"Kendini Tanı !" (Fiziki Bedenini)
Fiziksel duruşlarımız ve organlarımız
Uzun ve sağlıklı yaşamanın temel unsurlarına kısaca değindikten sonra artık pratiğe, güncel zamana ait medyada ve genelde duyulmayan ama uzun ve sağlıklı yaşamanın olanağına yaklaştıran ilk bakışta basit gibi görünen ama detayını incelemeye başlayınca çok önemli olacağını anlayacağımız bilgilere.
İnsan olarak mekan ve zaman içinde fiziksel ayakta duruş, oturuş, yatışlardaki şeklimizi düzenleme
Ayakta duruşumuzu sağlığımıza en uygun şekilde düzenlemeliyiz. Ayaklarımızın tabanları (ayağımıza giydiğimiz ayakkabı veya terlik olsa bile) yer ile tam temas içinde olmalı, ayaklarımızın yeri tam olarak kapladığını bedenimizle hissetmeliyiz. Ayak üstü kaslarımız (baldır) ve diz altı kemiklerimizle ayaklarımızın yere tam dayandığını hissetmeliyiz bir sütun gibi. Dizlerimiz bir yay gibi düz ve eğik şekilde hareket edebileceğimiz potansiyeli taşımalı. Omuzlarımız kısa hareketler ile omurgamızı ve ona ağırlığını tartıyormuşçasına bulunmalı, başımızın ağırlığını omuzlarımıza vermeliyiz. Göğsümüzü sırt omurganın üst tarafına ağırlığını ve dayanmasını verecekmiş gibi yukarıda tutmalıyız. kollar ve eller yanda rahat ve her an bir eylem yapmaya hazır gibi olmalıdır.
Otururken ayakların duruşunda kan dolaşımını engelleyecek bir biçim olmamalıdır. Dizlerin bükülüp uzun süre durması kan akışını engellemektedir. Ayakların yan ve yamuk duruş alışkanlığı damarların sağlığı açısında ilerleyen zamanda sorunlar yaratmaktadır.
Yatarken de dikkat edilmesi gereken kan akışının tüm bedende olmasına engel olacak şekilde olmamasıdır. Aynı yatış şeklinde uzun saatler uyumak bizlerin yorgun uyanmasına neden olacaktır.
İç organlarınızı rahat bırakın, onlara eziyet etmeyin
Ayakta duruşumuz, oturuşumuz, yatışımız ve eylemde bulunduğumuz her durumda iç organlarımızı sıkıştırmak, onlara farkında olmadan baskı uygulamak, onlara diğer organlarla (kol, el, ayak, baş vb.) ağırlık vermeyiniz. İç organların en sağlıklı hali bir bütün olarak çalışırken size kendilerini hissettirmemeleridir. Özellikle mide, bu beslenme başlangıcı organımızı ne kadar rahat bırakırsanız o kadar sessiz olur ve size varlığını hissettirmeden çalışır. Bunu sağlamak için tıka basa doldurulmamalı ve her öğünde ana menü çeşidi az tutulmalıdır. Midemize bir mikser muamelesi yapmamalıyız. Ana menü yanında ikinci menüyü değil tamamlayıcı gıdaları tüketmeliyiz. Örneğin bir sebze ana menü yemeğinin (fasulye, nohut vb.) yanında ikinci olarak geleneksel karbonhidrat (pilav, bulgur) tüketiminden kaçınmalıyız. Kalsiyum (yoğurt) içerikli ve hafif, az olarak diğer gıdalar (salata) alınabilir. Ana menüyü mideyi doldurmak üzerine (karın doyurmak) değil açlığın giderilmesi amacına gidilmelidir. Yemekler ne kadar lezzetli ve iştah açıcı olursa olsun geleneksel doyum noktasını referans almamalı kendi bedeninizin ihtiyaç miktarına, oranına göre referans belirlenmelidir. Bedeninizin iç titreşimsel beden enerjisini hissetmeli ve en sağlıklı halinizi korumak üzerine beslenmelisiniz. Kendimde denediğim tekli beslenme şeklinin çok sağlıklı olduğunu ve mide üzerindeki baskıyı ve zorlayıcı çalışmayı kaldırdığını gördüm. Öğlen vakti bir ana yemeği tek ve az olarak tükettim. Öğle sonrası ilerleyen saatlerde ikinci farklı bir gıdayı aldım yine az miktarda. Akşam yemeği olarak öğlen yemeğinden farklı ama yine az olarak farklı bir yemek yedim. Bu denemede midemin kendini unutturmaya başladığın fark ettim. Artık midem diğer iç organlar gibi sessizliğe ve hafifliğe bürünmüştü. Fakat ben yılların getirdiği midem ve ben algısının kendi içimizde hızla yıkılmasının zor olduğunu far ettim. Yaşamamızın göstergesinin midemizin sürekli çalışıyor olması ve kendini bize sürekli hissettirmesi gerektiği alışkanlığını gidermek zor idi. Hala bu konu üzerinde çalışıyorum. Amacım midemin varlığını sürekli hissetmem gerekir alışkanlığını bırakmak. Bu sürekli çaba ve dikkat isteyen bir çalışma.
Midemiz günlük gıda deposu değildir. Gıda depomuz, dolaplarımız veya gıda arz eden kuruluşlardır.
Göğüs kafesimizin ağırlığını karnımıza dolayısı ile iç organlara değil sırt omurgamızın üst noktasına veriniz. Böylelikle midemiz ve diğer iç organlarımız baskı hissetmeyip rahat bir şekilde çalışıp kendilerini hissettirmezler. Göğüs kafesi içi organlarımızın tutunma ve korunma olanağı daha fazla olurken, göğüs kafesi altı iç organlarımız hem tutunma hem de korunma olanakları azdır. Birbirlerine bağlı ve dayanarak çalışmalarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu nedenle bu organlarımızın sağlıklı olmasına daha fazla dikkat etmeliyiz. Karın kaslarımızı güçlü tutmaya ve iç organlarımızın esnek yapısının (iyi çalışması için) bozulmamasına özen göstermeliyiz.
Göğüs kafesimiz ile başımızı, sırtımızı ve üst omurgayı bir tutmalıyız. Karın bölgesi yani iç organlarımızı da bir bölge olarak almalıyız. Ayaklarımızı da üç bölge olarak almalıyız. Belden dizlere kadar olan bölge, diz ve altı bölge ve ayaklar şeklinde.
Bir çok sağlık sorunlarımız duruşumuz, oturuşumuz ve yatış şekillerinden kaynaklamaktadır. Bu konulara değinmemin nedeni bu nedenle oluşacak bir çok rahatsızlıkların oluşmasını engellemek içindir. Bedenimizdeki fazla kiloların en büyük zararı iç organlarımıza baskı, ağırlık yolu ile en iyi ve sağlıklı şekilde çalışmasına engel olmasıdır.
Kendimden, bedenimle iletişim kurma konusunda gerçek yaşanmışlık örneği vermek istiyorum.
Mesleğim gereği büro çalışanı olduğum için meslek hastalığı adı verilen boyun ve sırt konusunda sorunlar yaşadım şu an bu sorunu büyük bir oranda atlatmış durumdayım bilgi edinmem sayesinde. Çalıştığım kurumun verdiği iş sağlığı bilgileri sayesinde.
Bir gün yürüyüşüm sırasında sol ayak orta parmağımın kramp geçirmesiyle durmak zorunda kaldım. Beş dakika bekledikten sonra yavaş yavaş yürüyerek on dakika içinde ağrının ve krampın geçtiğine tanık oldum. Kendi kendime sordum neden oldu acaba diye. Şeker mi, tansiyon mu, nikotin mi, kafein miydi acaba. Ani hareket mi etmiştim. Yoksa yorgun olarak mı yürümüştüm. Cevaplarını da düşünme gereği duymadım. Bir hafta sonra aynı durumu yaşayınca artık cevapları aramam gerektiğini düşünmeye başladım. Doktora danıştım. Parmak krampının bilinen daha büyük bir rahatsızlığın bir işaret göstergesi olmadığını söyledi. Bedenim bana bir mesaj, sinyal gönderiyordu ve bunu ben anlamıyordum. Zihnim bütün olasılıkları değerlendirmeye başlamıştı. Şekeri bıraktım. Önce ondan başlayacaktım.
Bir hafta sonra aynı parmak krampını tekrar yaşamıştım. Demek ki şeker değildi. Tansiyonum düşüktü. O da olamazdı. Aradan bir ay geçti, parmak krampını da arada yaşıyordum ve yine düşünüyordum. Rahatsızlığın tekrarlanması beni endişelendirmişti. Tüm olasılıkları tekrar gözden geçirmeme neden oluyordu.
Bedenim bana bir mesaj, sinyal gönderiyor fakat zihnim buna mantıklı bir anlam ve neden veremiyordu. Bir gün masamda otururken işi bitirmiş kısa bir dinlenme anında, kramp girmediği halde rahatça otururken parmak krampın neden olduğunu düşünmeye başladım.
Bu düşünme sırasında inanılmaz bir deneyim yaşadım. Bedenim rahat ve sakin bir pozisyonda oturuyordum. Ama zihnim inanılmaz bir hızla parmak krampının nedenleri üzerine yoğunlaşmıştım. Düşünmeye öyle dalmışım ki geriye yaslamış ve kendimi sol ayağıma dikkatle bakar halde buldum. Ayakkabıma ve ayağıma bakarken birden düşüncelerimden sıyrıldım. Artık düşünmem durmuş sadece ayaklarıma bakıyordum.
Ve o an gözlerimle gördüğüm ayağımın durumuna bakarak parmak krampımın nedenini görmüş ve anlamış oldum. Sol ayağımı yamuk basıyordum. Yana doğru yatırarak yıllarca öyle oturduğumu ara sıra ayaklarıma baktığımda biliyordum ama parmak krampına neden olduğunu yeni fark ediyordum.
Soruna önce düşünce yoluyla ulaşmaya çalışmış bulmaya çalışırken ayağım mı yoksa gözüm mü beni harekete geçirmiş yoksa düşündüğüm parmağa ve ayağa bakma düşüncesi mi beni sevk ederek sorunumun çözümünü bulmuştum. Büyük olasılıkla, genellikle düşündüğümüz ne olursa olsun ona doğru bakma isteği duyarız, böylelikle hem odaklanmış hem de yönelmiş oluruz. Sanırım düşünmem sonrası ona bakmaya yönelmem sonucu onu öyle görmemle birlikte sorunu ve nedenini görmüş oldum.
Oturuşumdaki sol ayak şeklini düzelttim hala yıllarca edindiği alışkanlıktan onu alıkoymaya çalışıyorum bunda da ısrarcıyım. Çünkü o sayede sağlığımı devam ettireceğimi biliyorum. Parmak krampım ayağımın oturma pozisyonunu düzeltince önce çok kısa sürdü ve bir daha olmadı. Bu sorunla bir daha karşılaşmamam sol ayağımın otururken düzgün tutmama bağlı durumda. Bende kendim için sağlıklı oturuş, duruş ve yatış şeklini keşfetmeye böylece yönelmiş oldum. Bu benim ömür boyunca bedenimle iletişim kurma ve devam ettirme alışkanlığı, gerekliliği üzerine durmam anlamına geliyordu ve buna çok sevindim. Bedenimle konuşmaya ve onu dinlemeye devam ediyorum. Ona soruyorum " Sağlıklı ve uzun yaşamaya var mısın ? " O da bana hemen cevap veriyor " Neden olmasın ? " diye.
Bu örnekle önemli bir konuya giriş yapıyoruz.
Bedeninizle iletişim kurunuz. Beden ile zihniniz arasında iletişim kurmaya çalışınız. Dolayısı ile kendinizi tanımaya başlayacaksınız. Bedenin seslerini, duruşunu, sinyallerini zihninizce değerlendirin. "Bedenim bu rahatsızlığı ile bana ne demek istiyor ? " Sorunu sorunuz zihninize. Zihniniz araştıracak, bakacak, dinleyecek, bedeninizi inceleyecek ve bedeninizin size anlatmak istediği sinyali, uyarıyı, mesajı alacak ve çözecektir.
"Kendini Tanı" Felsefik ve kadim öğretiye giriş yapınız.
.............
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder