Türkiye Küreselleşirken

Türkiye Küreselleşirken
Ülkemizde, kitlelerin aynı sözlerin söyleyene göre farklılaşmasını görüyoruz.

4 Eylül 2020 Cuma

Şüpheciliğin Kaynağı

Canlılığın bölünmüş evrelerinde başlar şüphecilik. Yani varoluşta. Ben kimim sorusunun bulunamayan cevaplarında devam eder. Ben cenin miyim, bebek miyim, çocuk muyum, genç miyim, yetişkin miyim, yaşlı mıyım diye. Hepsi miyim, belki de hiç birisi değilim. Geçmişin devamıyım. Yeni bir ben miyim, yoksa okyanusta bir damla mı. 

Düşüncenin Üst Sınırı

Endüstri devrimiyle başlayan ilk modern zamanlar birinci ve ikinci dünya savaşıyla gelişen evrensel olma potansiyelini durdurmuş, insanlığın adeta elinde bir bomba gibi patlamıştı. Tekrarın olmaması için bir çok önlem alınmasına karşın kapitalizmin antitezlerinin denenmesi çabaları iki kutuplu dünya görüşü ile tarihsel diğer tüm değerleri, kültür birikimlerini alt üst etmişti. Amaç buydu. Yeni dünya düzeninin ilk adımlarına yeni tez ve antiteziyle başlamak. Küreselleşme fark edilmiş önceleri pek birbirine bakmayan dünya ulusları iki dünya savaşı felaketi ve iki zıt yeni dünya yaşamı örneği ile birbirlerine bakmaya başlamıştı. Felaket sonrası (dünya savaşları) işbirliği, anlaşmalar lobisi insanlığın düzenli tarım toplum düzenine geçerken birden krizler ile galip devletler iki zıt dünya görüşü avcılık ve toplayıcılık kültürüne çark ettiler. Neden. Çünkü potansiyellerini gördüler ve kullandılar. Avantajlarını heba etmek istemediler. Kapitalizm ve sosyalizm bütün denemelerini yaptılar. Ortak zemin olan teknolojide birleştiler. Teknoloji artık tüm yönetim ve yaşam şekillerinin belirleyicisi olarak kendisini göstermektedir. Bulunduğumuz ve bundan sonra da insanın üstüne uzaya açılma, yayılma dışında bir yenilik ortaya koyamayacağı bir teknoloji çağındayız. Dünya üzerine ne kadar durursak duralım. Eski yaşamı yenileme ve tekrarı üzerine olacak gibi görünmektedir. Teknoloji olarak her yeni keşfimiz bizi uzaya itme potansiyeli taşıyacaktır. Bu teknolojiyi dünyaya uygulamaya ısrarımızda içe dönüş ve sorunları çözme, aynı hizaya gelme, ayrı düşüncelerin birleşmesi, aynı yaşam tarzları olarak sonsuz tekrarların içinde doğru gittiğimizi fark etmemiz olasıdır. Canlılık ve doğa içinde insanın potansiyeli, görevi ve sınırları ortaya çıkmış ve böylelikle düşüncemizin üst sınırlarına gelmiş olacağımız görülmekte madde- enerji diyalektiğinin ışığında. Biraz iddialı ve abartılı fikirler gibi görülebilir, olabilir. Belki benim düşüncemin üst sınırı olabilir. Eğer üst sınır buysa artık geri dönmeliyim, dünya yaşamına, insana, canlıya, yaşama, topluma, ilişkilere, bilime, inanca, sanata. Bunu yaparken yine felsefe ile yapmalıyım. Sanat ile yapmalıyım. Fikirlerimin, görüşlerimin yanlış mı doğru mu olduğunu tartmalıyım, kıyas etmeli, ters düz etmeli, kültürlerin tez ve antitezlerinden yeni sentezlere ulaşmalıyım. Tekrar ve tekrar fikirlerimi sınamalıyım yeni görüş açıları  sezgiler de çağrışımlarda döngüler de. 

Düşüncenin üst sınırı olabilir ama düşüncelerin üst sınırı henüz yok gibi. Sınır görününce akıl geriye bilmediklerine görmediklerine düşünmediklerine tekrar yönelir, bildiklerini tekrar gözden geçirir. O sınıra tekrar gelmek için. Açılmayan kapı, cam, aşılamayan duvar, deniz için geriye dönülür bir süre sonra belki de o aşılamayan sınırı yeni hal ile karşılamak için. Yine mi olmadı, yine geri dönülür ve kaderimizin döngüsü ile yüz yüze geldiğimiz gerçeğini kabul edene kadar. 

Bölümlerden şüphe edilebilir ama bir döngüden asla şüphe edilemez.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

     Ülkemizin kuruluş ve gelişme planları uluslar arası küresel gelişmiş bir ülke olmak, vatandaşları ile refah ve insanca yaşama idealinde...