4 Mart 2021 Perşembe

İnsan Doğa ve Dünya -11

 İnsanın Organları

Doğada yalın ve çıplak iken doğa ve evren tehlikelerine karşı korunma amacıyla tırnaklarımızı ve dişlerimizi daha keskin ve sağlam yapmadık insan olarak.

Daha hızlı kaçmaya veya kovalamaya alıştırmadık bedenimizi.

Daha yükseğe sıçramaya çabalamadık ve uçma alıştırmalarına zorunlu kalmadık av-avcı kıskacında.

Uzaktan gelen koku parçalarının hassas analizini ve çeşidini yapacak burunu geliştirme alışkanlığımız olmadı. 

Soğuğa karşı tüy ve derimizi daha gür ve kalın hale getirmedik.

Sıcağa karşı sık nefes alma refleksini kazanma gereği duymadık, hareketlerimizi azaltma zorunluluğuna girmedik.

Peki ne yaptık bu zamana kadar doğa ve evrensel işleyiş tehlikelerine karşı, hangi organlarımızı geliştirdik korunma için. 

Çok organ geliştirdik günümüze kadar ve hala geliştirmeye çalışıyoruz. 

Av olmaktan ve kendi türümüzün ölümcül saldırısına karşı silahlar denilen elimize ve bedenimize takılan ve çıkarılan organlar geliştirdik. 

Avlanmayı kolaylaştıran koşmamızın, yakalamamızın, parçalamamızın hatta sindirimimizin bir kısmı yerine geçecek silahlar ve ateşi organımız yaptık. Bunlar öyle bir organ ki gerektiği zaman kullandığımız gerektiği zaman bedenimizden ayırdığımızdılar. Bedenimiz bu ek organları kendine yabancı saymadı. Çünkü onların bedene zararı olmuyordu. Hatta beden onlara bakınca onların kendisine ne gibi bir fayda ve zarar verdiğini biliyordu. Mızrak görünce ağzı sulanırken düşman türdaşlarını da hatırlıyor, ateşi görünce hayali pişen avın kokusunu alıyor, ısınmayı hatırlıyor ve vahşi rakiplerini yaklaştırmayacak güvenlik duvarını hatırlıyor ve kendisinin de yanabileceği korkusunu taşıyordu. Artık bedenlerimiz canlı olarak içten ve kalıtımla gelen organ oluşturma şeklini çevreden gelen madde ve enerji, diğer canlıları organı olarak keşfetmeye ve kullanmaya başlıyordu. Bu özellik diğer canlılarda bulunmakla birlikte insanda zirveye çıkmış olup ve son halini alıyordu.

Duyguların ve aklın gelişim kaynağı

İnsan, kendi bedeninde sürekli yapışık durmayıp gerekli olduğunda doğa ve evren işleyiş tehlikelerine karşı kullanabildiği bu ek organların tümü ile arasında bir bağ kurdu. Bu bağ öyle güçlü idi ki ek organlar bedenden ayrı olduğunda beden bunu unutmak istemiyordu. Hangi mekan ve zamanda hangi bu ek organını kullanması gerektiğine karar vermesi gerekiyordu. Reklesif davranma olanağı yoktu. Yani organlar arasındaki hareket sıralama etkisi bu ek organlarda, beden içindekiler gibi hızlı değildi. Hangi mekan ve zamanda ek organlarını nasıl kullanacağına dair refleks geliştirmesi gerekiyordu. Bunu yapmadan önce onları hafızaya almalıydı. Sonra mekan ve zamanda oluşacak olay ve olguları da hatırlamalıydı. Etki-tepki döngüsünü böyle tamamlayabilirdi. 

Bu ek organlarını ve kullanımını gelecek nesillere de aktarmalıydı. Çünkü doğanın ilkesi kalıtım yolu ile iletilemiyordu. Bedeni bu ek organın bilgisini kendi bilgisi olarak almıyor ve gelecek nesile iletemiyordu.

İnsanın ek organları çoğaldıkça onu kontrol etmesi ve doğru olarak kullanması için duygular ve zeka gelişmek zorunda kaldı. Ek organlarımızı tak-.çıkar alışkanlığı insanda duygu dalgalanmasına ve zeka değişimlerine yol açmıştır. Sonraları al-ver (ticaret, alış-veriş ) alışkanlıklarımızla da zirveye çıktı ve hala orda devam ediyoruz. Doğanın canlıya verdiği belirlenmiş beslenme, aynı şartlara göre yaşama olanaklarının dışına çıkmış ve yeni şart ve koşullarına göre sürekli bir yenilenme döngüsündeyiz artan ve gelişen organlarımızla. Kullandığımız her dış madde bedenimizin faydasına olması ve süreklilik kazanması ile organ haline gelmektedir. Canlılıktaki kalıtımla gelen değişimler yerine ihtiyaçlarımıza göre organ oluşturuyor ve yenisi ile değiştiriyoruz. Dolayısı ile canlılığın yavaş, değişen şartlara ve olasılıklara göre gelişimine göre insan türü hızlı, şartlara ve olasılıklara göre gelişimini sürdürmüştür.

Artık insan ek organların duygu yüklemiş, doğru kullanmak içinde zeka oluşturmuştur. Ve böylelikle beden ek organlarla sağlam bir bağ kurmuş ve geliştirmiştir. 

Günümüzde artık organlarımız o kadar çoğalmış ve çeşitlenmiştir ki ne zekamız yetmekte ne de duygularımız onları taşıyacak güçtedir. 

İş bölümü yapmak zorunluluğumuz ve bu da yetmeyip kalabalık halimize yetecek ek organlarımızla bağımızı koruyacak teknolojiler üretmemiz gerekiyor hala.

Ek organlarımızı öyle bağlandık ve bağımlı hale geldik ki, geriye bakıyoruz, geldiğimiz yere ve hala cevap arıyoruz biz kimiz, neyiz, amacımız nedir, bu yolu biz mi seçtik yoksa bilinemez bir kaynak bizimi yönlendirdi diye. Peki bu soruları kim cevaplamaya çalışıyor bilim mi ? Hayır o hala çevremizde ve içimizde ne var ve nedir soruların peşinde. Bu sorulara cevap arayanlar belli, felsefe, inanç ve sanat.

...............

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çağdaş Felsefe, " Bir Filozofun El Kitabı" adlı kitabımın imza gününe ait sunum.

" Bir Filozofun El Kitabı " adlı kitabımın imza günü heyecanlı, keyifli ve çoşkulu geçti. Etkinliğe katılan arkadaşım ve dostlarım...