Yüksek gelir yani zenginlik bireyin, kurumun veya devletin yaşayabileceği gelir düzeyinin çok üstünde gelir edinmesi ve bu gelirinin stokunu yapmasıdır.
Tarihte ilk kabile şefleri ve büyücüler yüksek gelire sahip oldular. Tarım uygarlıkları besin stoku ve yönetim gibi iki önemli olguyu geliştirmişler, merkezi kral, tanrı temsilcisi dini lider ve komutan üçlüsü yüksek gelire sahip olmuşlardır. Mısır, Roma, Çin, Osmanlı, Avrupa devletleri kral, dini lider ve komutanlar olarak yönetmişler ve yüksek gelirleri ellerinde bulundurmuşlardır.
İnsanlığın gelişiminde en kadim zamanlarda avlanma aletleri ve ateş belirleyici olmuş, avcılık ve toplayıcılık döneminde aynı etkenler ile yönetici kabile şefleri ve bilgeler toplumlarını yönlendirmişler ganimetlerin aslan payını onlar almışlardır. Göçebe ve barbar olan bu kavimler avlayacakları silahları ve toplayacak meyve, sebzeleri bulunmaktaydı. Bu kabile yaşantılarında reislik babadan oğula geçme olasılığı azken bilgelerin babadan oğula geçme şansı daha fazla idi. Kabilenin azman bir üyesi gözlerini reisliğe dikince tuzak, meydan okuma veya av sırasında reisi avlama vahşiliğini gösterebilirdi. Ama büyücüye, bilgeye kimse cesaret edemezdi. Bilgilerini biriktiren bilge bunları rahatça ve gizlice çocuklarına anlatıp sırları saklamayı becerebildiler. O zamanlar sırlar bilgeye birer gizli bilgiler iken kavim halkı için sihir idi, büyü idi.
Kadim toplumlarda ne zaman ki tarıma geçildi reislik babadan oğula geçer olmuştur. Tarıma geçişin bir çok teorisi bulunmakla birlikte belli bir kabilenin nehir ve verimli topraklarda her mevsim kalmak istemesi veya zorunlu olması sonucu bitkilerdeki değişimleri izleyebilen bir bilgenin kendi halkının reisliği üstlenerek insanlığa sunduğu bir sistem olabilmektedir.
Tarım ile insan yaşam süresi uzamış, düzenli ve sakin hayatın artması ile düşünme ve konuşma etkinliğine bağlı her türlü kültürel faaliyetler artmıştır. Bilge hekim bitkilerin iyileştirici sırrını öğrenir, halkına bu sırrı söylemez ama tedavi eder " üzümü ye bağını sorma " politikasıyla reisi komutanı yapar ve halkı yönetir bir kaç nesli ile (ölümsüzlük bitkisi efsanesi). Sırrını öğrenen veya sezenleri ölüm ile cezalandırır.
"Göbekli tepe " Oradaki heykeller büyücülerin heykelleri olup hayvanları kontrol altına aldığını ve tarımın ilk temelini atacağının sinyallerini veren bilge kral zamanlarıdır. Yani tarıma geçişi sağlayanlar bilgeler olup sonra da kendilerine önce bilge kral sonra çok nüfusu yönetince de tanrı kral olarak devam etmişlerdir. Tanrı kral imajı büyüyen ülkenin en uç noktalarına kadar kanunlarını uyulur olması içindir. Kendisininden korkulması ve ayaklanma olmamasını sağlaması şeklinde düzenini babadan oğula şeklinde "Mısır" tarım uygarlığının son haline ulaşmıştır. Ürünün, hazinenin stoku ve ilahi yönetim gibi iki önemli olgu tarım uygarlığının varlığını ortaya koymuştur. Zenginlik kavramı ilk olarak tarım toplumu ile ortaya çıkmıştır. Büyücü kral zenginliğin tekeli olmuştu.
Mısır tarım uygarlığının en son aşamasıydı. Roma ilk sömürgecilik devleti olarak tarım üstü bir yönetim şeklinde ortaya çıktı. Avcılık(devletleri kontrol altına alma) ve toplayıcılığın(vergi ve yaptırımlar) hortlaması şeklinde. Bu tarz yönetim günümüze kadar miras kaldı, cumhuriyete rağmen. Hala yeryüzünde bu miras korunmaya çalışılıyor, sahneye cumhuriyetle girmiş burjuvazinin isim değiştirmiş hali olan "şirket" farkı ile.
İlk cumhuriyet işçi, köylü yardımıyla burjuva (Zengin tüccarlar) tarafından kurularak yüksek gelire sahip olma şekillerine kendilerini de eklemişlerdir. Aristokrasi zenginliğini tüccara, şirkete bırakmıştır cumhuriyetle. Şirket ise borsa ile halka gelirinden pay verir olmuştur.
Birinci ve ikinci dünya savaşları sonrası şekillenen yüksek gelire sahip olma grafiği şirket ve devlet ikilisinde kalmış ve hala bu ikisinde yüksek gelir varlığını korumaktadır.
Zenginliğin tekeli kadim sırasıyla kabile şefi, büyücü(ilkel kabileler), büyücü kral(Mısır), sömürgeci ilahi kral(Roma), dini liderler (kilise), imparatorlar, burjuva+kral, burjuva+ cumhuriyet(devlet), şirket+ devlet. İnsanlık tarihi boyunca yönetim ve zenginlik beraber yürümüş ve cumhuriyetle kral ve büyücüler, dini liderler ikinci plana bırakılmış son olarak devlet ve şirket alt açılımları ile günümüze gelmiştir.
Küreselleşme aşamasında şirketler bilançosu ve devlet bütçesi en yüksek gelire sahip olma potansiyelini taşımaktadır.
Cumhuriyetin ortaya çıkmasından günümüze kadar olan süreçte batıda bir çok küçük ama önemli değişiklikler olmasına rağmen sadece bilim ve teknoloji alanında dev gelişmeler olması cumhuriyetin gelişim grafiği adına büyük bir atılım olan AB birliği sürecinin devam etmede zorlanması üzücüdür. Çünkü aynı sistemin cumhuriyet ötesi, postcumhuriyet olarak küresel anlamda uygulanabilinirliği test edilememiştir henüz, potansiyeli olmasına karşın.
Batı, ekonomik sisteminin küreselleşmesini sağlamış, fakat yönetim sistemini ve işleyişini genişletmekten çekinmiş olmakla veya çıkarlarına aykırı olduğu zannıyla küreselleşememiştir. Batının ekonomik sisteminin doğuya transfer etmesi kapitalizmin küreselleşmesinin yönetimlerden önce olması onun kendini yönetim üstünde sayması ve sınırlarını belirlememiş olması nedeni iledir. Batı yönetim ve sistemleri ile kapitalizmin çerçevesini sınırlarını sistemin ilkelerini belirleyemediği için kontrolünden kaçırmış yönetim sistemiyle paralel ilerlemesini sağlayamamıştır. Serbest piyasa aktörleri kendilerini sistemin üzerinde görerek kendilerinin maliyetlerini düşürmek, hedefi sınırsız olarak kar ve kazançlarını arttırmak adına dünyada gezer oldular. Batı, küresel olarak ekonomisinin yanında yönetim kurumlarını ve işleyiş tarzını insani merkezinde daha da geliştirerek ihraç etmelidir.
Toplumun üyesi olduğu resmi kurumların ve sivil toplum örgütlerin cumhuriyet ve demokrasinin sağlam temelleri olduğu seçilen liderlerin onların görüşlerini de dikkate alarak ve uygulamalarını o yönde belirleyeceği diyalektik devletin olacağı bir zamana doğru ilerlemekteyiz. Bu diyalektik devletin ana unsuru kurum ve kuruluşların etkin olmasındadır.Halkın her kesimi kendi görüş, fikir ve kararını üye olduğu resmi kurumlara ve sivil toplum kuruluşlarına sunması, kendi üyelerinden alınan geri bildirim ile kararını oluşturan diğer kurum ve kuruşlarla hızlı,açık ve sağlıklı bir bağ içinde, yıkılamaz ve amacından saptırılamaz bir bütünlük kurulmasıyla mümkündür. Böyle bir yapıda ülke ve devlet liderleri yeni planları başlatan, öne süren, geri bildirim alan, son kararı verici, uygulayıcı ve görevi devrederken ise tüm çalışmalarının baştan sona değerlendirilen bir görev tanımında olacaktır. Bu yönetim tarzının belirtileri üyelerinin geri bildirimine dayanılarak iktidarın her icraatına uyumlu olacak şekilde değil, kendi duruşlarıyla yorum ve değerlendirme yapan kurum ve kuruluşların ortaya çıkmasıyla görülebilir. Resmi kurum ve sivil toplum örgütlerin merkezi çarklar olarak dönüyorken ekonomik ve özerk gibi kurumların sınır ve yetkileri belirginleştirilmiş halde her kurum ve kuruluşta üyeliği bulunan tüm halkın her kesimiyle merkezden dışa doğru uzanıp tamamlanan bir devlet mekanizmasında refahın ve düzenin sürekliliğinde evrensel işleyişe doğru ilerlemesi şu an için bir ütopya olarak görülse de gelecekte kendini gerçekleştiren bir kehanet olarak da bulunabilir.
Yüksek gelire tarihte önce krallar, dini liderler, sonra şirketler ve devletler sahip oldular. Gelir adaleti yeryüzünde hiçbir zaman dengeli olmamıştır. İnsanlığın gelişiminde belki de böyle olması gerekiyordu.
Sınırsızlık hedefi haksız rekabetin en öncül olanıdır.
Bireyin ihtiyaçlarının sınırsız olduğu yanılgısı günümüzde bile geçerliliğini koruması bilimsel önermelerinin doğruluğunu tekrar teste tabi tutmamızı gerekli kılmaktadır.
Ekonominin temellerine inildiğinde aile yaşantısından kaynaklandığını görebiliriz. İnsanlık tarihinde bireylerin ekonomi amaçları ailenin devamı, sürdürülebilir olmasına dayanmaktadır. Aileden obaya, köye, aşirete, kasaba ve şehre ilerlemiş ve sonunda ülkesel, devletsel boyuta ulaşmıştır. Günümüzde tarihten gelen ve geliri küresel boyutta olan ülkelerin ileri gelen aileleri geçmişten gelen birer resim gibi durmaktadırlar. Nüfusu çoğalan ve gelir paylaşımının en adil olması gereken orta sınıf aileler için onlar birer yaşayan tarihlerdir.
Bireyin ekonomik gelirinin birden sıradan olmayan şekilde arttığını ve bu gelirinin devam ettiğini düşünelim. Bu birey tüm ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Ve bir aile kurmak isteyecektir. Artık kendi ihtiyaç sınırına gelmiş demektir bu noktada evlenerek bir eşin de ihtiyaçlarını karşılamayı kabul etmiştir. Ve çocuklarında tüm ihtiyaçlarına yönelir. Artık bir bireyden değil aile denen toplum temelinden bahsetmemiz gerekmektedir. Ekonominin yeni tanımını ailenin sınırsız ihtiyaçlarını sınırlı imkanlarla karşılama bilimi olarak mı yapmalıyız. Hayır. Çünkü ailenin çocukları evlenecek ve aile genişleyecektir. İkinci aile gruba dahil olmuştur. Ve Bireyin ve ailenin, ailelerinin ihtiyaçlarını aşıp gelecek olan torun ve onların çocukları da bu sınırsız ihtiyaçlar döngüsüne katılacağının hesapları yapılmaya başlayacaktır. Ekonomi biliminin tanımı değişmiştir artık. Bireyin, ailesinin ve gelecek kuşaklarının sınırsız ihtiyaçlarının sınırlı imkanlarla karşılama bilimi olmuştur tanım. Burada etik bir soru aklımıza gelmektedir. Bu aile gelecek kuşaklarının hesabına ekonomiyi planlarken mevcut düzende çalışana birey ve ailelerinin durumunu nasıl tanımlamak gerekecektir. Burada ahlaki ve etik bir sorun bulunmaktadır. Geliri yüksek aileye gelecek on kuşağının sınırsız ihtiyaçlarını karşılaması için stok hakkını mı vermeliyiz yoksa mevcut yaşayan birey ve ailelerinin durumlarını dengelemeye mi çalışmalıyız ? Bu soruyu önceki yüzyıllarda soramazdık. Ülke liderlerin gelecek aile kuşaklarına ayırdıkları servetle ülkeye sahip oldukları aynı şeylerdi. Günümüzde cumhuriyet ve demokrasi ortamında bu soruyu her devlet bütçesini aşan aile için sormamız gerekmez mi ? Gördüğümüz gibi ekonominin temeli aileye dayanmaktadır. Bireyin ve toplumların ekonomik ihtiyaçları sınırsız değildir. Kültürel ihtiyaçları sınırsız olabilir ancak. Temel ihtiyaçların döngüsü ve sayısı bulunmaktadır. Teknolojinin her yeni gün bizlere sunduğu hizmetleri kültürel ihtiyaç içinde değerlendirmeliyiz. Ekonominin iyi yönetilmesiyle bu kültürel ihtiyaçların çok ucuz hatta ücretsiz olma olanağı bulunmaktadır. Bir bireyin ekonomik ihtiyacının sınırı başka bir bireyin ihtiyacını karşılama, giderme amacında belirlenir. Ekonominin temeli bireyin ve gelecek kuşaklarının ekonomik ihtiyaçlarını karşılama amacına dayanır. Günümüzde ekonomik gelir dengesini oluştururken gelecek kuşak hesaplarından önce mevcut yaşayanlar arasındaki gelir dağılımının önemine değinmemiz gerekmektedir.
Ekonomide hedeflerin sınırsız olarak nitelenmesi her türlü haksız eylem ve davranış şeklini ortaya çıkarma ortamını hazırlamaktadır.
Sınırları, gelişme hedefi ile belirlemek, ekonomik not vermek, güvenilirlik ile derecelendirmek hiç de yeterli olmamaktadır.
Küreselleşme çağında devlet ve şirketlerin avcılık ve toplayıcılık mirasından vazgeçmesi, cumhuriyetin bir üst noktaya geçmesi ve gelir, gider dengesinin yeniden düzenlenmesi, dağıtılması, tasarlanması gerekebilir.
Toplum için yönetim bir zorunluluk(doğal), zenginlik ise bir iradedir. Toplum yönetimi kendi oluşturabilmektedir seçimleriyle(cumhuriyet) ama iradesini(zenginliğini, ekonomisini) iyi kullandığını söyleyemeyiz. Toplum kendini yönetene ilk seçimde tepki verirken, iradesini(zenginliğini, ekonomisini) seçimle, istemeyle değiştiremez. "Kağıtları boz tekrar dağıt" " Tüm ekonomiyi sıfırla tekrar eşit dağıt" " Asgari var, azamiyi de belirle" gibi iradi kararlar ve seçimler alamaz. Yoksa alır mı ? Kapitalizm bunu belli aralıklarla krizlerle yapıyor zaten. Ya krizler veya savaşlarla "Kağıtlar bozulup tekrar dağıtılıyor ", Ekonomi sıfırlanıyor, tekrar dağıtılıyor" Batan zenginlik sahipleriyle yenileri yer değiştiriyor Ama " Asgarisi var, Azamisi de olmalı" deme zamanı geliyor.
İnternet felsefik tanımla zihnin kendine dönüşüdür, yönelmesidir. Twitter ile anlık, youtube ile uzun haberleşiyoruz. Facebook'la cemiyet haberleri alıyoruz. Tüm insanlık kendimizin değişik hallerini bu üç internet ana yolunda görerek zihnimize, aklımıza, kendimize yönelmiş oluyoruz. İnsanlık internet ile kendi kendiyle konuşuyor, düşünüyor, bilim yapıyor, eğleniyor, kısacası zihinsel olarak yaşıyor.
internet aklın aydınlamasının son ürünüdür. Yapay zeka bu işi yardımcısı, insan hayatını kolaylaştırıcısıdır. Sentetik biyoloji ve robot teknolojisi ise uzaya açılma araçlarıdır. Teknoloji, ekonominin ve devletin hizmetinde sistemin daha iyi olması gereken evrimini geciktiriyor, uzatmalı aşıklar gibi. Post cumhuriyeti, post demokrasinin yolunu tıkamaya çalışıyorlar. Şu modernizmi rahat bırakın artık. Post modernizm yerine postcumhuriyetten( daha iyi bir cumhuriyet) Post demokrasi (daha iyi bir demokrasi) Post ekonomi( daha iyi, daha adil bir ekonomi) bahsedelim. Gündemi belirleyen küresel odaklar postcumhuriyet, demokrasi, ekonomiden ne zaman bahsetmeyi daha sık yaparlarsa küresel ebedi barışın meşalelerin yakılma sinyali geliyor demektir. Yıllık zirve toplantılarıyla toplumların gazını alarak süreci uzatmaya yönelik çabalar olarak görülmektedir.
Karl Marx'ın emek anlayışı sanayi toplumu için geçerli iken günümüzde ekonominin insan değeri üzerinden tekrar değerlendirilmesi ihtiyacı bulunmaktadır. İnsanca yaşam standardı amacına yönelik ekonomi oluşturulmalıdır. Yeryüzünde her canlı önemli iken insan ve toplumun varlığı, iş bölümü, işbirliği, beraber yaşama adına, adil paylaşımı, doğa ile uyumu gibi değerleriyle daha önemli olması temel insanlık ilkelerindendir. Birey ve toplum olma zorunluluğunda, barışık, adil, paylaşımcı, işbirliğinde olma ilkelerinde yönetim ve işleyiş sistemleri oluşturmak gerekmektedir.
Kapalı ekonomi köy, ilçe ve kentlere özgü olarak devam ederken mega kentler ve ulusal alanda küresel açık ekonomi faaliyetleri devam etmektedir. Ücretin, karın, gelirin kapalı ekonomilerde kendini çevirmesi daha kolay ve sınırlı olurken, mega kentler ve ulusal bazda ise ekonomiler döngü içinde sıkıntı yaşayabilmektedirler. Bu sıkıntının en önemli unsuru paranın döngüsel değil, düzlemsel olarak hareket etmesi, ettirilmesidir. Paranın döngüsel hareketi, kapalı ekonomilerde çok istikrarlı olmasına karşın küresel gelişmenin de dışında kalma riski bulunmaktadır. Küresel alanda kapalı ekonomiyi köy, ilçe ve şehir alanların dışında kendi sektörünü oluşturmuş adına kapalı, sınırlı veya döngüsel sektörler diyebileceğimiz alanlarda bulunmaktadır. Elmas, altın, sanat eserleri, tarihi eserler borsaları da kendi içlerinde kapalı satıcının ve alıcının belli bir oranda olduğu genele yayılmadığı alanlardır. Bu kendi içinde kapalı ve sınırlı olan ekonomiler, küresel ekonominin yatay değil dikey olarak gelişmesini sağlayarak paranın tüm piyasalarda genele yayılmasını ve kullanılmasını engellemektedir. Dolayısıyla döngüsel ve kapalı ekonomi çeşitlerin genel ekonomiye hem faydaları hem de zararları bulunmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse bir ilçede pazarlarda, esnaflarda, bina ve hizmetlerde dolaşan para ile o ilçenin gelir ve varlığını ilçeden alan zenginlerinin mevcut sermayelerini şehirde tutmaları ve ilçe için yatırıma dönüştürmemeleri o ilçede döngüsel ekonominin halk faydasına olmadığını söyleyebiliriz. Temel ihtiyaçların döngüsünde olan para miktarı diğer döngüdeki para miktarından daha fazla olması ekonominin temel ilkelerinden sayılmalıdır. Günümüzdeki ekonomide çıkan krizlerin bir nedeni de temel ihtiyaçlar için harcanan para miktarı diğer tüm harcamalardaki dönen para miktarının oldukça altında olmasındandır. Paranın tekelleşme olayını işaret etmektedir bu durum. Araç sektörü temel ihtiyaç listesinde olmamasına rağmen olduğundan fazla olarak parayı kendi sektöründe hapsederek tekelleşmeye bir örnektir. Yeni bir model aracın maliyet+kar oranı hesabı yapılmaksızın marka ve sektördeki yaratılmış tüketim seviye oranının çok üstünde fiyat oluşmaktadır. Düzlemsel ekonominin akışına dalmış hedefi bu gibi amaçlar ile dolu zihinler sistemi eleştirisini yapamamaktadırlar.
Tarihte ilk kabile şefleri ve büyücüler yüksek gelire sahip oldular. Tarım uygarlıkları besin stoku ve yönetim gibi iki önemli olguyu geliştirmişler, merkezi kral, tanrı temsilcisi dini lider ve komutan üçlüsü yüksek gelire sahip olmuşlardır. Mısır, Roma, Çin, Osmanlı, Avrupa devletleri kral, dini lider ve komutanlar olarak yönetmişler ve yüksek gelirleri ellerinde bulundurmuşlardır.
İnsanlığın gelişiminde en kadim zamanlarda avlanma aletleri ve ateş belirleyici olmuş, avcılık ve toplayıcılık döneminde aynı etkenler ile yönetici kabile şefleri ve bilgeler toplumlarını yönlendirmişler ganimetlerin aslan payını onlar almışlardır. Göçebe ve barbar olan bu kavimler avlayacakları silahları ve toplayacak meyve, sebzeleri bulunmaktaydı. Bu kabile yaşantılarında reislik babadan oğula geçme olasılığı azken bilgelerin babadan oğula geçme şansı daha fazla idi. Kabilenin azman bir üyesi gözlerini reisliğe dikince tuzak, meydan okuma veya av sırasında reisi avlama vahşiliğini gösterebilirdi. Ama büyücüye, bilgeye kimse cesaret edemezdi. Bilgilerini biriktiren bilge bunları rahatça ve gizlice çocuklarına anlatıp sırları saklamayı becerebildiler. O zamanlar sırlar bilgeye birer gizli bilgiler iken kavim halkı için sihir idi, büyü idi.
Kadim toplumlarda ne zaman ki tarıma geçildi reislik babadan oğula geçer olmuştur. Tarıma geçişin bir çok teorisi bulunmakla birlikte belli bir kabilenin nehir ve verimli topraklarda her mevsim kalmak istemesi veya zorunlu olması sonucu bitkilerdeki değişimleri izleyebilen bir bilgenin kendi halkının reisliği üstlenerek insanlığa sunduğu bir sistem olabilmektedir.
Tarım ile insan yaşam süresi uzamış, düzenli ve sakin hayatın artması ile düşünme ve konuşma etkinliğine bağlı her türlü kültürel faaliyetler artmıştır. Bilge hekim bitkilerin iyileştirici sırrını öğrenir, halkına bu sırrı söylemez ama tedavi eder " üzümü ye bağını sorma " politikasıyla reisi komutanı yapar ve halkı yönetir bir kaç nesli ile (ölümsüzlük bitkisi efsanesi). Sırrını öğrenen veya sezenleri ölüm ile cezalandırır.
"Göbekli tepe " Oradaki heykeller büyücülerin heykelleri olup hayvanları kontrol altına aldığını ve tarımın ilk temelini atacağının sinyallerini veren bilge kral zamanlarıdır. Yani tarıma geçişi sağlayanlar bilgeler olup sonra da kendilerine önce bilge kral sonra çok nüfusu yönetince de tanrı kral olarak devam etmişlerdir. Tanrı kral imajı büyüyen ülkenin en uç noktalarına kadar kanunlarını uyulur olması içindir. Kendisininden korkulması ve ayaklanma olmamasını sağlaması şeklinde düzenini babadan oğula şeklinde "Mısır" tarım uygarlığının son haline ulaşmıştır. Ürünün, hazinenin stoku ve ilahi yönetim gibi iki önemli olgu tarım uygarlığının varlığını ortaya koymuştur. Zenginlik kavramı ilk olarak tarım toplumu ile ortaya çıkmıştır. Büyücü kral zenginliğin tekeli olmuştu.
Mısır tarım uygarlığının en son aşamasıydı. Roma ilk sömürgecilik devleti olarak tarım üstü bir yönetim şeklinde ortaya çıktı. Avcılık(devletleri kontrol altına alma) ve toplayıcılığın(vergi ve yaptırımlar) hortlaması şeklinde. Bu tarz yönetim günümüze kadar miras kaldı, cumhuriyete rağmen. Hala yeryüzünde bu miras korunmaya çalışılıyor, sahneye cumhuriyetle girmiş burjuvazinin isim değiştirmiş hali olan "şirket" farkı ile.
İlk cumhuriyet işçi, köylü yardımıyla burjuva (Zengin tüccarlar) tarafından kurularak yüksek gelire sahip olma şekillerine kendilerini de eklemişlerdir. Aristokrasi zenginliğini tüccara, şirkete bırakmıştır cumhuriyetle. Şirket ise borsa ile halka gelirinden pay verir olmuştur.
Birinci ve ikinci dünya savaşları sonrası şekillenen yüksek gelire sahip olma grafiği şirket ve devlet ikilisinde kalmış ve hala bu ikisinde yüksek gelir varlığını korumaktadır.
Zenginliğin tekeli kadim sırasıyla kabile şefi, büyücü(ilkel kabileler), büyücü kral(Mısır), sömürgeci ilahi kral(Roma), dini liderler (kilise), imparatorlar, burjuva+kral, burjuva+ cumhuriyet(devlet), şirket+ devlet. İnsanlık tarihi boyunca yönetim ve zenginlik beraber yürümüş ve cumhuriyetle kral ve büyücüler, dini liderler ikinci plana bırakılmış son olarak devlet ve şirket alt açılımları ile günümüze gelmiştir.
Küreselleşme aşamasında şirketler bilançosu ve devlet bütçesi en yüksek gelire sahip olma potansiyelini taşımaktadır.
Cumhuriyetin ortaya çıkmasından günümüze kadar olan süreçte batıda bir çok küçük ama önemli değişiklikler olmasına rağmen sadece bilim ve teknoloji alanında dev gelişmeler olması cumhuriyetin gelişim grafiği adına büyük bir atılım olan AB birliği sürecinin devam etmede zorlanması üzücüdür. Çünkü aynı sistemin cumhuriyet ötesi, postcumhuriyet olarak küresel anlamda uygulanabilinirliği test edilememiştir henüz, potansiyeli olmasına karşın.
Batı, ekonomik sisteminin küreselleşmesini sağlamış, fakat yönetim sistemini ve işleyişini genişletmekten çekinmiş olmakla veya çıkarlarına aykırı olduğu zannıyla küreselleşememiştir. Batının ekonomik sisteminin doğuya transfer etmesi kapitalizmin küreselleşmesinin yönetimlerden önce olması onun kendini yönetim üstünde sayması ve sınırlarını belirlememiş olması nedeni iledir. Batı yönetim ve sistemleri ile kapitalizmin çerçevesini sınırlarını sistemin ilkelerini belirleyemediği için kontrolünden kaçırmış yönetim sistemiyle paralel ilerlemesini sağlayamamıştır. Serbest piyasa aktörleri kendilerini sistemin üzerinde görerek kendilerinin maliyetlerini düşürmek, hedefi sınırsız olarak kar ve kazançlarını arttırmak adına dünyada gezer oldular. Batı, küresel olarak ekonomisinin yanında yönetim kurumlarını ve işleyiş tarzını insani merkezinde daha da geliştirerek ihraç etmelidir.
Toplumun üyesi olduğu resmi kurumların ve sivil toplum örgütlerin cumhuriyet ve demokrasinin sağlam temelleri olduğu seçilen liderlerin onların görüşlerini de dikkate alarak ve uygulamalarını o yönde belirleyeceği diyalektik devletin olacağı bir zamana doğru ilerlemekteyiz. Bu diyalektik devletin ana unsuru kurum ve kuruluşların etkin olmasındadır.Halkın her kesimi kendi görüş, fikir ve kararını üye olduğu resmi kurumlara ve sivil toplum kuruluşlarına sunması, kendi üyelerinden alınan geri bildirim ile kararını oluşturan diğer kurum ve kuruşlarla hızlı,açık ve sağlıklı bir bağ içinde, yıkılamaz ve amacından saptırılamaz bir bütünlük kurulmasıyla mümkündür. Böyle bir yapıda ülke ve devlet liderleri yeni planları başlatan, öne süren, geri bildirim alan, son kararı verici, uygulayıcı ve görevi devrederken ise tüm çalışmalarının baştan sona değerlendirilen bir görev tanımında olacaktır. Bu yönetim tarzının belirtileri üyelerinin geri bildirimine dayanılarak iktidarın her icraatına uyumlu olacak şekilde değil, kendi duruşlarıyla yorum ve değerlendirme yapan kurum ve kuruluşların ortaya çıkmasıyla görülebilir. Resmi kurum ve sivil toplum örgütlerin merkezi çarklar olarak dönüyorken ekonomik ve özerk gibi kurumların sınır ve yetkileri belirginleştirilmiş halde her kurum ve kuruluşta üyeliği bulunan tüm halkın her kesimiyle merkezden dışa doğru uzanıp tamamlanan bir devlet mekanizmasında refahın ve düzenin sürekliliğinde evrensel işleyişe doğru ilerlemesi şu an için bir ütopya olarak görülse de gelecekte kendini gerçekleştiren bir kehanet olarak da bulunabilir.
Yüksek gelire tarihte önce krallar, dini liderler, sonra şirketler ve devletler sahip oldular. Gelir adaleti yeryüzünde hiçbir zaman dengeli olmamıştır. İnsanlığın gelişiminde belki de böyle olması gerekiyordu.
Sınırsızlık hedefi haksız rekabetin en öncül olanıdır.
Bireyin ihtiyaçlarının sınırsız olduğu yanılgısı günümüzde bile geçerliliğini koruması bilimsel önermelerinin doğruluğunu tekrar teste tabi tutmamızı gerekli kılmaktadır.
Ekonominin temellerine inildiğinde aile yaşantısından kaynaklandığını görebiliriz. İnsanlık tarihinde bireylerin ekonomi amaçları ailenin devamı, sürdürülebilir olmasına dayanmaktadır. Aileden obaya, köye, aşirete, kasaba ve şehre ilerlemiş ve sonunda ülkesel, devletsel boyuta ulaşmıştır. Günümüzde tarihten gelen ve geliri küresel boyutta olan ülkelerin ileri gelen aileleri geçmişten gelen birer resim gibi durmaktadırlar. Nüfusu çoğalan ve gelir paylaşımının en adil olması gereken orta sınıf aileler için onlar birer yaşayan tarihlerdir.
Bireyin ekonomik gelirinin birden sıradan olmayan şekilde arttığını ve bu gelirinin devam ettiğini düşünelim. Bu birey tüm ekonomik ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Ve bir aile kurmak isteyecektir. Artık kendi ihtiyaç sınırına gelmiş demektir bu noktada evlenerek bir eşin de ihtiyaçlarını karşılamayı kabul etmiştir. Ve çocuklarında tüm ihtiyaçlarına yönelir. Artık bir bireyden değil aile denen toplum temelinden bahsetmemiz gerekmektedir. Ekonominin yeni tanımını ailenin sınırsız ihtiyaçlarını sınırlı imkanlarla karşılama bilimi olarak mı yapmalıyız. Hayır. Çünkü ailenin çocukları evlenecek ve aile genişleyecektir. İkinci aile gruba dahil olmuştur. Ve Bireyin ve ailenin, ailelerinin ihtiyaçlarını aşıp gelecek olan torun ve onların çocukları da bu sınırsız ihtiyaçlar döngüsüne katılacağının hesapları yapılmaya başlayacaktır. Ekonomi biliminin tanımı değişmiştir artık. Bireyin, ailesinin ve gelecek kuşaklarının sınırsız ihtiyaçlarının sınırlı imkanlarla karşılama bilimi olmuştur tanım. Burada etik bir soru aklımıza gelmektedir. Bu aile gelecek kuşaklarının hesabına ekonomiyi planlarken mevcut düzende çalışana birey ve ailelerinin durumunu nasıl tanımlamak gerekecektir. Burada ahlaki ve etik bir sorun bulunmaktadır. Geliri yüksek aileye gelecek on kuşağının sınırsız ihtiyaçlarını karşılaması için stok hakkını mı vermeliyiz yoksa mevcut yaşayan birey ve ailelerinin durumlarını dengelemeye mi çalışmalıyız ? Bu soruyu önceki yüzyıllarda soramazdık. Ülke liderlerin gelecek aile kuşaklarına ayırdıkları servetle ülkeye sahip oldukları aynı şeylerdi. Günümüzde cumhuriyet ve demokrasi ortamında bu soruyu her devlet bütçesini aşan aile için sormamız gerekmez mi ? Gördüğümüz gibi ekonominin temeli aileye dayanmaktadır. Bireyin ve toplumların ekonomik ihtiyaçları sınırsız değildir. Kültürel ihtiyaçları sınırsız olabilir ancak. Temel ihtiyaçların döngüsü ve sayısı bulunmaktadır. Teknolojinin her yeni gün bizlere sunduğu hizmetleri kültürel ihtiyaç içinde değerlendirmeliyiz. Ekonominin iyi yönetilmesiyle bu kültürel ihtiyaçların çok ucuz hatta ücretsiz olma olanağı bulunmaktadır. Bir bireyin ekonomik ihtiyacının sınırı başka bir bireyin ihtiyacını karşılama, giderme amacında belirlenir. Ekonominin temeli bireyin ve gelecek kuşaklarının ekonomik ihtiyaçlarını karşılama amacına dayanır. Günümüzde ekonomik gelir dengesini oluştururken gelecek kuşak hesaplarından önce mevcut yaşayanlar arasındaki gelir dağılımının önemine değinmemiz gerekmektedir.
Ekonomide hedeflerin sınırsız olarak nitelenmesi her türlü haksız eylem ve davranış şeklini ortaya çıkarma ortamını hazırlamaktadır.
Sınırları, gelişme hedefi ile belirlemek, ekonomik not vermek, güvenilirlik ile derecelendirmek hiç de yeterli olmamaktadır.
Küreselleşme çağında devlet ve şirketlerin avcılık ve toplayıcılık mirasından vazgeçmesi, cumhuriyetin bir üst noktaya geçmesi ve gelir, gider dengesinin yeniden düzenlenmesi, dağıtılması, tasarlanması gerekebilir.
Toplum için yönetim bir zorunluluk(doğal), zenginlik ise bir iradedir. Toplum yönetimi kendi oluşturabilmektedir seçimleriyle(cumhuriyet) ama iradesini(zenginliğini, ekonomisini) iyi kullandığını söyleyemeyiz. Toplum kendini yönetene ilk seçimde tepki verirken, iradesini(zenginliğini, ekonomisini) seçimle, istemeyle değiştiremez. "Kağıtları boz tekrar dağıt" " Tüm ekonomiyi sıfırla tekrar eşit dağıt" " Asgari var, azamiyi de belirle" gibi iradi kararlar ve seçimler alamaz. Yoksa alır mı ? Kapitalizm bunu belli aralıklarla krizlerle yapıyor zaten. Ya krizler veya savaşlarla "Kağıtlar bozulup tekrar dağıtılıyor ", Ekonomi sıfırlanıyor, tekrar dağıtılıyor" Batan zenginlik sahipleriyle yenileri yer değiştiriyor Ama " Asgarisi var, Azamisi de olmalı" deme zamanı geliyor.
İnternet felsefik tanımla zihnin kendine dönüşüdür, yönelmesidir. Twitter ile anlık, youtube ile uzun haberleşiyoruz. Facebook'la cemiyet haberleri alıyoruz. Tüm insanlık kendimizin değişik hallerini bu üç internet ana yolunda görerek zihnimize, aklımıza, kendimize yönelmiş oluyoruz. İnsanlık internet ile kendi kendiyle konuşuyor, düşünüyor, bilim yapıyor, eğleniyor, kısacası zihinsel olarak yaşıyor.
internet aklın aydınlamasının son ürünüdür. Yapay zeka bu işi yardımcısı, insan hayatını kolaylaştırıcısıdır. Sentetik biyoloji ve robot teknolojisi ise uzaya açılma araçlarıdır. Teknoloji, ekonominin ve devletin hizmetinde sistemin daha iyi olması gereken evrimini geciktiriyor, uzatmalı aşıklar gibi. Post cumhuriyeti, post demokrasinin yolunu tıkamaya çalışıyorlar. Şu modernizmi rahat bırakın artık. Post modernizm yerine postcumhuriyetten( daha iyi bir cumhuriyet) Post demokrasi (daha iyi bir demokrasi) Post ekonomi( daha iyi, daha adil bir ekonomi) bahsedelim. Gündemi belirleyen küresel odaklar postcumhuriyet, demokrasi, ekonomiden ne zaman bahsetmeyi daha sık yaparlarsa küresel ebedi barışın meşalelerin yakılma sinyali geliyor demektir. Yıllık zirve toplantılarıyla toplumların gazını alarak süreci uzatmaya yönelik çabalar olarak görülmektedir.
Karl Marx'ın emek anlayışı sanayi toplumu için geçerli iken günümüzde ekonominin insan değeri üzerinden tekrar değerlendirilmesi ihtiyacı bulunmaktadır. İnsanca yaşam standardı amacına yönelik ekonomi oluşturulmalıdır. Yeryüzünde her canlı önemli iken insan ve toplumun varlığı, iş bölümü, işbirliği, beraber yaşama adına, adil paylaşımı, doğa ile uyumu gibi değerleriyle daha önemli olması temel insanlık ilkelerindendir. Birey ve toplum olma zorunluluğunda, barışık, adil, paylaşımcı, işbirliğinde olma ilkelerinde yönetim ve işleyiş sistemleri oluşturmak gerekmektedir.
Kapalı ekonomi köy, ilçe ve kentlere özgü olarak devam ederken mega kentler ve ulusal alanda küresel açık ekonomi faaliyetleri devam etmektedir. Ücretin, karın, gelirin kapalı ekonomilerde kendini çevirmesi daha kolay ve sınırlı olurken, mega kentler ve ulusal bazda ise ekonomiler döngü içinde sıkıntı yaşayabilmektedirler. Bu sıkıntının en önemli unsuru paranın döngüsel değil, düzlemsel olarak hareket etmesi, ettirilmesidir. Paranın döngüsel hareketi, kapalı ekonomilerde çok istikrarlı olmasına karşın küresel gelişmenin de dışında kalma riski bulunmaktadır. Küresel alanda kapalı ekonomiyi köy, ilçe ve şehir alanların dışında kendi sektörünü oluşturmuş adına kapalı, sınırlı veya döngüsel sektörler diyebileceğimiz alanlarda bulunmaktadır. Elmas, altın, sanat eserleri, tarihi eserler borsaları da kendi içlerinde kapalı satıcının ve alıcının belli bir oranda olduğu genele yayılmadığı alanlardır. Bu kendi içinde kapalı ve sınırlı olan ekonomiler, küresel ekonominin yatay değil dikey olarak gelişmesini sağlayarak paranın tüm piyasalarda genele yayılmasını ve kullanılmasını engellemektedir. Dolayısıyla döngüsel ve kapalı ekonomi çeşitlerin genel ekonomiye hem faydaları hem de zararları bulunmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse bir ilçede pazarlarda, esnaflarda, bina ve hizmetlerde dolaşan para ile o ilçenin gelir ve varlığını ilçeden alan zenginlerinin mevcut sermayelerini şehirde tutmaları ve ilçe için yatırıma dönüştürmemeleri o ilçede döngüsel ekonominin halk faydasına olmadığını söyleyebiliriz. Temel ihtiyaçların döngüsünde olan para miktarı diğer döngüdeki para miktarından daha fazla olması ekonominin temel ilkelerinden sayılmalıdır. Günümüzdeki ekonomide çıkan krizlerin bir nedeni de temel ihtiyaçlar için harcanan para miktarı diğer tüm harcamalardaki dönen para miktarının oldukça altında olmasındandır. Paranın tekelleşme olayını işaret etmektedir bu durum. Araç sektörü temel ihtiyaç listesinde olmamasına rağmen olduğundan fazla olarak parayı kendi sektöründe hapsederek tekelleşmeye bir örnektir. Yeni bir model aracın maliyet+kar oranı hesabı yapılmaksızın marka ve sektördeki yaratılmış tüketim seviye oranının çok üstünde fiyat oluşmaktadır. Düzlemsel ekonominin akışına dalmış hedefi bu gibi amaçlar ile dolu zihinler sistemi eleştirisini yapamamaktadırlar.
Ekonomistlere Eleştiriler
Ekonomi biliminin bilgisine sahip kişiler, ekonomistler küresel ekonomik sistem eleştirisini yaparak dışlanmayı göze almayıp daha da sistemi taze ve yenilenmiş, iyi bir gelecek vaadi olan (kızdıklarında karamsar tablo çizmekten de kaçınmayan) gelişmelerden söz etmeleri üzücüdür. Güncel ve yakın gelecekteki ekonomiyi anlatırken adeta psikanalizin geçen yüzyıldaki amacından saparak bunalıma girmesini hatırlatmaktadırlar. Bir zamanlar güvenirliği azalmış gibi hissedilen ünlü mesleklere bugün maalesef ekonomistlik de katılmış görünmektedir. Bilmediklerinden değil, eskimiş ve kokusu çıkmakta olan sisteme yeni görüş ve olgularını sunacaklarına ekonominin gazeteciliğini ve kahinliğini yapmakta ısrar etmeleridir. Küresel ekonomik sistemin güncellenmesi, ilkelerin yenilenmesi gerekliliğine, kurallarının post-ekonomi olarak gözden geçirilmesi gerektiğine daha ne kadar göz yumacak ve sessiz kalacaklar. Küresel ekonomi sistemindeki bozulmuş yapıya ne zaman teşhis koyacak ve tedavi planı yapacaklar.
Paranın düzlemsel hareketi ise yatırım, faiz gibi unsurların bir merkezden gelmesi ve gelen bu paranın karının tekrar merkeze dönerken terk ettiği yerde boşluk ve sıkıntı oluşturmasıdır. Düzlemsel ekonomi balık avına benzer yanı bulunmaktadır. Balıkçı (küresel yatırımcı) ağlarını atar, yemli oltasını bırakır bunu alan balıkla dolu sudan bir balık balıkçıya ve ağlara takılan balıklar balıkçıya geri döner. Su da kalan balıklar mevcut durumdan etkilenmezler ise aynen yaşamaya devam ederler. Sorarlar ilse birbirlerini suçlarlar hataların diğerlerinden olduğunu balıkçıdan olduğunu düşünmezler.
Bir ülkenin ekonomik anlamda refah düzeyi diğer ülkelere kıyasla zenginlikleri ile değil, o ülkenin kendi içinde refah unsurlarının dengeli paylaşmasının oranıyla belirlenmelidir. Yüksek gelir ile düşük gelir arasındaki farkların en aza indirilmesi o ülkenin refah derecesini göstermektedir.
Bir ülkenin varlık içinde, yokluğu yaşaması, onun bulunduğu doğal kaynaklarının tam bilgisine ve kullanıma girme sürecindeki öncelik, ölçütlük ve verimlilik unsurlarının mekan ve zaman dengesine sahip olmaması, sahip olunan kadarının bilgisini eyleme koyacak işbirliğini gerektiren sistem ve işleyiş düzenini en uygun şekilde oluşturamamış olmasındandır. Bunlar sağlanırsa her ülke kendi refahını oluşturabilir. Uluslararası refah dengesi ülkelerin ekonomik anlamda birbirine en az ihtiyaç duyduğu ölçüde başarılabilir. Bazı ülkelerde bilgi ve eylem bireye ve piyasa kaderine bırakılırken, bazılarında ise fonlama ile yapılmaktadır. Birinci yavaş gelişmeyi, ikincisi ise çok hızlı ve yıpratıcı bir şekilde başaranları göğe çıkartıp ululaştırma, başaramayanları çöpe atarcasına bir etki oluşturan tutuma girilmektedir. Başaranın bir veya birkaç başaramayanların on bin oranı olan bir yerde dokuz binin zihinsel sağlığını uyuşturcu, alkol ve suç vb. yollarla kaybedilmiş, bölünmüş egosunu tamir etmeye tekrar kazanmaya çalışması modern insan doğasına aykırı bir tutumdur.
Ekonominin istikrarlı ve güvenli olmasını istiyorsak, düzlemsel ekonomiden, döngüsel ekonomiye geçilmesi gerekmektedir. Yabacı yatırımların uzun ve kısa süredeki etkilerini iyice hesaplamamız gerekmektedir.
İtibari para basılmasının enflasyon artışı sağlamamasının en önemli yolu mal ve hizmetlerde fiyatı sabit kılabilmektir. Para miktarı fiyat dengesini bozmaz ise hızlı enflasyon artışı da gerçekleşmez. Fiyatları maliyet+ kar dengesi ile sabitlenirse piyasa fırsatçılığına izin verilmemesi sağlanabilir.
Ülke ekonomilerinde paranın devlet dışında belirli merkezlerde toplanması ekonomik krizi arttırmaktadır. Küresel olarak da paranın devlet bütçeleri dışında birikmesi toplumlarda istikrasızlığın artması, düzensizleşmesi olasılığını arttırmaktadır. Büyük oranda paranın küresel sermayelerinde birikmesini önlemenin yolu bireysel kazanç ve karların bireye aileye ve gruba öyle bir üst sınır konulmalıdır ki bu sermaye birikimin bölge, toplum ve devlet istikrarına zarar vermesini böylelikle engellenmelidir. Özel sermaye birikimlerini belirli iş alanlarıyla sınırlandırılmasıyla başlayabileceği başlangıç uygulamaları düzenli bir ekonomi için atılacak ilk adımdır. Devlet ihalelerinin hep aynı firmalara verilmeyip yeni ve alanında başarısını kanıtlamış belirli gelire sahip ve gelişmeye çalışan şirketlere verilmesi ikinci adım olabilir diyebiliriz. Ekonomi yönetimi eski burjuva tarzındaki devlet altı sermaye birikimini yoğunlaştırma olarak temelleri sağlam olmama olasılığı bulunmaktadır. Başarılı şirketlerin devlet ve uluslararası ihalelere girmesiyle küresel büyük sermaye kurumlarına döndüğü iyi konumundan yerini korumakta ısrarcı olma nedeniyle ekonomiye kötü etkiler bırakarak devlet ve toplumları istikrarsızlığa sürüklemeye yol açan eski uygulamalardan başarılı ve etkinliğini arttırmak isteyen yeni şirketlere şans verilmesi şirketler arasındaki dengeye oluşturarak belirli alanda iş yapmaları ve sürekli olmaları gelişen ekonomi ile yeni iş alanlarına geçerken eski konumlarından da feragat etmeleri daha sağlıklı olacaktır ekonomi yönünden. Örneğin bir iktidar döneminden belli bir iş alanında uzmanlaşan sermayesini arttıran şirket yaptığı iş alanın da çalışmaya devam etmesi ömrünü bu alanda sürdürmesi beklenmelidir. İkinci ihalede farklı iş alanı aynı firmaya verilmesi ekonomik krizin yolunu döşeyen taşlardan birini yola koymak demektir. İkinci ihaleyi başarılı farklı bir firmaya verilmesi o alanda ikinci bir firmanın ilerlemesinin sağlanması anlamına gelir. Önceliğin alanında bir numara olana değil, aynı başarıyı sağlayabilecek gelişmek isteyen firmalara verilmesi uzun vadeli istikrarlı ekonomiyi sürdürme çabası olarak değerlendirilebilir.
Döngüsel ekonominin temellerinde uygulanacak ilk iki uygulaması, farklı iş alanların bir çok firma tarafından yürütülmesi ve aynı işlerin aynı firmalara verilmemesidir.
Döngüsel ekonomini en ideal ortamı geliri birbirine yakın bir çok firmanın küresel olarak dağılmasıdır. Şirket karlarının üst limiti, iş alanlarının üst sınırı, bireysel gelirlerin üst kazancı ve sonunda devletlerin üst bütçesi şeklinde bir yöntem, sistem uygulamaları küresel ekonomik istikrarı sağlamanın bireysel ve toplumsal gelir ortalamasının adil olmasını oluşturmanın yoludur. Mevcut kazanımları olan kişi ve şirketlerin varlıklarına izin verirken yeni gelişmekte olan kişi ve şirketlerin varlık sınırları belirlenmeli, yeni oluşacak iş olanaklarından yeni gelişmeye çalışan kişi ve şirketlere öncelik verilmelidir. Zamanla ilk bölümdeki varlık sahipleriyle yeniler arasındaki fark bu yolla kapana bilecek ekonomik denge genele yayılarak tansiyon azalıp ve tıkanıklık giderilecektir.
Sermayenin tekelleşmesi küresel ekonominin düzlemsel uygulamasının bir sonucu olarak ortaya çıkar ve döngüsel ekonominin istikrarlı yapısına ters olarak belli sürelerdeki büyük kriz duraklamalarına neden olur. Bu krizler ise küresel yaşantıya olumsuz, istenmeyen savaş, açlık, halkların mutsuzluğu, gelir dengesizliği gibi bir çok kaos ortamını getirir.
Küresel tüketici yönlendirmesi bireyleri tarihinden ve kültüründen kopuk, ülkesi ile bağı zayıflatılmış sadece tüketime ve onun psikolojik yaşayışlarına odaklanmış olmaya yöneliktir. Geçmişiyle ve mekanla olan bağları koparılmış, geleceğe dair toplumsal hayallerini terk etmiş tamamı ile bireysel olarak hayaller peşinde koşan, zenginliğe ulaşınca da bunu korumak için yeryüzünde belli merkezleri işaret eden bir yönlendirmenin varlığı mevcut. Bu reklam, sanat (dizi ve sinema) inovasyonun negatif kullanımı(gençlere boş hayaller sunma) ve banka merkezleri( Nakit para, altın ve elmasların belli ülkelerde güvenliği) şeklinde bir kısır döngü. İstikrarsızlığın çıkması veya çıkarılması sonucu mevcut her ülke tarafından kullanılan paralara aşırı talep yaratılması.
Döngüsel Ekonomiye Geçişin aşamaları
Öncelikler mevcut ekonomik düzen içindeki birey, aile, kurum ve şirketlerin varlık ve gelir durumlarına müdahale edilmemelidir. Belirlenen tarih ve kanundan sonraki kurulacak ve gelişecek birey, aile, kurum ve şirketlerin yeni kurallara tabi olacağı belirlenmelidir. Bu yenilik işleyişi daha iyi hale getirmek amacını güden düzenlemedir.
Geçişinin oluşturulması ve benimsenme aşaması
Ekonomide düzenlenecek yeni uygulamaların gelecekte ülke ve küresel etkileri, düzenlemenin faydaları, eksikleri, altyapısının oluşturulması, halka açıklanması, geri bildirimin alınması süreci, örnekleminin oluşturulması gibi aşamalar ekonomi uzmanların bir araya gelerek düzenlemenin her yönünü incelemesi ve bir ortak kararlara bağlanması şeklinde olmalıdır.
Seçimlerde yeni partilere düzenlemenin parti programına alınmasını sivil toplum örgütleri aracılığı ve bireysel istekle ile teşvik edilmesi gerekmektedir.
Küresel bir ekonomik kriz esnasında herhangi bir ülkede de düzenlemeyi uygulamaya geçirebilir halde hazır bulunur yapılmalıdır. Bir paket program şeklinde rafta zamanını beklemelidir.
En büyük insanlık idealimiz, hayalimiz yeryüzünde ebedi barıştır. Bunu sağlayacak olan ise insanın toplum ve doğa dengesini sürdürecek en iyi sistem, yönetim ve yaşayışları geliştirmesi işbirliğinde bulunmasıdır.
Ekonomi biliminin bilgisine sahip kişiler, ekonomistler küresel ekonomik sistem eleştirisini yaparak dışlanmayı göze almayıp daha da sistemi taze ve yenilenmiş, iyi bir gelecek vaadi olan (kızdıklarında karamsar tablo çizmekten de kaçınmayan) gelişmelerden söz etmeleri üzücüdür. Güncel ve yakın gelecekteki ekonomiyi anlatırken adeta psikanalizin geçen yüzyıldaki amacından saparak bunalıma girmesini hatırlatmaktadırlar. Bir zamanlar güvenirliği azalmış gibi hissedilen ünlü mesleklere bugün maalesef ekonomistlik de katılmış görünmektedir. Bilmediklerinden değil, eskimiş ve kokusu çıkmakta olan sisteme yeni görüş ve olgularını sunacaklarına ekonominin gazeteciliğini ve kahinliğini yapmakta ısrar etmeleridir. Küresel ekonomik sistemin güncellenmesi, ilkelerin yenilenmesi gerekliliğine, kurallarının post-ekonomi olarak gözden geçirilmesi gerektiğine daha ne kadar göz yumacak ve sessiz kalacaklar. Küresel ekonomi sistemindeki bozulmuş yapıya ne zaman teşhis koyacak ve tedavi planı yapacaklar.
Paranın düzlemsel hareketi ise yatırım, faiz gibi unsurların bir merkezden gelmesi ve gelen bu paranın karının tekrar merkeze dönerken terk ettiği yerde boşluk ve sıkıntı oluşturmasıdır. Düzlemsel ekonomi balık avına benzer yanı bulunmaktadır. Balıkçı (küresel yatırımcı) ağlarını atar, yemli oltasını bırakır bunu alan balıkla dolu sudan bir balık balıkçıya ve ağlara takılan balıklar balıkçıya geri döner. Su da kalan balıklar mevcut durumdan etkilenmezler ise aynen yaşamaya devam ederler. Sorarlar ilse birbirlerini suçlarlar hataların diğerlerinden olduğunu balıkçıdan olduğunu düşünmezler.
Bir ülkenin ekonomik anlamda refah düzeyi diğer ülkelere kıyasla zenginlikleri ile değil, o ülkenin kendi içinde refah unsurlarının dengeli paylaşmasının oranıyla belirlenmelidir. Yüksek gelir ile düşük gelir arasındaki farkların en aza indirilmesi o ülkenin refah derecesini göstermektedir.
Bir ülkenin varlık içinde, yokluğu yaşaması, onun bulunduğu doğal kaynaklarının tam bilgisine ve kullanıma girme sürecindeki öncelik, ölçütlük ve verimlilik unsurlarının mekan ve zaman dengesine sahip olmaması, sahip olunan kadarının bilgisini eyleme koyacak işbirliğini gerektiren sistem ve işleyiş düzenini en uygun şekilde oluşturamamış olmasındandır. Bunlar sağlanırsa her ülke kendi refahını oluşturabilir. Uluslararası refah dengesi ülkelerin ekonomik anlamda birbirine en az ihtiyaç duyduğu ölçüde başarılabilir. Bazı ülkelerde bilgi ve eylem bireye ve piyasa kaderine bırakılırken, bazılarında ise fonlama ile yapılmaktadır. Birinci yavaş gelişmeyi, ikincisi ise çok hızlı ve yıpratıcı bir şekilde başaranları göğe çıkartıp ululaştırma, başaramayanları çöpe atarcasına bir etki oluşturan tutuma girilmektedir. Başaranın bir veya birkaç başaramayanların on bin oranı olan bir yerde dokuz binin zihinsel sağlığını uyuşturcu, alkol ve suç vb. yollarla kaybedilmiş, bölünmüş egosunu tamir etmeye tekrar kazanmaya çalışması modern insan doğasına aykırı bir tutumdur.
Ekonominin istikrarlı ve güvenli olmasını istiyorsak, düzlemsel ekonomiden, döngüsel ekonomiye geçilmesi gerekmektedir. Yabacı yatırımların uzun ve kısa süredeki etkilerini iyice hesaplamamız gerekmektedir.
İtibari para basılmasının enflasyon artışı sağlamamasının en önemli yolu mal ve hizmetlerde fiyatı sabit kılabilmektir. Para miktarı fiyat dengesini bozmaz ise hızlı enflasyon artışı da gerçekleşmez. Fiyatları maliyet+ kar dengesi ile sabitlenirse piyasa fırsatçılığına izin verilmemesi sağlanabilir.
Ülke ekonomilerinde paranın devlet dışında belirli merkezlerde toplanması ekonomik krizi arttırmaktadır. Küresel olarak da paranın devlet bütçeleri dışında birikmesi toplumlarda istikrasızlığın artması, düzensizleşmesi olasılığını arttırmaktadır. Büyük oranda paranın küresel sermayelerinde birikmesini önlemenin yolu bireysel kazanç ve karların bireye aileye ve gruba öyle bir üst sınır konulmalıdır ki bu sermaye birikimin bölge, toplum ve devlet istikrarına zarar vermesini böylelikle engellenmelidir. Özel sermaye birikimlerini belirli iş alanlarıyla sınırlandırılmasıyla başlayabileceği başlangıç uygulamaları düzenli bir ekonomi için atılacak ilk adımdır. Devlet ihalelerinin hep aynı firmalara verilmeyip yeni ve alanında başarısını kanıtlamış belirli gelire sahip ve gelişmeye çalışan şirketlere verilmesi ikinci adım olabilir diyebiliriz. Ekonomi yönetimi eski burjuva tarzındaki devlet altı sermaye birikimini yoğunlaştırma olarak temelleri sağlam olmama olasılığı bulunmaktadır. Başarılı şirketlerin devlet ve uluslararası ihalelere girmesiyle küresel büyük sermaye kurumlarına döndüğü iyi konumundan yerini korumakta ısrarcı olma nedeniyle ekonomiye kötü etkiler bırakarak devlet ve toplumları istikrarsızlığa sürüklemeye yol açan eski uygulamalardan başarılı ve etkinliğini arttırmak isteyen yeni şirketlere şans verilmesi şirketler arasındaki dengeye oluşturarak belirli alanda iş yapmaları ve sürekli olmaları gelişen ekonomi ile yeni iş alanlarına geçerken eski konumlarından da feragat etmeleri daha sağlıklı olacaktır ekonomi yönünden. Örneğin bir iktidar döneminden belli bir iş alanında uzmanlaşan sermayesini arttıran şirket yaptığı iş alanın da çalışmaya devam etmesi ömrünü bu alanda sürdürmesi beklenmelidir. İkinci ihalede farklı iş alanı aynı firmaya verilmesi ekonomik krizin yolunu döşeyen taşlardan birini yola koymak demektir. İkinci ihaleyi başarılı farklı bir firmaya verilmesi o alanda ikinci bir firmanın ilerlemesinin sağlanması anlamına gelir. Önceliğin alanında bir numara olana değil, aynı başarıyı sağlayabilecek gelişmek isteyen firmalara verilmesi uzun vadeli istikrarlı ekonomiyi sürdürme çabası olarak değerlendirilebilir.
Döngüsel ekonominin temellerinde uygulanacak ilk iki uygulaması, farklı iş alanların bir çok firma tarafından yürütülmesi ve aynı işlerin aynı firmalara verilmemesidir.
Döngüsel ekonomini en ideal ortamı geliri birbirine yakın bir çok firmanın küresel olarak dağılmasıdır. Şirket karlarının üst limiti, iş alanlarının üst sınırı, bireysel gelirlerin üst kazancı ve sonunda devletlerin üst bütçesi şeklinde bir yöntem, sistem uygulamaları küresel ekonomik istikrarı sağlamanın bireysel ve toplumsal gelir ortalamasının adil olmasını oluşturmanın yoludur. Mevcut kazanımları olan kişi ve şirketlerin varlıklarına izin verirken yeni gelişmekte olan kişi ve şirketlerin varlık sınırları belirlenmeli, yeni oluşacak iş olanaklarından yeni gelişmeye çalışan kişi ve şirketlere öncelik verilmelidir. Zamanla ilk bölümdeki varlık sahipleriyle yeniler arasındaki fark bu yolla kapana bilecek ekonomik denge genele yayılarak tansiyon azalıp ve tıkanıklık giderilecektir.
Sermayenin tekelleşmesi küresel ekonominin düzlemsel uygulamasının bir sonucu olarak ortaya çıkar ve döngüsel ekonominin istikrarlı yapısına ters olarak belli sürelerdeki büyük kriz duraklamalarına neden olur. Bu krizler ise küresel yaşantıya olumsuz, istenmeyen savaş, açlık, halkların mutsuzluğu, gelir dengesizliği gibi bir çok kaos ortamını getirir.
Küresel tüketici yönlendirmesi bireyleri tarihinden ve kültüründen kopuk, ülkesi ile bağı zayıflatılmış sadece tüketime ve onun psikolojik yaşayışlarına odaklanmış olmaya yöneliktir. Geçmişiyle ve mekanla olan bağları koparılmış, geleceğe dair toplumsal hayallerini terk etmiş tamamı ile bireysel olarak hayaller peşinde koşan, zenginliğe ulaşınca da bunu korumak için yeryüzünde belli merkezleri işaret eden bir yönlendirmenin varlığı mevcut. Bu reklam, sanat (dizi ve sinema) inovasyonun negatif kullanımı(gençlere boş hayaller sunma) ve banka merkezleri( Nakit para, altın ve elmasların belli ülkelerde güvenliği) şeklinde bir kısır döngü. İstikrarsızlığın çıkması veya çıkarılması sonucu mevcut her ülke tarafından kullanılan paralara aşırı talep yaratılması.
Döngüsel Ekonomiye Geçişin aşamaları
Öncelikler mevcut ekonomik düzen içindeki birey, aile, kurum ve şirketlerin varlık ve gelir durumlarına müdahale edilmemelidir. Belirlenen tarih ve kanundan sonraki kurulacak ve gelişecek birey, aile, kurum ve şirketlerin yeni kurallara tabi olacağı belirlenmelidir. Bu yenilik işleyişi daha iyi hale getirmek amacını güden düzenlemedir.
Geçişinin oluşturulması ve benimsenme aşaması
Ekonomide düzenlenecek yeni uygulamaların gelecekte ülke ve küresel etkileri, düzenlemenin faydaları, eksikleri, altyapısının oluşturulması, halka açıklanması, geri bildirimin alınması süreci, örnekleminin oluşturulması gibi aşamalar ekonomi uzmanların bir araya gelerek düzenlemenin her yönünü incelemesi ve bir ortak kararlara bağlanması şeklinde olmalıdır.
Seçimlerde yeni partilere düzenlemenin parti programına alınmasını sivil toplum örgütleri aracılığı ve bireysel istekle ile teşvik edilmesi gerekmektedir.
Küresel bir ekonomik kriz esnasında herhangi bir ülkede de düzenlemeyi uygulamaya geçirebilir halde hazır bulunur yapılmalıdır. Bir paket program şeklinde rafta zamanını beklemelidir.
1.Şirket karlarını, varlık ve sermayesinin bir üst limit
ile sınırlandırılması
Asgari gelirin olduğu bir yerde azami
de olmalıdır. Şirketlerini üst gelirini saptayacak olan ekonomi
uzmanlarıdır. Bireyin, ailenin ve kurumun yaşama refahının
ortalaması alınarak adil bir sınır oluşturulabilir. Üst limite örnek olarak aylık kar geliri olarak asgari ücretin bin katı olması gösterilebilir. Varlıkta on bin , sermayede ise beş bin katı örnek verilebilir. Zaman, mekan ve şartlara göre yeni sınırlar belirlenebilir. Amaç sınırların belirlenmesidir.
2. Bu modele geçiş aşaması
Mevcut birey, aile veya kurumların(
şirket) varlık ve gelirlerine dokunulmadan kanunlarla yeni
kurulmakta olanlara uygulanması geçişi adil yapılmasını ve
yapılacak itirazları en aza indirmenin bir yolu olabileceğidir.
3. Bu sistemin incelenmesi ve
belirlenmesi
Bu sistemin adının, sınırlarının,
ana ögelerinin, kullanımının fayda ve zararları, geleceğe
yansımalarının bilgilerini, modelini oluşturmak üzere ekonomi
alanından uzman kurulu oluşturmak ve altyapısını ortaya koyup
halka anlatmak, tanıtmak, benimsetmek ve halktan bu konuda destek
almak.
4. Gelir üst sınırının aşması
Şirket geliri üst aşımında bir çok
yol bulunabilir. şirketin vergilerinin peşin ödenmesi olabilir.
Gelecek yılın vergisini şimdi edinilen limit aşım kardan
ödenmesi gibi. Şirketin üst gelirinin sosyal yardımlar, sanatsal
destek gibi bir çok aktarım olabilir en sonunda yine üst limiti
devlet bütçesine aktarım olacaktır. Üst aktarımlar devlet fonu
ve hazinesinde duracak şirketin iflası veya ihtiyacı durumunda
gerekli olduğu miktarın zamanların gerektirdiği bir biçimde
şirkete geri dönüşü sağlanabilir. Birey, aile ve
kurumların üst aşımlarının da benzer yöntemlerle onları
mağdur etmeyecek şekilde düzenlenebilir.
Girişimcilik özgürlüğünün kısıtlanması söz konusu değildir. Girişimcilerden bireysel ve toplumsal görülebilir ve kabul edilebilir bir hedefin belirlenmesini oluşturmaktır bu düzenleme. Girişimcilerin küresel belirlenmiş en az ülke bütçesinin üstünde bir hedef konamayacağı örneğinde bireyin veya grubun toplum ve devletten daha değerli olamayacağı, yetki ve sınırlarını aşamayacağını göstermektir. Birey, grup veya kurumun hayal edilen zenginliğinin sınırları bulunmaktadır. Bir bireyin, grubun veya kurumun diğer birey, toplumlardan ve devletten daha değerli olduğunu hangi mantık ve değere göre iddiasında bulunabilir. Bir şirketin çalışanlarını, hissedarlarını toplasanız bile aynı mantığa ve değere ulaşamazsınız. Kaldı ki çalışanlar ve hissedarlar şirketin yönetim karına göre kazanımlarının değeri piyasa standardın ne kadar üstünde olabilir ki. Günümüzde büyük varlık ve gelir seviyesi ülke bütçeleri dışında kabul edilmesi çağımızın bilgi, mantık ve ruhuna göre mümkün değildir. Buna rağmen hala hayaletlerin aramızda dolaşması onları söz konusu yapmayıp yokmuş gibi davranmamız kötü günlerin geleceğinin habercisi olabilir. Savaşlar ve devrimler çağının henüz sona ermediğinin bir göstergesi olmaktadırlar. Velayet savaşları, küresel ekonomik krizler, salgın hastalıklar, büyük göçler, siyasi düzensizlikler hala bizlere eskilerin çözülmemiş, karışmış bir yumağın, bakkal defteri karışıklığında gizlenen kaos ve hesapların olduğunu ve günümüze taşındığını düşündürmektedir. Günümüzde birey, toplumların sırrı bulunmazken ülkeler arası ilişkilerin sırları hala fırtınalı bulutlarının hangi rüzgarca getirildiğini, depremlerin hangi fay hatlarıyla oluştuğunu bilememek gibi etki oluşturmaktadır birey ve toplumlara. Adına post-truth deniliyor. Tarihten gelen her türlü aile yönetimleri(ekonomik ve siyasi), devlet yöneticileri ve seçilen iktidarların ilişkilerinin olumlu ve olumsuz görünen sonuçlarıdır. Sistemin en üstünde tarihsel haklarını korumaya çalışan aile yönetimleri, Onların altında devletlerin yerleşik kurumsal düzeni, onların altında halk tarafından (?) seçilmiş kişi veya siyasi partiler, onların altında küresel sermaye grupları, onların altında sivil toplum kuruluşları (din, bilim, felsefe, sanat, meslek ), onların altında birey ve halklar, en altta ise yasa dışı gruplar(mafya), gizli oluşumlar(Ajanlık). Bu tablodaki her türlü ahlaka, inanca ve sağduyu dışındaki amaçların halklardan gizlenmesi ama davranışların ve sonuçların gizlenememesi biz birey ve toplumlara yunan mitolojisindeki titan savaşlarını, filler tepişir, çimler ezilir efsanesini hatırlatırcasına hayaletler gibi dolaşıyorlar yeryüzünde. Bizlerde gölgelerini görüyoruz. Mitoloji devam ediyor, hayaletler hala dolaşıyor.
Girişimcilik özgürlüğünün kısıtlanması söz konusu değildir. Girişimcilerden bireysel ve toplumsal görülebilir ve kabul edilebilir bir hedefin belirlenmesini oluşturmaktır bu düzenleme. Girişimcilerin küresel belirlenmiş en az ülke bütçesinin üstünde bir hedef konamayacağı örneğinde bireyin veya grubun toplum ve devletten daha değerli olamayacağı, yetki ve sınırlarını aşamayacağını göstermektir. Birey, grup veya kurumun hayal edilen zenginliğinin sınırları bulunmaktadır. Bir bireyin, grubun veya kurumun diğer birey, toplumlardan ve devletten daha değerli olduğunu hangi mantık ve değere göre iddiasında bulunabilir. Bir şirketin çalışanlarını, hissedarlarını toplasanız bile aynı mantığa ve değere ulaşamazsınız. Kaldı ki çalışanlar ve hissedarlar şirketin yönetim karına göre kazanımlarının değeri piyasa standardın ne kadar üstünde olabilir ki. Günümüzde büyük varlık ve gelir seviyesi ülke bütçeleri dışında kabul edilmesi çağımızın bilgi, mantık ve ruhuna göre mümkün değildir. Buna rağmen hala hayaletlerin aramızda dolaşması onları söz konusu yapmayıp yokmuş gibi davranmamız kötü günlerin geleceğinin habercisi olabilir. Savaşlar ve devrimler çağının henüz sona ermediğinin bir göstergesi olmaktadırlar. Velayet savaşları, küresel ekonomik krizler, salgın hastalıklar, büyük göçler, siyasi düzensizlikler hala bizlere eskilerin çözülmemiş, karışmış bir yumağın, bakkal defteri karışıklığında gizlenen kaos ve hesapların olduğunu ve günümüze taşındığını düşündürmektedir. Günümüzde birey, toplumların sırrı bulunmazken ülkeler arası ilişkilerin sırları hala fırtınalı bulutlarının hangi rüzgarca getirildiğini, depremlerin hangi fay hatlarıyla oluştuğunu bilememek gibi etki oluşturmaktadır birey ve toplumlara. Adına post-truth deniliyor. Tarihten gelen her türlü aile yönetimleri(ekonomik ve siyasi), devlet yöneticileri ve seçilen iktidarların ilişkilerinin olumlu ve olumsuz görünen sonuçlarıdır. Sistemin en üstünde tarihsel haklarını korumaya çalışan aile yönetimleri, Onların altında devletlerin yerleşik kurumsal düzeni, onların altında halk tarafından (?) seçilmiş kişi veya siyasi partiler, onların altında küresel sermaye grupları, onların altında sivil toplum kuruluşları (din, bilim, felsefe, sanat, meslek ), onların altında birey ve halklar, en altta ise yasa dışı gruplar(mafya), gizli oluşumlar(Ajanlık). Bu tablodaki her türlü ahlaka, inanca ve sağduyu dışındaki amaçların halklardan gizlenmesi ama davranışların ve sonuçların gizlenememesi biz birey ve toplumlara yunan mitolojisindeki titan savaşlarını, filler tepişir, çimler ezilir efsanesini hatırlatırcasına hayaletler gibi dolaşıyorlar yeryüzünde. Bizlerde gölgelerini görüyoruz. Mitoloji devam ediyor, hayaletler hala dolaşıyor.
5. Bir alanda uzmanlaşma sınırı
Birey, aile ve kurumlar bir alanda
uzmanlaşıp diğer alanlarda faaliyet göstermeleri sınırlanmalıdır.
Bir şirket sağlık alanında uzmanken, hizmet sektöründe
bulunmamalıdır. Haliyle holdingleşme sadece sağlık alanında
veya hizmet alanında oluşmalıdır. Holding oluşturmaya sınırlamalar getirilmelidir gerektiğinde. İş alanlardaki odalar
birliği rekabet yapabilecek mekansal koşulların uygunluğunu
denetlerken( yakın yerlerde aynı tür esnafın açılmaması)
ihtiyaç olan boş yerlerde de yeni esnaflara bilgi vermesi
gerekmektedir. Örneğin ülkenin şu kasabasında şu esnaflığa
ihtiyaç bulunmaktadır. "Üyelerimize ve vatandaşa duyurulur" gibi.
6. Yabancı sermaye girişi ve
kurumlaşması.
Yabancı sermaye girişindeki amacı
saptanmalı. şirket kurulumunda vergi ve personel istihdamı yeterli
diyerek olayı hafife almamalıyız. Yıllar içindeki olabilecekleri
de hesap etmeliyiz. Onlara da kanunlarımızın gerektirdiğini
uygulamalıyız. Varlık ve sermaye miktarının üst sınırı olarak ülke girişimcilerden az veya eşit olması rekabetin adil olması açısından hem de farklı alanlarda yatırım yapılmasını sağlaması bakımından gereklidir.
7. Devlet ihale sisteminde uygulama.
Alanında gelişmekte olan ve güvenilir
olan firmalara öncelik verilmelidir. Yeni sistemin uygulandığı
yeni firmalara öncelik verilerek yeni kanundan etkilenmemiş
firmalar ile dengeleri oluşuncaya kadar bu süreç devam
ettirilebilir. Her işin farklı firmalara verilmesi bu amaçla ortaya çıkıp kaybolan geçici girişimci zararlarının önüne geçilmesi ve gelişmekte olan firmalara teşvik edilmesi sağlanabilir.
En büyük insanlık idealimiz, hayalimiz yeryüzünde ebedi barıştır. Bunu sağlayacak olan ise insanın toplum ve doğa dengesini sürdürecek en iyi sistem, yönetim ve yaşayışları geliştirmesi işbirliğinde bulunmasıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder