. Hobiler görev oluyor. Hafta tatili ne yapsak, nereye gitsek, neler yesek. liste oluşturuyoruz hemen. Yaşam tempomuz farkında olmadan hızlanıyor veya yavaşlıyor.

Oradan oraya gidip geliyoruz. Duramıyoruz hayatı yaşamak istiyoruz. Kaderimiz hareket etmek, duramayız. Hareketin çarpışması mı, yoksa durmanın çürümesi mi ikisini arasında mekik dokuyoruz.

Çürümemek için hareket ediyor,  Çarpışmamak için duruyoruz. Sürekli hareket eden çarpışır, sürekli duran ise çürür. İkisinin ayarını iyi yapmak gerekiyor. Hareket etmek ama hızlı olmamak, Durmak ama sabit olmamak galiba. Ne ağaçlar gibi sabit kalmamak ne de balıklar gibi durmaksızın hareket etmemek. ikisin ortasını bulmak gerek. Gün boyu hareketten sonra düşünce saati olmalı günü, olayları ve kavramları değerlendirmeli. Sonuçlar çıkarmalı, tecrübeleri kaydetmeli.Düşünceleri konuşmaya yazıya dökmeli. Sohbetler ve notlar olmalı. Hayatın, gündemin, yüzyılın konularına değinilmeli. Nereden geldik nereye gidiyoruz denmeli.Önce insanlar sonra olaylar en sonunda ise kavramlar konuşulmalı, düşünülmeli.

Son durum nedir ?

On milyar insan sayısıyla yeryüzünde yaşıyoruz. Hala birbirimizle sorunsuz yaşamayı sağlayacak bir sistem kuramadık, o kültürü oluşturamadık. Çabalıyoruz hala. Arıyoruz. Hala bedenimiz hücre yaşantısında, toplumlarımız yeryüzünde ateşi kontrolüne alıp da etrafında klan oluşturma seviyesinde.

Hedefimiz bedenimizin milyarca hücresinin bir büyük hücre gibi sağlıklı, toplumlarımızın milyarlarca insanın bir toplum olarak uyumlu, barışık ve iş bölümünde yaşamasıdır.



8 Kasım 2019 Cuma

Yeni Dünya Düzeni

Küreselleşme hızla yayılıyor, internette kullanılan haberleşme ağları dünyadaki ve yereldeki gelişmeleri hızla tüm dünya meraklısına ulaştırmak için yarışıyor. Yayılan haberler çoğunlukla kişisel bilgilere dayanmaktadır. Kamera çekimleriyle insanlar kendilerini ve bulundukları mekanları küresel olarak diğer insanlara gönderiyorlar. Ticaret, kültür, bilim gibi bir çok konuda kolayca yayınlanmaktadır.

Küreselleşmeyi inşaa edenler şu konular üzerine yoğunlaşmaktadır.

1 Karşılıklı iletişimin hızlı olması ve tüm dünyaya duyurulabilir olması gerekmektedir.Bunu için internet alt yapısı ve araçları ucuza satılmalı tüm insanlarca kullanılmalıdır. Telefonlar sürekli yenilenmeli ve oluşan yeni taleplere cevap verilmelidir.
2. Küresel bazda ticaretin hızla yapılması ve ulaştırılması gerekmektedir. Mal ve insan dolaşımı hızlı olamalıdır.
3. İnsanlar  küresel gelişmeyi haz ve mutlulukla kabul edip süreci hızlandırmalıdırlar. Gençler oyuna ve müziğe, yetişkinler ise flimlere ve haberlere kolay ulaşmalılar.
4. Ülkelere finans yardımı yaparak ulaşım, haberleşme ve altyapı alanlarında yenilenmelerini sağlarken borçlandırılıp işbirliğine katılmaları kolaylaştırılmalıdır.
5. Küresel bazda ülkelerin güç dengelerinin eşitlenmesi gerekmektedir. İkili zıt güç gerilimin kaldırılıması gerekmektedir.

Küreselleşme insanlık tarihi boyunca doğal ama yavaş ilerleyen bir süreçti. Savaşlar ve katı ideolojiler bu süreci hep yavaşlatmış ve duraklatmıştır. Teknolojinin artması bu oluşumu hızlandırmaktadır.

Küreselleşme doğal bir olgu olmasına karşı oluşması kültüreldir.  İyi haliyle olması tabi ki tercih edilendir tüm insanlar için. Eşit imkanlar ve işbirliği ile oluşması çok önemlidir.

7 Kasım 2019 Perşembe

Beden Akıl İletişimi

Bedenimizin sağlıklı çalışması bizlere farketmesek de mutluluk verir, organlarımızın sorunsuz çalışması sağlıklı olduğumuz fikri ve düşüncesini unutturur. Hareket etme ve duyu organlarımızın daha fazla deneyim isteğini arttırır. İçimizde bir çoşku, huzur ve harcanacak bir enerjiyi hissederiz.

Ne zaman ki başımızda ve bedenimizin bir yerinde ağrı, mide bulantısı, halsizlik, baş dönmesi gibi bir çok rahatsızlık oluştuğunda aklımız, zihnimiz dış dünya ile bağlantısını azaltır. Aklımız bedene yoğunlaşır. Havanın güzel olduğu, sevdiğimiz insanların çevremizde olduğu, iyi haberler, iyi olaylar olması bize mutluluk vermez. Aklın dış dünya ile ilgilenmesi ve dıştaki mutlulukları hissetmesi bedenin sağlıklı olmasıyla mümkündür.

Aklımız, zihnimiz o  rahatsızlık anlarında sorular sorar kendi kendine bu rahatsızlığım nedir, nedeni nedir ? Beden bir sorunla karşılaşmış ve rahatsız olmuştur.

Bedenin rahatsız olduğu bölge ilgili olarak bilgi sahibi olan doktorlardır. Teşhis ve tedavi yöntemleri çağımızda gelişmiştir.  Teşhis önemli bir başlangıçtır. Rahatsızlığın ne olduğu konusunda doktor tarafından hastaya sorular sorulur. Hasta detaylı ve net bilgi verdiğinde doktor hedef belirler emin olmak için testler yapar. Sonunda teşhis netleşir ve tedaviye geçilir. Tıp alanındaki mevcut teşhis ve tedavi yöntemleri elverdiği ölçüde rahatsızlık giderilir tedavi olunur.

Kış mevsimine girerken grip, nezle ve üşütme rahatsızlıkları çok olmaktadır. Ben de her yıl bir kere bu rahatsızlığı yaşamaktayım. Doktora görünüp rahatsızlığımın teşhisi ve tedavisi kolayca olmaktadır. Fakat o soğuk ter ve üşüme aklımı dış dünyadan alıkoymaktadır. O rahatsız olduğum günlerde dış dünya mutlulukları bana keyif ve mutluluk vermemektedir. Duyu organların iyi çalışmaması, halsizlik ve üşüme bana sağlıklı olmanın  dış dünya ile sorunsuz bir bağlantı kurarak mutlu olduğumu hatırlatmaktadır. Sağlığın kıymetini rahatsızlandığımızda daha iyi anlıyoruz.

Bedenimiz rahatsızken zihnimiz ve aklımızın çalışması aksıyor. Çalışmalar aksıyor, kültürel faaliyetlere ilgi duruyor, insanlarla iletişim zayıflıyor, hareket isteği kalmıyor bütün dikkatimiz bedenimize odaklanıyor. Dikkatle onu takip eder oluyoruz. Ateş artışı, ağrının seyri, rahatlama isteği, dış dünyadan gelen ses, koku, ışık ve tatlar değişiyor, sağlıklı olduğumuz haldeki duyu ve algılarımızı hatırlamaz oluyoruz. En sevdiğimiz yemek kokusu bile bize yabancı ve itici geliyor. Çevremizdeki tüm tanıdık sesler rahatsızlık anında yabancılaşıyor, rahatsız edici oluyorlar.

Bedenimizin rahatsızlığı sırasında duyu organlarımız ve algılarımız normal çalışmadığı için dış dünyayı farklı hissediyor ve algılıyoruz hasta olunca.

Rutin olmayan iki rahatsızlık yaşadım bu iki rahatsızlık geçici olmasına rağmen dış dünya ile bağlantının ne kadar kötü olacağına örnek olabilir.

İlkinde baş dönmesiyle başladı, mide bulantısı ona eşlik etti, birden bir şey yokken kendimi kötü hissetmeye başladım. Baş dönmesi ve mide bulantısı devam ederken dış dünya ile bağlantım zayıfladı. Kendi kendime neden diye sormaya başladım.

Yediğim bir şey mi dokundu ve zehirlendim mi ?
Alerji miydi ? O anlara yakın yaptıklarımı ve yediklerimi düşündüm. Bu rahatsızlığıma ne neden olmuştu. Zihnim telaşlı ve hızlı çalışmaya başladı. Gözlerim etrafı tarıyor neyin rahatsızlık verdiğini arıyordu, kulağım çevredeki sesleri tarıyor nasıl böyle olduğumu araştırıyordu adeta. Koku duyum etrafımda tehlikeli bir gaz veya hava olup olmadığını araştırıyordu. Zihnim bedenimin rahatsızlığına odaklanmış sefer olmuştu. Akıl soru soruyor Neden ? Nasıl ? Bedenin rahatsızlık sinyali neydi ? Beden mide bulantısı, baş dönmesi ve halsizlik sinyali veriyordu ama nedeni açıklayamazdı. Aklım zihnim bunu anlamalıydı. Bahsettiğim olay bir saat sürdü. Bir saat zihnim bedene odaklanmış ve rahatsızlığın nedenini araştırmıştı.

Beden sinyal gönderdiği halde akıl, zihin anlamakta zorlanmıştı. Teşhis edilemiyordu. Bedenimiz acıkmayı, susamayı, uykuyu, tuvalet giderme ihtiyacını sinyallerle vermekte idi ama her rahatsızlığının sinyalini verdiği halde akıl, zihin onu anlamamaktadır. Beynin bedeni yönettiği söylenir bu acaba doğru muydu ? Eğer tümden yönetseydi bedenin sorunlarını beyindeki oluşan zihin, akıla bir sinyalle sorunu iletirdi. Demek ki tümden yönetmiyor. Beyin özellikle duyu organlarına ev sahipliği yapıyor gibi duruyor. Görmek, koklamak, duymak ve ses çıkarmak gibi duyu organlarının en iyi halde çalışmasını sağlıyor gibi görünüyor. Zihin ve akıl bu bilgileri değerlendiriyor ve son durum canlının hareket tarzını ortaya çıkarıyor. Canlı o etkilere göre tepki veriyor. Bir ceylan bitkinin kokusunu alarak yiyebileceğine karar veriyor ve yeme eylemini yapıyor. Bir aslanın kokusunu aldığında zihni savunma yollarını araştırıyor. Kaçma veya araziye uyum gibi. Hedefin kendisi olduğundan emin olunca kaçma eylemine başlıyor.

 Sonunda aklım bedenimin rahatsızlığının nedeni buldu. Hemen çözümünü de uyguladım. Rahatsızlığım yarım saatte geçti.

Eğer çözümü bulamasaydım hemen doktora gidecektim haliyle.

Rahatsızlığımın kaynağı bedenimin direncinin düşmesi idi. Önceki gece az uyumuştum. Ve bulunduğum ortamda rüzgar akımı vardı. Cereyana kapılmıştım. Yaz sonlarıydı. Bunaltıcı sıcakların gittiği dönemdi. Hava serinlemeye başlamıştı. İlginç ki bedenim üşüdüğümün sinyalini vermişti ama aklım bunu hemen algılamadı. Kışın soğukta tüylerimiz diken diken olur, o dönem sıcaktan soğuğa yavaş geçiş olduğu için tüylerim sinyali vermemişti. Olay ısınmakta olan suya kurbağanın girmesi hikayesine dönmüştü.  Rahatsızlığı teşhis edince hemen üstüme bir şeyler daha giydim. Rüzgar akımını engelledim evimde. Bedenim hızla iyileşme sürecine girdi yarım saatte kendime gelmiştim. Artık yaz bitmiş mevsim sonbahardı.

İkinci rahatsızlığım ise daha zor ve karmaşıktı.

Hafta sonu öğleye doğru uyandığımda başım müthiş bir şekilde ağrıyarak kalktım yatağımdan. Başım adeta zonkluyordu. Ağrı iki üç saat sürdü birden geçti.Tam doktora gitmeyi planlıyordum birden bıçak kesilir gibi geçti. Nedenini anlayamadım. Yine sorular vardı. Neden ?  Ne sebep olmuştu. Zihin fırtınası çıktı zihnimde. Toz alerjisi, az su içmek mi, yediğim içtiğim bir şey mi, geç yatmak mı nedir ?

Bir sonraki hafta sonu bir daha tekrarladı. Sabah ağrı ile uyanır olmuştum. Teşhis belli oldu gibi migren, baş ağrısı sıklığı yine iki üç saat sürdü ve geçti.

Bir iki hafta sonra hafta sonu öğlene doğru ağrıyla kalkınca artık bunun unutulacak bir durum olmadığını düşündüm. Nedeni bulmalıydım. Bilgisayar kullanıyordum. Gece boyunca  ekran gözlerime ışık gönderirken tozları da gözüme yapıştırıyordu. Göz kuruluğuna ve kirlenmesine neden olduğu için göz tansiyonum olabileceğini düşündüm. Ekranı uzaklaştırdım ve tozunu aldım. Işığını azalttım. ekranın yukarı eğimini artırdım. Daha fazla su içtim. Gözlerimdeki titreşim yok olmuş, göz tansiyonundan kurtulmuştum ertesi gün ağrı olmadı.

Bir sonraki hafta ağrı ile tekrar uyandım. Göz tansiyonundan başka bir neden aramaya başladım. Evim yol kenarı olduğu için toz riski vardı. Binamızın yanında okul vardı. Gençler, çocuklar hafta sonu okulun bahçesinde erken saatlerde gelip futbol oynuyorlardı bağıra çağıra ve toz vardı haliyle. Toz alerjisi olabileceğini düşündüm. Gündüz uykusunun gecekini tutmayacağını düşündüm. Gece sessiz, gündüz ise trafik ve gençler çok gürültülüydü.

Sonunda buldum. Ne gürültü ne toz ne de göz tansiyonu  idi sorun, onlar sorunun birazını oluşturuyordu.

Bulduğum bu teşhis kolay bulunacak cinsten değildi. Sanıyorum ki migren ve baş ağrılarının yüzde onu bulduğum teşhisle ilgili olabileceğini düşündüm. Bu yüzde onluk oranın azaltılması anlamına gelmekteydi. Teşhisim ve çözümü bende iyileşme sağladı. Onlarda da sağlayabilir.

En azından yüzde doksan migren ve kronik baş ağısı çeken kesim benim teşhisimi olasılık dışına çıkarabilir uygulanır ise.

Teşhisi netleştirmek için biraz açıklama yapayım.

İnsanoğlu iki ayak üzerine yürümeye başladığında kafası yeni duruşuna göre şekillenmeye başlamıştı tarihler boyunca beyni büyümüş ve boynu kafa ile beden arası dik durumdan eğik duruma yönelmek zorunda kalmıştır. Kafatasımızın ağırlığı çağlar boyu artmıştır, beynin büyümesiyle. Başımızın ağırlığı boynumuza ve omuz iskelet yapısına  etki etmektedir.  Başımızın ağırlığını taşırken boyun kaslarına ve sinirlerine zararlı etkisi olmayacak şekilde duruşumuzu ve dengemizi ayarlamalıyız. Başımızın ağırlığın omuzlarımıza yüklemeliyiz. Aksi takdirde başımızın ağırlını boynumuz ve haliyle omur iliğe yükleyince başımıza uzana sinirler gergin ve yorgun hale gelmektedir. Migren veya kronik baş ağrılarının yüzde onu bundan dolayı oluştuğunu düşünmekteyim.

Teşhis:  Baş ağırlığının omuzlara yüklenmesi yerine boyun sinirlerine yüklenildiği için omurilik merkezin de rahatsızlık başlayıp beynimize uzanan sinirlerde gerilmeler baş ağrılarına dönüşmektedir.

Tedavi : Başımız öne eğik değil omuz hizasında tutmaya çalışmak ve başımızın ağırlığını boyuna değil omuzlarıma vermek. Göz kırpma refleksi azalmasına çözüm akıla gelindikçe göz kırpma hareketi yapmak, yutkunma refleksinin de azalmasına çözüm su içmeden de ya da korku yaşamadan da yutkunma hareketleri yapmak gerekir. Göz refleksi ve yutkunma nefes yollarını, göz çevresin ve alnın bölgesini nemlendirmekte olup kan akışını da düzenlemektedir.

Görüldüğü gibi beden akıl iletişimimiz bedenin temel ve hemen gerçekleştirilmesi gereken hayati ihtiyaçlar konusunda gelişmiş olup bedenin rahatsızlık başlangıçları ve gelişimlerinde bu iletişim gelişmemiştir.

Bu durum bize beynin temel işlevinin bedeni yönetmek değil canlının dış dünyadan aldığı her türlü duyumları işlemek ve canlının son eylemini belirlemesine yardımcı olmaktır. Haliyle beynimiz bedenimizden de sağlıklı olma ve rahatsızlık sinyalleri almakta olup zihnin ve aklın bu sinyalleri anlaması sorunu yaşanmaktadır. Beynimiz bedenden gelen bir sinyali acı veya haz şeklinde zihne iletmektedir. Acı ve haz dışındaki olumlu ve olumsuz iletiyi ise iletiyor olup zihin mi anlamıyor yoksa iletmiyor mu bunu açıklığa çıkarmamız gerekmektedir. Nörologların bu konuyu açıklığa kavuşturması gerekmektedir.


4 Kasım 2019 Pazartesi

Topluma Giriş (Gençliğe Çağrı)

Toplum orada uzakta olan bir şey, yer değil, içinde yaşadığımız sokak, mahalle, köy, semt, kasaba, şehir, ülke, kıta ve tüm yeryüzünde yaşayan insanların oluşturduğu ortamdır.

Ailemizde doğar, toplum içinde oluşuruz. Oluşum sürecine eğitim diyoruz. Ben dediğimizde bütün benliğimizi toplumdan alırız. Benlikten toplumu çıkarın, benden bir şey kalmaz geride.

Ailemizde alırız ilk temel etkileşimleri, büyürüz onlarla, beslenir, sevgiyi, sıcaklığı alır, üzülmeyi, kızmayı, yalanı, doğruyu onlardan, konuşmayı, hareket etmeyi, yürümeyi onlardan öğreniriz. Bunları yaparken zorlanmayız pek, Yapımızda bulunmaktır bu yetenekler. Beynimizde doldurulmayı bekleyen hücreler, kol ve ayaklarımızda bölünmeye ve çoğalmaya hazır bekleyen hücrelerimiz vardır.

Ailenden topluma giden o yol uzun sanılsa da kısadır aslında ömür yolunda.

Genç nasıl girecektir topluma ?

Ailede iken her şey planlı programlıdır. Artık büyüyen genç aile gölünden toplum denizine nasıl geçecektir. Küçük ve planlı bir çevreden büyük ve karmaşık ortama geçiş gibi bir durumdur genç için.

Toplum denizine gitmek için bir meslek adında bir sandala ihtiyacı vardır.

Gençlerin önünde duran önemli bir seçim bulunmaktadır. Meslek seçmek !

Toplum denizinde hangi meslek sandalıyla yol alacaktır ömür boyu. Buna karar vermelidir.

Ya bir karar verecek ya da ailenin vereceği meslek kararı ile yola devam edecektir.

Meslek konusunda yol ikiye ayrılmaktadır.  Eğitimle şekillenen meslek(üniversite) ve tecrübeyle şekillenen meslek (hizmet ve üretim sektörüne eğitimsiz giriş).

Bu iki yol dışındaki tercihler toplumun onaylamadığı ama görmezden gelebildiği mesleklerdir. Kanun dışı yollar. Bu üçüncü yol gencin tercihi olmayıp o yoldaki insanların gençleri çektiği bilinmektedir.Toplumda yaşayıp da ona ait olmadığını düşündüren ve hissettiren yoldur bu üçüncü yol. Toplumun akıl tutulmasıdır bu yol. Onu bilip de yok sayması en önemli özelliğidir. Bu üçüncü yoldaki kişileri bilip de mesleklerini görmezden gelme şeklinde de olur.

Bu yazım aile gölünden toplum denizine gitmeye hazırlanan gençlere. Sizin için en önemli olay budur.

Kısa süren aileden sonra ömür boyu yaşayacağınız toplum içinde mesleğinizi seçmenizdir.

Toplumda meslek ile var oluruz. Mesleğin diğer adı " iş bölümü" dür.

Toplumla var olmak, onun bir parçası olduğunu hissetmek ve yaşamak bu iş bölümüne katılacağın tercihle oluşacaktır. Bu senin en önemli amacındır. Toplumda mutlu olmanın ve kendinle barışık olmanın temelinde meslek seçimi yapman bulunmaktadır.

Aile gölünden toplum denizine oradan da insanlık okyanusuna giden uzun bir yol bulunmaktadır önünde.

Yeteneğine, aklına ve sezgine göre mesleğini seçmelisin. Meslek seçimini tamamlayınca yol ikiye ayrılacak. Meslekteki normal çalışma ve görevleri yeterli bulmak veya aynı meslekteki diğer insanlarla rekabet etmek. Meslek az onu yapacak insan çok olunca bu seçim kaçınılmaz haliyle.

Mesleğini yapamamaktan korkma, toplum sana görev verecektir. Yeter ki mesleğini yaparken önemse ve sabırlı ol. Araştır, seni göreve bekleyenlerin muhakkak olacağını kesinlikle unutma.

Ey gençlik ilk görevin toplumuna katılmak, onunla yaşamını sürdürmek ve onu korumak üzere mesleğini, iş bölümünü seçmektir.     

Çağdaş Felsefe, " Bir Filozofun El Kitabı" adlı kitabımın imza gününe ait sunum.

" Bir Filozofun El Kitabı " adlı kitabımın imza günü heyecanlı, keyifli ve çoşkulu geçti. Etkinliğe katılan arkadaşım ve dostlarım...