İnançların ve Dinlerin İnsan Gelişimine Olumlu Etkileri
İnsanlığın ilk gelişimleri sırasında aileler kendi merkezleri ile doğa merkezlerini birbirinden ayırmışlardır. Aile eril, dişil, çocuk ve kardeş birliği ilk hücrenin kendini doğadan bir zar veya sınır ile ayırması gibi topluluk olarak biz ve doğa şeklinde iki ayrıma başlamışlardır. Aile kendi sınırlarında güvende olmuş, zamanın akışı onlar için değişmişti. Kendi alanlarını kontrol altına almaları doğadan gelecek varlıklarını tehlikeye sokacak kötü süprizlere karşı birbirlerinden güç alma, birlik olma ve aynı duygulara sahip olmaları sayesinde dayanıklılıkları artmakta ve yaşamak her geçen gün kolaylaşmakta idi. Zaman artık onlar için kötü süprizlerin çok değil azaldığı döneme doğru ilerliyordu. Kendi zamanlarını doğa zamanının içinde özerkleştirmeye ve büyütmeye, genişletmeye başlamışlardı.
Aile ve doğa ikilemine bir unsur daha gerekiyordu. O da bu ikiliden daha büyük bir güç ve zamandı. Bir hakem gerekiyordu. Aile ile doğa arasındaki ilişkilere şahit olacak ve gidişatı kontrol altına alacak bir tarafsız hakem gerekliydi. Çünkü Aile yaşaması sırasında hem başarılı oluyor hem de kötü anlar yaşayarak ölümle tanışıyordu. Aile fertlerinden ölümler olduğunda bu kötü bir kayıp ve başarısızlık olmakta doğanın hanesine artı bir aileye ise eksi bir yazılıyordu. Aile besin için avı başardığında ve kolayca, sorunsuz sebze ve meyve topladığında hanesine artı yazılıyordu. Ve zaman böyle ilerliyordu ailenin ortak hafızasında. Kendi özerk zamanları artmaya ve birlikteliklerini yaşamaya daha fazla zaman ayırdılar. Aile ile doğa arasındaki maçın üzerine her türlü ses, hareket ve nesne kullanarak iletişim zorunluluğuna ilerlediler. Maçın geçmişi, şu an ki durumu ve geleceği hakkında iletişim kurmaları gerekiyordu. Bu uzun zaman içerisinde iletişim duygu genişlemesine ve ardından sakinliğine ulaştı. Sakinlik maçı kabullenmek anlamına geliyordu. Varlık ile yokluk maçı idi bu. Ya var olacak ve devam edecekler ya da yok olacaklardı. En büyük korkuları doğanın ve diğer düşman ailelerin kendilerine eksi yazdırmanın hızlı ve çok sayıda olma olasılığı idi. Çünkü belli aralarda eksi yani üye kaybını kabullenmişler ve yaslarını da tutabilmişlerdi.
Belli bir zaman sonra hakemin olması gerektiği yoksa ailelerin doğa ve birbirleriyle amansız maçı, savaşı, varlık ve yokluk mücadelesinin hiç bir anlamı olamazdı.
Ve ister kavramsal olarak bir ihtiyaçtan olsun, isterse de gerçekten var olsun bir büyük hakem oluştu zihinlerde ve yaşantılarda anılmaya, ritüeller ile yaşatılmaya başlandı.
Ve Tanrı varlığını hissettirdi.
İnsanlık tarihi boyunca ulaşılması zor bir makamın bir yaratıcı düşüncesi ve hissinin insanlara yön verdiği bir gerçektir. İnsanlarda izlendiğini, ödül ve ceza ile yargılanacağını bilmek ve öyle hissetmek artık tarafsız hakemin doğaya karşı insan tarafında olduğu izlenimini verdi.
İnsan doğa ile rekabetinde hakemin tarafsız davranmadığını, kendisine özel bir yardım ettiğini kabullendi. Bu bilgilerin vahiyle geldiğine aracılık edenleri önemsedi. Ve onlara yönetim ve ayrıcalık hakkı tanındı. Artık inançlar ve dinler toplum yaşantıların temeline yerleşmiş oldu. Avcılık ve toplayıcılıkta tarafsız olan tanrı tarımcılıkta insandan yana olmuştu. İnsandan yana olan tanrı artık insana her zaman yardım edecek bu iletişimi ve yönetimi tanrı kral temsilinde Mısır uygarlığı ile zirveye çıkacak en uzun dönemlerini yaşayacaktı.
Tanrı kavramı ve olgusu, inancı ve dinler insanlığın beynindeki nöron sayısının artmasında olumlu etki oluşturmuştur. Anlayamadığı ve kavrayamadığı bir büyük gücün, doğa ve evrenin düzenini nasıl oluşturduğu, nasıl devam ettirdiği ve amaçlarının neler olduğu düşüncesi her zaman insanı düşündürmüş ve bu sayede sonuca ulaşamamış ve nöronların uçlarını büyüyecek ve gelişecek şekilde eyimli ve açık bırakmıştır. Önce dünya için düşünmüş günümüzde keşfedilen dünyadan sonra evrene doğru sıçramıştır bu ilgi. İnsanlığın gelişiminde tanrı inancı ve kavramı hep ulaşılamayan, geniş ve bilinemeyen fakat insana yardımcı olan bir olgu olarak dinlerde kendisini göstermiştir. Dolayısı ile toplum düzenini oluşturma, geliştirme ve sürdürme açısından büyük bir rol oynamıştır.
Tanrı inancı ve dinleri insanlığın var olduğu sürece devam edecek bir olgudur. Çünkü bu olgu insanın ilerlemesinde sürekli alan genişletme ve keşfedilecek uzay ve zamanı uzatmaktadır.
Artık bilmek ve inanmak insanın temelinde bulunan en önemli zihinsel olgu olarak önümüzde durmaktadır. Bilmek, varlığını onaylama adına emin olmak için, inanmak ise ilerlemek, yayılma, büyüme(Tanrının verdiği hak ve onu arama amacını da barındıran) ve varlığının ölümden sonra da devam edeceği istenci için gerekli iki büyük unsurdurlar.
İnsan doğuştan doğadaki diğer canlılara göre fiziksel zayıf doğmasına karşın, ona sürekli bakıldığı ve korunduğu için inanma ve güvenme sürecini başlatmaktadır. Bir bebek annesine güvenip ve bu güvenine de inanarak devam etmektedir. Bebeklik ve çocukluktan çıkışta ise onu, bilmek beklemektedir.
Artık bilmenin içinde kendisine gerekli olan her duygu ve fikir bulunmaktadır. (Yazıya ait fikir esinlenme ve sentez oluşturma kaynakları: Ahmet Arslan, Dücane Cündioğlu, Hasan Aydın, Celal Şengör konuşmaları ve yazmaları)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder