8 Kasım 2022 Salı

Felsefe Tarihine bakış tarzlarına eleştiriler

 Felsefe tarihinde bir çok olgu ve fikirler filozofların kronolojik olarak verilmesi, tarihin ilerleme özelliğine işaret etmesi bakımından doğru ve anlaşılır kabul edilebilmektedir. 

Fakat tarihin gerçekliğinde bu sıralama üstü ve kronolojik olarak ilerlemez. Her fikrin ve olgunun gelişimi tarihin nizami düzenine göre ilerler tezi bence doğru değildir. 

Felsefe tarihini Sokrat öncesi ve Sokrat sonrası diye ayırmak felsefeyi basite alma girişimleridir. Felsefe öğrenecek kişilere paket menü şeklinde sunma telaşı gerçek gelişimleri daha doğru analiz etmeyi geciktirmekte ve hatta "bu paketi yedik doyduk sırada ne var " tembelliğine itme olasılığını arttırmaktadır.

Ahmet Arslan ve Dücane Cündioğlu gibi felsefe alanında belli birikime sahip bir çok düşünür ve felsefecinin bu paketlere öğretme amacıyla dört elle sarılması onların bu paket bilgilerin tekrar gözden geçirilmesini ve tekrar ele alıp sorgulamasını zorlaştırmaktadır. 

Örneğin felsefe'nin mitos- logos ayrımında yani Din - Bilim ikileminde bazı eleştirilecek noktalara değinebiliriz. 

Mitoloji'de tamamiyle duygu hakim bir tutum bulunmaktadır. Mitolojide akıl sadece bu duygu ve tutumların aracı olarak kullanılır. Tanrıların gücünden,  kızdığında, sevindiğinde yaptığı büyük etkilerden bahsedilir. Kıskançlık, ihanet ve üzüntü doludur mitoloji. Adeta bugünkü ülkemizdeki dizilerini hatırlatmaktadır. Güç gösterileri, rekabet, aldatma, yalan söyleme, gizem ve nasıl süreceğine dair merak oluşturma gibi duyguların güdümündeki her konu dizilerde yer almaktadır. 

Mitolojiden logosa geçiş aşaması felsefe tarihinde duygudan akıla geçiş olduğunu da söyleyebiliriz. Bu daha mantıklı ve yerinde olacaktır. Bilimi ancak felsefe tarihinde duygudan akıla geçiş süreciyle dininde bilime geçiş olgusunun dışında tutabiliriz. Dinden bileme geçmenin aracı halinde görülen ve öyle öğretilen felsefe kendi gelişimini yavaşlatmaktadır. 

Dolayısı ile felsefe hem bilimin hem dinin kullanma aracı imişçesine bir algı günümüze kadar gelmiş, biz felsefeciler başta kendi aramızda sonra felsefeye ilgi duyan ve felsefe öğretiminde son olarak da halka karşı felsefenin ne olduğun anlatmakta zorluk çekmemize neden olmaktadır. 

Felsefeye bakıştaki yanlış algı bilim, din, sanat ve uzmanlık alanlarının aracı halinde konumundan kendine ait belli ilke ve kuralları olan başlı başına bir düşünme ve fikir geliştirme bilgelik alanı olduğunu ve her insanın bu alan için doğal yetisi bulunduğu gibi bir çok bilginin öne çıkarılması gerekmektedir.    

Felsefeyi din ve bilim ile zıtlık içine almak isteyen, onların argümanlarını kullanma kolaycılığına kaçmak felsefeye fayda vermez. 

Felsefinin insanlık kültüründe rakibi ve onun anti tezi ancak kendi olabilir. 

Felsefeyi geliştirmek adına ve onu kullanın ilerleme sağlaması amacında felsefeyi bilim ve din olguları ile karşı karşıya getirmek ve felsefenin ilerlemesinde antitez olarak bilim, din, sanat ve teknolojiyi almak hiç de felsefenin doğal ilerleyişine hizmet etmemektedir. 

Presoktatik dönem veya Sokrates'ten öncesi ve sonrası felsefe diye ayrımlar manidardır. Düşüncenin tarih boyunca gelişiminin takibi gerekçe gösterilerek milattan önce ve milattan sonra gibi başka bir olguya gönderme yapma amacıyla felsefe tarihini ele almak dindar bir felsefecinin felsefe tarihine bakışında bilim şemaları ve dini olgularıyla kıyas, benzetme yapmaya çalışması oturduğu ağaç dalını fark etmeden kesmeye benzemektedir. 

Sonuç : 

1. Felsefe Tarihinde paket bilgilerimizi gözden geçirmeliyiz. Örneğin; Mitos - Logos (din- bilim) zıtlığı, aşaması, ikilemi felsefe tarihini anlatmak, sunmak açısından sorunlar içermektedir. 

Felsefe için biz felsefecilerin bu olguya duygu- akıl zıtlığı, aşaması ve ikilemi olarak bakmayı tavsiye etmekteyim. 

Biz felsefeciler bilim ve dinin maçında hakem değiliz. 

Felsefecilerin kendi stadyumunda felsefe takımlarının birbiri ile maçları dururken bir futbolcunun veya futbol hakeminin gidip de voleybol veya basketbol maçında oynaması veya hakemlik yapması düşünülemez.  

2. Felsefe Tarihini dönem ayırmalarını bilim ve din olgusunun şemalarına göre yapmamalıyız. Felsefeye ait ve onun temellerine hizmet eden tarzda düşüncenin gelişimi ve ilerlemesi hakkında dönemsel ve büyük değişimsel saptama ve tespitler yapmaya çalışmalıyız. Örnek; Presokratik, Sokrat öncesi ve sonrası gibi İsa'dan önce İsa'dan sonra veya bilim takvim uygulaması olan milattan önce veya milattan sonra gibi hazır, kolay olarak ele alınan fakat bilim ve dinin argümanlarını felsefe tarihine taşıyan ve bunu sunma kolaylığına girmek sorunludur. 

Biz felsefeciler felsefe tarihindeki düşünme sürecinin dönem değişimlerini ve dönüşümlerini felsefe açısından yaklaşmalı din ve bilim yöntem ve tarzlarını kullanma kolaylığına girmemeliyiz.

Başta felsefecileri sonra felsefe tarihi öğrenenleri felsefe açısından  sorun içeren bu konulara karşı duyarlı ve uyanık olmaya davet ediyor ve dikkatli olmaya çağırıyorum.

Felsefe ile ilgilenen her meslek ve zihin şu an felsefeye kalp masajı yaparak, ameliyathanede onu ameliyat ederek hayatta tutmaya çalışan hekim niteliğindedir. 

" Felsefe Öldü " Diyemeyiz fakat onun zihinler dışında bir yerlere hapsedildiğini söyleyebiliriz. Adeta felsefe korunaklı duvarlar, dayanıklı çelik ve şifreli kasalar, ulaşılması zor dağ ve tepelerde, geçilmesi zor sınırlar içinde tutuklu ve hapis konumundadır.

Nietzsche " Tanrı öldü " derken felsefenin de gömüldüğünü itiraf etmiş midir. İncelemek gerekmektedir. 

Bende ona ithafen diyorum ki günümüzden görünen resim şu dur.

" Felsefe Gömüldü " Bunun ne zaman olduğu ve nasıl olduğu hakkında araştırma ve inceleme gerekmekte yani olay yeri inceleme ve soruşturması gerekliliği bulunmaktadır. 

Biz felsefeciler bunu araştırmalı ve ortaya çıkarmalıyız. Bununla beraber diğer insanlık kültürüne ait değerler ile savaşmamalı onlarla zıtlaşmak için değil, onları çürütme, basite alma, yok etmeye değil,  her türlü felsefe etkinliğimizi ve düşüncemizi felsefenin gömüldüğü yerden çıkarmak onu canlandırmak, kendine getirmek ve diğer alanlar ile sınırlarını oluşturmak ona belli başlı özelliklerini kazandırmak, diğer alanlar ile kendi arasında benzer ve farklı yanları saptamak ve diğer alanların insana özgü olarak haklarını vermek hatalarını tespit etmek fakat ana yolu ve hedefi olan gelişme, ilerleme ve büyüme yolunda diğer alanların omuzuna basarak çıkmaktan da kaçınmalıdır. Öyle gelişmelidir ki diğer alanların gönüllü elleriyle havaya kaldırılmalı ve örnek olarak, insana, insanca bir temel özelliğinin ana konusu olduğunu rasyonel ve diğer kabul edilebilir yöntemlerle sunmalıdır.  


Not: Bu yazı ile yeni bir fikir komik de olsa ortaya çıkmıştır. 

Felsefe - Bilim - Din olgularını spor dallarındaki örneklerini felsefenin düşünme etkinliği temelinde ;

Felsefe alanını, Dünya futbol Ligi

Bilimi, Dünya Basketbol Ligi

Din alanı ise Dünya Voleybol Ligi olarak ele alabiliriz. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çağdaş Felsefe, " Bir Filozofun El Kitabı" adlı kitabımın imza gününe ait sunum.

" Bir Filozofun El Kitabı " adlı kitabımın imza günü heyecanlı, keyifli ve çoşkulu geçti. Etkinliğe katılan arkadaşım ve dostlarım...