Bir soğuk algınlığı deneyimi
Sonbahar ılık günlerinden kalma bir günde, bir mekanda oturmuş bir şeyler içiyordum. Hava birden kapandı ve rüzgar esmeye başladı. Hava birden soğumuş ve rüzgar ise sert esmeye başlamıştı. Giyim olarak hazırlıksız yakalanmıştım.
Soğuk ve sert esen rüzgarlar yaprakları havalandırıyor, çevredeki gevşek metalleri sallıyordu. Kuzeyden gelen soğuk ve sert bir hava akımı olduğunu, o gün orada tüm beden ısımın kaybolup bedenimin direncini kaybedeceğini bir gün sonra anlayacaktım.
Bir gün sonra kendimde bir halsizlik ve üşüme hissetmeye başladım. Ateşim artmış, burun ve boğazımda kaşıntı başlamıştı.
Soğuk algınlığı belirtileri kendisini göstermeye başlamıştı. Hafi baş ağrısı da eklenmeye başlamıştı.
Bedenimin direnci düşmüş ve nefes yollarımdaki bakteriler aktif olmaya ve çoğalmaya başlamışlardı. Önce burnumda sürekli bir akıntı başladı. Bedenim salgı ile bu bakterileri bedenden atmaya çalışıyordu. Sonra boğazımdaki akıntılar da devreye girdi. Artık hem öksürüyor hem de burnumu çekiyordum.
Rüzgar akımlarını (cereyan) evimde durdurdum. Giyimimi kışlık elbiselere yönelttim. Uyku sırasında örtünmemi de kışlık moda çevirdim. Artık bedenim kışa girmişti.
Uyuma evresine geçerken ilginç bir saptamam oldu. Yastığa başımı koyar koymaz iki burun deliğimin kapalı olduğunu ve ağızımdan nefes aldığımı fark ettim.
O an bakterilerle empatiye geçtim. " Ey bakteri ordusu ne yapmak istiyorsun, amacın nedir ? " diye içimden sordum. Hemen cevap geldi. " Ey insan, ölmek istemiyor yaşamak ve çoğalmak istiyorum, lütfen beni öldürme. " Şok olmuştum.?! Bakteri bedenimde çoğalmaya başlamış ve bedenime savaş açmıştı.
Bu hareket tam isyan hareketi idi. Bedenin direnci yerinde iken sessiz bir şekilde varlığını devam ettirmiş, ne zaman ki beden direnci düştüğünde isyan bayrağını açmış ve hızla çoğalmaya başlamıştı.
Artık bedenim ile bakteri ordusu arasında bir savaştaydım. Önceki yıllardan bedenimin tecrübesi olduğu için bakteri de kaybedeceğini biliyordu. O nedenle başarısız bir isyan hareketinin sonunda direnç gücü yerine gelmiş bir bedende eski ve sınırlı miktarını geri döneceğini biliyordu.
Bedenimin daha önceki yıllardaki geçirmiş olduğu tecrübesine bu kez aklımda katılmıştı. Bakteri ile yapılan bu düşünsel iletişim şekli ile birlikte bakteri ordusunun ilk hedefinin ciğerler ve iç organlar bölgesine ulaşmak olduğu ortaya çıktı.
Akıl devreye girerek bakteri ordusunun ciğerlere ulaşmaması gerektiğini ve bu nedenle ağızdan nefes almayı değil burundan nefes almaya devam edilmesini saptadım. Bakteri ordusu burun bölgesini tümden ele geçirmiş ve boğazda çoğalarak ciğerlere doğru ilerlemeyi amaçlıyordu. En azından nefesle ilgili yolu takip ediyordu. Bir aslanın ceylanı hızla öldürmek için boğazını ısırıp nefessiz bırakmaya çalışması gibi bakterilerde bu savaştan galip çıkmak için bedenimi nefessiz bırakmak istiyorlar idi.
Bakteri ordusunun planı burun bölgemi kapatarak boğazdan nefes almamı ve boğazdan alımla birlikte orada çoğalarak ciğerlere doğru ilerlemekti. Ciğerlere ulaştıklarında ise kuşatılmışlık hisseden ciğerler bedeni ayakta tutmayacak ve sürekli bir yatış şekline sokacak ve bedenimin ısısını arttırmasına neden olacaktı. Bu ısı artışı tıpkı bal arı kovanına baskın yapan eşek arısı tehlikesine karşı bal arılarının toplu halde hareket ederek ısı üretmesine benzeyecekti. Bedenin bu ısı arttırması terlemeye ve bakteri ordusunu bu terleme ile bedenden atma veya artan sıcaklıkta bakteri miktarını azaltmaya yönelecekti.
Yastıktan başımı hafifçe kaldırdım ve burun deliğimin birinin açılmasını sağladım ve sürekli burnumdan nefes aldım. Bakteri ordusunun planını bozacak ve ciğerlere gitmelerini engelleyecektim.
Öyle de oldu. Önceki yıllardaki yüksek ateş ile yatma alışkanlığım bitmişti. Artık burun ve boğazdaki bakteri miktarının azalmasını beden direncimi artırarak sağlayacaktım.
Bu davranışımın ardından benim için yeni ve büyük bir keşife ulaşacaktım.
Burnumdan nefes almaya odaklanınca ve öylece uyumaya çalışırken, normal ve sağlıklı olduğum günlerdeki gibi rahat nefes alamadığımı hatta almadığımı fark ettim. Bunun nedeni üşüdüğümü hissetmem ve dışarıdan aldığım serin havanın bedenimin üşümesini arttıracağı korkusu idi.
Örtümün altında nefes alıp verirken sıcak hava almaya vermeye çalışıyordum. Böyle yaparken nefes alımlarımdaki oksijen miktarının azaldığını karbondioksit miktarının arttığını düşündüm. Böyle durumda ne kadar derin nefes alsam da bedenimin ihtiyacı olan oksijen miktarını sağlayamadığımı fark ettim. Oksijen miktarını alamayan bedenimde organlarımın aktif ve sağlıklı çalışmadığını fark ettim.
Burada fark ettiğim ilginç ve önemli konu bedenin üreterek sağlığını koruma amacında olarak ortaya çıkardığı ısıyı kan yolu ile tüm bedene yayıyor ve tüm bedenin ısı miktarının eşit olmasını sağlıyordu.
Soğuk algınlığım nedeniyle burun, boğaz ve ciğerler etrafında birikmiş olan kan miktarı bedene yayılmıyor ve diğer organların aktif çalışmasını durgunlaştırmasına neden oluyordu.
Tıpkı yemek yendiğinde mide etrafında biriken kan nedeniyle beynimize giden kan miktarının düşmesiyle birlikte uyku haline dönmemiz gibi. Bu halde iken beynimizdeki düşünce etkinliği azalır. Bedenin kan yolu ile mideye olan baskısı nedeniyle nefes alıp vermeler düzenli hale gelir ve uyku etkinliğine doğru ilerler bedensel halimiz.
Yatmakta iken bu düşünceler ışığında başımı örten örtümün az bir kısmından burnumu çıkararak derin nefes alıp vermelere başladım. Serin havayı çekerken sıcak bedenimde organlar elektrik gelmiş gibi birden çalışmaya başladılar. Midem ağır bir makinenin dişlisini hareketi gibi ses çıkararak durdurmuş olduğu çalışmasına başladı. Ciğerlerim açılıp kapanmaya kalbim de çalışmasını hızlandırmaya başladı.
Kanın tüm bedene sıcak yayılışına tanık oldum. Ellerime, ayaklarıma, başıma ve her yerime. O an sağlıklı halimi hatırladım. Isının tüm bedenime eşit yayılmasının bir sağlık göstergesi olduğuna şahit olmuştum.
Kanımız bedenimizin ihtiyacı olan oksijeni, gıdayı, onarımı, yenilenmeyi, atıkların toplanmasının yanında ısıyı da dağıtıyordu.
Bu yaşadığım tecrübelerin ışığında felsefik olarak canlılığın birbirine temel bedensel ihtiyaçlar adı altında bir bağ olduğunu bir kez daha hatırladım. Toplum olmamızın temellerinde de bu bağ bulunuyordu. Temel ihtiyaçlarımızdan başlayan ve kültürel diğer tüm ihtiyaçlarımız için birbirimize zorunlu bağlar ile bağlıyız toplum olarak.
Doğa, canlılık zincirini ve ilerlemesini bu bağ üzerinden kurmuştu. Nefesle başlayan bağımız, akıl ile bu bağı keşfetmeye kadar uzanıyordu. Canlının canlıya bağımlılığı bir tercih değil, zorunluluktur. Bu algıya ulaşan bir zihin kendi türünün her üyesinin gerekli olduğunu ve var olma hakkını taşıdığı sonucuna varır.
Doğa ve canlılık adına ne görev yapacağının, nasıl bir iş bölümünde bulunacağının saptanmasına yardımcı olabilir veya değerlendirebiliriz.
Artık kışa bedenim hazırlanmış ve soğuk günlere gelmeden bunun tatbikatını yapmıştım. Kış soğuğuna karşı bedenimin dirençli olmasını ve ısısını koruması, kaybolan ısıyı tekrar yerine üretme ve yayma hızı gibi alıştırmaları yapmıştım.
Artık bedenim kışa hazırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder