Ölürüz aslında yaşarken, ölürüz de öldüğümüzün farkına varmayız. Derler ya " Sen ölmüşsün de ağlayanın yok". Birbirimizin ölümüne ve dirilişine şahit oluruz o önemli anlarda.
Ölüm bir değişimdir. Değişen her canlı aynı zamanda ölmüştür. Eski hali yoktur. Yetişkin bir insan için çocukluğu ölmüştür bitmiştir. Diş macunu çıktığı zaman artık tüpüne geri dönemez, dağlardan akan dere suları artık dağlara geri dönemez. Yaşlı bir insan gençliğine dönemez, onun için gençliği ölmüş bitmiştir.
Anne karnında büyüyen bir cenin zamanı gelip de oradan çıktığında cenin ölnüştür aslında. Karındaki yaşantısı bitmiştir. Farklı bir konuma geçmiştir.
Vücudumuzdaki tüm hücreler ölmektedir birer birer, yerlerine yenileri gelirken. Organlarımız belli yıllar sonra tümden hücre yenilemesini tamamlamaktadır. Ölmekteyiz aslında her an hücrelerimizde, tekrar dirilerek, tekrar ölürüz. Canlılık böyle bir şeydir aslında her gün ölüp her gün dirilmektir.
Ölmeyi ve dirilmeyi her an ve her an tecrübe etmeyiz hücrelerimizde. Bunu anlayabilmek için çok küçük düşünmek ve hücrelerin dünyasına dokunmak gerekir hislerimizle. Aklımız bunu rahatça yapabilir çünkü aklımız onların hizmetindedir aslında. Onlar için çalışır, çünkü onu oluşturan, çalışmasını sağlayan yine hücrelerimizdir.
Serin sulara girerken sıcak vücudumuzun soğukluk karşısında ürpermesidir ölümü yaşamak, Kış mevsiminde uykumuzu yeterince alamadığımız soğuk sabahlara sıcak yatağımızdan uykusuz kalmak ölümü tecrübe etmek gibidir aslında.
Anaokuluna ilk kez giden çocuklar için evdeki huzurlu hali ölmektedir yavaş yavaş. Anaokulunun bilinmez haline alışması gerekmektedir. Yabacı insanlarla tanışma anı, bir ceylanın aslanları göremeyip de kokusunu alıp ölüm korkusunu yaşaması gibidir. Sağlık kontrolündeki ilk iğne bir yırtıcının dişlerini hatırlatır belli belirsiz.
Her okul ve sınıf değişimi bir ölüş bir diriliştir. Eski hali bitmekte yeni hali gelmektedir. Orta öğrenimde ilki bitmiştir hatırlanmaz, lisede ise orta hatırlanmaz, üniversite de ise geride hiçbiri kalmamıştır. Sadece zihinlerde isimler ve ders bilgileri varlığını korumaktadır.
Askerlik geçmişe bir sünger çekmektir. Disiplin bir çok hatırayı siler, hücrelerini öldürür yerine yenilerine koyarken, öldürme ve ölme halinin en açık ve gerçek halini savaşları izleyerek ve dinleyerek öğreniriz.
Aileden kopuş anları birer ölümdür genç için, güvenli bir ortamdan ayrılış bilinmez ortama geçiş anı bir ölümdür. Sürüden ayrılmış korku içinde ve tehlikeye açık olan bir ceylan gibi hissedilir. Çevreden her an gelebilecek saldırı ve ölüm korkusu vardır hücrelerinde.
Evlilikle aileden kopuş da öyledir. Artık yeni bir hayat başlamıştır genç için eski korunulan halinden kendi ve eşi ile birlikte korunacaktır tehlikelere ve sorunlara karşı.
Evliliklerin bitmesi de birer ölümdür aslında, alışılmış düzenin bozulması yönünden. Evli iken edinilen çevrenin ve kazanımların bitmesidir ayrılıkta. Eski haller ve insanlar ölmüştür kişiler için " O yok artık benim için " derken onu içimizdeki taşıdığımız hafıza hücrelerini öldürmeye başlamışızdır. O hatıraları taşıyan hücrelerimizi dışlamaya diğer hücreler ile uyumunu bozmaya başlamışızdır o anlarda. " onu unutamıyorum " dediğimizde onu taşıyan hafıza hücreleri hala direnmektedir ölüme karşı. Olaylar ilerleyip de barışmanın olmayacağı kesinleşince ölmeye başlar birer birer bilgi taşıyan hücrelerimiz. Bize fiziksel bir acı verir her hücrenin ölümü içimizde. Zamanla yeni kişiler ve olayları bünyesine alan yeni hücrelerimiz oluşur eskileri kaybolup giderken. Yeni hücrelerle yeni umut ve gelecek planları oluşur.
Annemiz, babamız, kardeşimiz ve eşimiz gibi yakın akraba, eş, dostumuzun ölümü bizlere büyük üzüntü verir. Artık onların olmayacağı düşüncesiyle onlara ait bilgilerin depolandığı bilgi hücrelerinde de hissedilir. Derinden üzüntü duymak bu haldir. Hücrelerinde duyulur bu his. Onlara ait bilgilerin bulunduğu hafıza hücreleri artık yenilenmeyecektir. Hücrelerimiz ölürken yerine yenileri gelmez artık o sevdiğimiz kişilerle iletişim, bağlantı yenilenmesi olamayacağı için mevcut hücrelerde yavaş yavaş birer birer ölecektir. İşte yas tutarken acı hissetmemiz o hücrelerin ölüm anını yaşamamızdır sevdiklerimizi hatırlarken. Aynı anda olur onları hatırlamamız onlara ait bilgilerin taşındığı hücre ölümleri. O anı "bir yıldız kaydı" gibi tasvir edebiliriz. Kaybettiğimiz sevdiğimiz insanları daha az anar olacağımızdır hüzün veren, onlara ait bilgi taşıyan hücrelerimiz de ölürken.
Bizler her an ölmekteyiz sıvı olup atılan ve dirilmekteyiz bölünerek çoğalıp gelen hücrelerimizle.
Yok olma ve var olma her an bulunmaktadır içimizde, hücrelerimizde.
Bizler hala hücre temelinde yaşıyoruz İçimizde milyarca hücrenin birlikteliği ile varız. Toplu yaşamak hücre dayanışması temelinden geliyor. Canlıların toplu yaşaması doğal halleridir haliyle.Temel yapımızda var.
İş hayatına başlayıp alışınca emekli olmakta bir ölümdür aslında. " Emekliler cenneti " boşuna söylenmemiştir değil mi. Emeklilik bilinen bir kalabalıktan uzaklaşmak, sürüden ayrılmak, unutulmak, gereksizlik gibi olumsuzlukları aşmayı gerektirir zihinde hücrelerde. Çalışma hayatına ait anıları, bilgileri taşıyan hücrelerin birer birer ölmesi acı verir bazı kimselerde, emekli olsa da boş durmazlar çalışırlar o hücreleri korumak için. Gün sayıp emekli olanlar ise iş hayatına ait hücrelerini emekliliğine yakın öldürmüşlerdir zaten. Emekli olunduktan sonraki yaşantı planlarını taşıyan hücrelerini çoğaltmaya başlarlar.
İlerlemiş yaşa gelip de yaşama ait yeni bilgileri almak istemeyen insanlar artık bilgi depolayan hücre üretimini durdurmuş olup son ölüme hazırlanmaya başlamışlardır. Artık öl, diril kıskacından çıkmayı kabullenmeye başlarlar. Hareket, ilgi, merak azalır, içe kapanma başlar, sönmüş bir yıldız gibi içe çöküş yaşanır. Ölen hücre artar, bölünme azalır. Zihin son ölümü beklemeye başlar. " Öleyim de kurtulayım " sözleri bizlere hiç yabancı değildir. Bu zamanlara organlarda yenilenmesini azaltır. Hücre ölümleri artar, bölünmeler azalır. Ölüp, ölüp dirilmek, ölümü hissetmek, dirilmeyi tecrübe etmek artık sona ermektedir. Son ölüm geldiğinde vücut hücreleri teker teker ölür, bölünme durur. Birlik, dayanışma bozulur. Doğadan gelen doğaya gider.
Bizler aslında her an ölüp her an diriliyoruz canlılar arasında. Yok birbirimizden farkımız canlı olarak.
Bir canlı için gerçek ölüm küçük hücrelerinin ölüp ölüp dirilmesinin bitmesidir.
Tüm canlılarda ise sayılamayacak kadar canlının oluşumunun ve ölmesinin bitmesidir.
Biz insanlar birer birey olarak toplumun bize verdiği kültür nedeniyle ölümü istemiyor ve korkuyoruz. Eğer toplum bize bu kültürü vermeseydi ölümden korkmazdık. Ölmemek bizim için bir iç güdü olarak kalırdı. toplumun bize verdiği kültür yaşamamızın daha sürmesini istememizi sağlamaktadır. Sağlıklı ve iyi hal ile yaşamak bize toplumun verdiği bir anlayıştır.
Toplum içinde doğmamız kültürü de alıp kullanmamız bize mutluluk vermektedir. Hücrelerimizin birliği beraberliği gibi toplumda birey hücreleriyle yaşamak bizlere mutluluk vermektedir.
Toplu yaşamanın huzur ve mutluluğu sıkıntılarına rağmen bizlerin ölüme karşı " Ölmek Allah'ın emri ayrılık olmasaydı" dedirtmektedir.
Ölümden sonra da toplumla yeniden buluşma kavramı bize ölümü aşma anlayışını vermektedir.
Ölüm bir değişimdir. Değişen her canlı aynı zamanda ölmüştür. Eski hali yoktur. Yetişkin bir insan için çocukluğu ölmüştür bitmiştir. Diş macunu çıktığı zaman artık tüpüne geri dönemez, dağlardan akan dere suları artık dağlara geri dönemez. Yaşlı bir insan gençliğine dönemez, onun için gençliği ölmüş bitmiştir.
Anne karnında büyüyen bir cenin zamanı gelip de oradan çıktığında cenin ölnüştür aslında. Karındaki yaşantısı bitmiştir. Farklı bir konuma geçmiştir.
Vücudumuzdaki tüm hücreler ölmektedir birer birer, yerlerine yenileri gelirken. Organlarımız belli yıllar sonra tümden hücre yenilemesini tamamlamaktadır. Ölmekteyiz aslında her an hücrelerimizde, tekrar dirilerek, tekrar ölürüz. Canlılık böyle bir şeydir aslında her gün ölüp her gün dirilmektir.
Ölmeyi ve dirilmeyi her an ve her an tecrübe etmeyiz hücrelerimizde. Bunu anlayabilmek için çok küçük düşünmek ve hücrelerin dünyasına dokunmak gerekir hislerimizle. Aklımız bunu rahatça yapabilir çünkü aklımız onların hizmetindedir aslında. Onlar için çalışır, çünkü onu oluşturan, çalışmasını sağlayan yine hücrelerimizdir.
Serin sulara girerken sıcak vücudumuzun soğukluk karşısında ürpermesidir ölümü yaşamak, Kış mevsiminde uykumuzu yeterince alamadığımız soğuk sabahlara sıcak yatağımızdan uykusuz kalmak ölümü tecrübe etmek gibidir aslında.
Anaokuluna ilk kez giden çocuklar için evdeki huzurlu hali ölmektedir yavaş yavaş. Anaokulunun bilinmez haline alışması gerekmektedir. Yabacı insanlarla tanışma anı, bir ceylanın aslanları göremeyip de kokusunu alıp ölüm korkusunu yaşaması gibidir. Sağlık kontrolündeki ilk iğne bir yırtıcının dişlerini hatırlatır belli belirsiz.
Her okul ve sınıf değişimi bir ölüş bir diriliştir. Eski hali bitmekte yeni hali gelmektedir. Orta öğrenimde ilki bitmiştir hatırlanmaz, lisede ise orta hatırlanmaz, üniversite de ise geride hiçbiri kalmamıştır. Sadece zihinlerde isimler ve ders bilgileri varlığını korumaktadır.
Askerlik geçmişe bir sünger çekmektir. Disiplin bir çok hatırayı siler, hücrelerini öldürür yerine yenilerine koyarken, öldürme ve ölme halinin en açık ve gerçek halini savaşları izleyerek ve dinleyerek öğreniriz.
Aileden kopuş anları birer ölümdür genç için, güvenli bir ortamdan ayrılış bilinmez ortama geçiş anı bir ölümdür. Sürüden ayrılmış korku içinde ve tehlikeye açık olan bir ceylan gibi hissedilir. Çevreden her an gelebilecek saldırı ve ölüm korkusu vardır hücrelerinde.
Evlilikle aileden kopuş da öyledir. Artık yeni bir hayat başlamıştır genç için eski korunulan halinden kendi ve eşi ile birlikte korunacaktır tehlikelere ve sorunlara karşı.
Evliliklerin bitmesi de birer ölümdür aslında, alışılmış düzenin bozulması yönünden. Evli iken edinilen çevrenin ve kazanımların bitmesidir ayrılıkta. Eski haller ve insanlar ölmüştür kişiler için " O yok artık benim için " derken onu içimizdeki taşıdığımız hafıza hücrelerini öldürmeye başlamışızdır. O hatıraları taşıyan hücrelerimizi dışlamaya diğer hücreler ile uyumunu bozmaya başlamışızdır o anlarda. " onu unutamıyorum " dediğimizde onu taşıyan hafıza hücreleri hala direnmektedir ölüme karşı. Olaylar ilerleyip de barışmanın olmayacağı kesinleşince ölmeye başlar birer birer bilgi taşıyan hücrelerimiz. Bize fiziksel bir acı verir her hücrenin ölümü içimizde. Zamanla yeni kişiler ve olayları bünyesine alan yeni hücrelerimiz oluşur eskileri kaybolup giderken. Yeni hücrelerle yeni umut ve gelecek planları oluşur.
Annemiz, babamız, kardeşimiz ve eşimiz gibi yakın akraba, eş, dostumuzun ölümü bizlere büyük üzüntü verir. Artık onların olmayacağı düşüncesiyle onlara ait bilgilerin depolandığı bilgi hücrelerinde de hissedilir. Derinden üzüntü duymak bu haldir. Hücrelerinde duyulur bu his. Onlara ait bilgilerin bulunduğu hafıza hücreleri artık yenilenmeyecektir. Hücrelerimiz ölürken yerine yenileri gelmez artık o sevdiğimiz kişilerle iletişim, bağlantı yenilenmesi olamayacağı için mevcut hücrelerde yavaş yavaş birer birer ölecektir. İşte yas tutarken acı hissetmemiz o hücrelerin ölüm anını yaşamamızdır sevdiklerimizi hatırlarken. Aynı anda olur onları hatırlamamız onlara ait bilgilerin taşındığı hücre ölümleri. O anı "bir yıldız kaydı" gibi tasvir edebiliriz. Kaybettiğimiz sevdiğimiz insanları daha az anar olacağımızdır hüzün veren, onlara ait bilgi taşıyan hücrelerimiz de ölürken.
Bizler her an ölmekteyiz sıvı olup atılan ve dirilmekteyiz bölünerek çoğalıp gelen hücrelerimizle.
Yok olma ve var olma her an bulunmaktadır içimizde, hücrelerimizde.
Bizler hala hücre temelinde yaşıyoruz İçimizde milyarca hücrenin birlikteliği ile varız. Toplu yaşamak hücre dayanışması temelinden geliyor. Canlıların toplu yaşaması doğal halleridir haliyle.Temel yapımızda var.
İş hayatına başlayıp alışınca emekli olmakta bir ölümdür aslında. " Emekliler cenneti " boşuna söylenmemiştir değil mi. Emeklilik bilinen bir kalabalıktan uzaklaşmak, sürüden ayrılmak, unutulmak, gereksizlik gibi olumsuzlukları aşmayı gerektirir zihinde hücrelerde. Çalışma hayatına ait anıları, bilgileri taşıyan hücrelerin birer birer ölmesi acı verir bazı kimselerde, emekli olsa da boş durmazlar çalışırlar o hücreleri korumak için. Gün sayıp emekli olanlar ise iş hayatına ait hücrelerini emekliliğine yakın öldürmüşlerdir zaten. Emekli olunduktan sonraki yaşantı planlarını taşıyan hücrelerini çoğaltmaya başlarlar.
İlerlemiş yaşa gelip de yaşama ait yeni bilgileri almak istemeyen insanlar artık bilgi depolayan hücre üretimini durdurmuş olup son ölüme hazırlanmaya başlamışlardır. Artık öl, diril kıskacından çıkmayı kabullenmeye başlarlar. Hareket, ilgi, merak azalır, içe kapanma başlar, sönmüş bir yıldız gibi içe çöküş yaşanır. Ölen hücre artar, bölünme azalır. Zihin son ölümü beklemeye başlar. " Öleyim de kurtulayım " sözleri bizlere hiç yabancı değildir. Bu zamanlara organlarda yenilenmesini azaltır. Hücre ölümleri artar, bölünmeler azalır. Ölüp, ölüp dirilmek, ölümü hissetmek, dirilmeyi tecrübe etmek artık sona ermektedir. Son ölüm geldiğinde vücut hücreleri teker teker ölür, bölünme durur. Birlik, dayanışma bozulur. Doğadan gelen doğaya gider.
Bizler aslında her an ölüp her an diriliyoruz canlılar arasında. Yok birbirimizden farkımız canlı olarak.
Bir canlı için gerçek ölüm küçük hücrelerinin ölüp ölüp dirilmesinin bitmesidir.
Tüm canlılarda ise sayılamayacak kadar canlının oluşumunun ve ölmesinin bitmesidir.
Biz insanlar birer birey olarak toplumun bize verdiği kültür nedeniyle ölümü istemiyor ve korkuyoruz. Eğer toplum bize bu kültürü vermeseydi ölümden korkmazdık. Ölmemek bizim için bir iç güdü olarak kalırdı. toplumun bize verdiği kültür yaşamamızın daha sürmesini istememizi sağlamaktadır. Sağlıklı ve iyi hal ile yaşamak bize toplumun verdiği bir anlayıştır.
Toplum içinde doğmamız kültürü de alıp kullanmamız bize mutluluk vermektedir. Hücrelerimizin birliği beraberliği gibi toplumda birey hücreleriyle yaşamak bizlere mutluluk vermektedir.
Toplu yaşamanın huzur ve mutluluğu sıkıntılarına rağmen bizlerin ölüme karşı " Ölmek Allah'ın emri ayrılık olmasaydı" dedirtmektedir.
Ölümden sonra da toplumla yeniden buluşma kavramı bize ölümü aşma anlayışını vermektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder