Türkiye Küreselleşirken

Türkiye Küreselleşirken
Ülkemizde, kitlelerin aynı sözlerin söyleyene göre farklılaşmasını görüyoruz.

11 Ekim 2020 Pazar

Canlı ve İnsan İlişkileri

 İlişki ilişik olmaktan yani bağlantıdan gelmektedir. Canlılar doğa içinde sürekli birbirleriyle ilişki yani bağlantı halinde olabilmektedirler. Etki- Tepki şeklinde devam bu ilişkilerin temellerini felsefece derin düşünmeye eğileceğiz eyitişimsel düşünce etkinliği ile. 



İnsanların kendi aralarındaki ilişkilerini ve hayvanların etkileşimlerini yukarıdaki şemanın açılımıyla değineceğiz, genişleteceğiz.

Doğalın hakkını doğala, kültürün hakkını kültüre vermek gerekir.

Doğaldan kültüre geçiş hangi aşamalarda göstermektedir kendisini. Hareketli canlıların hareketsiz canlılardan gelmesi gibi bitkiden hayvana hayvandan insana geçişler gibidir doğaldan kültüre geçişler.

Yine de kültür de kaynağını doğaldan aldığına göre o sadece doğalın değişik görünümüdür aslında. Aynı mekanda fakat farklı zamanda görünen değişik görünümleridir bizlere kendisini saklamış ve farklı gibi görünen.

İnsan ilişkilerin de en uygunu akıla dayanan akılcılık gibi görünse de onu taşıyan beyin bile kendi şeklini bir ağacın köklerini taklit eden fiziksel uzantılarını dar bir alana sığdırmaya çalışırken, doğasından ayrılmadığını gösterir bizlere. Geriye doğru bağlantıları olan hafızası, duygulanımları, güdüleri, dürtüleri ve itkileriyle ne kadarda uzakmış izlenimi verse de hepsi bir arada bir bedende bulunmakta. Yaşantılarımız bütün bu doğal özelliklerin her an çalışmasıyla ilerlemekte zaman ve mekanda.

Bilim çalışmaları yapılırken saf akıl eylemi görülür. İş hayatı öyle. Aklın ürettiği nesne, sistem ve kurallar aklın akılla ilişkilerini sergiler.

Ekonomik sistem de öyle işlemeye meyillidir. Üretim başlangıcı ve gelişmesi hep aklın işleyişi ile ilerler. En son hali tüketim aşaması ise duyguların ve dürtülerin tatmin sürecinde sonlanır.

Akıl diğer akıllarla ilişkilerinde bilgi odaklı ilişkiler kurar. Bu bilgiler kültüre ait bilgilerdir. Bilim ve kurumların işleyişlerinde ve sürdürülmesinde uzmanlığın gelişmesini sağlar. Aklın gelişmesiyle sistem ve eserleriyle toplumların düzen ve işleyişine katkıda bulunur.

Akıl ile duygu ilişkileri çok karmaşık gibi görünse de çözümlenebilir. 

Mitolojiler ve efsaneler tam anlamıyla akıl ile duygunun iç içe olduğu edebi sanatlardır. Duygu yaşantıyla, akılda bilgi ile tamamlanmaya çalışırlar bu örneklerde. Duygudan, akıla geçiş aşamaları görülür bu sanatlarda. Anlatılanlara ve yazılanlara inanan zihinler metafizik düşüncede kalır, hisseden duygular ise yaşamışçasına durgunluk, sakinlik veya yaşamak ister gibi kabarmaya başlarlar, etkilenirler. Duygular sürekli tekrarlanmaya odaklıdır, akıl ise sürekli tekrarlanan bilgiden yeni bilgiye doğru ilerleme eyilimindedir. Duygu bedende sınırlıdır, akıl ise evrenden bilgiyi aldığı için sürekli arayıştadır. Düşüncenin sınırının olmaması evrene ait bilgileri biriktirip, kategori, istatistik, küme, sınıflama ile tümellere doğru gider. Akıl bilgiyi sırayla ve tek tek ele alabilir. Duygular ise dalgalanma şeklinde veya etki-tepki şeklinde kendisini ifade eder. Akıl beden ile evren arasında, duygu ise beden ile akıl arasındadır. Duyguların en etkili işareti kalp, aklın ise şaşmanın ve merakın verdiği bedenin donma ,(nöronların kısa devre yapması) dona kalma halidir.

Kurallar(akıl) ve duygular

Aileden ve eğitimden gelen kurallar ile akıl şekillenir, şekillenmekle kalmaz o kuralları duygular ile de besleriz. Kurallar ile duygular birbirine karışışmış ve iç içe geçmiştir. Kurallar ile duyguları birbirinden ayırmayı başarmak insan ilişkilerinde bir çok sorunların da çözümünü sağlayabilir. 

Bir çok tartışma ve kavgaların kaynağı kurallar ile duyguların karışık hallerinin çözülememesinden kaynaklanmaktadır. Kural ilkeleriyle başlayan diyaloglar duyguların etkilerinin sessizce, gizlice ve hızla girmesiyle diyalogun ilerleyişi ses, mimik, kasılma, hızlı ve kısa hareketlenmeler (tartışma, ağız kavgası) ile başlar ses miktarı artarak (bağırma) çarpışmaya (fiziksel kavga, şiddet)  anlaşamamaya doğru evrilir farkında olmadan. Tartışma ve kavga eylemlerinin genel bir analizi yapıldığında detaylarda bir çok fiziksel ve ruhsal gizli ve bilinmeyen kural, duygu, güdü ve dürtüye kadar ulaşacak olan bilgiler çıkabilir. Hem kişiye özel hem de diğer kişiliklere ait genel kişilik hallerinin psikolojik analizleri tartışma ve kavgalarından yapılabilir. 

Canlılar ve boşluk

Canlıların varoluşuna özgü en önemli sorunu boşlukta olma halidir. Suda yüzerek, karalarda gezerek ve uçarak yaşayan canlılar boşluktadırlar. Yeryüzünde boşluk suda ve havada bulunmaktadır. Evrene ait boşluk ise uzay boşluğudur. Bitkiler kökleriyle maddeye (toprak) bağlanmış olup gelişimlerini hem maddeden hem de boşluktaki enerjiden alarak devam ettirmektedirler. Bitkiler nesil aktarımı ile yeryüzünde hareket etmektedirler. Diğer canlılar ise suda, karada ve havada oluş halleriyle hareket etmek zorundadırlar. Bu hareket hali bedenlenmesini tamamlamış (yerküre şartlarına göre) canlıların boşlukta bulunma sorununu aşmak amacı ile hareket ve duyu organlarının oluşmasını sağlamıştır. Harekete uyumlu (içsel) ve duyu (dışsal) organları da beyin oluşumunu ortaya çıkarmıştır. Haliyle bitkilerde beyin gibi bir oluşumun neden olmadığını anlayabiliyoruz.

(Canlılığın ilk ortaya çıkışı suda mı yoksa toprakta mı olmuştur. İlk canlının suda oluştuğundan emin miyiz. Bitkilerin sudan toprağa geçişi ve şu anki hallerine gelişlerini açıklayan bir tez veya teori bulunmakta mıdır.)

İnsan aile ve toplumda bulunduğu için doğumuyla bu boşluğu hissetmez. Çünkü kendisi için planlanmış bir gelişim süreci ve hedefleri hazırdır. Çocukluk sürecinde boşluğa yer vermeyen iyi bir yetiştirme süreci olursa ergenlikten yetişkinliğe geçişindeki yaşayacağı boşluk sorununu en hafif haliyle atlatabilecek ve hedeflerini yetenekleri doğrultusunda seçerek o yolda ilerleyebilecektir. İyi bir çocukluk yaşayamaz ve boşluk ile karşı karşıya kalırsa karşılaştığı her türlü hedef seçeneğine sarılacaktır. Artık mecbur yaptığı bu tercihlerin iyimi kötü mü olduğu önemli olmayacaktır bu insan için. 

Toplumdaki kötülük sorununun bir bölümü bundan kaynaklanmaktadır. Boşluğu her türlü aşan insan için sırada tutumlar gelmektedir. Toplum içinde yaşayış tutumu gerektirecektir. Hedeflerin ilerleyişinde tutumlarımız bizlere yaşam tarzımızı ve hayata bakışımızı göstermektedir. Seçenekler arttıkça doğru kararı vermek ve yanlış kararları bırakmak için bilgi ve tecrübenin zihinde artarak bilinçlenme, kendindelik haliyle kişi kendinde ve çevresinde doyumsuzluğun ve mutsuzluğun azalarak huzurlu ve mutlu bir yaşam oluşturma çabalarını ömür boyu sürdürecektir.     


Günlük hayatta akıl ile duygu ilişkileri sık sık karşı karşıya gelir. Söz ve davranışlarda izlerine rastlanır. İşbirliği için akıl duyguya kaynağından dolayı hoş görülü davranmalı ve ona zarar vermemeye çalışmalı, duygu ise akıla güvenmeli ve denge oluşturmaya çalışmalıdır. Akılın kötülüğü duyguya zarar verme olasılığı, duygununda kötü tarafı anlayamadığı akılı yok sayması veya onu küçümsemesi, önemsememesidir. Aralarında uyum olmaz ise kötü yöneticiler ve çocukça yaşayan yetişkinler görme olasılığımız artar günlük yaşantıda.

İlişkilerin karmaşık görünmesinin nedeni bir çok bireyin birbiri ile olan ilişkisi yanında dış etkenlerin de ilişkilere etki etmesi ve oran, çeşidinin çok olmasındandır. Bir bireyin diğer birey ve bireylerle ilişkilerine mekan, zaman, sistem işleyişi ve doğa gibi bir çok etken etki eder. Psikoloji ve sosyoloji gibi bilimler sürekli olarak ilişkilerin oluşması, gelişmesi ve sonuçlarını bütünsel olarak ele almanın zorluğu karşısında parça parça olgular oluşturmaya çalışarak ilerlemeye çalışmaktadır. Felsefe bireysel ve toplumsal olaylara tümden gelim çalışmaları uygularken bilimler tümevarım uygularlar. İnsan ve canlı ilişkilerinde değişkenlik oranı çok olması sabitliğin görülmesinin ele alınmasını güçleştirir.

İlişkilerin ilerleyişinde bir çok çatallaşma, birleşme, ayrılma, çakışma, paralel, gizlilik, katmanlaşma gibi bir çok şekiller karmaşık olarak bulunur. İç içe geçmiş, ilgisiz gibi görünen ama ilgili olan bir çok bağlar bulunur. İlişkileri hangi ana konu unsurlarına, kime, neye göre ele alma zorluğu da bulunmaktadır. Canlılarda bir türün artması canlılığın temel temsil özelliklerinin taşınma ve bulundurma olasılıklarının o çoğalan tür tarafından yüklenilmesi anlamına gelmektedir. 

Bitki türlerinin çokluğu canlılığının bitki türünün tüm açılımlarının mekan ve zamanda ortaya çıkmasını sağlar. Bitkilerin yeryüzündeki yer değiştirme hareketi nesilden nesile gibi yavaş ilerlemesi canlılığın hareket konusunda yavaştan hızlıya doğru farklı türlerin yer değiştirme yeteneğinin oluşmasının zeminin hazırlamış gibidir. Tür her türlü açılımını ortaya koymuş ancak belli bir sınırda yeni bir türün gelişimine olanak yaratmıştır. Canlı canlının nedenidir diyebiliriz bu hale. Canlı canlıya canlılığı ekleyen bir zincirdir. Canlılık bir zincir oluşturmaktadır birbirine bağlı şekilde, dna şekili mikro boyutta oluşurken şu an gördüğümüz zincir makro ama karmaşık halde olarak temelinden farklıdır. Bunun nedeni dna bedenlenme sürecini tamamladığında belli büyüklük kriterinin yeryüzü olanakları ile sınırlanmasındandır. 

Dolayısıyla canlı mars veya ayda yaşama ortamı oluşturduğunda oraların özelliklerine göre değişimi çok farklı şekil ve boyutta olabilecektir. Yeryüzündeki şekli bedenlenme sınırında başka bir bedenle birleşerek yeni canlı üretme ve çoğalmaktadır. Haliyle kültürümüz tüm insanları aynı yaşama şekillerine sıkıştırmaya çalışırken (doğaya göre dar bir şekil) doğanın canlılığı temsil etme adına farklı yaşama şekillerinin akışına ters bir yaklaşım içermektedir. Bu durum kültürümüzün ilişkilerimizi bilinir hale getirmesini, doğa bilimleri gibi belirgin ve tekrarlanan bilgilere ulaşılmasını haliyle zorlaştırmaktadır. 

Psikoloji, sosyoloji gibi bilimlerin gelişmesi ve kendi konuları ile ilgili bilgilerin belirgin hale gelmesi canlılığın açılımları üzerinden olmalıdır. Bu fikir bizi bilindik matematik ve fizik ilkelerinden farklı bir yeni sistem ve yöntem arayışına yönelmemizi gerekli kılmaktadır. 

Canlıların evren yasalarına karşı etkileşimleri ile canlılığın kendi gelişim ilkelerinin temellerini açıklayacak, matematik dışında yeni yöntem ve sistemler oluşturmamız gerekmektedir. Evren yasalarına ulaştığımız yöntemler, canlı ilişkilerin ve gelişiminin ilkelerini açıklamaya yetmemektedir. Zaten canlılık evren yasalarına paralel değil onun üstüne oluşan bir olgudur. 

Dolayısı ile bu konuda yapacağımız ilk saptama evren yasalarına doğa yasaları demekten vazgeçmeliyiz. Çünkü evren yasaları, canlılığı kapsayan doğa öncesi oluşan ve gelişen yasalardır. Evren yasalarıyla, doğa yasalarını ayrı tutmalıyız. 

Evren yasaları canlının olamadığı bir evren ortamının ilkeleridir. Doğa ise canlı ve cansızlığın birleşiminden ortaya çıkan yasalardır. Örneğin dünyamız dışında hiçbir canlının olmadığı uzayda sadece evren yasaları bulunmaktadır, Dünyamız ise hem evrenin hem de canlının bir arada olduğu bir doğa yasaları ortaya çıkarmıştır. Canlıların ise kendi aralarındaki ilişkilerinin ve gelişimin de üçüncü yasa biçimi olduğunu söyleyebiliriz. 

* Evren yasaları : Canlının olmadığı evren yasaları
* Doğa yasaları : Canlının bulunduğu evrenin bir parçasında canlı ile evren etkileşimlerini ortaya koyan yasalar.
* Canlılık yasaları : Canlının canlı ile olan etkileşimlerini, sabit değişken evren yasaları dışında ortaya koyan yasalardır. 

İnsan ilişkilerini temellerini ve gelişimlerini belirgin olarak ortaya koymak için bu üç yasanın birbirleriyle olan etkileşimlerinin ilkelerini ortaya çıkarmalıyız. Bunu nasıl, hangi yöntem ve sistemle yapabiliriz, bunu saptamalıyız. 

Öncelikle evren yasalarını temellerinden tekrar ele alarak değerlendirmemiz gerekmektedir.

Uzaya baktığımızda en temel olarak ısının ve enerjinin derecelendirilmelerini görüyoruz. Sıcaklık eksikliğinde soğukluk, ışık eksikliğinde karanlık, hareket eksikliğinde durgun enerji veya sabitleşmiş ısı (madde) görmekteyiz. Bu ısı ve enerji değişimlerinden bir çok madde oluşumunu sürdürmektedir. Özellikle güneş türü oluşumlar madde oluşturma fırınları gibidir. Isı ve enerji bu merkezlerde sürekli kendi içinde döngüsel bir harekette bulunmakta ise de çevresine belli oranda ısı ve enerji yaymaktadırlar. Bu yıldız ve sistemlerinin evren içinde çok sayıda bulunduğuna tanık oluyoruz. Bu sistemler insan hayal gücünün çok ötesinde devasa büyük ve uzaklıktadırlar. Evreni, insan aklı olarak duyularımızın elverdiği ve kullandığımız araç, sistemlerimizin olanağı yanında hayal gücümüzün ötesinde bir oluşum olduğunu fark ediyoruz. Evrene her bakışımızda orada çok şeyler var diyorken, hem aklımızın sınırlarını düşünüyor hem de duyularımızın yetersizliğini hissediyoruz. Oraya her bakışımızda geçmişi görüyoruz. Evrenin geçmişini görmekteyiz. Bu devasa evrenin geleceğini hayal etmek ise ayrı bir konu. Geçmişi tüm ayrıntılarıyla bilince gelece dair en doğru tahminler ancak o halde oluşabilir.  






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı

     Ülkemizin kuruluş ve gelişme planları uluslar arası küresel gelişmiş bir ülke olmak, vatandaşları ile refah ve insanca yaşama idealinde...