28 Şubat 2021 Pazar

Felsefik Serbest Düşünce Esinti ve Çağrışımları -11

* Sizleri büyük bir saygı duruşuna davet ediyorum

Günlük akışta belli anlar olur, hiçbir şey yapmadan ve öylece durmamız, beklememiz gereken. Bu zamanlarda bedeninizin ağırlığını ayaklara veren ve omurganızın sağlam dengesinde, kollar yanlarda rahat halde uzatılmış olarak, kafamızın ağırlığın omuzlara verilmiş rahatlığında, yüzümüz ileriye sabitlenmiş ve hareketsiz, donmuş, filmin bir karesinde durdurulmuş gibi bir bütünsel duruşta durarak sizleri büyük bir saygı duruşuna davet ediyorum. 

Bu saygı duruşunda bedenimiz hareketsiz ve rahat halde iken zihnimizi büyük bir harekete geçirmeliyiz. Yaşam için, canlılık için, varlığınızın mutluluğunu hissetmek için, doğa için, evren için, canlı varlıkların her türü için, sevdikleriniz, unuttuklarınız ve ayrıldıklarınız için dıştan sakin gibi görünen ama zihinde devasa bir saygı duruşuna davet ediyorum sizi. Kısa süren bu saygı duruşun süresini siz belirleyin. Saniyeler veya dakikalar içinde olabilir. Gün içerisinde ve farklı mekanlarda yapılabilir. Bu saygı duruşunun fiziksel görünümün temelinde rahat bir duruş bulunmaktadır. Belli bir şekilde ve mekanda fiziksel aktiviteden zihinsel aktiviteye geçiş amacındadır. Ayakta duruş insana özgüdür. Oturmak, yatmak gibi bedenin rahatlamasına yönelik meditasyon gibi uygulamalar bedenin çalışma düzeninin en alt seviyeye çekerek uyku haline döndürmekte olup zihinsel aktivitelerin akışını durdurmaktadır. Ayakta durmak bedenin en doğal ve uyku pozisyonuna geçmeyi engelleyecek şekilde olmasını sağlar. Ayakların taşıdığı beden ağırlığını, omuz ve başın yüklendiği omurganın esnekliğini, diğer organların ise varlığını hissettirmeyen bir insan duruşudur bu. Bu halde iken zihin de uyanık ve aktif halini devam ettirebilir. 

Bu duruşu bir ormanda ilerler iken çalıların ve ağaçların aralarından gelebilecek tehlikeye karşı bedeninin hızlanma hareketine hazır bir yay gibi olması ve zihnin ise olabilecek her türlü yön, mekan ve zaman hareket olasılıklarını hesaplamaya ve tahmin etmeye çalışması potansiyelini barındırma haline benzetebiliriz. Günümüzde ise bu duruş aynı fakat zihinsel hareketler değişmiş olarak o aşamaları geçmenin ve varlığını kutsamanın, kendin, doğa ve evren ile barışık olmanın verdiği mutluluğu zihinden bedene aktarmanın duruşudur. 

Geçmişi, tarihi, canlılığı, türleri, insanlığı, dünyayı, güneş sistemini ve evreni, hayata veda etmiş önceki insanları ve canlıları, şu an ki bulunmakta ve yaşamakta olanları, geleceğe yansımalarını, bütün bu olanların yanında kendimizi, sonsuzluğun bir parçası olmanın bilinç ve üst duygusunu zihnimizde oluşturmak unutmamacasına ve bedenimizin bunu çoşku ile  karşılamasını, kanımızın bedenimizin bir yanından diğer yanına doğru hızlı ve belirgin yakamoz akışı etkisini, tüylerimizin ürperdiğini, bedensel ve zihinsel bir bütün olarak büyük bir bilgi, enerji ve mutluluk döngüsüne girme çabasıdır bu büyük saygı duruşu.

* Bedeniyle konuşanlar

Normal konuşma şeklimiz dil, ağız, boğaz ve nefesi ayarlama şeklinde oluşurken, bir çok kişi bu unsurların üstüne geçip elini, kafasını ve gövdesini sallama alışkanlığındadır. Bir de dinleyici yakında ve rahat duymasına rağmen yüksek ve hızlı konuşanlar vardır. Böyle konuşma tarzı konuşanı hem yorar hem de farkında olmadığı rahatsızlıklara yol açar. Konuşurken bedeni sallamak başta kalp, kulak, omurga, beyin, vb. organları yorar ve rahatsızlıklara karşı direnci düşürür.

* Üremenin son noktası

Bedende üretilen yumurtalar, ilk çıkış yerlerinden bekleme yaptıkları yere kadar bedenin bir parçası konumdadırlar. Bekleme yaptıkları son yerde artık bedene yabancı madde konumuna geçerler. Beden onları içinden atmanın yollarını arar ve duyulara emir verir. Normal yol ile atılmaz iseler rüyalar devreye girecek ve duyuların aktifliğinde yaşanmışlık hissi oluşacaktır. Beyin ve kalp beden sağlığı için yani bedendeki olgunlaşan ve bedene yabancı hale gelen yumurtaları atmak için her türlü yolu duyular ile araştıracaktır. Nasıl ki sıvı, katı ve gaz atıkları bedenden atılıyorsa olgunlaşmış ve beklemekte olan yumurtalar da bedene aynı yabancı madde sinyali vermektedir. Beden duyular ile alacağı ilk sinyalde bunları çıkışa yönlendirme refleksi oluşturmaya hazır olmaktadır. Kadınlar tüm bedenleriyle (yumurtanın boşluğa bırakılması nedeniyle. Eşleşmiş yumurtayı beden sahipleniyor.) bu duruma hassas olurken, erkekler sadece uzantılarında (kan sıkışması, basıncının belli yere yoğunlaşması) hassaslaşırlar. Yumurtaların atılma planı şöyle işler; Erkeklerde uzantılara doğru dolan kan yumurtaların yabancı madde olduğunu algılar ve dışarı atılması sinyalini verir beyne ve kalbe. Kalbin çok çalışmasıyla kan kadın ve erkekte farklı basınç yaparak (kadın tüm beden, erkekte uzantı) yumurtaları bedenden çıkarma (fırlatma) amacına yönelir. Beyne ise kan az gitmesine rağmen duyulardan aldığı elektrik akımları yoğunluğunda haz algısını oluşturur. Aslında bu haz duygusu canlı beyni için uzadığında acıya dönüşür, elektrik ve kimyasal baskının beyne baskısı bedenin eylemi amacı yolunda sonlandırmaya, bitirmeye ve yabancı maddelerin atımına kadar devam eder (Beyninde her kan azalması ve sinir sinyallerin her türlü belli baskısı haz oluşturma olasılığı bulunmaktadır, burada haz düşünme yetisinin olmadığı, beynin sadece refleksif sinirsel işleyişin eylemsel bilgi alma verme hızlanmasına işaret eder). Yabancı maddeler atıldığında (çıkışa hazır yumurtalar) kalp fazla çalışmayı kan da basıncı durdurur. Beyne giden elektrik yoğunluğu da birden azalır ve durur. Bozulan nefes düzelir kalbin normal çalışmasıyla. Kan da bedende dağılır, basıncı bırakıp. Doğum şekli de aynı düzenle çalışır, karında belirli olarak olgunlaşan yavru artık bedence yabancı olarak algılanır ve kendinden çıkarmak için tüm bedeni seferber eder. Yumurtaların üretim sonrası bedene yabancı olması nedeninin bir kaç açıklaması olabilir. İlki üretilen yumurta veya yumurtalar saniyeler, dakikalar ve saatler geçtikçe bakterilerin istilasına uğramasıyla  ilk üretildikleri hallerinden değişime uğramalarıdır. Yumurta avcılarının yumurta üretim merkezi dışında konumlandıkları ortaya çıkmaktadır. İdrar torbasındaki idrar miktarından çok burada üreyen bakteri miktarı dışarı atılmasına yönelik sinyali veriyor olabilir bedene.  Kalın bağırsak da kurumaya doğru evrilen katı atıkların artık bakterilerce dolduğu ve atılması gerektiği sinyalini verdiği gibi. Üretilen ve belli bir zamanı geçen yumurtalar bakterilerin işgali altında bedene yabancı bir madde sinyali olarak yansıyabilir. Diğeri ise bedenin içindekileri kalıcılar, dönüşümcüler ve gidiciler şeklinde ayırmasıdır. Erkekte yumurtalar, atık sıvı, katı ve gaz kategorisine geçme aşaması ile birikmesi bedenden gidecekler olarak algılanmasına, kadınlarda ise yumurtanın ilk zamanlarında gidecekler bölümünde yer alırken birden diğer yumurtanın gelmesi ile dönüştürücüler kategorisine geçerek bedenin tekrar bir parçası olma olayı görülmektedir. İşte kadınlardaki bedensel değişimlerin duygu, düşünce ve davranış değişimi, dalgalanmalarının nedeni büyük bir oranda nedeni bundandır. Yumurta üretilmemesi halinde ise aynı davranışların devam etmesi bedenin önceki yaşantılarını artık birer alışkanlık ve otomat haline getirmesinden olabilmektedir. Çünkü her olay aynı iken sadece ortada yumurta yoktur. Bu durumda beden hayali bir yumurta varmış gibi davranabilir mi onu bilemiyoruz. Halk dilinde " Yumurta gibi çocuk, ortada fol yok yumurta yok " gibi bir çok deyimleri aslında bedenin temellerinden gelen mesajları da içeriyor olabilir.

Bu fikirler ışığında, kadın bedeni aurası geniş bir alanı kaplamaktadır. Tüm bedeni ile dokunma hissi yaşarken hassaslaşır ve salgı salgılar. Bu salgı bedenin etkiye karşı bir tepkisidir ve bedenin rahatlamasını sağlar. Bu olayın sık ve kısa olması kadın bedeninin duygu dalgalanmalarına yol açmasına neden olur. Kadın bedeninin ses, görüntü, hareket, koku dokunmalarına tepki vermesi ve salgı ile kimyasal yapısını dengelemeye çalışması onun aynı ve kararlı davranışlarda bulunmasını engeller. O nedenle ilişkilerde tek düze ve standart davranışlarda, düşüncelerde ve duygulanımlarda olmaları beklenmemelidir. Öyle olmasını beklemek onun erkek özelliklerini almasını istemek olur ve bu doğal yapısına uymaz. Kadın bedeninin bu hali insanlık tarihindeki kadın- erkek ilişkilerinde tam bir kaos olarak yorumlanmıştır erkek egemenler tarafından. Onların kendileri gibi olmamalarını insanlık dışı bir hal olarak yorumlamışlardır. Onlara insanlığın kötü yanlarını ve yanlışlarını yüklemişler  baskı altında tutmayı politik hale getirmişlerdir. Kadın ve çocukları tam insan olmama  olarak yorumlamaları onları anlayamamalarından dolayıdır. 

Erkek beden cinsel uyarıları aldığında tüm bedeniyle değil kalp, beyin ve uç noktasında sinyal alır, beyin ve kalp hareketi uç noktasına hizmet adına hareket eder. Erkek beden sinyali alınca yumurta üretim merkezi beden elektrik sinyali ile mesajı alır ve yumurta üretmeye başlar. Üretilen yumurtalar merkezinden fırlatılmış ve dışarı atılacağı depoya doğru ilerlemektedir. Depoya varan yumurtalar artık bedenin bir parçası olmaktan çıkmıştır ve ona yabancı maddelerdir. 

Kadında ise duyular ile aldığı sinyal onda tepki salgısına neden olur. Hızlı ve kısa olarak salgılama bedenin titreşmesini durdurma ve durgun ve sakin hale getirme üzerinedir. Bu titreşimlerinden birinde yumurta üretim merkezinden fırlatılır ve boşluğa yerleşir, artık o bedenin bir parçası konumunda değildir, ya beklediği yumurtayı kendine katacak ya da eriyecektir. İşte o anlarda o yumurta beklerken beden alarm verir ve kimyasal salgı salgılar, beden kendinde yabancı bir madde olduğu moduna geçer ve alarm verir kimyasal salgı ile, yabancılaşan yumurta boşlukta olduğu için beden onun nerede olduğunun tespitini yapamaz ve tüm bedeni alarma geçirir. Bu alarm kimyasalı dışarı atılan atıklarda da bulunur ve idrardan belirgin olarak olarak yayılır ve erkek burnunda bu koku dışarı atılacak kendi yumurtaları olduğunu bedenine bir salgı ile bildirir (bu salgının kokusu bozulma evresinin başındaki yumurta kokusu gibidir bakteriler işbaşındadır ). 

Erkek bedeni yumurtalarını nereye bırakılacağı sinyalini almıştır ve ona yönelir. Erkek kovalar dişi kaçar, bu aşamada dişi salgılarının sürekli olmasının verdiği heyecan ve güç ile bu olayın devam etmesini ve uzamasını ister. Erkek ise bu süreci sıkıcı ve zorlayıcı olarak bulur. Fakat kızgınlık bu sıkıcılığı ve zorlayıcılığı bastırır. İşte bu aşamada kadın için birleşme çoktan başlamış ve devam etmektedir. Erkekte ise süreç ancak bedensel bağlantının gerçekleşmesi ile başlar ve yumurtaların nakli ile sonlanır. Birleşme anına kadar dişinin, birleşmeden sonra da erilin faal olduğu zamanıdır.

Kadınlardaki trip, kapris, zıtlık, kurala uymama, anlaşılmaz  ve gizemli davranışlarda bulunma hali titreşmenin başlaması ve salgı ile bu titreşmenin durdurulma amacına yönelik olarak ortaya çıkmaktadır. 

Dolayısıyla erkekler eşlerinin kaprislerine, triplerine maruz kaldıklarında hemen olayın devamına ve renklendirilmesine gayret etmeli ve süreci sıkıcı ve kötü hale getirmekten kaçınmalıdır. Çünkü yapılan kapris, trip ve zıtlıklar kızdırmaya yöneliktir. Burnundan soluyan bir boğaya, kükreyen bir aslana dönüştürme çabalarıdır, yapanın fark etmemesine rağmen. Tahrik etmenin, artık koku yerine geçmesinin  bir yoludur insana özgü ilişkilere ait. Kadınların bu konuda eksik kaldığında erkekler trip, kapris, kışkırtma, muhalif, zıtlık oluşturma yoluna gidebilmektedirler. Her iki durumda nefes almayı arttırmak, hızlandırmak  ve beklemekte olan bedene yabancılaşmış yumurtaların bedenden atılma baskısını bitirmeye yöneliktir. Tıpkı bedenden sıvı, gaz ve katı atıkların atılması için sıkışma baskısının oluşması ve sonuçlanması gibi. Atılacak maddenin bulunduğu bölgede bedeni rahatsız eden bir basınç oluşmakta ve işlem sonuçlana kadar bu basıncın bedeni bu acıya esir etmesidir. Bu basınç, acı bedenin diğer işlevlerini normal işlemesine izin vermez.

Memelilerdeki cinsel birleşme şekli dişi ve erildeki yumurtaların birleşme aşamasında yumurtaların bakterilerden korunma ve yumurtaların birleşme olasılığını arttırmak amacına hizmet eder, çünkü yumurtalar çok hassas ve zayıf bir yapıda olup ondan beslenecek diğer türlerin çok olması ve onu hızla tüketme potansiyellerinin olmasından, yumurta birleşme çabalarının önündeki engeller olan zaman ve mekan olgularında doğanın ve evrensel işleyişin kötü etkileri büyük orandadır (ilk memelilerin bulunduğu zaman ve mekanda çok, sık ve kolay birleşmenin olmadığı ortadadır).  

Yavruların beden içinde büyütülmesi de bilindiği gibi doğduğu anda antitezlerine (avcı-düşman-rakip) karşı en kısa zamanda eyleme geçebilmesi, kendini korumaya ve savunmaya hazır olması içindir.

Toplumsal cinsiyet olgusundaki oluşan farklar bedenin kadın veya erkek bedenindeki davranış şeklinden ortaya çıkar. Cinsiyetin evrimle gelişmesindeki amaç canlının üreme şekline ve olanaklarını çok geniş tutmaktır. 

Böylelikle üreme ve cinsiyet türün ve canlılığın çoğalması, gelişmesine önemli bir katkıda bulunduğu için her türlü olasılığa da açık olması gerektiğinden dolayı görmezden gelinemeyecek,  bastırılamayacak ve yok edilemeyecek olması onun doğal yapısından kaynaklanmaktadır. İnsanlık kültür tarihimiz cinsellik olgusuna karşı onun sırlarını çözemediği ve anlayamadığı için sürekli yanlış politikalar geliştirme etkinliği ve onun kötü sonuçları ile doludur.     

* Canlılık neden aktarmalı davranmaktadır (doğum ve ölüm, üreme)

Evrensel ilkelerin işleyişi aynı düzeyde ve standart değildir. Örneğin evrende sıcaklık mekan ve zaman bakımından farklılıklar halindedir. Artar, azalır, yoğunlaşır, dağılır vb. Canlılık evrensel işleyişten en az etkilenmek amacıyla sürekli kendini yeni duruma ve şartlara göre kalıcı olabilmek için ve yeryüzünün fiziki sınırlarının olanak verdiği orana göre aktarmalı büyümektedir. Doğum ve ölüm olgusu bu aktarmanın sürmesidir. Şu an yaşayan bizler gelecek nesillere bağlanan bir zinciriz, köprüyüz, bağın bir parçasıyız. İyi yaşamalıyız ki gelecek nesiller de iyi olabilsin. Devir aldık, devredeceğiz yaşam bayrağını. Ve canlılık yerküre dışına bir sıçrama amacında özü gereği. Bitkileri hareketsiz diye düşünmeyelim. Onlar tohumlarıyla hareket etmektedir yeryüzünde yani kuşak adımı atmaktadırlar her nesli ile. 

* Bedenimiz denge noktası omurga olmalı

Duruş, oturuş ve hareketlerimizin denge noktası bizi gergin ve sağlam bir yay gibi tutan omurgamız olmalıdır. Kulaklarımız, gözümüz, midemiz, ayaklarımız ve diğer organlarımız ancak bu dengenin belirlenmesinde yan rol alabilirler. Ana dengeleyici noktamız omurgamızdır. 


.....................  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çağdaş Felsefe, " Bir Filozofun El Kitabı" adlı kitabımın imza gününe ait sunum.

" Bir Filozofun El Kitabı " adlı kitabımın imza günü heyecanlı, keyifli ve çoşkulu geçti. Etkinliğe katılan arkadaşım ve dostlarım...