Doğa, canlı ile evren birleşiminde oluşan, canlılığın evrenle teması ve onun üstüne oluşturduğu toplam, bütüncül, bir varlık sistemidir.
Doğa tüm canlıları içinde barındıran ve evren üzerinde, içinde, onunla birleşik, tümleşik ve ayrı olabilen evrensel bir varlık şeklidir.
Toplum, bireylerin, grupların ve çok sayıda insanların bir arada bulunma, ilişki, etkileşim, bağlantılı, düzenlilik halinde yaşaması ve sürdürmesidir.
Doğa ile iletişim şekli toplumlar ile iletişim şekline benzemektedir.
Toplumların istekleri, amaçları ve yaşadıkları genel durum hakkında anket yaparak, oluşturdukları birliklerin içerikleri incelenerek, toplu halde ortaya koydukları davranışlar ile anlamak olanaklıdır.
Doğanın ise varlık durumundaki değişimler ile özelliklerini inceleyerek onu anlayabiliriz. Gelişimini, dönüşümünü, sorunlarını, geleceğe yansıma olanaklarını, evrensel ilkelere, olgulara karşı nasıl bir savunma geliştirdiğini ve o özellikleri nasıl faydasına, yararına çevirdiğini ve çevirmek isteyeceğini inceleme araştırma ve deney ile yani bilimsel olarak saptayabiliriz.
Nasıl ki toplum kavramına kısa ve basit sorular sorulamaz ise doğaya da aynı şekilde tikel sorular sorulamaz.
Doğa ve toplum kavramları tümel sorulara cevap verebilir. Bu cevap insan zihni ve mantığına göre değil yeryüzündeki bıraktıkları izler ve etkiler ile olacaktır. Akılın bu aşamaları kısa aralıklar halinde algılaması zordur. O nedenle " Bakalım bu işin sonu ne olacak " diye sorar. Fakat şu andaki olanlar daha önceki etkileşimlerin, oluşumların devamından başka bir şey değildir. Bu olgu öncesini bilen bir zihin şu anki olanları anlar ve bilir. Hatta ilerleme durumlarına da doğruluğa yakın tahminlerde bulunabilir.
Doğa veya toplum kavramlarında tikel sorular cevapsız kalır. Örneğin " Doğa veya toplum beni seviyor mu veya bana kızıyor mu ? " gibi duygu barındıran tikel soru cevap bulamaz. Ormana ve dağlara gidip " Lütfen doğa benimle iletişime geç, bunu yaptığına dair bir işaret ver " denildiğinde cevap veya bir işaret alınamaz. Bu ruh halinde olan insan etrafa bakar ve öğrendiği insanlık tarihindeki mitolojilerden bilgiler ile o andaki etraftaki gözlemlerine denk gelen ve uyuşan bir olgu arar. Bu kişinin zihinde sanattan gelen bir çok kurgular bulunmaktadır. Bu ruh halindeki durumu aklının aktif olduğu değil duyguların faal olduğu durumdur. Akıl duygunun hizmetindedir o anda. Duyguları, düşünmeye değil hissetmeye, yaşamaya meyillidir yapısı olarak. O anlarda bir kuş yakındaki ağacın dalına geldiğinde bunun bir mesaj olduğunu sanabilir bir anda. o an iletişim çabasına bir işaret geldiği hissine kapılabilir. Halbuki bu kuş daha önce bir insanın kendisine yiyecek verdiği için ona yine o amaçla gelmiş olabilir. Duygu yüklü insan bu olayı aklı ile değil duygusu ile değerlendirdiği için kuşun gerçek amacını değil, kendisine yönelmesini kendinin başlattığı iletişimin devamı olarak hisseder. Dolayısı ile kuşun amacı ile insanın onun hareket amacı anlaması arasında fark vardır. Kuş kendisinin amacı canlılığa özgü beslenme güdüsü ile olmuşken, ona bakan insan canlılık temel güdülerin üstündeki duygusal güdülerin etkisiyle kuşun kendisi ile iletişimin etkisi ile bağlantı kurmaya çalıştığını sanabilir.
Doğa ve toplum duygulara değil amaçlarla, nedenlerle ve sonuçlarla ilgili soruların cevaplarını barındırırlar içinde. Etki-tepki genel anlamının içinde yer alır bir çok cevap. Doğa ve topluma sorulan en önemli soru amaçtır. İkisinin amacı da varlığını korumak, büyümek, geliştirmek ve ilerleme anlamında yayılmaktır. Evrensel ilkelerin etki- tepkisinde kalan maddelere bu soruyu soramıyoruz. Çünkü onlar içten gelen bir amaç taşımamakta (varsa henüz bilemiyoruz ) enerji- madde etkileşimdeki dört kuvvetin etkisi altında bulunmaktadırlar. Evrensel ilkelerde bulunan dört kuvvete canlı kuvvetini de eklememiz gerekmektedir. Evrensel beşinci kuvvet olarak canlı veya doğa kuvvetini öne sürebiliriz. Temel dört kuvvetin yalın halini ancak dünya dışında, dünyanın etkileşimde olmadığı uzay kesimlerinde tekrar test etmemiz gerekmektedir. Bu testler, doğanın kuvvetinin dört bilinen kuvvete etkisinin nasıl olduğu gerçeğini ortaya çıkarabilecektir. Örneğin dünyamızın çekim gücü miktarının şimdiki bilinen oranına doğa kuvvetinin etkisini belirlememiz zordur. Bunu belirlememiz için doğa dışı bir ortamın referans değerlerine ihtiyacımız bulunmaktadır.
Şu an uzayı uzaktan incelememiz bu testleri yapabileceğimiz olanağını verir mi ?
Varlık oluşumunun ayrı ayrı olarak değil birbirinden türediğine dair bir kuram denemesi
Bu kuramımızın başlangıcını insan kültüründen başlatarak geriye doğru ilerleyeceğiz. İnsanlık tarihindeki tüm kültür gelişimleri birbirinden kopuk, bağımsız ve ayrı olarak değil birbirinden alarak, etkilenerek, esinlenerek, taklit ederek olduğu tezinden başlayalım. İnsanlık tarihinde alet kullanımı bir yerden tüm yeryüzüne yayılmıştır. Yani ayrı mekanlarda yaşayan insanlar farklı olarak alet kullanmaya başlamamışlardır bu tezimize göre. Aynı şekilde bir defa da ateş keşfedilip kullanılmaya başlamış ve yeryüzündeki tüm insan yaşamına uygulanmıştır.
İnsanlık tarihindeki tüm gelişmeler insanların birbirine aktarımı ile olmuştur. Tarihteki oluşan toplumlarda ilk toplumdan oluşmuş olup, doğa da ilk oluşumun ilk canlı grubundan (tek canlı değil) ve tek kaynaktan türeyen çok çeşitli canlılara doğru evrilmiş ve günümüz doğasına ulaşmıştır.
Yıldızlar da ilk yıldız oluşmuş ve sonrası gelmiştir onun ardından. Evrendeki elementler de sırasıyla birbiri ardınca oluşmuştur. Yani bu elementler evrenin uzayın farklı yerlerinde ayrı ayrı olarak oluşmamıştır. Bir defa oluşan element sonraki elementin oluşmasına neden olmuştur.
İnsanlık tarihi grupsal insanlar ile başladığını ve bugünkü toplumlara ulaştığını söyleyebiliriz. Yani toplum bireylerden değil gruplardan oluşmaktadır. Tıpkı ailenin bir temel grup olması gibi.
Bu kuramımız doğru ise ne anlama gelmektedir.
Bu kuramımıza göre doğa ve canlı dünyamızda oluşmuştur.
Yani Mars veya başka gezegende canlıya ait bir iz bulamayacağız.
Evrende, dünyadan başka canlı ve doğa yoktur bu tezimize göre.
Ne mikrobiyolojik bir canlı ne de biz insanlar gibi beden üzerindeki akıl aşamasındaki canlı.
Bilim, felsefenin doğruluk testidir.
Felsefik olarak Mars kaşifi bilim ile şu an sonuçları beklemekteyiz. Herhangi bir canlı kalıntısına rastlamaz ise felsefik görüşüm, teorim canlılığa ait bir iz bulunana kadar doğru demektir. Eğer bulunursa bu savım yanlış demektir. Sonuçları heyecanla bekliyoruz.
----------
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder