18 Temmuz 2013 Perşembe

Doğa ve İnsan 4 (Bilgi'nin İzinde)

İnsan ve medeniyet olarak doğadan uzakta değiliz aslında, uzaktaymışız gibi hissetsek ve yaşasak da. Hatırlayalım, doğada yalın halde bulunurken, bilgimiz sadece varlık mücadelesi idi.Temel ihtiyaçların karşılanması sırasında kaçınma, savunma, saldırı ve cinsellik gibi temel davranışlarda bulunuyorduk. Duygu, konuşma, yazma ve toplum kuralları yoktu. Yoktu gelecek planları, yapılacaklar edilecekler listesi. Ceza, ödül yoktu. Sadece karşılaşılan canlı ve cansız faydalı, zararlı ve her ikisi olmayanlar vardı. Bitmez tükenmez bedensel davranış döngüsü içindeydik. Zaman en çok besin bulma ve uyku ile geçiyordu. Bu ikisinin dışındaki her şey kısa süreli ve kesik kesikti.

Üşüyorduk, sarıldık kapalı mekanlara sığındık. Sıcaktan yanıyorduk gölgelere sığınıyor, kapalı alanlar yapıyorduk.

Bilgi Sıçrayışı

Doğa şartlarından korunmak için doğa malzemelerini kullanmaya başladık. Araç kullanmak bizi doğadaki konumumuzu değiştirdi. Artık anlık tehlike ve eksikliklerimizden kurtulmaya başlamıştık. İşte o an beynimiz anlık refleks ve dürtü ile çalışmaktan uzun süreli ve sakin çalışma sürecine girdi. Hafıza daha da işlevsel hale geldi ve yeni araçları kullanma zeka birikimini getirdi.Buna bilgi sıçrayışı (zıplaması, atlayışı) denilebilir.

Bilgilerimiz artmaya başlamıştı. Ve doğadaki yerimizi güvenli hale getirmemiz sayımızı ve birlikteliğimizi yani sosyal yaşamımızı ortaya çıkmasına neden oldu. Uzun yaşamaya ve bildiklerimizi yeni gelen nesillere aktarmaya başladık.

Evet insan canlılığın bir üst aşamasına geçmişti artık. İnsana kadar tüm canlılar gelecek nesillere fiziksel bilgilerini dna yolu ve ancak hayatta kalabilecek kadar öğretme yolu ile bilgi aktarırken, insan dna dan artı olarak tüm bilgilerini yeni nesile öğreterek, doğada günümüze kadar gelecek olan en iyi canlı türü haline getirmeyi başardı. Kuşlar yavrularını uçana kadar, memeliler ise avcı veya sütten kesilene kadar rehberlik edip bildiklerini öğretirlerken insan ömür boyu kalınabilecek bilgileri vermekle çoğalma ve doğaya hükmeder konuma geldi.

İnsan önce doğada diğer canlılar gibi dna dan gelen varlık mücadele bilgisi sonra güvenli hal bilgiyi öğretme yolu ile aktarırken yeni gelen nesiller de yeni bilgiler ekleyerek günümüze gelinmiştir.

Şu an bir insan olarak bize öğretilmiş tüm bilgileri beynimizden sildiğimizi, unuttuğumuzu düşünürsek bizden geriye dna aktarımı bilgiler yani reflekslerimiz ve varolma dürtülerimiz kalır.

Duygularımız ise var olma dürtülerimizin (kaçınma, savunma, saldırı ve cinsellik) sosyal tanımlanması ve tonlamalarıdır.

Korku: Bir tehdit ve tehlike karşısındaki önce vücudun sonra zihinsel yapının oluşturduğu bir çok tutum ve davranış halidir.

Öfke : Avlanma, savunma ve cinsellik dürtülerin önce bedensel sonra sosyal yaşantının getirdiği örneğin hakaret ve küçümsenme davranışlarına gelişen bir tepki.

Korku ve öfke duygularının temeli dna ya dayanmaktadır. Yani doğuştan gelmektedir. Sonraki öğrenilmiş halleriyle sosyal yaşantı içinde bize kendisini çeşitlendirmiş halde yaşatmaktadır.

Sevinç ve üzüntü ise dna dan gelmeyip başlangıcı sosyal yaşantı içinde ortaya çıkmıştır. Toplum ve çevre şartlarının bizde uyandırdığı etkiler sonucunda şekillenmişlerdir.

Diğer canlılarda öfke ve korku hali her zaman doğal halde bulunurken üzüntü ve sevinç diye tanımlayabileceğimiz davranış şekilleri çok kısa ve belirsizdir.

İnsandaki bilinçlenme basamaklarında dna dan gelen bilgiler ile öğrenilmiş bilgileri ayırt edebiliyor olması çok önemli bir aşamadır. Bu öyle bir aşama ki birey için bir aydınlanma iken toplumların bu bilgiyi özümsemesi insanlık tarihinin yeni bir boyuta geçebileceği düşüncesi hiç de bir ütopik ve imkansız görünmemektedir.

Bilgi insanı önce doğada hakim kıldı, şimdi birbiriyle barışını ve uyumunu sağlamaya çalışıyor, yarın için uzaya, evrene açılma teşvikini şimdiden başlattığını görüyoruz.

Bilgi insanoğlunun şu an dünyada kalmak ile uzaya açılmak isteyenler arasındaki mücadeleye tanık olduğumuz aşamayı bize işaret ediyor. Tüm zıt fikirlerin ulaşacağı son nokta bu ayrımdır.

Size bir soru sorulsa şu an "Uzaya gitmeli miyiz ?" diye. Bu soruya "Evet" dışındaki tüm cevaplar (bilmiyorum, bana ne, ne uzayı, o da ne vb.) " Hayır" dır.


Özkan Salman




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çağdaş Felsefe, " Bir Filozofun El Kitabı" adlı kitabımın imza gününe ait sunum.

" Bir Filozofun El Kitabı " adlı kitabımın imza günü heyecanlı, keyifli ve çoşkulu geçti. Etkinliğe katılan arkadaşım ve dostlarım...