Metnin seslendirilmesi https://www.youtube.com/watch?v=_yV6ZABFiXk
Duyuyorum yüzyılların içinden gelen acı feryatları, haykırışları. Havaya fırlatılan ve görülmesi uzun yıllar alan imdat yardım fişeklerinin nihayetinde yasalara, kanunlara dönüşümüne tanık oluyorum.
Denizden buharlaşan suların gökyüzüne yükselmesi gibi. Yapılan haksızlıkların, zulümlerin iç seslerini işitiyorum. Sabahları yeryüzünden havaya buharlaşan sisleri gibi. Edebi, sanat eserlerine yansıyan izdüşümlerinin yansımalarıyla bilinmesine şahit oluyorum.
Doğanın ritmine ters hareketlerin birbirine karışıp yönünü ve amacını yitirmiş, durmak bilmeyen ve benzeri olmayan, tozu dumana katan, toprağı eşen, havada uçan, uzaya gidenleri seyrediyorum şimdi.
Geçmiş ve bugün karışıyorlar zihnimde insanlığa ait gittikçe karmaşıklaşan ilişkiler ağının düğümünün çözülmesi umudu içinde.
Hem iyi hem kötü bir arada, doğru da var yanlış da, her yerde çirkinlik artmakta iken güzellikler neden azalmakta yeryüzünde. Birbirimize yabancılaştığımızın eseri değil midir, benzerlerimizin taklidini yapmak metalden ve diğer maddelerden, ister iş için olsun, ister genel, ister özel. Ne zaman öğrendik mütevazi, rahat ve huzurlu yaşantı varken krallar, kraliçeler gibi yaşama arzusunun ömürlük hedefimiz olduğunu. Daha iyi yaşam hayallerine ilerlerken kısa süreli ilkelerin faydasını uzun süreli ilkelerin sürdürebilinirliğinden vazgeçme tercihine ne zaman karar verdik.
Tüketiyoruz, çılgınca tüketiyoruz her şeyi. açlığımız bitmek bilmez bir tutku ile sarıyor yeryüzünü. Soframızda ne eksik diye bakıyoruz. Onda var bizde de olsun doymak bilmez iştahında. Tüketmeyi sınırlamıyoruz yediklerimizle. Araçları, gereçleri, mekanları, havayı, suyu, toprağı her şeyi tüketmek istiyoruz doymaz açlığımızla. Tüketim canavarıyız adeta. Korku yayıyoruz yerkürede diğer canlılara. Bitkiler konuşuyorlar aralarında " Bak seni insanoğlu yiyecek, kökünden kazıyacak" diye korkutuyorlar aralarında. Arılar " Hep insanlara çalışır olduk, ne olacak bizim halimiz" diye vır vırlıyorlar. Kediler " Hem memeli hemde etçil rakibimiz insan soyumuzu hem tüketip hemde ufaltarak boyunduruğu altına aldı, numuneliğiz adeta " diyorlar. Köpekler " Ne oldu bilmiyorum, bir den insana kendimi köle olarak buldum." dercesine yaşıyorlar. Maddeler konuşuyorlar aralarında altın " insanların değer verdiğim, tapıyor bana çoğu, onların tanrısı olmama az kaldı " Demir " Ne çekiyorum şu insanoğlundan beni şekilden şekile sokuyor. Eskitip öldürüyor sonra yeniden eritip canlandırıyor. Öldüm öldüm dirildim. Nasıl bir azaptayım böyle". Tüketiyoruz. Her şeyi tüketiyoruz yeryüzünde. Birbirimizi de tüketiyoruz. Önce çok değer verip sonra sıkılıyoruz birbirimizden. Kullanılmış bir eşya gibi birbirimizi savuruyoruz etrafa. Kaçıyoruz tüketim artığı gibi birbirimizden. Nefes almakta zorlanıyoruz kalabalıklarda. Duyu organlarımız körelme tehlikesinde iç içe, üst üste yaşadığımız mekanlarda. Kulağımız duymak istemiyor, gözümüz görmek istemiyor içinde bulunduğumuz tüketim trajedisini. Tüketimimiz kaosa doğru sürüklüyor bizleri. Dağınık sandığımız doğanın ve yeryüzünün bir ahenk ve düzen içinde olduğunu anladığımızda bu düzeni bozanın, yeryüzünde kaos yaratanın bizler olduğunu anlıyoruz.
Sürekli zihinlerde yaşatılan, yazımın, anlatımın, sunumun ana konusu olan, eğitimle, öğretimle verilen yüksek, ulu kavram ve tanımların yüzyıllarca tekrarlanıp da insan yaşamının temellerinde fiziksel koşullarında görülememesi, zihinlerde varlığını sürdürse bile günlük yaşama geçememesi geciktirmek değil midir varılmak istenen doğaüstü bir gücün bizi yönlendirdiği yeryüzündeki amacımızın sonucuna ilerlememize.
Zerdüşt Uyanıyor

Uyandım yüzyıllar boyu süren uykumdan. Sanki dün gece yatmış ve bu sabah kalmış gibiyim uykumdan.
Değişmiş yeryüzüne bakıyorum dehşet içinde. Neler oluyor bu gökyüzünün altında. Nasıl bir dünya var karşımda. Bu bir şeytanın oyunu olmalı, büyücülerin işgali altında yeryüzü tüm masumiyetiyle çırpınmakta adeta.
Derin uykumda iken bir ara gördüm adımı anan bir bedbaht adamı sonunda delirdi kafası karışmış ve bulanıklaşmış halde iken hastalığının pençesinde. Sona erdi dil biliminden hikmete ulaşma çabaları ardında güzel sözler ve aforizmalar bırakırken. Doğru da söyledi yanlış da.
Haber mi bekliyorsunuz, kulaklarınızı tutup, gözleriniz açıp her tarafa bakıyor ve dinliyorsunuz. O halde zihinlerinizi yoklayınız, akıl dediğiniz algılayıcıdan gelecek istediğiniz haberler. Bilgiler birikince taşacak zihninizden, çıldırmamak için sevgi dolu sıcak bedenlerde arayacaksınız düşünememenin şifasını.
Bilgiler akıllara gelecek dört bir yandan, beklediğiniz mi yoksa yeni keşfedilen midir diye cevaplar aranırken. Bilgi sinyali takılacak, dolmuş zihne bir ışık gibi aydınlatacak karmaşıklaşmış anlamların çözülmesini.
Zerdüşt sustu ve meydandaki kalabalığa baktı. Herkes kendi halinde meydanda dolaşıyor, oturuyor, konuşuyorlardı. Kimsenin kendisini dinlemediğini fark etti Zerdüşt. Herkesin elinde bir şeyle meşgul olduğunu gördü.
Bir çocuk yanaştı Zerdüşt'ün önünde durdu " Amca siz filim mi yapıyorsunuz ?" diye sordu merakla.
Zerdüşt gülümsedi çocuğa " Gerçek masallar anlatıyorum, duyan kulaklara. Gözlerin istediği ne ilk görünen olabilirim ne de nefislerin aradığı açlık. " dedi. Çocuğun annesi geldi. Çocuğunu tutarak kollarından hayretle Zerdüşt' e bakarken korkmuş halde geri gitmeye çabalıyordu. " Gel yavrum, amcanı rahatsız etme " dedi.
Zerdüşt meydandaki saat kulesinin yakınına doğru ilerledi meşgul kalabalıklardan geçerek.
" Ey insanlar size sesleniyorum " diye bağırdı iki kolunu da havaya açarak.Yakınlarındaki kümelenmiş olanlar ona doğru baktılar. "Kim bu bağıran garip ihtiyar adam" diye söylenerek Zerdüşt'e yaklaştılar yavaşça.
Aksakallı, kafasında sarığı ile üzerinde tarihi elbiseler olan Zerdüşt elindeki asayı yere vurdu. Etrafındaki ona doğru yönelen şaşkın bakışlar artıyordu.
Zeminden biraz yüksekçe yerde kalabalığa seslendi.
" Evet sizlere sesleniyorum, derin uykusunda olan ve rüya gördüğüne inanan siz insanlara. Sizleri bu derin uykunuzdan uyandırmaya, sarhoşluk içinde olan keyfinizi kaçırmaya, tembelleşmiş zihinlerini kaldırmaya, kaybettiğiniz gerçekler ile yalanları ayırma yetinizi hatırlatmaya, nesillerinizin yeryüzünde çoğalması ve yayılması olan vaadin gerçekleşmesine rağmen vefanızı sınamaya, aklınızın ve biliminizin amacından saptığını bildirmeye geldim. "
Kalabalık birden önceki meşguliyetlerine döndüler. Kimileri telefonlarına bakmaya, kimileri " Adam delirmiş" diyerek uzaklaşmaya, kimileri yanlarındakine " Nerede kalmıştık, ha ne diyordum, sen ne diyordun" diye sormaya başladılar. Gençlerden biri arkadaşlarına " Moruk amma saçmaladı ya." dedi gülerek.
Zerdüşt kendisine dikkatlice bakan bir adamı gördü kalabalıklar içinde. Konuşması sırasında bu adamın yerinde adeta donmuş gibi dikkatlice kendisini dinlediğini fark etmişti. Sanki söylediklerini anlamış ve hak da vermiş gibi meraklı ama sakin ve düşünceli olarak bakıyordu Zerdüşt'e.
Zerdüşt kendisine bakan adama doğru ilerledi. Çevresini saran ufak bir kalabalığı geçmeye çalışıyordu. Kalabalıktan orta yaşlı bir adam " Çok güzel konuştunuz tebrikler" dedi. Bir genç " Hangi etkinliği yapıyorsunuz, bizde katılabilir miyiz ?" diye sordu. Zerdüşt " Beni takip edin lütfen " dedi yürümesini sürdürerek.
Zerdüşt arkasındaki bir takım kalabalıkla kendisini bekleyen adamın yanına yaklaştı. " Yunus sana, derneğimize yeni üyeler, boş hayallerinin yerini gerçek amaç ve fikirler ile değiştirmek isteyen bilinçleri getirdim. " dedi gülümseyerek Zerdüşt.
Yunus " Tebrik ederim, güzel ve etkileyici bir konuşmaydı, ben bile yerimde dondum kaldım. " dedi ve sonra kalabalığa seslendi. " Arkadaşlar Göztepe Yunus Emre Felsefe Derneğinin bir etkinliğini dinlediniz ve izlediniz. Derneğimize katılmak isterseniz lütfen buyrun kayıtları alıyoruz." dedi.
Ufak kalabalık birbirlerine telkinle standa doğru ilerlediler ve kayıt sırasına girdiler.
***
Felsefe derneğinin yönetim odasında Zerdüşt ve Yunus konuşuyorlardı.
Bir masada karşılıklı oturmuşlardı.
Yunus " Hala seni derneğimizin etkinliğini yaptığını zannediyor üyelerimiz." dedi.
Zerdüşt " Önemli olanın ben değil, fikirlerin olduğunu öğrenmelerinin bir yolu bu olacaksa öyle bilsinler "
Etkinliklerin planları hakkında konuşmalarına devam ettiler, gündemi tarayıp, yazılanlar ve kitaplar üzerinde göz gezdirdiler, internette felsefe konusunda konuşmaları dinlediler, gün boyunca.
Gördükleri ve duydukları tüm bilgileri zihin süzgecinden geçirerek ait oldukları yerlere yerleştirerek, sınıflama, kümeleme ve diyalektik süreçlerinden geçirdiler. Düşündüler ve konuştular saatlerce.
Bir Bilincin İnşası
" Bir bilinç inşa etmek.." diye başladı sözlerine Yunus.
Dernek oturum katılımcıları bekleme rahat halinden dikkat kesilerek gelen sese yöneldiler. Yunus yüz kadar dinleyiciler üzerinde göz gezdirdi hafifçe salonun sahnesinde yürürken. Arkasında konuşma masası ve yanda bir kalem yazı tahtası bulunuyordu. Sahnenin üstünde ise slayt ekranı dikkati çekmekteydi.
Salona hafif bir müzik yayılıyordu kaynağı görülmeyen. Yunus tüm dikkatlerin kendisine yönelip sessizliğin oluşmasını bekledi biraz daha.
Salonda kendinden emin kararlı, yavaş ve ağır adımlarla bir ileri bir geri, gidip gelirken ortamdaki zihin hareketliliğini hissedebiliyordu.
Önlerdeki bir iki dinleyici ile göz göze geldiğinde kelimesiz sözleri duyabiliyordu zihninde.
Yunus gülümseyerek " Bilincin temeli tüm canlılarda bulunmaktadır " dedi ve ekledi. " Biz insanlarda bilincimiz hazır halde doğarız. "
" Bilinç nedir ? " diye sordu cevabı beklemeyip, kendi verecekmiş gibi.
" Doğada ortaya çıkan her canlıda kalıtımla hazır gelen ve doğumundan sonraki yaşantısını devam ettirecek, türüne özgü doğal yeteneklerini içinde barındırma olanağıdır bilinç."
" Bizlerde, tüm insanlarda bilinç boş ama doldurulmaya hazır halde bulunmaktadır. "
" İşte bir bilinç inşası demek, çocukluğumuzdan yetişkinliğe olan süreçte toplum bireyin bilincini aileden başlayan ve kurumlarla devam eden, sonunda meslekler ile sonuçlanıp sürdürülen aşamalardır."
" Derneğimize üye olup oturumumuza katılan sizler düşünceye önem veren ve bilinçlerini gözden geçirmeye gelen kişilersiniz. Çok sorularınız bulunmakta. Zihinleriniz ve bilgilerinizi tartmak, karşılaştırmak, şüphelerinizi giderecek cevaplar bulmak, diyaloglarınızı geliştirmek, yeni insanlar ile tanışmak, yeni arkadaşlıklar edinmek, çağımızın sorunu olan ve çözülmeyi bekleyen bireyler arası en iyi mesafeyi edep ile oluşturmak ve sürdürmenin yolunu ararken, insan hakları gibi değerlerin gözden geçirilmesi, cinsiyetin yeni tanımlarının yapılması ve terimlerinin oluşturulması, yepyeni insan ve yepyeni dünya oluşumunda kendi yerinizi bulmak, keyifli ve anlaşılır felsefe okumalarına katılmak, din ısıtır bilim aydınlatır ile din, bilim, sanat ve felsefe ilişkilerini anlamak, sınıflar, meslekler arası hak ve gelirlerin adil paylaşımı ve ilişkilerin barışıklığı olasılıklarını bir daha gözden geçirmek, haksızlık, kötülük ve anlaşılmaz olayların çözümlenmesi, medeniyet kuran ve yaşatan değerleri değerlendirmek, insan insana görüşmek, konuşmak ve dinleme gibi bir çok konuda etkinlik için burada bulunmaktasınız. " Biraz soluklanarak " Şimdi konuşmasını yapmak üzere Zerdüşt'ü huzurlarınıza davet ediyorum ." dedi Yunus.
Zerdüşt salonun sahnesine geldiğinde, kalabalık alkışlamaya başladı. Zerdüşt Konak Saat Kulesi'nde yaptığı konuşmasındaki kıyafetleriyle tarihten çıkıp gelmiş gibi duruyordu sahnede.
Yunus sahneden ayrıldı.
Zerdüşt dinleyicilere baktı ve transa girmiş gibi konuşmaya başladı.
Birbirimize uzaktan baktık. Kendimizi aynada izler gibi sanalda izledik. Birdik önceden beraberdik şimdi ayrıldık bin parçaya tekrar birleşmek üzere. Yeryüzünün her noktasına serpilmiş canlı ajanlarıyız bizler doğanın. Görevler edinmek üzere tekrar ve tekrar topraktan biten her bahardaki bitkiler gibiyiz. Bizler bütünün parçası, sonsuzun bir anı'yız şu an yaşayan. Bedenlerimiz duyularımızın yeni keşiflerini ararken, zihinlerimiz beklemekte olan sonsuzluğun parçalarını alır aklımızla gıdım, gıdım.
Akıl gözlerinizi gezdirin yeryüzünün kapalı odalarında, salonlarında, laboratuvarlarında, dinleyin oralarda fısıldaşan kötülük seslerini, iyilik planlarıyla tarihe geçmek isteyen canla başla çalışan zihinleri izleyin adım adım. Kulak kabartın laboratuvar ve sağlık kurumlarındaki can kurtaramaya çalışan sağlıkçıları ve araştırmacıları. Hem kötü hem iyi antitezleri bulunmakta her yerde. Yok etmek ve yok olma için değil, eksi artı eşitliğinde. Olasılıkların peşindeler hep kaosa karşı sonsuzluğun içinde çırpınan enerji kuantum parçacıkları gibi.
Geçmiş, küçülür gelecek yaklaştıkça, en geniş olan şu andır bizler için. O kadar geniştir ki neresinde kaldığımıza, olduğumuza karar veremeyiz kapalı ve büyük olan geleceğin yaklaşmasında. Galaksi dışındaki gözümüze küçülmüş gelen bir yıldızın şu anda yokluğu, geçmişte varlığı gibi zaman farklı evrende.
Doğadan bedenimizi ayırmaya çalıştıkça zihnimiz sınırları keşfeder oldu ve gelişti. Doğadan zihnimiz kadar uzaktayız şimdi. Zihnimiz dünya dışında dolaşıyor şu an. Burada kalan bedenlerimiz. Birbirimizin zinciriyiz şu an dünyadan, doğadan uzaya giden bir halatın dna'sında.
İki türlü bilgi vardır. Bilinmesi zihni besleyen ile bedeni besleyen bilgi. Zihnin aydınlanma süreci ne zaman bedenin beslenmesine evrildi günümüze gelirken. Kimlerdir bilgiyi yolundan saptırma suçuna ortak olanlar. Onlar ki varılacak yol olan uzay öncesi karışıklığa hizmet edip canlar yakanlardır. Varılmak istenen ilk bilgi türünün birikmesi yerine karmaşa ve kaos üretmeye yönelenirken bilginin ilerleme amacını geciktiren ve yolundan saptıran bencil zihin ve bedenlerdir onlar. Toprak altında, perde arkasında, kilitli odalarda, mahzenlerde daha ne kadar saklanabilirler ki köstebekler gibi ya da görünmez olduklarına olan inançlarının bitmesi daha ne kadar bir zaman sürer. Oksijensizlikten yoksun zihinleri daha ne kadar dayanabilir güneşli ve berrak günlerin geleceğine.
Siz değerli oturum konukları; Sizler ömrün kısalığını fark edip, zihinsel birliktelikte sonsuzluğa tanıklık etmek ve bunu kalbinde hissetmek isteyen kişilersiniz. Temel olan bu amaç dışında elbet başka istek ve arzularınız bulunmakta. Her konuda sohbet etmek, yeni insanlarla tanışmak, dinlemek ve konuşmak, tanıdıklarınızla etkinliğe katılmak, can sıkıntısından, kronik rahatsızlıklardan bir an uzaklaşmak veya kurtulmak, tavsiye edilmesi üzerine, cevap aradığınız sorular, sevdiğiniz ve değer verdiğiniz kişilerle görüşme isteği, merak, ilgi gibi bir çok amaçlar bulunmakta.
Evet, şimdi sizleri kavramların diyarına doğru bir felsefik yolculuğa davet ediyorum.
Kısa bir sessizlik oldu. Salonda çıt çıkmıyordu. Ne bir öksürük, ne bir fısıldaşma ne de salona girip çıkma hareketleri. Zerdüşt özellikle susmuş oturumcuları yoğunlaşmaya yönelmek istemişti.
Bilinci Zamanın Esaretinden Kurtarmak
Sözlerine yeni bir başlangıç yaparcasına Zerdüşt konuşmaya başladı:
Bırakınız geleceğe ait tüm boş hayallerinizi, ister kısa isterse uzun vadeli olsun. Zihnimizi dolduran ve hamallığını yaptığınız o ağır hayallerinizi bir kenara atın. Bu ağır zihin yapısı ile amacımız olan yolculuğa çıkamayız. Zihinlerinizi hafifletin, sizleri esir eden gerçekleşmeyecek olan, sizler farkında olmadan, sizlere yüklenen boş ve imkansız hayallerden. Bırakın o "En"lerle başlayan ulaşılamayacak hedefleri, planları, talihleri, şansları. Geleceğe ait korkularınızı bırakın endişeler eşliğinde. Gelecek sizin için sisli, baktığınızda belli belirsiz olmalı. Geleceğe iyi bakmak bugüne ve geçmişe dikkatli bakmak sayesine olur. Geleceğin oluşumu bugünün bırakacağı izlerin devamıdır.
Geçmişi ikiye ayırınız kendi geçmişiniz ve kadim geçmiş şeklinde. Kadim geçmişin devamı olduğunuz fikrinde kendi geçmişinizin tüm kötü yaşadığınız olayları birer cümle ile tecrübenize sayın hafızanızda, hatırlamamaksızın şu an. İyi, güzel ve doğrularını bırakın kalsın. Kurtulun sizlere zincirle bağlı eski hesaplarınızdan, gerekeni affedin, gerekeni serbest bırakın. Tüm olumsuz hesaplarınızı kapatın zihninizde onları birer tecrübe olarak anın. Zihninizdeki boş gelecekten ve sizi esir alan kendi geçmişinizden kurtulup hafifleyin. Zihniniz ve bedeninizle, bu günü hissedin ve algılayın.
Şimdi sizleri üç gruba ayıracağız. Birinci grup, dediğim gibi gelecek ve geçmiş kötü hesaplarını bırakanlar, ikinci grup bırakamayanlar, üçüncü grup bu konuda karar vermeyenler. Birinci grup salonun bu tarafına, ikinci grup diğer tarafa, üçüncü grup o tarafa oturunuz. Bundaki amacım kavram diyarına gidiş yollarını belirlemektir.
Salonda bir hareketlenme oldu. Katılımcılar yeni yerlerine yerleşmeye başladılar. Beş dakikaya kadar herkes yeni kendi yerine oturmuştu.
Bir ay sonra
" Olmuyor, olmuyor üyelerimizde aydınlanma, bilinç artışı olmuyor. Sıkı sıkıya sarılıyorlar metafizik bilinçlerine bırakmıyorlar zihinlerini nesnel ve tarafsız algıya. " dedi Zerdüşt.
" Geleceğe dair hayallerinden, geçmişin iyi kötü anılarından vazgeçmiyorlar, tasarruf etmeye, stoklamaya öyle alışmışlar ki korkuyorlar yeni bir algı şekline ve yöntemine " diye cevap verdi Yunus.
Kavramsal ve eytişimsel düşünmeye hızla geçişin hiç de kolay olmayacağını anlamışlardı. Metafizik düşünme yönteminin duygu ile akıl arasında bir geçiş olduğunu biliyorlardı. Ve kitlelerde bu geçişi hızlandırmanın olanağı da görünmüyordu.
Doğanın büyük sabırla planında devam etmesi insanın görevine odaklanmasına kadar ve sonrası için de hiç aceleci olmadığının göstergesi idi. Beş yüz bin bekleyen bu büyük canlı organizma bir beş yüz bin yıl daha bekleyebilirdi.
Eğer insan görevini keşfedemez ve saparsa dinazorlar ve diğer bir çok canlıda denenmiş başarısız olan denemelerin sonlanmasını kendini imha ederek devam son halkası olabilirdi. Ortaya çıkardığı teknolojiyi kullanma yönünde iki yolu vardı. Görevi için veya intiharı için. Görevini yapamaz ise ikinci seçeneği kullanmaya zorunlu kılınacaktı. İnsanın gerçek sınavı bu idi. Canlılığın son halkası olarak ona hizmet için vardı. Doğa kendisine zarar veren insan için yeterince sabırlıydı. Derinlerde sakladığı milyonlarca yıldır tohumları tekrar dirilmek için sıralarını beklemekteydiler. Her canlı türü sıranın kendisine gelmesi için sabırla bekliyorlardı dnalarındaki bilgiyle.
Doğa canlılığın yeryüzünden dışarı çıkabilmesi için her yolu denemiş, bir çok başarısız denemeden sonra canlının madde ve enerjiyi kullanması sonucunda bunu başarma denemeleri için insana sıra vermiş bu yetiyi sahip olmanın doğaya da zarar verebileceği seçeneğini de kabul etmiştir. İçinden geldiği ortama, geriye bakma ve geleceği tahmin etme yetisi olan akılın iki keskin yönünü olan ilerleme ile kendine zarar vermeyi hesaplamıştır. Akıl ya ilerleyecek ya da kendini imha edecektir. Bu iki seçimden birincisi uygulanmaz ise ikincisi devreye girecek. İlerleme uzay ile imha ise savaşlar yolu ile olacaktır.
Doğa bireylere değil tümel olarak insanı kabul eder. Ancak kendisini anlamak isteyen zihinlere kendini açar. Onu anlayan bilge bireylerin zaten kendisine zarar değil faydalı olacağını bilir. Bu bilge bireyler doğaya baktıklarında kendilerini görürler. Tıpkı tepelere seslenildiğinde eko olarak seslerin kendilerine ulaşması gibi. Bu bilgelere mucize gerekmez, varlıklarının bir mucize olduğunun bilincindedirler.
Doğadan gelip yine oraya döneceklerini hissederler. Akıllarının doğaüstü gücü anlamaya yetmeyeceğini ancak tahminlerde bulunabileceklerini bilirler. Akıl ancak doğayı yani kendisinin geldiği yerle sınırlı olduğunu keşfedip yeryüzü dışına çıkmanın gerekli olacağını devasa evrenden korksa da yapması gerektiğini kendine hatırlatır olacaktır. Soğuk sulara girmek gibi, sıcak yatağından kış soğuğunda çıkması gibi, okyanusları öleceği korkusuyla aşması gibi, yeryüzünün her yerini merakla keşfetmesi gibi.
Akıl kendini inanç ve felsefe ile keşfetmiş bilimle emin olmuştur. Akıldan emin olanlar aklın amacını bilmeden kendi faydalarına kullanmak adına diğer toplumlara zulüm ettiler. Hala bu zulüm farklı yönlerden devam etmektedir. Aklın eserleri insanın insana zararı olurken faydası da bulunmaktadır. İlerleyen akıl kendine zarar vermez. İlerleme amacı ve hızı kendisine zararlı veya faydalı olmasını belirler.
İnsan hafızasındaki tarihsel kinleri intikam duygularını tekrar ortaya çıkarmış ve birbirine bu yolla zarar vermiştir.
İnsanın çoğalmasıyla ortaya çıkan sorunlarını çözecek olan kurumlaşmadır. Kurum öyle olmalıdır ki bireylerin veya grupların amacına değil toplumun hizmetinde olmalıdır. Elbette ki kurum yönetimleri ilkel koşullara ait yönetim şekilleri gibi ömürlük ve ailesel olmayacağını da kabul etmelidirler. Kurumlar devlete, devletler küreselliğe ilerler iken gelişim ilkelerini doğayı yadsımayan ve onunla çelişmeyen hatta onun amaçları izinde akıl ve bilim üzerine kurarlar ise uzmanlık, inanç, sanat ve felsefe yönelmeleri de o yönde ilerlemeye destek olurken toplumların hareketi devasa bir canlı organizmanın zihinsel birlik halinde olması gibi büyük bir mucizenin gerçekleştiğine tanık olunabilinir.
İnsan önce doğanın içindeyken kendini fark etmiş, sonra doğanın kendisine zorluklarını tikel ve tümel olarak algılamıştır. Onunla amansız bir mücadele içine girmiştir. Bu aşamalar insanın doğaya olan bağından bağlantıya geçme aşamalarıdır. Aşamalarda dürtü ve güdülerden duygular aşamasına geçtiğinde artık ona karşı bir üstünlük sağladığının hisseder. Akıl etmez ama hisseder. Bu aşamada doğaya karşı savaşını kazandığını ve doğanın köle kendisinin ise onun efendisi olduğu duygusuna kapılır. Aklın bilgiyi ölçme metodu olarak bilim bu hissi güçlendirir ve doğayı sömürülecek bir nesne olarak görmesi günümüze kadar gelir. Bu duyguya göre doğa bizim kölemiz ve bize hizmet için vardır. Bilginin artması ile insan aklı insanın doğaya koparılamaz bir bağ ile bağlı olduğu fikrine ulaşır. Doğanın bizim için ve hizmetimiz için var olduğu duygusal yaklaşımı aklın bilgi birikiminde doğaüstü varlığın insana akıl yetisinin sınırını doğa ile belirlemiş ve ona karşı sorumluluğunu yüklemiştir. İnsan aklı doğa tarafından oluşturulmuş ve ancak doğa ile sınırlandırılmıştır. Doğa insan dengesi oluşmuştur artık. İnsan doğanın bahçıvanı olmuş, onu genişleten yayan bir görevi üstlenmiştir. Sırada ise aklın kullanımı ile canlının küresel büyük sıçrayışı aşaması gelmektedir.
İnsan aklının sınırı doğanın sınırında bulunmaktadır. Evreni tümel olarak anlayamaz ancak tahminlerde bulunabilir. Ancak bu tahminleri doğada gördükleriyle sınırlı olduğu için doğanın sınırlarından sınırsız gibi duran evrenin gerçek bilgisinin kanıtını da ulaşamayacaktır.
Bütün tahminleri aklın sınırlarını belirlemek üzerine olacaktır.