2 Şubat 2021 Salı

İnsan Doğa ve Dünya - 8

 Doğa gelişimini, canlılığın evrende (şimdilik dünya) evrensel ilkelere (doğa ilkeleri değil !) karşı varlığını oluşturma, koruma, büyüme, çoğalma ve yayılma amaçlarıyla bulunabileceği her ortam ve şarttaki olasılıklarını denemesi, çaba sarf etmesi ve yönelmesi ile  sürdürmektedir. 

* Canlılıkta tür nüfusu başka bir tür tarafından sınırlandırılmaktadır.

Av, avcı olgusu bu ilkeden oluşmaktadır. Çoğalan canlı türün nüfusunun çoğalan ölümleriyle beslenen diğer canlılar beslendiği türün avcısı konumuna doğru ilerleme potansiyeli göstermektedirler. Doğada canlıların antitezlerinin oluşması onların doğaya bıraktıkları atık ve doğaya dönüş kalıntılarından doğmaktadır. Zamanla türlerin yok oluş nedenleri, iklim ve beslenme şartlarından oluşmaktadır. Av - avcı olgusu türlerin sınırlandırılması üzerine ilerlemektedir. 

İnsan ise doğa içinde hem avcılığı ile türlerin yok oluşunu hızlandırmış hem de kendi atık ve doğaya dönüş (doğa yaşam zincirine dönüş, ölüm) kalıntılarından oluşacak avcılarının yolunu kesmiştir. Şimdi sadece canlılığın temelinden gelen virüs ve bakteriler ile varlığı tehlike içindedir. Doğa insana zaman ve mekan olarak bu tehlike (antitezi) ile test etmektedir. Bu testini peridyodik olarak yapmaktadır. İnsan bu antitezini yok edemez. Çünkü bu antitez doğanın temellerinden ve ilk oluşumundan gelmektedir. Sadece insan bu antiteze karşı savunma geliştirerek varlığını korumayı sürdürebilir. Fakat içinde bulunduğu doğaya her zarar verişinde bu antitezinin kendisine saldırısı hem hızlanacak hem de çok zarar verecektir. Çünkü doğanın ilkesinden olan türlerin amacı yok etmek veya yok olmak değil sadece nüfusu sınırlamaktır. Doğa insana iki seçenek sunmaktadır. Ya nüfusunu sınırla ya da uzaya açıl. Uzaya açılışımız canlılığın evrene yayılması anlamına gelmekte olup (Her uzaya açılmayı sadece insanlığın değil aynı zamanda canlılığın temsili olarak ele almak önemlidir, artık uzayda atılacak her adımı kendisi ve insanlık için büyük doğa ve canlılık için ise küçük bir adım olarak anmak ve anlamak gerekmektedir), bunu tercih etmez isek ve dünyada kalmakta ısrar edersek nüfusumuzu sınırlamamız baskısını yaşamamız olasıdır. Antitezlerimizin üzerimize gelmesi sık ve hızlı bir şekilde olmaya evrilecektir. Doğa ilkeleri, canlı türlerini yok etmeye değil, türlerin doğa içinde en verimli ve dengeli sayıda kalmalarına etki eder. 

Doğa, insanı canlılığın temelinden gelen, çok güçlü ve tehlikeli türler ile tehdit etmektedir.  Bu türler çok sayıda ve çeşitte  olabilmektedir. Değişimleri ve bağışıklık geliştirme potansiyelleri çok hızlı olup, her şart ve savunma taktiğine karşı hedeflerine ulaşma olasılıkları büyük orandadır. 

Küresel olarak insanlığın, yeni küresel salgınları azaltmak ve en aza indirmek için yapabilecekleri nüfusunu sınırlamak, doğaya olan zararlarını durdurmak ve uzaya açılmak şeklinde üç acil unsuru tespit edebiliriz. Bu üç büyük adımı yavaş da olsa atmalıdır. 

* Nüfusun sınırlandırılması

Bu büyük olguyu on yıl önce de önemle vurgulamıştım. Benimle aynı düşüncede olan tüm insanların bu konuda etkili olmadığını görmekteyiz. Küresel nüfusumuz engellenemez bir biçimde artmakta olduğunu gördükçe bu unsurun uygulamaya geçilmesi olasılığını düşük görmekle birlikte nüfusu kalabalık ülkelerin bu konuda önlemler almaları sevindiricidir. Bu önemli tavır küresel olarak ele alınmalıdır.

* Doğa ilkelerine dikkat etmek 

Doğanın içindeyiz ve ona zarar vermemiz geri tepmektedir. Ona zarar vermek demek kendimize zarar vermekte aynı anlama  gelmektedir. Nefes alıyoruz, besleniyoruz, atık ve doğaya dönüş kalıntılarımızı bırakıyoruz, bize uygun iklim şartlarında yaşıyoruz. Atıklarımızın ve yok oluş kalıntılarımızın antitezlerimizin oluşmasına fırsat vermeden doğaya döndürmenin, onun ilkeleriyle ona bağlamamızın, canlılık zincirine destek olmamızın yollarını aramalıyız. Bir çok etkenle doğaya göbek bağı ile bağlıyız. Ama aklımızla ayrıldık. Anne karnında bulunan bir bebek gibiyiz doğanın içinde göbek bağı ile bağlıyız ama doğa ana ile bağlantımızı aklımızla kendi varlığımızın ondan geldiğini ve onunla beraber olduğumuzun bilincine vardık. Hangi canlı böyle bir seviyeye ulaşabildi. İşte bu seviyeye gelmemizin ilerlemesi üçüncü büyük unsur nedeni ile olduğu görülmekte.

* Uzaya açılmak 

Doğa, büyümesini ve ilerlemesini, canlılar arasındaki türlerin çoğalması ve en sonunda yayılmasını gerçekleştirmesi ile sağlar. Çoğalan canlılar ilerlemezler ise zaman ve mekan içinde çok sayıda tür artışına ve bu türlerinde sınırlandırılmasına doğru gelişim olur. Bu günkü amazon ormanları tam da bu tanıma uyar. Tür yoğunlaşması ve sınırlanması doğanın canlı ile evren yasalarına karşı bağışıklık geliştirme, ondan korunma, onun üzerinde bir katman oluşturma amacına yöneliktir. 

İnsan olarak buna hizmet bir yana onu yok etme durumundayız. O halde büyük görevimiz olan yayılma unsuruna yönelmemiz gerekmektedir. Eğer biz yönelmez isek kaçmak zorunda kalacağımız bir gelecek bizi beklemektedir. Çünkü doğanın sessiz, sabırlı ve yavaş uyarıları kulaklarımızda çınlamakta, gözlerimize görünmekte, tüm duyularımızla hissetmekte iken ona kayıtsız kalmaya ve onu aklımızla algılama olanağı varken hala reddediyoruz. Bu gerçeği bilen, bu algı, duygu ve fikirdeki insanların artması da sevindiricidir. 

Uzaya açılmamızdaki en kolay yolu öncelikle robot, nano teknolojisi ve sentetik biyoloji ile hazırlanan ortam ve zeminde bitki, mantar, bakteri ve virüslerden ekolojik bir ortam hazırlama ve dünya dışındaki ortamlarda nasıl bir yaşam gelişimi oluşturup geliştirebileceklerinin denemeleri, bilimsel olarak çalışmaları yapılmalıdır. Bu çalışmalar canlı tür çeşitlerinin dünya dışı ortamda yaşamı evren yasalarına karşı nasıl koruma, sürdürme ve geliştirme açılımlarına girebileceğini gösterebilecektir. Bu aşama bizlere de dünya dışında yaşamı hangi adımlar ile hızla ilerletebileceğimiz konusunda yeni fikirler verecektir. Bir gezegen ve uyduda yapılan ilerleme diğerlerine de uygulama olanağı verecektir.

Doğa, canlılığın uzaya açılması için neden insanı seçmiştir. İnsanın uzaya açılması onun kaderi midir. Bu kaderine uymamakta ısrar etme olasılığı var mıdır. İnsanın enerji ve maddeyi kullanma yetisinin doğa tarafından verildiğinin kantını nasıl sunabiliriz. İnsanlık tarihinin gelişmesi ile canlılığın yeryüzündeki yayılım sürecinin tamamlanması sürecinin bağlantısı bulunmakta mıdır. Doğanın yeryüzündeki yayılımı tamamlanmış mıdır ve uzaya açılma zamanının geldiğine nasıl karar vermiştir. Önceden planlanarak insanla birlikte mi ilerlemiştir bu kararı. İnsanın yeryüzüne yayılması ile uzaya gitmek istemesi aynı iç güdüye mi bağlı gelişmektedir. Merak, rekabet, kaçış, daha iyi yaşam, çoğalan nüfusun taşması gibi bilindik keşiflerin altında doğanın insana yüklediği ve henüz bilmediğimiz, düşünmediğimiz görevler var mıdır.

Biraz düşünürsek insanlık olarak zaten uzaydayız aslında doğanın içinde yaşarken, zihnimiz uzayda bedenimiz dünya yaşayan zihin ve beden parçalanmasını yaşamaktayız. İlk akıl parçalarını alırken adım adım zihnimiz doğa dışına çıkmaya başlamıştı. Bedenimiz bulunduğumuz yerde iken zihnimiz her yöne hareket haline geçmişti bile. Günümüzde insanın zihin beden bulanımının derinlerinde bu parçalanmışlık vardır. Bedenimiz doğada iken zihnimiz uzayda dolaşmakta ve bu ikilem tüm yaşantımıza bunalım olarak yansımaktadır gizlice. Her insanın zihni bedeninin dışına taşmış durumdadır. En yakını, yakın çevresi en uzağı ise uzaydır. İnsan dışındaki canlılarda zihin beden birlikteliği bulunmaktadır sıkı sıkıya. İnsanda bu ikisi yarılmıştır ve artık birleşme olanağı kalmamıştır. Bu halde nasıl geldik, asıl bunu araştırmamız gerekmektedir. Biz insanlar kendimizi doğanın üstünde ve ona hakim görürken aslında parçalanmış, bölünmüş ve dünya, uzay, evren boşluğunda dolaşır durumdayız. Yani doğaya göre ölmüşüz haberimiz yok maalesef. Doğa bizi fırlatıp atmış aslında içinden, hedefimiz uzayken hala dünyada boş boş dolaşan ruhlar gibiyiz belki de. Ne zaman ki uzaya açılacağız o zaman dünyadan doğa tarafından fırlatıldığımızı anlayacağız sanırım.  

* Doğadan Fırlatılmak

Biz insanlar doğaya, dünyaya düşmedik veya fırlatılmadık, aksine dünyadan, doğadan uzaya fırlatıldık. Bedenlerimiz hala doğanın ve dünyanın bağrında, içinde olma tesellisini yaşarken zihinlerimiz geri dönülemez bir biçimde evrenin şu an ulaşabildiğimiz ve hala ilerlemeye devam ettiğimiz en uzak bölümlerine doğru ilerlemektedir bu fırlatmanın etkisi ile.   

Uzaya gönderilmek üzere yeryüzünden hızla fırlatılan füzeler, uzay gemileri gibi biz insanlıkta fırlatıldık doğa tarafından doğanın içinden, orman yangınlarında yanmakta olan çam ağaçlarının kozalaklarını hızla yangın alanın dışına fırlatması gibi fırlatıldık ormandan, rüzgarı hesaplayıp tohumlarını onun götürmesine bırakılması gibi bırakıldık doğandan, rüzgarın, fırtınanın ilerleyişinde köklerini kısaltıp topraktan ayırarak çalıların tohumlarını uzağa taşımak amacıyla kendilerini rüzgarın itme gücüne bırakırcasına bizde bıraktık kendimizi doğadan köklerimizi kısaltarak ve nesillerimizin uzaya açılmasının planlarını yaparken. 

Biz insanlık yolcuyuz, algılarımızın ulaştığı ve zihnimizin anlam ve amaç üretebildiği kadar evrenin diğer yerlerine yola çıkmak üzere olan. Biletimiz ise " Merak, harekete yönelten içgüdümüz, uzun ve daha iyi yaşama arzusu (içimizdeki, cennete ulaşma ideali), sorunlardan kaçış, varlığa ve bilgiye olan tutkularımız, tutulmalarımız, tutumlarımız, tutunmalarımız, daha fazlasına ihtiyaç duymamızdır, tekrarların rahatlığındaki bedenimize rağmen, sıkıcılığında kıvranan zihinlerimizin yüklendiği doğaya göre bir kanser çeşidi olan aklımızın yeni bilgi ve varlık arayışlarımızın bizi harekete, taşmaya, patlamaya, sızmaya, ilerlemeye zorlaması, baskısı, ittirmesi, dışlaması, yabancılaştırması, koparması, ayırmasıdır. "

Canlılıkta iki büyük aşamanın ikincisini kendimizde yaşamaktayız. Birinci aşama hücresel bazdan bedensel aşamaya doğru ilerleyiş ve bu aşamada mekanda ilerleme olanağına sahip olma ve yayılmadır. İkinci aşama ise bedenlenmenin tamamlanmasından sonraki mekansal büyük sıçrayış biz insanlara nasip olmuştur. Bunu da başarmamızın yolu bedenselin uzantısı olarak zeka ve akıl ile olacaktır. Bilgi işler olan aklımız ile canlılığın evrensel yasaları üstüne adım atmasını yayılmasının devamını sağlayacağız. İster öncüler ile olsun isterse de zemin hazırlamak ile olsun bunu başaracağız. Bu büyük adımı sadece insanlık için değil tüm canlılık ve doğa için atacağız. Bunu başlangıcını yapan grup için kendileri için  büyük canlılık ve doğa için küçük bir adım olacaktır bu eylem. Çünkü bunu yapmaz isek bizim yerimize başka tür de yapabilirdi. Seçme şansımızın bulunmadığını görüyoruz zaten tarihteki ilerleme aşamalarımızın yönü bunu göstermektedir. Bize biçilen bu kaderi yaşarken kendi içimizde barış içinde kalarak insanlık ile doğa ilişkisindeki karmaşa, belirsizlik ve kötüye giden kısırdöngü sorunlarını çözebileceğimiz tahmin edilebilir.

   

..... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çağdaş Felsefe, " Bir Filozofun El Kitabı" adlı kitabımın imza gününe ait sunum.

" Bir Filozofun El Kitabı " adlı kitabımın imza günü heyecanlı, keyifli ve çoşkulu geçti. Etkinliğe katılan arkadaşım ve dostlarım...